Grolier International Americana Encyclopedia (Cilt 5)
 0717296466, 0717296474 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

GROLIER INTERNATIONAL



AMERICANA



Encyclopedia



SABAH



TION



GROLIE



ATTO



GROLL



SABAH



SABAH



CRIS



AME ANA



DONAT GROLU



OICE



SABAH



AMI



TURNAJ ATTO ROLIER INLETON TIONAL denone



TERINTERNI AL



RNAT



SABAH



SABAH



SABAH



AMIR



AMEN ANAGittic



phonesia



LERIERNTIONAL OLERI SATIONA



;



SABAH



AMI



NATION



,



OLIER



SABAH



CATER



AMER



IERNA



INTONA



ITER



SABAH



AME



LIER S



ANA



AN IN



LATIONOLIER ,



SABAH



IME ANA



PORNTO



AMER



ERICS



ENATIONAL



CANA



SABAH



A



ANA



SABAH



OLERINION.1



SABAH



.



AME



Α



ANA



SABAH



NA



CANA



TERN



ATIONAL



SABAH



LANA



UER S



Okul bitiuphoresis aittis



GROLIER INTERNATIONAL



AMERICANA Encyclopedia CİLT 5



Grolier Incorporated - SABAH Danbury, Connecticut - İstanbul



Copyright © 1993 by Grolier Incorporated Copyright © 1993 Medya Holding A.Ş.



Copyright © by Grolier Incorporated. 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984,



1983, 1982, 1981, 1980. Copyright © Philippines by Grolier International, Inc. 1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983. Copyright © Republic of China by Grolier International, Inc.



1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983.



Also published under the title Academic American Encyclopedia All rights reserved. No part of this book may be reproduced or transmitted in any form by any means electronic, mechanical, or otherwise, whether now or hereafter devised, including



photocopying, recording, or by any information storage and retrieval system without express written prior permission from



the publisher Translation and Adaptation Made By MEDYA HOLDING A.Ş (



ISBN 0-7172-9646-6 set) ISBN 0-7172-9647-4 (vol. 1)



Library of Congress Catalog Card Number 92-11011



DENKTAŞ, RAUF denklem Iki niceliğin ya da ifadenin birbirine eşit olduğunu bildi ren önerme. Sözgelimi, a - b denklemi, a ve b nicelik lerinin birbirine eşit (denk) olduğunu bildirir; – simgesi



3



rü de, bilinmeyenlerin vektörüdür. Yalnızca A belirteci



sıfır değilse, Ax -b sisteminin tek bir çözümü vardır; bu durumda A matrisinin tekil olmadığı söylenir. Belirteç sıfırsa, denklem sisteminin ya hiç çözümü yoktur ya da



sınırsız sayıda çözümü vardır. Denklemler doğrusal de



de bu eşitliği gösterir. Bir denklemdeki ifadeler bazen



ğilse, durum çok daha karmaşıktır ve çözümlerin varlığı



özdeş olabilir. Sözgelimi, 3 - 1 + 2 denkleminde, 3 ve 1 + 2 her zaman eşdeğerlidir. Böyle bir önerme, öz deşlik diye adlandırılır ve üç çizgi - simgesiyle gösteri



şında, oldukça azdır. Denklem sistemleri çok çeşitli



lir. Özdeşlik, 3d -e + 2 de olduğu gibi, değişkenleri



de içerebilir; ama ancak önerme, d, eve fdeğişkenleri nin bütün olası değerleri için doğruysa, bu bir özdeşlik



ve tekliği konusundaki kuramlar, çok özel durumlar di



bağlamlarda ve uygulamalarda ortaya çıkar; istatistikte



bağıntı ve gerileme, yapıların sonlu öğe analizi, bilin meyen bir fonksiyonun türevleriyle ilgili ilişkiler olan di feransiyel denklemlerin yaklaşık çözümü (Bk. DÍFE



olabilir. Tersi durumda, böyle bir önerme de, bütün



RANSİYEL HESAP) buna örnek verilebilir.



öteki denklemler gibi, "koşullu denklem" ya da yalnız ca "denklem" diye adlandırılır.Doğrusal (lineer) denk



Denktaş, Rauf



lem, ax + b - 0 biçimindedir; burada a ve b, sayısal değişmezlerdir. Denklemin çözümü x - -b/a'dır. Bu,



Kıbrıslı Türk siyasetçisi (Baf, Kıbrıs 1924). Londra'da hu



büyük üst sayısı 1'dir.İkilenik (kuadratik) denklem,ax? + bx+c-0 biçimindedir. Bu, iki dereceli bir denklem dir, çünkü x değişkeninin en büyük üst (ya da üstel)



temsilciliğinde, Kibris başsavcı yardımcılığında bulu



tek dereceli bir denklemdir, çünkü x değişkeninin en



sayısı 2'dir. Denklemin, iki farklı çözümü, x- (-b + Vb-4ac)/2a'yla sağlanır.



ÇOKTERİMLİ DENKLEMLER



Doğrusal ve ikilenik denklemler, başka dereceleri ya da



kuk öğrenimi görüp, Lefkoşe'de avukatlık yapan Rauf



Denktaş, Kıbrıs Anayasası'nın hazırlanışı sırasında Türk



nup (1950-1957), Kibrıs'ta, Türk-Rum halklan arasın



daki savaşımda Dr. Fazıl Küçük'le birlikte Türklerin ön



derliğini üstlendi. Zürich ve Londra görüşmelerine katı lip (1959), Türk Cemaat Meclisi başkanlığına seçilerek (1960), Türklerin güvenliğini sağlamak için gizli bir ör



özel türleridir. Bunlar, verilen a, a,.....a, değişmezleri



güt kurdu. Görevle Ankara'ya geldiği sırada Rumlar ta rafından sürgün sayılıp, bir süreAnkara'da oturdu. Kıb



cebir teoreminin belirttiğine göre, n derecesindeki bir



dımcılığına seçilip, gizlice Kıbrıs'a gittiyse (31 Ekim



güçleri de kapsayan çokterimli (polinom) denklemlerin için a,x"+a, '+...+a.-0biçiminde gösterilir. Temel



çokterimli denklem, a,x"+...+a,- (x-2;) (x-12)...(x-1,)



ris Geçici Türk Yönetimi Yürütme Kurulu Başkan yar 1967) de, yakalandı ve Kasım 12'ye kadar Lefkoşe'de



gözalunda tutuldu. Kıbrıs'a gizlice gelmeyeceği konu



biçiminde çarpanlarına ayrılabilir. Burada del Ansayıla rinin her biri denklemin birçözümü ya da köküdür ve çokterimlinin do..., a, katsayılarının tümü gerçek sayı



sunda söz verince, serbest bırakılıp, Kıbrıs'a girmesine



olabilir. Çarpanlarına ayrılan ifadede kök kaç kez tek



ris'ta hükümet darbesi düzenleyinceye ve Türkiye'nin garantör devlet olarak Kıbrıs Barış Harekatı'na girişmesi



Sözgelimi, ifade (x - 3)(x - 5)(x - 5) biçimindeyse, 3 sayı sı, 1katlılığının (tekerrürünün), 5 sayısıysa 2 katlılığının kökleridir. Katlılıklar ayrı kökler sayılırsa, temel cebir



zorunluluk kazanıncaya kadar sürdü. Kıbrıs Federe



olmakla birlikte,kökler gerçek sayı ya da karmaşık sayı



rarlanıyorsa, denklemin o kadar katlı çözümü olur.



izin verildi (13 Nisan 1968). Glafkos Klerides'le görüş



meler yaptı. İkili görüşmeler, 1974'te Yunanistan Kıb Türk devleti kurulunca, bu devletin başkanlığına getiri



lip (1975), Kıbrıs'la ilgili toplantılara katıldı. Kuzey Kıbrıs



kü vardır.



Türk Cumhuriyeti kurulunca ilk cumhurbaşkanlığına (15 Kasım 1983) seçildi. New Yorkta Kyprianu (1985)



Derecesi 1'den büyük olan çokterimli bir denklem, tek değişkenli ve genellikle f(x) - 0 biçiminde yazılan



Rauf Denktaş,



teoremine göre, ndereceli bir çokterimlinin n kadar kö



doğrusal olmayan bir denklem örneğidir (Bk. FONKSİ YON). Belli bir doğrusal olmayan denklemin hiç çözü



mü olmayabilir, tek çözümü olabilir, sınırlı sayıda çözü mü olabilir ya da sonsuz çözümü olabilir. Sözgeli



mi,e''in üslü bir fonksiyon olduğu el-0 denkleminin çözümü yoktur; e-l'in tek çözümü vardır:x-0; çok terimli bir denklemin sınırlı sayıda çözümü vardır; x-0



denkleminin çözümleriyse sınırsız sayıdadır.



Bir denklemin çözümlü olması durumunda bile,



bunların kesin olarak bulunması güç ya da olanaksız



olabilir. Sözgelimi,/5. dereceden bir çokterimli denk lem gibi basit bir denklem bile, temel rasyonel işlem



lerle genellikle çözülemez; yalnızca yaklaşık çözümler elde edilebilir. En temel yaklaştırma tekniği, belki de



Newton'ın yaklaştırma yöntemidir. Bu yöntemde, söz gelimi f(x) - Odenklemi için yinelemeli işlemler uygula



nir ve doğruluğu her yinelemeyle birlikte artan yaklaş tırmalar elde edilir.



DENKLEM SİSTEMLERİ Birkaç bilinmeyeni olan denklem sistemleri, f, (*.....,



x,)-0,1 - 1,..., n biçimindedir; burada filer verilmiş



fonksiyonlar, xilerse bilinmeyenlerdir. Denklemlerin doğrusal olduğu özel durumda, denklemler, kolaylık



sağlamak için Ax - b matris-vektör biçiminde yazılır;



burada A, aij, katsayılarının matrisi; b, (b,..., b, ) vektö



IL YRIA



TU



JUMI



4



DENNIS, GEORGE



ve Vasiliu'yla (1989, 1990) görüşmelerde bulundu. 1990|Mayısı'nda yeniden cumhurbaşkanlığına seçilip, (1992), Kıbrıs'ta toprak konusunda ödün vermeyi kabul



si) (Grammaire de la Langue Turque (Dialecte Osman li), 1921), Sommaire des Archives Turques du Caire (Kahire Türk Arşivleri Fihristi, 1938), Principes de Grammaire Turque (Türk Dilbilgisi İlkeleri, 1955), l'Os



etmeyeceğini bildirdi.



manlı Moderne et le Turc de Turquie (Modern Osman



BM Genel sekreterinin önayak olduğu görüşmelerde



Dennis, George



lica ve Türkiye Türkçesi, 1959).



deodoran



Ingiliz arkeologu (Londra 1814-ay.y. 1898). İngilte re'nin Bingazi (1863), Girit (1896), Sicilya (1870), İzmir (1879) konsolosluklarında bulunan George Dennis,



Bir kokuyu, koku moleküllerini emerek, çözündüre



Anadolu'da arkeoloji araştırmaları yaptı. Etruria'ya yap tığı geziden (1842-1847) sonra çok önemli bir kitap ya yımladı: The Cites and Cemeteries of Etruria (Etruria Kentleri ve Mezarları, 1848).



ra neden olan bakterileri öldürerek yok etmek, kimya sal açıdan değiştirmek ya da maskelemek için kullani



dentin



tırıcı maddelerdir. Havayı yıkama adı verilen işlemde,



Memelilerde dişlerin büyük bölümünü oluşturan, bü yük ölçüde mineralleşmiş bağdokusu. Kemiğe benzer,



küllerinin çözünmesi ya da sıvı asıltı haline gelmesi sağ



sarımsı renkli olan dentin (ya da fildişi tabakası) dişeti



çizgisinin üst yanında, mine adlı daha sert bir maddeta bakasıyla kaplıdır. Bu tabaka dentini yaralanmalardan



ya da çürümeden korur. Dişeti çizgisinin altında diş kö künü oluşturan dentin, "semen" adı verilen başka bir tür doku tarafından korunur. Dentinin yaklaşık yüzde



rek, sivi asıltı (emülsiyon) haline getirerek ya da kokula



lan maddeleri belirten genel terim. Çok gözenekli bazı



maddeler - lekeci kili, aktif ağaç kömürü ya da silis jeli hava filtrelerinde yaygın olarak kullanılan koku uzaklaş kokulu gazlar,suyun ya da kimyasal|bir eriyiğin içinden geçmekzorunda bırakılarak kokuya neden olan mole



lanır. Havaya püskürtülen deodoranlar da bu yolla etki gösterir. Klor, hidrojen peroksit ve iyot gibi mikrop kırıcı



deodoranlar, kokuya neden olan mikroorganizmaları yok ederler. Beden deodoranlarında (ter kokusunu gi derirler), kokuları giderici ya da büzücü madde olarak



alkolde çözünmüş çinko ya da alüminyum luzları kulla



30'u canlı hücrelerden, geri kalanıysa kalsiyum ve fos



nilir. Yakın dönemekadar deodoranlarda yaygın olarak



den oluşur.



rücüsü (germisit) olan hekzaklorofenin kullanımı, gü



rur. Dişözünün üstü odontoblast adı verilen "dentin



verebileceğini gösterdiği için sınırlandırılmıştır. Parfüm



içinde protoplazma uzantıları bulunan borucuklar,



lü kokularla maskelemekte kullanılırlar.



rina ağrı duyumlarını iletirler. Memeliler yaşlandıkça,



deprem



cil ve daha az düzenli bir dentin gelişmeye başlar.



Doğal olarak oluşan, yerkabuğunun içindeki kayaçların kırılması ya da kayması sonunda ortaya çıkan yer sarsın



Denver



tısı. Yeryüzünde her yıl kaydedilen 6 000 depremden 5



for bileşikleri açısından zengin hücreler arası madde



kullanılan, güçlü bir hastalığa yol açıcı organizma öldü



Dentinin içindeki diş boşluğunun içini dişözü doldu



nümüzde, laboratuvar deneyleri sinir sistemine zarar



üretici" hücrelerle kaplıdır. Bu hücrelerden çıkan ve



gibi öbür deodoranlar, istenmeyen kokuları, daha güç



dentinin içine uzanarak, dişözünde bulunan sinir uçla



dişlerin yıpranan ya da dış etkilere açık yerlerinde ikin



ABD'de kent. Colorado eyaletinin yönetim merkezi ve



500'ü ya çok küçüktür ya da doğrudan hissedilemeye cek kadar insanların oturduğu yerlerden uzaktır. 450'si



Büyük Ovalar ile Kayalık Dağlar bölgelerinin ekonomik merkezi olan, South Platte irmağı kıyısında, eyaletin ku



hissedilmekte, ama yıkıma neden olmamakta, 35'iyse yalnızca küçük zararlara yol açmaktadır. Buna karşılık,



zey orta kesiminde yeralan Denver'in nüfusu 467 610'dur (çevre belediyelerle 1 848 319). Yarı kurak bir iklim (yılda 405mm yağış)etkisindeki kentte, havaolduk



ölçüde yıkılmasına yol açmalarının yanı sıra, çok sayıda



ça kirlidir. Başlıca gelir kaynağını, bir karayolları kavşağı olmasının da desteklediği ticaret ve sanayi (uzay araçla



geri kalan 15'i, konutlar, büyük yapılar, vb'nin büyük



insanın ölmesine ve yaralanmasına neden olmaktadır. DEPREMIN BÜYÜKLÜĞÜ



Bir depremin büyüklüğünü, kırılmanın, yani oluşan kırı



ri yapımı; besin sanayisi; kauçuk sanayisi; vb.) oluştu



ğın (ya da fay) boyutlarıile bu kırığın üstünde gerçekle



Üniversitesi'ne bağlı Tıp Merkezi; Denver Universitesi, vb.) merkezidir.



ler. Kırık yüzeyi ve kayma ne kadar büyük olursa, dep rem sırasında serbest kalan enerji de o kadar büyük olur. Bu enerji, kırığın yanındaki kayacın biçimini değiş



Deny, Jean



tirmesinin yanı sıra, deprem sırasında ortaya çıkan sar sintıları ve Yer içinde yayılan çeşitli deprem dalgalarını



Fransız türkologu (Kiev 1879-Gérardmer 1963). Dışiş leri bakanlığında çalışıp, Doğu Dilleri Okulu'nda ders veren (1908) Jean Deny, profesörlüğe yükseldi (1910).



üretir. Küçük depremler, yalnızca on-on beş ya da yüz -iki yüz metrelik kırıklar üstünde birkaç santimetrelik



rur. Aynı zamanda da önemli bir öğretim (Colorado



şen kayma ya da yer değiştirmenin toplam miktarı belir



Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale'de savaştıktan



kaymalar sonucu oluşurken, büyük bir deprem, yüzler ce kilometre uzunluğunda bir kırık üstündeki kaymanın



(1915) sonra, yeniden Doğu Dilleri Okulu'nda ders ver



sonucu olabilir.



arşivlerini düzenlemekle görevlendirildi (1927-1931).



ayrışması süresince sürer (bu, saniyelerle ya da dakika



meye başlayıp (1919), Misir hükümeti tarafından Türk Fransa'ya dönünce Doğu Dilleri Okulu müdürlüğü yap



ti (1938-1948). Washington'daki Georgetown Univer sitesi'nde Türkçe dersi verip (1948-1951), türkoloji üs



Depremin oluştuğu yerdeki sarsılma, yalnızca kırığın



larla ölçülen bir süredir). Kırılmanın doğurduğu deprem dalgaları, kırığın üstündeki hareketin durmasından son



tüne birçok yazı yazdı. 1958'de Türk Dil Kurumu, adına



ra da yayılmayı sürdürür ve 20 dakika içinde yerküreye yayılırlar. Bu titreşimler, yalnızca kırığın hemen yakının



bir kitap yayınladı: Jean Deny Armağanı.



da, depremin dişmerkezinde yıkıma yol açabilecek ka



Başlıca yapıtları: Türk Dili Grameri (Osmanlı Lehçe



dar şiddetlidirler.



DEPREM



Deprem dalgaları, bir depremin dişmerkezinin çok



dalga yonu



P dalgalan



uzaklarında da belirlenebildiklerinden, deprem araştır



5



maları bakımından çok yararlıdırlar. Deprem dalgaları ni kaydeden aletlere depremyazar (sismograf) adıveri lir. Depremyazarlar, depremin oluştuğu yerde ölçüm



sikisma



yapma olanağı bulunmayan bölgeler (sözgelimi, okya nus tabanları) de dahil, yerkürenin çok geniş kesimleri



S dalgalan



kerdesmit



üstünde depremlerin etkinliğini izleyebilirler. Aygıta ulaşan P ve S dalgalarının kaydı, kırığın dışmerkezini ve yönünü belirlemede kullanılabilir.



Deprem bilimciler, depremlerin büyüklüğünü sinif yüzeysel dalgalar



landırmada çeşitli yöntemlerden yararlanırlar. Bunlar



dan bir depremi şiddetine göre derecelendirme yönte



mi, depremin insanlar üstündeki etkisini ön plana ala



rak, konutlarda ve öbür yapılarda yolaçtığı zarar mikta rini sınıflandırmayla belirler. Değiştirilmiş Mercalli löl



çeği, bukonuda en yaygın ölçüm yöntemidir. Deprem



leri, belli belirsiz hissedilen 1 şiddetinden, herşeyin bü



tünüyle yıkıma uğradığı XII şiddetine kadar basamakla ra ayırır. Depremlerin neden olduğu yıkım, depremin



serbest bıraktığı toplam enerjinin yanı sıra, yapı sanayi



sinde uygulanan tekniklere, temelin atıldığı toprak ko



şullarına ve dişmerkez yöresinde oturan nüfusa da bağ lıdır; bu nedenle, deprem süreçlerinin kendilerinin in



celenmesinde, genellikle şiddet ölçümleri kullanılmaz.



Daha dikkatli birdenetim altında yapılan ölçümlere da



yanan başka ölçekler kullanılır. Bunların en çok biline ni, depremden yayılan deprem dalgalarının (sismik dal



Depremler genellikle üç dalga tipi doğurur: P dalgalan ya da birincil dalgalar (A), S dalgaları ya da ikincil dalgalar (2), yüzeysel dalgalar (C). P dalgalarının içinde yolaldiklan



madde parçacıkları, dalganın hareketi yönünde bir sarmal



yay gibi ileri-geri hareket ederler. S dalgalan, bu



parçacıkların, dalga hareketine dik açılarda titreşen bir yay gibi salinmalarına yol açar. P ve S dalgalanı yüzeye ulaştıklarında, yatay olarak hareket eden L dalgalarina (1)



ya da elips biçimi yörüngelerde titreşen Rayleigh dalgalanna (2) dönüşür. Bu üç temel dalga tipi, çok aynı yollar (D) izlerler.



galar) genliğine dayanan Richter ölçeğidir (1935). IX ya



da x Mercalli şiddetindeki yıkıcı depremler, genellikle, Richter ölçeğindeki 6,5'tan büyük depremlere karşılık gelmektedir. DINAMIKLER Depremler olağan dışı olgular değildir; her zaman rast lanan, Yer'in içindeki maddenin ağır, ama sürekli hare ketini yansıtan olaylardır. Aşağı yukarı bütün deprem



ler, Yer yüzeyinin yakınındaki, taşküre (ya da litosfer) adı verilen, kalınlığı 100 m'yi bulan oldukça gevrek ka bukta gerçekleşir. Taşkūre, birbirinden bağımsız hare



ket eden, durmadan birbirine çarpan ve sürtünerek ge çen 12-15 katı dilim (ya da levha) biçiminde parçalan



mıştır. Depremler en büyük sıklıkla bu dilimlerin sınır bölümlerinde görülür (Bk. DİLİMLER TEKTONİĞİ). Bu



şiddetli deprem kuşakları ya da bölgeleri, dilimlerin nis (A) Büyük depremler, bir taşküre diliminin (1), öbürünü (2) apansızın geçmesi hareketi sonucunda ortaya çıkarlar. Gerilimler kayaçların kırılma direncini aştığında, kayma ve şiddetli sarsıntı dalgaları oluşur. Titreşimlerin doğduğu yere



peten hareketsiz orta bölümleriyle -okyanus tabanları ve kita sahanlıklan-birbirlerinden ayrılırlar. Söz konusu bölümlerden Büyük Okyanus dilimi sınır bölümü, dün yanın büyük depremlerinin yaklaşık yarısının kaynak



odak, Yeryüzeyi'nin, odağın tam üstüne rastlayan noktasına



landığı yerdir. Büyük Okyanus' un çevresinde 40 000



dişmerkez (ya da episantr) adı verilir. Birincil (P) ve ikincil (S) dalgalar yüzeyin altında, daha uzun ve daha yavaş



km boyunca uzanan bu dilim sının, Japonya ve Kuzey



Amerika'nın batı kıyısı gibi yoğun nüfuslu bölgeleri içi



dalgalarsa yüzeyde hareket ederler. Kayaç katlarının birbiri üstüne bindiği yerel kırıklar (B), küçük depremlere neden



ne alır.



olabilir.



Yer'in iç kesimindeki ısı ve yüksek basınç, maddenin düzgün ve esnek biçimde akmasını sağlar, buna karşı



lik, taşkürede (litosfer) dilimlerin hareketi gelişigüzel sıçramalar biçiminde ortaya çıkar. Yıllarca süren bir do



nem boyunca dilimlerin içinde biriken büyük gerilim ler, kayacın direnme gücünü aşınca, apansızın serbest



A



kalırlar. Dilim sınır bölümlerinin biçimi, komşu dilimle rin nispi hızları ve kayacın tipi, topluca, belirli bir bölge



deki depremlerin niteliğini etkilerler.



Komşu iki dilim arasındaki nispi hız, birbirine yakla şan dilim sınır bölümlerinde en yüksek dereceye erişir. Dilimlerin bu çarpışma yerlerinde gelişen itme kırıkları,



nispeten kalın olan taşkürenin içine çok düşük eğim açı lariyla girerek, çok geniş yüzeyli bir kırık düzlemi oluş. tururlar. Yüksek nispi hız ile geniş kırık düzleminin bir



araya gelmesi, çok büyük depremlerle sonuçlanır. Bir birine doğru yaklaşan sınır bölümleri, dünyanın en bü 8



yük (çoğu 8,5 Richter ölçeğinden yüksek) depremleri nin olduğu yerlerdir.



Nispi dilim hızları, yanal dilim sınır bölgelerinde de yüksektir; bölgelerde komşu dilimler birbirlerine sürte



rek geçerler; ama bu sınır bölgelerinde oluşan doğrultu



atımlı (ya da yanal atımlı) kırıklar dikeydir; taşkürenin



6



DEPREM



içine kısa mesafeden girerler. Bu bölgelerde de büyük



te görülmesine çok ender rastlanır; bununla birlikte,



depremler görülürse de, şiddetleri genellikle 7,5 Rich



püskürme halindeki bir yanardağın içindeki magmanın



ter ölçeğini geçmez.



hareketi, kırıklara ve küçük depremlere yol açabilir.



Birbirinden uzaklaşan sınır bölümlerindense, nispe



ETKİLER VE ÖNCEDEN KESTİRME Depremler, en öldürücü doğal yıkımlardandır. XX. yy'da depremlerden yılda ortalama 20 000 kişi ölmüş



ten küçük depremler kaynaklanır. Bu birbirine eklene



rek büyüyen dilim kuşakları boyunca yeni oluşmuş taş



küre, nispeten sıcak ve incedir; yalnızca küçük kırıkla



tür. Ölümlerin çoğu evler, köprüler, vb. yapıların yıkıl ması sonucunda olmaktadır. Bir kırık boyunca yeralan yapılar da yıkılabilirlerse de, yıkımların çoğuna yalnız



rin.oluşmasına olanak verir. Doğrudan doğruya iki dili min nispi hareketi tarafından itilen birbirine doğru yak laşan sınır bölümleri ile yanal sınır bölümlerindeki kırık



ca, gerçek kırık bölgesinden uzaktaki yapıların çökme sine sarsıntı yol açar. Bu sarsıntının gücünün, depremin sürdügü birkaç saniye içinde yerçekiminin gücüne yak laştığı belirlenmiştir.



ların tersine, yeni oluşmuş dilim maddesinin yerçekim sel yerleşmesi tarafından itilen bu kırıkların, 6,0 Richter



ölçeğini aşan depremlere yolaçmalarına az rastlanır. Dilim sınır bölümleri, aynı zamanda da dünya yanar dağlarının çoğunun bulundukları yerdir; yani deprem ler ile yanardağlar, sözgelimi Büyük Okyanus "ateş



Depremler toprak kaymaları, yangınlar ve barajların çökmesi aracılığıyla da dolaylı yıkıma neden olurlar. Depremi izleyen kargaşa, besin ve su dağıtımı sistemle ri ile sağlık sistemlerinin bozulmasına yol açarak, açlığa ve hastalıkların yayılmasına neden olabilir. Okyanusun altında ya da yakınlarında ortaya çıkan depremler de, med dalgalarını, daha doğru deyimiyle tsunamileri(ya



Çemberi”nde olduğu gibi, aynı bölgelerde görülür. Bu



nunla birlikte, ortaya çıkmalarına yol açan güçler, birbi rinden farklıdır ve dolaylı olarak birbiriyle ilgilidir. Büyük depremler ile yanardağ patlamalarının birlik



Büyük depremlerin dağılımını, nispi sıklığını ve tarihlerini gösteren bu harita, en büyük depremlerin iki büyük kanat üstünde olduğunu ortaya koymaktadır. Sarsinulanın, özellikle merkezi 300 km'nin altında olanlarının büyük bölümü, Büyük Okyanus'un



kenar kesimlerindekiBüyük Okyanus çevresi kuşağında gerçekleşmektedir. Geri kalan sarsıntıların büyükbölümü de, Ásor adalarında başlayıp Avrupa ve Asya üstünden doğuya doğru uzanan Akdeniz bölgesi kuşağında olmaktadır. TSOV



TEOT



150



TUY



TZOV



0



KUZEY BUZDENIZI



0



f



GRÖNLAND



189



60"



ASYA



KUZEY AMERIKA



ASYA



AVRUPA



03



1075



Piuliano



ime



5831K 100 View J1363



பப்



BO



S105



ius



Coins



ino



hon



1999



AN 17591642 10



12 BOX



180 12



100 ml



end



BUYUK OKYANUS



they



un



I



9



found 053



GÜNEY AMERIKA



ATLAS



HINT



VANUS



dk



0



OKYANUSU



1844 OKYANUSU AVUSTRALYA



300



60



120



150



100



150



120



00



30



0



DÜNYA DEPREM HARİTASI Naprtem skrem iwulenble Sulcht Orta



Buyuk depremler Sudeti 8,1) ya da



Merkez denix 0.70 km



daha yuksek



Merkez dening 70-100 kn



Ik berlin



Merkez derinligi 700 km Tante en buyuk depremler tanh



Ithin yananda



60



2



DEPREM



27 Mart 1964'te



7



A



Alaska'da Prens



alcalma



William boğazının altında XX. yy'in en güçlü



1/



depremlerinden biri oldu.



Depremin dış merkezi



USUWE 10 1+



Anchorage'ın



12



yaklaşık 120 km



kabarna



güneydoğusundaydi.



it m'nin üstünde 4-16 m



Büyük



Okyanus diliminin



m



Alaska kita



I mwen



kenetlendiği yerde



19



21



Richter ölçeğine deger olan 8,5 şiddetindeydi.



11



20



oluşan sarsıntı.



göre en yüksek



16



18



- m



kitlesine



14



15



22



D



Alaska körfezi



çevresinde (A)



geniş kapsamlı değişiklikler ortaya çıktı: Bazı kesimler 2 m'den



çok alçalırken, bazı kesimler de 8



m'den çok yükseldi. Bazı kiyi bölgelerinde (B)



büyük alüvyon çökeltileri titreşimler yüzünden



yerlerinden ayrılarak, dik



yamaçlardan aşagı kaydı. Bu



kaymaların ve deprem sırasında deniz tabaninin



15 m'yi bulan



hareketlerinin



dogurdugu yıkıcı okyanus dalgaları (ya da tsunamiler), Kaliforniya kadar uzak bölgelerde büyük zarara yol açtı. Tsunamilerin birbirini izleyen



saatlerdeki konumları, dalgaların 24 saatte, Güney Amerika'nın ucuna ulaştıklarını ortaya koydu. Anchorage'da (D) en büyük



yıkıma, kentin altındaki zayıf kil tabakalarının, yerin karmakarışık dilimlere ayrılmış katlar biçiminde parçalanmasına neden olan



hareketi yol açtı.



ni denizdeki deprem dalgalarını) doğurur. Yükseklikleri



15 m'yi bulabilen dalgalar, okyanusu birkaç saatte aşa rak, depremin olduğu yerden çok uzaklardaki kıyılarda



koşulu getirilir. Japonya, ABD, vb. birkaç ülke, deprem lerin zararını azaltmayı öngören bu tür önlemler tasar lamışlar ve depremlerin yol açtığı ölüm ve zarar oranla



büyük yıkımlara neden olurlar. Yıkımı en aza indirgeyecek en etkili yol, yıkımı azalt



rinin azaltılmasında bir ölçüde başarılı olmuşlardır.



mayı öngören bir program hazırlanmasıdır. Bu yakla şımda, depremlerin kaçınılmaz oldukları kabul edile



rencindeki zayıflama ölçülebilir. Söz konusu ölçümler



rek, nüfusu kalabalık bölgelerdeki yıkımıazaltmaya ça ba gösterilir. Deprem oluşumu bakımından yüksek risk taşıyan bölgelerin belirlenmesi ve depremlere dayanık li yapılar yapılması, bu konudaki iki temel gereksinme dir. Bugereksinmeler, modern coğrafya araştırmalarıy la, tarihsel deprem oluşumuna elverişlilik kayıtlarının



toplanmasıyla, deprem bilim (Bk. YERFİZİĞİ) ve dep rem mühendisliği alanında gerçekleştirilen ilerlemeler le karşılanır. Deprem bölgelerinde, beklenen sarsıntı miktarına direnç gösterebilecek yapılar yapılmasını, özellikle de tehlike altındaki bölgelerde hastaneler, vb. hizmet yapıları yapılmamasını sağlayarak deprem ku şağı sınıflandırma çalışmaları gerçekleştirilir ve yapıla



rin, bu sınıflandırmalar gözönünde tutularak yapılması



Deprem öncesinde, gerilimin birikmesi ve kayaç di



yeterince gerçekleştirilirse, bir uyarı işareti işlevi göre bilirler. Yeraltı su düzeylerinin alçalması, tümünde ol masa da bazı depremlerden önce Yer yüzeyinde, gö



rülen çökmeler ve kabarmalar, P ve S dalgalarının yayıl ma hızında değişiklikler, kuyu sularında ender gaz yo



ğunluklarının artması, Yer'in manyetik alanında deği



şiklikler ve jeoelektrik olgular gözlemlenmiştir. Bu ön olguların gözlemlenmesi, yenibir bilimin-depremlerin



önceden kestirilmesi- doğmasını sağlamıştır.



Bazı depremler, depreme yolaçan kırılmalarla ilgili yeni bir kuramla önceden kestirilebilmektedir. Bu kura



ma göre, bazı kırıklar deprem bakımından olgunlaş mış" duruma gelmişlerdir. Kınıkların 25-30 yıl boyunca hiçbir deprem titreşimi olmamış bu parçalarına, kırık aynıgı" adı verilir. Bazı yerbilimciler Yer dilimlerinin bir



DEPREMBILIM



8



sarlayıp, 1882'de d'Arsonval'le birlikte hareketli kad



ÇİZELGE 1: XX. YÜZYILIN BÜYÜK DEPREMLERİ



ranlı klasik galvanometreyi yaptı. Sonra galvanometre.



sayısı ölçeği



sini sanayi gerilimlerini ölçecek biçimde değiştirerek ampermetreyi yarattı ve watt/metre ilkesini ortaya koy



Kangra, Hindistan



375 000



8,3



18 Nisan 1906 28 Aralık 1908



San Fransisco, Kaliforniya Messina, Italya (Sicilya)



700 160 000



8,3 7,5



du. Foucault akımlarının özelliklerinden yararlanarak



16 Aralık 1920



Kansu, Çin



100 000



8,6



2 Aralık 1939



Ovası, Japonya Erzincan, Türkiye



200 000 30 000



8,3 6,0



15 Ağustos 1950 29 Şubat 1960



Assam, Hindistan Agadir, Fas



30 000



8,4



22 Mayıs 1960 1 Eylül 1962



Arauco, Sili Iran



15 000 2 000



5,9 8,4



27 Mart 1964



Anchorage, Alaska



12 000 114 10 000



7,3 8,5 6,2



Olu Tarih



Yer



1



4 Nisan 1905



Eylül 1923



Sagami körfezi, kvanto



23 Aralık 1972



4 Şubat 1976 28 Temmuz 1976



16 Eylül 1978



Richter



Managua, Nikaragua



Guatemala kenti, Guatemala Tang-Şan, Kuzeydoğu Çin



Güney Italya



19 Eylül 1985 5 Mart 1987 7 Kasım 1988



Mexico Ekvador Ermenistan Cumhuriyeti



17 Ekim 1989 1 Ekim 1993



Kuzey Kaliforniya Latur, Hindistan



18 Ocak 1994



Kaliforniya



17 Şubat 1994



Sumatra, Endonezya



De Quincey



23 000



7,5 7,9



25 000 20 000



7.7 7,5



3 000



6,8



7 000



8,1



4 000



7,3



25 000-45 000



6,9



67



7.1



30 000



6,4



Opium Eater (Bir İngiliz Afyon Düşkününün itirafları)



55 134



6,6 6,5



adlı yapıtıyla büyük ilgi uyandırdı. Sonraki yıllarda bir



Cezayir



23 Kasım 1980



rununa ilk çözümü getirmiş oldu.



695 000



Kuzeydoğu Iran



10 Ekim 1980



1881'de miknatıslı bir hız göstergesi yapıp, 1883'te sa yaç kuramını ortaya attı. 1880'den sonra enerji iletimi kuramını hazırlayarak, 1882 Münih sergisinde, bir bu har makinesinin çalıştırdığı dinamonun ürettiği akımı, bir elektrik teli aracılığıyla 57 km ötedeki bir Gramme makinesine iletmeyi başardı. Böylece, enerji iletimi so



Ingiliz yazan (Manchester 1785-Edinburgh 1859). Ço



cukluk yılları yoksulluk içinde geçen De Quincey (asıl adı Thomas Quincey dir), 1807'de Coleridge, Words worth ve Southey'le dostluk kurup, afyon kullanmaya



başladı. 1821'de yayınladığı Confessions of an English.



yandan gazete ve dergilere denemeler yazarken, bir yandan da özgün bir kara mizahla yüklü kitaplar yayın



ÇİZELGE 2: TARİHTEKİ BÜYÜK DEPREMLER



ladı: On Murder Considered as one ofthe Fine Arts(Ci



nayetin Güzel Sanatlardan Biri Sayılması Üstüne, Tarih



Yer



Özellikleri



1827), vb.



Ingiliz romantizminin en iyi temsilcilerinden sayılan



Is. 365 Doğu Akdeniz bölgesi Depremden sonraki tsunamiler



De Quincey, Gérard de Nerval ve Baudelaire'i büyük



526



ölçüde etkilemiştir.



Antakya ve çevresi



1556



(Türkiye) Kuzey Çin



1692



Jamaika



Iskenderiye feneri düzeyine yükseldi 250 000 ölü, Antakya bütünüyle yıkıldı



830 000 ölü



Tsunamiler Port Royal kentini yerle bir etti



1703



Tokyo



1755



Lizbon Calabria, Italya



1783 1812



Venezuela



1868



Peru



1896



Honşu, Sanriku kıyılan,



200 000 ölü 60 000 ölü;



181 köy yerle bir oldu; 30 000 ölü



Derain, André Garches Fransız ressamı ve gravürcüsü (Chatou 1880-



1954). Aynı zamanda hem izlenimciliği, hem de fovizm



Caracas kenti büyük zarar gördü



Tsunamiler karanin 4,5 km içindeki noktalara kadar ulaştı



Japonya



Tsunamiler 27 000 kişinin ölümüne yol açtı



kırık aynığı boyunca birbirlerine, kenetlenmelerine yol



açacak kadar baskı yaptığını ve ortaya çıkan bu çok bü



yük basıncın, bin gün gelip,büyükçe bir deprem biçi minde serbest kaldığını ileri sürmektedirler.



deprembilim: Bk. YERFİZİĞİ. depremölçer: Bk. SÍSMOGRAF.



depremyazar: Bk. SİSMOGRAF.



André Derain'in ilk dönem yapıtlarından Westminster



Köprüsü, XX. yy. başında Fransa'da ortaya çıkan ilk



depresyon: Bk. ÇÖKÜNTÜ.



devrimci resim akımı fovizme yaptığı katkıları ortaya



koymaktadır.



Deprez, Marcel



akımını benimseyen André Derain, Cézanne'ın etkisin



Fransız fizikçisi ve elektronikçisi (Aillant-sur-Milleron



de kaldı; sonunda biçim kaygısının ağır bastığı bir tür



bitirip, aynı okulda yardımcı yönetmenlik yapan (1866 1872) Marcel Deprez, 1872'den sonra, lokomotiflerin



kınca olan renkleri (Bir Çayırdaki Kişiler), sonradan öl çülü hale geldi. Ayrıca gravürler, seramikler, heykeller ve kitap süslemeleri (Pantagruel, 1945) yaptı. Başlıca yapıtlari: Cumartesi, İsa'nın Son Akşam Ye



1843-Vincennes 1896). Yüksek Madencilik Okulu'nu



birçok parçasını inceledi ve geliştirdi; bu arada bir hız



göstergesi buldu. Ordu için, mermilerin hızı üstüne ça lışmalar yaptı. 1878'de galvanometrenin ilk biçimini ta



klasisizme ulaştı (Martigues Tuzlaları). Başlangıçta taş



meği, Suresnes'de Balo, vb.



DERELI, CEVAT



Cevat Dereli'nin Balıkçı Dükkânı adlı tablosu.



dere: Bk. IRMAK VE AKARSULAR.



geçip, kabuklularla ve dipte yaşayan böceklerin larva



dereiskorpitigiller



derekumrusu



Yaklaşık 200 türü bulunan kemiklibalik ailesi (Bil. a.



Güvercingiller ailesinden kuş türů (Bil. a. Streptopelia



Cottidae). Büyük Okyanus, Kuzey Amerika, Avrupa ve



Asya'nın kuzey kesiminde gerek denizlerde, gerek tat



lisuda yaşayan, dereiskorpitigiller ailesi üyelerinin boyu genellikle 70 cm'yi aşmaz. Iri kafalı, kafalarının üstü di



kenli, gövdeleri pulsuz, buna karşılık derileri pütürlü



larıyla beslenir.



deraocto). Asya'da, Balkanlar'da ve Anadolu'da yaygın biçimde rastlanan dere kumrusunun tepesi mavimsi



gri, sırtı soluk kahverengi, başı, boynu ve göğsü soluk



grimsi renklidir. Bozkırlarda yaşar; tanelerle beslenir.



dür.Ailenin örnek türü dereiskorpiti (Cottus gobio), Av



Dereli, Cevat



yatağı taşlı akarsularda yaşar ve taşların ya da sık bitki örtüsünün altına gizlenir. Genellikle geceleri harekete



Türk ressamı (Rize 1900-İstanbul 1989).Sanayii Nefi



rupa'nın kuzey kesimlerinde, debisi yüksek olmayan,



se'yi bitirip (1924), Devlet bursu kazanarak Paris'e gi



9



10



DEREOTU



den Cevat Dereli, Julian Akademisi'ne devam etti



dereotu



(1924-1928). Yurda dönünce Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretim üyeliğine başlayıp (1929), “D grubu” ressamları arasında yeraldı. Başlangıçta izle



Maydanozgiller ya da şemsiyegiller ailesinden biryıllık



İkinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde (1990) birin



3-4 ince ve parlak koyu yeşil yapraklı, güzel kokulu bir bitkidir. Sebze bahçelerinde yetiştirilip, yaprakları sala ta ve yemeklerde koku verici olarak kullanılır.



nimciliğin etkisindeyken, sonraları Türk minyatürlerin den yararlanarak, değişik bir biçim geliştirmeyi başardı. cilik ödülü alıp, 1977'de Sedat Simavi Vakfı Görsel Sa



bitki türü (Bil a. Anethus graveolens). Anayurdu Avru



pa'nın ve Güney Asya'nın batı kesimleri olan dereotu,



natlar birincilik ödülünü Zühtü Müridoğlu'yla pay laştı.



deri



ni, Boğaziçi, Mevleviler.



Omurgalılarda bütün bedenin dış yüzünü kaplayan ta



Başlıca yapıtları: Hasat, Balık Pazarı, Balıkçı Dükka



ཡོདོད་ཡོད་



2



‫یل‬



с



10



alalla 12



11



លាហហហហហហហហហហប 13



14



ALISASIPUFOST



н



Bütün omurgalı hayvanlarda, derinin iki tabakası vardır:Üstderi diye adlandırılan bir diş tabaka (resinde açık kahverengi) ile



altderi diye adlandırılan bir iç tabaka (resimde kızılımsı kahverengi). Bir köpekbalığında (A) altderi, mine, dentin ve kemikten yapılmış sivri pullar (1) üretir; bu pullar köpekbalığının dişleriyle (2)aşağı yukan aynı yapıdadır. Kemiklibalıklarda (B) birbiri üstüne binen altderi pulları (3) vardır; yıllık büyüme halkaları (4) görülen bu pullar ya düz (sikloid) ya da dişlidir (ktenoid).



Bir kurbağanın altderisindeki bezler(5), nem salgılar; kurbağanın (C) üstderisinde renginiçevreye uydurması (kamuflajı) için rengini değiştirmek amacıyla kasılabilen (6) ve gevşeyebilen (7) kromatoforlar bulunur (resimde koyu kırmızı de



bölgeler). Kertenkelelerin bedenini boynuzsu pullardan (8)oluşan kalın bir üstderi tabakası örter (D).Kuşların(E) da ince, kuru derisinde, üstderiden gelişen tüyler (9) ve urnaklar (10) bulunur. Başlangıçta sürüngen olan kuşlarda tüyler pullardan



gelişmiştir. Yunusbalığında (F) üstderi, altderi tepecikleriyle (11) alt yandaki yağ tabakasına bağlanır; bu tepeciklerin



oluşturduğu örüntü (12), suyun bedenin üstünden düzgün akmasına yardım eder. Farenin (G) kürkü (13) ve pençeleri (14) ile pullu karıncayiyenin (H) pulları da, üstderiden oluşmuş yapılardır. Derinin öbür ürünleri arasında saçlar, kular, boynuzlar, toynaklar, mahmuzlar, gagalar, balina çubukları ve tırnaklar sayılabilir.



DERI baka. Omurgalılarda deri, bedenin en büyük organıdır. Bedenin içindeki yapılar ile çevre arasında, mekanik



yaralanmalara karşı koruma işlevini gören arayüzeyi oluşturur. Bunun yanı sıra, beden sıcaklığının düzen lenmesinde, duyumsal algıda ve bazı bağışıklık yanıtla rinda yaşamsal rol oynar.



4



5 6 7 8



Deri, üstderi (ya da epidermis) adı verilen ince bir dış



9



tabaka ile altderi (derma yada dermis) adı verilen daha



10



kalın bir iç tabakadan oluşur. Altderinin altında, aşağı



uzanan çok sağlam liflerle birbirine bağlanmış küçük yağ küreciklerinden oluşan bir tabaka yeralır. Üstderi



11



11



12



ile altderi arasında, her iki tabakanın da bağlandıkları ta ban tabakası (membrana basalis) adı verilen bölüm yer alır.



Üstderi. Üstderi, bütünüyle hücrelerden oluşur. “Ta ban hücreleri" adı verilen en içteki hücreler, çokgen bi



13



çimindedir. Bu hücrelerde, hücreler arasındaki yapıla ra yapışık, hücreleri birbirine bağlayan, "desmozom" adlı lifler yeralır. Taban hücreleri hızla bölünürler; olu



şan yenihücreler eski hücreleri derinin yüzeyine doğru



iterler. Taban hücreleri, ayrıca saçlar, kıllar ve tırnaklar



15



14 17 18 19



da bulunan keratin adlı proteini üretirler. Bu bireşim,



yaşlı hücrelerde de sürer; bunun sonucu olarak keratin



dış yüzeye yakın hücrelerin içine dolar. Ölü dış yüzey



Insan derisinde, iki tabaka vardır. Üstderi (1) ile bir yağ tabakasının (3) üstüne dayanan altderi (2). Üstderi birkaç



hücreleri, çekirdeklerini ve iç yapılarının büyük bölüm lerini yitirmiş hücre kalıntılarıdır. Bu hücreler döküldük çe, yerlerine alttan yenileri gelir.



tabakadan yapılmıştır. Diş tabakası (4) sürekli olarak dökülen



lerse de, iç hücreler suyu geçirmezler. Üstderinin daha



derin bir tabaka yeralır; melanin pigmentini üreten hücreler



Üstderinin dış yandaki hücreleri suyu kolayca emer



derin katlarında bulunan ve bir ağaca benzeyen mela nositler, melanin adı verilen koyu kahveregi bir pig ment üretirler. Bu pigment, melanosit hücrelerinin "dal



uçları" aracılığıyla komşu hücrelere sokularak, “mela nozom" adı verilen birimler oluşturur. "Langerhans hücreleri" adı verilen üçüncü bir epitel hücresi tipi de,



derinin bağışıklık yanıtlarında rol oynar. Kan damarları



pulsu ölü hücreler içerir. Ikinci tabakadaki taneli hücreler (5) kil, saç ve tırnakları oluşturan keratin adlı sert bir protein



Üretirler. Üçüncü tabaka (6) yassılaşmış çokgen hücrelerden oluşur. Bunun altında sütun biçiminde hücrelerden (7) oluşan olan melanositler (8) bunlann arasındadır. Altderi



bağdokusunu ve esnek bağdokusunu (9) oluşturan lifli bir protein olan kolajen ve elastin içerir. Sinir telleri (10), duyu sinirlerinin uçları (11), kılcaldamarlar (12), lenfdamarlari (13), ter bezleri (14) ve kıl kesecikleri (15) bu doku içinde



yeralır. Her kil keseciğinde kıl kökü (16) ve gövdesi (17) ile kil gövdesini yağlayan bez (18) ve korku ya da soğuğa tepki



göstererek sertleşen dikilgen kil kaslari (19) bulunur.



bulunmayan üstderi, besinini altderideki kılcaldamar lardan sağlar. Hücreleri arasında dallanan sinir uçları ne deniyle, sinirler yönünden çok iyi donanmış durumda dir.



Altderi. Derinin direnci, lifli olan altderiden ileri gelir. Taban tabakasının altında, "papillalar" diye adlandırı lan ufak "tepecikler'in oluşturduğu bir dış tabaka yera lir.Ince bagdokusu telcikleri içeren papillalar, kan da



marlarıyla, sinirlerle ve lenf yapılarıyla çok iyi donan mışlardır. Bu tabakanın altında, çeşitli yönlere giden da ha büyük bagdokusu lif demetleri içeren çok daha kalın



ve korku, her kil keseciğine bağlı küçük kasları uyara rak, kılların dikilmesine neden olur. Ter bezleri. İnsan derisinde ekrin ter bezi" diye adlan



dırılan ve sulu bir sivi salgılayan pek çok bez vardır. Her biri kendi başına yapılar olan ter bezleri, özellikle el ayası ve ayak tabanı gibi kılsız bölgelerde çok sayıdadır lar. Bu bezlerin salgı kanalları, üstderi hücreleriyle kaplı



çukurlar oluştururlar ve altderinin içlerine doğru uzana



rak, bez hücrelerine bağlanırlar. Sinirlerle do mis



bir tabaka bulunur. Fibroblastların ürettikleri bu lifler



bezler, aşırı sıcağa ter salgılayarak yanıt verirler; terin



(teller), çapraz bağlı bağdokusundan yapılmışlardır ve



buharlaşması deriyi soğutur. Soğuyan deri de, altderi



enzimlerin etkisine dirençlidir. Bu tabaka esnek bağdo kusu lifleri, kan damarları, sinirler ve lenf yapıları ile



deki kılcaldamarların soğumasını sağlar. Parasempatik



sinir sisteminin uyarılması “soğuk terleme" diye adlan



özelleşmiş sinir uçlarının yanı sıra, saç, kıl, ter ve yağ



dırılan ter salgısına yol açar.



bezleri gibi çeşitli deri eklentilerini de içerir.



Koltuk altlarında ve kasık bölgesinde yeralan ter bez



ganlarının bazı bölümleri dışında, genellikle kıllarla



leri, "apokrin ter bezleri" diye adlandırılırlar. Kil kese ciklerine bağlıdırlar ve süt kivamında kokusuz bir sivi salgılarlar. Bakterilerin etkisiyle bu sıvıda hayvanın ken dine özgü beden kokusu oluşur ve birçok memelide, apokrin bezler, karşı cinsten eşleri çekme işlevini yeri



Üstderi hücreleriyle kaplanmış kil kesecikleri, üstderi nin altderi içine birer uzantısını oluştururlar. Keratinle



ne getirir. Meme bezleri ya da memeler, değişiklik ge çirmiş, büyük apokrin bezlerdir.



dolan hücreler, birbirlerine yapışarak kılı oluştururlar; kıl dibinde yeni hücreler oluştukça kılın boyu uzar. Me lanozomlar, kıl hücrelerinin içine girerler ve kılların ren



Derinin işlevleri. Deri mekanik yaralanmalardan ve



Killar. Memelilerin bedenleri, avuçlar, ayak tabanları,



dudaklar, gözkapakları, meme uçları ve dış cinsellik or kaplıdır. İnsanlarda kıllar genellikle ince ve kısadırlar; bedenin büyük bölümünde hemen göze çarpmazlar.



gini verirler. Yag bezi, keseciğin duvarından yaptığı sal gıyla kılı koruyan bir kat oluşturur. Yag bezlerinin tikan masıyla, deri üstünde siyah noktalar biçiminde görünen komedonlar oluşur; bu durumdaki bezler mikrop ka parsa, akneler (ergenlik sivilceleri) ortaya çıkar. Soğuk



bakterilerin, mantarların, virüslerin, asalakların saldırı



larından korurken, melanin de morötesi ışınlara karşı koruma sağlar. Deri, beden isısını da çeşitliyollarla ko rur. Altderi kılcaldamarlarından daha serin üstderi hüc relerine ısı iletimi aracılığıyla, deriden farklı miktarlarda



Isı yitirilir. Yitirilen isi miktarı, altderi kan hücrelerinin ka sılmasına ya da gevşemesine bağlı olarak, değişir. Ter



12



DERIBILIM



leme, buharlaşma yoluyla deriyi soğutur. Bedenin de



rinliklerinden iletilen ısının miktarı, ısıyı yalıtan yağ taba kası tarafından azaltılır. Söz konusu yağ tabakası deniz



memelilerinde çok kalın olabilir. Beş ayn duyu, yani dokunma, ağrı, sıcak, soğuk ve



basınç duyuları,derinin uyarılmasıyla algılanır (Bk. DU



YULAR VE DUYUM). Deri aracılığıyla algılanan titreşim



gibi öteki duyumlar, bu beş temel duyunun birleşme sinden oluşur. Kıllı deride bulunan sinir uçları, basit, ip



liğe benzer çıplak terminallerdir. Kıllı olmayan deridey se, özelleşmiş birkaç tip sinir ucu bulunur. Bunlar birbi



rinden farksızmış gibi görünseler de, her sinir ucu, beş



temel duyu tipinden yalnızca birine yanıt verebilir.



Deri, çeşitli alerji tepkilerinde görüldüğü gibi,bağı



şıklıkla ilgili yanıtlar verir. (Bk. BAĞIŞIKLIK.) Bazı altderi



hücreleri histamin, bradikinin ve çeşitli prostaglandin



ler gibi kimyasal maddeler salgılar.Bu maddeler, kılcal



damarların çaplarında değişmeye (kızarma ve sıcaklık),



geçirgenliklerinde değişmeye (şişme) ve bölgeyle ilgili



sinir uçlarının uyarılmasına (ağrı), yani iltihap belirtileri ne neden olurlar.



deribilim Deri hastalıklarıyla ilgili tıp dalı. Deribilimin (ya da der



matoloji) alanına giren hastalıklar arasında kimyasal tahrişler, enfeksiyonlar, alerji tepkileri, böcek ısırmaları ve sokmaları, yabancı organizmaların deriye işlemele ri, kanser, vb. sayılabilir. Deri hastalıkları uzmanlarının



(dermatologların) beden konusunda ve bedene ilişkin süreçler konusunda eksiksiz bilgileri olması gerekir; çünkü deri, bedendeki çeşitli bozukluklardan ikincil



Bedenlerinden aktarma yeterli miktarda sağlam deri



alınamayacak kadar şiddetli yanık geçirmiş hastaların deri hücrelerinden, klonlama (tek bir hücrenin ya da bitkinin eşeysiz üretilmesi yoluyla elde edilen aynıtürden canlı



olarak etkilenir.



topluluğu) yoluyla doğal deri yapraklari hazırlanabilir. Klonlama yöntemi 1984'te Boston Shriners Burns



deri hastalıkları



Enstitüsü'ndeki araştırmacılar tarafından, bedenlerinin %



90'ından çoğu yanmış iki erkek çocuğun yaşamlarını



Deride görülen çeşitlik hastalıkları topluca belirten tip



kurtarmak için girişilen çabalar sırasında geliştirilmiştir.



etkenlerin doğrudan etkisiyle ya da bedenin başka bő lümlerindeki hastalıkların belirtileri olarak ortaya çıkar



masıyla alttaki dokunun ortaya çıkması olan ülserler



terimi. Deri birçok hastalığa açıktır. Bu hastalıklar ya dış



nedeni olabilirler.



Bozunlar. Deride ortaya çıkan anormal değişiklikler,



yani bozunlar (lezyonlar), tahriş ve tedavi bakımından



(yaralaşmalar); kaybolan dokunun yerine gelen yeni oluşmuş bağdokusundan kaynaklanan nedbeler (yara



izleri); normal deri kat ve çizgilerinin aşırı biçimdebelir



ginleştiği kalınlaşmış pullu bir bölgenin oluşması (liken



'



lar. Genetik etkenler deri hastalıklarının ortaya çıkışını kolaylaştırabilirler; bazen de, bu hastalıkların doğrudan



rin çatlaklar; bir ya da daha çok deri tabakasının yıkıl



önem taşıyan öğelerdir. Deride çeşitli bozunlar ortaya



leşme); vb. Birbirinden farklı birçok hastalıkta deri bo



Çevresindeki deriden farklı renkte, deride kabarıklık oluşturmayan, düz bozunlara, çil adı verilir. Deride bir



birçok farklı bozun bulunabilir.



ya da siğil olabilir. Kabartı, sözgelimi bir böcek ısırması



özellikle meme kanserleri, kan kanserleri ve onlarla ilgi



çıkabilir ve bunların tümü hastalığa bağlı olmayabilir.



kabarıklık oluşturan küçük, sert bir kitleyse, papül, ben



sonucu ortaya çıkan, bir alerji yanıtının neden olduğu geçici bir bozundur. Nodül, bazı urlarda ve kistlerde ol



duğu gibi, daha derinlere inen sert bir kitledir. Sözgeli



mi suçiçeğinin erkendöneminde görülenler gibi, içidu ru bir sıvıyla dolu çok küçük deri kabarcıkları "vezikül"



diye, çoğunlukla yanma sonucu oluşan büyük kabar



cıklarsa "bül" diye adlandırılır. Sözgelimi suçiçeğinin geç döneminde görülenler gibi, içinde irin bulunan ka barcıklara "püstül" denir. Deri içinde kan ya da kan pig mentlerinin çökelmesinin yol açtığı renk değişikliğiyse "purpura" diye adlandırılır.



Bu tür bozunların görünüşünü, ikincil değişiklikler



değişikliğe uğratabilir: Sedef hastalığında ya da kepek lenmede görüldüğü gibi, ölü derinin pullanması; impe tigoda (çakmak hastalığı) görüldüğü gibi, deri dışına sız mış maddenin kurumuş kitlelerinden ortaya çıkan kuru



kabuklar; atlet ayağında görülen deri yarıkları ya da de



zunları görülebilir; ayrıca bu hastalıklardan her birinde



Kötücül urlar. Bedenin herhangi bir yerinden metastaz



yapmış her türlü ur, deride ortaya çıkabilir. (Bk. KAN SER.) Deride kötücül urlara yol açan kanserler arasında



li hastalıklar sayılabilir. Ayrıca, doğrudan doğruya deri



den kaynaklanan birçok kötücül ur da vardır. Bunların dördü üstünde durmak gerekir. Taban hücre karsino mu, üstderinin taban hücrelerinden kaynaklamış olabi



lir ve hemen hiçbir zaman metastaz yapmasa da(başka



organlara atlamasa da), bazı durumlarda yerel dokula



ra yayılabilir; kolayca tedavi edilir. Yassı hücre karsino



muysa, metastaz yapar. Bu urların ikisi de, özellikle yaş



lılarda ve fazla güneş altında kalan kişilerde yaygın ola rak görülür. Kötücül melanom, benleri oluşturan em briyon kökenli dokudankaynaklanır. Çocukluk dö nemlerinde fazla güneş altında kalanlarda daha yaygın görüldüğü sanılan bu ur, çok çabuk ve yaygın metastaz yapar. Eskiden çok ender görülen Kaposisarkomuadlı ur da, günümüzde AIDS nedeniyle daha sık görülmek tedir. (Bk. AlDS.) Kimyasal ve fiziksel etkenlerin yol açtığı deri hastalıkları.



DERISIDIKENLİLER Enfeksiyona yol açıcı organizmaların yanı sıra, kimyasal ve fiziksel etkenlerden de kaynaklanan deri hastalıkları arasında temas kökenli deri iltihabı, güneş yanığı, sıcak



isiliği, bunyonlar, nasırlar sayılabilir. Temas kökenli deri iltihabı deride yer yer kaşınma, yanma duyumlarının



yanı sıra, derinin kızarması, kabarması, sulanması ve kabuklanmasıyla belirti verir. Derinin kimyasal madde lerle, zehirli sarmaşık gibi tahriş edici maddelerle ya da kişinin alerjisi olduğu maddelerle temastan kaynakla nan ivegen ya da süregen bir deri iltihabıdır; "egzama"



diye adlandırılan biçiminin nedenleriyse, genellikle ka ranlıktır. Belirtileri basit kızarmadan su toplamaya ka



13



Alanır. Kenelerin atık ürünlerinin deriye salınması, özel



likle geceleri, şiddetli kaşıntıya yol açar. Erişkinlere



uyuz, çoğunlukla uyuz olan insanlarla aynı yatakta yat



mak ya da cinsel ilişkide bulunma sonucu geçer. Bitlen



me, saçlı deride, bedende ya da kasık bölgesinde olur. Bu üç tür bitlenmeden her birine farklı bir bit türü yol açar. Kasık biti bitli nesnelerden de bulaşabilir. (Ayrıca Bk. CİNSEL HASTALIKLAR.)



Deride en yaygın virüs hastalıkları uçuk ve zonadır. Uçuk genellikle ağız yöresinde ve cinsel organlar böl gesinde görülür; çoğunlukla da ateşli hastalıklardan, güneş yanığından, zayıflamadan ya da sinirsel gerginlik



dar uzanan güneş yanığına morötesi ışınlar neden olur.



lerden sonra ve adet dönemleri sırasında aynı yerde yi



gi çok açık kişilerde güneş yanığı olasılığı daha yüksek



deki sinirlerde oluşturduğu ağrılı bir enfeksiyondur. Ço



Belirtileri arasında deride ağrı, mide-bağırsak bozuk lukları, kırıklık ve bitkinlik de sayılabilir. Derilerinin ren tir. Sıcaktan ileri gelen isilik, bebeklerde ve şişman eriş



kinlerde sık rastlanan bir deri hastalığıdır. Sıcak ve nemli havalarda, derinin örtülen bölümlerinde yanma, kaşıntı



nelenme eğilimi taşır. Zona hastalığıysa ("kuşaklama



hastalığı" dadenir),suçiçeğine nedenolan virūsūn deri



ğunlukla, bir sinirin yolu üstünde oluşan kuşak biçimi



döküntülerle birlikte görülür.



Siğiller, ilk gençlik çağlarında yaygın olarak görülen



ve küçük küçük kabarcıkların biraraya toplanmasıyla



bir başka virüs kökenli enfeksiyon çeşididir. Bedenin



belirti verir. Söz konusu kabarcıklara ter bezlerinin ti kanması yol açar.



farklı yerlerinde farklı siğil tipleri görülür; bunların her birine özel bir virüs yol açar. En yaygın siğiller, bede



yonlar ve nasırlar (Bk. AYAK HASTALIKLARI), beden ağırlığının ayakların üstünde dağılmasını engelleyen



küçük, boynuzsu yumrucuklardır. Birçok kişide,siğiller birkaç ay ya da birkaç yıl sonra kendiliklerinden kaybo



Ayaklarda ve ayak parmaklarında ortaya çıkan bun



nin, her yerinde, ama en tipik biçimde ellerde görülen



bedendeki biçim bozukluklarından ya da ayağa uyma



lurlar. Ayrıca bazı cerrahi yöntemlerle çıkarılabilirler.



yan ayakkabılar giymekten kaynaklanır. Bazı kişilerde,



ayak derisinin sürtünen yerlerinde nasır oluşumu, ge netik bir yatkınlıktır.



Deri sıcağın, elektriğin, ışınların ya da kimyasal mad



delerin etkisinde kaldığında, yanıklar oluşabilir. Yanığın



Buna karşılık, yaşlılarda görülen siğiller daha ciddi ola



bilirler.



deri iltihabı Deride bakteriler, mantarlar, asalaklar ve alerjiye yol



derecesine - yani, yıkıma uğrayan deri tabakalarının de rinliğine ve etkilenen alanın genişliğine-bağlı olarak, bir



açıcı yabancı maddeler (alerjenler) gibi etkenlerin yol



CERRAHİ ve ORGAN AKTARMA.) Büyük yanıklarda,



doğrudan doğruya derinin dış etkenlerle temasından



deri aktarımı ameliyatı gerekli olabilir. (Bk. PLASTİK



açtığı iltihap ya da tahriş. Deri iltihabı (ya da dermatit)



hastanın kendi derisinden yetecek miktarda deri aktarı



kaynaklanabileceği gibi, bedenin başka yerlerindeki



insanlardan ya da domuzlardan alınan deriparçaları ya



arasında kaşıntı, yanma, kızarıklık, su toplama ya da



da sentetik deri parçaları kullanılabilir. Yüksek enerjili



ödem sayılabilir. Kaşıma, ikincil bakteri enfeksiyonları



ışınımlar, deri kanserlerine yol açabilir.



na yol açabilir. Dış etkenlerle doğrudan temas sonucu ortaya çıkan temas kökenli deri iltihaplan, birincil tahriş, alerji ko



mı yitimini azaltmak için geçici bir önlem olarak başka



Enfeksiyon kökenli bozukluklar. En yaygın deri hastalığı olan ergenlik sivilcesi (akne), ergenlik dönemindeki hormon salgılama değişikliklerine eşlik ettiği düşünülen



ve sık rastlanan bir deri hastalığıdır. Kil keseciklerine



hastalık ve bozuklukların sonucu da olabilir. Belirtileri



kenli deri iltihabı ve fotokimyasal deri iltihabını içine



alır. Birincil tahriş, deri iltihabinin en yaygın biçimidir;



stafilokokların yerleşmesi sonucu olan kıl kesecikleri il tihabı, daha çok sakallı kişilerde görülür. Çıbanlar, kıl keseciklerinin, apseyle sonuçlanan, daha derin ve daha



deriye temas eden bazı kimyasal maddelerin doğrudan doğruya zehirleyici etkilerinin neden olduğu bir rahat sızlıktır. Alerji kökenli deri iltihabı, bağışıklık mekaniz malarından kaynaklanır ve kozmetik ürünleri, kimyasal maddeler, bitkiler, ilaçlar, bazı kumaşlar, takılar gibi et



ikincil hastalıklara yol açabilirler. Impetigo (çakmak hastalığı) ve yılancık (erisipel), de rideki sıyrıklardan bazı streptokokların girmesi sonucu



kenlere önceden edinilmiş duyarlılık sonucu ortaya çı kar. (Bk. ALERJİ.) Fotokimyasal deri iltihabı, kişinin, de



ciddi enfeksiyonlarıdır. Şiddetli ağrılara neden olabilir ve iç organlarda ciddi (bazı durumlarda da öldürücü)



buklu bozunlar oluşmasıyla belirti verir. Çok daha ciddi bir hastalık olan yılancıktaki bozunlar, genellikle geniş



risi üstünde işığa duyarlı kimyasal maddelerle birlikte ışık etkisinde kaldığı durumlarda görülür. Atopik dermatit ya da egzamaysa, aile üyelerinde astım ve saman nezlesi bulunan kişilerde görülür. Staz



bir biçimde uzanan kızarmış, şişmiş ve su toplamış ku



deri iltihabı (bacak egzaması), damar hastalıkları bulu



şaklar halindedir. Her iki hastalık da, özellikle ortaya



nan yaşlılarda ortaya çıkar.



ortaya çıkan deri enfeksiyonlarıdır. Impetigo, yere, ka



çıkmalarına yol açan streptokok türünün hastalığa yol



açıcılık gücünün yüksek olması durumunda bulaşıcı



derisidikenliler



olabilirler. Yalancığın bazı biçimleri, derinin geniş alan larına hızla yayılarak aşırı bitkinlik ve ölüme yol açabilir.



Denizkestaneleri, denizyıldızları gibi üyelerine kıyılar



kaşınma, yanma, batma ve doku sıvılarının sızmasıyla



omurgasız deniz hayvanları filumu(Bil. a. Echinoderma ya da Echinodermata). Yaklaşık 13 000 fosil tūrü ve gü nümüzde bilinen 6 000 türü bulunan derisidikenliler fi



Saçlı deride, bedende ve kasıkta görülen mantar en feksiyot içiçe halkalar biçiminde gelişen bozunlara yol açarlar. Atlet ayağı, çoğunlukla, enfeksiyon yerinde



da çok bol rastlanmasına karşın çok iyi tanınmayan



gelişir.



Uyuz ve bitlenme, asalak kökenli enfeksiyonlardır.



lumu üyeleri, 5 bakışımlı kol, genellikle dikenli içiskelet kabuğu, su emip boşaltarak hareket etmeyi ve beslen



Uyuz, derinin içine kenelerin gömülmesinden kaynak



meyi sağlayan çok küçük boru biçiminde ayaklar, öbür



14



DERİŞİM



noru biçimi ayak ağız



beden



boşlugu gövde disk



B



beden boslugu ‫ܘܢܙܢ‬



x



WA



1



boru



ağız



biçimi ayak



Her ikisi de derisidikenlilerden olan denizlalesinin 7 (A) ve



Bir yılanyıldızının (A), bir denizyıldızının (B) ve bir



deniz kestanesinin (6) dış görünüşleri farklıdır ama, boru



denizhiyarının (C), anatomileri birbirine benzer: Deri



biçimi ayaklar gibi ortak yapıları içerirler. Denizlaleleri



altında kireçli iskelet oluşumları (sari), boru biçimi ayaklar



okyanusların derinliklerinde yaşar, sapın (gövdenin) ucundaki diskle kendilerini denize atar gibi deniz dibine bağlarlar. Denizkestaneleri, okyanuslarda sığ kıyılardan çok derin kesimlere kadar her yerde yaşarlar. hayvanlarınkine benzemeyen iç dolaşım sistemleri gibi özellikleriyle, geri kalan omurgasızlardan büyük ölçü de farklıdırlar.Bazı yönlerden omurgalılara benzerler ve omurgalı hayvanlarla aynı atadan türemiş oldukları



ileri sürülmektedir. Ama pek çok yönden ilkel yaratık lardır ve denizlerde varlıklarının sürdürmeyi başarmış



olmalarına karşılık, deniz dışında hiçbir ortama yayıla mamışlardır.



(mavi) ve ağız (kırmızı). Yılanyıldızı ve denizyıldızı



genellikle, denizlerin kıyı yakınındaki sığı sularında yaşarlar; ama bazı türlere açık denizde de rastlanır. Denizhıyari, kiyi sularının dibindeki kumlarda dolaşır.



kü belli hacimdeki bir çözeltinin içerdiği çözünen mad



de miktarı bilindiğinden, hacim olarak miktarlar çabuk ve doğru olarak belirlenebilir.



Molallık. Bir çözeltinin molallığı (m), bir kilogram çözü



cüdeki çözünen madde mol sayısıdır (Isu için 1 litre). Molal çözeltiler, uygun miktarlarda çözünen ile çözü cünün tartılıp karıştırılmasıyla hazırlanır. Çözelti hacmi



ni temel olan molarlıktan farklı olarak, molallık, çözü



cünün ağırlığını temel alır. Molallık, çözünen ile çözücü



derişim



arasındaki oranı belirtir; belli bir çözücü için, molallığı



Bir cismin, birim hacim çözeltide çözünmüş kitlesi. Bir



eşit olan iki farklı çözeltinin çözünen/çözücü molekül leri arasındaki oran eşittir. Molallık, bir çözeltinin bağla şık özellikleri (yani, yalnızca moleküllerin sayısına ya da



çözeltinin derişimi, o çözeltiyi oluşturan maddelerin



nispi miktarlarını belirtir. Çözeltiler seyreltik, derişik ya



da doymuş olarak tanımlanabilir; ama bu terimler yal



nizca nicelikseldir ve genel olarak, eriyebilecek en çok çözünen miktarıyla ilgilidir. Gerçekten, çok kolay ço



zünen bir maddenin seyreltik çözeltisi, orta derecede çözünürlük özelliği taşıyan bir maddenin derişik çözel



tisinden daha çok çözünen içerebilir. Derişimi nicelik sel olarak tanımlamak gerekir, çünkü çözeltilerin özel likleri, içerdikleri maddelerin nispi miktarlarına bağlıdır. Kimyacılar, çözeltilerin çeşitli yönlerini vurgulamak için, derişimi farklı yöntemlerle belirtirler.



Molarlık. En yaygın kullanılan derişim ölçülerinden biri



molarlıktır. Çözeltinin her litresindeki çözünen madde mol sayısına molarlık denir (bir maddenin bir molünün



gram olarak ağırlığı, o maddenin molekül ağırlığına eşit tir).



Bir maddenin bir molünün içerdiği molekül sayısı,



başka herhangi bir maddenin bir molünün içerdiği mo



lekül sayısıyla aynıdır. Molarlığın simgesi M'dir. Sözge



limi, 0,5M'lik bir çözelti, çözünen maddenin yarım mo lünün bir çözücüde eritilmesiyle hazırlanır; sonra, top



lam miktar 1 litre oluncaya kadar saf çözücü eklenir. Kimyacılar, bu işlem için, hacim ölçen özel bir cam şişe



kullanırlar; bu şişe, belirli bir miktarı içerecek biçimde



hatasız doldurulabilir. Molarlık yöntemi yararlıdır, çün



oranına bağlı özellikleri) incelenirken yararlı bir derişim birimidir.



Ağırlık yüzdesi. Bir çözünenin molekül ağırlığı bilinmi



yorsa ya da ilgisizse, derişimi, çözünenin ağırlığının çö zeltinin ağırlığına oranı olarak belirtilebilir. Seyreltik bir



sulu çözeltinin 1 litresinin 1 kilogram olduğu varsayılır;



böylece, sözgelimi % 5'lik bir çözelti, 1 litreye bölüm lenmiş bir cam kaba 50 gram çözünen koyulup suda eritilmesiyle, sonra da cam kabın işaretli yere kadar dol



durulmasıyla hazırlanır.



Normallik. Bir çözeltinin normalliği (N), bir litre çözelti



nin içerdiği çözünen madde eşdeğerlilerinin sayısını



belirtir. Eşdeğerliler, kimyasal tepkimelerde birleşme yeteneği aynı olan madde miktarlarıdır. Eşdeğerliler ya mollerle özdeştirler ya da onların basit kesirleridir. Nor



mal çözeltiler, molar çözeltilere benzer biçimde hazır lanır.



Molkesri. Herhangi bir bileşenin mol sayısı ile bütün bi



leşenlerin toplam mol sayısı arasındaki oran olan mol



kesri, termodinamik denklemler yazılırken sık sık kulla



nılır. Bu derişim birimi, birbiriyle bütünüyle karışabilen



iki ya da daha çok sivi (ya da gaz) için, sözgelimi su, al kol ve asetik asit çözeltisi için özellikle kullanışlıdır; mol kesri uygulaması, çözüneni ve çözücüyü tanımlama gereğini ortadan kaldırır.



DERVİŞ MEHMET PAŞA



De Rivera y Orbaneja, Miguel: Bk. PRIMO



15



gittiyse de, dönemin yasaları bekârların ve köylülerin



DE RİVERA, MIGUEL



İstanbul'da kalmasına izin vermediği için, bir süre sonra



derleyici



evlendi ve geçimini aşık kahvelerinde saz çalıp şiir söy



Yüksek düzeyli dillerde yazılmış programları, belirli bir



bilgisayara uygun olan yalın makine diline çeviren bilgi



sayar yazılımı. Çoğunlukla derleyiciden (dönüştürücü



de denir) daha esnek, doğal ve insan diline daha yakın olan yüksek düzeyli dil, belirli bir uygulama alanındaki sorunları çözmek için kullanılır; iş uygulamalarına yö nelik COBOL ve bilimsel uygulamalara yönelik FORT



RAN buna örnek gösterilebilir. Belirli bir yüksek düzeyli dil, birçok farklı bilgisayar tipinde temelde aynı biçimde kullanılabilir; bu nedenle de makineden bağımsızdır. Oysa derleyici, belirli bir makinede çalışacak biçimde hazırlandığı için makineye bağımlıdır. Derleyici, yüksek düzeyli dille yazılmış bir programı,



kullanılacağı makinenin anlayabileceği komutlara çevi rerek, bütün programın o makine tarafından uygulan masını sağlar. "Yorumlayıcı" denilen başka bir yaygın



çevirici türü de, programcının makineye yüklediği yük sek düzeyli komutları anında birer birer çevirerek uy gulayabilir. Daha verimli oldukları için, uzun program larda derleyiciler yeğlenir. Bilgisayar üreticileri, genel



likle, genel amaçlı her sistemle birlikte bir de derleyici verirler.



dermatit: Bk. DERİ İLTİHABI.



Konya'ya geçti. Bir kahvecinin yanında üç yıl çıraklık yaptıktan sonra Mısır'da on yıl kaldı. Köyüne dönünce leyerek sağladı. Yoksulluktan kurtulmak umuduyla



ikinci kez (1826) İstanbul'a gelip, aşık kahvelerine de vam ederek ün kazandı. Mahmut li'nin eski serpuşları



kaldırarak fes giyilmesini buyuran fermanı üstüne yaz dığı "fes” redifli kasidenin padişahın hoşuna gitmesiyle,



Çağa lâyanlığına atandıysa da, halktan topladığı vergile rin önemli bir bölümünü zimmetine geçirdiği için go revden alındı. Boğazını keserek intihara kalkışıp (1840; Dertli mahlasını bu girişimden sonra aldığı söylenir),



boğazı yaralandığı için sesinin bozulmasına karşın yeni den yollara düştü. Yaşamının son yıllarını Ankara eşra fından Alişan Bey'in yanında geçirdi.



Bektaşi inancını dile getiren şiirlerinden, teyriyeler, nefesler, Kerbela şehitleriyle ilgili mersiyeler yazmasın dan bektaşi olduğu anlaşılan Dertli'nin, aruzla yazdığı



şiirlerinde Fuzuli etkisi belirgindir. Ama bütün halk şair leri gibi, bu tür şiirlerinde başarılı olamamış, kendisine



yar olmayan talihiyle karşı karşıya kaldığı, onun cilvele rine çok üstten baktığı ya da alay ettiği hece vezni şiirle riyle günümüze kalmıştır. Şiirleri 1928'de Aşık Dertli, Hayatı, Divanı adlı kitapta, 1958'de de, Dertli, Hayatı ve Şiirleri adlı kitapta toplanmıştır.



Derviş İbrahim Paşa Türk subayı (Lorca 1812-İstanbul 1896). Asakiri Mansu re'ye gönüllü katılıp, binbaşılığa yükselerek Serdariek



dermatoloji: Bk. DERİBİLİM.



rem Omer Paşa'nin yaverliğine getirilen ve mūşirliğe yükselen (1862) Derviş İbrahim Paşa, Karadağ isyanı sı



rasında iştrog boğaz harekâtına katılarak, İşkodra'ya



Dernschwam, Hans Alman gezgini (Bruxelles 1494-Kremnitz 1570). Ferdi nand l'in İstanbul'a gönderdiği elçiler heyetinde görev alan (1553) Hans Dernschwam, Ankara'ya, Amasya'ya



gitti. Viyana'ya dönünce yazdığı (1555) Hans Dernsch



wams Tagebuch Einer Reise Nach Konstantinopel und Klein-Asien (Hans Dernschwam'ın İstanbul ve Küçük



Asya'da yaptığı Bir Gezi'nin Günlük Notları; 1923'te yayınlandı) adlı günlüğünde, Kanuni Sultan Süleyman



dönemiyle ilgili bilgiler verip, Türklerin günlük yaşamı ni, gelenek ve göreneklerini, giysilerini, iktisadi yaşam larını anlattı.



De Robeck, Sir John Michael Ingiliz amirali (? 1862-Londra 1928). Birinci Dünya Sa vaşı başlayınca IX. kruvazör filosu komutanlığına ata nan Sir John Michael De Robeck, ticaret gemilerini ko



rumakla görevlendirildi. Çanakkale donanması komu tan yardımcılığına (1915), sonra da komutanlığına (16



Mart|1915) getirilip, Büyük filonun VII. filotillasına ko



muta etti (1916). Akdeniz filosu başkomutanlığı (1919),



Türkiye ile barışlantlaşmasilimzalayıncaya kadar Istan bul'da İngiliz Yüksek komiserliği ve Atlantik filosu baş komutanlığı (1922-1924) yaptı. Dertli Türk halk şairi (Yeniçağa, Bolu 1772-Ankara 1846). Ali



Ağa adında bir rençberin oğlu olan Dertli'nin (asıl adı Ibrahim'dir) çocukluğu sığır gütmekle geçti. İstanbul'a



girdi. Yanya valiliği yapıp, IV. Ordu müşirliğine atana rak, Suriye'ye gitti ve Kozan harekâtını yönetti. Sırbistan



harekâti sırasında Bosna valiliği yapıp, Bahriye nazırlığı na getirilerek,Osmanlı-Rus|Savaşı'nda(1877-1878) Ba



tum limanını savunmakla görevlendirildi. Diyarbakır ve Selanik valiliklerinde bulunup, yeniden Bahriye nazırlı ği, serasker kaymakamlığı, seraskerlik yaptı. Arabi Paşa



olayından sonra Mısır'a gönderilip, Rumeli orduları ko mutanıyken öldü.



Derviş Mehmet Efendi Türk tarihçisi (XVI. yy.). Şeyh Ramazan Efendi'nin oğlu olan Derviş Mehmet Efendi, dünyanın kuruluşundan, kendi dönemine kadar peygamberlerin, evliya ve hü



kümdarların adlarını soyagacı biçiminde sıralayarak,



önemli olayları yansıttığı Subhat'ül-Ahbar ve Tuhfet ul



Ahyar (Haberler Dizisi ve İyilerin Armağanı) adlı kitabı



yazdı ve minyatürlerle süsledi. Derviş Mehmet Paşa



Türk devlet adamı (? 1585-İstanbul 1655). Sadrazam



Tabanıyassı Mehmet Paşa'nın Kethüdalığı, Şam beyler beyliği, Diyarbakır beylerbeyliği (1638) gibi görevler den sonra vezirliğe yükseltilen (1639) Derviş Mehmet



Paşa, Bağdat beylerbeyliğine atanarak, eyalette güven



liği sağladı; ticareti ve tarımı geliştirdi. Halep (1644), Anadolu (1646), Silistre ve Bosna eyaletlerinde valilik



yapıp, ikinci kez Silistre valiliğine getirilerek, Çanakka le'yi ablukaya alan Venedik donanmasını bozguna uğ rattı; Osmanlı donanmasına boğazdan çıkma olanağı hazırladı (7 Mayıs 1649). Anadolu beylerbeyliği (1651),



16



DERVİŞ PAŞA



kaptanıderyalık (1652) yapıp, sadrazam Tarhuncu Ah met Paşa ve defterdar Zurnazen Mustafa Paşa'yla çatış



ti. Tarhuncu görevden alınarak idam edilince, sadra



1909). Hafız olup, nakşibendi tarikatına giren Derviş Vahdeti, Istanbul'a gelince (1889), Memduh Paşa'nın



Kuruçeşme'deki yalısında imamlık yapıp, bir suç işle



zamlığa getirildi (20 Mart 1653). Hükümet işlerini def



mesi üstüne Diyarbakır'a sürüldü. İkinci Meşrutiyet ilan



terdar Moralı Mustafa Paşa'ya bırakıp, rüşvet ve hedi



edilince (1908) bağışlanıp, Istanbul'a dönerek, yayınla



yeleri resmî gelir kaydederek sarayın aşırı harcamaları ni karşıladı. Görevleri para karşılığı satması şikayetleri



üzerine görevden alındı (1654).



maya başladığı Volkan gazetesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne şiddetle çattı; dinsel inançların sarsıldığını, ahlâkın bozulduğunu öne sürdü. İttihad-ı Muhammedi



Fırkası'nın kurucuları arasında yer alıp (3 Nisan 1909), 31 Mart Olayı'nın başlamasında önemli rol oynadı.



Derviş Paşa



Ayaklanma bastırılınca İzmir'e kaçıp, yakalanarak yar



Türk devlet adamı ve şairi (Mostar 1560-Csepel 1603). Bosna'dan devşirilip, Selim II döneminde Enderun'a



gılandı ve asıldı.



alınarak öğrenim gören, Murat III döneminde has oda



Dery, Tibor



ya alınıp, doğancıbaşılığa kadar yükselen Derviş Paşa,



Mehmet II döneminde Bosna beylerbeyliğine atanip, İstolni Belgrad'ın muhafızlığıyla görevlendirildi (1599).



Macar yazan (Budapeşte 1894-ay.y. 1977). XX. yy. Ma



car edebiyatında doğalcılığın, dışavurumculuğun ve



gerçeküstücülüğün başlıca temsilcilerinden olan Tibor Dery, 1956 ayaklanma denemesinden sonra tutukla



nip, dokuz yıl hapis cezasına çarptırıldıysa da, 1960'ta serbest bırakıldı. Romanlar (A Befejezetlen Mondat [Bitmemiş Söz, 1947]), oyunlar (AlvilagiJotekok (Yeraltı Dünyası Oyunları, 1946]), şiirler ve öyküler (bir bölümü



Eğlentili Bir Gömme Töreni adıyla Türkçe'ye çevrildi)



yayınladı.



Desai, Morarci Ranchaci Hintli siyasetçi (Bhadeli, Gucerat 1896). Mahatma Gandhi'nin pasif direniş hareketine katılan (1930) Mo



rarci Rançhaci Desai, Hindistan'ın bağımsızlığa kavuş.



masından sonra, Sanayi bakanlığı (1958-1958), Maliye bakanlığı (1958-1963) ve Maliye bakanlığını da elinde



tutarak başbakanlık (1969-1969) yaptı. Indira Gand hi'yle görüş ayrılığına düşmesi üstüne istifaya zorlanip



(1969), olağanüstü hal uygulaması sırasında tutuklandı



(1975). Ocak 1977'de serbest bırakılıp, başkanı olduğu Derviş Paşa.



Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında Tuna'daki Cse peladasına çıkan ve çoğu celalilerden oluşan kuvvetle



re komuta edip, ertesi gün yapılan savaşta başıbozuk celalilerin kaçmasını engelleyemedi; yanındaki on ka dar iç oğlanıyla düşmana saldırıp, çarpışarak öldü. Derviş Paşa'nın mürettep bir divanı olup olmadığı bi



Canata Partisi'nin seçimleri kazanması üstüne yeniden başbakanlığa getirildi (Mart 1977). Indira Gandhi'nin askıya almış olduğu demokratik kurumları yeniden çalı şır duruma getirip, parti içinde başgösteren bunalımdan ötürü istifa etti (15 Temmuz 1979).



Desanti, Jean Toussaint



linmemektedir. Tezkire ve mecmualarda, tarihlerde rastlanan şiirleri tasavvufla da ilgilendiğini göstermekte



Fransız filozofu (Ajaccio 1914). Felsefe öğretmenliği



dir. Murat Ill'ün buyruğuyla Bennai'nin Sehname adlı



doktorasını vererek (1968), Sorbonne'da profesörlüğe



mesnevisini Farsça'dan Muradname adıyla çevirmiştir.



yapan (1942-1960) Jean Toussaint Desanti, felsefe atandı (1971). Cavalliès'in felsefe tarihi konusundaki



bilgi kuramını sürdürüp, matematiksel bilgi kuramına



Derviş Paşa, Ahmet



önemli katkılarda bulundu. İdeoloji kavgalarına katıl



Türk komutanı (Vardar Yenicesi, Makedonya 1884-İs



maktan titizlikle kaçınıp, felsefenin temel alanını ve başlangıcını araştırmaya yanaşmayarak, felsefenin söy



tanbul 1932). Kurmay yüzbaşı olarak orduya katılıp (1909), Makedonya çeteleriyle savaşan, Balkan Sava



şı'nda ve Birinci Dünya Savaşı'nda çeşitli görevlerde



bulunan Ahmet Derviş Paşa, Kurtuluş Savaşı'nda süvari grup komutanlığı yaparak, Konya'da ayaklanan Deli



baş'ı bozguna uğratti (Ekim 1920); Çerkez Ethem'i yen di (14 Ocak 1921). Sakarya ve Başkomutanlık savaşla rinda tümen Komutanlığı yapıp, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra generalliğe yükseltildi. Milli Savunma bakanlığı



müsteşarlığında ve askeri temyiz mahkemesi üyeliğin



lemini, çeşitli bilimsel söylemleri özümleyen bir söylem



olarak tanımladı.



Başlıca yapıtları: Introduction à l'Histoire de la Philo sophie (Felsefe Tarihine Giriş, 1956), Recherches sur la Formation du Concept de Mesure des Ensembles (Kü



meler Ölçümü Kavramının Oluşumu Üstüne Araştır



malar, 1970), La Philosophie Silencieuse (Suskun Fel sefe, 1975).



de bulundu.



Desargues, Gérard



Derviş Vahdeti



Fransız matematikçisi ve mühendisi (Lyon 1591-ay.y. 1661). Kralın mühendisliğini yapan (1620-1648), Gé



Türk gazetecisi.ve din adami (Lefkoşe 1869-İstanbul



rard (ya da Girard) Desargues, Lyon'a çekilerek, kendi ni geometri çalışmalarına adadı. Yazı tekniklerini kesin



DE SICA, VITTORIO bir geometri temeline oturtarak sistemleştirmeye uğra



17



ques, 1641), Felsefenin İlkeleri (Principia Philosophiae,



şip, izdüşümsel geometriyi ortaya attı ve ilkelerini Brou



1644), Les Passions de l'Ame (Ruhun Tutkuları, 1649).



Taslak) adlı yapıtında açıkladı. Çalışmaları Descartes ta



Deschamps, Émile



malarını büyük ölçüde etkilemesine karşın, çağında



Fransız şairi ve yazarı (Bourges 1791-Versailles 1871). Hugo, Guiraud ve Soumet’yle La Muse Française dergi



illon Projet des Conques (Koni Biçimi Şekillerle ilgili



rafından çok beğenilmesine ve Pascal'ın sonraki çalış pek ilgi çekmedi.



sini kuran (1823) Émile Deschamps'ın Etudes Françai



Fransız filozofu ve matematikçisi (La Haye (günümüz



ses et Etrangères (Fransız ve Yabancı Yapıtlar Üstüne İncelemeler, 1828) adlı çeviri derlemesinin başına yaz dığı önsöz, romantizmin bildirilerinden biri sayıldı.



Zengin bir ailenin oğlu olan René Descartes, 8 yaşında



peare, Goethe ve Schiller'den çeviriler yaptı.



bitirdikten sonra (1612), Poitiers'de hukuk öğrenimi



Deschamps, Eustache



Descartes, René de Descartes), Indre-et Loire 1596-Stockholm 1650).



cizvitlerin ders verdiği La Flèche okuluna verildi. Okulu gördü. 22 yaşında, gönüllü olarak Moritz von Nas



sau'nun ordusuna girip, 1619'da Bavyera seçici prensi nin ordusuna, 1621'de Bucquay kontunun ordusuna



geçti. Sonra, Bohemya, Macaristan, Kuzey Almanya, Hollanda, Isviçre ve İtalya'yı dolaşıp, üç yıl kadar Pa ris'te kalarak, çağının bilginleriyle astronomi, optik ve matematik çalıştı. 1629'da Hollanda'ya giderek çeşitli kentlerde 20 yıl yaşadı (bu arada kitaplarını Fransa'da



yayınlatmaktaydı). 1640 Eylülü'nde İsveç kraliçesi Kris tina'nın çağrısıyla İsveç'e gitti; ama soğuk alarak öldü.



Cesedi ölümünden onyedi yıl sonra Fransa'ya götürül dü. Fransız filozofu ve



1841'de Poésies (Şiirler)adlı kitabını yayınladı. Shakes



Fransız şairi (Vertus 1346-? 1407'ye doğr.). Guillaume



de Machaut (akrabası olduğu söylenir) tarafından yetiş tirilen Eustache Deschamps (asıl adı Eustache Mo reldir), Orléans'da hukuk öğrenimi görüp, Geta et



Amphitrion (Geta ve Amphitrion) adlı bir siyasal yergi şiiri yayınladı. Orléans dükū Philippe'in gözüne girerek,



1368'de saraya alındı. 1373'ten sonra Senlis, Cham



pagne ve Brie'de devlet memurluklarında bulundu. 1382'de kralla Flandres'a, 1384-1385'te Macaristan'a,



1385'te yeniden Flandres'a gitti. 1388'den sonra işleri



biraz bozulduysa da, 1392'de Touraine dūkünün hiz metine girmeyi başardı. Yapıtları arasında, çeşitli türler de pek çok şiir, manzum mektuplar, Art de Dictier



matematikçisi



(Yazma Sanatı, 1392) adlı bir yapıt ve tamamlayama



René Descartes,



dan öldüğü Miroir de Mariage (Evlenmenin Aynası) ad



Pierre de Fermat'nın



yanı sıra, analitik geometrinin



li, evlenme konusundaki çeşitli görüşleri kapsayan uzun derleme sayılabilir.



kurucusu sayılır.



Gerçeklik üstüne dayalı felsefesine



desibel: Bk. SES VE AKUSTİK.



bir hareket noktası



oluşturmak için, sistemli bir



kuşkulanma



yöntemi geliştirerek,



De Sica, Vittorio İtalyan sinema yönetmeni ve oyuncusu (Sora 1901-Pa



halde varim)



ris 1974). 1920'den başlayarak tiyatro oyunculuğu ya pan Vittorio De Sica, 1930 yıllarında sinemaya geçip, 1940'ta ilk filmini yönetti. Rose Scarlette (Kırmızı Gül



özdeyişini ortaya



ler) Evladıma Kıymayın'la (i Bambini Ci Guardano) se



Cogito ergo sum (Düşünüyorum, o



atmıştır.



Descartes bir bilgin ve bir filozoftur; ama yapıtı bir



matematikçinin yapıtıdır. Etkisini günümüzde bile sür düren bu yapıtın özgün yanı "yöntemi"dir. Ortaklaşa



benimsenen bütün inançlardan, bütün görüşlerden



naryo yazarı ve yeni gerçekçiliğin kuramcısı Cesare Za vattini'yle uzun ve verimli işbirliği başlatıp, Kaldırım Ço Vittorio de Sica'nın Kızım ve Ben (la Ciociara) adlı filminden bir sahne.



kuşkulanıp, ünlü özdeyişi "Cogito ergo sum"dan ("dü şünüyorum, o halde varım") yola çıkarak, düşüncenin



üstünlüğünü savunmuş, böylece, çağdaş idealizmin yolunu hazırlamıştır. Sonra bütün bilgilerini, karmaşık



kavramların yalınve açık düşünceler biçiminde çözül



melerini sağlayacak biçimde birbirine bağlamaya çalış miş, bu uzun mantıksal zincirler sonunda, doğrunun ve



gerçekliğimizin tek güvencesi saydığı iyi ve kusursuz bir tanni düşüncesine ulaşmıştır. Ahlak anlayışı, "iyi yap



mak için iyi düşünmek yeter" cümlesiyle özetlenebilir. Başlıca yapıtlari: Compendium musicae (Müziğin Özü, 1615), Aklın İdaresi İçin Kurallar (Regulae ad Di



rectionem Ingeii, 1628), Traité du Monde ou de la Lu mière (Dünya ya da Işık Üstüne İnceleme, 1633) adlı yapıtın Traité de l'Homme(Insan Üstüne Inceleme) adlı



bölümü, Dioptrique (Işık Kinlması), Météores (Meteor



lar), Metot Üzerine Konuşma (Discours de la Méthode, 1637), Metafizik Düşünceler (Méditations Métaphysi



20



18



DESIDERIO DA SETTIGNANO



cukları(Sciascia, 1946), Bisiklet Hırsızları(Ladri di Bicic



letti, 1948), Milano Mucizesi (Miracola a Milano, 1950), Umberto D(1952), vb. yeni gerçekçiliğin en ba



şarılı filmlerinden birkaçını çekti. 1950 yıllarında yeni den oyunculuğa ağırlık verip, 50'yi aşkın filmde (özel likle il Generale Delle Rovere (General Delle Rovere,



1959) oynadı. 1950 yıllarında ticari filmler çekti (Dün, Bugün ve Yarın'la lleri, Oggi e Domani, 1963) Oscar



Ödülü aldı)



Moines ve Raccoon irmaklarının birleştikleri yerde bu



lunan Des Moines'in nüfusu 193 187'dir. Önemli bir ti



caret ve ulaşım merkezi olan kentte, sanayi de önemli ölçüde gelişmiştir: Tarım araç-gereçleri ve çeşitli maki neler yapımı, demir işçiliği, kimya sanayisi, besin sana yisi, çimento sanayisi, vb.



Desnos, Robert Fransız şairi, romancısı ve tiyatro yazarı (Paris 1900-B0



hemya 1945). Gerçeküstücülüğün başlıca temsilcile



Desiderio da Settignano İtalyan heykelcisi (Settignano 1430-Floransa 1464). Öğrenimi konusunda hiçbir bilgi bulunmayan, ama üs



lubu döneminin hiçbir heykeltıraşınkinin olmadığı ka dar Donatello'nunkine yakın olan Desiderio da Settig nano, hiçbir yapıtını imzalamamışsa da, iki mermer heykelin onun tarafından yapıldığı belgelenmiştir: Ta pinakta Ayin (San Lorenzo, Floransa); Carlo Marsuppi ni'nin Lahdi (Santa Croce, Floransa, 1453'ten sonra). Ayrıca eskiden Donatello'nun olduğu sanılan, Vaftizci Yahya'nın Din Uğruna Çektikleri(Ulusal Müze, Floran



sa) adligerçek boyutlu heykelin de, Desiderio da Settig nano tarafından yapıldığı anlaşılmıştır. Öbür yapıtları



rinden olan Robert Desnos, otomatik yazının savunu



culuğunu yapmış, birçok yapıtını, trans halindeyken



yazdığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte, son yapıtla



rinda gerçeküstücülükten uzaklaşmıştır. Fransa'nın iş



gali üstüne direnme hareketine katılıp, bir toplama kampında ölmüştür.



Başlıca yapıtları: La Liberté ou l'Amour (anlatı, Öz



gürlük ya da Aşk, 1927), Le Vin est Tiré (roman, 1943), vb.



Des Prés, Josquin Fransız bestecisi (Beaurevoir 1440'a d.-Condé-sur



l'Escaut 1521 ya da 1527). Bir söylentiye göre Ockeg



hem'den ders alan Josquin Des Prés, Milano katedra



linde (1459-1472) ve Roma'da papalık kilisesinde koro şarkıcılığı yaptı. Cambrai, Modena ve Paris'te çalıştık tan sonra, Ferrara dükü Ercole'nin hizmetine girdi.



1500'de Louis XII'nin sarayında görev alıp, 1515'te im



parator Maximilian I tarafından Saint-Quentin de Con



dé-Sur l'Escaut kilisesi müzik yöneticiliğine atandı. Gülen Çocuk (1462), Desiderio



da Settignano'nun



elinden çıktig kesin olarak



bilinen gerçek



boyutta üç portreden biridir. (Sanat Tarihi



mūzesi, Viyana.)



arasında birçok büst ve hafif kabartmalı madalyonlar sayılabilir.



Fransız çoksesli beste yazarlarının en büyüğü olan



Josquin Des Prés'nin 32 missası, Petrucci tarafından üç



derleme halinde yayınlanmıştır (1502, 1505 ve 1514).



Bu missalar ya özgür bir tema, ya bir halk teması ya da dinsel bir tema üstüne yazılmışlardır.Elli bir motetinden



bazıları Meryem ve İsa'yı konu alır; ötekilerde İncil'den



metinler ya da mezmurlar işlenir (Ave Verum, Ave Vera Virgitas, Miserere, Planxit Autem, David). Üslubunun



temel özelliği duygululuktur. Ezgi sanatı bakımından da, çağdaşlarının tümünden ayrılan bestecinin, söz sa natına bağlanan diyalektik bir üslubun ve şiirli bir dilin



bireşimiyle yaptığı bestelerine, öğrencilerinden biri



"musica reservata" (ölçülü müzik) adını vermiştir.



Josquin Des Prés, aynı zamanda da bir din dışı müzik



Desmarets de Saint-Sorlin, Jean



bestecisidir. Rondo biçimine, "da capo"nun bölümle



Fransız yazarı (Paris 1595-ay.y. 1676). Döneminin ileri



canlı bir üslup kullanmaya ve yeni yapılar bulmaya ça



gelenlerini yeren Les Visionnaires (Keşif Sahipleri, 1637)adlı komedisiyle ün kazanan Jean Desmarets de



Saint-Sorlin, ateşli bir hıristiyanlık savunucusu olarak,



mesini yeg tutmuş, büyük bir özgürlükle daha açık,daha lişmiştır. Yetmişiki şarkısından bir bölümü daha melan



kolik, daha liriktir: Pleine de Deuil (Yas Içinde), Tenez Moy en vos Bras (Beni Kollarınızla Sarin), J'Aybien Cau



Boileau'nun alaya aldığı Clovis ou la France Chrétienne



se de Lamenter(Yanip Yakınmakta Haklıyım). Öbür ya



Fransız akademisinin ilk üyeleri arasında yer alıp, traje



diler (Mirame (1641); Erigone (1642]) ve Fransız edebi yatında dönüm noktası sayılan "Eskiler ve Yeniler" kav gasının çıkmasına neden olan bir yapıt yayınladı: De la Comparaison de la Langue et de la Poésie Française



bestelerinin temel özelliklerinden olan bu iki görünüşü,



Yunan ve Latin Dilleri ve Şiirleriyle karşılaştırılması,



Despretz, César



avec La Grecque et La Latine (Fransız Dili ve Şiirinin, 1670).



Des Moines



ABD'de kent. Iowa eyaletinin ve Polk yönetim bölümü nün merkezi olan, eyaletin güney-orta kesiminde, Des



pitları çok daha neşelidir: Basies Moy (Öpün Beni), vb. Ayrıca, bu iki üslubu, Fransız Rönesansı'nın din dışı



tek bir şarkıda birleştirmeyi başarmıştır: Ma Bouche Rit



et Mon Coeur Pleure(Ağzım Gülüyor, Yüreğim de Ağlı yor). Fransız fizikçisi (Lessines 1791-Paris 1863). Gazların ve



sıvıların sıkışabilirliği üstüne araştırmalar yapan César



Despretz, Mariotte yasasının doğru olmadığını gösterdi



(1827). Sorbonne'da profesörlüğe atanip 1837), doy (



(Clovis ya da Hıristiyan Fransa) adlı bir destan yazdı.



muş buharın yoğunluğunu ve basıncını ölçtü; suyun



maksimuin yoğunluğunu saptadı; civali termometrede



DESTAN



19



Mezopotamyali



sıfırın yer değiştirmesini inceledi; seslerin duyulma sini



kahraman



ri üstüne çalışmalar yaptı. Elektrik arklı ilk fırını gerçek



Gilgamış'ın serüvenlerinin



leştirip (1849), güneş, elektrik ve üfleç etkilerini birleşti rerek güç ergiyen cisimleri ergitmeyi başardı.



anlatıldig



Gilgamış destanı en eski destan



Dessau



ornegi sayılmaktadır



Almanya'nın doğu kesiminde kent. Saksonya-Anhalt



Destanda Gilgamış'ın



eyaletinde, Berlin'in 115 km kadar güneybatısında,



Mulde ırmağının Elbe'ye karıştığı yer yakınındaki kesimi kıyısında yeralan Dessau'nun nüfusu 103 200'dür.



havvanlarla



çarpışmalarına sık



Çevresindeki tarım ve madencilik bölgesinin ticaret merkezi olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Ağır makine sanayisi, kimya sanayisi, kağıt fabrikaları, şeker fabrika



sık yer verilmiştir. 10. VIII. yy'dan kalma bu Asur



kabartmasında da, söz konusu



ları, duyarlı aygıtlar yapımı, eletrikli gereçleryapımı, vb.



Aynı zamanda da önemli bir irmak limanıdır.



sahnelerden biri canlandırılmıştır



Ortaçağ'da İslav halklarından Wendeler tarafından



kurulan Dessau, 1603-1918 arasında Anhalt-Dessau Prensliği'nin merkezi oldu. İkinci Dünya Savaşı'nda Müttefik uçaklarının akınlarıyla % 80'den çoğu yıkılıp, savaştan sonra yeniden kuruldu.



Gılgamış destani, 1.6. 2000'e doğru 12 tablet ustune



kazılmış, bu tabletler



Ninova'da ortaya



destan



çıkanılmıştır.



Büyük ve olağanüstü olayların (savaş, göç, vb.) ve top



lulukları örgütleyip yöneten kişilerin yaptığı işlerin uzun ve manzum olarak anlatıldığı edebiyat türü. Destanlar genellikle üç evrede oluşur. Birinci evre



de, ulusun düşgücünde ve toplumsal bilincinde iz bıra



kacak tarihsel bir olgu ve bu olguyla yüceltilmiş kahra manlar bulunur. Her çağda bunlara yenileri eklenir; ay ni zamanda o çağın tarihsel özellikleriyle benzeşerek, anlatı türü olarak biçimlenmeye başlar. İkinci evrede, sözlü olarak başlayan bu gelenek, halk şairlerinin sazla



ri eşliğinde söyledikleri şiirler bütününe dönüşür ve bu



evrede, efsaneler zincirine doğal olarak, şairler de bi



çim yönünden bazı eklemeler yaparlar. Üçüncü evre



ve Gudrun destanları (XIII. yy.), Finlilerin Kalavela'sı,



Hintlilerin, Ramayana, Mahabharata'sı, İranlıların Şeh name'si (Firdevsi, XI. yy.) dünyaca ünlü destanların en



önemlileridir.



Türk edebiyatında destan sözcügü, divan ve halk



edebiyatlarında çeşitli türlerin anlatımında kullanılan genel bir terim niteliği kazanmıştır. Divan edebiyatında aruz ölçüsüyle ve mesnevi nazım biçimiyle yazılan din



de, bu birikimleri güçlü bir şair, bir şiirler bütünü biçi minde derler. Böylece destan, bütünlük kazanmış olur. Destanlar, ya bir ulusun hangi soydan geldiğini, dün yanın ve insanoğlunun nasıl yaratıldığını mitoloji ogele



sel öykülerin (Yusuf ile Zeliha), düşünce-tasavvuf yapıt



larinin (Mantık ut-Tayr),aşk öykülerinin (Leyla ile Mec nun) ve Düsturname, Destan-ı Ahmet Harami, Destan-1



İmam Ali, Cengizname, vb. yapıtların tümünün özgün



riyle anlatır (Japonların Şinto destanı, Türklerin Bozkurt



adlarında ya dabölüm başlıklarında, destan sözcügüne



destanı gibi), ya tarihsel bir olayı konu edinirler (Yunan



rastlanır.



lilarin İlyada'sı, Türklerin Göç destanı gibi) ya da olağa nüstü özellikleri olan bir kahramanın yaşamını yüceltir



de yarattıkları destanların yazılı metinleri günümüze



Türklerin Anadolu'ya yerleşmeden önceki dönem



destanı, vb.).



kalmamıştır. Ama, konularına ve bazı parçalarına ya da özetlerine, Farsça, Moğolca, Arapça kaynaklarda rast



yanışmayı sağlamak amacıyla yaratılmışlardır; doğa ile insanoğlununilişkilerine, insanin iç dünyasının derinlik



hadır Han'ın Şecere-i Türk ve Şecere-i Terakime'si,



ler(Babillilerin Gilgamış destanı, Türklerin Oğuz kağan



Destanlar, ulusal bilinçlenmeyi pekiştirip ulusal da



lerine, toplumların ulusal egemenlik, bağımsızlık öz



lemlerine, sevgiye, yardımlaşmaya, insanı insan yapan



degerlere işık tutan, pek çok yön içerirler. Babillilerin ulusal destani Gilgamış, Sümer mithosla



rina dayalı bir Mezopotamya şiiri olarak, en eski destan örneği sayılır. İ.Ö. 2000 yıllarından kaldığı sanılan bu destanda, Güney Babil kentlerinden Uruk beyi Gilga



mış'ın savaşları, kenti onarışı, gökyüzünün boğasıyla



lanmaktadır (Firdevsi'nin Şehname'si, Reşidettin'in Ca mi üt-Tevarih'i).Bazı Türkçe kaynaklarda (Ebülgazi Ba



Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat it-Türkü gibi) da, Türk destanlarıyla ilgili bilgilere ve bazı parçalara yer verilmiştir. Islâmdan önceki Türk destanları altı gruba toplanabi



lir: 1) Yaratılış destanı; 2) Saka destanı; 3) Kun-Oğuz destani; 4) Göktürk destanlar; 5) Siyenpi destanı; 6)



Uygur destanları.Bunlara ayrıca, Islâm'ın benimsenme sinden sonra biçimlenmiş olan, ama içlerinde eski des



savaşımı anlatılır.



tan geleneğinden izler taşıyan Manas destanı, Cengiz



ros'un llyada'sı ve Odysseia'sı sayılabilir. İlyada, bir ola



ve Danişment Gazi destanı eklenebilir.



kentine karşı ortaklaşa hazırladıkları savaşı ve hileli za feri anlatır. Odysseia'ysa bir kişinin destanıdır: Truva sa



Toplum içinde yankı yapan bir olayı (savaş, kıtlık, dep



Yunan dünyasının temel destanları arasında Home



yın destanıdır: Yunan sitelerinin Anadolu'daki Truva



Han destanı, Timur destanı,



Seyit Battal Gazi destanı



Halk edebiyatındaki destan, koşma türüne girer.



vaşından sonra Ithake kralı Odysseus'un, büyük güç



rem, hastalıklar ayaklanmalar, yigitlikler, vb.) konu edi nir; ayrıca bireysel olayları eleştiri ve mizah açısından



son de Rolandı (1.S. XII. yy.), Almanların Nibelungen



re destanı, Sivrisinek destanı, vb.) da vardır. Halk edebi yatı destanları genellikle 11 heceli dizeyle yazılmışlar



lükleri yenerek eşine ve evine kavuşmasını anlatır. Latin şairi Vergilius'un Aeneis'i, Fransızların Chan



işleyen egitici-öğretici destanlar (Zügürtlük destanı, Pi



20



DE STIJL



dır; ama 7 ve 8 heceli olanlara da rastlanır.



De Stijl 1917'de Leiden'de kurulan sanat dergisinin ve çevre sinde gelişen sanat akımının ortak adı. Mayıs 1917'de kurulan ve ilk sayısı Ekim 1917'de yayınlanan De Stijl in



(Üslup), yayın yönetmeni ressam, mimar ve şair Theo Van Doesburg'du. Modern sanatın gelişmesine önemli



katkıda bulunan, Van Doesburg'un 1931'de ölümüne



ya Savaşı'nda ağırlıkları 300-1 000 ton arasında değişi yordu ve ilk olarak 1847'de Sir Charles Algerhon Par sons'ın Turbinia adlı destroyerinde kullanılan buhar tür binleriyle donatılmışlardı.



İki dünya savaşı arasında destroyerlerin boyutları da



ha da büyüdü ve İkinci Dünya Savaşı'nda ortalama 2 000 tonluk destroyerler (bazılarınınki 3 000 tonu aşi



yordu) kullanıldı. Başlıca silahları, torpidoatar tüpler ile 3-6 tane seri ateşli hafif toptu. Ayrıca,uçaksavar silah



larla ve denizaltıların yerini belirlemeyi sağlayan sonar larla (bazıları da radarlarla) donatılmışlardı. Savaş bo



yunca daha büyük gemilerin hava saldırılarına karşı ko runmasında önemli rol oynadılar.



İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra destroyerlerin, deni



zaltılara karşı savaştaki önemleri arttı. 1950'den sonra,



özellikle güdümlü füzeatar platformlarla donatıldılar (bu arada torpidoatar tüpler kaldırıldı). Günümüzde



destroyerlerin ağırlıkları 2 000 - 5 000 ton arasında de



ğişmektedir. Firkateynler ve korvetler gibi öbür hafif ge milerle birlikte, çok amaçlı (öbür gemilere, denizaltıla



ra ve uçaklara karşı savaş) olarak kullanılmaktadırlar.



Türk Deniz Kuvvetleri'ndeki destroyerlerin (13 tane) bazıları, helikopter de taşımaktadır.



Destutt de Tracy, Antoine Louis Claude, Kontu



Fransız filozofu (Paris 1754-ay.y. 1836). Konsüllük dö neminde senato üyeliği yapan Destutt de Tracy Kontu De Stijl akımının başlıca kuramcısı Hollandalı ressam Piet Mondrian'ın (1872-1944), Kırmızı, Sarı ve Maviyle



Kompozisyon adlı yapıtı.



Antoine Louis Claude, ideologlar okulunun başlıca temsilcileri arasında yeraldı. Duyumlarla desteklenme dikleri sürece bütün düşüncelerin temelsiz olduklarını



ileri sürdü. Başlangıçta iyi ilişkiler kurduğu Napolyon'la kadar 57 sayı yayınlanan derginin çevresinde toplanan sanatçıların ortak görüşleri, aynı ad altında kasım 1918'de bir manifestoda yayınlandı. Özellikle Piet Mondrian'ın kuramcılığını yaptığı akıma, Van Does burg'un yanı sıra Bart Van Der Leck, Vantongerloo ve Vilmos Huszar gibi ressamlar, Oud, Robert Van't Hoff, Jan Wils ve Rietveld gibi mimarlar katıldı. M. J. H. Scho enemaekers'in matematiksel felsefesine dayanan akı min yandaşları, kesin bir plastik dil oluşturmak ve sanat



sonradan görüş ayrılığına düşüp, krallık yeniden kuru



ile çevresi arasında yeni ilişkiler kurmak yolunda çaba



harcadılar (Mondrian, geometrik kompozisyonlarında,



olarak gözlemek için tasarlanmış aygıt (parçacık detek törü de denir). XX.yy'da bulunan söz konusu parçacık



yalnızca temel renkler ile siyah, gri ve beyaz kullandı) ve gerek konstrüktivistleri, gerek Bauhaus mimar ve ta



lar, atomlarda bağlı durumda, radyoaktivitede, kozmik işınlarda ve nükleer tepkimelerden sonra oluşan ürün



lunca Yüksek Meclis üyeliğine getirildi.



Başlıca yapıtları: Eléments d'idéologie (Ideolojinin Temelleri, 1801); Logique (Mantık, 1805); Traité de la



Volonté (İrade Üstüne Deneme, 1815).



detektör Atomik parçacıkları ve atomaltı parçacıklarını dolaylı



sarımcılarını önemli ölçüde etkilediler.



lerdeyse serbest olarak bulunurlar. Genel ilkeler. Parçacık belirleme yöntemlerinin tümü



destroyer



dolaylıdır ve parçacıkların başka maddelerle etkileş.



Özellikle refakatte kullanılan, iyi silahlandırılmış, hızlı



çacıkların boyutuna oranla görünen işığın dalga boyu



savaş gemisi. Ilki 1890'da yapılan destroyerler, zırhlıla



ra büyük zarar veren torpidobotlara karşı geliştirilerek, seri ateşli toplarla donatıldılar ve çok geçmeden birçok



donanmada torpidobotların yerini aldılar. Birinci Dün. 1940'ta yapılan,



2 000 tonluk Japon destroyeri



Yukikaze, İkinci Dünya Savaşı'nda Büyük Okyanus'ta yapılan deniz



çarpışmalarının çoğuna katılmış,



savaş sonunda saglam kalmıştır.



mesine dayanır. Işık ışınlarıyla doğrudan gözlem, par nun oldukça uzun olması nedeniyle olanaksızdır. Daha kısa dalga boylu (dolayısıyla da daha çok enerjili) işı



nimla elde edilebilen bilgi de, belirsizlik ilkesi nedeniy le sınırlıdır. Parçacığın yükü, kütlesi, özellikle de sayısı



DEVALUASYON



21



ve kinetik enerjisi, parçacık verileri arasında yer alır. Bü



yöntemler uygulanır. Cramer kuralında, bir matrisin ter



minden birim zamanda geçen parçacık sayısını belirle



mek için determinant kullanılır. Günümüzde determi



tün parçacık detektörleri, ölçüm ortamının belli bir hac



yecek biçimde yapılmıştır. Genelde, bu hacim içinden



geçen bir parçacık, oradaki atomları daha yüksek ya da uyarılmış enerji durumuna yükseltir. Enerji iletimi, pek çok durumda, ortamı iyonlaştırmaya yetse bile, iyon.



laşma yalnızca araştırılan parçacığın yüklü olması duru



sini elde etmek ya da bir lineer denklem sistemini çoz nant, bazı kuramsal kanıtlarda kullanılmaktadır.



determinizm: BK. GEREKİRCİLİK.



munda gerçekleşir. Yüksüz bir parçacık, yalnızca yüklü



Detroit



leer tepkimeye girdiği zaman algılanabilir.



ABD'de kent. Michigan eyaletinin en büyük kenti olan,



parçacıklarin serbest kaldığı bir atom çekirdeğiyle nük



Türleri. Üç parçacık detektörü türü vardır. Geiger saya ci, kıvılcım odası ve oransal sayaç gibi iyonlaşma detek



törleri, ölçme ortamındaki gazların iyonlaşmasına da



yanır. Ortamda iki elektrot bulunur ve bunlara yüksek



gerilim uygulanır. Bir parçacık iyonlaşmaya neden ol duğu zaman, yüksek gerilim, oluşmuş iyonları çeker;



böylece elektrotlar arasındaki akım atımı ölçülebilir. Kı



vılcım odasında, iyonlaşmayla birlikte elektrotlar ara



sında kıvılcım geçişi gerçekleşir. Oransal sayaçta uygun



koşullarda ve Geiger sayacındayalnızca düşük gerilim



lerde, akım atımı, yaklaşık olarak parçacık enerjisiyle



orantılıdır. İkinci türü oluşturan kırpışım sayaçları, uya



eyaletin güneydoğu kesiminde, Detroit irmağının St. Clair ve Erie göllerini birleştiren kesiminin batı kıyısında yeralan Detroit'un nüfusu 1 027 974'tür (çevre beledi yelerle 4 382 299). ABD'de üretilen kamyon, traktör ve otomobillerin % 27'sinin yapıldığı kent, her şeyden ön ce bir otomotiv sanayisi kentidir. Ama sanayinin öbür



dalları da önemli ölçüde gelişmiştir: Demir-çelik sana yisi, takım tezgahları yapımı, kimya sanayisi, ilaç fabri



kalari, uçak fabrikalari, alüminyum tesisleri, besin sana



yisi, vb. Ayrıca, St. Lawrence denizyolunun açılmasıyla (1959), limanı hızla gelişmektedir. Bu işlevlerinin yanı sıra, önemli bir öğretim (Detroit Üniversitesi, Detroit



rılmış atomlar kendiliğinden normal durumlarına dön



Teknoloji Enstitüsü, vb.) merkezidir.



ma,"ışılçoğaltıcı tüp" adı verilen özel elektronik tüpler



De Valera, Eamon



düğü zaman ortaya çıkan ışık parlamalarını sayar. Parla de güçlendirilen akım kullanılarak kaydedilir. Üçüncü türü oluşturan iz detektörleri, içinde bir cismin yarı ka



rarlı ya da aşağı yukarı kararlı bir durumda bulunduğu



Irlandalı devlet adamı (New York 1882-Dublin 1975).



Matematik Öğretmenliği yapıp, Büyük Paskalya ayak



ve daha sonra iyonlaşma etkisiyle bölgesel olarak ka rarlı duruma geçtiği bir boşluğu kapsar. Bu gruptaki bu ğu odası, sivi damlacıklarının aşırı doymuş buhar içinde



lanmasının (1916) önderlerinden biri olduğu için tutuk



cukların oluşumuyla birlikte sıvı halden gaz hale geçiş



tutuklandı (1918). Cezaevinden kaçıp (1919), para



lanan Eamon de Valera, ölüm cezasına çarptırıldıysa



da, cezası ömür boyu hapse çevrildi. Genel afta serbest



yoğunlaşması ilkesiyle çalışır; kabarcık odasında kabar



bırakılıp (1917), Sinn Fein hareketine katılarak yeniden



gerçekleşir. Oluşan izler genellikle fotoğraflanır; böyle



yardımı sağlamak için ABD'ye gitti. Yetkili temsilcilerin imzaladığı anlaşmayı tam bağımsızlık getirmediği ve



ce, enerji, kütle ve parçacığın yükü hakkında bilgi sağla yan eğrilikleri ve boyları kesin olarak ölçülebilir. Gelişmeler. Kabarcık odası türü detektörler, yüksek enerji fiziğinde yararlanılan parçacık hızlandırıcısıyla birlikte kullanılır. Depolama halkaları ve çarpışan işin



lar, geliştirilmiş detektörler gerektirir. Kaliforniya'da Stanford Doğrusal Hızlandırıcı Merkezi'nde yapılan böyle bir araç, “Zaman Projeksiyonu Odası" (TPC) diye adlandırılır.6 m uzunluğunda bir silindirdir; içinde elek trik alanının üretildiği argon ve metan gazlarıyla dolu dur. Silindirin merkezinde oluşan parçacık çarpışmala rindan çıkan çok sayıda iyonlaşma izi, aynı anda ve üç boyutlu olarak ölçülebilir.



deterjan: Bk. SABUN VE DETERJAN. determinant



Cebirde, kare ya da matris düzenine sokulmuş öğeler



olarak ifade edilen sayıların belirli çarpımlarının topla



mi. Sözgelimi, n derecesinden bir A determinanti (det



ulusal birliği sağlamadığı için kabul etmeyip, patlak ve



ren iç savaşta cumhuriyetçilere katıldı. Cumhuriyetçi partide ortaya çıkan çöküntüyü önlemek için 1922'den başlayarak boykot edilen meclise dönmek gerektiğini savunup (1926), Sinn Fein'daki aşırı görüşleri dışarda bırakan Fianna Fail partisini kurdu. 1932 seçimlerini ka



zanıp, Irlanda Yürütme Konseyi başkanlığı ve Dışişleri bakanlığını üstlenerek (1932-1937), Ingiltere'yle bağla ri kopardı; "gümrük savaşı"na girişti; yeni bir Anayasa



hazırlattı (1937). Ertesi yıl ingiltere'yle ilişkileri biraz dū



zeltip, iç işlerinde daha dengeli bir siyaset gütmeye baş ladı: Toplumsalhizmetlerin yeniden örgütlenmesi; aşını



sağ ve sol gruplarla savaşım; vb. Irlanda Cumhuriyet



Ordusu'nun (IRA)aşırı kanadı şiddet eylemlerine başla



yınca, kendi kurduğu bu örgütü yasa dışı ilan edip, ikin ci Dünya Savaşı'nda, ulusun isteğine uyarak İrlanda'nın bağımsızlığını ilan etti ve ABD'nin baskılarına karşın bu siyaseti sürdürdü. 1948 seçimlerinde partisi başarılı ola



mayınca görevden ayrıldı. Rakip partilerin aralarında



anlaşamamalarından yararlanarak 1951, 1954 ve



1957'de yeniden iktidara gelip, 1959'da ve 1966'da



A), n? niceliklerinin belirli bir fonksiyonudur; buradan,



cumhurbaşkanlığına seçildi. 1973'te siyasetten çekil



matristeki sıra ya da sütun sayısını gösterir. Sıra ve sütun



di.



çarpımı ve toplanması, belirli kurallarla yapılır. Sözgeli



devalüasyon



konumlarına göre altsayılar verilen matris öğelerinin mi, n - 3 için: J)



212



di



232J )



det A = a



213



222 223 = 21122203) + 0,20:121 + 2112122



- 2120212 - 011221232 - 211222031



Bir para biriminin, öbür para birimleri ya da altın gibi bir referans sistemi karşısındaki değerinin hükümet tarafın dan azaltılması. Bir hükümet, çoğunlukla, ödemeler



Eğer n 10'dan büyükse, determinantın hesaplanma



dengesindeki açığı kapatmak için devaluasyona gider.



rinin çözümünde kullanılan eleme tekniği gibi başka



yatini artırır, dışarı satilan malların fiyatını da azaltırsa,



si güçleşir. Böyle durumlarda, lineer denklem sistemle



Devaluasyon, dünya pazarlarından alınan malların fi



22



DEVBURUNLU VATOZ



bu girişim başarılı olabilir. Devaluasyon yapan ülkede yabancılar için yatırım olanakları genellikle artar; ülke ye yabancı sermaye girişi özendirilir.



burun delikleri, etli dudaklarının oldukça yukarısında



yer alır; bacakları ince-uzundur. Ayaklarındaki iki



par



mak arasında bulunan perde, parmakların iki yana ay



Bununla birlikte, inatçı ödeme açıkları giderilemez



rılmasını ve kumda rahat yürümeyi sağlar. Develer çöl



Hattâ spekülatörler, sermayelerini ülkeden çekebilir,



larını kolaylaştırır. Su yitimini engelleyici özelliklerin



se, devalüasyon başka devalüasyonlara yol açabilir. Enflasyon yüksek bir düzeyde sürerse ya da beklenen sermaye girişi gerçekleşmezse, devaluasyonun reka bet açısından sağladığı yararlar hızla ortadan kalkabilir.



böylece de bir devalüasyona ortam hazırlayabilirler.



1945'ten 1971'e kadar, Uluslararası Para Fonu'yla



(IMF) işbirliği içindeki merkez bankaları, kambiyo (dö



viz) kurlarını sabit tutmakla görevliydi; dolayısıyla de



valūasyonlar çok seyrek oluyordu; ama 1971'den bu yana dalgalanan kambiyo kuru sistemi yürürlüğe gir miştir; merkez bankaları dalgalanmayı durdurma kararı vermedikleri sürece, paraların değerleri günlük olarak yükselebilir ya da düşebilir.



devburunlu vatoz



Özkedibalığıgiller ailesinden balık türü (Raja oxyrhync



de 6-8 gün bir şey yiyip içmeden sağ kalabilir, hiç su iç meden 1 000 km yol alabilirler. Su bulunan bir yere eri şince 90 litreden çok su içerek dokularında depolarlar. Ayrıca, sidiklerinin aşırı yoğun olması da su depolama den biri de, gün boyunca beden sıcaklıklarını denetle



yip, terleme oranlarını düşürebilmeleridir.



deveboyunlugiller Ağkanatlılar takımından böcek ailesi(Bil.a. Raphidiidae). Deveboyunlugiller



ailesi üyelerinin iki



çift saydam kanatlan, uzun duyargaları vardır.



Dişiler, yumurtalarini



hus). Sıcak, ilık ve soğukça denizlerde, kıyı ile 300 m



özellikle çam ve



vatozun boyu 120 cm'yi bulabilir; kumlu, çamurlu, yu muşak diplerde balıkları ve omurgasızları avlayarak



kabukları altına



dolaylarındaki derinlik arasında yaşayan devburunlu



kozalaklı türlerinin



beslenir. Etinin lezzetli olmasının yanı sıra, bol yağ içe



(üstte), kabugun altında,



ren karaciğerinden ilaç ve yağ sanayilerinde yararlani lir.



bırakırlar. Larvalar



kendilerinden



daha küçük



böcekleri yiyerek



deve



beslenirler.



Gevişgetiren memelilerden hörgüçlü iki türün ortak



adı. Lama, alpaka, guanako ve vikunya türleriyle birlik te devegiller ailesini oluşturan iki deve türünden As ya'ya özgü olan Asya devesi ya da ikihörgüçlü deve



(Camelus bactrianus) İ.Ö. IV. III. yy'larda, anayurdu



Kuzey Afrika ve Ortadoğu olan Afrika devesi ya da tek



hörgüçlü deveyse (Camelus dromedarius) -I.O. IV. yy'



da evcilleştirilmişlerdir. Omuz başından yere kadar



yükseklikleri 2,3 m'yi bulabilen, kavisli boyunlu, uzun kafalı, küçük kulaklı hayvanlar olan develerin gözlerin



de kumun girmesini önleyen uzun kirpikler bulunur; (Altta) Asya devesiya da iki hörgüçlü devenin (Camelus bactrianus), bacakları Afrika devesininkilerden kısadır ve çok hızlı hareket edemez.



Gobi çölünde, az sayıda vahşi Asya



devesi topluluklarına rastlanmaktadır.



(Üstte) Afrika devesi ya da tek hörgüçlü deve (Camelus dromedarius), uzun günler boyunca ağır yükler taşıyabilir. Çölde yaşama uyarlanmıştır; ayak parmakları arasındaki



perde, kumda rahat yürümesini sağlar; gözlerinde kumun girmesini önleyen uzun kirpikler bulunur.



DEVEKUŞU



23



Dünyanın en



Üyeleri inanılmaz ölçüde uzun göğüsleri ve kambur



büyük kuşu olan



ortagöğüsleriyle nitelenen deveboyunlugiller ailesi



devekuşunun



üyelerinde, dişiler ince-uzun, kılıç biçiminde bir yu



15.camelus) boyu 3 m'yi bulur.



ağaç kabuklarının çatlaklarına boşaltırlar. Larvalar ka



Uçamamasına



nirler.



koşabilir. Degerli tüyleri ve derisi



murta bırakıcı organdan yararlanarak yumurtalarını



karşılık, çok hızlı



buk altında, yaprakbitkilerini, tırtılları avlayarak besle



için, çiftliklerde yetiştirilmektedir.



devedikeni



Bileşikgiller ailesinden Cirsium, Cnicus, vb. cinslerin



kullanılan tüyleri için avlanan devekuşu (Afrika deveku Devedikeni türlerinden tarla devedikeni (Cirsium arvense),



tarlalarda, yol



kenarlarında vetişir, güzel



ellatun çiçekler açar.



üyelerine verilen ortak ad. Yaprakları dikenli biryıllık bitkiler olan devedikenlerinin büyük bölümü tarlalarda



zararlı ot olarak yetişir. Bazı türler, yeni bittiklerinde, di



kenlenmeden önce, hayvan yemi olarak kullanılırlar.



devekuşu Tekbaşına devekuşugiller ailesini oluşturan koşucu kuş türü (Bil. a. Struthio camelus). Lezzetli eti ve süs olarak



şu da denir), Asya'da ve Avrupa'nın güneyinde ortadan kalkmıştır; günümüzde yalnızca Büyük Sahra'nın kuy tularında ve Doğu Afrika'da (birçok alttür ya da ırkla bir



likte) yaşamaktadır. Uçamayan devekuşu, günümüz deki kuşların en irisidir: Dişisinden biraz büyük olan er



kek devekuşunun boyu 3 m'yi, ağırlığı 150 kg'i bulabi lir.



Gagası kısa (yaklaşık 13 cm),boynu uzundur. Uzun



ve güçlü ayaklarında yalnızca iki parmak vardır (kuşla rin normal ayağındaki üçüncü ve dördüncü parmak



lar); parmakların ucundaki keskin tırnaklar sayesinde,



normal olarak saatte 30 km (kovalandığı zaman 70 km)



hızla koşabilir. Erkeğin rengi karadır. Kanatlarında ve kuyruğunda güzel, beyaz, yumuşak telekler bulunur. Dişi devekuşu daha küçük, rengi de bozdur. Uzun boy nunun rengi çeşitli alttürlere göre değişir; yer yer havlı tüylerle kaplıdır. Afrika savana ve bozkırlarının bu uçamayan kuşu,



genellikle sürüler halinde (erkek üç ya da dört dişilik ha remler kurar), antiloplar ve zebralar arasında dolaşır. Saldırganlardan saklanmak istediği zaman yere yatar,



kanatlarını başının üstüne gerer. Böceklerle, omurgalı



küçük hayvanlarla, meyve ve bitkilerle beslenir; tutsak likta, önüne gelen her nesneyi, metal, taş ya da cam parçalarını olduğu gibi yutar.



Erkeğin yerde açtığı oyuğa dişi beş-on yumurta yu



Avustralya



devekuşunun Amerika devekuşu (Rhea americana),



Yeni Dünya'nın en büyük (1,7 m)



kuşudur. Uçamaz ama at kadar hızlı



koşabilir.



(Casuarius casuaris)



boyu 1,5 m'yi, agirligi 100 kg'i bulur. Yoğun ormanlar içinde saatte 48 km hızla koşabilir; oldukça kolaylıkla da yüzer.



24



DEVELLİOĞLU, FERİT



murtlar; sonra 45 gün süreyle erkekle birlikte nöbetleşe kuluçkaya yatar. Eni 12 cm, boyu 15 cm, ağırlığı 1,5 kg



larına özgü bir siyasal yapılanma biçimini tanımlamak



kalındır. Yumurtadan çıkan yavrular ilk günler çok hare



rina bağlı olarak sistemli biçimde değişiklik göstermesi



amacıyla kullanılmasıdır. İkincisiyse, devletin kimliği



gelen devekuşu yumurtasının kabuğu bir tabak kadar



konusundaki tavırların, farklı siyaset ſelsefesi anlayışla



ketlidir; ana kuş, güneşin tepede olduğu saatlerde ka



dir: Sözgelimi, yalnızca doğa yasalarına ağırlık vermeyi ve doğal hakları korumayı amaç alan dar kapsamlı bir devlet anlayışını savunan Locke kökenli liberal görüş, devletin, yeryüzünde akılcı bir özgürlüğün somut ger



natlarını açarak onlara gölge sağlar.



Devekuşlarına çok yakın başka birçok kuş takımı



vardır: Amerika devekuşları; tepeli devekuşları; kiviler,



vb. Bunların en önemli ortak özellikleri iskeletle ilgilidir:



Göğüs kemiklerinde karina yoktur. Kiviler takımından



iki büyük kuşun soyu tükenmiştir: Dinornis; Aepyornis. Aepyornis'in asıl devekuşlarından olduğu düşünülebi lir.



Eskiden yeryüzünde yaşamış olan bu kuşların boyu



3 m'yi, ağırlığı yaklaşık 300 kg'i (Dinornis'inki belki de



450 kg'i) buluyordu; her biri 30 santimetre uzunluğun da, 7-8 kilogramlık yumurtalar yumurtluyordu.



Devellioğlu, Ferit Türk dilbilimcisi (İstanbul 1906-Ankara 1985). Bir Fran



siz bankasında çevirmenlik yaptıktan sonra, Türk Dil Kurumu'na giren (1933) Ferit Devellioğlu,çeşitli görev



lerin ardından sözlük kolu uzmanlığı yaptı. Çeşitli gaze



te ve dergilerde yazılar yayınladı.



çeklenmesi olduğunu öne süren hegelci görüşle ya da



devletin, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulundu ran toplumsal sınıfın çıkarlarına hizmet eden bir kurum olduğunu savunan marksçı görüşle ters düşer. Belirli bir



görüşü savunan,dogmacı bir tavırla, bütün öbür görüş ler dışlanıp, özgül, belirli bir devlet kuramının doğrulu ğu ileri sürüldükçe, devletin tanımını yapmak da o ölçü de zorlaşır. Aynı zorluk, devletin amacının ne olduğuna bir tanım getirme çabası sırasında da kendini gösterir.



Benthamcı yararcı anlayış, devletin amacının çok sayı da bireyi en yüksek derecede mutlu etmek olduğunu, bu amaç peşine düşmenin, devlete yasal yetkesini ver diğini ileri sürer. Kantçı görüşse, devletin, insanların bir



birine iyi niyet ve saygıyla yaklaşımına en çok olanak veren yasal bağlamı sağlamak için var olduğunu savu nur.



Başlıca yapıtları: Fransızca-Türkçe Halk Tabirleri



Devletin kökeninin araştırılması, bir o kadar daha zorlukla karşılaşmak demektir: Bazı filozoflar, devletin



Sözlüğü (1937), Türk Argosu (1941), Osmanlıca-Türk



kökeninde, insanın güvenlik ve barış isteğinin yattığını



çe Küçük Lugat (1949), Osmanlıca-Türkçe Ansiklope



(Thomas Hobbes) öne sürerken, bazıları, devlet oluş



dik Lügat (1962), On iki Bin Kelimelik Türkçe Sözlük (1972), Fransızca-Türkçe Deyim Sözlüğü (genişletilmiş



turmanın, doğal bir toplumsallaşma süreci olduğunu



2. baskı, 1973), En Yeni Büyük Türkçe Sözlük (1975).



olacağı görüşünü savunmuşlardir (Aristoteles); bazı fi



Deventer, Hendrik Van Hollandalı kadın doğum uzmanı (La Haye 1651-Voor burg 1724). Kuyumculuk yaparken tip öğrenimi gören Hendrik Van Deventer, leğen kusurlarını sınıflandırdı. Çocuk kıç tarafı önde ve kolları kalkık olarak geldiğinde uygulanan doğum yöntemini (Deventer tekniği) buldu.



vurgulayarak, devletsiz insanın ya hayvan ya da tanrı lozoflar, insandaki emeğin paylaşımı ve sinif ekonomisi



özlemi gibi iktisadi nedenler öne sürerek, gücün mer kezleştirilmesini ve emeğin bir yetke tarafından pay edilmesini öne çıkarmışlardır (Edmund Burke); bu ara



da bazıları da, insanın ahlâksal bozukluğunun ve dün yanın batmakta oluşunun devlete olan gereksinmeyi



doğurduğunu vurgulamışlardır (Aziz Augustinus). So nuç olarak, devletin tanımını yapmada olsun, araçlarını belirleme ve kökenini saptama çabası sırasında olsun,



Devereux, George Macar asıllı ABD'li psikanalizci ve antropolog (Lugos 1908-Paris 1985). Fransa ve ABD'de öğrenim gören



George Devereux, Paris Üniversitesi'nde ders verdi.



devletin yalnızca bir olgu değil, kavramsal bir karşı-olgu olduğu, insanın belirli bir süreç içinde oluşturduğu in san yapısı bir olgu olduğu sorunu hep karşımıza çıkar. Dolayısıyla, bu noktadan yola çıkılarak, devlet kavra



Mohavların, Hopilerin, Pigmelerin ve Sedangların ara



minin en akılcı ve yansız yolunun, devlet üstüne gelişti rilmiş kuramların tarihini incelemek olduğu anlaşılır,



yatrinin kurucuları arasında yeraldı. Başlıca yapıtları: A Study ofAbortion in Primitive So



sözcüğü, Roma hukukundaki status civilis (“yurttaşlık



sında yaşayıp, etnografya incelemeleri yaptı. Etnopsiki



cieties (İlkel Toplumlarda Çocuk Düşürmenin incelen



mesi, 1955), Mohav Etnopsychiatry (Mohav Etnopsiki yatrisi,1961),Essais d'Ethnopsychiatrie GénéraletGenel Etnopsikiyatri Denemeleri, 1970).



devlet



Devlet, çoğunlukla, üstünlüğü herkesçe tanınmış en



başta gelen bağlılık öğesi ya da en büyük yetke (otori te), en yüksek ya da en kapsamlı siyasal kurum olarak tanımlanır. Başka bir genel tanıma göre de devlet olma kavramı, üstün, baskın gücün kararlı, değişmez, kalıcı biçimde ve belirli bir alan içinde, tek bir yetkenin elinde



bulunmasıdır. Devletin yalın bir tanımının yapılması önünde iki engel vardır. Bunların birincisi, devlet kavra



minin oldukça geniş bağlamda, tarihin belirli bir evre sinde, belirli bir siyasal yönetimi belirtmekte kullanıl



ması (“Bizans devleti", "Papalık devletleri" gibi), dar bağlamdaysa, temelde, Rönesans sonrası Batı toplum



Devletin nitelikleri. İyice gerilere gidildiğinde devlet



durumu") düşüncesiyle özdeş tutulabilir; iyice genel lendiğinde, devlet, (batı dillerinde state, état, vb.-du rum)gerçekten de "durum" ya da "varoluş yolu" ("insa



nin güçlü, sağlıklı olma durumu") anlamlarını içerirİngi lizce'deki Latince status kökenli state sözcüğü, özgül si yasal anlamda İngiltere'de, kita Avrupa'sından oldukça geç bir tarihte, XVI. yy. dolaylarında kullanılmaya baş lanmıştır; oysa Fransızca'da état ve İtalyanca'da stato



sözcükleri (sözgelimi Nicolo Machiavelli'de), 1500'den kısa süre sonra siyasal anlamda kullanılmıştır. Çağdaş anlamıyla devlet deyimi, genelde egemenlik,



hükümdarlık kavramına eşlik eder; hep egemenlik kav



ramıyla birliktedir. Devlet düşüncesi ile egemenlik dü şüncesi birbiriyle sıkıca bağıntılıdır: İki kavram da,tarih sel açıdan birlikte doğarlar ve gerçek anlamlarını birlik te bulurlar. Siyaset felsefesi kavrayışlarının tamamı de gilse de çoğu, egemenliğin, devletin ayırt edici niteliği,



göstergesi olduğunda birleşir.



Devletin niteliklerini belirleme konusunda herhangi bir girişim, çok sayıda siyaset felsefesiyle karşılaşma an



DEVLET



lamına gelse de, devlet gene de kavramsal ve tarihsel yönlerden, öbür siyasal yönetim yasalarından bazı nite likleriyle ayrılır: (1) Olağanüstü merkezciliği ya da gü cün içsel yoğunlaşmasıyla birlikte, ulusüstü gücü itmesi, yadsıması; (2) laik olma özelliği ya da en azından dinsel



25



ciliğini vurgulamış, G.W.F. Hegel gibi, gelişmis, yaygın bir orta sınıfın, ilımlı, kararlı bir siyaset uygulanmasına



yardımcı olacağını savunmuştur. Machiavelli gibi, verili bir dizi koşulda, ideal olan ile en iyi, en doğru olan ara



sındaki ayırımı getirmiştir. Ama bütün bunlara karşın,



olmayan bir temeli bulunması (bu da en azından dinsel



Aristoteles'in "gerçek nitelikteki her site.... kendisini,



yurttaşların yasal haklarını israrlı ve kararlı biçimde sa



ya da "insanların karşılıklı haklarını güvenlik altına alan



ğıyla yürütmeyi ve yasanın gücünün kalıcılığını sağla



let kuramından uzaklaştırmıştır.



çeşitliliğe karşı hoşgörü gerektirir); (3) herkesin günü gününe alınan kararlara doğrudan katılmasından çok,



insanlar arasında iyiliği, erdemi yüreklendirmeye, tes. vik etmeye adamalıdır", gerçek site, dar, sınırlı bir birlik



vunması;(4)koyduğu yasalara bağlılığı, vekilleri aracılı



bir sözleşme olmamalıdır" düşüncesi, onu çağdaş deve



ması; (5) yasa yürürlüğe girdikten sonra, varolan bürok



Roma'da kuramda ve uygulamada devlet. Devletin ku ramsal nitelikleri -aşırı merkezcilik, laiklik, katılımdan



rasi mekanizması ya da mülki aşamasırası aracılığıyla,



temelde halka hizmeti daha ileri götürme yolunda çaba



çok yasal haklar, yasal düzen, bürokrasi, alt kurumların



gelimi kilise gibi dinsel kurumlara, loncalar gibi özel topluluklara bırakmayı reddetmesi.



ve uygulamasında ortaya çıkmıştır. Devletin yapısının önemli bir bölümü ile egemenlik kuramı da, büyük öl



vunur; bu tarihsel süreç, gücün ulusaltı toplulukların ve



gücüyse yüzyıllarca sarsılmaz bir güç olarak kalmıştır.



göstermesi; son olarak da (6), gücün karar yönünü, söz



güçten yalıtılması- en kusursuz biçimiyle Roma kuramı



Devletin egemenliği kuramı, Yeniçağ'da Avrupa ta rihinde oluştuğu varsayılan tarihsel süreci açıklar ve sa



çüde Roma kökenlidir. Roma'nın özellikle İtalya içinde devlet olarak gücü, olağanüstü merkezleşmiş, dıştaki



ulusüstü kurumların elinden alınmasıdır. Devlet ege



Roma devleti gerçek bir laik güç olmasa da, bir düzine kadar mezhebe hoşgörüyle yaklaşması, ülke içindeki



menliği, aşiret düzeni ve yasalarına, teokrasi yasalarına,



zorbaca yönetime, dikta yönetimine, anarşizme (yöne timsizlik) ters düştüğü gibi, feodalizmle de ters düşer.



Devlet kavramının Eskiçağ'daki gelişmesi. Eflatun ve



Aristoteles tarafından İ.O. IV. yy'da kuramsallaştırılan



uyumu büyük ölçüde artmıştır. Yurttaşlarının yasal hak larını koruma ve kollaması da büyük önem taşır: İmpa



ratorluğun geniş bir alana yayılmış olması devlet"in ya şamınakişisel katılmayı olanaksız kılmaktaysa da, dev



eski Yunan'ın site-devletinin çağdaş devlet kavramının öncüsü olup olmadığı, sonu gelmeyen tartışmalara yo laçmıştır. Bazı siyaset felsefecileri, site-devletin, iyilik denen erdeme erişmeyi amaç alan bir topluluk olduğu



letin bu niteliği sayesinde yurttaş, yasalardan beklenti leri konusunda kendini güvenlik altında hissedebiliyor



kimliğinde olduğunu vurgularlar. Bazı siyaset felsefeci leriyse, ilk olarak, Aristoteles'in anaerkil ya da babaerkil



Sonuç olarak, özgün bir siyasal yönetim ortaya kon



düzen, kölelik düzeni ve ev ekonomisi düzeni (ekono



leşmesi öncesinde). Roma, gücü, toplum içindeki top



mi) gibi öbür toplumsal etkinliklerden soyutlayarak ba şarılı bir biçimde tanımladığı "yönetim ve yönetilme sa natı" düşüncesini vurgularlar. Aristoteles'in, kamusal,



luluklara hiçbir zaman bırakmamıştır.



Roma'nın, birçok eski siyasal sistemin özellikleri ara sına girmeyen yasal düzene bağlılık ilkesi, adalet siste



nu ileri sürerler ve site-devletin, devletten çok, kilise



du. Roma'da eğitimli birbürokrasi tarafından yürütülen



devlet hizmetleri (adliye sistemi, yollar, su kaynakları,



posta sistemi) çağdaş devlet yolunda atılmış adımlardır. muştur (en azından imparatorluğun kaçınılmaz asker



laik ve yasal bir düzen anlamında devlet düşüncesini getiren ilk kişi olduğunu savunurlar (Aristoteles "en ge



minin, mahkemelerin, avukatların, hukuk içtihatlarının



ten kurum... site-devlet.... ya da bir başka deyişle siya



aracılığıyla yapmış, yorumlamış ve uygulamıştır. Roma



genişliği taşıyan bir bilge kraltarafındanyönetilme dü şüncesi, belki Aristoteles'inkinden daha yenidir. Ama



(“uluslar yasası") arasındaki ayrım, büyük ölçüde Ro



ve hukuk davalarının önem kazanmasına yolaçmıştır.



niş ve kapsamlı ve ... her şeyi en genel anlamda yöne



Ayrıca, Roma, kendi yasalarını gene kendi temsilcileri



sal birliktir” demiştir). Buna karşılık Eflatun'un Aristote les'inki kadar kapsamlı olmayan, tanrıya özgü bir görüş



lilar böylece, gerçek hukuk felsefesinin ya da hukuk bi liminin de doğmasını sağlamışlardır. Ius naturale (doğal yasalar), ius civilis (yurttaşlık yasası) ve lus gentium



bazı uzmanlar, Eflatun'un Yasalar da "gece meclisi" ta rafından uygulamaya konan yasaların yönetimini, ege



menliğiniöne çıkarmasını ve bilge krallar kavramını bir yana bırakmasını yüceltseler de, Eflatun modern devlet



malıların buluşudur. Ama bu kavramlann içerikleri, kuşkusuz, zaman içinde değişikliğe uğramıştır: Romalı (Solda) Kabartmada, eski



Roma'nın siyasal simgesi



kavramından uzaklaşmıştır.



olan, çift başlı bir eksende demetlenmiş



ler sınıfının çatışan çıkarlarını dengeleyecek, kararlılığı,



degnekler ve baltalar görülmektedir. (Altta) Bu Eskiçag Roma



Aristoteles'in site-devletinin, yoksul sınıf ile zengin



istikrarı sağlayacak geniş bir orta sınıfın varlığına daya



nan bir site olması gerekiyordu. Sitenin yapısının, de



mokratik öğeler ile aristokrasiye özgü öğeleri bağdaştır



parası üstünde,



vardır), ender ve değerlimalların bölüşülmesinde, site



muhafizlar canlandırlmıştır.



ması (burada gene karşıt çıkarları dengeleme istemi devletin işlerine ve ortak mülke katılma oranın ölçüt



alınması gerekliydi; site-devlet, yurttaşlar tarafından



yönetilirken, bir yandan da onları yönetmekteydi; so



nuçta, Aristoteles'e göre karma bir toplum sistemi oluş turulmalıydı. Bireysel istekleri karşılamada, eşitlik ve adalet kavramlarının yardımıyla ölçü ve ılımlılık kaza



nan yasal düzen egemen olmalıydı. Her şeyin üstünde,



ölçü ve ılımlılık düşüncesi öne çıkıyordu. Yani Aristote



les'in kuramı, devlet konusunda çağdaş düşünceleri



büyük ölçüde bir araya getirmekteydi: Aristoteles,



Hobbes ve Immanuel Kant gibi, yasal düzenin merkez



Lucius Junius Brutus'un



ardından yürümekte olan



26



DEVLET



lara göre lus naturale, aklın, sağduyunun ve geleneğin



Aziz Augustinus,



yasası anlamı taşır; oysa sonraki hıristiyan filozofların



hıristiyan tarih



dan Aquinolu Tommaso'ya göre doğal yasalar, insan aklının yalnızca vahiy sayesinde kavrayabildiği tanrısal



felsefesini ve siyasal kuramını



yasaların bir bölümüdürler. Bununla birlikte, doğallık,



Tanrı Sitesi



doğal olma kavramı, devletin görevlerinin ne olduğunu belirtmek için de kullanılır ( kullanılmıştır da). Egemenli



(413-26) adlı



daha sonra ortaya konan devlet egemenliği kuramları



gizemci site, yani



Ortaçağ'da, kuramda ve uygulamada devlet.Roma İm paratorluğu'nun çöküşü, Batı'da devlet yönetiminin de



esenliğine orada kavuşulur) ile



yapıtında ortaya koymuş, insanlık



gin, hukuk düzeni ve yasalar aracılığıyla dile getirilmesi (bu da büyük ölçüde Romalılara özgü bir düşüncedir),



tarihini, iki



Tanrı sitesi (Tanri



için belirleyici nitelik taşır.



yeryüzü sitesi



hızla güdükleşmesine ve sonuç olarak feodal parçalan



(lanetliler sitesi)



maya yol açmıştır. Dünyasal gücün her zaman tanrısal



arasındaki savaşım



gücün altında yer aldığıgörüşünü taşıyan kilise, hiçbir



olarak



zaman tam anlamıyla devletin yerini alamamıştır. De



yorumlamıştır.



Monarchia (Monarşi Üstüne, 1308) adlı yapıtında Dan



te Alighieri, Respublica Christiana (“Hıristiyanlık Cum huriyeti") öğretisini açıklamıştır. Buna göre “Hıristiyan lik Cumhuriyeti", yetkisini kuşku götürmez bir biçimde várisi olduğu Roma imparatoru Augustus'tan alan, cis mani Kutsal Roma-Germen imparatoru ile Aziz Pet rus'un doğal varisi olan ruhani papa tarafından ortakla



şa yönetilir; her iki yetke (otorite) de uyum içinde (an



cak farklı alanlarda) çalışarak, barış ve uyumu sağlarlar.



lik, birey ile, Ortaçağ'ın kararlı merkezi yetkesi arasın da, birçok siyasal yetkenin de ortaya çıkmasına yol aç. mış, belirli büyüklüklerdeki toprak parçaları üstünde banışı sağlamaya ve bu alanı denetim altında tutmaya gücü yeten her kişi bir derebeyi olmuştur. Bu beyler mülkiyetlerindeki topraklarda yaşayanları savunarak ya da en üst yetkeye (kral) feodal bağlılık andı içerek, ko



Dante'nin çabası, iki Roma'yı (Roma kilisesi ile Roma devleti) da içermeyi amaç alan olağanüstü bir kuramsal çabadır.Ortaçağ'daki parçalanmayı ve bu dönemde si



rumaları altındaki bireyler üstünde siyasal denetim de



şünür de Aziz Augustinus'tur. Civitate Dei (Tanrının Kenti, 413-26) adlı yapıtında, Roma devletinin görke



ması gibi bütün konularda, yok olan Roma devletinin



dökmeye borçlu olduğunu, adaleti sağlamak yolundaki



kilise yetkesinin doruk noktalarında “evrensel" yetkili



işkenceden geçiren iyi niyetli, ancak cahil bir yargıç gibi



deki olağanüstü çeşitlenme (feodal monarşiler, baron



niyle sınırlanmış, bu da adalette yaralar açmıştır; bu ça



Ortaçağ'dakisiyasal bölümlenmeyi artırmıştır; ama bü tün bu siyasal yapılanma biçimleri, doruğunda impara



yasetin gözden düşmesini belki daha iyi yansıtan bir dü



sağlamışlardır. Böylece, toprak sahibinin (feodal beyin)



özel yetkileri, kamusal yetke yönünde genişlemiştir. Her düzeyde, kamu ahlakı, kültürün ve eğitimin sağlan yerini alan kilise de, olağanüstü bir kamusal yetke ka



minin doruğundayken, bütünlüğünü kıyıma ve kan



zanmıştır. Herhangi özel bir ülke içinde, laik yetke ile



içtenlikli çabasında da, hem masumu, hem de suçsuzu



ler olan imparator ve papa yer almıştır. Siyasal birimler



davrandığınıvurgulamıştır. Aziz Augustinus'a göre, bu ölümcül devletindüşkünlüğü, ister istemiz hukuk düze resizlik, ancak “Gökyüzü kentinde son bulabilir. Alabildiğine farklı alanlarda da olsa, devletin iç ve dış egemenliği kavramları, Batı'da Ortaçağ'ın son döne minde, XIV. yy'ın başlarında az da olsa yeniden canlılık kazanmaya başladı. Fransa'da monarşi, çoğunlukla pa



luklar, kontluklar, özgür kentler, kilise prenslikleri) da,



torluk ve papalığın yer aldığı geniş bir aşamasırası düze ninin birer basamağı olarak ele alınmalıdır. Egemen devlet öğretisi, kamu yasaları gibi işleyen bi



reysel haklar sistemini yıkarak, özgürleştirici bir etken gibi işlev görmüştür. Üstün siyasalgüç kavramının geliş.



Aristoteles'in siyasetle ilgili düşünceleri, Padovalı



mesi feodal soyluların, piskoposların, esnaf loncalari nin çeşitli baskılarından kurtulmak için en iyi yol olmuş tur. Reform süreci ertesinde, egemen devlet doktrinila ik bir birleştirici nokta olarak, özellikle ilgi görmüş, bu özelliğinden ötürü de, din savaşlarına son verecek ye ni, dinsel olmayan bir toplumsal birlik ilkesi sayılmıştır. XVI. yy'da, iç egemenlik öğretisi gün geçtikçe öne çıkmaya başlamış, o tarihe kadar evrensel egemenlik il



bütünüyle yeniden gün işığına çıkarıldı; yazar, Aristote



inanılır olmaktan çıkmıştır. Reform hareketi, bir yandan



aktarırken, siyasette laikliği ya da sivil iktidarı bütünüyle



imparatorun evrensel saygınlığı mirasına ağır bir darbe



yeniden oluşmuştu.



Modern devlet. Nicolo Machiavelli (1469-1527), ge nellikle ilk modern siyaset filozofu, bazı uzmanlar tara



palık tarafından desteklenen Kutsal Roma-Germenim



paratorluğu'ndan cismani bağımsızlığını ilan etti. Siya set felsefesinde Aristoteles öğretisinin yeniden keşfi



dünyasal yönetimin geçerliliğini artırdı ve Augusti



nus'un, "siyasetin ilk günahın bir sonucu olduğu" ve “Gökyüzü kentinin dünyadaki vekilinin işbaşına geç.



mesi gerektiği" görüşünü zayıflattı.



Marsilius'un Barışın Savunucusu (1324) adlı yapıtında



les'in Politika'sını her yönden benimseyip olduğu gibi



saygın bir kurum sayıyordu. XIV. yy'da, devlet ege menliğinin kuram ve uygulaması için bütün koşullar, Egemen güç doktrini ile bu gücün devletler tarafın



dan kullanılması, yalnızca Eskiçağ'ın yeniden keşfedil



mesi ve papalık ile Kutsal Roma-Germen Imparatorlu gu'ndan bir kaçış olarak değil, bireyin özgürlüğü olarak da görülmelidir; ayrıca bütün ulusların, Ortaçağ'da, bi rey ile sivil yetke arasına giren, çağdışı kalmış özel yasa lar (ayrıcalıklar) ve yetkilerden kurtulması sayılmalıdır. Gerçekten de Batı Roma Imparatorluğu'nun yıkılması



ve bunun sonucunda ortaya çıkan 800 yıllık güvensiz



kesi ağır basarken, evrensel yetkeler düşüncesi artık



papanın evrensel yetkisine son verirken bir yandan da indirmiştir.



fından da ilk siyasetbilimcisisayılır. Aynızamanda ege men devlet sorunsalının ilk çağdaş kuramcısı olmuştur. Gerçekten, siyasetin kendine özgü yasaları bulunduğu



nu ilk vurgulayan, Machiavelli'dir. Ayrıca, evrensel yet



kelerin (özellikle de papalığın) güçsüzlüğünü de kanit lamıştır. Ancak, siyasal yönetim, siyasal düzen anlayışı,



son derece kişicidir. Machiavelli, yasalar, bürokrasi ve



merkezleşme kavramından çok, Romulus ve Cesare



Borgia gibi kişiliklerlüstünde durmuştur.Ayrıca, çağdaş devletin nitelikleri olan laiklik ve karşı evrensellik kav



DEVLET



27



Ilk çağdaş siyaset



yasa koyucudur. Sonuç olarak Hobbes'un hükümdari



Nicolo



lışlık ölçütlerinin, din dışı- dinsel öğretilerin, dahası, bir



felsefecisi sayılan



Machiavelli, Hükümdar (1513) ve Livius'un llk On Kitabı Üstüne



Konuşmalar (1513-21) adli



yapıtlarında dile



getirdiği hükümet kuramlanyla ünlüdür.



yalnızca pozitif yasaların yaratıcısı değil, doğruluk-yan



ölçüde kamuoyu yaratıcısıdır. Ayrıca, Hobbes'a gö



re devlet, ahlâk yasalarının yanı sıra toplum yasalarını



da koyduğu ve insanların varlıklarını sürdürebilmeleri için onlara uymasını sağladığı gibi, bütün hukuk düzeni yalnızca kapalı, tekil devlet sistemleri içinde varlık bul maktadır; bu devletler arasındaki ahlâksal ve yasal boş luğu dolduran ilişkiler, toplum sözleşmesi öncesi dö nemde insanlar arasındaki ilişkilere benzetilebilir. Üs tün, yüce devletin gerçek anlamda doğuşu, sonuç ola



rak, Ortaçağ'ın doğal yasası ile Roma'nın lus gentium'u



bir yana bırakılırsa, öbür benzer devletlerle çatışma



olasılığını da içerir. Hobbesçulara göre, devletleri, in sanlarıgerçek (pozitif) yasalara bağımlı kılarken, "doğal devletler" kapsamına sokan iç egemenlik öğretisi, man



tiksal bir çıkarımla, dış egemenliğin doğmasını da sağ



ramlarını gündeme getirmekle birlikte, daha ileri gitme



lar. Sonuç olarak devletler bağımsızdırlar: Yalnızca;



layışı, Hobbes ya da Hegel'in ağırbaşlı, ciddi yaklaşım



kendi iradeleri doğrultusunda sözleşmelerle başka devletlere bağlanabilirler (tipkı bireyin, sözleşmelerle



mi Hegel gibi gerçek bir devletçi, bir hükümdarın hiç de



uluslararası ilişkiler kavramı (Pax Romana'da "Roma



dığını çünkü yasalarla ve bürokrasiyle yönetilen akılcı



düşünülmeyecek bir şeydi bu) doğmuş, artık, herkesçe tanınan siyasal birlik, birim devlet olmuş, devletler arası



miştir. Gerçekte, kişisel yeteneğin yaratıcı kullanımı an



larından çok, Floransa Rönesansı'na yakındır. Sözgeli



olağanüstü kişisel nitelikler taşımasına gerek bulunma devletin, kendi kendine yeterli olduğunu savunur.



Egemen devlet kuramının herkesçe bilinen ilk siya set bilimcisi Fransız Jean Bodin'dir.Bodin, devleti" her kese ve yönetimi altındaki her kişiye yasalar veren, an cak onlardan hiçbir şey almayan" yetkin güç olarak ta



bir devlete bağımlı olduğu gibi). Bu aşamada, çağdaş



Barışı", 1.0. 31-İ.S. 80) ya da Respublica Christiana'da



ilişkiler de antlaşmalarla süregiden ilişkiler biçimini al mıştır.



Devlet egemenliği kavramının doğuşunun, Avrupa



siyasal düşüncesi üstünde kalıcı etkisi olmuş, zaman



nimlamıştır; devlet, yasa koyucu kamusal yetkelerden yalnızca biri değil, yüce yasa koyucudur. Bodin'e göre,



içinde, kilise ile özel yasaları ve yetkileri devre dışı bıra



dan, pozitif ya da sivil yasaların üstünde olmasına karşı



muş, birey ile devletin arasına giren lonca özellikli öğe



hükümdar egemen güç yasalarının yaratıcısı olduğun lik, tanrısal ve doğal yasalara da bağımlı olmalıdır; ege



men devlet, ülkesinin temel yasalarına olduğu gibi, uy



ruklarının mülkiyet haklarınada saygı göstermelidir. Ki



sacası, egemen devlet, en yüce ve son yetke olduğu ka



dar da, yasa koyucudur; ancak keyfive kaprisli bir yasa koyucu değildir; Bodin'e göre mutlakıyetçilik ile keyfi lik arasında temelbir ayırım vardır; Louis XIV'ün kişisel



ci "L'État c'est moi" ("Devlet benim") sözünü hiç



önemsemeyen Bodin, bu anlamda, mutlak bir siyasal güç kavramına varan ilk kişidir; devlet kuramında her



ne kadar Ortaçağ'a özgü lonca nitelikli öğelere yer ver miş olsa da, bunları egemenliğe bağımlıkılmış, böyle



kılmıştır. Bunun sonucunda, Fransız Devrimi'nde doru ğa varan, daha çoşkulu bir Ortaçağ karşıtı düşünce doğ



ler ya kaldırılmış ya da pozitif yasalara bağlı kılınmıştır. Bu süreç Kant'ın bildirgesine (1797) de yansımıştır (bil dirgede, tek doğal siyasal ilişkinin tekil bireyler ile dev letler arasında varolduğu ortaya konur). Gene bu aşa



mada, Ortaçağ'ın küçük topluluklardan oluşan toplum düşüncesi de genellikle bir yana bırakılmıştır.



Hobbes'tan sonra en büyük “devletçi“, G.W.F. He gel'dir. Hegel'e göre çağdaş devlet, “yeryüzündeki akıl“, “aklınen yüce hiyeroglifi”, “akılcı özgürlüğün so mut gerçeklenişi"dir.



Hegelci devlet yansız sivil hizmetlilerinin yasa tasar



ce, özel yetkilerin kamu yasalarının yerinialmasını ön



Thomas



lemiştir.



Hobbes'un



Bodin, yalnızca iç egemenlik kavramını geliştirmek



Leviathan (1651)



le kalmamış, Respublica Christiana'nın ("Hıristiyan



adlı yapıtının



Cumhuriyeti") varlığını da yadsımıştır: "Roma impara



kapagi, hükümdarın,



torlarının, dünyanın üçte birine hükmetmediği ve Kut sal Roma-Germen Imparatorluğu'nun bütün Roma lm



uyruklan üstünde mutlak egemen



paratorluğu topraklarının onda birini oluşturmadığı



günden beri, evrensel siyasal yetke diye bir şey yoktur". Bodin'e göre devletler, dışarda bağımsız, içteyse en üst



niteligini vurgulamaktadır.



kurumdur. Bodin ayrıca, Roma lus gentium'unun, ulus



Hobbes, devletin



Bu ünlü yapıtta



lararası ilişkilerin temelini oluşturması gerektiği anlayışı



siyasal gücünün



na da karşı çıkmış ve egemen devletler arasında ulusla



rarası antlaşmalar yoluyla karşılıklı alışveriş kuramını ge tirmiştir.



Thomas Hobbes da, büyük bir yıkıma yol açan Ingil



tere Iç Savaşı (1642-48) deneyiminin ardından, iç ve dış



egemenlik öğretisini en uç noktasına ulaştırmıştır. Hob



nasıl akılcı bir Th2,MATTITAN Anunter TELUAIRMA



duruma



getirilebileceğini göstermiş ve



uyruklannin



bireysel haklarini



bes'un hükümdarı (“Leviathan" diye adlandırıyordu),



koruyan bir mutlakıyetçi hükümet



gal haklarını kendinde toplar; onların savunmasını, ko



düşüncesini



"toplum sözleşmesi" sayesinde uyruklarının bütün do runmasını üstüne alır; ayrıca, tam anlamıyla mutlak bir



savunmuştur.



28



DEVLET Modern felsefenin önde gelen



Bentham gibi yararcılarsa, devlet gücünün kapsamını



başka nedenlerle sınırlamaya yönelmişlerdir.



adlarından Georg



Bentham'a göre, devletin aldığı genel önlemler, bi



Wilhelm Friedrich



reylerin her birinin özel zevklerini, kişisel hoşnutluğu



Hegel, modern devletin en büyük kuramcısıdır.



Hegel, devleti



en yüksek ölçüde sağlamadığından ve sağlayamayaca



ğından, devletin görevi de o ölçüde zorlaşacaktır. Bu, Bentham'ın devlete sınırlama getirmesine yeterli bir



akılcı bilincin



nedendir. Benthamcı devlet, cinayet, hırsızlık gibi acı



doruğu ve



ları denetlemekle görevlidir. Bentham'ın çağdaşı bazı



çıkarlarını devletin



filozoflar, devletin kapsamını çok değişik alanlarda sı



bütünlüğü içinde yoğuran bireyin



nırlandırmakta daha da öteye gitmişler, sözgelimi arz



düzenli



gelişmesinin damgasını



vurduğu bir sistem olarak görmüştür.



talep gibi ekonomik yasaların, bir görünmez elmişçesi ne, toplumu yarı-otomatik biçimde yönettiği yargısına varmışlardır: Adam Smith ve bazı Fransız fizyokratları da, devlet olgusunun neredeyse ortadan kalktığı bu gö rüşe hiç de uzak değillerdir. Alexis de Toqueville ve John Stuart Mill gibi XIX. yy.



liberalleri, devletin sınırlanması konusunda daha da layıcı işleviyle dengelenen ilımlı bir monarşi devlettir;



farklı nedenler getirmişler, Fransız Devrimi'ni ve sanayi



en üstte yeralan temel denge öğesi, bireylerin, kendi



devrimini izleyen siyaset ve devletteki demokra tikleşmenin, yeni gündeme gelen kamuoyu etkisiyle birleşince, bu kez bir “çoğunluk zorbalığı”na yol açabi



daki hegelci anlayıştır; söz konusu özgür kurum, felse fe, sanat ve dindeki içkin mutluluk değerlerinin sürdü rülmesini güvenlik altına alacaktır.



leceğini ileri sürmüşlerdir. Bu durum, tarihteki, daha



iradeleriyle akılcı, özgür bir kurumun üyeleri olmaktan özel bir mutluluk, öznel bir doyum duyacakları yolun



Sınırlı devlet. Egemen gücün bu kusursuz yoğunlaşma si, aslında devlet olmanın ilk ve öncelikli niteliği olsa da,



temel niteliği değildir. Bazı devlet kuramcılarının devle te sınırlama getirmeyi düşünmüş (sözgelimi, Bodin'in doğal yasalarla, Hobbes'un, doğal haklarla, Hegel'in



öznel mutlulukla getirmek istediği gibi) olmalarına kar şılık, başka birtakım kuramcılar, daha güçlü sınırlamalar tasarlamışlardır.



Hobbes'un hemen ardından, onun İngiltere'deki en ünlü izleyicisi John Locke, devlet ve egemenlik deyim lerini kullanmaktan dikkatle kaçınmıştır. İktidar olmayı,



iradeli bir kabullenme, yönetilenlerin iradesiyle başa getirilen ve görevi Tanrı vergisi doğal yasaları uygula mak, insanın öbür insanlarla ortak emeğinin sonucu el de edilmiş doğal mülkiyet haklarını koruyan yansız bir



yargıcın yönetimi olarak gören Locke'un devlet düşün cesi, olabildiğince sınırlanmıştır. Geri kalan cılız devlet kuramı, üstelik yasa yapıcı niteliğinin temsili nitelikte (dolayısıyla da halkın denetimine açık) olmasıyla, ayn ca gene Lock'un düşüncesi olan, devrim yapma hak



önce zorbalık yönetimlerinden de kötü olur; çünkü (Mill'in deyişiyle) “zorbanın bu kez toplumun kendisi”



olduğu bu yeni zorbalıktan “kaçış, kurtuluş yolu azdır". Bu görüş Toqueville'i de, Mill'i de, yeni bir aristokrasi biçimi önerisine yöneltmiştir (bu, feodal bir aristokrasi değil, sözgelimi Mill'e göre, "düşüncenin en yüce do ruklarında taht kuracak" bir önderlikti). Bu görüşe göre,



yeni demokratikleşmiş halk, potansiyel bir tehlike oluş



turacağından halkın, kamunun gücü de sınırlanmalıdır. Devletin yokoluşu: Marksçılık, çoğulculuk, siyasetbilim.



Öncekilerden daha da köktenci olan XIX. yy, kuramci ları için, devleti sınırlayıcı anlayış, bir düş kırıklığından



öteye gidememişti; XIX. yy. kuramcılarının asıl yapma



ları gereken devleti sınırlamak değil saf dışı bırakmaktı.



Sözgelimi, Karl Marx'a göre devlet burjuvazinin iktida



rini ayakta tutmaya yarayan bir şirket, bir trösttür. Marx'a göre devlet mekanizması, insanlar arasında



eşitliği gerçekleştirmek ya da doğal yasa ve hakları ko rumak için değil, körlenmiş, feodal üretim biçimlerinin



yıkılmasını kolaylaştırmak için ortaya çıkmış ve sonuç



olarak da, geçimini zor sağlayacağı ücretlerle işçi sınıfı



ni ezerken,bir yandan da sermayenin gün geçtikçe da



kıyla, ikinci bir kez sınırlanmıştır. Lock'a göre devrim



yapma hakkı, doğal yasa ve hakları korumayan iktidarı



Adolf Hitler, Nürnberg'deki bir mitingde Nasyonal Sosyalist



devirmek için halk tarafından kullanılan bir haktır. So



Parti üyelerine seslenirken. Nasyonal sosyalizm ya da



nuç olarak, Locke'ta, devlet ile geniş anlamıyla toplum olarak adlandırılabilecek şey arasında bir denge kurul



nazizm, 1933'ten 1945'e kadar Almanya siyasetine ve



muştur; genelde liberal devlet anlayışını biçimlendiren



devlet örneği haline getiren faşist ideolojidir.



de, bu dengedir.



Devlet-toplum dengesinin en ünlü savunucuların dan biri de Baron Charles de Montesquieu'dür. Mon



tesquieu, devletin ölçülü, ilımlı dengeli bir nitelik ka zanması ve despotluktan uzaklaşması için, merkezi gü cün devlet içinde egemen olmasını ve zaman zaman



devletin, parlamentolar gibi, bölgesel soylular gibi, Kili



se gibi ana güç odakları aracılığıyla denetlenmesini ön görmüştür. Montesquieu'ye göre, yürütme, yasamave



yargı güçleri farklı biçimde yapılandığı ve birbirlerinden



tam anlamıyla bağımsız oldukları zaman, iktidar kendi



kendini denetleyebilir; denetim ve dengeler de böyle



ce, Eskiçağ cumhuriyetleriyle birlikte silinmiş olan yurt taş erdeminin yerini alır.



Locke, devlete, doğal yasa ve hakları korumak ama cıyla, Montesquieu'yse, dengeyi, ılımlılığı ve özgürlüğü korumak amacıyla sınırlama getirmek isterken, Jeremy



toplumuna egemen olan ve Almanya'yı en uç totaliter ISSIS



DEVLETŞAH, ALAUDDEVLE BAHTİŞAH GAZI SEMERKANDI



29



devleti bir toplumun ekonomik alt yapısının bir gölge



tarafından, Kırım'da bağımsızlık peşinde koşan Sahip Giray'ın üzerine gönderildi (1551); Sahip Giray ve ço



sınırlandırılmak ya da reformlar geçirmek yerine, "tari



getirildi. Osmanlıların isteğine uyarak Moskova'ya se



hin çöplüğüne atılmalıdır." Devlete karşı tavır alanlar



fer açtıysa (1565) da, sonuç alamayıp, Osmanlı ege



ha çok kâr sağlayıp güçlenmesine yol açmıştır. Marx



olgusu ya da "yansısı" olarak görür. Ona göre, devlet,



yalnızca marksçılar değildir. Bir kantçı liberal olan Ernst



cuklarını, bazı ileri gelenleri öldürtüp, Kirim hanlığına



menliğinin Kıpçak bozkırına yayılmasını istemediğin



Cassirer'e göre devlet, "mithosu" tek elde toplamış, yo



den Sokullu Mehmet Paşa'nın Don-Volga kanalı açtır.



varacağı son noktaysa, faşizmdir. Cassirer, bundan ne Machiavelli'yi, ne Hobbes'u, ne de Hegel'i tümüyle so rumlu tutmuş, ama devlet egemenliği öğretilerinin kaçı nılmaz bir biçimde ve kolayca yozlaşmaya mahkûm ol duğunu savunmuştur. John N. Figgis (1866-1919) gibi çoğulcularsa, devlet egemenliği kavramının saygı gös



Yağmurçi Han'ın Ruslarla işbirliği yaptığını öğrenince,



ğunlaşmış güce tapınmaya kadar götürmüştür; bunun



terilen bir boş inançlar, Tudorcu iddiaların kalıntısı bir



kutsal emanet olmaktan öteye gitmediğini, sosyal yaşa



minsa bir "topluluklar dizisi" olduğunu, bunların her bi rinin kendi yaşantısı bulunduğunu, kısacası devletin gü vencesi altında olmadıklarını ileri sürmüşlerdir. Olağa nüstü etkili bir çağdaş siyaset bilimci olan Arthur Bentley



(1870-1957), devlet düşüncesinin, "geçmişin zihin



oyunları arasında... en başta gelenlerden olsa da", dev letin, yetkiyi elinde tutan gücün bir çeşit "billurlaşması" olduğu düşüncesinin doğruluktan uzak bulunduğunu,



tam anlamıyla gerçek olmadığını vurgulamıştır. Bent



ley'e göre siyaset bazı çıkar gruplarının, halkın öbür kesimi ile öbür grupların davranışlarını belirlemeye kal



kışmalarıdır. Gruplardan biri iktidar aygıtını ele geçirdi ğinde, söz konusu olan artık bu grubun çıkarlarıdır. ikinci Dünya Savaşı sonrası hukuk kuramcılarının belki



de en önemlilerinden olan H.L.A. Hart'a göre, siyaset



düşüncesini devletle başlatmak akılcı değildir: Siyasal düşünceyi en azından gönüllü birliklerle, kuruluşlarla ya da uluslararası cemaat olgusuyla başlatmak, ondan sonra da, bunların, yerini nasıl devlete bıraktığını sorun sallaştırmak gerekir.



ma tasarısını desteklemedi.Kazan hanlığına atadığı



bir sefer düzenleyerek (1571), Moskova'ya kadar iler ledi ve dış semtlerini ateşe verdi. 1572'de düzenlediği ikinci seferde başarılı olamadı.



Devlet Giray 11 Kirim hani(? 1654-Vize 1725). Hacı Selim Giray l'in bu



yük oğlu olan Devlet Giray II, babası ikinci kez han olunca kalgaylığa (veliahtlık) atandı. Üngürüs seferi'nde (1694) ve Varadin kuşatmasında (1695) görev aldı. Kar



deşleri Gazi Giray ve Kaplan Giray'la birlikte Azak kale sini Çar Petro'nun kuşatmasından kurtarınca, Kırım



hanlığına getirildi (1699); ama kısa süre sonra görevden



alınarak (1702), yerine babası atandı. Kırım'ın ancak Türk-Rus savaşıyla kurtulabileceğineinandığından baş.



kaldırıp, Tuna iskelesini ele geçirdi. Dine bağlılığı bilin diğinden Kefe müftüsü Ebussuut Efendi'ye bir mektup yazdırılması üstüne, eyleminden vazgeçti ve padişahın fermanına uyarak Rodos'a gitti. İkinci kez hanlığa getiri



lip (18 Mayıs 1708), Prut savaşında (1711)Osmanlıların yanında görev aldı; savaşın sonunda Lehistan, Rusya ve



İsveç'in siyasal yönetimi ona bırakıldı; ama kendisine



sığınan Karl XIl'ye kötü davranınca görevden alınıp



(1716), Vize yakınındaki çiftliğine çekildi.



Devlet Giray IV



Gruplar, çıkarlar ve süreçlerle ilgili yakın dönem si



Kırım Hanı(? 1729-Vize 1780).Arslan Giray'ın ikinci oğ



ni yitirmesine, aşınmasına neden olmuştur. Devlet, gü nümüzde siyaset araştırmalarının odağı olmaktan çık



da önemli komutanlıklara getirildi. Babasının ikinci hanlığı sırasında kalgaylığa (veliahtlık) atanıp, amcası



yaset bilimi, devlet ve egemenlik kavramlarının önemi mıştır. Devlete büyük ölçüde sempatiyle bakan çağ



daş toplumbilimcilerde (sözgelimi Max Weber) bile, devleti yalnızca bir akılcı bürokrasiye indirgeme eğilimi



görülür. Bunun dışında, özellikle Weber'e göre, devlet kavramı siyasal gerçekliğin ancak bir ölçüde yaklaşabi leceği ideal bir yapıdır. Bu formülde devlet, somutluğu nu büyük ölçüde yitirmiştir.



Bununla birlikte, güvenilir, sağlam devlet kuramları



nin altın çağı Hobbes'tan Hegel'e uzanan dönemidir.



Kamuoyu, ister XIX. yy. hukuk kuramcısı Johnn K. Bluntschli'nin siyasal arayışın, "ilgi alanı devlet olan bi lim" olduğu düşüncesini kabullensin, ister Bertrand da Jouvenel'in (1903-87) siyaseti, tehlikeli bir "mutlak, sonsuz, sürekli" devlet gücüne indirgemenin bütünüy le yanlış olduğu savinin yanında yer alsın, günümüzde durum Hobbes ya da Hegel dönemindeki kadar açık değildir. Çağdaş devletlerin temel direği, çağdaş insa



lu olan Devlet Giray IV, babasının birinci hanlığı sırasın



Kirim Giray ölünce (1769) han oldu. Osmanlı-Rus sava



şında (1768-1774) görevden alınıp, Kıbrıs'a sürüldü. Yerine hanlığa getirilen Selim Giray III'ün, Ortakapı'da, Ruslara yenilmesi (1771) ve Rusların Kırım'a girmeleri üstüne hazırlanan Canilli Ali Paşa komutasındaki yeni



orduya katıldı. Kırım kurtulmak üzereyken Küçük Kay narca Antlaşması imzalanıp (1774), Kirim bağımsızlığını elde edince, ikinci kez hanliga getirildi (1775); Kırım'ın Osmanlı devletine bağlı olduğunu ilan etti. Bunun üstü ne, Şahin Giray önderliğindeki bazı Kırım ileri gelenleri



nin, Rusya'nın yardımını sağlamalarıyla Kırım'dan ko vuldu.



Devletşah, Alaüddevle Bahtişah Gazi Semerkandi



nin çoğunlukla paylaştığı, Frederick Watkins'in (1910



Türk asıllı İranlı yazar (Semerkand



72) güzel tanımında biçimlenen olgudur: “Çağdaş uy garlığın temel yapısı, kaçınılmaz bir biçimde, egemen



doğr.). Emir Alaüddevle İsfarayi'nin oğlu olan Alaüd



devletin bütünleştirici etkinlikleriyle güvence altına alı



nan tepeden inme, emrivaki huzur ve barış koşullarının bulunmamasında toplanır."



Devlet Giray 1 Kirim hani (? 1530-Bahçesaray 1577), Mübarek Gi ray'ın oğlu olan Devlet Giray 1, Kanuni Sultan Süleyman



1431-? 1495'e



devle Bahtişah Gazi Semerkandi Devletşah, Timur ve



oğulları döneminde yaşadı. Şahruh'un, Ebulkasım Ba bur'un saraylarında bulundu.



"Devletşah'ın tezkiresi" adıyla da bilinen Tezkiret



üş-Şuara'sıkendinden sonra gelen İran ve Türk yazarla



rina örnek olmuştur. Arap ve Iran şairleriyle, Herat sara yının altı büyüğüyle ve Hüseyin Baykara'yla ilgili bilgiler veren yapıtın, D.E.G. Brow tarafından bilimsel basımı yapılmiş (1901), Hoca Fehim Efendi tarafından Sefinet



30



DEVON



üs-Suara adıyla kısaltılmış (1843), Necati Lugal da Tez



kire-i Devletşah adıyla tam çevirisini yayınlamıştır (1952).



Devon



Ingiltere'nin güneybatı kesiminde yönetim bölümü.



Kuzeyde Bristol boğazıyla, güneyde Manş deniziyle si



nırlı olan Devon'un (Devonshire da denir) merkezi Exe



ter, başlıca limani Plymouth, yüzölçümü 6 711 km?, nü fusu 978 300'dür. Başlıca gelir kaynakları tarım (çeşitli meyve, tahıllar) ve hayvancılık (besicilik; süt ve süt



ürünleri) olan eyaletin merkezinde, sanayi oldukça ge lişmiştir.



Devonyen Dönemi Birinci Zaman'ın günümüzden yaklaşık 390-340 mil



yon yıl öncesini kapsayan dördüncü dönemi. Adı İngil tere'nin güneybatısındaki Devon (ya da Devonshire)



bölgesinden kaynaklanır; çünkü söz konusu dönemde



oluşmuş kayaçtabakaları ilk kez bu bölgede saptanmış. tır. Bu bölgenin kıvrımlı kumtaşları, kiltaşları ve kireçtaş



ları, Wales Bölgesi'ndeki daha eski Kambriyen kayaçla ra benzer. İngiliz yerbilimcileri Adam Sedgwick ve Ro derick Murchison, başlangıçta Devon'daki kayaçların



da Kambriyen'de oluştuklarını sanmışlar, ama yörede



yaşayan William Lonsdale adlı paleontoloji uzmanının bu kayaçlardaki fosil mercanların, Siluryen ve Karbon dönemleri arasında geçiş oluşturduğunu kanıtlamasın dan sonra, Devonyen Dönemi adını önermişlerdir (1839). Sedgwick ve Murchison, Devonshire'ın deniz kayaçlarındaki tabaka yapısının, Doğu İngiltere'nin ve İskoçya'nın büyük bölümünü kaplayan karasal eski kır mızı kumtaşlarıyla aynı konumda bulunduğunu da sap tamışlardır. O günlerde birçok yerbilimci, yanlış olarak,



Kuzey Yarıküre'deki Devonyen Dönemi'nin başlangıcında



oluşmuş göllerde ilk ikiyaşayışlılardan biri olan Ichthyostega (4), işın yüzgeçli bir kemikli balık olan Moythomasia (5),



basık gövdeli bir akciğerlibalik olan Fleurantia (6), büyük,



yuvarlak pullu, yüzgeci dilimli bir balik olan Holoptychius



her kayaç türünün yerbilimsel sürenin belli bir bölümü



(7), başında ve gövdesinde kemiksi kalkanlar olan, kemikli



ne özgü olduğu kanısını taşıdıklarından, bu gözlemleri,



köpekbalığına benzer bir balik olan Xenacanthus (9) gibi



önemli bir gözlemdir.



PALEOTEKTONIK VE COĞRAFYA Dünya tarihindeki birçok önemli gelişme, Devonyen Dönemi'nde gerçekleşti; bu gelişmelerden başlıca ikisi



lapetus okyanusunun (ya da Ön-Atlas okyanusu) so



balıklar öbeğinden Bothriolepis (8), uzun, ince gövdeli,



omurgalılar yaşıyorlardı. Bugöllerin yakınında yetişen ilkel damarlı bitkiler arasında, dalları geri kıvrılmış bir



çomakyosun olan Protolepidodendron (1), atkuyruklarının



çok büyük, ağaçsı bir akrabası olan Archaecalamites (2) ve eğreltiotuna benzer bir bitki olan Cladoxylon (3) vardı.



nunda kapanması ve eski Kuzey Amerika ile Avrupa



arasındaki sınır boyunca, Akadiyen ve Kaledonyen dağlarının oluşmasıydı. Bu arada belli başlı öbür eski si radağlar da oluştu: Günümüzde ABD topraklarının batı kesimindeki (Nevada-ldaho'daki) Antler dağları; Arkti



ka'nın Kanada'ya bağlı kesimindeki Franklin dağları; Si birya'nın kıyıları boyunca uzanan bazı dağlar; eski sü



nuyordu. Güney Kutbu, Güneybat Afrika'daydı. Devonyen Dönemi'nin ortasında, Kuzey Ameri ka'da gerçekleşen deniz ilerlemesi sonucunda, Kaskas kia denizinin ilk evresi olan Piankasha denizi kıtayı kap ladı. Taban kumtaşı çökelmesi gerçekleştikten sonra,



perkila Gondvana'nın kıyıları boyunca Güney Ameri ka'dan Antarktika'ya, oradan da Doğu Avustralya'ya



kireçtaşları, sığ denizlerin başlıca çökeltileri haline gel di. Ama Devonyen'in ortasından başlayarak, yükselen yaylaların oluşturduğu döküntü gereçleri gün geçtikçe



ayıran Theic okyanusu, kıtaların kayması nedeniyle hiz



de New York eyaletindeki Catskill dagları, bu döküntü



uzanan kuşak. Kuzey yarıküre kitalarını Gondvana'dan la daraldı (bir sonraki Karbon Dönemi'nde kapandı).



Ayrıca, kıtaların geniş bölgeleri sığ denizlerin baskınına uğradı.



Eski Kuzey Amerika, Avrupa ve Sibirya'nın büyük bölümü, Devonyen Dönemi tropikal kuşağında yer alı yorlardı: Geniş kırmızı yatak çökelleri, sözkonusu böl gelerin o dönemde ılık savana iklimi etkisinde oldukla rini göstermektedir. Günümüzdeki Kuzey Amerika ve



bollaştı ve kiltaşlarıegemen duruma geldi. Günümüz



gereçlerinin oluşturduğu kamanın aşınmasından arta kalmıştır. Devonyen kireçtaşlarındaki birçok mercan kayalığı, tropikal iklim koşullarının göstergesidir.



Avrupa'da, eski kırmızı kumtaşları, Akadiyen-Kale



donyen dağlarından bir kırıntı kaması oluşturur. De vonyen Dönemi'nde, deniz yolları, günümüzdeki do ğu ve güney kıyılarıyla sınırlıydı (Almanya'nın Ren vadi



si bölgesinde deniz fosilleri içeren bir kesim vardır),



Avrupa, Devonyen Dönemi'nde eski kırmızı kumtaşı kütlesini oluşturuyorlardı. Gondvana kitasının kuzey



Tektonik tabakaların kıyıları, Avrupa ve Sibirya arasın



kesimi, günümüzdeki Avustralya ve belki de Çin; tropi kal kuşakta yeralıyorlardı. Gondvana'nın büyük bölü



Gondvana arasındaki Theic okyanusunda, Gondva



mü (Güney Amerika, Afrika, Arabistan, Hindistan ve Antarktika), ilıman bölgede ve kulup bölgesinde bulu



daki Ural okyanusunda, Kuzey Amerika-Avrupa ve na'nın Güney Amerika-Antarktika-Avustralya sınırı bo yunca, geniş eski Büyük Okyanus'ta bir yerde, Kuzey



Amerika'nın günümüzdeki hati, kuzey ve güneybatı



DEVRE, ELEKTRİK kenarlarında yer alıyordu. Eski Büyük Okyanus'un kıyı ları dışında, belirlenebilen bütün kıyılar çekilme kuşak larıymış gibi görünmektedir. Petrol, Devonyen kayaçlarındaki en önemli ekono



anahtar



A



mik kaynaklardan biridir. Yaygın kireçtaşı va kumtaşı



31



B



192 V pil -



yatakları da, yapı sanayisinde kullanılan önemli kay naklardır.



DEVONYEN'DE YAŞAM



112 V pil



Devonyen Dönemi'nde, hayvanların ve bitkilerin evri miyle ilgili bazı önemli olaylar gerçekleşti; bunların en ilgi çekicisi, canlıların karalara yayılmasıydı. Böcekler



ve ikiyaşayışlılar ilk olarak Devonyen tabakalarında bu lunmuştur. Aynı dönemde çeşitli ilkel sporlu bitkilerin bazıları da, oldukça büyüyerek, Geç Devonyen'de



dünyanın ilk ormanlarını oluşturmuştur. “Balık Çağı" denilen Devonyen'de deniz canlıları, özellikle balıklar da boldu.



Devonyen Dönemi'nden kalma deniz fosilleri, Ku



zey Amerika'nın ve Avrupa'nın fosil kayıtlarında en bol



bulunan, en çeşitli ve en iyi korunmuş fosillerdir. Deniz omurgasızlarıyla ilgili en bol fosiller, boynuz mercanla rinin, stromatopoyitlerin (suda yaşadıkları sanılan soyu tükenmiş selenterelerin ya da süngerlerin), çok çeşitli kolsuayaklıların, "ammonitler" adı verilen kabuklu yu



muşakçaların ilk örnekleri olan ammonoyitlerin, deniz laleleri gibi saplı derisidikenlilerin, çok küçük kono dontların ve birkaç trilobit türünün fosilleridir.



Devonyen Dönemi'nde balıklar büyük ölçüde çeşit



lenmiştir. Fosiller arasında, modern kemikli ve kıkırdak



li balıklara benzeyen türlerin yanı sıra, orta - büyük boy



Basit bir elektrik devresi, elektriksel bileşenlerin çizimlerini



kapsayan resimsel bir şekille (A) ya da elektrikçilerin belirli



bileşenleri tanımlamakta kullandıklan bağlantılı standart simgelerden oluşan bir çizimle (B) gösterilebilir.



tan yüke taşımak için bakır ya da alüminyum tel gibi ilet kenler; (4) enerjinin yüke akışını denetlemek için röle, anahtar ya da termostat gibi bir denetim aygıtı.



Gerek DA (yönü değişmeyen doğru akım), gerek AA



yada alter (yönü periyodik olarak terselen dalgalı akım



natif akım) olabilen kaynak, devreye bir elekromotor



kuvvet (emk) uygular. Bu emk, volt (Wolarak ölçülür ve basınca benzer; belli bir devreden geçecek (amper



olarak ölçülen) akım miktarını belirler. Dünyanın çeşitli ülkelerinde kullanılan normal voltajlar genellikle, 60 hertz frekansta 110 ya da 220 V'dir.



Devreler, seri, paralel, seri-paralel ve karmaşık ola rak dört genel tipe ayrılabilir. Bunların tümü, DA ya da AA bir kaynaktan beslenebilir.



lu, soyu tükenmiş pek çok tūr de vardır. Karada yaşayan kemikli balıklar, Avrupa ve Kuzey Amerika'nın eski kır mızı kumtaşı oluşumlarındaki tatlısu çökeltilerinde bu



akciğerleri ve kemiklerle güçlendirilmiş yüzgeçleri var di; bu özellikleri sayesinde, kurak mevsimde bir su biri kintisinden öbürüne sürünebiliyorlar ve böcekler gibi



yışlı fosili geç dönem Devonyen kayaçlarında saptan mıştır.



İlkel sporlu bitkiler, Devonyen'in başlangıcında ka



ralara yayılarak hızla çeşitlenmişlerdir. Devonyen Do nemi'nin sonundaysa ilkel atkuyrukları, çomakyosun



lar ve eğreltiotları her yanı kaplamıştır.



dev pislikböceği Pislikböcegigiller ailesinden pislikböceği türü (Dynas tes hercules). 16 cm'yi bulan boyuyla kinkanatlıların en büyüğü olan dev pislikböceği, Orta Amerika'nın tropi



kal bölgelerinde yaşar, ağaçların yeşil sürgünleri, mey veler, otlarla beslenir. Erkeğinin başında ve göğsünde



2A







303



12 V



6V



102



2A



taul



karada yaşayan yeni omurgasız canlılarla beslenebili yorlardı. Balığı andıran kuyruğunu koruyan ilk ikiyaşa



V7



2 A



omurgalıların gelişmesinde bir geçiş aşaması oluşturan



lunmuştur. Modern akciğerlibalık gibi, bu balıkların da



3 V ampul



2 A



Yılbaşı agacı ampulleri gibi seni baglanmış bir doğru akım devresinde, būtún dirençler (zikzaklı çizgiler) ya da işıklar (ampuller) ardışık olarak bağlanır. Her işıkta oluşan voltaj



düşmesi, elektrik akışına gösterdiği dirence bağlıdır. Aynı akım bütün işıklardan geçtiği için, işıklardan biri sonerse,



öbür işıklara akım geçişi kesilir.



DOĞRU AKIM DEVRELERİ Seri devre. Seri devrede akımın gidebileceği yalnızca



bir yol vardır; akım kaynağın bir ucundan çıkar, yükten



(çıktıdan) geçerek kaynağın öbür ucuna döner. Metal



iletkenli bir devrede, bu akım, kaynağın eksi (negatif) ucundan artı (pozitif) ucuna doğru çok yavaş elektron



akışından oluşur. Bazı yarıiletkenli aygıtlarda, sözgelimi



boynuzlar vardır.



transistörlerde ve yarıiletken diyotlarda, artı yükler de karşıt yönde hareket eder. Bu, "geleneksel" diye adlan



devre, elektrik



çakışır.



Bir elektrik donanımını oluşturan bağlantılar ve bileşen



devreye örnek verilebilir. Böyle bir devreyi anlatmak



leri topluca belirten terim. Elektrik devresi, elektrik akı mina (elektrik yükü akışına) yol sağlamak için birbirine



dırılan ve artıdan eksiye doğru aktığı varsayılan akımla En basit DA devrelerinden biri olan el feneri, seri



için, devre bileşenlerinin fiziksel görünüşlerine benzer



çizimlerin yer aldığı resimsel bir şekil kullanılabilir. Elek



bağlanmış bileşenlerden oluşur. Elektrik, çoğu kez, işık,



trikçilerin ve teknisyenlerin yegledikleri bir yöntem de,



isi ya da ses gibi farklı bir enerji türü üretmekte kullanılır.



bağlantılı simgelerden oluşan bir çizim kullanmaktır;



DEVRENİN BÖLÜMLERİ



böyle bir çizimde, her simge, bir elektriksel bileşeni



Elektrik devrelerinin çoğunda dört ana bölüm vardır:



temsil eder.



(1) kimyasal pil, üretec ya da güneş pili gibi bir elektrik



El fenerinde elektrik kaynağı, her birinin emk'si 1,5 V olan ve devreye 3 V sağlayan seri bağlanmış iki kuru pil



bir yük (ya da çıktı aygıtı); (3) elektrik enerjisini kaynak



dir. 3 V'lik bir ampul, devrenin çıktısını oluşturur ve kay



enerjisi kaynağı; (2) lamba, motor ya da hoparlör gibi



DEVRE, ELEKTRİK



32



nak ile çıktı (yük) arasına sürgülü bir anahtar bağlanır.



Bu durumda, içine kuru pillerin konulduğu tüp biçimin



deki metal gövde iletim yolunu oluşturur. Anahtar açık



ken, akım geçmediği için ampul yanmaz. Ama anahtar



direnci belirgin biçimde azalır. Seri devrede olduğu gi bi, paralel devrede de toplam güç, ayrı ayrı güçlerin toplamından oluşur.



Seri-paralel devre. Seri-paralel devreler, bazı bileşenle



kapalıyken, devre tamamlanır ve devreden akım geçe



rin birbiriyle paralel bağlandığı, paralel birleşimlerinse başka bileşenlerle seri halde bulunduğu devreler ola



kor haline getirir; bu durumda ampul, isının yanı sıra ışık da yayar.



rak tanımlanabilir. Kaynağa seri bağlanmış bir anahtar



rek ampulü yakar. Akım ampulün filamanını sıtarak ak



Böyle bir devreden geçen akım, ampulle seri bağ



ve sigorta ya da devre kesici ile paralel bağlanmış bir çok bileşen, böyle bir devre oluşturur.



lanmış bir ampermetreyle ölçülürse, kızgın filamanın



Karmaşık devreler. Yalnızca seri ya da sadece paralel



direnci Ohm yasasıyla hesaplanabilir. Bu yasa, DA elektrik devresindeki üç nicelik arasında bağıntı kuran



bileşimlerden oluşan bölümlere ayrılabilen bir devreye



bir denklemdir: Voltaj (volt olarak E), akım (amper ola rak I) ve direnç (ohm (92) olarak R).



Ohm yasası, birbiriyle eşdeğerli olan üç biçimde ya zılabilir: E – IR,1-E/R ya da R-E/1. Sözgelimi, elfene rinin 3 V'lik kaynaktan aldığı akım 0,1 A'ysa, ampulün R



direnci 30 ohm olur. Voltaj, iki pile bağlanmış bir volt metreyle ölçülebilir. Ampulün direnci, ampule bir ohmmetre bağlanarak anahtar açıkken ölçülebilir. “So



ğuk direnç" denilen bu değer, 30 ohm'un çok altında bulunur; çünkü filaman yüksek bir sıcaklığa ulaştığında, direnç önemli ölçüde artar. Sık rastlanan bir başka seri devre örneği de yılbaşı



ağaçlarını süslemede kullanılan küçük ampuller bağla nan ışık telidir. Böyle bir düzenlemenin sakıncası, bir



ampul yanarsa (sönerse), elektriksel yolun kopması ve būtün öbür ışıkların da sönmesidir. Daha iyi bir düzen



leme, söndüğü zaman kısa devre oluşturan, yani akıma



direnci sıfır olan ampuller kullanılmasıdır. Bu tür ampul lerden biri sönerse, geri kalanı yanmayı sürdürür. Ne



var ki, Kirchhoff yasası nedeniyle, kalan ampullerin tü



mūnde daha çok voltaj vardır ve devreden daha çok akım geçer. Çünkü Kirchhoff yasasına göre, tamamlan



mış bir devredeki voltaj düşüşlerinin toplamı, uygula nan emk'ye eşit olmak zorundadır. Seri bağlanmış bir



devreye Ohm yasası uygulandığında, bütün seri di rençlerin toplam direnci R'dir. Böyle bir devrede tüke tilen toplam güç, ampullerin her birinde harcanan ayrı ayrı güçlerin toplamıdır.



Paralel devre. Paralel bağlanmış bir devrenin ayırıcı



özelliği, būtün çıktıların (ya da yüklerin) kaynakla aynı voltajda ve birbirinden bağımsız olarak çalışmasıdır.



Yani, çıktıların biri devreden çıkarılırsa, öbürleri bun dan etkilenmez. Otomobillerde kullanılan elektrik sis



temi, DA paralel devresine örnek verilebilir; bu sistem



de akünün sağladığı 12 V'lik voltaj aynı anda ateşleme sistemine, farlara, park lambalarına, radyoya ve klima ya elektrik enerjisi sağlar.



Paralel bir sisteme başka bir yük (çıktı) eklenirse,



akım için yeni bir yol oluşturur ve bu nedenle, kaynak tan gelen toplam akım artar. Bu, Kirchhoff'un akım ya



şasının bir uygulamasıdır; söz konusu yasaya göre, her



hangi bir noktadan bir devreye giren akımların toplamı,



o noktadan çıkan akımların toplamına eşittir. Başka bir direnç paralel bağlandığında, paralel devrenin birleşik 15 A



“karmaşık devre" denir. Bir direncin ölçülmesinde kul lanılan Wheatstone köprüsü adındaki devre buna iyi bir örnektir. Bu devre, temel olarak, bir karenin dört kena



rini oluşturan, birbirine bağlanmış dört rezistörden olu şur. Çapraz köşelerin ikisine bir voltaj kaynağı, Öbür iki sineyse belli bir direnci olduğu bilinen bir galvanomet



re bağlanır. Ancak köprü devresi dengede olduğunda,



yani ancak galvanometreden hiç akım geçmediğinde,



devre bir seri-paralel birleşimidir. Toplam direnci bul mak amacıyla böyle bir devreyi çözümlemek için özel



teknikler gereklidir.



Otomobilin ateşlemesisteminde ya da fotoğraf ma



kinesinin fotoflaşında olduğu gibi, DA devrelerine in



dükleçler ve kondansatörler bağlanabilir. Böyle uygu lamalarda önemli olan, geçici tepkidir; çünkü DA bakı



mindan bir kondansatör (sürekli durum koşullarında) açık devre demektir ve bir indükleç, içinden geçen akım değişken olmadıkça hiçbir etki göstermez. Ama indüktans ve kapasitansın etkileri, AA (dalgalı akım) devrelerinde çok daha önemlidir; çünkü AA'da voltaj ve akım sürekli değişmektedir. DALGALI AKIM DEVRELERİ Radyo ve televizyon alıcıları ve vericileri gibi iletişim



araçlarının çalışma ilkesi, dalgalı akıma (AA) bağlandık



larında direnci (R), indüktansi (L) ve kapasitansi () bu lunan seri ve paralel devrelerin davranışına dayanır. R,



L ve Ciçeren devrelere “RLC devreler" denir. Seri bağlanmış bir RLC devrenin bütün bileşenlerin den geçen akım aynıdır. Voltaj değişikliklerini bir ek randa göstermeye yarayan osiloskop adlı ölçüm aygı



tıyla rezistördeki direnç gözlenirse, biçiminin ve za mansal ilişkisinin akımla aynı olduğu anlaşılır; yani hem akım hem de voltaj aynı anda tepeye ulaşır ve aynı anda sıfırlanır. Böyle bir durumda, voltaj ile akım arasında ev



re (faz) uyumu olduğu söylenir. Ama indükleçten ge çen voltaj, akımın çeyrek çevrim önündedir ve 90° evre açısıyla akımı öncelediği söylenir. Bu nedenle voltaj, indükleçten geçen akımın değişme biçimine bağlıdır. Bir indükleçin akıma karşı durmasına “indüktif reaktans” denir ve Xi - 2 til formülüyle gös terilir; bu formülde ffrekansı hertz, Lindüktansi henry



cinsinden verilmişse, X, ohm olarak gösterilir. Buna karşılık, kondansatörden geçen voltaj, akımın



90° gerisinde kalır; çünkü kondansatörden geçen voltaj değişirken, akım yalnızca kondansatöre girer ya da



kondansatörden çıkar. Kondansatörūn akıma karşıdur ması, X. - 1/2nfc formülüyle gösterilir; burada i hertz



5A



olarak, Ckapasitansiysa farad olarak verilmişse, X, kap 120 V



10A13129 15 A



201603 5 A



Otomobilin elektrik sistemi gibi doğru akımlı bir paralel devrede, bütün rezistörler ya da yükler, paralel dallarla



ortak bir güç kaynağına bağlanır. Her yük aynı voltajdadır; ama direncine bağlı olarak farklı miktarda akım çeker.



asitatif reaktansi ohm olarak gösterilir.



İndükleçten ve kondansatörden geçen voltajlar,



180° devre dışıdır; yani biri en üst pozitif değerdeyken,



öbürü en üst negatif değerdedir. AA kaynağının (bu bir gelen radyo sinyali de olabilir) frekansı doğru değer



deyse, indükleç ve kondansatör voltajları eşitolabilir ve



birbirini etkisiz kılabilir. Başka bir deyişle, bunların akı makarşı direnişleri de etkisizleşir ve bu durumda 2



VR?+ (XX - XF formülüyle tanımlanan devrenin empe



DEVRİM dansı (akıma karşı toplam direnci) en azdır ve R'ye eşit



03A



0.14 A



tir. Sonuç olarak, bu devreden büyük bir akım geçebi lir, çünkü yalnızca karşıt akımın direnci vardır. Bu duru



R = 150 2



ma "seri rezonansi" denir ve



ampul + balast



direnci 0.33 A



120 V



1



f



33



.C - 6.54F Xc = 400 12



60 Hz



2 πιο



frekansında oluşur; burada Lhenrive Cfarad olarak ve rilmişse, f hertz olarak belirtilir. Bu çok önemlidir; çün



balast



X = 3272



induktansi



0.14 A



kü bu frekansta hem kondansatörde, hem de indükleç



te çok büyük bir akım oluşur. Güçlendirilen ya da yük



L = 0.87 H



12 watt'lık bir floresan lambanin dalgalı akımlı paralel bir



seltilen ve ses ya da görüntü üretmekte kullanılan, bu



devresinde, lambayı çalıştırmak için gerekli kaynak akımını



voltajdır. Devre, belirli bir frekans aralığına tepki verir; devrenin "bant genişliği" denilen bu aralık, gönderilen



azaltmak amacıyla bir kondansatör (C) kullanılır.



bütün bilgilerin alınabilmesi için yeterince geniş olmalı



olacaktır. Bunu, temelde, indūktif reaktans miktarı ile



dır. Ama bu aralığın dışındaki başka komşu istasyonlar



oluşturmayacağı için, yeterince yüksek voltajlar üret



direnç miktarı arasındaki oran belirler. Bu geciken güç faktörünün sonucu olarak, belli mik tarda bir güç sağlamak için, akım ile voltajın aynı evrede



bandını seçme özelliği taşır. İndükleç ya da kondansa



olmaları durumunda gerekeceğinden daha çok miktar da akım verilmesi (daha kalın kablo kullanılması) gere



dan gelen frekanslar alınmaz; çünkü devre, rezonans



mez. Bu nedenle, seri RLC devresi, belirli bir frekans



tör değişken yapılırsa, devre istenen herhangi bir rezo nan frekansa ayarlanabilir ve belirli bir radyo ya da TV istasyonunu alabilir.



kir. Bu durum pahalıya mal olabileceğinden, güç fakto



rü yetersiz olan bir fabrika zarar görebilir ve bunu dū zeltmek için önlemler alınır: Fabrikadaki indükleyici



yüke paralel olarak büyük kondansatör dizileri bağla



1 = 0.1 A



nır. Bu, etkili bir biçimde, paralel rezonans koşulu yara



tır; böylece, aynı gücü sağlamak için gerekli toplam



R



100 ΩΣ



akım miktarı önemli ölçüde azaltılabilir. "Güç faktörü düzeltimi" denilen bu uygulama, kaynağın ek enerji



10 V



sağlamasının yerine, kondansatörler ve indükleçler



Frekansi



arasında bir miktar enerjinin ileri-geri taşınmasından



500 Hz



olan 10 V AA



oluşur.



L



0.5 H



157 V



kaynagi OV



0.2 MF



157 V



devre kesici Bir elektrik devresini önceden belirlenmiş koşullara go re otomatik olarak kesen ya da açan devre anahtan,



(BK. DEVRE, ELEKTRİK.) Çoğunlukla devre, aşırı yük lendiğinde, yani devreden geçmesine olanak verilen



en yüksek akım değerinin aşılması halinde kesilir. Dev 0.1 A



lletişim araç-gereçlerinde kullanılan dalgalı akımlı RLC devrelerde seri bağlanmış bir direnç (R), bir induktans (L) ve bir kapasitans (C) bulunur. Empedans tam bir direnç oldugunda, en büyük akım akışı gerçekleşir. O zaman hem



indükleçle, hem de kondansatörde büyük voltaj düşmeleri olur ve bunlar televizyon devrelerinde kullanılmak için yükseltilebilir.



Bütün bileşenlerinden ayni voltajın geçtiği, ama her



bileşenin kendi akımının bulunduğu paralel bir RLC devrede de rezonans durumu oluşturulabilir. Seri rezo nansla ilgili denklemin aynıyla tanımlanan bir frekansta ki büyük bir akım, kondansatör ile indükleç arasında



dolaşabilir; buna "depo devre" denir. Bu, devreyi yal



re kesici, tıpkı sigorta gibi, devreden geçen akımı keser;



ama sigortadan farklıolarak, yeniden devreye sokula bilir (kapatılabilir).



Devre kesici, elektrikli araçları ve elektrik tesisatını



korur; çünkü kapasitelerinin üstünde akım taşıyan teller



isinarak yangına neden olabilir. Devre kesiciler, elek tromıknatıs gibi aşın akımı algılayan ya da termostat gibi



sıcaklığa duyarlı bir araç tarafından harekete geçirilir.



De Vries, Hugo Hollandalı bitkibilimci (Haarlem 1848-Lunteren 1935).



Amsterdam Universitesi'nde bitki fizyolojisi dersleri ve



ren Hugo De Vries, emekliye ayrılınca (1918) Lunte



ren'e çekildi; ama çalışmalarını sürdürdü. Yönelimler



nizca belli bir frekans bandına duyarlı hale getirebilir ve



ve bitkilerin hücre yaşamıyla ilgili (şişme, plazma bo



devre, radyo ve televizyon alıcılarındaki ayarlanmış amplifikatörlerde kullanılabilir. Dirençli yüklerin, yani rezistör işlevi gören ampul,



lerinden sonra, degsinimler kuramını ortaya koydu.



zulması, geçişme basıncı) ilk çalışmalarının yönünü 1899'dan sonra değiştirerek, çeşitli çaprazlama deney



elektrikli soba, tost makinesi ve ütü gibi yüklerin kulla



nıldığı evlerde paralel AA devreleri bulunur. Floresan lambalar, soğutucuların ve fırınların motorları gibi yük ler, direnç ile induktansın birleşmesinden oluşur. Sana



yi alanında, çok sayıda indüksiyon motoru kullanıldığı için, yükün ağırlıkla indūkleyici olması çok güçlü bir olasılıktır. Bu, elektrik kurumu için bir sorun oluşturabi lir; çünkü akım, voltajla aynı evrede (fazda) olmayacak ve bu da, "geciken güç faktörü” denen duruma neden



devrim Bir topluluğun ayaklanma sonucu iktidarı ele geçirme siyle bir devletin siyasal ve toplumsal yapısında ortaya



çıkan apansız ve önemli değişiklik. Genel geçer anlayı şa göre devrimler, kurulu düzeni alt üst eden karşı ko nulmaz değişim güçlerinin neden olduğu köklü dönü



şümlerdir. Amerikan Devrimi de denen Amerikan Ba



34



DEVRİM Sokağa dökülen Parislilerin 14 Temmuz 1789'da



Bastille'i yıkmalari, Fransız



Devrimi'ne halkın katılmaya



başladığını gösteren bir olaydı. Parisliler, 1795'te Direktuvar yönetimi



kuruluncaya kadar Fransız



Devrimi'nde anahtar bir rol oynadılar.



ğımsızlık Savaşı'nda, Fransız Devrimi'nde ve 1917 Rus



nu ileri sürmektedirler. Bazılarına göreyse, devrimci



Devrimleri'nde olduğu gibi, bu güçler öncelikle siyasal



olayları belirleyen güçler ekonomiktir; hattá ulusal si nırların dışında yer alabilirler (yani, çokuluslu şirketler gibi uluslararası yapılar ve kurumlar devrimde belirleyi ci olabilirler) bu nedenle de, değişikliğin gerçek etkeni bunlardır. Benzer biçimde, askeri rekabet nedeniyle el deki kaynaklar aşırı kullanılarak ve devlet zayıf düşürü lerek, hūkümetin devrilmesine zemin hazırlanmış ola



ve toplumsal olabilir. Ayrıca,Sanayi Devrimi'nde ve Ye şil Devrim'de olduğu gibi, ekonomik veteknolojik ola bilir. Bazı tanımlara göre, felsefi ya da düşünsel de ola



'bilir: Sözgelimi, modern fizikte mekanik modelin yeri ne görececi modelin benimsenmesinin neden olduğu



düşünce devrimi. (Bk. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI, AMERI KAN; DEVRİMLERİ, 1848; FRANSIZ DEVŘIMI; RUS DEVRİMİ; SANAYİ DEVRİMÍ; YEŞİL DEVRİM.) Tanımlar. Herhangi bir olguda yeterli bir tanımın yapıla bilmesi için, dönüşüme katkıda bulunan bütün etmen lerin (ekonomik, siyasal, düşünsel, bazen de ruhsal) göz önüne alınması gerekir. Yapılan tanımlardan biri



şöyledir: “Devrim, bağımlı durumda bir topluluğun, zor kullanarak (1) hükümeti ya da uyguladığı siyaseti değiştirmek, (2) bir rejim değişikliği gerçekleştirmek ya da (3) toplumu değiştirmek amacıyla başlattığı bir giri şimdir; geçmişteki koşullar ya da henüz ulaşılmamış ge lecekteki ülkü açısından bu girişimin haklı olup olmadı



ği, bu bağlamda önem taşımaz." Bu mantığa göre, bir devrim başarılı olabilir ya da ol mayabilir ve amaç olarak siyasal bir dönüşümü, top



lumsal bir dönüşümü ya da yalnızca yöneticiyi değiştir meyi hedef seçmiş olabilir. Böyle bir devrim her zaman amaca yöneliktir; ideolojik gerekçeler geliştirir (bunlar



büyük ölçüde ütopya özelliklidir) ve hemen her zaman



şiddeti de birlikte getirir. Öyleyse bir genelleme yapıla



rak, devrimlerin, siyasal gücün toplumsal temellerini



bilir.



Gerçekte devrimin gelişmesini çeşitli ekonomik, si yasal, toplumsal, kültürel, dinsel ve ideolojik güçler et



kileyebilir ve bu güçlerin özgül birleşimi, herdevrime benzersiz tarihsel özelliğini kazandırır. Yalnızca eko



nomik bunalım nedeniyle, yalnızca bir din önderinin kendisine inananları devlete karşı ayaklanmaya çağır ması nedeniyle, yalnızca bir grup yurttaşın apansızın hükümetin uyguladığı siyasetlerden hoşnutsuzluk duy



maya başlaması nedeniyle ya da yalnızca bir ulusun sa



vaşta yenilmesi ve bundan hoşnutsuzluk duyması ne deniyle devrim olmaz. Devrimlerin, toplumun geçmişine uzanan derin ya pisal kökleri vardır ve tarih içinde, üç bölümleme yapı



labilir. Önkoşullar, yani toplumun temellerinde oluşan uzun dönemli yapısal değişmeler; hızlandırıcı etmen ler, yani bu yapısal değişmelerin göze batmasını sağla yarak hoşnutsuzlukları harekete geçiren daha kısa dö nemli tarihsel olaylar; başlatıcı etmenler, yani devrim sürecini başlatan güncel tarihsel olaylar.



Ingiltere'deki püritanlar devrimi olgusunda (BK. IN



dönüşüme uğratmak için bağımlı topluluklar tarafından girişilen çabalar oldukları söylenebilir. Bu tür çabalar,



GİLİZ İÇ SAVAŞI), ekonomik gücün uzun dönemde ge



nitelikleri gereği, iktidarı ellerinde bulunduranlarla ça



den, yeni yeni gelişen kent burjuvazisine ve daha kü



tişmayı zorunlu kılar ve sivil itaatsizlik gösterileri ya da terörist eylemler gibi yalnızca başkaldırı eylemlerinden ayırt edilmelerini sağlayacak bir başarı şansı taşırlar.



Bu bakış açısınıaçıklayan ünlü bir öykü vardır.Öykü ye göre, Fransa krali Louis XVI, 1789'da Paris caddele rindeki göstericileri izlerken, arkadaşı La Rochefouca uld'ya dönerek, “Aman Tanrım, bu bir ayaklanma!" de



leneksel toprak sahibi çevrelerden ve krallık sülalesin çük toprak sahiplerine geçmesi, bu arada da “anglo katolik" bir devlet kilisesine karşı protestan başkaldırı



nin gerçekleşmesi, devrimin önkoşullarını oluşturmuş.



tur. Başlıca hızlandırıcı etmenler, taht ile parlamento arasındaki iktidar savaşımında kral Charles l'in, büyük



bölümü presbiteryen olan İskoçya'ya anglikanlığı zorla kabul ettirmeye çalışması ve gereksinmeduyduğu fon



miş. La Rochefoucauld'ysa, "Hayır efendimiz, bu bir devrim," diye yanıt vermiştir. La Rochefoucauld'nun bu yanıtı, işlerin durdurulamayacak biçimde çığırından



Güdüler. İnsanlar niçin başkaldırırlar? Insanları bireysel



çıktığını dile getirmektedir.



olarak ya da topluluklar halinde devrime katılmaya yö



Devrimin niteliğine ilişkin ciddi bir sorgulamada şu



sorunun da sorulması gerekir: Değişen nedir? Kuşkusuz



toplum değişir, ama bu son sonuçtur. Bazı uzmanlar, devrimi tanımlayan özelliğin, siyasal dönüşüm olduğu



ların sağlanmasını parlamentodan istemesidir. Başlatıcı etmense, Charles'ın savaşı resmen başlatmasıdır.



nelten nedir? Bazı kuramcıların ileri sürdükleri varsay



ma göre, insanlar mantıklarıyla hareket ederler; önce



den hesapladıkları çıkarlara göre davranırlar. Bazı kuramcılarda insan davranışında,özellikle de topluluk



DEVRİM, MELIH NEJAT



35



mek için savaşıma girişmez; daha çok, çeşitli sınıflardan



topluluklar arasında devlete karşı ittifaklar kurulur ve



bunlar devletle savaşıma girişir. Başarıyla sonuçlanan devrimlerin sık sık yozlaşıp fraksiyonlara ayrılmasının nedeni budur.



Devrimlerdeki insan elmeni, iki temel duyguda, yani umarsızlık ve umut duygularında en çarpıcı biçimde or.



taya çıkar. Ne ekonomik yoksulluğun ve siyasal baskı nin verdiği ezici aci, ne de hayalcilerin yaydığı akıl çelici ütopyacı ülkü, devrime katılımı tek başına açıklayabilir. Umarsızlık, devrimci etkinliği ortaya çıkarır; umutsa,



başkaldırıyı amaçlı ve geleceğe yönelik bir harekete, yani bir devrime dönüştürür. Dolayısıyla , kurulu yöne



timler değişikliğe karşı direndikleri ve halkların daha iyi



bir yaşam özlemini bastırdıkları sürece, devrimlerin (Üstte) Vladimir



Ilyic Lenin, Kasım 1917'deki Rus Devrimi'nden



hemen sonra



kalabalık bir asker



topluluğu önünde konuşurken. (Solda) Iki yıllık bir gerilla savaşından



sonra Ocak 1959'da Küba'nın yönetimini eline



geçiren Fidel Castro.



gerçekleşmesi kaçınılmaz görülmektedir.



Devrim, Izzet Melih Türk romancısı (Kudüs 1887-İstanbul 1966). Defterdar



Mustafa Esat Bey'in oğlu olan Izzet Melih Devrim, Ga latasaray'ı bitirip (1906), Reji idaresine girerek, direk



törlüğe kadar yükseldi.İstanbul Tramvay Şirketi idare meclisi üyeliği, Elektrik Şirketi yazıişleri müdürlüğü (1930-1938), Anadolu Ajansı müdürlüğü (1951) yaptı.



Harp Akademisi'nde Fransızca öğretmenliğinde bulun du.



Fransız diliyle ilgili çalışmaları nedeniyle Paris Edebi



yat Fakültesi tarafından edebiyat doktorluğu verilen



(1938), Paris Yazarlar Birliği sürekli üyeliğine seçilen (1957) Izzet Melih, Paris'te Les Annales Politique et Li



téraires dergisinin açtığı bir düzyazı yarışmasında ikin lar halindeki davranışta, yapısal bir mantık dışılık bulun duğunu ileri sürmektedirler. Herhangi bir devrim mo deli, hem seçkinlerin, hem de seçkin olmayanların katı



limina bir açıklama getirmek zorundadır; ama bu çö zümleme güçtür. Çünkü devrimler, siyasal iktidarı elin de bulunduran bir sınıfa karşı birleşerek eyleme geçen,



siyasal ayrıcalıklardan yoksun bir sınıf tarafından yapıl maz. Tam tersine, ortak bir dava uğruna toplumun çe şitli kesimlerinden insanları biraraya getiren siyasal mu halefet gruplarının oluşturduğu ittifaklar tarafından ger



çekleştirilir. Bu ittifaklar, bir ölçüde, rejimin eylemleri nedeniyle kurulur. Bir sınıf tek başına devleti ele geçir



cilik kazanınca (1905) dikkatleri çekmiş, Fecri Atitoplu



luğuna katıldıktan sonra yazdığı romanlarında, duygu sal aşkları konu almış, anlatım açısından da betimleme lerle yüklü, süslü bir dil benimsemiştir. Başlıca yapıtları: Leyla (Fransızca oyun, 1912), Te zad (roman, 1915), Sermed (roman, 1918; Fransız



ca'ya çevrildi, P. Loti'nin önsözüyle, 1919), Her Güzel liğe Aşık (öyküler, gezi notları, 1938).



Devrim, Melih Nejat Türk ressamı (İstanbul 1923). Yazar İzzet Melih Devrim



Melih Nejat Devrim'in,



Kompozisyon adh yapiti.



36



DEVRİM, YEŞİL



ile ressam Fahrünnisa Zeyd'in oğlu olan Melih Nejat



Devrim, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirip, Pa ris'e yerleşti (1945). İlk resimlerinde gri renk egemen ken, sonraları canlı parlak renklerle çalışmaya başladı.



Lekecilik tekniğinden yararlanıp, soyut bir anlatım ge liştirdi. Dış ülkelerde ve Türkiye'de birçok bireysel sergi açtı.



Başlıca yapıtları: Buhara, Tinteretto'ya Saygı, Gemi de Yolcular, vb.



Devrim, Yeşil: Bk. YEŞİL DEVRİM.



Devrimi, Fransız: Bk. FRANSIZ DEVRİMİ. Devrimi, Rus: Bk. RUS DEVRİMLERİ, 1917.



Devrimi, Sanayi: Bk. SANAYİ DEVRİMİ. Devrimleri, Atatürk: Bk. TÜRK DEVRİMLERİ. Devrimleri, 1848 1848'de Avrupa'da birbiri ardına patlak patlak veren bir dizi devrimi topluca belirten terim. 1848 Devrimle ri'nin en genel nedenleri arasında üç yıldır tarımda ye terli ürün alınamaması ve ekonomik çöküntünün yanı sıra, liberal orta sınıfların ve ulusçu grupların uğradıkları



siyasal düş kırıklığı sayılabilir. Bu karikatürde canlandırılan Şubat 1848'deki Fransız devrimcileri, hem yoksul işçi sınıfından, hem de siyasal



yabancılaşma içindeki burjuvaziden geliyordu. Bu ittifak, derme çatmalığına karşın, yalnızca birkaç günlük çatışmadan sonra, Louis Philippe'in tahttan çekilmesiyle kısa süre için de olsa başarıya ulaştı.



Mart 1848'de, Fransa'daki ayaklanmanın başarıya ulaştığını işiten Berlinliler, kentin her yanında barikatlar kurdular. Anayasa'ya dayalı meşruti bir yönetim ve birleşik bir Almanya isteyen liberaller, Prusya kralı Friedrich Wilhelm IV'ten kısa süreli ödünler koparmayı başardılar.



22 Şubat 1948'de Paris'te patlak veren ilk devrim, Louis Philippe'in tahttan indirilmesine ve demokratik seçim hakkını sağlamakla, işsizliği azaltacak "ulusal atölyeler” kurmakla görevlendirilen bir geçici hükümet kurulmasına yol açtı. Ama Ulusal Meclis için yapılan se çim, atölyelere karşı olan taşra milletvekillerinin Paris'e



gelmeleriyle sonuçlandı ve bunun üstüne haziranda bir



işçi ayaklanması patlak verdiyse de, çok kanlı biçimde bastırıldı. Orta sınıfın egemenliği altındaki Ulusal Mec



lis, demokratik yolla seçilmiş yasama ve yürütme or ganları bulunan İkinci Cumhuriyet'i kurmaya girişti. Aralık ayında Napoléon cumhurbaşkanı seçildi. (Bk. NAPOLÉON III.)



Avusturya'nın başkenti Viyana'da, Paris'ten gelen bu haberler, halk gösterilerini körükleyerek, tutucu



başbakan Klemens von Metternich'in görevden uzak laştırılmasına yol açtı. Bunu, Avusturya'da art arda uy gulanan liberal reform girişimleri izledi. Avusturya Im



paratorluğu içindeki öbür halkların da, iç işlerde özerk lik istemeleri sonucunda Macaristan, 5 Mart'ta özerkli



ğini kazandı ve bir anayasa hazırlamaya girişti. Hırvatlar da, Macaristan'a bağımlılıktan kurtulmak için Zag



reb'de örgütlendiler. Risorgimento denilen Italyan bir liği hareketinin uzun süredir Avusturya-Macaristan bir



liklerini ülkeden çıkarmayı tasarladığı Italya'da, Vene dik Cumhuriyeti ilan edildi ve Milano'da patlak veren



devrim (18-22 Mart), Sardinya-Piemonte'deki yeni li beral rejimin coşkulu desteğini sağladı. Böylece, Avru pa'nın her yanında, 1848 Devrimleri başarıya ulaşmış



görünüy du. Ama çok geçmeden rum değişmeye başladı.



Haziranda Çek önder Frantisek Palacky'nin, Alman



larla eşitlik isteğini belirtmek amacıyla Prag'da bir İslav birliği Kongresi düzenlemesi, 17 Haziran 1848'de



Avusturya birliklerinin bu başkaldırıyı ezmesiyle sonuç.



DIRANAS, AHMET MUHIP landı. Bir ay sonra Avusturya birlikleri Milano'da da de netimi ele geçirdiler. Sonra, Viyana'da, imparatorluk



için bir Anayasa hazırlamakla görevlendirilen bir Kuru cu Meclis toplandı. Meclis toprak köleliği sistemini kal dırmayı başardıysa da, ekim ayında patlak veren bir işçi



37



Dewey, Melvil ABD'li kütüphanecilik uzmanı (Adams Center 1851 Lake Placid 1931). Kitap ve broşür sınıflamasına onda



lik sistemi getiren (1874) Melvil Dewey, Columbia Uni



ayaklanması üstüne Viyana'dan ayrılmak zorunda kal



versitesi'nde ilk kütüphanecilik okulunu kurmuştur



di; daha sonra, yeni başbakan Felix Schwarzenberg, bu



(1883).



meclisin çalışmalarını tanımadığını açıkladı. Aralıkta Ferdinand l'in yerine tahta çıkan Franz Joseph, aşırı



merkeziyetçi bir yönetim kurdu. Lajos Kossuth önderli



De Wint, Peter



ğindeki Macarlar, 13 Nisan 1849'da bağımsızlıkları ilan



Ingiliz ressamı (Statfordshire 1784-Londra 1849). Çağı



ettilerse de, Schwanzenberg'in, Rus ordusunu yardıma çağırması üstüne, Macarlar ağustosta teslim olmak zo



nin romantik ortamı içinde manzara ressamlığını öğre nen Peter De Wint, suluboya manzara resmini, yağlıbo



runda kaldılar. Giuseppe Mazzini ve Giuseppe Gari



ya manzara resmi düzeyine yükseltmede büyük katkısı



baldi'nin Roma'da kurdukları cumhuriyet de aynı yaz



olan Suluboyacılar Derneği'nin başlıca üyeleri arasında



yıkıldı ve Avusturya birlikleri, Venedik'i yeniden ele ge



yer aldı. Romantik manzara resimlerine yer yer doğacı



çirdiler. Paris'teki devrim, Almanya'da da çalkantıya yol aç. mıştı. Berlin'de patlak veren kanlı çatışma (15-21 Mart



özgürlükle kullandı.



bir eğilim de kattı. Özellikle hasattaki tarlaları, gökyüzü nü ve ırmakları işlediği yapıtlannda, renkleri büyük bir



1848), Prusya kralı Friedrich Wilhelm IV'ü bir anayasa



meclisini toplantıya çağırmak zorunda bıraktı; öbür Al man devletleri de bu örneği izlediler. Liberaller her şey



De Witt, Johan: Bk. WITT, JOHAN DE.



den önce birleşik bir Almanya yaratmayı amaç aldıkla rindan, Frankfurt Parlamentosu'nu seçtiler. 18 Mayıs'ta



toplanan bu parlamento, bir yurttaş hakları bildirgesi yayınlayıp, ılımlı bir demokratik yönetim biçimi benim



sedi. Ama Schwarzenberg, Avusturya'da merkezden



yönetimi yeniden kurmakta kararlı olduğunu açıkça



dezoksiribonükleik asit:Bk. GEN.



D grubu



belirtince, Frankfurt Parlamentosu, Avusturya'nın Al manca konuşan eyaletlerini, imparatorluktan çıkarma



Türk ressamları topluluğu. Nurullah Berk, Abidin Dino,



ya karar vererek, Mart 1849'da, Almanya'nın tacını



heykeltıraşçı Zühtü Müritoğlu'nun kurdukları D grubu, ilk sergisini 1933'te İstanbul'da açtı. Türkiye'de kurulan



Prusya kralına önerdi. Ama kralın kabul etmemesi, par



lamentonun çalışmalarını sonuçsuz bıraktı. Bu arada Prusya kralı, Kurucu Meclis'i dağıtarak kendi anayasası ni yürürlüğe koydu. Prusya'ya bir ölçüde parlamenter



yönetim getiren bu anayasa, varlıklı sınıflardan yanaydı. Özetlersek, birkaç kalıcı başarı elde edilmesine kar şin, 1848 Devrimleri, demokratik reform peşindeki li beral ulusçuların ağır yenilgileriyle sonuçlanmış oldu.



Dewar, Sir James İskoçyalı kimyacı ve fizikçi (Kincardine-on-Forth 1842 Londra 1923). Şiddetli soğuk hava etkisinde bırakılmış kömürün gazları soğutmaözelliğinden yararlanarak bir hava boşluğu elde etmeyi başaran (1904) Sir James De war, fosforişı olayını çeşitli bileşiklerde inceledi. Sıvılaş mış gazları saklamak için Dewar kavanozlarını yaptı ve kordit adlı patlayıcı maddeyi buldu. O güne kadar sivi laşmadıkları kabul edilen bazı gazların (hidrojen, vb.)



sıvılaşmasına yolaçan düşük sıcaklıkları ve bu gazların mutlak sıfıra yakın sıcaklıklarda gösterdikleri benzerlik



Zeki Faik Izer, Elif Naci, Cemal Tollu, vb. ressamlar ile



dördüncü resim topluluğu olduğu için, abecenin dör düncü harfi D'yi benimseyen grubun amacı, yeni resim akımlarını tanıtmak, halkın sanat beğenisini geliştirmek



ti. Yurt içinde ve dışında açtığı sergilerle ilgi toplayan



grup, yeni sanatçıların da katılmasıyla etkinliğini, sanat çı sayısının 16'yi bulduğu 1947 yılına kadar sürdürdü.



Üyelerinin o tarihten sonra, ayrı ayrı sergi açma yolunu seçmeleriyle dağıldı.



Dhaka: Bk. DAKKA.



Dimışki, Ebu Osman Ünlü Arap matematikçisi ve hekimi (X. yy.). Bağdat'ta Harbiye Hastanesi başhekimliğine getirilen (914) Ebu



Osman Dimişki (ya da Dimeski) Aristoteles, Galenos,



Porphrios, Eukleides ve Pappos'un kitaplanını Arap ça'ya çevirdi. Pappos ile Eukleides'in yapıtları için yap



leri inceledi.



tığı açıklamalar ve Usul-i Hendese adlı yapıtı önemlidir.



Dewey, John



Dıranas, Ahmet Muhip



ABD'li filozof ve eğitimci (Burlington 1859-New York 1952). Minnesota(1888-1889), Michigan (1889-1894), Chicago (1894-1904) üniversitelerinde ders veren John Dewey, kurduğu deneme okulunda çocuklara, aletçi



lik kuramına dayanan kendi eğitim ilkelerini uygulama



ya başladı. Başlıca yapıtları: The School and Society (Okul ve



Türk şairi ve oyun yazarı (Sinop 1909-Ankara 1980). Ortaöğrenimini Ankara'da tamamlayan (1930) Ahmet



Muhip Dıranas,Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalışır. ken (1930-1935), bir süre Ankara Hukuk Fakültesi'ne



devam etti; sonra, İstanbul'a giderek Edebiyat Fakültesi



Felsefe bölümüne girdi. Güzel Sanatlar Akademisi'nde



kütüphane müdürlüğü, Ankara'da Halkevleri Kültür ve



Toplum, 1899), Human Nature ant Contest (Insan Do



Sanat yönetmenliği (1938-1942) yaptı. Zafergazetesin



gası ve Davranışı, 1922), Experience and Nature (De



de günlük fıkralar yazarak siyasete atılıp, 1950 seçimle rinde DP'den milletvekili aday gösterildiyse de, seçimi



Sorunları, 1946).



getirilip (1951), daha sonra Çocuk Esirgeme Kurumu



ney ve Doğa, 1925),Logic: The Theory ofInquiry(Man tik: Araştırma Kuramı, 1938), Problems ofMen (Insanın



kazanamadı. Devlet Tiyatrosu Edebi Heyet üyeliğine



38



DIŞAVURUMCULUK Ahmet Muhip Dıranas.



Marc ile üyelerinden August Macke'nin bu savaşta öl meleri üstüne, 1914'ten sonra, Der Blaue Reiter birleşik



bir grup olmaktan çıktı. Buna karşılık, dışavurumculuk, XX. yy. sanatında kalıcı bir güç olduğunu kanıtlayarak,



1940 ve 1950 yıllarının New Yorklu ressamlarını



önemli ölçüde etkiledi.(Bk. SOYUT DIŞAVURUMCU LUK.)



Şiirde ve tiyatroda dışavurumculuk, XIX. yy. sonu ro



mantizminin duygusallığına bir tepkiyi temsil eder. Al manya'da ve Avusturya'da Birinci Dünya Savaşı öncesi yıllarında ve savaştan sonra etkinlik gösteren dışavu rumcu şairler, Freud'un bilinçaltı kuramlarından, Fried



rich Nietzsche'nin usçuluk karşıtlığından ve Fyodor



Dostoyevskiy'in ruhsal derinlik taşıyan romanlarından etkilendiler. Johannes Becher, Gottfried Benn, Ernst Toller ve Georg Trakl şiirlerinde, çılgınca imgeler, ateşli



başkanlığı (1957), Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üye liğiyaptı. Şiirleri yeni bir anlatımla, imgelerinin zenginliğiyle



ses ve uyum tazeliğiyle, yapısının sağlamlığıyla nitele nen Ahmet Muhip Dıranas,Baudelaire-Verlaine simge ciliğinden yola çıkarak, geleneksel biçimleri yoğurup kendine özgü bir şiir geliştirmiş, toplumsala, gününün



Emil Nolde'nin



sorunlarına değil, insani duyguların sonsuzluğuna yö



Boogie Dansi Yapanlar (1912)



nelmiştir. Oyunlarında işlediği düşile gerçek, geçmişile şimdi, alınyazısı ile istem, yaşam ile ölüm arasındaki iç



adlı bu yapiti



çatışma da, şiirine egemen olan özün, bir başka biçim



çılgın hareket



le, dramlaştırılmış şiirle anlatılmasıdır.



taşkınlığı, belirsiz



Başlıca yapıtları: Üç Kahraman (uyarlama oyun, 1942). Gölgeler(oyun,1947; CHP Piyes Yanşması'nda ikincilik ödülü), O Böyle İstemezdi (oyun, basılmadı;



renkleriyle, dişavurumcu



figürleri ve canlı akimin bir özeti



oynanışı, Ist. Şehir Tiyatrosu, 1949), Şiirler(būtün şiirle



gibidir. (Özel



ri, 1974), Çıkmaz (Gölgelerle birlikte, 1978).



koleksiyon.)



dışavurumculuk



bir ton kullandılar. Franz Kafka'nın romanlarında da di



XX. yy. başlarında bir Alman ressamları topluluğu tara fından, kendi estetik ilkelerini ve sanatlarını tanımlamak için kullanılan terim. Sonradan edebiyat, müzik, sine ma gibi birbirinden çok farklı alanlardaki yapıtlar için kullanılan dışavurumculuk terimi, en genel anlamıyla,



akımın en güçlü etkisi August Strindberg, Frank Wede



şavurumculuğun bazı niteliklerine rastlanmakla birlikte kind ve onları izleyen XX.yy. başlarındaki Alman yazar



ların tiyatro oyunlarında gözlenir. Altüst edici olayları, kısa ve özlü diyalogları, abartıları ve çarpıtmalarıyla di



şavurumcu tiyatro, sessiz sinemayı, özellikle de Fritz



nesnel gerçekliğin, sanatçının zihinsel durumunu temsil



Lang'ın, F. W. Murnau'nun ve Dr. Caligari'nin Muaye nehanesi(1919)adlı filmi dışavurumcu sinemayı özetle



pitini belirtmektedir.



yen Robert Weine'nin filmlerini önemli ölçüde etkile



etmesi için biçiminin değiştirildiği herhangi bir sanat ya



1900 yıllarının başlarında dışavurumcu Alman res



mi, önceki yüzyılın akademik ölçütlerine duyulan tepki



içinde, farklı bir sanat akımı olarak gelişti. Gözüpek bi



çim çarpıtmaları ve yoğun renk kullanımıyla ayırt edilen dolaysız duygusal anlatımı yeğledi. Herşeyden önce



teknik bir uygarlığın başlangıcındaki boğucu dönem



miştir.



dışbeslek organizmalar Karbonhidrat ve protein gibi organik besin molekülleri ni başka organizmalardan hazırolarak aktaran organiz



den ve gün geçtikçe artan savaş tehlikesinden ürkmüş



maları belirten terim. Bütün hayvanlar ile birçok mantar



ateşli bir genç kuşak tarafından, Wilhelm II dönemi Al



ve bakteri dışbeslektir; dışbesleklerin büyük bölümü de, besinleri işılbireşim yöntemiyle üreten bitkilerden



manyası'nda özgürlüğün gün geçtikçe ortadan kalkma sina bir tepki olarak ortaya kondu.



sağlayan otçullardır. Otçul dışbeslekleri, etçil dişbes.



Die Brücke adı verilen ilk dışavurumcu ressamlar



lekler yiyebilirler. Öbür dışbeslekler arasında, canlı or



topluluğu, 1905'te Dresden'de kuruldu. (BK. DIE



ganizmalardan besin sağlayan asalaklar, ölmüş ve çü rümüş bitki ve hayvanlar ile metabolizma artıklarından



BRÜCKE.) Bu topluluğun bildirisinde, ahlâksal ve sanat sal değerlerin sınaması olarak duygusal deneyimin de gerine ağırlık veriliyordu. Die Brücke, fovizm adı veri



beslenen çürükçüller sayılabilir.



len çağdaşı Fransız akımından ve daha önceki dönemin sanatçılan Paul Gauguin, Vincent van Gogh, Henri de Toulouse-Lautrec ve Edvard Munch'tan esinlenmiştir. 1911'de Münih'te, Der Blaue Reiter adlı ikinci bir



dışiskelet



topluluk kuruldu. (Bk. BLAUE REITER, DER.) Adını, Va



diği için, dişiskeleti olan hayvanlar, belirli dönemlerde



siliy Kandinsky'nin bir tablosundan alan bu topluluğun yeni estetik hedeflerini Kandinsky ile, önde gelen tem silcilerinden Franz Marc, birlikte kaleme almışlardı. Bi



rinci Dünya Savaşı'nın grubun üyelerini dağıtması ve



Böcek ve yengeç gibi bazı omurgasızların üstündeki



sert iskelet ya dakabuğa verilen ad. Dışiskeletbüyüme



ancak kabuklarını atarak búyüyebilirler. Sert ve daya



nikli kitin maddesinden oluşan dışiskelet, hayvana ha



reket olanağı sağlamak için zırh gibi parçalardan oluş muştur; özellikle bacaklarda eklemli bölmeler vardır.



DİCKENS, CHARLES



39



Meksikalı general Porfirio Diaz



Diaghilev, Serge de



iktidarı bir



Rus emprezaryosu (Perm 1872-Vedik 1929). Ailesi



darbeyle ele



tarafından öğrenim görmesi için Petersburg'a gönde



geçirdikten birkaç



rilen, bale tarihinin büyük emprezaryosu Serge de Diaghilev (asıl adı Sergey Pavloviç Diaghilev'dir)



ay sonra,



Cumhurbaşkanı seçilerek



çok geçmeden öğrenimini yarım bırakıp, kentin sanat



çevrelerinin önde gelen kişilerinden biri oldu. Araların



(1877), diktatorce



arkadaş topluluğuyla Mir Iskustva (Sanat Dünyası) adlı



ekonomiyi geliştirmekle



bir rejim kurmuş,



da Leon Bakst ve Aleksandr Beois'in de bulunduğu bir



dergiyi yayınladı (1899-1904). Petersburg'da Rus port



birlikte, bütün



re sanatçılarının yapıtlarını içeren bir sergi düzenleyip



vuku köylülerin ve



(1905), ertesi yıl Paris'te Rus sanatıyla ilgili büyük bir sergi açtı. 1907'de yeniden Paris'e gidip, Opera'da Rus müziğini tanıtıcı beş konser düzenledi. 1908'de Mu



işçi sınıfının çekmesi sonucunda, 1911'de F. Madero



sorgskiy'in Boris Godunov'unun Batı'daki ilk prömiye rini (başrolde Fyodor Şalyapin) gerçekleştirip, 19 Mayıs



tarafından



devrilmiştir.



1909'da büyük bölümü Rusya'dan göçmüş sanatçılar



dan oluşan Rus Baleleri'ni kurdu. Yirmi yıl süreyle top



luluğuyla Avrupa'nın her yanında birçok bale, özellikle



de yeni baleler sergileyip, balelerinin hazırlanmasında



Pablo Picasso ve Henri Matisse gibi ressamlarla, Mihail Fokin ve George Balenchine gibi koreograflarla, Alek sandra Danilova ve Vaslav Nijinskiy gibi bale sanatçıla



rıyla, Sergey Prokofyev ve Igor Stravinskiy gibi besteci lerle işbirliği yaptı.



1915). Hukuk öğrenimigören Porfirio Diaz, Oaxaca



Üniversitesi'nde profesörlüğe yükseldi. İmparator Ma



ximilian'a karşı harekete geçen cumhuriyetçi birliklerin



başında bir dizi zafer kazanıp, generalliğe yükseltildi ve 15 Temmuz 1867'de Mexico'yu ele geçirdi. 1876 1880 ve 1884-1911 arasında cumhurbaşkanlığı yapıp,



diktatörce bir rejim kurarak, maliyeyi düzeltti; özellikle denizyollarını genişleterek dış ticareti kolaylaştırdı ve



Meksika'da çağdaş bir iktisadın temellerini attı. Francis Diana



co Madero'nun yönettiği devrim sonucunda görevden çekilmek (Mayıs 1911) ve yurtdışına göçmek zorunda



Eski Romalıların başlangıçta orman tanrıçası, daha son



kaldı.



ra da eski Yunan tanrıçası Artemis'le özdeşleştirerek av



tanrıçası ve bakire Ay tanrıçası saydıkları tanrıça. Nemi



Diaz de la Pena, Narcisse Virgile



di. Sanatta Diana, yanında bir geyik ya da köpek bulu



İspanyol asıllı Fransız ressamı (Bordeaux 1807-Menton 1876). Başlangıç yıllarında ormanlarda resim çalışmala ni yapan Narcisse Virgile Diaz de la Pena, bir süre Sév



ve Efes'teki Diana tapınakları, önemli din merkezleriy nan, elinde yay tutan bir avcı kadın olarak canlandırılı yordu.



res yapımevinde ressamlık yaptıktan sonra, manzara diana



resmine yönelerek Barbizon okulu topluluğu içinde ye



Fildişi Kıyısı'nda yaşayan, Eski Dünya'ya özgü maymun



raldı. Özellikle Fontaineblau ormanindanmanzarala riyla ün saldı.



olduğu için,doğabilimci Linnaeus'un Romalıların tanrı



Diaz Miron, Salvador



bu maymun türünde kafa, bacaklar, boyun ve göğüs



Ispanyol şairi (Veracruz 1853-ay.y. 1928). Romantizm akımına bağlanan Salvador Diaz Miron, Poesias (Şiirler, 1886) adlı yapıtında Victor Hugo'nun etkilerini yansıttı.



türü (Bil. a. Cercopithecus diana), Çokgüzel bir hayvan çası Diana'nın (Eski Yunanlıların Artemis'i) adını verdiği



beyazdır; alında da beyaz bir çizgi vardır. Hemen hiç bir zaman yerlerinde duramayan dianalar, uzun bacak larının, ince gövdelerinin zarif hareketleriyle ağaçlar



arasında sayısı 12'yi bulan topluluklar halinde dolaşır,



meyve, kuş yumurtası, böcekle beslenirler. Dias, Bartolomeu



Portekizli denizci (Algarve 1450'ye d.-Ümit burnu açık ları 1500). Kral Joao II tarafından Diago Cam'ın Afrika kıyılarındaki gezilerini sürdürmekle görevlendirilen Bartolomeu Dias, Afrika'nın güney burnunu dolaşıp (1487), Algoa körfezine, Great Fish irmağına ulaştı.Ge



Daha sonra, biçimsel kusursuzluğa erişmeyi amaç aldı ğı şiirler (Lascas, 1901) yazdı.



Dickens, Charles Ingiliz yazarı (Landport 1812-Gad's Hill 1870). Küçük bir memurun oğlu olan Charles Dickens'ın çocukluğu, ailesiyle gittiği Londra'da büyük bir yoksulluk içinde



geçti. 12 yaşında bir fabrikada çalışmaya başlayıp, bir süre sonra bir avukatın yanına girmeyi başardı. Bütün



gücüyle kendi kendini yetiştirmeye uğraşıp, 1823'te



micilerinin direnmesi üstüne kıyıyı izleyerek geri dö



Morning Chronicle gazetesinde hem geçimini karşıla



(Joao II, bu buruna Cabo de Bon Esperança (Ümit Bur nu)) adını verdi). Vasco de Gama'yla Hindistan'a (1497) gidip,Cabral'ın seferinde bir geminin kaptanlığı



yy'ın büyük romancılarının etkisiyle, Monthly Magazi



nerken, Cabo Tormentoso'yu (Fırtınalar Burnu) buldu



yacak, hem de edebiyatçılarla tanışmasını sağlayacak bir iş buldu. Birçok kitap okuyarak inceledigi XVIII.



na getirilerek (1500), bir deniz kazasında öldü.



ne dergisinde gerçekçilikleri ve mizah yönleriyle hoşa giden denemeler yayınlamaya başladı (1835'te bunları



Diaz, Porfirio



sporla ilgili gravürlere eşlik edecek anlatılar hazırladı ve



Meksikalı subay ve devlet adamı (Oaxaca 1830-Paris



Sketches by Boz (Bozun Skeçleri) adı altında iki cilt ha



linde yayınladı). Bir yayınevi sahibinin siparişi üstüne,



fasikül olarak yayınladı: Mister Pickwick'in Maceraları



40



DICKINSON, EMİLY XIX. yy. Amerikan



(The Posthumous Papers of the Pickwick Club, 1837).



Olağanüstü ilgi gören bu anlatlar sayesinde Montley Magazine'in yöneticiliğine atandı. 1837-1839'da, Fiel ding geleneğini izleyen ilk romanını yayınlayıp (Oliver



şairlerinden Emily



Twist), sömürülen çocuk temasınıduygusal bir gerçek



şiirini büyük ölçüde etkilemiştir.



Dickinson,



romantik şiirleriyle döneminde ABÓ



çilikle işlediği bu yapıtından sonraki kitaplarında da ro



mantik-gerçekçilik anlayışına bağlı kaldı: The Adventu



res of Nicholas Nickleby (Nicolas Nickleby'nin Serü venleri, 1838), Antikacı Dükkânı (The Old Curiosity Shop, 1840). ABD'ye bir yolculuk yapip (1892), gör düklerini beğenmeyerek, dönüşünde ABD toplumunu



yeren yazılar yazdı: American Notes (Amerika Anilari, 1842). Sonra, gerçekliğin yanı sıra, ahlâk oğüdünün de



ağır bastığı yapıtlar vermeye başladı: Bir Noel Şarkısı (A Christmas Carol, 1843), The Cricket of the Heart(Ocak



Böceği, 1845). David Copperfield (1849-1850) adlı ro



manıyla, sanatının ve ününün doruğuna ulaşıp, bu ya pittan sonra, gerçekçiliğin bütün kaynaklarından ve öz



geçmişinden yararlanarak bir davayı, özellikle de ço cukluk davasını savunduğu tezli romanlara yöneldi ve



toplumsal bir görevi olduğuna inanarak, Hard Times (Sikintili Günler, 1854) adlı romanında sanayi uygarlığı nı şiddetle eleştirdi. Gençliğindeki bir hevesine yeni den kapılarak, yapıtlarını kalabalık topluluklar önünde



de une ulaşabildi: Ömrü boyunca, duygusal bir düş kı rıklığı yüzünden içine kapanarak yaşayıp, ölümünden



sonra yayınlanan Poems (Şiirler, 1890) adlı kitabının ilgi görmesi üstüne, öteki şiirleri de dostları tarafından bira



raya getirildi. 1994'te şiirlerinden bir derleme Türk çe'ye çevrilerek Emily Dickinson adı altında yayınlandı. Emily Dickinson, romantik şiirleriyle, Poe ve Whit man'dan sonra, XIX. yy. ABD şiirine damgasını vurmuş.



okumaya başladı. 1867'de ABD'de yaptığı kitap oku



tur.



yıl sonra The Mystery of Edwin Drood (Edwin Dro



Dicle



maturnesi sırasında sağlığı ciddi biçimde bozuldu ve üç od'un Gizi) adlı yapıtını tamamlayamadan öldü.



Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ırmak. Büyük bölü mü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ni sulamakla birlikte, Doğu Anadolu Bölgesi'nde, Elazığ il merkezinin güney



doğusundaki Hazar gölü yakınlarında Hazarbaba da ğında doğan Dicle Irmağı(1 900 km; sınırlarımız içinde



ki uzunluğu 523 km), Diyarbakır ili topraklarının orta sindan geçerek Siirt ve Mardin illerinin sınırında akar; Batman çayı, Yanarsu çayı ve Uluçay'ı alıp, ülkemiz ile Suriye arasında sınırı oluşturduktan sonra, Habur suyu



nu alır;Irak topraklarına girerekMusulve Bağdat'tange



çip, Fırat ırmağıyla birleşerek Basra körfezine dökülür. Suları karların erimesiyle yükselip, nisan-mayıs ayların



da en yüksek düzeye erişir; yaz mevsiminde yağış azlığı ve buharlaşma nedeniyle azalıp, yaz sonunda en düşük düzeye indikten sonra, sonbahar yağmurlarıyla yeni den yükselir. Didari



Türk halk şairi (Kayseri 1790-ay.y. 1870). Yaşamı üstü Robert William'ın Dickens Duş Kurarken adlı tablosu.



Öbür yapıtları: The Life and Adventures of Martin



ne yeterli bilgi bulunmayan Didari'nin (ya da Didar) bektaşi olduğu bilinir; mecmualarda aruz ve hece vez niyle yazılmış şiirlerine rastlanır. Aruzla yazdığı şiirlerin de divan etkisi belirgindir. Heceyle yazılanlardaysa,



Firm of Dombey and Son, Wholesale, Detail and for Ex



halk edebiyatı geleneğini değerlendirdiği görülür. Ta savvuf etkisitaşıyan, akılcı, halk deyimlerini ve aşık ağ zini kullandığı bu tür şiirlerinden bazıları, Kayseri çevre



portation (Dombey ve Oğlu ya da Dombey ve Oğlu



sinde günümüzde de yaşamaktadır.



maları, 1848), Black House (Kasvetli Ev, 1852), Little



Diderot, Denis



Chuzzlewit (Martin Chuzzlewit'in Yaşamı ve Serüven



leri, 1843), Dombey and Son, or Dealings with the Toptan, Parekende ve Dışsatım İşleri Şirketinin Çalış



Dorrit (Küçük Dorrit, 1857), İki Şehrin Hikâyesi (A Tale



of Two Cities, 1859), Büyük Ümitler (Great Expectati ons, 1861), Our Mutual Friend (Ortak Dostumuz, 1864).



Dickinson, Emily ABD'li kadın şair (Lerst, Massachusetts 1830-ay.y.



1886). Çağının önde gelen birkaç aydınıyla, özellikle Higginson'la tanışan Emily Dickinson, onların sayesin



Fransız yazarı (Langres 1713-Paris 1784). Doğduğu kentte cizvit rahiplerinin okulunda okuyan Denis Dide rot, sonra Paris'te bir süre hukuk öğrenimi gördü. Ama bir meslek sahibi olmak için değil, okumaktan zevk al diği için okuduğundan, diploma alamadı. Babası yapti



gi para yardımını kesince, maliyeci Randon'un çocuk larına eğitmenlik yapma önerisini bir kölelik olarak nite leyip kabul etmedi ve geçimini özel dersler vererek



sağlamaya başladı. Bu arada Condillac ve J.J. Rousseau



DIFENBAKER, JOHN G.



41



Fransız yazarı ve felsefecisi Denis Diderot, Fransa'da “aydınlanma



Die Brücke



donemi' yazar ve



ner, Karl Schmidt - Rottluff ve Fritz Bleyl tarafından



bilim adamlarının



aşağı yukari tümünün katkıda bulundukları



Alman dışavurumculuğunun okulu sayılan ressamlar toplulugu. 1905'te Erich Heckel, Ernst Ludwig Kirch Dresden'de kurulan Die Brücke ("Köprü) topluluğuna daha sonra Max Pechstein, Otto Müller, Axel Gallen Kallela, Cuno Amiet ve kısa bir süre (1906-1907) için



Ansiklopedi'nin yayinini yonelmis



Emil Nolde de katıldı. Amaçları Alman sanatını yenile



(1745-1772), bu



leştirmekti.



arada birçok tiyatro oyunu, roman,



deneme-eleştiri ve felsefe kitapları yazmıştır.



mek ve Alman kültür yaşamında bir rönesans gerçek



ilk sergilerinde (1906) bütün gelecekçi sanatçılan birleşmeye çağıran bir manifesto yayınlayan topluluk üyeleri, Ortaçağ loncalarını örnek aldıkları bir yaşama



biçimi benimseyip birlikte yaşamaya, birlikte çalışmaya koyuldular. 1911'e kadar bütün üyelerinin büyük bölü mü Berlin'e taşındı. Yazlarını yakındaki göllerde çıplak



(1742) gibi dostlar edindi. Ertesi yıl, babasının karşı çık



yüzüp eğlenerek ve Baltık denizi kıyısındaki balıkçı köylerinde yaşayarak geçirip, "ilkel masumluğu" ve esin tazeliğini yeniden yakalamaya çalıştılar.



ni geçindirebilmek için İngilizce'den çeviriler yapar



namik ve canlı fırça darbeleriyle, sarsıcı renkler kullanı



masına aldırmayarak bir çamaşırcı kızla evlendi. Ailesi ken, bir yandan da, geçim sıkıntılarına aldırmaksızın,



gerçek yapıtının taslağını hazırlamaya başladı. 1746'da



Die Brücke sanatçılarının dışavurumcu üslupları, di



mıyla ve biçimler ile uzamın eğilip bükülmesiyle nitele nir. Başlıca üyeleri Paul Gauguin, Vincent van Gogh ve



Filozofça Düşünceler (Pensées Philosophiques), 1749'da Mémoires sur Différents Sujets de Mathemati



Edvard Munch olan akımın sanatçıları, yüzey görünü



adlı kitaplarını yayınladı. Aynı yıl Körler Üstüne Mektup



çok yüksek duygusal etkiler yaratmakta Okyanusya ve



ques (Çeşitli Matematik Konuları Üstüne Muhtıralar) (La Lettre sur Les Aveugles) adlı felsefe yazıları derle



şünün ardında duygusal ve ruhsal bir gerçeklik yarat



maya çalışmışlar, tahta kalıplarla baskılar yapmışlar,



Afrika sanatlarının biçimlerinden yararlanmışlardır.



mesi yüzünden üç ay Vincennes cezaevinde yattı.



1746'da kitapçı Le Breton tarafından yöneticiliğe geti



rildiği Encylopédie'nin (Ansiklopedi) ilk cildi 1751'de yayınladıktan sonra, 7 Şubat 1752'de yayınlanmış iki



cilt toplatıldı. Ama yayın 1759'a kadar sürdü ve Ansik lopedi bir kez daha yasaklandı. 1772'de başlıca yar dimcısı d'Alembert'in ayrılması ve J.J. Rousseau'yla bo



Ernst Ludwig



zuşması üstüne, yayına kesinlikle son verildi. Bu yıllar



Kirchner,Bir Grup



süresince, Ansiklopedi'nin yayın işlerini yönetmesinin yanı sıra, Les Bijoux Indiscrets (Sır Tutmayan Mücev



Sanatçı (1926-27) adh tablosunda,



herler, 1847) adlı açıksaçık bir roman, Le Fils Naturel



anlatımcı Die



(Evlilik Dışı Oğul, 1757) ve Le Père de Famille (Aile Ba bası, 1761) adlı iki dram yazdı. Salons (Salonlar) başlığı



Brücke



topluluğunun en önemli



altında, her yıl Paris Sergisi'ne sunulan tablolan betim



ūvelerinden



ledi. Rusya'ya giderek yedi ay Yekaterina ll’nin sarayın



da çalışıp (1773), ertesi yıl Paris'e döndü. Essai sur les



Règnes de Claude et de Néron (Claudius'un ve Ne ron'un Hükümdarlık Dönemleri Üstüne Deneme,



AV



1778) adlı yapıtını yazdıktan sonra öldü. Ölümünden



bazılarına yer vermiştir: (Soldan saga) Otto Müller, Kirchner, Erich



sonra, en önemli yapıtları birbiri ardına yayınlandı: Ra



Heckel ve Karl Schmidt-Rottluff.



hibe (Le Religieuse, 1796), KaderciJacques (Jacques le



(Wallraf-Richartz



müzesi, Köln.)



Fataliste, 1796) ve Rameau'nın Yegeni (Le Neveu de



Rameau, 1821) adlı üç roman; Le Rêve d'Alembert de Bougainville (Bougainville Yolculuğuna Ek, 1796)



Yapıtları biçimsel yönden fovistlerinkilerle yakınlık lar yansıtırsa da, Die Brücke sanatçılan, Parisli fovistler



celer (Paradoxe sur le Comédien, 1830) adlı bir tiyatro



meye çalışmışlar, sanatlarında modern topluma karşı



(d'Alembert'in Düşü, 1830) ve Supplément au Voyage adlı iki felsefe kitabı; Aktörlük Hakkında Aykırı Düşün



eleştirisi; Sophie Volland'a Mektuplar (Letters à Sophie Volland) adlı mektup derlemesi.



Dido Efsanelere göre, Kartaca'nın kurucusu Surlu prenses. Sur kralı Mattan'ın kızı olan Dido (ya da Elissa), babası



ölünce tahta çıkıp, rahip Siharbas'la evlendi; ama kar



deşi Pygmalion, Siharbas'ı öldürterek, tahtı ele geçirdi.



Dido, Sur'un en seçkin aileleriyle birlikte kaçarak önce Kıbrıs'a, sonra Afrika kıyılarına ulaştı ve efsaneye göre Kartaca'yı kurdu.



topluluğunun tersine, özellikle ruhsal anlatıma yer ver duydukları öfkeyi yansıtmışlardır. 1910'dan başlayarak topluluk içinde süregelen ger ginlikler 1913'te dağılmayla sona ermiştir.Akımın sanat koleksiyonu ve tarihsel arşivi, Batı Berlin'deki Brücke müzesindedir.



Diefenbaker, John G. Kanadalı siyasetçi (Newstadt, Ontario 1885-Ottawa 1979). Saskatchewan'da avukatlık yapan John George



Diefenbaker, 1940'ta Muhafazakar Parti'den milletve



killiğine seçildi. 1942'de ve 1948'de Muhafazakar Parti



42



DIELEKTRİK



başkanlığına adaylığını koyduysa da, seçilmeyi başara madı. 1956'daki kongrede parti başkanlığına seçilmeyi başarıp, ertesi yıl Louis St. Laurent'in yerine başbakanlı



naz'dır.



Georg Dientzenhofer (St. Margarethen 1643-Prag 1689). Abraham Leuthner'le birlikte Waldsassen'deki



ğa atandı. 1958 seçimlerini partisinin büyük çoğunlukla kazanması üstüne görevini sürdürüp, kararsız bir siya set uygulaması sonucunda 1963 seçimlerini yitirdi.



manastır kilisesini yaptı (1681-1704). Kilisenin Teslis'i simgeleyen üçlü bölümlemesi, Bohemya barok mimar



1967'de Muhafazakar Parti başkanlığından da çekildi.



Leonhard (Dientzenhofer (St. Margarethen 1660-Prag



dielektrik: Bk. YALITKAN.



sarayını yaptı (1695-1705).



Diels, Otto Paul Hermann



dan etkilenip, Prag'daki Aziz Mikulaş kilisesinin koro



Alman kimyacısı (Hamburg 1876-Kiel 1954). Kiel Üni



sittı. Prag yakınındaki Brevnor kilisesinde (1708-1721),



versitesi'nde ders veren Otto Paul Hermann Diels, og



rencisi Kurt Alder'le birlikte dien bireşimi yöntemini



buldu (1928); bu yöntem yapay yoldan kâfuru, D vita mini ve kortizon yapımına olanak verdi. Sterollara iliş



kin buluşlarıyla ün salıp, 1950'de Nobel Kimya Ödü lü'nü aldı.



lığının simgeci özelliğinin en iyi örneklerindendir.



1707). Bamberg'de krallık mimarlığına getirilip, krallık Christoph Dientzenhofer (St. Margarethen 1655-Prag 1722). İtalyan mimarı Guarino Guarini'nin yapıtların bölümünde ve kubbesinde (1703-1711) bu etkiyi yan kubbedeki cenneti canlandıran resimler ile kilisenin



dünyayı canlandıran planını büyük bir başarıyla bag daştırarak, Bohemya barok üslubunun simgeci özelliği ni vurguladı. Johann Dientzenhofer (St. Margarethen 1663-Bam



berg 1726). İtalya'da bir süre (1699-1700) kalıp, Fulda katedralinde



dien İki dizi halinde karbon-karbon çift bağı bulunan organik bileşik sınıfı. Diende (alkadien de denir) çift bağlar bir ya da daha çok CH2 grubuyla ayrıldığı zaman, bağların yalıtılmış olduğu söylenir ve bu durumda oluşturdukları



bileşikler, basit alken bileşiklerine benzer. Bununla bir



likte, bütünleşik ve eşlenik çift bağları bulunan dienler, farklı ve çekici bir davranış gösterirler:



CH, -C-CH2 allen



bütünleşik çift bağlar



(1704-1712)



Francesco



Borromini'nin



yaptığı San Giovanni in Laterano kilisesini örnek aldı. Banz kilisesinde (1710-1718), Guarini'nin üslubundan



CH2 - CH - CH - CH2 1,3 butadien eşlenik çift bağlar



esinlendi. Barok üslubunun en görkemli yapıtlarından Pommersfelden şatosuyla (1711-1718) başlıca yapıtını gerçekleştirdi. Kilian i. Dientzenhofer (Prag 1689-ay.y. 1751). Baba si Christop'tan ve Hildebrandt'tan ders alıp, çok geç.



meden Pragʻın başlıca ressamı oldu. İlk yapıtlarından Villa Amerikana'da (1720), oranların uyumuna dikkat



ettiyse de, sonraki yapıtlarında isteyerek karmaşık ay rintilara yer verdi. Aziz Mikulaş kilisesinde (1732



1737), barok üslubunun en güzel örneklerinden birini ortaya koydu.



Allenler, öbür dienler kadar kararlı değildir ve yeni den düzenlenme eğilimi taşırlar. Ama 1,3 dienler, yan



Diesel, Rudolf



rarlıdırlar. Bir eşlenik dien, katılma tepkimesine girdi



Alman mühendisi (Paris 1858-denizde 1913). Münih Teknik Üniversitesi'ni bitirerek soğutma mühendisliği



kılaşım nedeniyle, yalıtılmış sistemlerden bile daha ka ğinde, tepkime ürününün yaklaşık yarısı, beklenmedik



1,4 katlımının (4 karbonlu sistemin uçlarına eklenme nin) sonucudur. Bu durum, çift bağların iki noktasının



bir bütünmüş gibi davrandığını varsayan yankılaşım (re



yapan Rudolf Diesel, buhar makinelerinin işlemesinde Carnot çevrimini kusursuzlaştırmak için araştırmalara başladı. Önce, su buharının yerine aşırı ısıtılmış amon



zonans) kuramıyla açıklanır.



yak gazı koymayı düşündü. Bu deneme verimli olma



oluşturma yetenekleri bulunduğu için son derece de



masını sağladı. 1893'te yayınladığı Theorie und Kons



1,3 dienler, polimerler, özellikle de kauçuk formları



ğerlidirler.



Dien Bien Phu Savagi Vietnam'da, Vietminh birlikler ile Fransızlar arasında



çarpışma. Tonkin'in yukarı kesimindeki Dien Bien Phu



ovasında, büyük bir garnizonda kuşatılan Fransız birlik



leri ile Vietminh birlikleri arasında 13 Mart - 7 Mayıs



1954'te yapılan savaş sonunda, Fransızlar yaklaşık 15



000 kişi yitirdikten sonra, teslim olmak zorunda kaldı lar. 21 Haziran 1954'te toplanan Cenevre Konferan



sı'nda, ateşkes ilan edilip Fransız birliklerinin Çinhin di'nden çekilmelerinin kararlaştırılmasıyla, Vietnam, Laos ve Kamboçya'daki Fransız sömürge yönetimi so



dıysa da, bazı kuramsal görüşlerin doğruluğunun sınan



truktion Eines Rationnellen Würmemotor(Rasyonel Bir Termik Motorun Kurulması ve Yapımı) adlı yapıtında ideal bir çevrim tanımladı. Bu düşünceleri Alman mü hendislerinin ilgisini çekti ve aynı yıl Maschinen-Augus



burg-Nürnberg firması tek silindirli, soğutmasız bir mo tor yaptı: Çok gürültülü çalışmasına karşın, sıkıştırmayla ateşlemenin geçerliliği ortaya konmuştu. Bir soğutma sistemi ve bir pnömatik enjeksiyonla geliştirilen bu mo



tor, 1895'ten sonra, o döneme göre iyi isi verimleri sağ ladı. İki yıl sonra 20 beygirlik bir motor yapıldı. Bununla



birlikte, Diesel'in öbür tasarılarının çoğu bir yana bira kıldı. Diesel, motorlu bir otomobil yapma tasarısını da



olanaksızlıkyüzünden gerçekleştiremeyince büyük bir umutsuzluğa kapıldı. Anvers-Amsterdam arasındaki bir



na erdi.



deniz yolculuğunda denize düşüp boğulması, bazı çevreler tarafından intihar olarak yorumlandı.



Dientzenhofer ailesi



diesel motoru



Bavyera asıllı mimarlar ailesi. Prag'da çalışan, Bohemya



Sıkıştırma oranı yüksek, içten yanmalı motor. Benzinli



ve Alman barok üsluplarının gelişmesinde önemli rol



motora benzemekle birlikte, elektrikli bir ateşleme sis



oynayan ailenin başlıca üyeleri, Georg, Leonhard,



Christoph ve Johann ile Christoph'un oğlu Kilian Ig



temi ya da karbüratör gerektirmeyen diesel motoru, Al man mühendisi Rudolf Diesel tarafından bulunmuştur



DIETRICH, MARLENE



43



yedek benzinli motor kullanılırken, bazılarında da mo toru çalıştırmak için sıkıştırılmış hava ya da krvilcımlı ateşleme kullanılır. Diesel motorları, otobüsler, kam yonlar, lokomotifler, gemiler gibi büyük araçlar için her



zaman yeğlenen güç kaynaklanı olmuştur. Otomobil lerde de küçük diesel motorları kullanılmıştır; ama yay



CELL 2



dıkları gürültü, kurum ve kirletici maddeler nedeniyle, birçok ülkede, otomobillerde kullanımından vazgeçil miştir.



Günümüzde, merkezi enerji üretim tesisleri, sanayi



3



güç santralları, petrol boru hatları ve sulama pompaları gibisabit tesislerde, diesel gücünden yararlanmaya yö



nelik çabalar sürmektedir. Sağladıklan üstünlükler ara sinda bakım giderlerinin düşük olması, verimliliğin ve güç üretiminin yüksek olması ve bütün yüklerde yakıtta ekonomi sağlanması sayılabilir.



dietilstilbestrol



Sentetik ostrojen (cinsel hormon). Dietilstilbestrol



(DES), menopoz rahatsızlıklan, adet çevrimi bozukluk lan, yaşlanma kökenli dölyolu iltihabıve aşın süt salgısı



na bağlı meme doluluğu gibi rahatsızlıkların tedavisin



de ve gebeliği önleyici olarak kullanılır. 1950 yıllarında,



düşük yapma ve erken doğum olasılığını ortadan kal



dırmak için Batı ülkelerinde gebe kadınlara çok büyük



dozlarda (günde 50-500 mg)DES verilmiş, daha sonra, bu tedavinin uygulandığı kadınların doğurdukları kız Dört zamanli diesel motorunun başlıca çalışan parçaları



larda dölyolu kanseri ortaya çıkması tehlikesinin yüksek



yakıt enjektörü (1), sıkıştırma pistonu (2), yakıt pompası (3) ve dönen krank milinin gücünü bu pompaya ileten kayıştır (4). Bu parçalar, yanma çevriminin emme, sıkıştırma,



olduğu anlaşılmış, özellikle ABD'de DES üreticilerine karşı davalar açılmıştır: Bu davalann birinde (1983) bir



patlama ve egzozdan oluşan dört aşamasına aracılık eder.



Emme supabindan (5) silindire havanın çekilmesiyle çevrim başlar. Sonra her iki supap da kapanır, piston yükselir ve



erkek de, annesinin gördüğü DES tedavisi nedeniyle er bezi kanserine yakalandığını ileri sürmüştür.



hava iyice sıkıştırılır (6), En üst sıkıştırma düzeyine ulaşılmak



DES, yapay olarak elde edilmiş steroit olmayan ilk östrojenlerden biridir ve molekül konfigūrasyonu, gū



üzereyken, sıcak havanın içine yakıt püskürtülür ve yakıt kendiliğinden tutuşur (7). Yakit yanarak pistonu aşağı iter ve krank milini döndürür (8). Egzoz supabı açılarak yanma



ürünleri dışan atılır (9). Sonra, çevrim yinelenir.



nümüzde de sentetik ostrojenlerin en güçlüsüdür. Ka



raciğer tarafından etkisizleştirilmesini önleyen yapısal



özellikleri nedeniyle, ağızdan alındığında yüksek ve



uzun süreli etki gösterir. Yapılan titiz ve uzun dönemli değerlendirmeler, DES'in, doğru kullanıldığında, ka



(1892'de patentini aldı). Diesel motorlarında, sıkıştırıl mış havanın sıcaklığını, silindire püskürtülen düşük nite likli bir yakıtı tutuşturacak kadar yükseltmek için yüksek sıkıştırma oranları uygulanır. Diesel motorlarini oluştu ran parçalar, çoğunlukla benzinli motorların parçala



rindan daha ağırdır; çünkü yüksek sıkıştırma oranını ve



güç verimini elde etmek için, yapısal dayanıklılığın da ha çok olması gerekir.



Diesel motorlarında, pistonla hava sıkıştırıldıktan



sonra silindire yakıtı püskürtmek için bir yakıt püskürt me (enjeksiyon) sisteminden yararlanılır. Bu karışım ya nar; genleşen gazlar pistonu aşağı iterek güç sağlar. Ya



kıt püskürtme anının zamanlaması, benzinli motorda



yakıtı tutuşturan kıvılcım kadar belirleyici önem taşır. Bu nedenle, püskürtme mekanizmaları, mekanik ola rak krank miline bağlanmıştır. Her silindir, sabit miktar



dinlarda üreme sistemi ya da meme kanseri olasılığını



artırmadığını göstermiştir. Tedavide, yaklaşık 0,5 mgʻlik



ağızdan alınan dozlarla kullanılır; meme ve prostat kan seri olan hastalara da, hastalık belirtilerini hafifletmek



için ağız dışındaki yollarla da uygulanır. Kesimden önce kilo alımını hızlandırmak için hayvanlara da sık sık veril



miş, ama bu uygulama etlerde DES kalıntıları saptandığı için birçok Batı ülkesinde yasaklanmıştır; ne var ki, ya



sadışı kullanımı sürdürülmektedir.



Dietrich, Marlene Alman



kadın sinema



oyuncusu (Berlin



1901-Paris



1992). Çeşitli tiyatro oyunlarında ve bir dizi sessiz film de rol alan Marlene Dietrich (asıl adı Maria Magdalene



da havayı emip sıkıştırdığı için, motorun gücü, püskür



von Lock tur), Joseph von Sternberg'in Mavi Melek (Der Blau Angel, 1930) adlı filmiyle uluslararası ün ka zanıp, Sternberg'le birlikte ABD'ye giderek peşpeşe



zamanlaması kadar süresi ve basıncı da, belirli bir hız,



oynadığı filmlerle sinemanın cinsellik tanrıçaları arası



mesini sağlayacak biçimde tasarlanır.



Venus, 1932), The Devil is a Women (Şeytan Bir Kadın dır; 1935; Sternberg yönetiminde son filmi), vb.



tülen yakıt miktarına göre değişir.Yakıt enjeksiyonunun



güç ve ivmelenme aralığında ya da öbür çalışmakoşul larında yakıttan en yüksek oranlı yararlı enerji elde edil



nal girdi: Morocco (Fas, 1930), Savaşan Venüs (Blonde



Öbür içten yanmalı motorlarda olduğu gibi, diesel



1935'ten sonra, çeşitli yönetmenlerin çok farklı kişilik leri canlandırdığı filmlerinde oynadı: Angel (Melek,



motorlarında da egzoz, soğutma ve marş sistemlerine



gerek vardır. Üstelik, sıkıştırma oranları alışılmamış öl



çüde yüksek olduğu için, güçlü bir marş sistemi gerekli dir. Bazı diesel motorlarında bir elektrik motoru ya da



1937; Ernst Lubitsch), Yedi Günahkarlar (Seven Sin



ners, 1940; Tay Garnett), Kanlı Sahne (Stage Fright, 1950; Alfred Hitchcock), Yaylaların Fahişesi (Rancho



44



DIEZ, ERNST Marlene Dietrich, bir müzikhol



diferansiyel



şarkıcısini



Otomobillerin çekiş düzeneğinde yer alan, çekiş teker



canlandırdığı Mavi Blau Engel, 1930) uluslararası ün



leklerinin, motorun çevirme kuvvetini (torkunu) farklı dönüş oranlarıyla aktarmasını sağlayan dişli sistemi. Di feransiyel, bir virajın dış tarafında kalan tekerleğin daha



kazanmış,



uzun bir yay çizmesini, iç yanda kalan öbür tekerleğin



Melek'le (Der



sonradan oynadığı filmlerle, döneminin



cinsellik tanrıçalan arasına girmiştir.



se daha kısa bir yay çizmesini, dolayısıyla da aracın pa tinaj yapmasını önler.



Motoru önde olan arkadan çekişli bir arabada, mo



torun çevirme kuvveti, aktarma sisteminden geçerek,



arka dingil düzeninin içindeki ayna ve pinyon dişlileri döndürür ve arka çekiş tekerleklerine güç sağlar. Moto



ru önde olan önden çekişli arabada, diferansiyel ve son Notorious, 1952; Fritz Lang), Bitmeyen Balayı (Touch



çekiş dişlileri, doğrudan doğruya motora monte edilmiş



Savaşı'nda Nazilere karşı çarpışan ABD birliklerine mo



Her iki tasarımda da, çekiş dişlileri, diferansiyel dişlileri



of Evil, 1952; Orson Welles), vb. Bu arada İkinci Dünya ral vermek için cephede birçok turneye çıkıp, 1950 1970 arasında özellikle, etkileyici sesiyle ün kazandığı



müzikhollerde çalıştı. Sonra Paris'e yerleşip, içine ka panarak, toplum yaşamından uzak bir ömür sürdü.



olarak, aktarma sistemiyle aynı karter içinde yer alır.



aracılığıyla aks millerini ve çekiş tekerleklerini döndü rür.



Şaft mili, diferansiyel içindeki bir pinyon dişlide sona erer. Şaft mili döndüğünde, pinyon dişli, diferansiyel kutusunun bir parçası olan ayna dişliyi hareket ettirir; böylece hem kutu hem de ayna dişli birlikte döner. Ku



Diez, Ernst Avusturyalı sanat tarihçisi (Kärnten 1878-Viyana 1961).



Istanbul ve Roma'da incelemeler yapan (1903-1904)



Ernst Diez, Viyana ve Berlin müzelerinde çalıştı. Viyana



Üniversitesi'nde asistanlığa başlayıp (1911), Anadolu,



İran, Hindistan ve Mısır'ı gezdi (1912-1914). Doçentli



ģe (1918) ve profesörlüğe (1924) yükselip, Pennsylva nia Universitesi'nde çalıştı(1926-1936). Hindistan, Çin,



Japonya ve Cava'da incelemeler yaptı(1930-1931).Vi yana Üniversitesi'ne (1939), sonra İstanbul Üniversitesi



Edebiyat Fakültesi'ne (1943-1948) geçip, IstanbulÜni



versitesi'nde Sanat Tarihi Enstitüsü'nü kurdu. Birinci



Uluslararası Türk Sanatları Kongresi'nde onur konuğu olarak bulundu.



tunun içinde iki pinyon dişli ve iki yan (istavroz) dişli var dir; yan dişlilerin her biri, bir aksla çekiş tekerleklerin den birine bağlanır. Araba dümdüz ileri giderken ve aks milleri



аупі hızla dönerken, diferansiyel kutusu da dö ner, ama hiçbir farklı hareket oluşmaz. Oysa araç bir vi



rajı alırken, çekiş tekerleklerinin hızları ve aştıkları me safeler farklı olacağı için, diferansiyel bu farklılığı den geler: Yan dişlilerin çevresinde dönen pinyonlar, virajın iç yanında kalan tekerleğin daha yavaş, dış yanında ka lan tekerleğinse daha hızlı dönmesini sağlar. Kutu, iki



tekerleğin ortalaması olan bir hızla döner.



Serbest dönen dişliler, motorun çevirme kuvvetini,



çekiş tekerlekleri arasında eşit olarak böler. Çekiş te



kerleklerinin biri kuru zemin, öbürü buz üzerindeyse, kutunun içindeki dişliler, patinaj yapan tekerleğin, ayna



Başlıça yapıtlan: Die Kunst der Islamischen Völker (Islam Ülkeleri Sanatı, 1915), Churasanische Baudenk



dişlinin ikikatı hızla dönmesini sağlar. Çekiş tekerlekle



mäler (Horasan Mimari Anıtlari, 1918), Persien, Isla



rekli olan az miktardakilçevirme kuvvetinijaynı oranda



mische Kunst in Churasan (Iran'da Horasan'da Islâm



Sanatı, 1923), Karaman Devri Sanatı (O. Aslanapa ve



M.Koman'la, (1950), Türk Sanatı (Türkische Kunst;Jok



tay Aslanapa'yla,|1956), Indische Kunst, Islamische Kunst (Hint Sanatı, İslâm Sanatı, 1960).



Diez, Friedrich Christian Alman dilbilimcisi (Giessen 1794-Bonn 1876). Once Fransız Provence edebiyatı, sonra genel olarak Roman dilleri üstüne çalışmalar yapan Christian Friedrich Diez,



dilbilime tarihsel bir yöntem getirdi. Yapıtları Fransız



rinin her biri, patinaj yapan tekerleğin dönmesi için ge



alır; araba hareket etmez. Tekerleğin boş dönüşünü azaltmak için, bazı araçlarda kilitli ya da sınırlı kaymalı diferansiyel kullanılır. Yaylar, yan dişlileri kavramalara



bastırarak, kutuyla temas etmelerini sağlar. Kavramalar diferansiyelin hareketini kısıtlayarak çevirme kuvveti



nin bir bölümünü, yol tutuşu (kavrayışı) daha iyi olan te kerleğe iletir ve aracın hareket etmesini sağlar.



Günümüzde birçok araçta sürekli ya da aralıklı dört tekerlekten çekiş (4WD) sistemi bulunmaktadır. Aralıklı 4WD araçlar, kaplama yollarda 2WD olarak hareket



eder. Modern 4WD araçların çoğunda, ön ve arka te



ca'ya çevrilerek, Roman dilleri çalışmalarına temel ol du.



Başlıca yapıtları:



Grammatik der Romanischen



Sprachen (Roman Dilleri Dilbilgisi, 1836-1838), Etymo logisches Wörterbuch der Romanischen Sprachen



(Roman Dilleri Etimolojik Sözlüğü, 1833).



difenbahya



Difenbahya



Yılanyastığıgiller ailesinden bitki cinsi (Bil. a. Dieffen



(D. amoena),



kın tür içeren difenbahya cinsinin üyeleri, evlerde yay



yaprakları için



gin biçimde yetiştirilir. Cinsin örnek türü difenbahyanin



(Dieffenbachia amoena)l yaprakları koyu yeşil üstüne,



biçimdeyetiştirilir.



beyaz çizgilidir.



aşabilir.



bachia). Amerika'nın tropikal bölgeleri kökenli 30'a ya



gösterişli



evlerde yaygın



Boyu 50 cm'yi



DIJON



45



F, iki değişkenin bilinen bir fonksiyonudur. Yukardaki denklem, “birinci dereceden basit diferansiyel denk lem" diye



adlandırılır. Basit sözcüğü, bilinmeyen



fonksiyonun bir tek bağımsız değişkene (bu örnekte



zamanına) bağlı olduğunu gösterir. Diferansiyel denk



lemin derecesi, var olan en yüksek türevin derecesi



dir. Sözgelimi, x"(t) – Gſt, x(t), x'(t)) türü bir denklem (burada G, üç değişkenin bir fonksiyonudur), ikinci de receden basit bir diferansiyel denklemdir. x(t)nin ikinci 3



türevi denilen x"(t), x'(t)nin değişme oranıdır. Üçüncü türevi içeren bir denklem, yani x'"(t), üçüncü derece den bir denklemdir.



Diferansiyel denklemlerin uygulama alanlarından



biri, sabit ivme ile yerçekiminin etkisi altında, serbest düşen bir cismin hareketinin incelenmesidir. İvme, hız değişme oranı olduğu için (hız da uzaklık değişme ora



nıdır), uzaklığın zamana göre ikinci türevidir. 6



diferansiyelgeometri: Bk. GEOMETRİ, DİFERANSİYEL



Motorun çevirme kuvveti (torku), şaft milini (1) ve pinyon dişliyi (2) çevirir; o da ayna dişliyi (3) döndürür.



Diferansiyel kutusu (6) içinde bulunan pinyon dişliler (4) ve yan (istavroz) dişliler (5), aks millerinin (7, 8), bir viraj



diferansiyel hesap: Bk. HESAP, DİFERANSİYEL.



alınırken dış ve iç yanlardaki tekerlekleri farklı hızlarda döndürmesini sağlar.



kerlekler arasında fazladan bir diferansiyel daha bulu nur; böylece ön ve arka çekiş tekerlekleri, kaplama yol



da giderken çok az farklı oranlarda döner ve çekiş dü



difteri: Bk. KUŞPALAZI.



Dihhuda, Ali Ekber



Sürekli 4WD sistemi olan bazı araçlarda, ön ve arka son çekiş dişlileri, sınırlı kaymalı diferansiyelle birleştiri lir. Her çekiş aksinin ayrıca kendi diferansiyeli vardır.



Iranli yazar (Tahran 1879-ay.y. 1955). Tahran Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitiren Ali Ekber Dihhuda, Balkan lar'daki Iran elçiliklerinde çalıştı. Dönüşünde Iran'da meşrutiyet ilan edilmesinden yararlanarak Cihangir



hızlarda dönmesini sağlayarak, lastik çaplarındaki ya da



Perendbaşlığı altında yayınladığı yazılar halk tarafından



dan kaldırır. Bu kayma, sürekli 4WD sistemi bulunan



hammet Ali Şah Kaçar tarafından Avrupa'ya sürüldü.



zeninin hasar görmesi önlenir.



Bu diferansiyeller, ön ve arka tekerleklerin çok az farklı



Han Şirazi'yle Sur-i Israfil adlı gazeteyi çıkardı. Çerend



çekiş dişlisi oranlarındaki küçük farkların etkisini orta



ilgiyle izlenip, büyük yankılara neden olduğu için, Mu



aracın, çekiş düzenine bir zarar gelmeden, kaplama



Gazetenin yayınına İsviçre'de devam etmek istediyse



yollarda hareket etmesini sağlar.



yi çıkardı. Meclisin ikinci kez açılması üstüne Iran'a dö



diferansiyel denklemler Bir nicelik ile o niceliğin değişme oranları arasında ba



de, başaramadı ve Istanbul'a gelerek Surûş adlı gazete nüp, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra siyaseti bıraktı.



Başlıca yapıtları: Emsal ü Hikan (Atasözleri ve Özde yişler), Lügatname-i Dihhuda (Dihhuda Sözlüğü).



ğıntı kuran denklemler, Mühendislik, doğabilim ve top lum bilimleri alanlarındaki sorunların incelenmesinde



Dijck, Antoon Van: Bk. VAN DYCK,



sık sık ortaya çıkan bu denklemler, gözlemlerin ya da



ANTHONY.



oranı ile büyüklüğü arasında içsel bağıntı bulunan bir



dijital bilgisayar: Bk. BİLGİSAYAR.



deneylerin sonuçlarına göre önerilir ya da test amaçlı varsayımlar olarak ileri sürülür. Birçok olgu, değişme



nicelikle tanımlanabildiği için, bu tür denklemler önemlidir. 1664-66'dan bu yana, diferansiyel denk



lemler, mekanik, elektromanyetizma kuramı, görelilik kuramı ve kuvantum mekaniği gibi alanlardaki sorunla ra uygulanmıştır. Bazı biyolojik ve ekonomik süreçler de, diferansiyel denklemlerin kullanıldığı modellerle tanımlanabilir.



Bir niceliğin x büyüklüğü, t zamanına göre değişebi



dijital saat: Bk. SAAT.



Dijon Fransa'nın doğu kesiminde kent. Côte d'Or yönetim



lir. Bu durumda, x'in t'ye bağımlılığı, t zamanındavar olan miktar için x(t) yazılarak gösterilir. Öyleyse, x, t'nin bir fonksiyonudur; Xin zamana göre değişme oranı



bölgesinin merkezi olan, Suzon ve Duche irmaklarının



Diferansiyel hesapta, x(týnin bilinen biçimlerinden x'(t)



Irmaklarıyla bağlantı kuran kent, verimli bir tarım bölge



birleştikleri yerde, Paris'in 270 km kadar güneydoğu sunda yeralan Dijon'un nüfusu 151 636'dır. Bourgogne



x'ſtyle gösterilir ve x'in t'ye göre türevi diye adlandırılır.



kanalı aracılığıyla Asône irmağıyla ve Paris havzasının



fonksiyonunu hesaplamak için, çeşitli kurallar geliştiril



miştir; buna karşılık, diferansiyel denklemlerin incelen



sinin ortasında, önemli bir şarapçılık ve hardalcılık mer kezidir. Öbür sanayi kolları da önemli ölçüde gelişmiş



mesinde tipik bir sorun, x'(t) - Flt, x(t)}türünden bir ba



tir: Basımcılık sanayisi, kimya sanayisi, elektrikli gerec



ğıntı verildiğinde x(t) fonksiyonunu bulmaktır; burada



ler yapımı, besin sanayisi, deri fabrikaları, otomotiv sa



46



DİKDÖRTGEN



nayisi, çeşitli makineler yapımı, vb. Ayrıca, XIII. yy'dan kalma iki kilisesi, yapımına 1229'da başlanan ve Bour



ailesi üyelerinin sırtlarında, türlere göre sayısı 3-16 ara sında değişen bir sıra tek tek diken, karınlarındaysa bir



re Dame katedrali, XV. ve XVI. yy'lardan kalma lonca



nin (Gasterosteus aculeatus) dişisi, yaz mevsiminde, er keğin yaptığı yuvada çiftleşir.



gogne gotik üslubunun başlıca örneklerinden olan Not



binası ve Güzel Sanatlar müzesiyle çok sayıda turist



tek diken bulunur.Ailenin en yaygın türü dikencebalığı



çekmektedir. Aynı zamanda da bir öğretim (1722'de kurulan Djon Üniversitesi) merkezidir. Bir Roma ordugâhı olarak kurulan Dijon, 1016'da



dikenliuyuşturanbalığıgiller



Bourgogne Düklüğü'nün merkezi olmuş, XV. yy'da



Tropikaldenizlerde ve ilık denizlerde yaşayan kıkırdak libalık ailesi (Dasyatidae). Kumlu kıyı kesimlerinde ka



Fransa Krallığı'na bağlanmış, ikinci Dünya Savaşı'nda



Alman işgalinde kalmıştır.



dikdörtgen



Dikenliuyuşturanbalığıgiller ailesinden güney



Bütün açıları dik olan dört kenarlı dūzlem şekil. Dik



(Dasyatis americana),



dikenliuyuşturanbalığı sığca sularda yaşayan



dörtgen ayrıca, dik açılı, yani bütün açıları dik olan bir



yassı bedenli bir balıktır.



paralelkenar olarak da tanımlanabilir. Dikdörtgenin



karşı (komşu olmayan) köşelerinibirleştiren ve dikdört geni iki eş üçgene bõlen doğru parçasına “köşegen"



denir. Komşu kenarlarının uzunluğu a ve bolan bir dik dörtgenin çevresi, Ç-2a + 2b formülüyle hesaplanır.



Dikdörtgenin alanıysa, iki komşu kenarın çarpımına eşittir (alan - ab). Komşu kenarlarının uzunluğu aynı (a - b) olan dikdörtgene kare denir; karenin çevresi 4a,



alanıysa a'dir.



dikencebalığı



buklular ve yumuşakçalarla beslenen dikenliuyuştu



Genellikle tatlısuda yaşayan, dikenlibalikgiller ailesin



ranbalığıgiller ailesi üyelerinin kuyruklarının ucunda,



den, çok kavgacı balik tūrū(Bil. a. Gasterosteus aculea



savunma silahı olarak kullandıkları uzun, testere dişli bir diken vardır; bu diken, üstündeki yivler zehirli doku



içerdiğinden, battığında acı veren yaralara neden olur;



ölüme bile yolaçabilir.



dikenli vatoz Sıcak, ılık ve oldukça soğuk denizlerde yaşayan, özke Dikencebalığına (Gasterosteus aculeatus) Kuzey yankūrenin ilık ve serin denizlerinde rastlanır. Genellikle



kıyıya yakın durgun sulu kesimlerde dolaşır.



tus). Ilık denizlerde yaşayan, ama Karadeniz gibi olduk



ça serin denizlerde de rastlanan dikencebalığı, durgun



dibalığıgiller ailesinden balık türü (Bil. a. Raja fullonica). Kıyı sularında, derinliği 10-300 m arasındaki kesimde



dolaşan dikenli vatozun boyu 120 cm'yi bulabilir. Dip te avladığı balıklar ve omurgasızlarla beslenir. Eti lez zetlidir; ayrıca, bol yağ içeren karaciğeri ilaç ve yağ sa



nayilerinde kullanılır.



sulu, sıkça bitkili kesimlerde yerleşir. Bedeni kuyruğa



dikenli yediuyuklayan



mez.



Hindistan'da yaşayan yediuyuklayan türü (Bil. a. Plata



doğru küçülen kemiksi levhalarla örtülüdür. Eti yen dikenkafalılar



Başka hayvanlarda iç asalak olarak yaşayan omurgasız hayvan filumu (Bil. a. Acanthocephala). 1-2 cm boyun



canthomys lasiurus). Tüylü kuyruğu ve büyüklüğü bakı mindan yediuyuklayana benzeyen, ama sırtındaki tüy



ler arasında sivri dikenler bulunan dikenli yediuyukla



yan, ağaçlarda yaşar, meyveler ve tohumlarla beslenir.



da 500 tūrü bulunan dikenkafalılar şubesi üyelerinin



Diker, Mustafa Hayrullah



gelişmelerini sürdüren larvalar, böcek bir omurgalı



Türk hekimi (Istanbul 1875-ay.y. 1950). Askeri Tibbi



yumurtaları böcekler tarafından yutulur; kist biçiminde hayvan tarafından yenilince o hayvanın bedenine ge çerler. Omurgalının bedeninde yumurtadan çıkan ku çük dikenkafalılar, dikenli hortumlarıyla barsak çeperi ne asılır, barsakları bulunmadığından, konaklarının be den sıvılarını emerek yaşarlar.Dişilerin yaptığı milyon larca yumurtanın omurgalının dışkısıyla bedenden aul ması, çevrimi yeniden başlatır.



dikenlibalıkgiller Denizlerde, yarı-tuzlu suda ve tatlısuda yaşayan çeşit leri bulunan balık ailesi (Bil.a. Gasterosteidae). Bilinen 8



türünün çoğu ince-uzun, pulsuz olan dikenlibalikgiller



ye'yi bitirip (1907), Paris'te adli tip ve nöropsikiyatri ko



nularında uzmanlaşan (1910-1913) Mustafa Hayrullah Diker, Tıp Fakültesi nöroloji kürsüsünde profesörlüğe (1924) ve ordinaryüs profesörlüğe (1936) yükselip,



1941'de emekliye ayrıldı. Milletvekilliği yaptı (1943.



1950). Türkiye'de karmaşık adalet konularinın ya da davaların çözümünde ruh hekimliğinin öneminin anla şılmasına büyük katkılarda bulundu. Başlıca yapıtları: Tababet-i Adliye-i Mecanin (Türki



ye'de adli psikiyatri dalında yayınlanmış ilk kitaptır, 1915), EmrazıAsabiye (Sinir Hastalıkları, 2 cilt, 1931), Adliye! Hekimliğinde Toksikomani ve Alkolisma



(1935).



DIL



dikit: BK. SARKIT VE DİKİT.



47



Bir diktatörün gücü genellikle siyasal parti, güvenlik ór. gütü ya da ordu gibi temel kurumlardan birinin desteğj ne dayanır. Genellikle diktatörler, kişilikleri ve misyon



dikkat



ları çevresinde bir efsane oluşturarak kendilerini güç



lendirirler. Adolf Hitler, Joseph Stalin ve Mao Zedung



Düşünceyi belli bir şey üstünde yoğunlaştırabilme gü



gibi diktatörler kendilerini “yanılmaz", "herşeyi bilen"



cü. Dikkat, bilincin odağıdır. Nesnel olarak, bütün du



önder olarak benimsetmeyi başarmışlardır.



yumsal ya da belleğe yerleştirilmiş bilgilerden, daha sonra kullanmak için bir bölümünü seçmeyi gerektirir.



tim biçimidir. Diktatörden sonra iktidara kimin geleceği



Bir toplantıda konuşan çeşitli kişiler arasındayalnızca



birini dinlerken, bir resme bakarken şekilleri dikkate al



münden sonra, birbirlerini darbelerle deviren bir dizi



maksızın yalnızca renklere yoğunlaşılırken, kalabalıkta



savaş patlak verebilir. Diktatörler genellikle orduya ve



bir tanıdığı ararken ya da akıl bir problemi çözmeyi yo



ğunlaştırılırken, farklı verimlilik derecelerinde farklı dik



katlersöz konusudur. Bireyin seçmek zorunda kalması, algılamanın, düşünmenin ya da birçok şeyi aynı anda



Yapısı bakımından, diktatörlük, istikrarsız bir yõne



önceden kestirilemez. Gerçekten de diktatörün ölü



yeni diktatör iktidara gelebilir; hatta bazen kanlı bir iç



güvenlik güçlerine dayandıklarından, iç güvenlik örgüt



lerinin desteğini korumak için yapılan aşırı harcamalar,



ülkenin ekonomik ve toplumsal durumunda ciddi bir



yapmanın bir sınırı olduğunu gösterir.



bozulmaya yol açabilir.



Yoğun, tuhaf ya da önemli dış uyarıcılar tarafından çeki



dil



organizma uyarıcıya yönelerek dikkati hem düşünce



Ağzın içinde tat alma duyumunu sağlayan, çiğneme,



Dikkat bazen istenmeden ve elde olmadan uyanır:



lebilir. Bunlar yönlendirici tepki sağlar. Uyarıcı arttıkça,



sel, hem de fiziksel olarak başlatır. Herhangi bir biçim



de, uyarıcı tekrarlanır ya da sürekli olursa, dikkat tepkisi sonuçta azalır ya da bütünüyle ortadan kalkar. Belirli



bazı etkinlikler için dikkat gerekli değildir: Bir sahnenin genel fiziksel özellikleri (renk, boyut, biçim ve hareketi)



dikkat harcama gerektirmeden belleğe yerleştirilebilir.



Aynı biçimde, başlangıçta yoğun dikkat gerektiren bazı



yutma ve konuşmaya yardımcı olan, kastan yapılmış



organ. Bağdokusuyla yutak duvarlarına ve boyundaki



dilkemiğine sıkıca perçinlenmiş olan dilin, “gövde” adı verilen üçte ikilik bölümü, kök" adı verilen üçte birlik



bölümünden V biçiminde bir sınırla ayrılmıştır. Dil gov desinin üst yüzeyinde “papilla” adı verilen çok sayıda uzantı yeralır. Dil kökünün iki yanının üst yüzeylerinde



işler, daha sonraları öylesine otomatikleşir ki, öbür et kinliklerle birleştirilebilir. Fizyoloji uzmanları, dikkatin algılama sürecini hangi bölümlerin etkilediğini araştır



bademcikler adı verilen düzensiz çıkıntılar görülür.



lerden dinledikleri mesajlardan birini tekrarlamaları is



hayvanda, dilin arka bölümünün arka-yan yüzleri bo



lar, bir kişinin iki mesajın genel özelliklerini aynı anda kaydedebildiğini, ama yalnızca birinin sözlü içeriğini



salgı bakımından en yüksek olan ipliksi papillalar, mik roskop altında tersine dönmüş V biçimli yapılar biçi minde görünürler; bunlarda tat alma tomurcuklan bu



Erişkin insanın dilinde üç çeşit papilla göze çarpar.



Yapraklı papilla adı verilen dördüncü papilla çeşidiyse,



maktadırlar. Seçici dinleme deneyleri sırasında, denek



insanda gelişmemiş durumdadır; buna karşılık birçok



tenince, öbür mesajla ilgili dikkatleri dağılmış ve sonuç.



yunca çok iyi gelişmiştir. İnsandaki papillalar arasında



tekrarlayabildiğini göstermiştir.



Dikmen, Halil Türk ressamı (İstanbul 1906-Ankara 1964). İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitiren (1927) Halil



Dikmen, Paris'e giderek çeşitli atölyelerde çalıştı. Yur da dönüşünde (1931), liselerde öğretmenlik yaptı. Yeni



kurulan Resim ve Heykel Müzesi'nin müdürlüğüne ge



tirilip (1937), bu görevinin yanı sıra Güzel Sanatlar Aka demisi'nde resim dersleri vermeye başladı (1949). Son



yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar genel müdürlüğü yaptı.



Yurt içinde bir ara “D grubuyla" sergi açan, yurt dı



şındaki sergilere tablolar gönderen Halil Dikmen, Rö nesans'ın klasik biçimlerine bağlı kalarak, yapıtlarında işık-gölge oyunlarına yer vermiş, kübizmden etkilen . miştir



Başlıca yapıtları arasında Portakal Toplayanlar, Vatanı Kurtarmak için, Giresun'da Fındık Toplayıcıları



sayılabilir.



diktatörlük



Yetkilerin, gücü hiçbir resmikuruluş ya da yasa tarafın dansınırlandırılmamış bir tek kişinin ya da "cunta" adı



verilen bir topluluğun elinde toplandığı yönetim biçimi.



Eski Roma'da diktatör, tehlike dönemlerinde yönetime



atanan özel bir yüksek görevliydi. Modern diktatörlerin çoğuysa, sıkıntılıdönemlerde askeri darbeyle ya da ya. sal yollarla iktidara gelmişler, güçlü bir önder gereksin mesini öne sürerek olağanüstü yetkiler edinmişlerdir.



Halil Dikmen'in bir portre çalışması.



DİL



48



bademcikler



kenarlan çevrili insan dili mukoza zanyla kaplı bir



papillalar



çizgili kas kütlesidir. Tat alma



ve söz üretiminin temel bölümü



dan, hiç bir değişikliğe uğramadan, yalnızca cümle için deki yerlerine göre anlam ve işlev yüklenirler; bu tür dillere, "ayrışkan" ya da "yalınlayan" diller denir. Ayrış



yutmada



kan dillerin en belirgin örnekleri arasında Çince, Viet



yararlanılır. Ön



nam dili, bazı Himalaya ve Afrika dilleri sayılabilir. Ayrı



bölümü tat alma



tomurcuklarını kapsayan



papillalar içerir.



papillalar



Sözcükler genellikle, anlam taşıyan bir kök ile işlev be lirten birekten oluşur. Bazı dillerde, sözcükler ek alma



Çiğnemede ve



olan dilden,



mantarsi



XIX. yy'dan bu yana dilleri, sözcüklerin düzenleniş biçimlerine göre sınıflandırma çalışmaları yapılmıştır.



ca, Avrupa'da konuşulan Bask dili de ayrışkan bir dildir.



Öte yandan, gene bazı dillerde, kök ile ekin birbiriy



le bitiştiği, birbiriyle bağlantı kurduğu görülür. Bir başka



Kenarları çevrili



deyişle, dilbilgisel bağlantıları, yetenek, işteşlik, olum



papillalar bademcikler tarafından örtülen



meyen köke getirerek belirten diller vardır. Bu diller de,



dil kökünün Ön



yanında yeralırlar.



lunmaz; temel işlevleri, besinin hareketine yardımcı olacak biçimde sürtünme sağlamaktır. Bunların arasına



serpili durumda bulunan mantarsi papillalar, düğümleri andırır, dilin ūst orta bölgesinde bulunurve tat alma to



murcukları içerirler. Sayıca en az olan üçüncü papilla çeşidi, "kenarları çevrili papillalar" diye adlandırılır;



bunlar en büyük papillalardır ve mantarsi papillalar gibi tat tomurcukları içerirler; sayıları 13 kadardır; dilin kö kūnū gövdesinden ayıran V biçiminde bir sıra biçimin de dizilmişlerdir. dil



İnsan ırkına özgü bildirişim sistemi. Insanoğlu düşünen bir varlıktır; düşünce ve duygularını ya konuşarak ya da



suzluk, zaman, kişi gibi çeşitli işlevleri olan ekleri, değiş "bitişimli" yada "bağlantılı” diller diye adlandırılır. Ge



rek Türk dilbilimcileri, gerek yabancı dilbilimciler, Türkçe'yi bu türün en ilgi çekici örneği olarak göster



mektedirler. Türkçe'nin bitişimli bir dil olduğunu gös



termek amacıyla, iki örnek verelim; Yap (fiil kökü) ve baş (ad kökü) sözcükleri ele alındığında ve bunlara bir



birinden ayrı işlevler taşıyan biçimbirimler eklendiğin



de, köklerin hiç değişmemesine karşılık, birçok kavram dile getirilir: Yap-i-sal-cı-lik; baş-la-t-tor-dık-tan. Bitişim li diller arasında, Türkçe'nin yanı sıra öbür Altay (Mo golca, Mançu-Tunguz) ve Ural dilleri (Fince, Macarca, vb.) sayılabilir.



Biçimbilimsel sınıflandırmanın ücüncü öbeğini bü künlü diller oluşturur (bükün, çekim sırasında kökün değişmesi demektir). Bu tür dillerde, sözcüğün dilbilgi sel değeri, kökün uğradığı değişikliğe bağlıdır. Bükünlü



dillerin en ilgi çekici örneği Arapça'dır.



Öte yandan, en gelişmiş örnekleri Amerika kızılderi lilerinin dillerinde görülen bir başka biçimbilimsel sinif landırma öbeği de, "Çokbireşimli" ya da "kaynaştıran"



yazarak belirtir. Hayvanların da, içgüdüsel olarak korku ve sevinçlerini birtakım seslerle belirttikleri bir gerçek



diller diye adlandırılan dillerdir. Bu dillerde, sözcükler



tir. Ama yalnızca insan, sayısız denebilecek bildirileri



ile ekler birbiriyle öylesine birleşir, öylesine kaynaşır ki,



belli sayıda birimden yararlanarak bir başkasına aktara



bilir. Kısaca tanımlandığında dil, kavramlar ile ses imge lerinin birleşmesinden oluşan bir göstergeler sistemi ve



insanların birbiriyle anlaşmasını sağlayan bir bildirişim aracıdır. İnsan dili içgüdüsel değil, eklemli bir dildir. Sesler birleşerek cümleleri oluşturur.



Dilin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle



birlikte, günümüzdeki biçimiyle insan türünün (Homo sapiens sapiens) ortaya çıkmasından bu yana, insanla



rin birbirleriyle konuşarak anlaştıklarını düşündüren ba zı kanıtlar elde edilmiştir.



Dil yalnızca bir çağdan öbürüne ve toplumdan top luma değil, aynı zamanda bir toplumsal kesimden öte



kine ve aynı ülkede bir yöreden ötekine değişiklik gös terir. Bu nedenle, dünyada kaç dil konuşulduğunu ke



sinlikle belirtmek oldukça güçtür. Ancak, yaklaşık bir sayı vermek gerekirse, yeryüzünde 3 000 kadar dil ol duğu söylenebilir.



Dilbilim araştırmalarının etkisiyle, özellikle de Hint



Avrupa dilleri gibi büyük bir dil ailesine ilişkin çalışmala rin öncülüğüyle, yeryüzünde konuşulan (yaşayan dil ler) ve konuşulmuş (ölü diller) diller konusunda ortaya çeşitli ölçütler atılmıştır. Bu ölçütler üç ana noktada top lanabilir: Biçimbilimsel sınıflandırma; tarihsel (akraba lik ilişkileri) sınıflandırma; uzamsal (coğrafi) sınıflandır ma,



bir cümlenin bir tek sözcükle özdeşleştiği, bir tek söz



cüğe sığdığı görülür. Sözgelimi, Eskimo dilinde takusa riartorumagaluarnerpa (tek sözcük), "Onun bununla uğraşmaya gerçekten niyeti olduğunu sanıyor musu nuz?" anlamına gelir.



Dillerin kaynak açısından sınıflandırılması, XIX. yy'da dilbilimin üstünde çok durduğu bir konudur. Bu



sınıflandırma yöntemi, diller arasındaki akrabalığa, "dil ailesi" kavramına, bir başka deyişle dillerin tarihsel olu



şumuna dayanır. Ancak, yeryüzündeki dil aileleri konu sunda kesin bir sayı vermek çok güçtür; birçok araştır mada farklı saptamaların bulunduğu bir gerçektir. Çe şitli karşılaştırmalarla aynı kaynak dilden çıktığı belirle nen dilleri aynı öbek içinde toplayan tarihsel sınıflandır ma yöntemine ilişkin öneriler, üç ayrı dil ailesi çevresin



de toplanabilir: Ural-Altay dilleri; Hint-Avrupa dilleri; Hami-Sami dilleri,



Türk dilinin de içinde yer aldığı Ural-Altay ailesindeki



diller arasında akrabalık ilişkileri bulunduğu görüşü, te melde şu olguların gözlemlenmesine bağlı kalmıştır:



Hem Ural, hem de Altay öbeğine bağlı dillerde, ünlü uyumu vardır; bitişimli olan bu dillerdeki bazı eklerin,



hem fiil çekimlerinde ortaya çıktığı, hem de sözcük tü



retmede kullanıldığı görülür. Öte yandan, bu diller ara sında, ses, sözdizim ve biçim benzerlikleriyle, sözcük



Biçimbilimsel sınıflandırma, hem akrabalık ilişkileri



benzerlikleri de vardır. Dil tarihçileri,Altay dil öbeğine



konumları temel alan sınıflandırmaya karşıdır: Çünkü,



1. Altay dönemi:Türk-Moğol dil birliği; 2. en eskiTürk çe dönemi; 3. ilk Türkçe dönemi; 4. eski Türkçe döne



ne dayanılarak yapılan sınıflandırmaya, hem de coğrafi



biçimbilimsel sınıflandırma, eşzamanlı ve dilbilimsel bir sınıflandırmadır.



bağlı olan Türkçe'yle ilgili şu aşamaları belirlemişlerdir: mi (VIII.-IX. yy. Göktürk yazıtları, Uygur metinleri); 5.



orta Türkçe dönemi (X.-XVI. yy. Orta Asya Türk toplu



49



OKYANUS BUYUK



bo .



Ing



Asya



OKYANUSU HINT



Hana



169



(



160



140



199



SarahJYRER



AAC



AFRIKA



Nokanica



Svate



ÖBEKLERİ 60



DİL



kundiler



40



Asya



-



Afrika



OKYANUSU ATLAS



Police



Kal as Dravad



10



DO



100



Ata iba



Avustralya



DÜNYAD KI 20



yerlesdien



Arapce



BO



la



I



40



Napca



60



Am



GUNEYAMERIKA



1



120



170



140 140



160



160



'



VO



10



OKYANUS BUYUK 40



40



20



20 0



Junge



ng



dil eni Alnika



Han



Nd



kuce



De



Sala



180



KUZEYAMERIKA



180



Okyanus



anca



ANTRKIA



Svar



)



Turice



Rusca



Annard O



NET



Esimo



Avapc



Sony Aleut



100



AYUSTIMlayu



120



Putereya



)



Hinta



Rusça



140



intet



180.50



Insan



Nogos



11090



ASYA



Cince



Alias Uval



Gunescu



30



20



Evenku



ay



yuler



AVUSTRALY



Korec



Vcdulan Nip



50



DILAÇAR, AGOP



luklar dili, ortak Anadolu ve Azerbeycan Türkçesi); 6. yeni Türkçe dönemi (XVI.-XX. yy. Osmanlı, Çağatay,



yüzgeçleri burun ucundan kuyruğa kadar uzanan, kuy



Özbek, Azeri lehçeleri); 7. çağdaş Türkçe (günümüz deki Türk lehçe ve ağızları).



rukaltı yüzgeci uzun, öbür yüzgeçleri kısa balıklardir. Gözlerinin ikiside başlarının sol yanındadır (bütün yassı balıklar gibi bir başkalaşma geçirirler); ağızları genellik le çarpıktır. Başlarının öbür yanında gelişmiş duyu or



yakınlık ilişkileriyse, daha XIV. yy'da İtalyan şairi Dante



ganları yer alır.



tarafından ele alınmış, XVI. yy'da İtalyan Sassetti, Sans krit dili ile İtalyan dilleri arasındaki benzerlikleri sapta



kıyılarında, 10-100 m derinlikteki kumlu ya da çamurlu



mış, daha sonra Sanskrit dili ile Avrupa dilleri arasındaki



dip kesimlerinde yayılır; geceleri küçük kabukluları ve



Avrupa'da konuşulan diller arasındaki benzerlik ve



Ailenin örnek türü dilbalığı (Solea vulgaris), Avrupa



yakınlıklar birçok incelemeye konu olmuştur.



solucanlan avlar. Eti son derece lezzetli bir balıktır; bo



Her geçen gün, yeni buluşlarla akrabalık ilişkileri ke sinleşen ve bir ilk Hint-Avrupa dil kaynağından türediği kabul edilen bu diller, aslında bir kültür birliğini göste ren "Hint-Avrupa dil ailesi" adı altında toplanır. Tarihsel sınıflandırmanın üçüncü dil ailesini Hami Sami dilleri oluşturur. Sami, Berber, Eski Mısır, Kuşi, Ha beş öbeklerinden oluşan bu dillerin birçok altkolu var



yu 60 cm'yi bulabilir.



dır.



Söz konusu bu üç büyük dil ailesinin dışında da bir çok dil ailesi saptanmıştır: Sözgelimi, Amerika kızılderi lileri dilleri; Çin Ostriyen dilleri; Bantu dilleri, vb.



dilbilgisi Insan dilinin yapısını ve anlamını inceleyen bilim dalı.



Geleneksel anlamda dilbilgisi (ya da gramer), eski Yu



nanlılardan bu yana dil üstüne geliştirilen kuramlarin tu tarlı ve kesintisiz bir zinciridir; günümüzün modern dil



biliminin belirlediği anlamdaysa, bir kişinin kendi dilini anlamasına olanak veren saymaca kurallar bütünüdür.



Dili kullanırken uygulanan kuralları açıklayan kitaplara



Dillerin yeryüzündeki konumlarına dayanılarak ya pılan coğrafi ya da uzamsal sınıflandırmaysa, tanınma



da "dilbilgisi kitabı" denir.



yan dillerin sınıflandırılmasında bir ilk yaklaşım olarak



da sentaksygibi bazı özel bilim dallarını içerir. Betimle



kalmıştır.(Bk. DİLBİLİM; ÖLÜ DİLLER; YAŞAYAN DİL LER.)



Dilbilgisi, biçimbilim (ya da morfoloji), sözdizimikya



yici dilbilgisi deneyseldir, gözlemlerin ürünüdür ve söy



lemin oluşumlilkeleri ile söylemin yapısınıtanımlamaya çalışır. Buna karşılık, kuramsal dilbilgisi, konuşabilmek



Dilaçar, Agop



için gerekli kuralları, dolayısıyla da doğru ya da yanlış



Türk dilbilimcisi (İstanbul 1895-ay.y. 1979). Birinci



Geleneksel dilbilgisi. Geleneksel dilbilgisi dilin çeşitli



Dünya Savaşı'na katılan Agop Dilaçar, öğretmenlik ya pip, Atatürk tarafından Birinci Türk Dil Kurultayı'na çağ



rildi (1932) ve Türk Dil Kurumu baş uzmanlığına getiril di (soyadı Atatürk tarafından verilmiştir). İstanbul Üni versitesi Yabancı Diller Okulu'nda ingilizce okutmanlı



söyleyiş biçimlerini belirler. düzeylerdeki birimlerini birbirinden ayırır, belirler ve



söz konusu birimlerin daha geniş yapılar içinde çeşitli bileşimlere girebilmesi için gerekli kuralları ortaya ko yar.



ği ve çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde dilbilim tarihi ve genel dil



Bir sözcüğün kökü, sözcüğün anlam taşıyan en kü çük birimidir; bu birime sonekler ve önekler eklenebi lir: Sözgelimi ahlâk kökü son ek alarak ahlâksal sözcü



bilim dersleri verdi (1936-1951). Türk Ansiklopedi



ğünü verir. Söylemin işlevsel yapısı bakımındansa, söz



silnde önce teknik danışman, sonra baş redaktör olarak çalıştı.



Başlıca yapıtları: Azeri Türkçesi(1950), Batı Türkçesi (1953), Lehçelerin Yayılma Tarzı ve Türk Dil ve Lehçe lerinin Tasnifi Meselesi (1954), Türk Lehçelerinin Mey



dana Gelişinde Genel Temayüllerin Koyulaşması ve Körlenmesi (1957), Devlet Dili Olarak Türkçe (1962),



Wilhelm Thomsen ve Orhun Yazıtlarının Çözülüşü (1963), Türk Diline Genel Bir Bakış (1964), Türkiye'de



Dil Özleşmesi(1969), Kutadgu Bilig incelemesi(1972).



dilbalığıgiller Ihman ve tropikal bölgelerdeki denizlerde yaşayan yas si bedenli balık ailesi (Bil. a. Soleidae). Tümü sig sularda yaşayan dilbalığıgiller ailesi üyeleri ince gövdeli, sırt



Dilbalığıgiller ailesinin örnek türü dilbalığı (solea vulgaris),



Akdeniz'de ve Atlas okyanusunun doğu kesiminde yaşayan bir ilık su balığıdır.



cükler çeşitli sınıflara (söylem bölümleri) ayrılır; her si



nıfa giren sözcükler, cümle içinde benzer dilbilgisi iş levlerini yerine getirirler. Cümle içindeki yerleri, biçim leri ve bileşim yetenekleri bakımından sözcükler, de



yim adı verilen daha geniş bütünler oluştururlar.



Dil yeteneği ve dil yetisi. Noam Chomsky'nin izinde yü



rüyen modern dilbilimciler, insan psikolojisinin ürünü olan dil yeteneğinin yapısının altını çizmeye çalışmışlar dır; bu bağlamda dil yetisi, insanda doğuştan var olan sözcükleri birbirine ekleme yeteneği olarak tanımlana bilir. Dil yeteneğiyse, konuşmacının kurduğu cümlele



rin dilbilgisi açısından kabul edilebilirlik derecesini öl çer. Konuşmacı, söylediği sözleri anlaşılabilir kılmak için bir gösteren ile bir gösterileni birbirine bağlamak zorundadır.



Dilbilgisi kitapları. I.O. IV. yy. dolaylarında Hintli dilci Panini gelişmiş bir Sanskritçe dilbilgisi hazırlamıştır. Bu yapıt, bir dilin dünyadaki ilk bilimsel incelemesi sayıl



maktadır. Batı'da da aşağı yukarı aynı dönemde, sofist



ler Yunan dilini dilbilgisi açısından incelemeye başla mışlar, Eflatun ve Aristoteles de, dilin çeşitli yönlerini



(sesbilim ya da fonoloji, etimoloji) ele almışlardır . Eski



çağın en eksiksiz dilbilgisi kitabı, Trakyalı Dionysios'un



Tekhne Grammatike (Dilbilgisi Incelemesi) adlı yapiti



dır.



Romalılar, Yunanlıların buldukları dil kategorilerini kendi dilleri Latince'ye uygulamışlardır. İlk önemli La



tince dilbilgisi, Elio Donato'nun küçük yapıtıdır. Bütün Ortaçağ boyunca ve hatta insanlık tarihinin çok büyük bir bölümünde dilbilgisi, güzel yazma kuralları bütünü



DİLBİLİM olarak kabul edilmiş ve Avrupa'da daha çok, Latin ce'nin dilbilgisine yönelik çalışmalar yapılmıştır.



51



yüksek bir kültür dili olarak saygi görmesi, ondan ture



yen Roman dillerinin, klasik Latince'nin yozlaşmış, bo



Türklerde dilbilgisi. Türkçe'yle ilgili bilinen ilk dilbilgisi



zulmuş bir biçimini oluşturduğu gibi yanlış bir yargıya



maysa, Bergamalı Kadri Efendi'nin Müyessiret ul



Ahmet Cevdet Paşa'nın birlikte hazırladıkları Kavaid-i



adamları, bu varsayılan yozlaşmanın, Latince'nin teme lini oluşturan klasik, arkaik dil biçimlerine, kalıplarına bilinçli bir biçimde sadık kalma yoluyla üstesinden geli nebileceğini ileri sürüyorlar, eski biçim ve kalıpların da ha kusursuzve arı olduğuna inanıyorlardı. Bu temelden



(1945), yazı devrimi sırasında Türk Dil Encümeni'nin



lanmaktaydı; bundan ötürü de, halk dili, olağan geliş



kitabı, Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat it-Türkte sö zünü ettiği Kitabı Cevahir ün-Nahvlfi Lügat it-Türktür. Türkiye Türkçesi üstüne yapılmış bilinen en eski çalış



Ulum'udur (1530). Tanzimat döneminde, Fuat Paşa ve



Osmaniye (1851), Ahmet Cevat Emre'nin Lisan-i Os manit si(1912), Türkçe Sarf ve Nahivli ve Türk Dilbilgisi hazırladığı Muhtasar Türkçe Gramer (1928), Tahsin Banguoğlu'nun Ana Hatlarıyla Türk Grameri (1940), Muharrem Ergin'in Türk Dilbilgisi(1958) de, önemli ya



varılmasına da neden olmuştur. O dönemin bilim



hatalı görüş (buna göre, dildeki değişme dilin kendi iç kurallarından değil, yozlaştırıcı nedenlerden kaynak



me sürecinden uzak tutulmalıydı) "kurala dilbilim di ye adlandırılmıştır.



Rönesans'la, XV. yy'la birlikte ticaret ve keşiflerdeki



pıtlardır.



patlamayla, Avrupa'ya eski Yunanca'yla ve Latince'yle



dilbilim



bútūnüyle farklı dillerin var olduğuna ilişkin bilgiler de ulaşmaya başladı. Geleneksel dilbilgisi, bu yeni, "egzo



hiçbir ilintisi olmayan, dahası, bu dillerden neredeyse



Dili inceleyen bilim dalı. Dilbilimin konusu, birtakım yan alanlara sapılmaksızın, yalnızca insan dili olgusu



tik” dilleri açıklamaya, doğal olarak elverişli değildi. Di lin özelliklerini kavramaktaki eski ölçütlerle, yeni keşfe



nizca, dillerin tarihini ve kökenini inceleyen bir bilim dalı olduğudur. Bu iki konu, her ne kadar, dilbilimin



olumlu sonuçlarından biri de, bütün dillerin ortak özel



nun incelenmesidir. Yerleşik bir kanı da, dilbilimin, yal



önemli bir dalını oluşturursa (Bk. TARİHSEL DİLBİLİM) da, alanı yalnızca bu ikisiyle de sınırlı kalmaz. Ayrıca



dilen dillerin karşı karşıya gelmesinin, çatışmasının



liklerini belirleme (özellikle evrensel mantık kurallarına



başvurmakla) konusunda bir felsefi eğilimin gelişmesi



oldu. Söz konusu akım, XVII. yy'ın genel dilbilgileriyle



birçok dilbilimci, yabancı dilleri inceler ve çoğunlukla, yabancı dil öğretim araçlarının ve yöntemlerinin gelişti



doruğa ulaştı.



de dilbilim demek değildir. Yabancı dillerin en iyi bi



çimde öğrenilmesi, kavranılması ve bunların öğretilme yöntemlerinin geliştirilmesi, uygulamalı dilbilimin (Bk. DİLBİLİM, UYGULAMALI) alanına girer ve dilbilim çö



LERİ) varlığını keşfetti. Hindistan yarımadasında Sans



kavranmasında tam bir yeterlilik elde edilmesi, dilbili



ce'yle ilgi çekici bir benzerlik gösterdiğini kavramakta



rilmesine katkıda bulunurlar. Ancak bu gibi etkinlikler



Çağdaş dilbilimin doğuşu. XVIII. yy. boyunca, Hindis



tan'daki Ingiliz sömürgeciliği, eski bir din, felsefe ve edebiyat dili olan Sanskrit dilinin (Bk. HİNT-İRAN DİL krit dili, eskiden hıristiyanlığın başlangıç dönemi Avru



pa'sında Latince'nin önemini, saygınlığını, ayrıcalığını



zümleme ve araştırmalarının birer alt-ürünüdür. Dilin kavranmasında örtük ve aşk bilgi. Yabancı dillerin



taşımaktaydı.



min gereçlerindenbirini oluşturur ama, bu, son derece kullanışlı ve önemli bir gereç de olsa, yalnızca bir ge reçtir; bir son ya da bir amaç değildir. Asıl sözü edilmesi



gecikmediler; bu benzerlik yalnızca biçimsel yönden



li açık, kesin bir bilgilenmenin yollarını arar. Dille ilgili örtük bilgi dili konuşmakta, anlamakta, okumakta ve



dili de, ortaya çıktığı bölgede üç bin yılgeriye gidendil



gereken ayırım, dille ilgi örtülü ya da açık bilgidir. Dili konuşma yeterliliği gösteren kişinin,dille ilgili örtük, be lirginleşmemiş bir bilgisi vardır; oysa dilbilimci, dille ilgi



yazmakta, kısacası, özellikleri bilinçli olarak anlaşılmış olsun



ya da olmasın, dili ustaca kullanmada dile gelir.



Dilbilimciler, Sanskrit dilinin, eski Yunanca ve Latin



ya da sözcükler yönünden (sözgelimi mata- "ana' ve asti,"dir, dir", eski Yunanca'daki "meter" ve "esti"ye,



Latince'deki, “mater" ve "est'e çok yakındı) değil, dilin morfolojisinin, sözcük yapısının ve sözdiziminin (sen taks) düzenlenmesi yönünden de geçerliydi. Sanskrit bilgisi araştırmalarına (bunların en önemlisi Panini'nin



yapıtıdır) konu olmuştur. Hintli dilcilerin dile yaklaşı miysa, gerek felsefi yoğunluğu, gerek çözümlemeler



Dille ilgili açık bilgilenmeyse, dilin özelliklerinin bilinçli



deki kusursuzluğuyla, Batı'nın geleneksel dilbilgisini kat



Geleneksel dilbilgisi. Batı'da, dil konusudaki tartışma



Panini'nin Sanskritçe dilbilgisinin sağlamlığı, kesinli gi, doğruluğu, Avrupalı bilim adamlarını, sonradan



olarak kavranılmasını konu alır.



lar, eski Yunanlılarla başlamıştır. Eflatun gibi Eskiçağ fi



lozoflarının çabaları, her ne kadar, Yunanca sözcüklere yüzlerce gerçek dışı köken, etimoloji bulmaktan öteye



kat aşıyordu.



Sanskrit dilinin eski Yunanca ve Latince'yle kuşku go



türmeyen benzerliği konusunda araştırmaya yönelte



gitmemişde olsa, daha 1.0. I. yy'da dilbilgici Trakyalı Dionysios, ilk kez geniş ölçüde,eski Yunanca'nın yapı



cek bir düşünce ve mantık modeli oluşturdu. Geriye



(sonradan “geleneksel dilbilgisi” diye adlandırılmıştır) üstünde çalışmıştır. Romalı Aelius Donatus ve Priscia



Sir William Jones tarafından kuramlaştırıldığı konusun



sini ve özelliklerini temel alarak, gelişmiş bir sistem



nus (I.S. VII. yy.) da bu sistemi kendi dilleri Latince'ye



kolayca uygulamışlardır: Eski Yunanca da, Latince de,



Hint-Avrupa dilleri ailesindendirler ve yapıları aynıdır. Geleneksel dilbilgisinin yarattığı zorluklar, Latin ce'den, Italyanca, Fransızca ve İspanyolca gibi Roman



dillerinin türedikleri döneme kadar, yani yüzyıllar bo



yunca tam olarak anlaşılamamıştır. Ama tūreyen bu ye ni dillerin Latince'dençok büyük ölçüde farklı olmaları nedeniyle, geleneksel dilbilgisinin neredeyse kutsal sa yılan ve hiç el sürülmeyen alışılmış çözümlemelerinin,



hiçbir geçerliliği kalmamıştır. Öte yandan Latince'nin



doğru bakıldığında, çağdaş dilbilimciler, bu benzeşme nin anahtarının, Avrupalı ilk büyük Sanskrit dili uzmanı



da birleşmektedirler; Jones, 1786'da, Sanskrit dili, eski



Yunanca ve Latince'nin, "belki de artık varlığını yitirmiş bulunan belirli bir ortak kökten kaynaklandığını" var saymıştır.



Jones'un bulguları, düşünceleri, XIX. yy. başlannda çağdaş dilbilimin doğmasıyla sonuçlandı. Sonraki 100



yıl boyunca, dilbilimcilerin ilgi odağı öncelikle tarihsel



ve karşılaştırmalı dilbilim oldu; Sanskrit dilinin, eski Yu



nanca'nın ve Latince'nin, Germen dillerinin, Kelt dille rinin ve varlığını belirledikleri başka bazı Hint-Avrupa



dillerinin evrimini ve karşılıklıilişkilerini araştırdılar. Baş



ta Ural-Altay dil ailesi, öbür dil aileleri de incelemelere



52



DİLBİLİM



konu oldu; ne var ki, tarihsel dilbilimin Avrupa'dan öte lere yayılması ancak XX. yy'da başladı.



Eşsüremli dilbilim. XIX. yy'ın sonuna doğru dilbilimciler dikkatlerini, dilin düzenlenmesinin ve işlevlerinin, ta rihsel olmayan yönlerine çevirmeye başladılar. Dili,



kendi özgeçmişinden, tarihinden bağımsız olarak, var



oluşunun belirli bir döneminde, işlevini sürdüren bir nesne olarak inceleme yollarını, yöntemlerini geliştirdi ler. Dile bu tarihsel olmayan yaklaşımın açık ve ayrıntılı



bir sergilenmesiyse, ancak IsviçrelidilbilimciFerdinand



de Saussure'ün Genel Dilbilim Derslerinin (Cours de



Linguistique Générale, 1916) ölümünden sonra öğren ciler ve arkadaşları tarafından yayınlanmasıyla gerçek



liştirmede odakladılar (yeni Bloomfield'ci dilbilim, ya pisal dilbilimin birçok paralel dalından ayırdedilmesi



"ABD yapısalcılığı" diye de adlandırılır). Davranışçı temelleri nedeniyle, ABD yapısalcılığı, dilbilim araştırmalarının kapsamına girebilecek dil ol



gularının neler olacağına ilişkin bazı sınırlamalar getirdi. Ozgül sınırlamalar, dönemden döneme, okuldan oku la değişiklikler gösterseler de, tümü, dilbilimsel araştır manın, bütünüyle açık ve seçik, belirli ve kendiliğinden yinelenebilir çözümleme yöntemlerini temel almasıge rektiği konusundaki yapısalcı ilkeyi benimsediler. Be



nimsenen bir başka ilke de, söz konusu yöntemlerle va rilan postulatların, fizikselolarak tanımlanması gereklili



leşti. Dile bu yeni ve yetkin bakış, tarihsel ya da artsü



ğiydi. Araştırma konusu dil olunca, bu yöntem, cümle



nitelendirildi. Dilbilimsel araştırmada rakip yöntemler



da, konuşanların dışsal davranışlarına, dili kullanırken



remli (diyakronik) dilbilimle arasındaki farkıbelirtmek için, eşzamanlı ya da eşsüremli (senkronik) dilbilim diye olmak bir yana, birbirlerini tamamlayan yöntemler ola rak ortaya çıkan çözümlemedeki bu iki farklı bakış açı sinin bilim adamları tarafından benimsenmesi, dilbili



Terin, fiillerin, ünlü seslerin ve davranışsal olarak kendini gösteren öbür dil olgularının tanımlanan özelliklerine gereksinme duyulmasıyla aynı anlama geliyordu (bu gösterdikleri yetilerine bağlıydı).



Dönüşümcü dilbilgisi. Yapısalcıların kendilerine getir



min temelini oluşturdu.



dikleri en ciddi sınırlama, anlam olgusunun, bilimsel



lim, gerek Avrupa'da, gerek ABD'dehızla gelişti; bilim



davranışçı gereklere yanıt verecek kadar yeterli bir fi



bilime gereken dikkati yöneltmedi. Avrupa'da Cenevre



du). 1950 yıllarının başlangıcında, en etkili yapısalcılar



dū; Danimarka'da, Otto Jespersen ve Louis Hjelm



veriyordu), anlam olgusunu bilimsel olarak incelemeye



kılarıyla, önemli dilbilim odaklanı oluştu. 1920 - 1930



devrimi de gerçekleştirecek bir dizi önemli araştırmaya



öncülüğünütyaptıkları ÇekoslovakyaPrag ÇevresiXyalda



te cümleler arasındaki sistematik dilbilimsel bağıntıları



Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen yirmi yıl içinde, dilbi



olarak incelenemeyeceğiydi (bu, anlam olgusunun



dünyası, önemini kabul etmekle birlikte, eşsüremli dil



ziksel belirti göstermediği görüşünden kaynaklanıyor



dilbilim okulu, Saussure'ün öncü çalışmalarını sürdür



dan Zellig Harris (Pennsylvania Üniversitesi'nde ders



slev'in, Ingiltere'de J.R.Firth, vb. bilim adamlarının kat



yönelik teknikleri geliştirmekle kalmayıp, dilbilimde bir



yıllarında, Avrupa'daki en önemli dilbilim akımı, Ro man Jakobson, Nikolay Trubetzkoy, vb. dilbilimcilerin okulu) oldu.



Davranışçılık. Eşsüremli dilbilim, 1920 yıllarında ABD'de derinlemesine bir gelişme ve yayılma gösterdi. ABD'li bilim adamlarının dilbilime ilgisini, son derece çeşitli Amerika Kızılderilileri dillerinin inceleme ve çö



zümlemeçalışmaları yöneltti. Özellikle oluşma döne minde, ABD dilbilimi, toplumsal antropolojiyle sıkıbir ilişki içinde gelişti: Franz Boas, Edward Sapir, Alfred L. Kroeber, vb. bilim adamları, dilbilimci oldukları kadar da, antropologdular. Bununla birlikte, 1930 yıllarının



alanına egemen olan betimleyici ça başlarında dilbilim



lışmalar, gün geçtikçe, kuramsal temeller konusundaki



girişti. Yapısalcıçözümlemeyi cümlenin sınırlarının öte sine doğru genişletmeolanaklarını araştırdı ve farklı tip



saptamaya yarayacak formüller, şemalar geliştirerek



“dönüşüm formülleri" diye nitelendirdi: Sözgelimi, et ken çatıdaki; “Harry bira içti" gibi bir cümle, dönüşüm cü açıdan, edilgen çatıdaki karşılığıyla, yani, “Bira Harry tarafından içildi” biçimiyle çözümleniyordu. Dönüşü mün, daha da ileri giderek yapısalcı açıdan da temel



lendirilebilmesiyle, Harris'in kuramı yeni bir çığır açı



yordu:Anlamın dilbilimsel açıdan incelenmesi.Geçmiş



te, anlamla bağıntılı gibi görülen, hep anlama bağlanan şeyin (yapısalcıların çoğu, birbiriyle bağıntılı olan etken ve edilgen cümleleri, anlamlari denk, ancak yapıları farklı cümleler olarak görüyorlardı) artık, dönüşümcü



çalışmalarla bütünlenmeye, desteklenmeye başladı. “Davranışçılık dönemi" diye adlandırılabilecek dönem içinde, ABD dilbiliminin kapsamlı ilkelerini, 1933'te Leonard Bloomfield, Language (Dil) adlı kitabında orta ya koydu. Ikinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşı izleyen on yıl içinde dilbilim, ABD'deki gelişmesini sürdürdü; bu ge lişmeye, özellikle savaş çabalarına destek olarak hazır lanan yabancı dil öğretimi ders araçlarının katkısı oldu. Öte yandan savaşın bir süre kesintiye uğrattığı “Avrupa



açıdan olduğu gibi, yapısal bağıntı açısından da ilişkili



day'in sistematik dilbilim konusudaki, Fransa'da da An dré Martinet'nin işlevsel dilbilim konusundaki çalışma larıyla yeniden canlandı. Savaş sonrasında, Hollanda, Çekoslovakya, Polonya, SSCB, vb. ülkelerde de, yeni



"üretici dilbilim" diye adlandırılan yeni bir dilbilim kura



1940 yıllarının sonları ile 1950 yıllarının başlangıcın



layışına uzanan, "yeni akılcı" bir felsefi tutum izleme



dilbilimi" 1950 yıllarında, Ingiltere'de M.A.K. Halli



ya da yenilenen ilerlemeler gözlendi.



da, ABD dilbilimi sağlam temellere oturtuldu. Bir kuşak önce Bloomfield, vb. tarafından kapsamlı biçimde



açıklanan davranışçı anlayış, dünya dillerine uygulandı ve bu kez, Bernard Bloch, Zellig Harris, Charles Hoc kett, Eugene Nida, Kenneth Pike gibidilbilimciler, çalış malarını, ABD'de "yeni Bloomfield'ci" dilbilim diye ad landırılan dilçözümlemelerinin tutarlı bir kuramını ge



olduğu anlaşılmıştı.



Harris'in dönüşümcü dilbilim kuramını geliştirmeyi



sürdürdüğü sırada, Massachusetts Teknoloji Üniversi



tesi profesörlerinden Noah Chomsky'nin Syntactic Structures (Sözdizim Yapıları, 1957) adlı yapıtını yayın laması, 1933'te Bloomfield'in Language adlı kitabinin yayınlanışından sonra ABD dilbiliminde en önemli olay oldu. Harris'in eski öğrencilerinden Chomsky, dönü şümcü anlayıştan yola çıkarak, bunu, günümüzde ge nel olarak "dönüşümcü-üretici dilbilim" ya da kısaca



minin kapsamına aldı. Bu kuramın yapısalcılıktan farklı yanı, kurama ve yönteme ilişkin öğelerini, matematik



ten ve dil felsefesinden geliştirmesi ve yapısalcı davra nışçılığı bırakarak, kökeni XVII. yy'ın genel dilbilgisi an siydi.



Dönüşümcü anlayışla kusursuzlaşan betimleyici-çö zümleyici çaba, Chomsky'nin davranışcılıktan uzak fel sefesinin olanaklı kıldığı, dile bakış açısını çok daha ge



nişleten çözümleyici kavrayışla birleşince, 1960 - 1980



arasında(üretic, dilbilgisinin engellenemez yükselişi-ve



bununlaorantılı olarak dalyapısalcılığın gerilemesi-baş



DİLBİLİM



ladı. Günümüzde, dönüşümcülük ile yapısalcılık ara



sindaki bilimsel kavga, her ne kadar sona ermeye yüz tutmuşsa da, hâlâ, dönüşümcülükten kaynaklanan, an cak kuramsal açıdan tam anlamıyla dönüşümcü olma yan, bağıntı kuramı gibi yeni dilbilim akımları varlığını sürdürmektedir. Günümüzde dilbilim dünyanın herya



ninda gelişmekteyse de, kuramlar öylesine çok ve kar. maşıktır ki, gelecekteki eğilimlerin neler olabileceğini tam anlamıyla kestirmek, aşağı yukarı olanaksızdır. DILBILIMIN TEMAL DALLARI



Insanlar arasındaki yaygın kanı, dilin, “sözcük" olarak adlandırılan öğeler aracılığıyla işlediği, sözcüklerin de



53



madır: Insan dili, anlamları, “sözcükler" diye adlandıri lan simgeler aracılığıyla, sesler biçiminde şifreler; söz cüklerse, cumle denen bileşimlerde yer alırlar.



Cümlenin ses yapısı, bileşimindeki sözcüklerin bir ölçüde toplamıdır; ama bütünüyle toplamı değildir.



Aynı biçimde cümlenin anlambilimsel yapısının da, bi leşimindeki sözcüklerin tek tek anlamlarıyla bütünüyle



belirlendiği söylenemez. Dilin tek düzenlenme düzeyi,



sesbilgisi ve anlambilim (ses ve anlam) düzeyleriyse de,



diller, aralarında, yalnızca teleffuz ya da anlam bakı mindan ya da her ikisi bakımından farklılıklar gösterebi



bir araya gelerek, düşünceleri dile getiren cümleleri



lirler. Sözgelimi, Ingilizce'deki foot (ayak) sözcüğüyle, Almanca'daki fuss, aynı anlamı taşıyıp ancak telaffuzda



den ve çoğunlukla olayı saptırmaktan öteye gitmese



ayak her iki bakımdan da farklılık gösterirler. Basit bir In



oluşturduklarıdır. Bu görüş, her şeyi aşırı basitleştirme



farklılık gösterirken, İngilizce'dekifoot ile Türkçe'deki



de, dil konusunda birçok gerçeği yansıtır.



gilizce cümleyi, sözgelimi, I don't know (bilmiyorum)



Genel kanıya göre, sözcüklerin de ikili bir işleyi var



dır. Birincisi, cümlelerin yapıtaşlarını oluştururlar; her sözcüğün tek başına bir anlamı olduğu düşünülür.Ikin



cisi, sõzcükler de hecelere bölünmüşlerdir ve belirli



söyleniş biçimleri vardır; heceler az ya da çok değiştiri lemez, bozulamaz; ne var ki, bunlar da telaffuz biçimi ne bağlı oldukları ölçüde, olağanüstü bir kararsızlık ve bozulma eğilimi gösterirler. Bu görüşlerden birincisi, anlam taşıma konusundaki genel yargı, çeşitli yönler den bulanıklık taşıması ve kesinlikten yoksun olması di



cümlesini alalim. Genel anlamıyla bu cümle, kişinin be lirli bir konuda bilgisi olmadığını anlaur ve bir bilgi iste



me dileği taşır. Bütün dillerde, işlev bakımından idon't know'a eşdeğerde bir cümle vardır ve sonuçta bu cüm lelerin tümü anlam açısından eşdeğerli olacaktır. Dilin iki düzeyi, yalnızca anlambilimselve sesbilgisel düzey lerse, "bilmiyorum" cümlesinin, herhangi iki dilde yal



nizca telaffuzda farklılık göstermesi gerekir. Oysa van



lan bu sonuç, çok büyük bir yanılgıdır. "I don't know" cümlesinin Almanca'daki karşılığıyla karşılaştırılması



sel, hem de işlevsel açıdan, telaffuz, önce gelir; dolayı



bunu açıkça ortaya koyar. Almanca'daki Ich weiss nicht, cümlesi, Ingilizce cümleden yalnızca telaffuz açı sından farklılık gösterseydi, Ingilizce telaffuz edildiği bi



nucu olmasının yanı sıra gerçekte gözardı edilebilir bir



la plch yerine 1, weiss yerine know,nicht yerine de not



den yoksundur; buna karşılık, bu dillerin sözcükleri,



ulaşılırdı; oysa ulaşılamaz. Çünkü I know not elde edi



şında, temelde doğru gibi görünmektedir. Buna karşılık



ikinci anlayış çok gerilerde kalmıştır; çünkü, hem tarih



sıyla sözcüğün hecelere bölünmesi, telaffuzun bir so



çimiyle, Almanca'sinin sözcük sözcük yerine koymak



olgudur: Günümüzde bile birçok dil, yazı sistemlerin



Almanca'daki cümlenin İngilizce'dekiyle aynı sonuca



kurulu bir yazım düzeni olan herhangi bir başka dilin



lir; bu da gündelik ingilizce'de kabul edilecek bir söyle



sözcüklerinden daha çok değişkenlik ya da kararsızlık



yiş değildir.



göstermezler.



da sesbilgisel değişiklikler soyutlandığında, hiçbir ölçü ye gelmeyen birtakım farklılıklar bulunduğu görülür.



Sözcük, anlam ve telaffuzu kendi içinde birleştiren



bir öğedir, ancak, birbirleriyle hiçbir bağıntısı bulunma



yan dillerin karşılaştırılması anlam ile telaffuz arasında



Sonuç olarak, Ingilizce ve Almanca cümleler arasın



Sözgelimi,dillerin birinde bulunup,õbūründe yer alma



temel bir bağımsızlık bulunduğunu göstermiştir. Sözge limi Türkçe'deki ayak sözcüğü,lbranice'deki en yakın



yan öğeler (do yalnızca Ingilizce cümlede görülür); çe



sözcükler, telaffuz açısından büyük farklılık gösterme



mek-şimdiki zaman-ikinci bir olumsuzluk eki); aynca



şitli biçimlerde ifade bulan öğeler (sözcük sözcük çev



eşdeğerli sözcük olan "regel" le karşılaştırılabilir. Bu



rildiğinde "I not know not" (Ben olumsuzluk eki-bil



lerinin yanı sıra, anlamlan da farklıdır. Regel de, ayak da, bedenin alt ucundaki, organı tanımlarlarsa da, re



sözcüklerin düzeninde, sıralanışında da bakışımsızlık



gel, bitim noktası ayak olan bütün bacağı da belirtir; oy



sa insan anatomisinin bu bölümü, Türkçe'de bacak sözcüğüyle tanımlanır.



lar, çelişkiler (sözgelimi, olumsuzluk eki Ingilizce'de fi



ilden öncedir; Almanca'da fiilden sonra gelir) ortaya çı kar.



Ister sesbilgisi düzleminde olsun, ister anlam düzle



Fonetik. Insan söylemindeki seslerin özelliklerini, nite



minde, bunlar ne tür farklılıklardır? Dilbilimciler (oybir



anlamlardan bağımsız olarak inceleyen dilbilim dalına



lenmesinde üçüncü bir düzeyin varlığını gösterdiğini



sinda devreye giren çeşitli organları belirlemek ve ses



verilen bu üçüncü düzeyin kesin özellikleri ve niteliği nin belirlenmesi henüz çözümlenmemiştir.



liklerini ve mekanizmasını, bu seslerin ilettiği, taşıdığı



liğiyle olmasa da), söz konusu farklılıkların, dilin düzen



"fonetik" (ses bilgisi) adı verilir. Fonetik, konuşma sıra



kabullenme eğilimindedirler, "sözdizim düzeyi" adı



gereçlerinin tutarlıbirsınıflamasını yapmak için, anato minin ve fizyolojinin verilerini kullanarak, ünlüler ile



Fonoloji. Dilin düzenlenmesinde dördüncü bir düzey



ünsüzlerin söyleniş biçimlerini ve söyleniş noktalarını



tanimlar,



de bulunduğunu gösteren kanıtlar vardır. Bu düzey, fo noloji (sesbilim) diye adlandırılan, dilin hem fonetik,



Anlambilim. Insan diliyle iletilen anlamların özelliklerini



hem de sözdizimi yönlerini kapsayan bilim dalı tarafın



meye yarayansöylemdeki seslerden bağımsız olarak



netik kaynaklarının, sözdiziminin sağladığı çerçeve



ve düzenlenişini, bu anlamları simgesel yoldan belirt



dan açıklanır. Temelde, dilin fonoloji sistemi, dilin fo



inceleyen dilbilim dalı, anlambilim (semantik) diye ad



içinde açığa vuruluşuna bir özgüllük getirir.



landırılır.



Fonoloji sistemi, titreşimli, ünlü sesler ile ünsüzler



Sözdizimi. Cümleler ile düşünceler arasındaki ilişki, es



arasında özel ilişkiyi sağlar. Bu özgül ilişki, ne bütünüyle



dilbilim" diye adlandırılan bilim dalı. düşünce terimin den olanaklar ölçüsünde kaçınmak, daha uygun, açık



sundur.



kiden sanıldığı kadar açık ve bakışımlı değildir. “Ruhsal



ve kullanışlı kavramlara yönelmek gerektiğini ortaya



koymuştur. Söz konusu kuramlardan biri, anlam taşi



bir fonetik olgudur; nede bütünüyle bir sözdizimi olgu Biçimbilim ve sözcükbilim. Dilbilimcilerin çoğu en azın



dan iki düzenlenme düzeni olduğunu kabul etmekte dirler. bunlar sözçükbilim (leksikoloji) ve biçimbilimdir



54



DILBILIM, ANTROPOLOJİK



(morfoloji). Geleneksel dilbilgisinde biçimbilim sözcü ğün iç şemasını verir; sözdizimse, cümle içindeki söz



şitli çözümsel problemlere uygulanmasını konu alır.



lamada belki en yaygın eğilim de, geleneksel biçimbi lim işlevlerinin sözdizimi ile fonoloji arasında paylaşıl



Sinirsel dilbilim, dilin düzenlenmesindeki özgül düzey lere ve modellere ilişkin olarak, beynin incelenmesini ve anatomisini ele alır. Onomastik de, adların, özellikle



cükler arasında bulunan ilişkileri inceler. Çağdaş uygu masıdır.



Bilgisayar destekli dilbilim, pratik ve kuramsal neden lerle, dilbilimde bilgisayar uygulamaları gerçekleştirir.



Sözcūkbilim, kuramsal dilbilimin bir dalıdır; bu ne denle de dilin sözcük dağanı sorunuyla ve öbür sözcük



kişi ve yer adlarının dilbilimsel incelenmesidir.



bilim konularıyla ilgilenir. Çağdaş uygulamada, dilin



dilbilim, antropolojik



sözcük dağarı ya da sözlūk, bu dilin anlambilimini, söz dizimini, biçimbilimini ve fonolojisini būtūnler. ZAMAN VE UZAM İÇİNDE DİL Dilin, zaman içinde gelişen ve değişen bir nesne olarak incelenmesi "artsūremli (diyakronik) dilbilim" ya da "ta



rihsel dilbilim" diye adlandırılır. Tersine, dil geçmişi gö



zönüne alınmadan, var oluşunun belirli bir evresinde, Özgül nitelikler gösteren bir nesne olarak incelendiğin



de, söz konusu inceleme "eşsūremli (senkronik, eşza manli) dilbilim" ya da "betimleyici dilbilim" diye adlan



dırılan bilim dalının kapsamına girer. Söz konusu ayırımın önemine karşın, bu iki dilbilim sel inceleme yöntemi (eşsūremli ve artsūremli incele meler), dilbilimciler tarafından birbirlerinden kesin bir



biçimde aynı tutulmaz. Dilin zaman içinde değişikliğe uğraması tarihsel (art.



sūremli) dilbilimin konusunu, dilin uzam içinde çeşitlilik göstermesi de coğrafi dilbilimin (Bk. DİLBİLİM, COG



RAFI) gerecini oluşturur. Coğrafi dilbilim, hem coğraf yayı, hem de lehçebilimi içerir. Coğrafi dilbilim, yörele re, coğrafi bölgelere göre, dilin kullanımındaki farklılık



ları inceler; bunu yaparken de, dilbilimsel olguların yaygınlaşmasının, coğrafya ve nüfus koşulları tarafın dan nasıl güçlendirildiği ya da engellendiği üstünde du



rur. Lehçebilim, belirli bir dilin bölgesel ve toplumsal farklı biçimleri arasındaki ilişkileri ve gelişmeleri konu alır.



DIL, KÜLTÜR, TOPLUM VE BİREY Dil, bütünüyle insana özgü birolgu olduğuna göre, dil bilimin konusu da, kimya ya da biyoloji gibi bilimlerin konularından farklı olarak, yalnızca insandır. Bu olgu bile, dilbilimin öbür toplum bilimleriyle özel ilişkiler



içinde olmasına yeterlidir; dil çeşitli insan yetenekleri



ve kurumlarıyla öylesine iç içedir ki, bu olgunun her yö nūnū ayrı aynı incelemek için, dilbilimde özel altdallar



gelişmiştir..Antropolojik dilbilim (Bk. DİLBİLİM,|ANT ROPOLOJİK)|ve etnolojik dilbilim, dililekültür arasın daki ilişkileri inceler; Toplumsal dilbilim, dil ile toplum ilişkilerini konu alır (Bk.TOPLUMSAL DİLBİLİM); ruhsal dilbilimse, dil ile düşünce arasındaki karşılıklı etkileri in celer.



Bütün bunların yanı sıra, dil ile edebiyat ve dil ile fel



sefe arasında da yakın bir ilişki vardır; bu da, "dil felse fesi" diye adlandınlan alt-dalin konusudur. Yazının in



celenmesi de dilbilimden ayrı tutulamaz; birçok başka bilim dalı ve altdalı da, dile ilişkin yan konuları inceler



ler. Sözgelimi göstergebilim (semiyoloji), dileözel ve önemli bir simgeler sistemi olarak bakar. İletişim, hay vanlarda iletişim, simgesel dil ve davranışların dili gibi dilbilimin bazı yan alanlarını kapsamına alır. Matemati ğin birçok dalı, özellikle de mantık ile şifrelerin çözüm



lenmesini konu alan şifrebilim de, dilbilim için vazgeçil mez yardımcı dallardır. Uygulamalı dilbilimse, dilbilim kuramının dil öğreti



mi, dil bozukluklarının tedavisi ve çeviri gibi çok geniş bir yelpaze içinde kullanımını konu alan bir daldır. (Bk. DILBILIM, UYGULAMALI.) Matematiksel dilbilim, dilin biçimsel özelliklerini inceler. Istatistiksel dilbilim, olası lık kuramının, niceliksel özelliklerin hesaba kauldığı çe



Doğal insan dillerinin (bu diller yazılı ya da yazısız, çağ daş ya da tarihsel diller olabilir),ayrılmaz, temel bir par çası olarak dilbilim açısından incelenmesi. Antropolojik dilbilim, antropolojinin geleneksel dallarından biridir



ve üç dal içerir: Ruhsal dilbilim, etnolojik dilbilim, top



lumsal dilbilim. Noam Chomsky'nin önderlik ettiği, di lin genel incelenmesinde biçimsel ve tümdengelimli yaklaşımdan farklı olarak, dillerin antropolojik yönden



incelenmesi, öncelikle tūmevarımsal bir yaklaşımla, bir dili konuşan toplulukların gözlemlenebilir davranışlar



ni tanımlar. Antropolojik dilbilim ayrıca, ilkel iletişim sistemlerini, sağır, dilsizlerin simgesel dillerini, çocuğun ana dilini öğrenme sürecini, dillerin birbirlerine karışa



rak uluslararası bir dil oluşmasını, ulusal dillerin oluşu



munu, ikidillilik olgusunu, lehçeleri, yazılı edebiyatlan oluşmamış halkların sözlü edebiyatlarını ve her türlü et



nografya metnini inceler. lik incelemeler. XIX. yy'da sömürgeciliğin gelişmesi,



beyaz ırktan Avrupalılarda, ele geçirdikleri topraklarda bulunan her şeyin tanımlanmasına, betimlenmesine karşı bir ilginin doğmasıyla sonuçlandı; Ruslann ele se



çirdikleri Asya için de, ispanyolların sömürgeleştirdiği



Güney Amerika için de, Avrupa kökenli Amerikalıların



ele geçirdikleri Kuzey Amerika için de aynı şey geçer



liydi. Haritacılığa ve bilinmeyen ülkeleri tanımaya yö nelik ilgi, bu ülkelerin insanlarını, özellikle kültürlerini



ve dillerini tanımlama girişimlerini de kapsadı. 100 yıl öncesine kadar, ABD'de ve Rusya'da antro polojik dilbilim kesin biçimde sözlüydü ve etnografya nin yanı sıra, antropolojinin dallarından birini oluştu ruyordu. Bununla birlikte, çağdaş antropolojik dilbili



min temelleri de atılmaya başlanmıştı. Sömürgelerde yaşayan insanlara ilişkin genel doğruları (ruhsal yapıları



ni, dünyaya bakışlarını ve dillerini) kavrama ve ortaya koyma girişimi, çeşitli dallardan bilim adamlarının (bu



arada da antropologların ve dilbilimcilerin) ilgi odağı haline gelmişti. Farklı insan topluluklarının kendi kültür



leri içinde sınıflandırılmasını amaç alan bu kavrama sü recinde, bilim adamlarının dikkati, öncelikle insanoğlu



nun en üstün yetisine (būkümlü dil olgusu) yöneldi; böylece insanın daha iyi anlaşılacağı varsayıldı. Sonraki gelişmeler. Antropologlar, dil yetisi ile konuş madaki davranışsal öğeleri, bu yetenekleri insan bilgisi nin, zekâsının ve aklının bir parçası olarak incelemişler di. Antropolojik dilbilimciler, incelemelerini, çeşitli, in



san soyunun bir yandan çeşitliliğini, bir yandan da ortak özelliklerini çarpıcı bir biçimde yansıtan dili kullanma yeteneğinin çeşitli biçimleri üstünde yoğunlaştırırken,



insan toplulukları arasındaki potansiyel güçleri ve çeşit liliği keşfetmeyi hedef aldılar. Dikkatlerini özellikle, Av rupalı insandan en çok farklılıkgösteren halkların dilleri



üstünde yoğunlaştırdılar. Çalışmalar, yeni yerleşilen



topraklarda yaşayan insanların yazıya geçmemiş dilleri ne yansıyan akılcı nitelikler ve ruhsal çeşitlilik üstünde



odaklaniyordu (dünya dillerinin çoğu yazısız diller ol duğundan, bu incelemeler büyük önem taşıyordu).



Roman Jakobson ve Nikolay Trubetskoy gibi Rus dil



bilimcileri, çarlık Rusyası içinde yaşayan, ama Rus ol



DILBILIM, UYGULAMALI mayan halkların etnografya özelliklerini ve edebiyatla



rini incelemekle işe başladılar. ABD'deyse, antropolo jik dilbilim çalışmaları, Kızılderilerin dillerinin sözcük listelerini oluşturmaya yöneltildi. XX. yy'da antropolojik dilbilimciler, insan düşüncesi ve dilinin, kesin, evrensel, değişmez özelliklerini bul mak amacıyla, yapılan ilk araştırmaların sonuçlarını kul



lanmaya başladılar; nüfusları azalıp soyları tükenmekte



olan halkların yazıya geçmemiş dillerini yok olmadan



incelediler. Araştırmaların amacı, söz konusu halkların



55



önemli yöntem değişiklikleri de gerçekleştirerek Ital ya'nın Dil Atlasını ve Güney İsviçre'nin Dil Atlasınıha zırladılar. Ardından, 1928-1940 arasında, 1 705 harita kapsayan 8 cilulk Italya-İsviçre Atlası yayınlandı: Bu ya



pit, bir anlamda, ulusal sınırlar içindeki dil haritalarını



vermekle yetinen büyük dil atlasları dönemini de nok taladı. Bundan sonraki çalışmalar, gün geçtikçe daha dar alanların çok daha ince ve ayrıntılı haritalarının ha zırlanmasına yöneltildi.



dillerini, insan soyunun çeşitliliğinin ve ortak yönlerinin



dilbilim, tarihsel: Bk. TARİHSEL DİLBİLİM.



lanılan teknikler ve kuramlarda, genel dilbilimdeki ge



dilbilim, toplumsal: Bk. TOPLUMSAL



ortaya konmasındaki bulunmaz tanıklıkları yitip gitme sin diye kayda geçirmek ve korumaktı. Daha sonra, kul



lişmelerden büyük ölçüde yararlanıldı. Leonard Blo omfield ve Edward Sapir gibi önde gelen antropolojik dilbilimciler, genel dilbilim konusundaki bilgileri ile ya



DİLBİLİM.



zıya geçmemiş dillerin antropolojik açıdan getirdiği



dilbilim, uygulamalı



lerinden kaynaklanan uzmanlık ile dili, kültürün bir par çası olarak görme olgusunun birleşimi, dilbilim araştır



Çağdaş dünya, dille doğrudan ilişkili sorunların izlerini



olanakları birleştirdiler. Yazılı dillerin metin inceleme



malarında antropolojik bakış açısının akılcı temellerini oluşturdu. Dili hem kültürün bir parçası, hem de kültür den ayrı bir öğe olarak gören bu bakış açısı, bütünüyle antropolojiye özgüydü.



Yakın dönem. Son yıllarda genel dilbilim araştırmaları daha çok, insanın dil yeteneğinin genetik bir miras ol



duğu varsayımı üstünde ve bir dili konuşan insan toplu luğunun üyeleri tarafından paylaşılan, ortaklaşa kullanı



lan, "yeterlilik” denen akılcı kurallar üstünde yoğunlaş



mıştır. Atropolojik dilbilim araştırmaları ayrıca, "perfor



taşımaktadır. Çok sayıda insanın, savaşlar, devrimler,



çeşitli yıkımlar nedeniyle, evlerinden, yurtlarından ol



dukları XX. yy., "mülteciler" çağı diye nitelendirilebilir. 1950 yıllarının ortalarından başlayarak, eski sömürge imparatorluklan toprakları üstünde yeni uluslar dog muş ve bunlar, devlet ve yönetim dili olarak, eğitim ve ticaret dili olarak kendilerine bir dil seçmek zorunda kalmışlardır. Ayrıca çeşitli ülkelerin büyük yerleşme merkezlerinde, çeşitli dilleri konuşan bir nüfus ortaya çıkmış, bu "çokdillilik” sonucu, yargı, güvenlik örgütü,



toplumsal kurumlar, işverenler, okullarve din kurumla



mans" adı verilen ve varsayılan doğuştan yeterliliğin, konuşma, dilini kullanma eylemine yansıması olan söy



n, dil konularıyla yakından ilgilenmek gereğini duymuş.



da antropolojik dilbilimin kapsamı genişleyerek, farklı kuramları çeşitli davranışsal verilerle karşılaştıran bir



leyen bilim dalıdır.



lardır. Uygulamalı dilbilim, kökü dil olgusunda yatan in



lem edimi üstünde de yoğunlaşmıştır. Bunun sonucun



san sorunlarına çözümler getiren, bu tür sorunlan ince



denetim kuramı olmaya yönelmiştir.



Uygulamalı dilbilim terimi, dilbilimin bu gibi sorunla ra uygulanması gibi bir düşünceyi çağrıştırsa da, günü müzde uygulamalı dilbilim, dilbilimle bağıntılı,ama bū



dilbilim, coğrafi Dilbilimsel olguları harita üstünde göstermeyi amaç



alan dilbilim dali. Ilk gerçek coğrafi dilbilim çalışmaları XIX. yy'da başladı: Bernardinn Biondelli'nin yarım kal



tünüyle farklı bir bilim dalı olmasının yanı sıra antropo



loji, ruhbilim, toplumbilim ve öğrenme kuramıyla da



yakın ilişki içindedir. Uygulamalı dilbilim, insan bilimle



rinin tümünün katkısıyla dil sorunlarını çözmeye çalı



şan, dil öğrenimi ve öğretimi gibi, dillerin karşılaştırıl



mış Atlante Linquistica d'Europa (Avrupa'nın Dil Atlası) (1841) adlıyapiti; Almanca lehçelerinin sınırlarını harita



ması, değerlendirilmesi gibi, dil siyasetleri gibi dil te



ker'in (1852-1911) 1881'de Strasbourg'da yayınlanan,



dilin öğretimi gibi konuları da üslenir. Ana dil (ya da bi



manın ürünü olan Kuzey ve Orta'Almanya'nın Dil/Atlası; Alman Weigand'ın (1860-1930) gene fonetik verileri



dildir. İkinci dil, söz konusu dili herkesin konuştuğu or



sa'nın Dil Atlası, 1902-1912), coğrafi dilbilimin yönte



ca'ysa, onun yabancı dilidir. Dil öğrenimi ve öğretimi. Dil öğrenimi ve öğretimi ko nularına birçok farklı yaklaşım vardır. Dilbilgisi-çeviri yöntemi, filoloji temellidir ve dile yaklaşımını, sözgeli



üstünde göstermeye çalışan Alman dilcisi Georg Wen



melli alanlarda sonuçları olan bir bilim dalıdır.



Uygulamalı dilbilim, ana dilin, ikinci dilin ve yabancı



sınırlı sayıda cümle üstünde yaptığı bir fonetik soruştur



rinci dil) insanın dünyaya gelişinden sonra ilk konuştuğu



ne dayanan atlas çalışmaları. İsviçreli lehçebilimci Jules Gilliéron'un Atlas Linguistique de la France'ıysa (Fran



tamlarda öğrenilen dildir: Sözgelimi Türk işçilerinin Al manya'da öğrendikleri Almanca, onların ikinci dilidir. Türkiye'de bir çocuğun, okulda öğrendiği Alman



mini belirleyen yapıt oldu. Yapıtında, hem lehçelerin haritalarını veren, hem de atlasin kuramsal ilkelerini or



taya koyan, coğrafi dilbilimin kurucusu sayılan, Gillie



ron, etimoloji alanına getirdiği yeniliklerle, lehçelere bağlı birçok etkeni açıklığa kavuşturdu.



Gillieron'un çalışmalarıFransa'dapek benimsenme



di: Gillieron'a karşı çıkanlar, gerçekleştirilen soruştur



manın yetersiz olduğunu, soruların yeterli sayıya ulaş madığını ve yanıt verenlerin yalnızca ilk yanıtlarının kaydedilmesiyle yetinildiğini, soru yöneltilen kişilerin iyi seçilmediğini, soruların yeterince iyi sorulmadığını, soru örgüsünün çok geniş tutulduğunu öne sürdüler. Gilliéron'un yöntemini benimseyen, ama yöneltilen



eleştirileri de gözardı etmeyen İsviçreli dilbilimciKarl



Jaberg (1877-1958) ve Jakop Jud'sa (1882-1952),



mi Latince gibi bir klasik dille karşılaştırmalar yoluyla gerçekleştirir. Klasik dillerde, bu dilleri günümüzde ko nuşan kişiler bulunmaması nedeniyle, kelime sözcüğü



ve dilbilgisi sınırlıdır; bu dillerin edebiyatları, ortadan



kalkmış bir uygarlığın düşünce sisteminin kapılarını açar. 1940 yıllarından 1960 yıllarına kadar yaygın bir



yöntem olan işiterek öğrenmeye dayanan yaklaşım da,



yapısalcı dilbilimi temel almış, yazılı dile oranla konuş maya ve tikel dillerin dilbilgisine ağırlık vermiş, öğren me biçimi olarak da sürekli tekrar yoluyla dil alışkanlığı nin, konuşma alışkanlığının üstünde durmuştur.(Bk.YA PISALCILIK.)



56



DİLBİLİMSEL FELSEFE



1950 yıllarından başlayarak, Noam Chomsky ve onun görüşlerini paylaşanlar, dil yapıları ve öğrenme konusundaki eski görüşlere karşı çıkmışlar ve dilin yara tici bir süreç (bir ezber süreci değil) gerektirdiğini, kendi iç kurallarıyla (alışkanlıkla, tekrarlamayla değil) yönlen



diğini savunmuşlar, insan aklının evrensel niteliklerinin



būtūn, dillerin temelini oluşturduğunu belirtmişler dir.



Chomsky'nin gerçekleştirdiği devrim, önce, dil öğreti minde bir seçmeci anlayışın geçerlilik kazanmasına yol açmış, daha yakın dönemdeyse iki ana görüşe ayrılmış tor:(Tek bir kişinin dili öğretmesini temel alan görüş; içe



mi çeşitli konuşma yitimi biçimleri, daha etkili tedavi



yöntemleri bulmak amacıyla incelenir. Uygulamalı dil bilim ayrıca, sağır, kör ve dilsizlerin, bu tür özürlülere



yönelik alternatif dilleri öğrenme yollarıyla da ilgilenir;



işaretleri temel alan dillerin öğrenimi konusunda da önemli çalışmalar gerçekleştirilmiştir.



Özet. Özetlersek, uygulamalı dilbilimciler, insan sorun larının çözümünü uğraş edinmişlerdir. Uygulamalı dil



bilimci, ne tam bir toplumsal dilbilimci, ne sinirsel ya da ruhbilimsel dilbilimci, ne bir dil öğreticisi, ne klinik uz mani, ne de özel alanlardaki sözlüklerin yazarıdır; ya



şayan dile ilişkin sorunları araştırma yolunda, bütün bu



riğe dayalı iletişimsel görüş (etkin öğrenci katılımı ge



dallardan yararlanan bir uygulamacıdır.



reksinmesi, uygun dil verisi ve tekrarlama alıştırmaların dan çok, iletişim konusunda elde edilen bilgileri birleş



dilbilimsel felsefe: FELSEFE, ÇÖZÜMLEYİCİ



tirmeye çalışır). Daha yakın dönemdeyse, Batı ülkele



rinde, okuma ve yazmaya daha çok ağırlık verilmesi yolunda önemli bir değişiklik gerçekleşmiştir; bu yakla



şım, konuşma dili ile yazı dili arasındaki farklılığın öne minin bilincine varılmasından kaynaklanmaktadır.



VE DİLBİLİMSEL.



Dilemre, Saim Ali



Öğrenme ortamı. Uygulamalı dilbilimin ilgi konuları yalnızca öğrenme ve öğretmeyle sınırlı kalmaz; öğren



Türk hekimi ve dilbilimcisi (İstanbul 1880-ay.y. 1954).



menin gerçekleştiği ortam ile öğrenenler, öğreticiler ve



re, Tıp Fakültesi'nde profesörlük, Morg müdürlüğü yap



toplumun bütünü arasındaki karşılıklı etkileşimle de il



gilenir. Ayrıca, çokdilli toplumlar içinde, kimin, hangi



dille, kiminle ve hangi amaçlar için konuştuğuyla ilgile nir. Bu anlamda, uygulamalı dilbilim toplumsal dilbilim



le (Bk. TOPLUMSAL DİLBİLİM) çakışırsa da, toplumsal



dilbilim gibi yalnızca dili kullanma durumunu, konu munu vebunun nedenlerini anlamaya çalışmaz; karşı



lıklı iletişimi artırmak ve iletişim güçlüğünü azaltmakyo lunda bir ara konum arayışı içindedir. Bu genel ilgi alan



ları, dil toplumbilimi içinde toplanırlar; daha geniş kap samdaysa dil siyasetini ve planlamasının bir parçasıdir lar.



Dil ruhbilimi. Bütün bunlara ek olarak, uygulamalı dilbi



lim, bir dilin öğrenilme ya da kullanılma sürecinde öğ



renenin aklının nasıl işlediğiyle de ilgilidir; bu açıdan uy gulamalı dilbilim, ruhbilimsel dilbilimle çakışır. Son yıl



larda, araştırmalar ikinci dili öğrenme kuramı üstünde yoğunlaştırılmış ve çocuğun dil öğrenmesinde izlediği doğal sürecin ve birinci dil ile ikinci dili öğrenme süreç



lerinin benzer oldukları varsayımının temel alınmasıyla, "doğal yaklaşım" adı verilen öğretim yöntemi geliştiril miştir. Dil ruhbilimi konusundaki araştırmalar, yapay



İstanbul ve Almanya'da öğrenim gören Saim Ali Dilem ti. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde genel dilbilgisi dersleri verdi (1935-1940). Milletvekilliğinde bulundu (1935-1943).



Başlıca yapıtları: Uykusuzluk ve Tedavisi(1928), Les



Affixes İndo-Européens et le Turc (Hint-Avrupa Ekleri ve Türkçe, 1935), Problème Turco-Celtique (Türkçe Keltçe Sorunu, 1936), La Théorie Güneş-Dil (Güneş



Dil Kuramı, 1936), Dil Coğrafyası(1937), Genel Dil Bil gisi (2 cilt, 1939-1942), Hekimlik Dili Terimleri (1945),



Dil Devrimi İçin (1949), Dil Devrimi İçin II (Terimler Meselesi) (1949).



Dilhayat Kalfa Türk kadın besteci (? 1710-? 1780). Yaşamı üstüne ye



terli bilgi bulunmayan Dilhayat Kalfa'nın sarayda yaşa



dığı, tanburi ve hanende olduğu sanılmaktadır. Yüzü aşkın bestesinden yalnızca sekizi günümüze kalmıştır. Evcara peşrevi, saz semaisi, mahur peşrev, sipihr peş rev, vb.



zekâ konusundaki çalışmalara (yani doğal dil ve insan



dilimlenme



sayarlar geliştirme çabalarına) da katkıda bulu



dilimlenme ya da yarılma eğilimi. Dilimlenme (dilinim



belleğinin veri depolama yöntemini taklit ederek bilgi nur.



Uzmanlık alanları dilleri. Dilin özel kullanımına ilişkin konular, dilcileri özel amaçlar için dil öğretimi konu



sundaki araştırmalara yöneltmiştir. Bu alandaki çalış



malar çeşitli mesleklerin kendilerine özgü "dilleri"ni derlemekten başlayarak, özel dilbilgisi ve söylem stra



tejilerinin işlevleriyle ilgili incelemelere kadar yayılır (sözgelimi, bilim adamlarının dilsel söylemlerinde, nes nellik ve konuya belli bir uzaklıktan bakışı sağlamak amacıyla, edilgen çatı kullanmaları). Bu ilgi alanı, uygu lamalı dilbilimcileri dilin, meslekler kapsamında, özel



Billurlaşmış minerallerin düzgün düzlemler boyunca de denir) dúzlemlerini billurun yapısı belirlediği için,



bunlar billur yüzeyine paralel olur ve birbirleriyle belirli açılar oluştururlar. Bir mineralin yarılma kolaylığıyla ve billurbilimsel doğrultusuyla tanımlanan dilimlenme



özelliği, yalnızca o minerale özgüdür ve mineralin be lirlenmesinde kullanılabilir.



dilimler tektoniği: Bk. LEVHALAR TEKTONİĞİ.



kullanımına yönelik incelemelere götürmüştür (sözge



limi doktorlar ile hastalar, tanıklar ile yargıçlar arasında



ki dil iletişimi); siyasetçiler, reklamcılar gibi halkı yön



lendirmeyi amaç alan mesleklerin dilleri üstünde de araştırmalar yapılmıştır.



Dil ile düşünce arasındaki ilişki konusu, uygulamalı



dilinim: Bk. DİLİMLENME.



diller, ölü: Bk. ÖLÜ DİLLER.



dilbilimi, sinirsel dilbilimle de ilişkiye götürür; bu alan



yalnızca biyoloji ve dil işlevleri fizyolojisini kapsamakla



kalmaz, dilin kullanım bozukluklarını da içerir; sözgeli



diller, yaşayan: Bk. YAŞAYAN DİLLER.



DIMETRODON



Dilmen, Güngör Türk tiyatro yazarı (Tekirdağ 1930). Sinema-Tiyatro



dergisinin açtığı yarışmada Midas'ın Kulakları (1959) adlı oyunuyla birincilik kazanan Güngör Dilmen,



ABD'de oyun yazarlığı ve işıklandırma teknikleri konu sunda öğrenim gördü (1961-1964). İsrail ve Yunanis tan'da tiyatro konusunda araştırmalar yapıp, yurda dö



nünce Canlı Maymun Lokantası adlı oyunuyla Halkev leri Genel Merkezi Şinasi Efendi Ödülü'nü aldı (1964). Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda (1964) ve İs



tanbul Radyosu Tiyatro Şubesi'nde (1966) çalıştı. Dur



57



minde dil alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Türk dilinin özleşmesi yolunda önemli çabalar harcamıştır.



Başlıca yapıtları: Tarih-i Edebiyat Dersleri (1925), Güneş-Dil Devrimi Teorisinin Ana Hatlan (1936), Türk



Dil Bilgisi Dersleri (2 cilt, 1936), Tanzimat Edebiyat Ta rihi Notlari (1942).



Dilmun



Eskiçağlarda Basra körfezi kıyısında Katar'dan Kuveyte



kadar uzanan ülke. Merkezi Bahreyn adası olan Dil mun'un (ya da Tilmen) adı,İ.Ö. III. binyıldan kalma Sü



mer yazıtlarında, Basra körfezindeki ticaretin öbür iki



önemli merkezi Magan ve Meluhha'yla bağlanuli ola



rak geçer. Söz konusu ticaret merkezlerinden gelen



maddelerin ticaretinde bir antrepo işlevi gördüğünden



söz edilir. Basra körfezinin başlıca ticaret merkezi olma



konumunu 1.Ö. II. binyılın başlarına kadar sürdüren Dil



mun'la ilgili arkeoloji araştırmalar, XIX. yy. sonlarında başlatılmış, özellikle Danimarkalı Geoffrey Bibby, Bah



reyn ve Feyleke adalarında on beş yıl(1953-1969) sū



rekli kazılar yaparak, araştırma sonuçlarını Looking for



Dilmun (Dilmun'a Bakış, 1969) adlı yapıtında açıkla



mıştır.



Dilthey, Wilhelm Alman filozofu ve tarihçisi (Biebrich 1833-Seis, Tirol



1911). Basel, Breslau, Kiel ve Berlin'de ders veren Wil



helm Dilthey, yeni kantçılığı, tarih ve dünyayı anlama



eğilimiyle bağdaşdırdı; bütün weltanschuung'u (dünya görüşü) tarihsel evrim içine kattı. Bütün bilgilerin, dū şüncelerin göreli olduğunu öne sürdü. Başlıca yapıtları: Einletung in die Geisteswissenchat



ten (Manevi Bilimlere Giriş, 1893), ideen Über Eine



Güngör Dilmen.



ham Üniversitesi'nde (Ingiltere)Türkçe okutmanlığı ya



pip (1971), Eskişehir Üniversitesi'nde ögretim görevlili ginde bulundu (1982-1983). Tarihten seçtiği çeşitli kişi liklerin "trajik konumu"nu, büyük bir dil ustalığıyla ver diği oyunlarında, evrensel boyutlarda insan ikilemini iş



ledi (Kurban, 1967, İlhan İskender Armağanı; Bağdat



Hatun, 1973; Midas'ın Kördüğümü, 1975, Türk DilKu rumu Tiyatro Odülü; Deli Dumrul, 1979, Muhsin Ertug rul ödülü; Ben Anadolu, 1984; Insan ve Devlet, 1984,



Enka Sanat ödülleri mansiyonu; Aşkımız Aksaray'ın En



Beschreibende und Zergliedernde Psychologie (Açık lamalı ve Çözümlemeli Ruhbilim üstúne Düşünceler, 1894), Das Wesen der Philosophie (Felsefenin Özū,



1907), Der Aufbau der Geschichtlichen Welt in den



Geisteswissenschaften (Manevi Bilimlere Göre Tarihsel



Dünyanın Kuruluşu, 1910), Weltanschauung und Analyse der Menschen Seit Renaissance und Reforma



tion (Rönesans ve Reformdan Bu Yana İnsanın Dünya Görüşü ve Çözümlemesi, 1913).



dil yeteneği: Bk. DİLBİLGİSİ.



Büyük Yangını, 1988; 1988 İş Bankası Tiyatro Büyük



dil yetisi: Bk. DİLBİLGİSİ.



Dilmen, Ibrahim Necmi



dimetil keton: Bk. ASETON.



Ödülü; 1990 Ismet Kuntay ödülü; vb.).



Türk edebiyat tarihçisi, dilcisi ve yazarı (Gümülcine 1887-Ankara 1945). Selanik idadisini ve İstanbul'da Hukuk Mektebi'ni (1909) bitiren İbrahim Necmi Dil



men, Selanik Hukuk Mektebi'nde ders verdi. Çeşitli li selerde edebiyat öğretmenliği (1913-1916), İstanbul Edebiyat Fakültesi'nde Ural-Altay dilleri kürsüsünde müderris muavinliği yaptı. Harf devrimi çalışmalarına



katıldı. Ankara Gazi Eğitim ve Musiki Öğretmen Oku lu'nda öğretmenlik, Türk Dili Teknik Cemiyeti Merkez



dimetrodon Kuzey Amerika'da yaşamış fosil sürüngen cinsi. Permi yen Dönemi'nin başlarında, yani günümüzden 250



milyon kadar yıl önce günümüzdeki ABD'nin güney



doğu kesiminde yeralan ırmak deltalarının en yaygın et



çil hayvanları olan dimetrodon cinsi üyelerinin boylan türlere göre 170 cm - 3,28 cm arasında değişiyor, en iri



Kurulu üyeliği (1932), TDK genel yazmanlığı (1933) ve Maarif Bakanlığı genel müfettişliği yaptı. Burdur millet



türlerin ağırlığı 254 kg'i bulabiliyordu. İribaşlı, kısa bo



ni vemilletvekilliğini ölümüne kadar sürdürdü.



taşınan dikensi, uzun çıkıntılardır (paleontoloji uzman ları bu çıkıntılann, bedenin ısı dengesinin sağlanmasın da rol oynadığını düşünmektedirler).



vekilliğine seçilip (1935),TDK genel yazmanlık görevi Öğretmenlik yıllarında gazete ve dergilerde yazıları yayınlanan İbrahim Necmi, özellikle cumhuriyet döne



yunlu, uzun kuyruklu, kertenkeleye benzeyen hayvan lardı. Temel özellikleri sırtlarındaki omurga tarafından



58



DIMITRIY, DONSKOY



genellikle üç yaklaşımdan yola çıkılır: Tarihsel yakla



şim, görüngübilimsel (fenomenolojik) yaklaşım, davra



Dimitriy, Donskoy Moskova büyük prensi (Moskova 1350-ay.y. 1389). Babası İvan li'den sonra tahta çıkan (1359) Donskoy



nişsal ya da toplumbilimsel yaklaşım.



leri üstünde egemenlik kurdu. Yalnızca Tver prensi Mi hail Aleksandroviç'e boyun eğdiremedi: Aleksandro



kendisinden kaynaklanan törenlere ilişkin metinler ya



Dimitriy, yardımcıları aracılığıyla bağımsız Rus prenslik



BILIMSEL YAKLAŞIMLAR



Tarihsel yaklaşım, zorunlu olarak metinleri ele alır. Bunlar öğretiye ilişkin, ibadete ilişkin, dinsel topluluğun



viç, Moskova'yı üç kez kuşatti (1368, 1370 ve 1372);



da bir topluluğun tuttuğu istatistiklergibi din dışı belge



viç'e de üstünlüğünü kabul ettirmeyi başarıp (1375),



den belgeleri birbirine ekleyebilirler. Bu yaklaşımın ilgi



ama her seferinde püskürtüldü. Sonunda Aleksandro



Moğollarla savaşarak, Mamai komutasındaki büyük or



ler olabilir. Tarihçiler, bir halkın yaşamında dinin işleri ne ilişkin zengin anlamı bulup çıkarmak için, her iki tür



duyu Nepryava irmağı ile Don irmağının birleştikleri yerde bozguna uğratti (8 Eylül 1380). Ama Altınordu



çekici bir örneği, Emmanuel Le Roy Laudrie'nin Monta



Moskova'yı yağmaladı ve Donskoy Dimitriy'i haraca



piskoposun sapkın mezhep üyesi Albilileri ortaya çıkar mak için tuttuğu kayıtlardaki bakışla ele alınmıştır. Tarihçinin çoğunlukla, vardığı sonuçlardan yola çık



Hani Toktamış 1382'de yeniden Rusya'ya girerek, bağladı.



illou (1975) adlı yapıtıdır. Bu yapıtta, Ortaçağ'da küçük bir Fransız köyünün toplumsal ve ekonomik yaşamı, bir



Dimitriy, Düzmece



masına karşılık, dinin görüngübilimsel incelemesi, dinin



Rusya tahtına zorla oturan çar (öl. Kaluga 1610). Geç mişi konusunda kesin bilgi bulunmayan Düzmece Di mitriy (Zorba Dimitriy de denir), Polonyalı prenslerin



tan temel özelliklerini) bulup çıkarmayı amaç alır. Bu özel alanda Gerardus van der Leeuw'un Religion in Es



doğasını (tarihte ortaya çıkış biçimlerinin arkasında ya sence and Manifestation: A Study in Phenomenology si



daha sonra da, kral Sigismund Ill'ün hizmetine girdi. Çar Ivan IV'ün oğlu olduğunu iddia ederek, Polonya



(Özü ve Belirimi Bakımından Din: Bir Görüngübilim In



larla da anlaşarak Rusya'yı işgal etti. O sırada Boris Go dunov öldüğü için tahta çıkarılan (1605) çocuk yaştaki



mali din araştırmacısının, sözgelimi Mircea Eliade'nin



aylık çarlığı sırasında Polonya'ya pek çok ödün verdi;



girdikleri söylenebilir. Görüngübilimsel gelenek, hem



kralından Sambard'da ordu kurma iznini aldı ve Kazak



celemesi, 1933), günümüzde bile konunun klasik baş



vuru yapıtı olmayı sürdürmektedir. Birçok karşılaştır



yapıtlarının da, dinsel geleneklere ilişkin anlatımlarının



veliaht Fyodorov'u öldürterek tahta çıktı(1605).On bir



çoğunlukla karmaşık olmasına karşın, bu kategoriye



Prens Vasiliy Şuyskiy liderliğinde oluşan ulusal cephe nin saldırıları sonucunda Haluga'ya kaçmak zorunda



tarihçiler, hem de toplum bilimcileri tarafından, aşırı ge



kalarak, yakalandı ve öldürüldü.



nelleştirilmiş karşılaştırma ve spekülasyon içinde, özel



dinlerin ayrıntılarını gözden kaçırmakla eleştirilmiştir;



buna karşılık çağdaş araştırmacılar bu sorunları, bilim



dalları arasındaki yapay sınırları ortadan kaldırarak yen



din



me çabası içindedirler.



Kişinin kutsalla ilişkilerini betimleyen inanç ve dogma



lar bütünü. Aslında din, tanimlanması ya da özetlenme



si zor olan, karmaşık bir olgudur. Neredeyse bu konuda



yazan kişiler kadar çok sayıda din tanımı ve kuramı var



dır. En geniş anlamıyla dinin bilimsel incelenmesinde,



xix. yy'da dineilişkin toplum bilimleriyle ilgili incele melerin doğması, sözkonusu eğilimin açık bir örneği dir. Ruhbilim, toplumbilim, özellikle de antropoloji,



dinsel olguların anlaşılmasına çok önemli katkılarda bu lunmuşlardır. William James ile Sigmund Freud, din



TES



Islâm'da namaz,



müminleri günde beş kez bir araya



getiren farzlardan biridir.



DIN



59



ruhbiliminin en önemli temsilcileridir. James'in Varieti



es of Religious Experience'i (Dinsel Deneyimin Çeşitle



ri, 1902), din ruhbilimiyle ilgili bazı ana konuları belirle



miş ve bu alanda daha sonrakiçalışmaların birçoğunda



ağır basan bakış açısını oluşturmuştur. James, dinsel



deneyimin öncelikle bilinçli anlatımını ele alırken, Fre ud ve ondan kaynaklanan psikanaliz geleneği, çeşitli dinsel deneyim biçimlerini genel bilinçsizlik kuramının



çerçevesi içine yerleştirmeye çaba göstermişlerdir. C.



G. Jung, düşüncesi Freud düşüncesinin en gelişmiş se çeneği olduğundan, din yorumcuları arasında özellikle



etkili olmuştur. Ruhbilimsel yaklaşımla genellikle ilgili bir sorun da, dinsel topluluğun yapısına ve deneyimine, kişinin de neyiminden yola çıkarak ulaşmaktaki güçlüktür. 1920



yıllarından bu yana, toplumbilimsel ve antropolojik ge lenekler bu sorunla karşı karşıya kalmışlardır. William



Robertson Smith, Émile Durkheim ve Max Weber, din



çözümlemesinde toplumbilimsel geleneğin yaratılma sinda temel rol oynamışlardır.



1922 yılı bazı yazarlar tarafından, modern antropo



lojinin ve var olan kültürler ile bu kültürlerin dinlerine ilişkin karmaşık incelemelerin başlangıcını belirleyen yıl sayılır. Söz konusu incelemeler, dine ilişkin çağdaş dü



şünceyi aydınlatmakta büyük ölçüde etkili olmuşlardır. 1925'te Bronislaw Malinowski ve A.



R. Radcliffe



Brown, yabancı kültürler konusunda derinlemesine Yunanistan'da Patmos adasındaki Vaftizci Yahya



manastırındaki keşişler, Yunan ortodoks kilisesindendirler. Kişinin derin düşüncelere dalmasını ve manevi yönden gelişmesini sağlayan manastir yaşamı, birçok dinin aynılmaz



Bazı buddhacı rahipler, inançlan mal sahibi olmayı yasakladığından yalnızca rahipler sınıfı içinde yer almayan kimselerin bağışlarıyla geçinirler. Dünyanın en yaygın



dinlerinden biri olan buddhacılığa göre, insanı selamete, götüren yollardan biri, her varoluşun acısından kurtulmaya türlü maddi varlığın reddedilmesidir.



bir parçasıdır.



alan çalışmasına dayanan incelemeler yayınlamışlarve



din çözümlemesine işlevci yaklaşımları, bir okul haline



gelmiştir; bu okuldan kaynaklanan kültürel bağlam içinde din konusunu ayrıntılı biçimde inceleyen metin



ler, kesintisiz biçimde günümüze kadar süregelmiştir.



Bu geleneğin seçkin temsilcilerinden biri olan Sir Ed ward Evans-Pritchard'ın etkili çalışmaları, din çözümle yicileri için bir hareket noktası oluşturmayı günümüzde de sürdürmektedir.



Bu arada, Durkheim okulunun dışında, bazı bakım lardan Ingiliz okuluna benzer, bazı bakımlardan da ona karşıt bir Fransız geleneği gelmiştir. Bu okulda, yapı ku



ramı, işlevinkine yakın bir rol oynamış, Claude Lévi



Strauss, dinsel simge ve mithosun kendisini içinde bul duğu bir evren kültürüyle eklemlenmesi içinde değişik liğe uğrama biçimlerine ilişkin karmaşık bir kuram gelis tirmiştir. Bu kısa bakış, din incelemesine çeşitli yaklaşımlan



tam olarak aydınlatmasa bile, bir noktanın kesin olarak açıklığa kavuşturulması gerekir: Öbürlerinden kopuk



bir biçimde alınan herhangi bir yaklaşım, çarpıtmalara



ve önyargılara yol açar. Dünya dinlerinin temel niteliği ni kavrayabilmek için, birçok geleneğin oluşturduğu bi



rikimden kaynaklanan bazı kuramları būtünleştirme yolunda girişimde bulunmak gereklidir. DININ TEMEL ÖZELLİKLERİ Genel nitelemelerin tehlikelerini akıldan çıkarmayarak, dinin ayırıcı özellikleri belirtilmeye çalışılabilir. Aynı ayrı alındıklarında gerekli ya da yeterli koşullar oluşturma salar bile, bazı kavramlar bir arada, dinin "niteleyici



özellikler bütünü" olarak düşünülebilir. Kutsal. Dinsel inanç ya da deneyim, genellikle kutsalla dile getirilir. Kutsal, genellikle gündelik ve din dışı olana karşıt olan, kendisinde üstün bir değer ve son gerçeklik



60



DIN rinde olabilir. Birçok dinde dua etmek, oruç tutmak ve



hac ziyareti de yerine getirilmekle birlikte, en önemli



dinsel etkinlikler, çoğunlukla bütün topluluk tarafından ya da topluluğun önemli bir bölümü tarafından yerine



getirilenlerdir. Bu tutum, dinsel törenler ile büyü tören



leri arasında bir ayırım yapmayı sağlar. Büyü törenlerin



de, kutsal güçleri insan etkinlikleriyle yönlendirmek gi rişimlerinde bulunulur. Dua ve kurban gibi gerçek din sel etkinliklerde ağır basan tutumsa, bir tapınma ve şük ran tutumudur.



Topluluğun dinsel törenlerine katılma, bir toplulu



ğun üyesini, inançlar sistemi içinde birbirine eklemlen



miş topluluğun içinde yer alan, o bütünün bir parçası olan biri kılar. Birçok toplumda topluluğun hoşnutsuz



luğunu, bir kimseyi önemli dinsel etkinliklerden dışla makla dile getirmesi, şaşırtıcı değildir; çünkü bunlar,bi



rey ile topluluğun, kutsal konusundaki doğru tutumları



ni güven altına alan etkinliklerdir. Ahlâk kurallar. Dinin inançlarla bağıntılı bir başka yönü



de, topluluk üyelerinin, uymakla yükümlü kılındıkları



bir ahlâk kuralları bütünü bulunmasıdır. İyice yapılan



mış toplumlarda, sözgelimi kast sisteminin geleneksel hindu dininin bütünleyici bir parçası olduğu Hindis Musevi ibadet törenlerinin temel bölümlerinden biri, Tora'nın (Tevrat) okunmasıdır. Tora, ya da hıristiyanların



tan'da bu son derece belirgindir. Eski Babil'de Mar



Kutsal kitap'ının ilk beş kitabı, insanların önüne ahlaksal ve dinsel bir davranış sistemi koyar ve Musa'nın Sina Dağı'nda



ulusların ahlâk yasalarını yazanlar olduklarına inanılır; -



aldığı dinsel vahyin özüne uyulmasını şart koşar.



duk'un ve eski İsrail'de Yahve'nin (ya da Yahova), bu



bu yüzden söz konusu yasalara kutsallığın ağırlığı ve



saygınlığı tanınırdı. İsrail peygamberleri, dinsel etkinlik



lerden çok, dürüst etkinliklerin dinin gerçek anlatımı ol



duygusu taşıyan bir şeydir. Bir kişi-tanrı, bir tanrılar ve ruhlar evreni, yaygın bir güç, kişiselolmayan bir düzen



ya da başka bir şey olarak anlaşılabilir. Son çözümle



mede kutsal, toplumsal düzen olsa da, dinde gene de, insan yaşamına dışardan gelen ve dışından etkileyen bir



duğunu ileri süren birer toplumsal eleştirmendiler. Din



geliştikçe, ahlâk alanına ağırlık verildi ve bazı yerlerde din,aşağı yukarı bütünüyle ahlâk kurallarıyla özdeşleş



Dinler çoğunlukla başlangıçlarının, vahiylerde, yani



Topluluk. Tek başına, dünyadan eletek çekerek yaşa yan çilekeşlerin aşağı yukarı bütün dinlerde bulunması na karşın, çoğunlukla dinin, kendisine bağlı olanları, az



olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu tür vahiyler görüntüler



turmaya götüren toplumsal bir yanı vardır. Eski dönem



Muhammet) yada olaylar (İsrail halkının Mısır'dan çıkı



meyecek durumdaydı; herkes aynı inanca bağlıydı ve



güç olarak yaşanır.



insan yaşamına karışan kutsalın farklı deneyimlerinde



ya da çok sıkı bir biçimde örgütlenmiş bir topluluk oluş



(çölde Musa), içten gelen sesler (Hira dağında Hazreti



lerde dinsel topluluk, genel topluluktan pek ayırt edile



şi; Japonya açıklarında Moğol donanmasını yok eden



kutsal rüzgâr ya da kamikaze; İsa'nın ölümü ve ölü



hükümdar hem siyasal, hem de dinsel önderdi. Ama zaman geçtikçe, dinsel ve din dışı toplumlar ayrıldı;



bir din geleneğinin kaynaklanabileceği yaratıcı bir baş



lumlarda, çok sayıda dinsel topluluk, tek bir siyasal bi



münden sonra dirilmesi) biçiminde olabilirler. Bütün



hatta bazı yerlerde birbiriyle çarpıştı. Çağdaş laik top



langıç gücü taşırlar.



Yanit. Kutsala yanıt verme, dinsel bir topluluğun ya da



rim içinde barış içinde bir arada yaşamaktadır. Her din sel topluluğun kendi örgütlü yapısı vardır. Bu dinsel ör



katılmak ya da bunları kabul etmek biçiminde olabilir.



ayin törenlerini yerine getirmeklegörevli bir din adam



Iman, yalnızca bir inanç değil, kişilerin kendilerini kut



ları kurumu vardır.



ni kabullendikleri bir davranış biçimidir. Derinlemesine



Yukarda tanımlanan karmaşık olgu, insanlığın "dinsel



ni ve temel özelliklerini biçimlendirir.



dinlerde ve farklı bireylerde, belirtilen temel özellikle



reti bakımından inanç sistemleri ortaya çıkar. Bu sis temler, dine inananları çevrelerindeki dünyaya yerleş



lik bazıları zayıf olabilir ya da hiç bulunmayabilir. Söz



biriman bağlılığının geleneklerine ve dinsel törenlerine



gütlerin çoğunda ayrıca, imanı öğretmek ve iletmekle,



sala adadıkları ve onun kendileri üstündeki egemenliği



DINSEL DENEYİM BİÇİMLERİ



dindar bir kişide, iman bağlılığı, o kişinin bütün yaşami



deneyimi" diye adlandırılabilecek şeyi oluşturur. Farklı



Inançlar. Dinler geliştikçe, hem uygulama hem de öğ tirmeye ve bu dünyayı kutsal olanla ilgisi içinde anlaşıla



bilir kilmaya yararlar. Ilk ya da ilkel dinlerde bu uygula ma ve öğreti, genellikle mithoslarda (Bk. MITOLOJI) ya



rin biri ya da daha çoğu ağır basıyor olabilir. Buna karşi



konusu farklılık, dinin neden en iyi çokbiçimli bir kav



ram olarak ele alınabileceğini ve neden dinleri, bazı ai le bağlarına benzer bağlarla birbirine bağlı görmenin daha iyi olacağını açıklar.



da dinsel tören yasasında dile gelir. Geniş bir okumuşlar



Temel biçimler. Dinsel deneyimin pek çok değişik biçi mi bulunmasına karşın, iki temel özellik ayırt edilebilir. Birincisi, kutsallık duygusu, belirgin bir biçimde insanın sonluluğuyla (faniliğiyle) birliktedir. Bu birliktelik, Fri



nemden döneme değişir. Dinsel törenler ve ayin usulleri. Dinlerin aşağı yukarı tü



edrich Schleiermacher'in dini "bir mutlak bağımlılık



sınıfının geliştirdiği dinlerde, tanrıbilim) genellikle inan ci arıtma ve zenginleştirme aracı olarak mithosun yerini alır. Inanç doğruluğuna verilen önem dinden dine, dö mü, inanç sistemlerinin yanı sıra, dinsel tören ve ayin



usulleri içerirler. Bunlar kurban ya da kutsama ayini, di ne giriş ayini, ya da tanrıya (ya da tanrılara) dua biçimle



duygusu" biçimindeki nitelendirmesinde dile gelir; bu nitelendirme, dinsel deneyime "olumsuzlayıcı yakla



şım" diye adlandırılabilir. Kutsallık bilinci, sonluluk, gü



nahkârlık ve anlamsızlık gizinin önüne koyulur. Bunun



DINAMO, HASAN IZZETTİN la birlikte, meslek yaşamının daha önceki bir aşamasın



61



Dinler arasındaki hem anlaşmaları, hem de anlaşmaz.



da Schleiermacher, dini daha farklı bir biçimde, "son suzluk duygusu ve tadı" diye tanımlamıştır. Burada kut sallık bilinci insanoğlunun aşkınlık deneyimiyle, her tür



Tıkları ortaya çıkarmak ve bir orta yol bulmak gerekir.



ken bir varlığa geçiş deneyimiyle birliktedir. Bu nitelen



Uluslararası birim sisteminde, bir gramlık serbest kütle ye saniyede 1 cm'lik bir ivme kazandırmak için gerekli



lü varlık evresinin ötesine, daha tam, insanoğlunu çe dirme "olumlayıcı yaklaşım" diye adlandırılabilir.



Bu yaklaşımlardan biri ya da öbürü ağır basabilirse de, her ikisi de tam anlamıyla dinsel deneyim kapsamı



din



kuvvet. Bir din, 10 newtona eşittir. 1 kilogram kütlenin



ağırlığı 980,6665 dindir.



içinde yer alır.



Dinsel deneyimin geçerliliği. Dinsel deneyimin geçerli



dinamit



det eden topluluklar, kendilerinin dışında olan ve doğal



1866'da Alfred Nobel tarafından bulunan, nitrogliserin kökenli patlayıcı madde. Bulunmasından sonra kısa sü



liğini de sorgulamak gerekir. Dindar insanlar ya da iba olandan başka bir şey olan kutsal bir gerçeklikle karşıla şırlar mı? Schleiermacher, dinsel deneyim kapasitesi nin, insanda evrensel olduğu kanısındadır. Dolayısıyla,



dinsel deneyimin kendini özgünleştirici olarak kabul edilebileceğini ve Tanrı'nın varlığı için sunulan gele neksel kanıtların yerini alabileceğini ileri sürer. Günü müzde Schleiermacher'in savini pek az az kimse kabul edecek, belki de yalnızca onun tanımladığı deneyim



türlerine sahip olduklarını yadsımakla kalmayıp, kendi lerinin bütünüyle farklı yorumlarını öne süreceklerdir. Bilim öncesi çağda tanrı mucizesi olduğuna inanılan,



re içinde daha az güçlü patlayıcıların yerini alan dina



mit, % 75 oranında nitrogliserin ile % 25 oranında ki



zelgurunun (soğurucu bir toprak) karıştırılmasıyla elde edilir; kolayca fişek haline getirilebilir; kolayca taşınabi



lir ve bir patlayıcıya bağlanarak, uzaktan güvenlik için



de patlatılabilir. Uzun süre maden ocaklarında kullanı



lan en önemli patlayıcı olmuştur; günümüzdeyse, ure timi gün geçtikçe azalmakta ve daha çok, daha güçlü



patlayıcıların patlatılmasında patlatıcı olarak kullanıl maktadır.



pek çok şey, günümüzde doğa olayları ya da çakışan



rastlantılar olarak değerlendirilebilir. İçten gelen sesler



dinamo: Bk. JENERATÖR.



erbach'tan Freud'a kadar Tanrı'ya inanç, insan zihninin



Dinamo, Hasan Izzettin



ya da görülen özel görüntüler, ruhbilim açısından bilin çaltı zihinsel süreçler olarak açıklanabilir. Ludwig Feu bir yansıtımı olarak açıklanmıştır; Karl Marx, vb. top lumsal çözümleyicilerse, dinsel inancı toplumsal-eko



nomik güçlerin ürünü olarak görmüşlerdir. Dinsel inan



cin bu doğalcı açıklamalarının her biri, bütünün içinde



yer alan bir öğeye dikkat çekmektedir, ama bu gibi ku ramların din olgusunu eksiksiz bir biçimde ele alıp al madığı sorulabilir. Dinsel deneyimin geçerliliği sorusu, Schleiermacher'in tersi yöndeki kanıtlarına karşın, eninde sonunda tanrıcılıktan yana ve tanrıcılığa karşı, ya da daha geniş olarak kutsal bir gerçekliğin var olu



şundan yana ya da ona karşı mantık kanıtlarına dönüle rek ele alınabilir.



Bir tiplendirme. Dinlerin sıralanmasını ele alan bir tip lendirme, nispeten kendini merkez alarak başkalarına bakan özel bir geleneğin ürünüdür. Sözgelimi, kutsalın hem aşkın, hem de içkin deneyimine ilişkin hıristiyan



bakış açısından yola çıkmak, çeşitli geleneklerin birine



ya da öbürüne ağırlık tanımalarıbakımından hıristiyan lıkla az ya da çok yakından ilgili bazı diziler kurmaya



Türk şairi ve romancısı (Ahanda köyü, Akçaabat 1909 Istanbul 1989).Sivas Öğretmen Okulu'nu bitiren(1931) Hasan Izzettin Dinamo, Malatya ve Adıyaman'da iki yıl ilkokul öğretmenliğinden sonra girdiği Gazi Eğitim Ens titüsü Resim-iş bölümünde öğrenciyken, siyasal bir bil



diriyle ilgili görülerek tutuklandı (1935) ve dört yıl hapis



cezasına çarptırıldı. Hapisten çıkınca (1939), Istanbul'a gelerek yazarlıkla geçinmeye çalıştı. 1942'de askere alınıp, aynı yıl daha önce yayınlanmış şiirlerinden ötürü bir yıl ağır hapis cezasına çarptıldı. Tutuklamalar, sür



günler, kaçmalar sonucu ancak 1949'da terhis edildi. Istanbul'a yerleşip, çevirmenlik yaparak, özel dersler vererek geçimini sağladı.



Önceleri Faruk Nafiz etkisinde aşk ve doğa şiirleri ya



zan Hasan Izzettin Dinamo, sonra Nazım Hikmet'in et



kisiyle toplumsal yanı ağır basan serbest şiire geçmiş,



özellikle Ses ve Yeni Edebiyat dergilerinde yayınlanan



olanak sağlar. Yani, hıristiyan geleneği, musevilikten al dığı mirasın temel öğesi olan Tanrı'nın aşkınlığını vurgu



lar; ama cisimleşme ve kutsama ayinlerinde, Tanrı'nın



içkinliği konusunu da aynı derecede vurgular. Kabaca söylenirse, musevilik ve İslâm dini aşkınlık yanında, hindu dini ve buddhacılık daha çok içkinlik yanında ye



ralırlar. Bu çizgilerin, Hıristiyanlık içinde çeşitli gelenek leri göz önünde bulunduran ayrıntılı bir çözümlemesi,



sözgelimi calvincilik ile İslâm arasında ve çeşitli gizemci gelenekler arasında, aydınlatıcı yakınlıklar ortaya çıka



rir. Dolayısıyla, belli bir bakış açısının sınırlılıklarına kar şın, bir tiplendirme çalışması, dinlerin hem birliğine, hem de farklılığına dikkati çeker.



Sonuç. Dinin günümüzdeki durumunun ve geleceğinin



birçok bakımdan böylesine belirsiz olduğu bir dünya



da, dinsel kavramlara ilişkin bir anlayışa, bu görüşler is ter kişinin kendi imanının üstünlüğüne ilişkin dogmatik ve öbürlerini dışlayıcı bir savunma biçimini alsın, ister



gelenekler arasında gerçek farkları belirsiz hale getire



rek bulandırsın, aşırı görüşlerle varılması olanaksızdır.



Hasan Izzettin Dinamo.



62



DINAMOMETRE



(1940) toplumcu-gerçekçişiirleriyle bu akımın öncüleri



1960 yıllarının başında, pop art'a yakın bir anlayışla diş oyuncaklar, vb’yi birarada kullandığı asambl



arasında yeralmıştır. 1965'ten sonraysa, genellikle ro



fırçaları,



man alanında ürün vermiştir.



lajlar yaptı. İlk happening çalışmalarına katılıp, birçok tiyatrooyununun kostümlerini çizdi ve sahne tasarımla



birlikte, 1931), Deniz Feneri(1937), Karacaahmet Sen



rini yapti. 1980 yıllarından başlayarak, geleneksel res me daha yakın tablolar ortaya koydu.



Şiirleri (1982).



Dinemandi, Jean: Bk. DORAT.



1972-1976; ¡1977 Orhan Kemal Armağanı), Öksüz



Dinesen, Isak



ba (1976), Musa'nın Gecekondusu (1976), Adalet Sit



Danimarkalı kadın yazar (Rungsted 1885-ay.y. 1962).



Ani: 6-7 Eylül Kasırgası(1971), İkinci Dünya Savaşı'



(asıl adı Blixen Finecke Baronesi Karen Christence Di



Şiir kitapları: Adsız Kitap (Vehbi Cem ve M.Cevat ile



fonisi (1960), Mapusanemden Şiirler(1974),Sürgün şi irleri (1975),Gecekondumandan Şiirler (1976), Çoban Romanlari: Kutsal Isyan (8 cilt, 1966-1967), Ateş Yıl ları (1968), Savaş ve Açlar (1968), Kutsal Barış (7 cilt,



Musa (1973), Musa'nın Mapusanesi (1974), Koyun Ba ması (1983), Anadolu'da Bir Yunan Askeri (1988).



ndan Edebiyat Anıları (1984),|TKP ve Aydınlar (1989). dinamometre



Döner bir makinenin çıkış kuvvetini ölçmede kullanılan aygıt. Dinamometre (ya da kuvvetölçer) en çok, bir



Baron Bror Blixen-Finecke'yle evlenen Isak Dinesen nesen'dir), eşiyle Ingiliz işgalinde bulunan günümüzde ki Kenya'ya giderek, 1921'de eşinden ayrıldıktan son ra, satin aldıkları kahve tarım işletmesini on yıl süreyle tek başına yönetti. Kenya'da yazdığı den Afrikanske farm (Afrika'daki Çiftlik, 1934) adlı yapıtıyla büyük ün kazanıp, Danimarka'ya döndükten sonra birçok öykü



elektrik motorunun ya da bir otomobil motorunun bey



kitabı yayınladı. Benim Afrikam (Out of Africa, 1937;



nan burma kuvveti (moment) ile açısal hızın çarpımı,



ları, 1942), Sidste Fortaellinger (Son Masallar, 1957),



kuweti verir.



vb.



Dinar dağları



Dineveri



Doğu Alpler'in, Balkan yarımadasının batı kesiminde



Arap dilcisi, doğabilimcisi ve tarihçisi (Dinever ?-?895).



girgücünü ölçmede kullanılır. Döner parçaya uygula



uzanan bölümüne verilen ad. Adriya denizi ile Panno



nia havzası ve Morayva arasında, Slovenya Alple ri'nden Rodop dağlarına kadar 644 km boyunca uza nan Dinar dağlarının, yükseltisi, Arnavutluk'ta Jezerce doruğunda 2693 m'yi bulur. Sarp iç kesimlerine ulaşıl



ması güç dağlar olduklarından, iç kesimlerinde nüfus



1985'te sinemaya uyarlandı) Vinter Evertry (Kış masal



ibn ul-Sikkit'in öğrencisi olan Dir eri (asıl adı Ebu Ha nife Ahmet Bin Davuttur), kendisinden sonraki yazar



ların büyük ölçüde yararlandığı Kitab!ūn-Neballa (Bit



kiler Kitabı). ün saldı. Kitabdül-Rasad (Gözlem Kitabı) ve Ahbar üt-Tivar (genel tarih) adlı yapıtlarından başka, matematik kitapları da yazdı.



yoğunluğu düşüktür.



Din Ayrılığı, Büyük



dingo Avustralya'daki tek etçil yaban hayvanı türü olan ve



Hıristiyanlıkta Doğu (ortodoks) ve Batı (katolik) kilisele



rinin birbirlerinden kopmalarını belirten din terimi. Bü



yük Din Ayrılığı, çeşitli sürtüşmelerden sonra, 1054'te papa Leo IX ile patrik Mikhael Kerularios'un birbirlerini karşılıklı olarak afaroz etmeleriyle başlamış ve sona er



mesi için çeşitli girişimlere karşın, günümüze kadar sü regelmiştir.



Dinçer, Erdinç Türk pandomim sanatçısı (Izmir 1934). Konservatu var'da okuyan Erdinç Dinçer, Paris'e giderek Jacques



Lecoq'un pandomim okuluna devam etti. Fransa'da çeşitli topluluklarda, dans okullarında çalıştı. Yurda dö nüşünde çeşitli yerlerde pandomim gösterileri yaptı; öğretmen olarak Devlet Balesi'ne girdi.Belgradulusla rarası Monadram ve Pandomima festivalinde altın ma



dalya aldı (1975). Devlet Tiyatroları'nda, "Sözsüz Oyunlar" adı alunda pandomim gösterileri yaptı(1979 1982).



d'Indy, Vincent: Bk. INDY, VINCENT D'. Dine, Jim ABD'li ressam (Cincinnati, Ohio, 1935). Resmin yanı sı ra heykel, desen, tiyatro tasarımları da yapan Jim Dine,



Bir ağaç kovuğunda yavrularını emziren bir dişi dingo..



DINO, ABIDIN



dünyanın başka hiçbir yerinde yaşamayan yaban köpe ği türü (Bil. a. Canis familiaris dingo). Eskiden yalnızca



keseli hayvanların yaşadığı Avustralya'ya nasıl ve ne za man ulaştığı bilinmeyen dingonun fosilkalınuları, günü



müzden 40 000 yıl öncesinden bu yana var olduğunu



63



öğrencilerin kurduğu Yeniler grubuna katıldı. SSCB'ye gidip (1934), Paris'e geçerek (1937), sanat çalışmaları



yaptı; film ressamlığı, seramikçilikle uğraştı. Dönüşün de halka dönük sanat anlayışını özellikle Ses dergisin deki yazılarıyla anlatmaya çalıştı. İkinci Dünya Savaşı



ortaya koymuştur. İri bir köpek boyunda, pas kızılı ya



yıllarında İstanbul'dan sürülüp, uzun süre Adana'da



da açık kahverengi sık, yumuşak tüylü, ayakları ve kuy ruk ucu beyaz bir hayvandır. Seyrek ağaçlı ormanlarda ve ovalarda yaşar; tek başına ya da sürü halinde avla



kaldı. Güney Anadolu köylüsünü anlatan resimleriyle



nip, kanguru, koyun, vb. küçük hayvanlarla beslenir. Dişileri yer altındaki oyuklarda ya da ağaç kovuklarında 4-8 yavru doğuran dingolar havlamaz, kesik kesik ses ler çıkarıp, aci acı ulurlar.



iki sergi açtı. Siyasal baskının artması üstüne Fransa'ya



yerleşip (1951), uluslararası sergilere katıldı. 1969'dan



. 1989'da Fransız Kül sonra Türkiye'de de sergiler açtı tür Bakanlığı tarafından Sanat ve Edebiyat Alun Şövalye Nişanı verildi. Cenazesi Türkiye'ye getirildi.



Gerçekçi ve toplumcu sanat anlayışının savunucula



rindan olan Abidin Dino'nun resimleri, renklendirilmiş



Dino, Abidin Türk ressamı ve yazarı (İstanbul 1913-Paris 1993).Orta öğrenimini Robert Kolej'de tamamlayan ve belirli bir sanat eğitimi görmeyen Abidin Dino, resme desen ça



lışmalarıyla başlayıp, D grubunun kurucuları arasında



yeraldi (1933). Sonra onlardan ayrılarak, Akademi'li



desen biçimindedir; çağdaş resim akımlarının etkisinde kaldığı sezilir. Seramikle, belgesel filmle (Goladlı bel gesel filmiyle 1966'da O'Flaherty ödülünü kazandı) de



ilgilenmiş, ayrıca iki oyun (Kel, 1941; Veres, 1947), bir



senaryo (Çingeneler, 1950) ve sergilerinde yeralan "el ler" desenlerinin yanı sıra Eller(Les Mains,|1989; Türk çe basımı, 1991) adlı bir kitap yazmıştır.



Abidin Dino'nun Tilsimli adlı tablosu.



64



DINOZORLAR



dinozorlar



İkinci Zaman'da, yani günümüzden 245-55 milyon yıl



önce çok yaygın olan, soyu tükenmiş sürüngenler takı



Tanystropheus



mi (Bil. a. Dinosauria). Bilimsel adı "dev kertenkele" an



Allosaurus



lamına gelen dinozorlar takımı, fosilleşmiş iskeletlerin



incelenmesine ve bu iskeletler ile günümüz hayvanları nin iskeletlerinin karşılaştırılmasına dayanılarak yapılan



sınıflandırmaya göre bilginler tarafından iki alttakıma ayırılmıştır: Kertenkeleçatlılar (sauripelviyen) ve kuşça



Mandasuchus



tılılar (avipelviyen). Bu iki grup arasındaki ayrım, kalça (leğen) kemiklerinin biçimine ve duruşuna dayanır;



kertenkeleçatılılarda bu kemikler bütün öteki sürün genlerinkini, kuşçatılılardaysa kuşlarınkini andırır. Di



nozorların ortakalışkanlıkları pek azdı: Bazısı otçul, ba



Stegosaurus



zisi etçil, bazısı iki ayaklı, bazısı dört ayaklıydı.



Erçil ve iki ayaklı olan Tyrannosaurus ile Allosau



rus'un arka ayakları çok genişti ve silah olarak kullan dıkları uzun ve kalın bir kuyrukları vardı. 15 cm uzunlu ğundaki dişleri, bazı fosillerin üstünde bulunan yara iz



Melanosourus



lerinden anlaşıldığına göre, düşmanlarında korkunç ya



Megalosaurus



ralar açabiliyordu.



Uzunluğu 26 metreyi aşan Diplodocus, dev boyutlu,



Brachiosaurus



otçul, iki ayaklı bir hayvandı. Ayakta durması ve yürü



mesi, bu dev kütle için büyük sorunlar yaratıyordu: Çok iri bir başka hayvan olan balina, karada kaldığı zaman,



bedeninin ağırlığı yüzünden göğüs kafesi sıkışarak bo ğulup ölür; bu nedenle, Diplodocus gibi dinozorların



Coolophysis



göllerde su içinde yaşadıkları, yalnızca baş ve boyun



Platoosaurus



bölümünü havada tutarak suyla beden ağırlığını hafif lettikleri sanılmaktadır.



Triyas



Kalça bölümü kuşu andıran kuşçatılıların tümü otçul, büyük bir bölümü de dört ayaklıydı. Diş yapısıyla igua



nalara çok benzediğinden dolayı Iguanodon diye ad landırılan hayvan, bunların en iyi bilinenidir. Bunlardan on beş kadarının fosili, XIX. yy'da Belçika'da topluca bir arada ve çok iyi korunmuş olarak bulunmuştur.



İkinci Zaman'da Triyas, Jura ve Tebeşir devrinde yaşayan



dinozorların soyu, ikinci Zaman'ın sonunda bilinmeyen bir nedenle tükenmiştir.



linde kemikten ibiğimsi çıkıntılar bulunan Stegosau



yönetilen protestanlar, 1562-1576 arasında ülke dışın daki protestanlardan destek gördüler. 1572'de binler



caklardan iki kat uzundu; ayrıca kuyruğunun ucuna



rülmesi (Saint-Barthelemy kiyimi) üstüne, o tarihten



Sırtında, yaklaşık 6 metre uzunluğunda, çift sıra ha



rus'ta dört ayaklı olmasına karşın, art bacaklar ön ba doğru dört güçlü sivri çıkıntı vardı. Zırhlı dinozorlar|(Allosaurus), deriden oluşan ke



mik plakalardan kalın bir zırhla kaplıydılar; ayrıca bö



ğürlerinde ve kuyruklarında birçok sivri çıkıntı vardı. Boynuzlu dinozorlar, çok kemikleşmiş iri başlı hayvan



lardı; bunların da başında gergedan boynuzuna benzer boynuzlar bulunuyordu.



İkinci Zaman'ın sonunda dinozorlar, ammonitler ve



bazı başka organizmalarla aynı zamanda yok oldular.



Dinozorların soyunun tükenme nedeni iklim olayları na, bitki örtüsündeki değişikliklere, başka hayvanların



bunların yuvalarındaki yumurtaları yok etmelerine, sal



gın hastalıklara ya da giderek devleşmelerine bağlan



mıştır. Ama bu nedenlerden hiç biri, gerçek anlamda inandırıcı değildir ve dinozorların birdenbire ortadan kalkmasının nedeni henüz bilinmemektedir.



Din Savaşları Fransa'da 1562'den 1598'e kadar aralıklı olarak süren



ce protestanın Aziz Bartholomeus Yortusu günü öldü



sonra üçüncü bir parti, Montmorency ailesinin yönetti



ği ılımlı katolik hizip ortaya çıktı. Protestanlar yararına



bir barışa razı olan Henri lil'e tepkiolarak 1576'da, Gu ise ailesinin önderliğinde Kutsal Birlik adlı aşırı katolik



parti kuruldu. Bourbon sülalesinin protestan önderi Na varre kralı Henri III (daha sonra Henri IV unvanıyla



Fransa tahtına çıktı) 1584'te krallık tacının vârisi olunca, Kutsal Birlik hem krala, hem de protestanlara karşı daha saldırgan duruma geldi, 1589'da Henri IIl'e bir suikast



düzenleyip, Henri'nin Fransa tahtına çıkmasından son ra katolikliğe dönmesine (1593) karşın, muhalefetini



sürdürdü. Sonunda Henri IV, Kutsal Birlik'i yendi ve



1598'de Nantes Fermanı'yla protestanlar daha istikrarlı bir dinsel hoşgörü ortamından yararlanmaya başladılar. Din Savaşları döneminde FransaKrallığı, devlet dai



relerini neredeyse özel mülkü gibi kullanıp savaşçı aris



tokrasiyi uzaklaştıran yeni-soylu hukukçu yöneticilere



dayanıyordu. Ancak savaşların sürmesiyle kentlerde ve köylerde ortaya çıkan protesto hareketleri, üst sınıfların



birleşmesine ve krallığın korunmasını gözetmelerine



dinsel ve siyasal iç savaşları belirten tarih terimi. Din Sa vaşları, birbirine düşman aristokrat hiziplerinin, iki zayıf



yol açtı. Ülkede toplumsal yapı katılaştı ve Fransız mo



hükümdarın (Charles IX, 1560-1574 ve Henri III, 1574



yet yönetimini uygulamaya koydu.



1589) dönemlerinde, karşit dinsel çizgilerde (katolikler



ve calvinci protestanlar ya da Huguenot'lar)toplanma



larısonucunda patlak verdi ve sürdürüldü. Başlangıçta Condé prensi Louis ve Gaspard de Coligny tarafından



narşisi, sonraki iki yüzyılda Fransayı yönetecek mutlakı Diocletianus



Roma imparatoru (Salona (günümüzde Split) 245-ay.y.



DIOCLETIANUS



65



Hypsilophodon



Ceratosaurus



Parasaurolophus



Struthiomimus



Ornithomimus Diplodocus



Deinonychus



Tyrannosaurus



Camplosaurus



Antosaurus



Proloceratops Triceratops



Iguanodon



Ornitholcsles



Jura



Compsognathus



Corythosaurus



Stylacosaurus



Tebeşir devri



313). Azatlı bir kölenin oğlu olan Diocletianus (tam adı



masından (296) ve Akhilleus'un öldürülmesinden son



Caius Aurelius Valerius Diocles Diocletianus'tur), ordu



ra, Diocletianus, Mısır'ın güney sınırını yeniden örgütle



da yükselip, imparator Carus'un ölümünden (19 Eylül 284) sonraki karışıklıklar sırasında, bir askerî komployla



imparatorluk tahtını ele geçirdi (284). Carus'un oğlu



di ve bir Pers istilasını durdurmak için, Galerius'la As ya'ya yöneldi (297-298).



Imparatorlukta barış yeniden sağlanınca, Diocletia



Carinus'un askerleri tarafından öldürülmesiyle, bütün



nus dörtlü yönetimi kesin olarak örgütledi. Her birine



Roma dünyasının yöneticisi oldu. Enerjik ve çoğunlukla gerçekçi bir asker olduğundan, daha tahta çıkışında, ayaklanmalara son vermeyi ve Germen akınlarının ye



güçlendirdi; kendisinin Jupiter'in, Galerius'un da Heli os'un oğlu olduğunu ileri sürerek, Doğu'dan alınma



kutsal özellik tanıyarak, ortak imparatorların yetkisini



niden başlaması olasılığına karşı sınırları savunma sis



dinsel törenleri benimsedi: Böylece imparatorlar yetki



temleriyle donatmayı tasarladı. Bunun için, Pannoniali



lerini artık senatodan değil tanrıdan almış oluyorlardı;



Maximianus'u ortak imparator yaparak, önce “sezar”, sonra “augustus" (Mart 286) ilan etti ve Batı'yı savun



dolayısıyla mutlak güçleri artmaktaydı. Saray, devletin



merkezi haline geldi ve konseyin kararları karşı çıkıl



makla görevlendirdi. Yedi yıl sonra, işlerin ağırlığından ötürü Constantius Chlorus (2 Mart 293) ve Galerius ad



mazlık özelliği kazandı.



Askerî alanda Diocletianus, alışılmış Roma lejyonu



larında iki sezar daha atayıp, dörtlüyönetimi (tetrachia)



nu sınırlarda ve iç kentlerde konaklayan 6 birliğe böldü.



na'yı savunuyor, Akhilleus'un hüküm sürdüğü Mısır'a



yerlerine meslekten subaylar getirdi. Bu reformlardan sonra, imparatorluğun yönetimsel bölümlenişini değiş tirmeye yöneldi: Eyaletlerin sayısını 48'den 100'e çı



başlattı: Maximianus ile Constantius Chlorus batıda Tu



boyun eğdirmeye yöneliyorlardı. İskenderiye'nin alın



Senatör ve decurioları komutanlıktan uzaklaştırarak



kardı ve doğrudan doğruya imparatora bağlı birer vica rius tarafından yönetilen 12 grupta topladı. Senatonun eyaletleri ve İtalya'nın ayrıcalıklıdurumu ortadan kalktı. Ayrıca, Roma hukukunun genelleştirilmesine ve bütün



imparatorlukta geçerli gerçek bir ulusal yasa haline ge tirilmesine çalışıldı. Mali alanda, dolaysız vergiler kon masını öngören bir sistem uygulandı; fiyatların yüksel mesine karşı, her mala bir narh koyan “azami fiyat ka rarnamesi" çıkarıldı (301).



kabartması



Bu maddi ve manevi kalkınmayı kusursuzlaştırmak için Roma'nın düşmanı saydığı hıristiyanları ordudan ayıkladı (301) ve onlara eziyet etmeye başladı (302). Tahta çıkışının yirminci yılında, 298'de karar vermiş ol



bulunan



duğu gibi, Nicomedia'da tahttan çekildi; o sırada Maxi



bir altın para.



mianus da Milano'da tahttan çekilince (305), iki sezar,



Üstünde Diocletianus'un



66



DIODOROS, KRONOS



Constantius Chlorus ve Galerius, augustus oldular. Di ocletianus, Dalmaçya'da Salona'da (bugün Split) yap



tırdığı sarayına çekildi ve ortaya çıkan karışıklıklara mü



bilgiler ve yapıtlarından bazı parçalar verilmiştir. Ayrı



ca, Epikuros'un 3 mektup ve 40 özdeyişini içermekte dir.



dahale etmeyi reddederek, orada öldü. Diokles



Diodoros, Kronos Yunan filozofu (öl. İ.Ö. 296). Megara okulunun önde gelen diyalektik ustaları arasında yeralan Kronos Dio doros, hareketin olanaksızlığını kanıtladı ve ancak zo runlu olarak ortaya çıkanın olanaklılığını öne sürdü. Fi lozof Eubulides'in örtülü” ve “boynuzlu” adlı safsata ları yanlışlıkla ona maledilmiştir.



Eski Yunan matematikçisi (? İ.Ö. II.yy. sonu-?|İ.Ö.I.yy. başı). Aynalar üstüne bir kitap yazan Diokles, sonradan "sarmaşık eğrisi" adı verilen bir eğri yardımıyla, iki dog ru arasında orantılı iki ortalama bulmaya dayanan prob



lemi çözmüştür. Diomedes



Diodoros, Sikellotes



İlyada'nın kahramanlarından biri. Ilyada'ya göre Argos prenslerinden olan Diomedes, Truva Savaşı'na katıla



Eski Yunan tarihçisi (Agyrion, Sicilya, İ.O 90'a d.-di.Ö.I.



rak, tahta atın içinde kente girenler arasında yeraldı. Sa



yy.sonu).Uzun yolculuklar yapan|Sikellotes Diodoros, 30 yıllık çalışma sonucunda Augustus Tarih Derlemesi



adli yapıtını hazırladı: 40 kitaptan oluşan yapıttan günü mūze ancak 15 kitap kalmıştır. Diodoros'ta, bir tarihçiye uygun eleştiri anlayışına hiç raslanmazsa da, yapıtı belgeler bakımından son de



vaştan sonra Argos'a dönüp, eşi kendisine ihanet edin ce bir tapınakta bir süre yaşadı; sonra ülkesinden ayrıla rak Libya'ya ve İberia'ya gitti. Italya'nın güney kesimine



yerleşerek, Apulia kralı Daunos'un kızıyla evlendi. Diomedes



rece zengindir ve yazardan önce yaşamış başka tarihçi lerin günümüze kalmamış yapıtlarındaki birçok bilgiyi



kapsar. Günümüze kalan bölümlerde,Truva Savaşı'n dan önceki efsanevi dönem (Mısır, Asya, Yunanistan),



1.0.480-İ.Ö. 323 yılları arasındaki dönem (Yunanistan,



Eski Yunan mitolojisinde Trakya kralı. Efsaneye göre in



san etiyle beslediği kısrakları bulunan Diomedes, He rakles'e yenilmiş ve önlerine atıldığı kendi kısrakları ta rafından parçalanmıştır.



Mısır, Sicilya, Roma) ve İskender'in mirasını paylaşanla nin tarihi anlatılmaktadır.



Dion, Syrakusaili



Diogenes, Apollonialı



Syrakusaili siyaset adamı (Syrakusai (günümüzde Sira cusa) İ.Ö. 409-İ.Ö. 354). Dionysios l'in kayınbiraderi



Eski Yunan filozofu (Apollonia, Girit İ.Ö. 460'a d.-ay.y. 1.Ö. 390'a d.). Anaksimenes'ten ders alan Apolloniali



olan Syrakusaili Dion, bir süre yeğeni Dionysios II adına



Diogenes, Anaksagoras'tan etkilenerek lonia felsefe okulu öğretisine değişiklikler getirdi."Hava"yu, herşeyi



oluşturan temel öğe saydı ve Anaksagoras'ın no



ülkeyi yönetti; sonra onun tarafından sürgün edildi. Ati



na'ya, Syrakusai'de ağırlamış olduğu dostu Eflatun'un yanına gidip, Eflatun'un felsefesini benimsemiş görüne rek, filozofun yandaşlarını bir komploya sürükledi ve



us'unun bütün özelliklerini kendinde topladığını ileri



bu sayede yeğenini Syrakusai'den kovmayı başardı



sürdü (çünkü “hava, sonsuz, sınırsız ve hareketsizdir; her şeyi bilir; kusursuz biçimde düzene koyar ve her şe ye gücü yeter"). Peris Physeos (Doğa) adlı yapıtının yal



mokrasi yanlıları tarafından kovuldu. Bir kez daha dön



nizca bazı parçaları günümüze kalmıştır. Anatomiye



ilişkin çalışmalar da yaptığı anlaşılmaktadır.



Diogenes, Kynik Eski Yunan filozofu (Sinop İ.Ö. 404'e d.-? 523'e d.). Ya



(İ.Ö. 355); ama tiranlığını ilan edince (1.0. 357), de meyi başardıysa da, demokratların yeni önderi Kallip



pos tarafından öldürüldü.



Dionisio, Liberal Portekiz kralı (Lizbon 1261-Odivelay 1325). Kral Afon so III'ün oğlu olan Liberal Dionisio, 1279'da tahta çıktı.



şamı konusunda pek bilgi bulunmayan Kynik Diogenes



İktisadi geliştirip, yeni bir donanma hazırlattı; okullar



doğaya uygun yaşayarak her çeşit toplumsal uzlaşmayı



du; Lizbon Üniversitesi'ni kurdurdu (1290).



lentiye göre, bir fıçı içinde yaşamış, güpegündüz elinde fenerle çarşıya giderek bir insan aramış, kendisinden ne isteyeceğini soran Iskender'e, "Gölge etme başka ihsan



Dion Kassios



(Diyojen de denir), efsanelerle şişirilmiş geleneğe göre,



yaptırdı; tarımıdestekledi; köleleri özgürlüğe kavuştur



bir yana itenkinik düşünürlerin en iyi örneği sayılır. Söy



istemem" yanıtını vermiştir. Yapıtlarının hiçbiri günü müze kalmamıştır. Onun olduğu söylenen mektuplar,



Eski Yunan tarihçisi ve siyasetçisi (Nikaia (İznik) 155'e d.-ay.y. 235'e d.). Annesi filozof Dion Khrysosto mos'un ailesinden, babasıysa Marcus Aurelius döne



başka bir elden çıkmadır.



minde Dalmaçya ve Kilikya valisi olan Dion Kassios,



Diogenes, Laertios



döneminde senatoda avukatlık yaparak, ileri gelen her



180'de Roma'ya giderek senatoya girdi. Commodius



Eski Yunan yazarı (Laertes, Kilikya I.S. III. yy.). Yaşamı



kesle tanışmak fırsatını buldu. Septimus Severus'un tah ta çıkmasından kısa süre sonra praetor oldu. Önce



taptan oluşan Peri Biano Dogmaton kai Apophtegmata



piti olan Romaike Historia'yı (Roma Tarihi) yazmaya



konusunda bilgi bulunmayan Laertios Diogenes, on ki (Ünlü Filozofların Yaşamları, Öğretileri ve Özdeyişler)



adlı yapıtın yazarıdır. Aşağı yukarı eksiksiz biçimde gü nümüze kalan yapıtta, 82 eski Yunan filozofuyla ilgili



Commodius döneminin tarihini yazdı; sonra başlıca ya



koyularak 221'e doğru tamamladı. Alexander Severus



döneminde konsül olup, önce Afrika eyaleti (224), son ra da Dalmaçya ve Yukarı Pannonia valiliğine getirildi.



DIOP, BIRAGO



67



Son yıllarını Bithynia'da geçirerek Tarihini iki konsüllük



ünlü dilbilgisi yazarlarından olan Trakyalı Dionysios,



Dion Kassios'un Tamami 80 cildi bulan yapıtının gü



dilbilgisinin alanını tanımladı; stooacıların belirledik.



dönemine dek uzattı.



nümüze ancak dörtte biri kalmıştır. Bu bölümlerde 1.6. 68-1.Ö. 47 arasındaki olaylar anlatılmış, bazı bölümler de, kısaltılmış olarak Bizans tarihi de verilmiştir. Yazarın



daha önceki tarihçilerin yapıtlarından derlediği sağlam belgeler, kronolojiye ve coğrafi yer adlarına gösterdiği büyük önem, metnin sağlamlığı ve açıklığı, bu tarihin,



düşlere ve kehanetlere aşırı yer vermesine karşın, gü



nümüzde bile önemini korumasını sağlamaktadır.



Thekne Grammatike (Dilbilgisi Sanatı) adlı yapıtında



leri dört konuşma bölümüne belirteci, sıfat-fiil, adılı ve öntakıyı ekledi. Yapıtı XVIII. yy'a kadar Batı'da, tek nik terminoloji kaynağı olarak kullanıldı.



Dionysos Eski Yunan mitolojisinde şarap tanrısı. Bir efsaneye göre Zeus ile Persephone'nin oğlu, bir başka efsaneye gö reyse Zeus ile Semele'nin oğlu olan Dionysios, genel



Dionysios 1 Syrakusai tirani (Syrakusai İ.Ö. 432 -ay.y. 1.6. 367). Bir I



seyisin oğlu olan Dionysios , paralı askerlerin önderli



ğini üstlenip, Kartacalıların o sırada Sicilya'nın büyük bölümünü geri almalarından, Syrakusai'nin de hiziple re bölünmüş olmasından yararlanarak kendini halka sevdirdi ve çok geçmeden bir kurtarıcı gözüyle bakıl



maya başlandı. Birlikte seçildiği strategoslari etkisi altına



alip, zenginleri ölüm cezasına çarptırarak mallarına el



koydu. Çok geçmeden tam yetkili strategos oldu ve sırf



likle panterler tarafından çekilen bir arabada yakışıklı bir delikanlı olarak, elinde bir şarap kupasıyla canlandı rılmıştır.



Efsaneye göre Dionysos'u öldüren titanlar, parçala



yıp, yemeye hazırlanırken Zeus olaya müdahale ede



rek bazı parçalarını kurtarmış ve Delphoi'de Apollon tapınağına gömdürmüştür. İnanışa göre her yıl dirilen ve Apollon'un uzakta olduğu üç kış ayı boyunca tapina



ga egemen olan Dionysiosiçin, Atina'da her yıl iki kut lama şenliği düzenlemiştir. Büyük Dionysia (mart) ve Küçük Dionysia (aralık).



askerî güce dayandığından, çevresine güçlü bir muha



fiz alayı topladı (1.0.405). Kartacalı Himilkon'la anlaşa



VIN



rak Sicilya'nın büyük bölümünün elden çıkmasını



onayladığı için, bir hain sayılmaya başlandı. Kanlı ayak lanmalara göğüs gerip (bu arada karısının irzina geçildi



ve öldürüldü), sonunda tiranlığını kabul ettirmeyi ba şardı. Demokratik rejimin kurumlarını koruyarak, ger çek bir monarşi kurdu. Sert parasal önlemler sayesinde askeri gücünü büyük ölçüde artırdı, Syrakusai'yi alın



ması olanaksız bir yer haline getirdi ve paralı askerler den bir ordu kurdu. Komşu Yunan kentlerini ele geçir meye girişip, I.Ö. 398'den sonra Kartacalılarla savaştıy sa da, Kartaca'nın Sicilya üstündeki egemenliğine son vermeyi başaramadı. Tiranlık yönetiminin uyandırdığı düşmanlıklar yüzünden güvensizlik içinde yaşadı; ama



Syrakusai'yi çok önemli bir ticaret merkezi ve büyük bir



başkent haline getirdi. Şiirle ilgilendi, trajediler yazdı.



Dionysios II



VG05 அகும்



Syrakusai tirani (I.7.IV. yy.). Büyük Dionysios l'in oğlu



olan Dionysios II, babası tarafından siyasetten uzak tu



tulduğundan gençliğini sefahat içinde geçirdi. Tahta çı kinca (1.0.367), yönetimi dayısı Dion'a bıraktı; ama, bir



süre sonra öfkelenerek onu sürgün etti. Dion'un Birlsü



re Atina'da yaşadıktan sonra dönerek Syrakusai'yi ele



geçirmesi (1.0. 357) üzerine Lokroi'ye sığınıp, Syraku sai'yi geri almayı başardı (I.O. 346); amabu kez de Ti moleon tarafından kovuldu (I.O. 343).



Dionysios, Halikarnassoslu



Bir eski Yunan vazosunun Dionysos ile Ariadne'nin



canlandırıldığı iç süslemesinden ayrıntı. (I.O. IV. yy., Villa Giulia müzesi, Roma.)



Dionysia kutlamaları genellikle mūzikliydi; tapınan



lar zaman zaman vecde gelir, kendilerinden geçer, işi



canlı bir hayvanın bir parçasının koparılıp yenmesine ve kanını içmeye (bu yolla tanrının bedenine ve kanina



katıldıklarına inanılırdı) kadar vardırırlardı. Şenlikler si



Eski Yunan tarihçisi ve eleştirmeni (I.O. I. yy.). Roma'ya



rasında oyunlar da sahnelenirdi. Dionysos, eski Roma'da Bakkhos'la (Liber Pather)



nassoslu Dionysios, başlıca yapıtı Romaike Arkhoilogia (Roma Eskiçağları) adlı yapıtında, Roma'nın kuruluşun dan, birinci Pön (Kartaca) savaşına kadar tarihini anlat



özdeşleştirilmiş ve kültü İ.S. I. yy'a kadar sürmüştür.



olarak, 10. ve 11. kitaplarıysa, bazı yerleri başka tarihçi



Senegalli yazar (Uakam, Dakar 1906-Dakar 1989).



sıra, edebiyat eleştirisiyle ilgili birçok kitap yazmıştır.



yurduna dönünce kırsal kesimde uzun yıllar veteriner



yerleşerek (İ.Ö. 30'a d.) belagat dersleri veren Halikar



mıştır. 20 kitaptan oluştuğu bilinen, ilk 9 kitabı eksiksiz lerin notlarıyla birlikte günümüze kalan bu yapıtın yanı



Dionysios, Trakyalı



Iskenderiyeli dilci (1.0.170-1.0.90'a d.).Döneminin en



Diop, Birago Fransa'da veterinerlik öğrenimi gören Birago Diop, lik yaptı. Siyah irkin kültür değerlerine dönülmesini sa vunan négritude (“zencilik") akımına katılıp, Afrika folk larından esinlendiği öyküleriyle (les Contes d'Amodou



Koumba (Amadou Koumba Oyküleri, 1947),vb.) ün



68



DIOPHANTOS



saldı. Ayrıca bir şiir kitabı yazdı ve anılarını (3 cilt) yayın ladı.



Diophantos



bridge'deki Saint-Johns College'da matematik profe



sörlüğüne yükselen (1932) Paul Adrien Maurice Dirac,



kuramsal fizik alanındaki çalışmalarıyla ün yaptı. Bağın tilılık kuramını dalga mekaniğine uygulamayı başarıp,



kurucularından olduğu kuantum mekaniğinin istatistik



Eski Yunan matematikçisi. Yaşamı konusunda, 1.Ö.IV.



bir açıklamasını yaptı: Fermi-Dirac istatistiği. Pozitif



yy. ortaları ile 1.6. II. yy. ortaları arasında yaşadığından başka bilgi bulunmayan Diophantos'un başlıca yapiti



varlığınıortaya koyup (1930), 1933'te Nobel Fizik ödü



olan 13 cildlik aritmetik kitabından günümüze ancak



6'sı kalmıştır (bunlarda, sayılar kuramına ve cebir tekni



ğine önemli katkılar vardır). Obür yapıtlarından yalnız ca Peri Polygonom Arithmon (Poligon Sayılar Üstüne)



adlı incelemesinin bir bölümü günümüze kalmıştır. Di



ophantos, çalışmalarının yönüyle Eskiçağ'ın bütün öbür matematikçilerinden ayrılır. Son yapılan araştır



malar, yapıtında Babil esinli bazı öğeler ortaya çıkar miştır.



Dioskurides, Pedanios Eski Yunan hekimi (Kilikya I.S. 20-1.S.70). Çeşitli ülke



elektronların bulunmasından önce, bu elektronların lünü Schrödinger'le paylaştı.



Başlıca yapiti: The Principles of Quantum Mecha



nics (Kuantum Mekaniğinin İlkeleri, 1930).



direksiyon sistemi Taşıtlarda sürücünün aracı yönlendirmesini sağlayan sistem. Direksiyon simidinin dönüşü, dişlilerle ve bir di



zi rot ve mafsal (direksiyon bağlantıları) aracılığıyla, ara cin ön tekerleklerinin sağa ya da sola hareket etmesine



yol açar. Direksiyon sistemlerinin iki temel tipi vardır: Krema yerli direksiyon; sonsuz milli ve makaralı (ya da sonsuz



leri dolaştığı sanılan Pedanios Dioskurides, günümüze Peri Hyles latrikes (de Materia Medica) (Tip Gereçleri)



milli ve kamalı) direksiyon. Basit ve modern araçlarda



adlı yapıtıyla kalmıştır. Bitki, hayvan ve mineral kökenli



bir ucu direksiyon simidine bağlı olan direksiyon mili



ilaçlarıbetimleyip,dozları, özel kullanımları konusun da bilgiler verdiği bu 5 cildlik inceleme, Arapça'ya çevri lip, birçok minyatürcü tarafından süslenmiştir. En güzel elyazmalarından ikisi, İstanbul'da Topkapı ve Ayasofya müzelerindedir.



Diplodocus



en yaygın kullanılan sistem olan kremayerli sistemde, nin öbür ucunda bir pinyon (fener) dişli bulunur. Bu



dişli, rot kollarıyla ön tekerleklere bağlanmış kremaye rin dişleriyle kenetlenir. Direksiyon simididireksiyon milini çevirince, milin ucundaki pinyon (fener) dişli, kremayer dişliyi sağa ya da sola hareket ettirerek, teker



lekleri hareket ettirir. Kremayerli sistem az sayıda hare ketli parçaiçerir; ama işlevini kusursuz ve etkili biçimde yerine getirir.



Gövdesinin alt bölümü sürüngen yapılı, soyu tükenmiş



Sonsuz milli ve makaralı sistemde, direksiyon milinin



dinozor türü. İkinci Zaman'ın özellikle Jura dönemin



ucunda bir dişli kutusu vardır; bu kutu,"direksiyon ku manda kolu” denilen özel bir rotla direksiyon sistemine



de, yani 150 milyon yıl kadar önce, günümüzde Kuzey



Diplodocus,boyunun uzunluğuna karşın bir Afrika filinin



(karşılaştırma için



silueti gösterilmiştir) ancak iki-üç kati ağırlıktaydı.



Amerika'nın bulunduğu yerlerde yaşayan, fosil kalıntı ları ABD'de Wyoming ve Colorado'da bulunmuş olan Diplodocus, dört ayak üstünde yürüyen uzun boyunve uzun kuyruklu, uzunluğu 25 m'yi, ağırlığı 11-15 tonu bulan, otçul bir hayvandı. Bazı uzmanlara göre karada,



bazı uzmanlara göreyse yarı karada-yarı suda yaşıyor.



du.



dipol: Bk. IKIKUTUPLU. Dirac, Paul Adrien Maurice Ingiliz fizikçisi (Bristol 1902-Tallahassee 1984). Cam



bağlanmıştır. Arabanın sol yanına, sağdaki direksiyon kumanda koluna paralel olarak bir avara kolu monte edilmiştir. Bu kollar, bir aktarma rotuyla birbirine bağla



nır. Aktarma rotunu iki ön tekerleğe bağlayan tekerlek



sevk çubukları ve bilyeli mafsallarla aktarma rotuna bağlanan yakın tekerlek direksiyon kolları, aktarma ro



tuna takılmıştır. Dişli kutusunun içinde, sonsuz dişli (di



reksiyon milinin ucundaki sarmal vida dişlisi), bir maka rayla ya da kamayla dik olarak kenetlenir (makara, bir vida dişlisidir; kamaysa sonsuz milin dişlerine geçen tek dişli bir araçtır.) Direksiyon simidi döndürüldüğünde,



makara ya da kama, sonsuz dişli boyunca sağa ya da so



la hareket ederek direksiyon kumanda koluna fırdöndü



hareketi yaptırır. Bilyeli direksiyon sistemi, sonsuz milli



DİREKSİYON SISTEMI



69



O 8



Sonsuz milli ve kamali sistemdeki dişli kutusunun (1) içinde bir sonsuz dişli (2) vardır. Direksiyon miline bağlı olan ve onunla birlikte dönen bu dişli, kamayı (3) ve direksiyon kumanda kolunu (4) hareket ettirir. Direksiyon kumanda kolu, fırdöndu mafsallarla (5) bir aktarma rotuna (6)



bağlanmıştır; bu kol aynı zamanda avara kolunu (7) da



hareket ettirir. Aktarma rotu,direksiyon sevk çubuklarıyla (8)



!



tekerleklere bağlanır.



Kremayerli sistem, otomobillerde en yaygın kullanılan sistemdir.



Direksiyon milinin (1) ucundaki pinyon dişli (2), bir kremayer dişliyle



3



2



(3) kenetlenir; bu dişlinin iki ucu,



bilyeli mafsallarla direksiyon sevk çubuklarına (4) bağlanmıştır. Mafsallar, gresle doldurulmuş toz körüklerinin (5) içinde yeralir. (



Fırdöndü piminin (7) çevresinde donen direksiyon kolu 6), direksiyon



sevk çubuğunun doğrusalhareketini tekerligin (8) dönme hareketine çevirir.



ve makaralı sisteme benzer; aralarındaki tek fark, dişli



sivi göndererek dişlilerin hareketine yardımcı olur.



Yeni geliştirilen dört tekerlekten sürüş (4WS) sistemi,



lerin bir dizi bilyeli yatak üstüne bindirilmiş olmasıdır. Bu bilyeler, tipki yağ gibi işlev görerek dişlilerin sürtün.



günümüzde iki biçimde uygulanmaktadır: Ya 4 teker



Modern araçların çoğunda, motorla desteklenen (hidrolik) direksiyon sistemi kullanılır. Bu sistem, aracı yönlendirmek için gerekli çabayı azaltmak amacıyla



karşıtyönlerde döner. He sistemin de aynı sonucu



mesini azaltır.



hidrolik basınçtan yararlanır. En yaygın hidrolik sistem



de, bir kayışla motora bağlanmış olan hidrolik direksi



yon pompası, direksiyon dişli kutusuna yüksek basınçlı



lek de aynı yönde döner ya da ön ve arka tekerlekler



verdiği söylenmektedir; yani, park etmek çok kolaylaş maktadır ve "kiç atma" olasılığı azaldığı için, yüksek



hızda manevra daha güvenli olmaktadır. 4WS sistemi yeterince denenmemiştir; ama geleceğin tek direksi yon sistemi olacağı düşünülmektedir.



70



DIREKTÖR ALİ BEY



Direktör Ali Bey: Bk. ALİ BEY, DİREKTÖR.



Discoverer



ABD'de Şubat 1959- Şubat 1962 arasında fırlatılan 38



Diren, Sadi Türk seramikçisi (İstanbul 1927). Devlet Güzel Sanatlar



Akademisi seramik bölümünü bitiren (1952) Sadi Di



ren, Almanya'da öğrenimini sürdürürken endüstri tasa



rimcılığı yaptı (1955-1964). Yurda döndüğünde DGSA'da seramik öğretmenliğine atanip, 1971'de



uyduluk (26 fırlatış başarıyla sonuçlandı) dizinin ortak



adı. Başlangıçta uzay kabinlerini yere indirmek için da ha sonra, kabin indirme teknikleri geliştikçe fotoğraf çe ken keşif uydusu olarak kullanılan Discoverer, 1,5 m



çapında, 5,8 m boyunda,bir silindir (alüminyumdan) bi çimindeydi; ağırlığı 585 kg'i buluyordu. Ilk başarılı for latma 19 Ağustos 1960'ta Discoverer 4'le gerçekleştiril



profesörlüğe yükseldi. Yapıtları yurt içinde ve yurt dı



di.



Heykel Müzesi tarafından alındı. 1981'de Mimar Sinan



diskkanatlıyarasagiller



şında sergilenip, Alman müzeleri ile Devlet Resim ve Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde dekanlığa ge



tirildi. 1991'de Kültür Bakanlığı tarafından "devlet sa natçısı" unvanı verildi.



direnç Bir elektrik devresinin, akım geçişine bir ölçüde ya da



bütünüyle karşı durma özelliği. Direnç, mekanik sis



temlerdeki sürtünmeye benzer; dolayısıyla, isı biçimin de enerji yayılmasına neden olur. Bu tür işlev görmesi



için tasarlanmış elektrik aygıtlarına “rezistör” denir.



Basit bir elektrik devresinin R direnci, R-V/lformü



lüyle gösterilir; burada V voltaj, I devredeki akımdır. Bu



Adları ön ve arka bileklerinde emici birer disk bulunma



sindan kaynaklanan yarasa ailesi (Bil. a. Thyropteridae). Orta Amerika ve Güney Amerika'da yaşayan üçrenkli diskkanatlıyarasa (Thyropterus tricolor) ve muz yarasa



si (Thyroptera albiventer) türlerini kapsayan diskkanat liyarasagiller ailesi üyeleri, yarasaların çoğu gibi ayak



parmaklarındaki tırnaklarla bir yere tutunup baş aşağı sarkmak yerine, emici diskleri yardımıyla düz yerlere dikine yapışıp sarkarlar. Madagaskar'da yaşayan, Ma



dagaskar diskkanatlıyarasası ya da emiciayaklıyarasa (Myzopoda aurita) adı verilen yarasa türü, adına karşın,



diskkanatlıyarasagiller ailesinden değil, başka bir aile



formül, V-Ribiçimindeki Ohm yasasının başka bir di



dendir.



1 volt/1 amper'dir). Elektrik yükleri rezistörden geçer



diskler



ken enerji saldıkları için, pozitif akım yönünde bir voltaj düşmesi olur. Bir rezistörde açığa çıkan P gücü, P-VI



Omurgayı oluşturan omurları birbirine bağlayan sağ



le getirilişidir (direncin ölçü birimi ohm'dur ve 1 ohm -



formülüyle gösterilir ve (RI)fya yada R/ watt'a eşittir.



Ohm yasası, 1 - GV olarak da yazılır; burada G, 1/R'ye



eşittir. İletkenlik adı verilen G, mho (ters ohm) birimiyle ölçülür.



Sıcaklığa bağlı olarak metallerin direnci genellikle ar



tarken, yaniletkenlerin direnci azalır. Çok düşük sıcak



liklarda bazı maddelerin direnci sıfıra düşer (Bk. SÜPE RİLETKENLIK).



Direnkova, Nadejda Petrovna Rus kadın türkolog (? 1904-Leningrad 1941). Peters burg Üniversitesi Coğrafya Fakültesi Etnografya bölü münü bitiren Nadejda Petrovna, Türk dili ve folkloruna ilişkin önemli çalışmalar yapmıştır.



Başlıca yapıtları: Rod, Kiassifikatsionnaya Sistema



Rodstava i Braçnie Normi u Altaytsev i Teleutov (Altay



lam kıkırdak parçalarını belirten terim. Ortaları sıvı içe ren birer yastık işlevi gören diskler, bacaklardan ya da baştan gelen titreşimlerin omurga boyunca yayılmasını



önlerler. Ayakta durmaktan ötürü gündüz boyunca disklerin ortasından kan dolaşımına sızan sivi, geceleri



yeniden oluşur. Sıvı dolu, sağlıklı, esnek diskleri bulu



nan gençlerin boyu, sabahları belirgin biçimde daha uzundur. Yaş ilerledikçe, disklerin ortaları büzülerek sertleşir ve içerdikleri sıvı miktarı azalır; bu yüzden, yaş



lanan kimselerin boyu kısalır; ayrıca, içinden omuriliğin



geçtiği oluk da daraldığından, sinirler sıkışır ve ağrılar, sertleşmeler ortaya çıkar. Bir çarpma ya da düşme sıra



sinda omurga apansızın biçim değiştirdiğinde, diskler den birinin ucu kırılarak disk kayması diye adlandırılan



durum ortaya çıkabilir. Aslında diskin parçalanması so



nucunda parçaların sinir ve bağlara bası yapması olan



disk kayması,bası yaptığı sinire göre lumbago ya da si



Türklerinde ve Teleütlerde Soy, Akrabalık Sistemleri ve



yatiğe yol açar.



tayskih Tyurkov(Altay Türklerinde Anaerkil Soy Kalıntı



disksi denizkestanesi



kih plemen Sibiri (Sibir Türk Kabilelerinin Evrendoğum



Öbür denizkestaneleri gibi bakışımlı küre biçiminde



Evlenme Kuralları), Pereçitki Materinskogo Roda u Al



lan), Ptitsa u Kosmogoniçeşkih Predstavleniyah Turets Tasarımlarında Kuş).



Dirichlet, Peter Gustav Lejeune



değil, yassı, disk biçiminde denizkestanesi túrü (Bil.



a.Leodia sexiesperforata). Yuvarlak bir bisküviye de



benzeyen disksi denizkestanesi, özelliklerini büyük öl



çüde yitirmiştir ve yalnızca yüzeyindeki 5 çizgili biçim,



Alman matematikçisi (Düren 1805-Göttingen 1859).



derisidikenlilerle akrabalığını ortaya koyar.



tav Lejeune Dirichlet, Paris'tesayılar kuramıyla ilgili ilk



disleksi



üniversitelerinde profesörlük yapıp, sayılar kuramı,



Kişinin yeterli zekâ düzeyi bulunmasına, yeterli genel eğitim ve toplumsal-kültürel olanaklarından yararlan masına karşın, okumayı öğrenmesindeki zorlukla yan sıyan ilerleyici hastalık. Nüfusun yüzde 5 - 10'nunda or



Bonn, Göttingen ve Paris'te öğrenim gören Peter Gus



muhtıralarını yayınladı. Breslau, Berlin ve Göttingen



denge kuramı, matematiksel fizik ve analiz üstüne çalış



malar yayınladı. Dirichlet problemi'yle (süreklilik gös.. terdiği için, sının üstünde birbirini izleyen belli değerler alan bir bölgede armonik bir fonksiyonun araştırılması),



potansiyel kuramının temel problemini çözdü



taya çıkan ve erkeklerde, kızlardan 1-6 kat daha çok



görülen disleksinin çeşitli nedenlerden kaynaklandığını



DISPROSYUM



ve bazı alt tiplerinde farklı kökenlerin ve onlara bağlı belirtilerin bulunduğu düşünülmektedir. Ayrıca, eski kuramların tersine, disleksili kimselerin pek azında gör sel-algısal bir sorunun söz konusu olduğu, yani disleksi de sorunun sözcüklerin doğru biçimde algılanmama



ABD'li çizgi film ustası Walt



Disney'in,



1928'de yarattig Miki Fare'nin sahnelerinden



sindan ileri gelmediği ileri sürülmektedir. Yakın dönem



birine son rõluşları



de yapılan araştırmalar, disleksinin genellikle bir tür dil



yaparken çekilmis



sel bozukluğa bağlıolduğunu ve çoğunlukla sözel bel



bir fotografi.



lek sorunlarıyla birlikte var olduğunu ortaya koymuştur.



Disney, Pamuk



Disleksi, özellikle dilsel bilinç ve fonolojik çözümleme



Prenses ve Yedi



konusundaki yetersizliğe bağlıymış gibi görünmekte



Cüceler (1937)



Pinokyo (1940),



dir. Yani, disleksililer, söylenen ya da yazılı olan söz cükleri, daha küçük ses birimlerine (fonemlere) ço zümlemekte güçlük çekerler.



Fantasia (1940), vb. filmleriyle,



uzun metrajlı



Disleksinin temelindeki nedenlerin, bir tür sinirselis



çizgi filmin



lev bozukluğu olduğu varsayılmaktadır. Bazı uzmanlar,



gelişmesine çok büyük katkıda



disleksililerde, beynin iki yarıküresinin normal dışı bir



biçimde gelişmiş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu tür bir işlev bozukluğunun hem genetik, hem de çevresel ne



denlerden kaynaklandığına ilişkin kanıtlar vardır: Dis



leksi, bir ailenin çeşitli üyelerinde görülebilir; ayrıca do



ğum sırasında ortaya çıkan sorunlara bağlı olduğu du



71



bulunmuştur.



öğesine kavuşmasıyla çizgi filmin olanaklarının genişle mesinden yararlanan sanatçı, neşeli tavşan Oswald,õf



rumlar da vardır.



keli ördek Donald, Varyemez Amca ve üç küçük do



Disleksi konusu başlıca üç tür yaklaşımla ele alın maktadır. Disleksili çocukların beyinlerinde daha yavaş bir gelişme olduğu kanısına dayanan gelişmeci yakla şim, basit bir biçimde genel öğretim yöntemleri üstün



muzla 1930'dan sonra çizgi film alanındaki sarsılmaz



de yoğunlaşmaktadır. Düzeltici yaklaşım, disleksili kişi nin önem verdiği ve ilgi duyduğu şeylere ağırlık verir.



Tedavi edici (telafi edici) yaklaşımsa, yetmezlikler üs



tünde yoğunlaşır. Araştırmalar, okuma becerisinin bir dereceye kadar düzeltilebileceğini düşündürmekle



birlikte, sorunların ergenlik döneminin ilerisine kadar sürdüğünü de göstermektedir. Genellikle, zekâları bü tünsel olarak yüksek, ciddi okuma sorunları daha az olan ve hiçbir sinirsel bozukluğu bulunmayan kişilerde, iyileşme olasılığı çok yüksektir.



Disney, Walt ABD'li desenci, film yönetmeni ve yapımcı (Chicago



1902-Burbant, Kaliforniya 1966). Çocukluğu Marceli



ne'de (Missouri) geçen Walt Disney, henüz 22 yaşın



dayken Kansas City'de Ub lwerks'le bir çizgi film stüd



yosu kurdu. Stüdyonun ertesi yıl iflas etmesi üstüne or tağıyla birlikte Hollywood'a yerleşip, yeni bir stüdyo kurarak (lwerks, stüdyonun özel efekt tasarımcılığını



ününü pekiştirmiştir. Daha sonra ilk uzun metrajlı filmi Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'le (1937), çocuk ede



biyatına yönelen Walt Disney, sırayla Pinokyo |(1940), Uçan Fil Dumbo, küçük geyik yavrusunun hoş ve biraz acıklı öyküsünü anlatan Bambi (1942), Külkedisi (1950), Alice Harikalar Diyarında (1951), Leydinin Aş



ki (1953), Uyuyan Güzel (1959), 101 Dalmaçyalı (1960), vb'yle dünyanın her yanındaki çocukları etkile miş, 1960'ta özellikle Bach,Çaykovskiy, Beethoven gi bi bestecilerin parçalarındanu yola çıkarak yedi çizgi filmlik Fantasia adlı ilgi çekici çizgi ve müzik kaynaşma sını gerçekleştirmiştir.



displazi Kanser oluşumları dışında çeşitli anormal doku geliş



melerini belirten genel terim. Displazi terimiyle genel likle şu durumlar anlatılır: Anormal hücre yapıları; bir dokunun normal olarak bulunmadığı yerde çoğalması (sözgelimi, normal olarak bağdokusunun bulunduğu yerde, bir kemik dokusunun çoğalması); bir dokunun normal olarak bulunduğu yerde, aşın bir gelişme gös termesi; bir dokunun normal olarak geliştiği bir yerde



üstlendi), kısa sürede yarattığı kahramanlarla büyük ün



hiç bulunmaması. Tip uygulamasında en az 25 farklı displazi tipi tanımlanmaktadır: Çoğunlukla dolyatağı



Yetenekli bir desenci, düşgücü sınırsız bir sinema sa



boynunun evre-sıfır (evre-0) kanseri de denen, sonun da kanserleşerek bütün dölyatağına yayılma olasılığı bulunan, anormal yapıda hücrelerden oluşan dölyatağı boynu displazisi; çocuklukta uzun kemiklerin yetersiz



saldı ve çizgifilmin kurucusu sayıldı.



natçısı ve film yapımcısı olan Walt Disney, “çizgi film"in



en büyük ustasıdır. Yarattığı hayvanlar, daha doğrusu



masal dünyası, yapımcının ölümünden sonra bile, film stüdyolarının sınırları içinde olduğu kadar Disney



büyümesiyle yansıyan ve bir tür cücelikle sonuçlanan



land'in (daha sonra Tokyo'da (1983)ve Paris yakınında



van Creveld sendromu; uzun kemiklerin aşırı büyüme



(1992) da Disneyland'ler açıldı) geniş gösteri parkında da yaşamını sürdürmüş ve özellikle birçok dergiye esin



hastalığı; omurganın yetersiz büyümesine yol açan ve



kaynağı olmuş, oyuncak yapımını büyük ölçüde etkile



siyle belirti veren diyafiz displazisi ya da Engelmann



bir tür cücelikle sonuçlanan displazi; vb.



miştir.



Walt Disney'in 1928'de yarattığı soluk yüzlü, beyaz eldivenli, koca pabuçlu, şirin ve alaycı fare Miki (önce Mortimer Mouse, sonra da Mickey Mouse adıyla tanın



disprosyum Periyodik çözelgenin IIIB grubunda yeralan kimyasal



di), eşi Minnie, beceriksiz ve saf köpek Pluto, utangaç



element. Simgesi Dy, atom sayısı 66, atom ağırlığı



Disney de, bu hayvanlar evreninde, aynı zamanda çag



toprak metalidir. 1886'da bulunmasına karşılık, labora



Goofy, bütün dünya çocuklarının düşlerini süslerken,



daş ABD toplumunun çeşitli sorunlarını ve gerilimlerini dile getirmeyi başarmıştır. Sinema dünyasının ses ve söz, daha sonra da renk



162,50 olan disprosyum, gümüşümsü renkli bir ender



tuvarda ocak 1950'de elde edilebilmiştir. Doğada 7 izotopu bulunan disprosyumun yükseltgenme derece leri +3 ve +4'tür. Disprosyum oksitten (D2O3), metalin



DİSRAELI, BENJAMIN, BİRİNCİ BEACONSFIELD KONTU



72



yüksek derecede nötron soğurma yeteneğinden ötürü



mine



nükleer reaktörlerde kullanılan denetim aygıtlarının ya piminda yararlanılır.



taç



dentin



Disraeli, Benjamin, Birinci Beaconsfield Kontu



diçözü odacigi dişeti boyun



İngiliz siyasetçisi ve yazarı (Londra 1804-ay.y. 1881).



Yahudi asıllı yazar Isaac D'Israeli'nin (1766-1849) oğlu



seman



olan Birinci Beaconsfield Kontu Benjamin Disraeli,



1837'de milletvekilliğine seçilip, demokratik ilkeleri sa



dişçevresi zan



vunarak ve Peel'in serbest müdahale siyasetine karşı çı karak, Tory Partisi'ni yenilemeye uğraştı; sonra Toryle



diskökü kanali



kök



rin başına geçip, Lord Derby'nin başbakanlıkları sırasın da (1852, 1858-1859, 1866-1868), hükümette görev



kemik



aldı ve aynı reformcu programı koruyarak, oy kullanma hakkını genişleten bir yasa çıkarttırmayı başardı (1867). Ertesi yıl başbakanlığa getirilip, Irlanda kilisesi sorunun



diskoku uc



da başarısızlığa uğradı ve birkaç ay sonra yapılan se



deliği



çimleri Liberal Parti'nin kazanması üstüne muhalefete



geçti. 1874'te yeniden başbakanlığa getirilip, toplum



Insan dişi üç bölümden oluşur: Görünen bölüm taç;



saygınlığını artırıcı bir siyaset izlemeye başladı. Hindis



sıkıştırılmış bir durumda olan boyun. Dişin üç tabakası vardır: Dişin büyük bölümünü oluşturan dentin; tacın



sal durumu düzeltici yasalar hazırlattı ve İngiltere'nin tan imparatoriçesi (1876) olan Kraliçe Victoria tarafın



dan "Beaconsfield Kontu" unvanıyla lordluğa yükseltil di. Osmanlı İmparatorluğu'nun Kibrıs'ı İngiltere'ye bi rakmasını sağlayıp (1878), Afganistan'da ve Zulu land'da (1878) başarılar elde etti. Liberallerin seçimleri



çenekemiği içine yuvalanmış kök; dişeti düzeyinde hafifçe



dentinini örten sert mine; sinirler ve kan damarları



bakımından zengin bağdokusundan oluşmuş dişözü. Bu kan damarları ve sinirler, dişe diş kökünün ucundaki delikten



girip çıkarlar. Diş yuvası, diş çevresi zarıyla döşenmiştir; diş çevresi zan dişi yerinde tutan kemiksi semanı salgılar.



kazanmasıyla başbakanlıktan ayrılıp (1879), yeniden



Gladstone'la söz düellosuna girişti ve kısa süre sonra öl dü.



jo



diş Omurgalı veomurgasız hayvanlarınjağzında çok sayıda



bulunan, besinleriparçalamaya, ezmeye veöğütmeye yarayan sert dokulu organ. Ayni zamanda, savunmada



(ısırma) da işlev gören dişlerin biçim, yapı, sayı ve çene lere bağlanış biçimleri türden türe önemli ölçüde deği



şir. Bütün gerçek dişlerde üç tabaka bulunur. Insan dişleri. Insanda dişler bir iç dentin (fildişi) tabaka sindan oluşur; dentinin dişeti sınırının üstünde kalan bölümü mineyle kaplıdır. Dişin taç adı verilen bu bölü mü son derece serttir. Dişin kök bölümü “seman" (ya



da sement, çimento) adı verilen, kemiğe benzer bir maddeyle kaplıdır. Dişkökü, çene kemiğinin içinde,



dişyuvası adı verilen bir boşluğa oturur. Burada seman, ince bağdokusu telciklerinden oluşan bir diş çevresi ba ğıyla komşu kemiğe yapışır. Diş aynı zamanda dişeti



dokusuna da bağlıdır. Bu bağlantı kesiminde dişeti yanı ği adı verilen hafif bir çöküntü bulunur. İnsanın iki diş



kesicidiş



köpekdişi



küçük azi



Şekillerde insanın kalıcı dişlerinin dört tipi (üstte) ve



çenelerdeki dizilişi (altta; kökler kesik çizgilerle gösterilmiştir) görülmektedir. Keski biçimindeki kesici dişlerin uçları besinleri kesmeye yarar. Daha sivri uçlu köpekdişleri, besinleri parçalamakta kullanılırlar. Küçük azidişlerinde ve büyük azidişlerinde, öğütmeye yarayan



çıkıntıları bulunan geniş taçlar vardır. Normalde, büyük



azidişlerinin her birinde ikişer ya da üçer kök, ilk ön üst küçük azıdişinde ikişer kök, öbür dişlerdeyse birer kök bulunur.



düzeninden "sūtdişleri" ya da "geçici dişler" adı verilen ilki, 16 ay-2 yaş arasında, aşamalarla çıkar. 6-13 yaşları arasında da sırayla ikinci (kalıcı) diş düzeni, sütdişlerinin yerini alır. 18-21 yaşlar arasında “yirmi yaş dişi" (ya da



akıl dişi) adı verilen dörder azı dişi çıkar. 20 geçici sütdi



küçük azıdisleri kesicidister



şi (4 ön kesicidiş, 4 yan kesicidis, 4 köpek dişi ve 8 azi



dişi) doğumdan önce gelişmeye başlar; çocuğun altın ci yaşına doğru, yerlerini 32 kalıcı diş (4 ön kesicidiş, 4 yan kesicidis, 4 köpekdişi, 8 küçük azıdişi ve 12 büyük



azidişi) alır. 4 yirmiyaş dişi, çenenin büyüklüğü arttıkça öbür, 8 azidişinden sonra gelişir. Artış yetersizse, yirmi



EWITT



yaş dişleri, çene kemiği ile öbür dişler arasında sıkışıp kalabilir. Bu durum bazen ağrıya ve iltihaba neden olur. Üstçene dişleri ve altçene dişleri çeneler kapandı



ğında birbirine uyarak örtüşecek biçimde yapılanmış. tır. Bu uyum, kesicidişlerle (ön dişler) besinler Isırılırken



büyük azi



köpek dişleri



büyük azidişleri



Diş süt dişleri



73



insanlarda 20 süt dişi (ya da geçici



kalıcı dişler



dis) ve 32 kalıcı diş çıkar. Çocugun doğmasından önce gelişmeye



başlayan süt dişleri, genellikle çocuk 6 aylık-2 yaş arasındayken dişetinin içinden geçerek çıkar ("patlar. On kesicidişler genellikle çocuk 6-8



On kesici



digler



yan kesich disler yan kesici



dişler



aylıkken çıkarlar; onlan çocuk 7.9 aylıkken yan kesicidişler, yaklaşık



dişler



on kesici



üstçene



dişleri



köpekdişleri on köçük azı arka koçuk az



12-14 aylıkken birinci büyük azidişleri, 16-20 aylıkken



köpek On bu



orta büyük azı



köpekdişleri ve aşağı yukarı 20-24 aylıkken ikinci büyük azidişleri izler.



arka bo



arka büyük azt



Kalıcı dişler, dişetlerinden 6-7



On büyük az



disleri yük azılar



yaşlarında patlamaya başlar; çocuk



yük azılar



13 yaşlarına geldiğinde kalıcı dişler bütünüyle süt dişlerinin yerini almış



arka bu arka büyük az



Ön büyük



orta büyük azi



olur. On büyük azidişleri ilk çıkan



-yük azılar azılar



köpek disleri



yankesic dişler



on kesich



disler



kalıcı dişlerdir; 6-8 yaşlarında ön



kesiciler, 9-12 yaşlannda köpekdişleri ve küçük azidişleri, yaklaşık 11-13 yaşlannda da orta



On büyük azt



arla kucak az



altçene dişleri



On küçük azi



büyük azidişleri onları izler. Yaklaşık



kopek



18-21 yaşlar arasında, arka büyük azidişlerinin (yirmi yaş dişleri)



disleri



yan kesici disleri An kesic



çıkmasıyla, diş çıkarma tamamlanır. Diş çıkarma zamanları bireyden



disler



bireye büyük ölçüde degişiklik gösterir.



arka dişlerle (küçük ve büyük azılarla) çiğnenip,



ki bölümü, gevşek bağdokusundan yapılmıştır ve çene



önemlidir. Büyük ve küçük azıdişlerinin taç çıkıntısı"



olan sinirler ve kan damarları içerir. Dişözü odontob



ve



öğütülürken, dişlerin gerektiği gibi iş görmesi için çok



kemiği içindeki sinirler ile kan damarlannin uzantılan



ve "taç girintisi" adı verilen noktaları bulunan geniş yü zeyleri vardır. Bu nedenle birbirlerini tam olarak örter



lastlarla döşelidir; bunlar dişin çürümesi ya da yaralan



ler.



Insan dişi, embriyonun hem orta derisinden, hem de



dış derisinden çıkar. Mine, agzın iç yüzeyini örten do kudan (epitel) tomurcuklanan mine yapıcı organların bir bölümünü oluşturan ameloblast adlı özel hücreler den oluşur. Başlangıçta çentikli bir küreye benzeyen



her organ, giderek oluşacak dişlerin biçimini alır. Dişta cinin minesi, diş yüzeyine doğru sivrilen kireçleşmiş mi ne çubuklarından (ya da prizmalarından) oluşur. Mine



ması durumunda dişin yaşamı boyunca onancı dentin üretecek yetenekte hücrelerdir.



Obür omurgalıların dişleri. Memelilerin dişleri, diş for mülleri ve biçimleri bakımından birbirinden farklılık



gösterir. Primatlarda insanlarınkine benzeyen dişler vardır; buna karşılık köpekdişleri özellikle erkeklerde daha büyükçe ve daha sivridir. Babunlarda, Eski Dünya



maymunlannda olduğu gibi, diş düzeninin her dörtte



birlik bölümünde iki küçük azıdişi ve üç büyük azıdişi,



plazmasının lifçikleri bulunan borucuklardan oluşan



Yeni Dünya maymunlarında üç küçük azıdişi ve üç bū yük azıdişi vardır. Etçil hayvanlardan köpekte, dört kū çük azıdişi ve iki büyük azidişi, bunun yanı sıra üç kesi cidiş ve kesicidişler ile arka dişlerden ayrı, büyük köpek dişleri vardır. Kedigiller ailesi üyelerinde iki ya da üç kū



yerlerinde organik maddeden oluşan bir ağla birbirleri



larda, ot ya da samanı çiğnemek için gerekli olan, üst



çubukları, kemiktekine benzeyen ve mineyi son dere ce sert ve güçlü kılanbillurlaşmış bir yapıdadır. Dentin,



odontoblast adı verilen ve içinde odontoblast proto



özel hücreler tarafından yapılır. Mine ile dentin, bitişme



çük azıdiş ve yalnızca bir büyük azıdişi vardır. Toynaklı



ne sımsıkı bağlanırlar. Dişin “dişözü" adı verilen en içte



yüzleri düzleşmiş küçük ve büyük azıdişleri bulunur. Diş çürümesi bakterilerin, besin parçacıklarının, tükürügün ortak etkisiyle ortaya çıkan



karmaşık bir hastalıktır. Bazı bakterilerin diş minesini (1) eriten asitler



ürettikleri düşünülmektedir. Tedavi edilmezse, çürük, dentine, bazen de komşu dişe yayılır (2), Kovuk hála



tedavi edilmezse, çürük



dişözüne geçer(3),dişağrısına Elu



neden olur, kökün tabanında bir apse ya da irin torbacığı



(kisti) oluşabilir. Bu çizimde yandaki dişin de saldırıya uğramış oldugu



görülmektedir.



74



DİŞBUDAK



A



dişyuvaları içine asılı dişlerin bulunduğu bir diş düzeni



Am



vardır ve dişlerde, her dörtte bir bölümde birkaç dişin öbürlerinden daha iri olduğu bir miktar farklılaşma gö rülür. Memelilerde dişlerde farklılaşma, besin gereksin



melerine bağlı olarak, diş düzenindeki değişmeler sür müştür.



Diş hastalıkları. Dişler bazı hastalıklardan etkilenebile cekleri gibi, gelişmeleri sırasında bazı biçim bozukluk



larına uğrayabilirler. İnsanın diş düzenindeki en yaygın



hastalıklar, diş çürümesi, diş destek dokusu (periodont) hastalığı ve diş girinti ve çıkıntılarının birbiriyle tam ör tüşmemesidir.



Diş çürümesine, bakteriler yol açar; dişin mine ve



dentininin yeniden emilimine ya da yıkımına neden



olur; tedavi edilmezse sonunda dişözünün mikrop kapmasına ve diş kökünün altında bir apse oluşmasına yol açar. Çürük yapan bakteriler dişlerin yüzeyinde "plak" adı verilen koruyucu bir örtü altında gelişerek, dişlerin kireçleşmiş maddelerini eritecek asitler ve en



IDOL Buon



5



6



zimler üretirler. Diş yüzeyine yapışan tatlılar, vb. besin



Kemiriciler (B), kemirmeye yarayan, keskiye benzer, sürekli



ler çürük yapan bakterilerin etkinliğini artırır. İmmünog lobulinlerin yanı sıra çeşitli bakteri karşıtı maddeler içe ren tükürük, çürüğe karşı korur; tükürük salgısının azal ması genellikle çürüklerin artmasıyla sonuçlanır. Dişle



büyüyen kesicidişleri (3) ve öğütmeye uyum yapmış yanak



yatkınlığı etkiler.



Etçil bir hayvan olan köpekte (A), keskin köpekdişleri (1) ve besinleri ufalamaya yarayan bazı yanak dişleri (2) vardır. dişleriyle (4) otçul hayvanlardır; kemiricilerde köpekdişleri yoktur. Otlayan ve gevişgetiren bir hayvan olan sığır (C),



bitkileri alt kesicidişleriyle (5) keser (sığırda üst kesicidişler yoktur) ve ağzındaki besini geniş, düz yanak dişleriyle (6) Çiğner. Her hayvanda mine (yeşil) ve dentin (sari)



gösterilmiştir.



rin biçimleri ve kalıtımsal etkenler de, diş hastalıklarına



Diş destek dokusu hastalığı dişleri taşıyan dokuların ivegen ya da süregen enfeksiyonudur; destek dokuları-' nin gerilemesi ve çekilmesi (ya da yitimi) nedeniyle diş yitimine yol açar.



Dişlerin örtüşmemesi, yani dişlerin normal dışı sıra



lanmadan ötürü gerektiği gibi üstüste gelmemeleri du Kemiricilerde, her dörtte bir bölümde bir kesicidiş ve



üç küçük azıdişi vardır; ama bu kesicidişler, kesici ke narları aşındıkça durmadan gelişmeleri ve uzamaları



bakımından, alışılmışın dışında bir nitelik taşırlar. Balıklarda çoğul benzer dişler bulunurl(homodont diş düzeni); aslında bu dişler, boynuzlaşmış maddeden yapılmış, değişikliğe uğramış pullardır ve yalnızca diş



taçları içerirler. İkiyaşayışlıların dişleri balıklardan daha



az sayıdadır; buna karşılık sürüngenlerde, kaplumba ğalarda dişlerin bulunmamasından başlayıp, yılanlarda kemikle kaynaşmış bir ya da iki sıra keskin dişe, timsah lardaki dişyuvaları içindeki dişler fekodonti düzenine



kadar uzanan birbirinden çok farklı diş düzenleri



görülür. Bütün modern kuşlar, kamblumbağalar ve kemikli balıklar, dişleri olmayan omurgalılardır.



Dişlerin evrimi. Yüksek derecede kireçleşmiş olmaları nedeniyle dişler, binlerce yıl boyunca iyi korunmuştur ve insanın insanımsı primatlardan evrimi süreciyle ilgili incelemelerde, kapsamlı bir biçimde dişlerden yararla nılmıştır. Arkeologlar çeşitli insan öncesi canlıların diş lerinin büyüklük, biçim ve girinti çıkıntı yönlerini belir



lemişlerdir ve çoğunlukla bu gözlemler, Tarihõnce si'nden kalma arkeoloji alanlarında yapılan kazılarda



rumu, çiğneme sıkıntılarına, daha sonra da diş çürükle



rine ve diş destek dokusu hastalığına yol açar.



Destek dokusu hastalığını ve çürükleri önlemeye iliş kin koruyucu önlemler arasında, diş yüzeylerinden



bakteri plaklarını uzaklaştırmak için gerekli ağız bakımı nin (dişlerin fırçalanması) düzenli biçimde yapılması ve içme suyuna flüor katılması gibi kamu sağlığı işlemleri nin yerine getirilmesi yeralır.



Diş hastalıkları hayvanlarda da görülür; diş çürükle



riyle ve diş destek dokusu hastalığıyla ilgili incelemeler de, birçok hayvan türünden yararlanılmaktadır.



dişbudak Zeytingiller ailesinden orman ağaçları cinsi (Bil. a. Fraxi



nus). Kuzey yarıkürede yetişen 70'e yakın türü bulunan



dişbudak cinsi üyelerinin bazılarına, Kuzey Afrika, Gü ney Asya, Cava gibi uzak güney bölgelerinde de rastla nir. Aşağı yukarı tümü, yapraklanmadan önce salkım



biçiminde çiçek açar; odunları sert ve değerlidir. Cinsin



örnek türü dişbudak ya da Avrupa dişbudağının (Fraxi nus excelsior) yüksekliği 35 m'yi, çevresi 3 m'yi bulabi



lir. Çok sert ve beyazımsı sarı açık renkli odunundan



ortaya çıkarılan insansı türünün belirlenmesine yardım



mobilya, fıçı, el aletleri, hokey sopası, vb. yapımında



ci olmaktadır. Dişlerin evrimini, uzun süre önce soyu tükenmiş hayvanların fosillerinin incelenmesinden yola çıkan paleontoloji uzmanları da incelemişlerdir. Irmak



rarlanılır. Güney Amerika'da yaşayan Fraxinus orgus



taşemenlerinde ilkel dişe benzer koni biçimi, kireçleş. memiş yapılar bulunur. Köpekbalığı gibi kıkırdakli ba liklarda, kati osteodentinden oluşan, dişyuval çinde



gelişecek yerde, çenelerin kemikli yüzeylerinde geliş miş, dişe benzer yapılar bulunur. Daha gelişmiş balıkla rin dişleri yapı bakımından büyük deşiklikler gösterir; ama genellikle osteodentinden yapılmıştır. Timsahlar gibi büyük sürügenlerde kemikle kaynaşma yerine,



yararlanılır.KuzeyAmerika'da peyzaj mimarlığında ya türünün çok küçük taçyaprakları vardır.



diş çürümesi: Bk. DİŞ. diş hekimliği



Sağlık bilimlerinin, diş ve ağız dokularının hastalıklarını



önleme, teşhis ve tedavisini, eksik dişleri ve ağız doku



DİŞ HEKİMLİĞİ larını yenilemeyi konu alan dalı. Bir diş hekimi, ağız do



75



yıp, ilk olarak ağızdaki bazı değişikliklerle farkedilebi



kularının tümü konusunda tam bilgilidir ve bu dokular



len sistem hastalıklarının teşhisinde tip hekimlerine yar



da gelişen sorunları anlar,teşhis eder.Yalnızca ağızla ilgi li sorunlara tıbbi ve cerrahi tedavi uygulamakla kalma



TARIHÇE



dımcı olur.



Ağız hastalıkları, tarihin başlangıcından bu yana insan lar için sorun olmuştur: Günümüzden 25 000 yıl önce yaşamış olan Cro-Magnon insanı kafataslarında diş çü rümesi izlerine rastlanmıştır. Ağız hastalıklarından söz edilen ilk kayıtsa, diş çürümesinin nedeni olarak "diş kurtları"nı tanımlayan bir Sümer metnidir (1.7. 5000).



Çinlilerin l.O. 2700 dolaylarında, diş çürümesinden kaynaklanan ağrıları dindirmek için akupunktur uygula



dıkları yolunda tarihsel kanıtlar da vardır. Günümüze kalan eski Mısır papirüslerinden Eberus



papirüsü, (İ.Ö. 700-1500 arasında yazılmıştır) İ.Ö. 3700'e kadar uzanan bilgiler içermekte, çeşitli tip uygu



lamalarının yanı sıra diş hastalıklarından da söz etmek



tedir. Ayrıca "dişlerde zonklayarak ağrıyan banağacı



tohumu biçimindeki şişkinliklerde", zeytinyağı, hurma,



soğan, fasulye ve yeşil kurşun (piromorfit ya da kurşun



klorür fosfat) maddelerinin karıştırılmasıyla hazırlana cak bir ilacın tarifini içermektedir. Uzmanların 1.0.



2900-1.0. 2750 arasında yaşadığını tahmin ettikleri bir Mısırlı iskeletinin altçene kemiğinde, apse yapmış bir



dişin içini boşaltmak için açılmış olduğu düşünülen iki delik belirlenmiştir.



İlk diş hekimliği, daha çok genel tip uygulamasının



bir parçası olarak uygulanıyordu: 1.6. V. yy'da eski Yu



nan tarihçisi Heredotos, "Mısır'da tıp, ayırmayı öngö



ren bir plan uyarınca uygulanmaktadır; her hekim tek



bir hastalığı tedavi eder; fazlasına bakmaz... bazıları göz hastalıklarını, bazıları baştaki hastalıklar, bazıları da de diş hastalıklarını tedavi eder" diye yazmıştı.



Hasta dişin çekilmesi anlayışını, İ.Ö. 1300 - 1.0.



1200 arasında yaşadığı sanılan eski Yunan hekimi Ask lepios'un ortaya koyduğu düşünülmektedir. Daha son ra (1.0.500-1.6. 300), Hippokrates ile Aristoteles kitap larında, dişleri ve ağız kokularını tedavi için uygulana



cak merhemlerden ve kızgın telle dağlamalardan, ayrı ca diş çekiminden ve çene çıkıklarni sabitleştirmek ya



da sallanan dişleri tespit etmek için tel kullanılmasından söz etmişlerdir.



Romalı ünlü tip yazarı Celsus(l.Ö.100), kitaplarında,



kanayan dişetleri ve ağız boşluğu yaraları da dahil ağız



hastalıklarıyla ve dişlerin uyuşturucu içeren yumuşatıcı lar ve büzücüler gibi ilaçlarla tedavisiyle ilgili bilgiler vermiştir. Arap hekimleri de diş temizliğine büyük önem vermişler, dişleri "ovmak için çeşitli yöntemler ve özel olarak bu işi görmek için tasarlanmış araç-gereç tarifleri vermişlerdir. Bir ucu dövülerek yumuşatılmış küçük bir parlatma çomağını (misvak) "diş fırçası" gibi kullanan Araplar, dişlerini gargaralar ve diş tozlarıyla te mizliyorlardı.



Ortaçağ boyunca Avrupa'da diş hekimliği, hekimle



rin ya da cerrahların hastanın evine kadar giderek var likli kimselere verdikleri bir hizmet oldu. Havanın dişte ki kovuğa girerek verdiği rahatsızlığı bir süre için önle



mek amacıyla, yumuşak dolgu malzemeleri kullanılı



Dişbudak cinsinin Kuzey Amerika'da çok yaygın olan türü



yordu. Daha yoksul kimseler için diş hekimliği, bu za



akdişbudak'ın (F. americana; üstte) boyu 25 m'yi bulur.



naatı kendi kendine öğrenmiş gezgin kişilerin, küçük bir



resmi altında gösterilmiştir). Bileşik yapraklan (en sagda)



niyordu. Ortaçağ'dan 1700 yıllarının başlarına kadar



Erkekorganlı ve dişiorganlı çiçekleri vardır (çiçekler agacın genelde yedi yaprakçıklıdır. Kanatsı meyvesi 2,5-5 cm



uzunluğundadır. Çiçeklidişbudak ya da kudretmacunu dişbudagi (F.ornus, ortada sağda) türünün boyu ve genişliği yaklaşık 10 m'dir, güzel görünümlü ikieşeyli çiçekleri vardir (ortada). Cinsin örnek türü dişbudağın



(F. excelsius; altta) boyu 40 m'yi bulabilir: Avrupa'nın en



yaygın ağaçlarındandır.



ücret karşılığında diş çektikleri pazar yerlerinde uygula diş tedavisi, “berber-cerrahlar" diye adlandırılan kişiler



tarafından uygulandı. Ellerinden her türlü iş gelen bu ki şiler yalnızca diş çekip küçük cerrahi işler yapmakla kal miyor, saç kesiyor, sülükle kan alıyor, ölüleri tahnit edi yorlardı.



1400 yıllarından kalma İtalyan metinlerinde diş dol



76



DIŞ HEKİMLIĞI Rönesans dönemi



sanatçılarından Lucas lyan



Leyden'in bir tablosundan



yapılan bu



gravürde, bir



'cerrah'in, bir



hastanın dişini



çekmesi (bu arada yardımcısı hastanın parasını çalmaktadır)



görülmektedir.



GÜNÜMÜZDE DİŞ HEKIMLIGI UYGULAMASI



Çağdaş diş hekimliği uygulamasını, eski zamanların gezgin berber-cerrahları" görseler, herhalde bambaş ka bir işle uğraşıldığınıdüşünürlerdi. Diş çürükleri günü



müzde de geçmiştekinden farksızdırlar ama, diş he



kimliği diş hastalıklarının teşhisinde, çürüğü çıkarmada



ve dişi onarmada çeşitli klinik yöntemlerden ve röntgen



tekniklerinden yararlanmaktadır. Sinir iletisini kesmek ve çalışılan bölgedeki doku ve dişlerin duyarsızlaşması ni sağlamak için, ağzın özel bölgelerine iğneyle yerel anestezi maddeleri, genellikle de ksilokain ya da türev leri verilmektedir. Dakikada 300 000 devirden yüksek



hızlarda dönen, çok matkaplar, diş çürüğünü en az rahatsızlık vererek çıkarmaktadır. Matkabın ucunda



bulunan su spreyi, üstünde çalışılan bölgenin temiz kal



masını sağlamakta ve dişin içindeki sinirlerin aşırı ısın masını önlemektedir.



Dolgular. İlk olarak 1800 yıllarının başlarında Avru pa'da bulunan, çok kullanışlı bir dolgu maddesi olan



gu malzemesi olarak altın varak kullanılmasından söz edilmektedir. Daha sonra, Fransızlar, çürüğün çıkanl masından sonra dişi onarmak için kullanılan yumuşak



kurşun dolgular kullanmışlardı. Pierre Fauchard (1678



1761), adlı Fransız cerrahı, "modern diş hekimliğinin kurucusu" sayılmaktadır. Fauchard, Cerrah Dişçi, Diş



gümüş malgama (ya da amalgam) hâlâ büyük ölçüde kullanılmaktadır. Gümüş malgamayı oluşturan madde



ler (gümüş, çinko, civa) karıştırıldıktan sonra, karışım



yavaşça sertleşir. Yumuşak durumda olduğu başlangıç evresinde, çürüğün çıkarılmasıyla oluşan kovuğa yer



leştirilir. Malgama sertleşirken, dişin düzgün çevresi,



yeniden yapılandırmak için perdahlanır. Plastik poli



Üstüne Inceleme adlı kitabında, ağız anatomisini veliş



merlerden yapılmış yeni dolgu maddeleri de gün geç



le vini, ağız hastalıklarının belirtilerini, çürüğün çıkarıl



tikçe daha geniş ölçüde kullanılmaktadır. Eskiden yal nizca ağzınön bölümündeki baskı etkisinde kalmayan



ması ve dişin onarımı için uygulanacak cerrahi yöntem



leri, dişeti hastalığını, eksik dişin yerine takılmasını ve diş aktarımını anlatmıştır. Fauchard'ın kitabını, bu mes



leğe ilişkin bilgileri Avrupa'ya yaymayı sürdüren başka



kitaplar izlemiştir. Bunların en ünlülerinden ikisi, (Insan Dişlerinin Doğal Tarihi, 1771; Diş Hastalıkları Üstüne Pratik Kitapçık, 1778), Ingiliz ordusu genel cerrahların dan John Hunter tarafından yazılmıştır. 1700 yıllarında diş hekimleri, özellikle hasta dişlerin çekilmesi ve yapay diş takma konularında ustalaşmışlar



(George Washington'un ağzında tahtadan yapılmışbir



sıra takma diş vardı) ve 1800 yıllarının ortalarına kadar, takma dişlerin usta el zanaatçıları tarafından tek tek ya



pılması sürdürülmüştür. Genellikle altın, gümüş ve fildi



şinden yapılan bu dişler çok pahalı olduklarından yal nizca varlıklı sınıftarafından kullanılmışlar, 1851'de ba



zi tropikal bitkilerin özsularının vulkanize kauçuk bçi minde sertleştirilmesi işlemi bulununca, bu yeni malze menin, hastanın ağız modeline uygun bir biçimde kali ba dökülebilmesi, dahaaz pahalı olan porselen takma



diş yapma olanağını doğurmuştur. Daha sonra, takma diş yapımında kauçuk ve porselen kullanımının yerini, akrilik plastik almış, 1844'te Connecticutlı diş hekimi Dr. Horace Wells, bir panayırda diazot monoksit (gül



dürücü gaz) soluyan insanlarda oluşan tepkiyi gözlem ledikten sonra, diş tedavisi sırasında hastalarına diazot monoksit solutarak, anesteziyi başlatmıştır (daha sonra solunum anestezisi , tip çevreleri tarafından değiştirile rek, standart olarak uygulanan bir cerrahi işlem haline geldi). ABD'li Greene Vardiman Black (1831-1915), ayakla döndürülen bir düzenek tasarlayarak, diş hekiminin



matkabını kullanırken ellerinin serbest kalmasını sağla mış, biyoloji ilkelerine ve mikroskop değerlendirmele



rine dayanan moderndiş doldurma teknikleri geliştir



miştir. Aynı zamanda dişlerin üstünde bakterilerin olus turduğu sımsıkı yapışmış bir tabaka bulunduğunu göz leyip, diş çürükleri ile diş destek dokusu hastalığına bakterilerin yol açtığını öne sürmüş, ama kuramı, 1960 yıllarına kadar bilimsel kanıtlarla doğrulanamamıştır.



alanlarda kullanılan bu maddeler, günümüzde arkada



ki çiğneme bölgelerinde de kullanılmaktadır. Metal dolgu gereçlerine üstün yanları, renklerinin, çevrelerin deki dişin rengine uyması ve kemik dokusuna kimyasal olarak yapışmalarıdır. Süregelmekte olan teknolojik ilerlemeler, dişlerin hastalanmamış bölümleri korunur Küçük hastasının dişlerini inceleyen bir diş hekimi. Modern teknoloji dişi oymayı daha rahat hale getirmiştir; ayrica,



dayanıklı dolgu malzemeleri, yerel anestezi maddeleri ve röntgen olanağı sağlamıştır.



DIŞLIBALİNALAR ken, çürümeye başlamış dişlerin estetik yeniden yapı lanmasını gün geçtikçe ilerletmektedir.



Diş onanmi. Dişlerin onarılmasında, yani yeniden yapı landırılmasında altın ve porselen kullanılmaktadır. Bu yeniden yapılandırmalarda dişin içinde bir oyuk aç mak, ondan baskıyla bir model alarak “pozitif bir alçı



kalıp hazırlamak için bir diziteknikten yararlanılır. Ali nan, kalıp, balmumundan hazırlanmış ikinci bir kalıp



77



lüşülmesi için ortaklık ya da grup düzenlemelerine gir



meleri yolunda artan bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Bu düzenlemeler aynı zamanda olanaklann ve yardımcı



personelin daha etkin biçimde kullanılmasına olanak sağlayacaktır. Kanser hastalıklarında ilaç tedavisinden, organ ve kemikaktarımından ya da bağışıklık yetmezli ği hastalıklarından kaynaklanan enfeksiyonlara direnci



bozulmuş hastalar bakımından diş tedavisinin önemi,



yapmak için kullanılır. Erimiş onarım maddesi, bu ikinci kalıp içindeki balmumunun yerini kaplar ve sonuçta or



diş hekimlerini tıp çevresine girmeye yöneltmiştir ve



bağlanır.



gün geçtikçe daha çok rastlanmaktadır.



nümüzde altın ve seramik onarım maddeleri üretilme



dişli Sürükleyici milin dönel hareketini, sürüklenen mile de ğişmez hızla ileten sistem. Dişliler, daire, silindir ya da



taya çıkan yeni yapı, bir diş yapıştırıcısıyla kovuğa iyice Bilgisayar destekli teknolojideki yeni ilerlemeler, gü



sini sağlamıştır. Çürüğün dişten çıkarılmasından son ra,bir video tarayıcı,dişte oluşan boşluğun anatomik ay



rintılarını kaydeder. Bu bilgi elektronik olarak bir kalip makinesine iletilir; sonra bu makine, kovuğa oturtula cak yeni yapıyı üretir.



Diş çürüğü. Son yirmi yıl içinde diş çürüklerinin görül



günümüzde özellikle Batı ülkelerinde tip kliniklerinde ve hastanelerinde özel bakım veren diş hekimlerine



koni biçiminde, üstlerine dişler oyulmuş nesnelerdir. Dönmehızını ya da dönme ekseninin yönünü önceden belirlenmiş verilere göre değiştirmek zorunluluğu ol



me sıklığında, özellikle Batı ülkelerinde önemli azalma lar olmuştur. Bunun başlıca nedenleri, 1960 yıllarından



duğunda, sürekli hareketin bütün iletimlerinde dişliler



uygulanmaya başlanmasıdır. Sözkonusu yaklaşımların



yısıyla ve ekseniyle belirtilen açısal hızla nitelenir. Ser



lerin üstüne diş macunları ve jellerle, uygulamasi, bes



se, kayma ve sürtünme olmaması koşuluyla serbestmil,



sıdır. Ne var ki, içme sularındaki flüorürün artırılması,



hızla ve ters yönde döner.



başlayarak, koruyucu diş hekimliğinde yeni yaklaşımlar



kullanılır.



Bir milin dönme hareketi, bir zaman biriminde tur sa



en etkililerinden biri, fluorürün doğrudan doğruya diş



best bir mil, dönen bir mile pürüzsüz silindirlerle değer



lenme düzenine katılması ve sudaki oranının artırılma



silindirlerin yarıçaplan arasındaki orana ters orantılı bir



üstünde tartışılanbiryöntemdir. Bazı uzmanlar sudaki artan miktarda fluorürün sağlıkla ilgili bazı yan etkilere



zeylere belirli bir profil uyarınca diş açmak yeterlidir.



Sürtünme ve kayma sakıncalarını önlemek için, yü



yol açacağını ileri sürmektedirler. Bununla birlikte, söz konusu yan etkiler bir yana flüorür kullanılımının artırıl ması, yapılan bir araştırmaya göre ABD'de 1970 ve



Bu profil, XVIII. yy. matematikçilerinin uğraştıkları bir



rüklerinin % 50 azalmasını sağlamış, 1970-1980 ara



elde etti. Daha sonra, apansız dönme yöntemine, da yanan bir matematiksel kuram, iki tip profille sonuçlan



araştırma konusu olmuş, Poncelet, XIX. yy. başında ilk çözümü bulmuştur: Silindir biçimindeki düz merdane



1980 yıllarında erişkinler ile genç erişkinlerde diş çü



lerin yüzeyine, boylamasına dişler açarak dişli çarklar



sında da dişlerinde çürük bulunmayan çocukların oranı % 30'dan , % 50'yeyükselmiştir. Çocukların dişlerinde çürümeye yatkın çizilerin içine akitilan plastik bir gereç



dırılmıştır: Episikloyitprofil, daire açınımı. Yapımı daha kolay olan ve çok düşük sürtünme gösteren ikinci tip



olan diş yalıtıcılarının kullanılması da, erişkinlerdeki diş



çürüklerinin sıklığında azalma olmasına yardım etmiş



tir. Diş çürüğü hâlâ önemli bir sorun olmakla birlikte,



diş çürüklerindeki azalma, diş hekimliği mesleğinin et kinlik alanını genişleterek, ağız sağlığına ve ağız hasta



günümüzde en yaygın olanıdır.



Altı tane dişli çeşidi vardır. Düz alın dişliler, paralel millerde kullanılırlar ve düz kenarlıdır. Konik dişliler,



kesişen millerde görülürler; dişlerin yüzey düzlemleri ninana doğruları mil eksenlerinin kesişme noktasından



lıklarının öbür yanlarınadaha çok eğilme olanağını sağ



geçer. Eğrisel konik dişlilerde, eksenler kesişmez. Bu



lamıştır.



GELECEKTE DİŞ HEKIMLIGI



ketini arka köprüye ileterek karoseriyialçaltma olanağı



bir ilerleme sağlayacaktır. Dişi yeniden yapılandıracak



ler, silindir biçiminde dişleri olan bir dizi küçük dişli gibi



dişliler, otomobil sanayisinde doğmuştur; motor hare



Biyoteknik ilerlemeler, geleceğin diş bakımındaönemli



vardır. Sarmal dişlilerde, eğri çizgi halinde açılmış diş



ve onaracak daha iyi maddelerin geliştirilmesi, diş he kimliğine daha erken ve daha kesin teşhis ve daha az



etki yapar ve doğrusal dişlerden daha yumuşak, daha



cektir. Sözgelimi, yakın dönemde hücrenin ilk iltihap ürünlerininniteliklerinin saptanması ve çeşitli kimyasal büyüme etkenlerinin arıtılması, ağız dokularında yıkı



okdişliler (çavuş dişli) elde edilir. Sonsuz vida, sarmal dişlilerin özel bir biçimidir ve miller birbirine dik olur.



durdurmaya, aynı zamanda da yitik dokunun kendini . Özel ağız bakterile



likli olarak birbirine dönüştürürler. Zincir dişlilerse, bir



masraflı, daha iyi bir tedavi olanağı sağlamayı sürdüre



yavaş ilerleyen bir geçme gösterirler. Geçmeden do ğan itiş yükü, bakışımlı bir dişliyle dengelenir; böylece,



Bunlar, büyük ölçüde hız küçültme olanağı verir. Kra



ma neden olan enfeksiyon hastalıklarının ilerlemesini



meyer dişliler, dönel hareket ile doğrusal hareketi karşı



yenilemesine olanak sağlayacaktir



birinden uzakta bulunan iki mili baglar: Bunun en iyi ör



bilgisayar destekli görüntülü teknolojiye kadar uzanan teşhis teknikleri, ağız ve diş hastalıklarını daha kesin ve



dişlibalinalar



çük doku alanlarını yok eden ya da yıkılmış diş yapıları



Balinalar takımından, dişlerinin yaşam boyu değişme



yaygınlaşması beklenmektedir.



Yetişkinlerinde eşitkenar üçgen biçiminde, köpekba



rinin biyoteknik tahlillerinden, magnetik rezonans ve



daha erken saptama olanağı verecektir. Hastalıklı kü



neklerinden biri, bisiklet dişlileridir.



ni kaynaştıran lazerteknolojisinin de çok kısa sürede



den kalmasıyla nitelenen alttakım (Bil. a. Odontoceti).



Geleneksel olarak, diş hekimleri bireysel muayene hanelerinin çevresinde, birbirlerinden bağımsız çalış mışlardır. Ama bilgi ve teknoloji genişledikçe, dis he



lıklarınınkini andinr dişler, bir sırt yüzgeci ve boyunla rinda uzunlamasına iki yiv bulunan dişlibalinalar alttaki



kimlerinin, uzmanlaşmanın ve pahalı donanımların bö



mi üyelerinin büyük bölümü balık, kalamar ve ahtapot larla beslenirler. Alttakımın en çok tanınan türü katil ba



78



DİŞLİSAZANCIKGİLLER



lina ya da falyanos (Orcinus orca), çenelerinin her iki



kurul. Başlangıçta padişahın başkanlık ettiği Divanı Hü



türlerden balinaları parçalayabilir.



mayun, XV. yy'dan sonra sadrazamların başkanlığında toplanmaya başladı. Hem yönetimle ilgili işlerden,hem



dişlisazancıkgiller



de gelenek-görenek hukukunun uygulanmasından so rumlu olan sadrazama "Kubbe vezirleri" denilen, sayı



Hem tatlı suda, hem denizde yaşayan balık ailesi (Bil. a.



toprakların dağıtımı ve kullanımı sorunlarını nişancı,



yanındaki 20-24 güçlü dişiyle, yunusları, hatta başka



Cyprinodontidae). Tropikal ve iliman bölgelerde en az 300 değişik türü bulunan, Akdeniz kıyılarında da rastla nan dişlisazancıkgiller ailesi üyelerinin Tropikal Afrika ve Güney Amerika'daki türleri, kurak mevsimbaşlama



dan yumurtlar; kurak mevsim başlayınca öbür su hay



vanlarıyla birlikte ölürler; ama kuraklığa dayanaklı yu murtalan yeni yağmur döneminde çatlar ve bir sonraki



kuraklık mevsimine kadar yaşayacak yeni bir kuşak or



ları 4-7 arasında değişen Divan üyeleri yardımcı olur, mali işleri defterdar ile Divan üyesi olan iki yardımcısı



yönetirdi. Anadolu ve Rumeli kazaskerleri ile bazı belir



li durumlarda kaptanıderyanın da katıldıkları Divanı



Hümayun toplantıları haftada 4 gün yapılır, sadrazam



seferdeyse, ona vekâlet eden ve "Kaymakam Paşa" de nilen, çoğunlukla vezir rütbesinde bir görevli tarafından yönetilirdi.



taya çıkar. Yollu dişlisazancığa (Aphanius fascinatus ya



divertiküloz



Anadolu'daki birçok göl ve akarsuda bulunan dişlisa



Kalınbağırsak çeperinde çok sayıda divertikül (cep biçi minde boşluk) bulunması. Divertiküloz, karında şişkin



da Cyprinodon fasciatus), Izmir yöresinde de rastlanır.



zancık (Aphanius dispar), boyu 45 cm'yi bulabilen bir



balıktır. Adana yöresinde rastlanan Kibris sazanının (Cypinodon cyris) boyuysa, 5 cm'yi çok ender aşar.



Ditters von Dittersdorf, Karl Avusturyalı besteci, keman virtüözü ve orkestra yöneti



cisi (Viyana 1739-Bohemya 1799). On yaşında Sakson



ya-Hildburghausen prensinin yanına nedim olarak ve rilen Karl Ditters von Dittersdorf 1761'de imparatorluk operasında kemancılığa başladı. 1764-1769 arasında Pressburg (günümüzde Bratislava) sarayında, 1769



1795 arasında da Johannisberg'te orkestra yöneticiliği



yapıp, sık sık Viyana'ya giderek Franz Josef Haydn ve



Wolfgang Amadeus Mozart gibi bestecilerle dostluk



kurdu. Senfoniler, divertimentolar, sonatlar, orotoryo



lar, opera-komikler (en ünlü operası Doktor und Apot heker dir (Doktor ve Eczacı, 1786]) besteledi. Ayrıca



lik, ağrı ve gazla belirti verir. Divertiküllerin iltihaplan



ması, delinme kanama gibi ihtilatlara yol açabilir. Ge



nellikle yeterince lifli besin almamaktan kaynaklanır.



Tedavide, belirtileri gidermeye yönelik ilaçlar verilir ve beslenme rejimine lifli besinler eklenir.



divertimento XVIII. yy'ın ikinci yarısında, küçük orkestra için beste



lenmiş çalgı müziği. Divertimentolar yalnızca yaylı çal gılar, yalnızca üflemeli çalgılar ya da hem üflemeli, hem



de yaylı çalgılar için yazılırdı. Haydn 180'e yakın, Mo



zart da 37 divertimento yazmışlardır.



XIX. yy'da küçük orkestralar için serbest biçimde ya



da süit biçiminde bestelere de divertimento adı veril miştir.



müzikle ilgili denemeler ve özyaşamöyküsünü yazdı.



Dix, Otto



Diu: Bk. GOA.



Alman ressam ve gravürcüsü (Gera yakını 1891-Kons



diüretik: Bk. İDRAR SÖKTÜRÜCÜ.



divan edebiyatı: Bk. TÜRK EDEBİYATI.



DivaneMehmet Çelebi Mevlevi şeyhi ve şairi (XVI. yy.). Bali Mehmet Çele bi'nin oğlu olan, Sultan Velet'in kızı Mutahhara Ha tun'un soyundan gelen Divane Mehmet Çelebi, babası



tarafından Karahisar mevlevihanesi şeyhliğine atandı.



Kırka yakın mevlevi dervişi ile bektaşi abdalını yanına alarak Konya, Necef, Kerbela, Bağdat ve Halep'i gezdi



(bir ara Istanbul'a gitti). Mevleviliğin gelişmesine önemli



katkılarda bulunup, Halep, Burdur, Eğirdir, Sandıklı,



Galata, Misir, Midilli mevlevihanelerinin açılmasını sağ. ladı. Mevleviler tarafından Mevlana'nın yeni bir "zu



hur"u ve keramet sahibi bir veli sayıldı. Divan geleneği ni sürdüren şiirlerinde babasının verdiği Semaimahlası



ni kullandı (şiirleri tezkire ve mecmualardadır).



Divanı Hümayun Istanbul'un fethinden sonra ortaya çıkan ve Osmanlı



devlet yönetiminde en yüksek karar organını oluşturan,



Otto Dix'in Bir Gazetecinin Portresi (Sylvia von Harden)



adlı tablosu . Dışavurumcu bir gerçekçilikle çalışan Dix, portrelerinde kişilerin temel özelliklerini yansıtmıştır.



DİYARBAKIR tanz yakını 1969). İlk resimlerinde Die Brücke toplulu ğu, kübizm ve füturizm etkilerini yansıtan Otto Dix, Bi rinci Dünya Savaşı'na katılıp yergici gerçekçi üslubu



nun belirmeye başladığı hüzünlü savaş resimleri yaptı.



Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Dresden (1919-21) ve Düsseldorf (1922-25) akademilerinde öğrenim görüp, bir süre Berlin'de yaşadıktan sonra, Düsseldorf Akade



misi'nde ders verdi (1925-1927). Nazi rejimi dönemin de, bir süre tutuklanıp, sergi açması yasaklandı (1933)



ve yapıtları Yozlaşmış Sanat Sergisi'nde “teşhir” edildi



(1937). Hitler'e karşı suikaste karıştığı gerekçesiyle ye



niden tutuklanıp (1939), ikinci Dünya Savaşı sonunda



yeniden askere çağrılarak (1945), Fransızlara tutsak



düştü. Savaştan sonra, Konstanz yakınında Singen'e çe kildi.



Abartılı, yergili bir gerçekçilikte resimler yapan Otto



Dix, fahişeler, alkolikler, dilenciler gibi sefalet içinde yi



tip giden kişileri (Prag Sokağı, 1920; Stuttgart Kent Gale



risi; vb.) canlandırmış, bir süre dadacı akıma katıldıktan sonra, grafik bir üslup ve soğuk renklerle tablolar yap mıştır.



Dixieland: Bk. CAZ.



diyabet: Bk. ŞEKER HASTALIĞI. diyafram Yalnızca memelilerde bulunan, göğüs boşluğunu kanın boşluğundan ayıran kas. Kas-kiriş karışımı bir organ



olan diyafram, göğüs kafesine bağlıdır. Solunumda gö



79



Diyarbakır (kent)



Diyarbakır ilinin merkezi. Diyarbakır kenti Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Dicle irmağının sağ kıyısında, yükseltisi 650 m'yi bulan bir yaylada kurulmuştur. TARİH



Eskiçağ'daki adı Amida olan Diyarbakır'ın, önem li ticaret ve ulaşım yollarının kavşak yerinde, 10.



2300'e doğru kurulmuş olduğu bilinmektedir. Sırasıyla Asurluların, Medlerin, Perslerin, İskender ve mirasçıla



rinin, Romalıların eline geçen kent, Roma İmparatorlu



ğu'nun ikiye bölünmesinden (İ.S. 395) sonra Doğu Ro ma'nın (Bizans) payına düşmüş, İ.S. 349'de Bizans im paratoru Konstantinos II, Sasani saldırılarına karşı koya bilmesi için kentin çevresini sağlam surlarla çevirttirmiş tir. Bu önlemlere karşın 359 ve 502'de Sasaniler tarafın dan işgal edilen kent, Hazreti Ömer'in halifeliği döne minde müslüman Araplar tarafından fethedilmiş ve adı Amid'e dönüşmüş, Bekir Bin Vail kabilesinin yerleştiril mesinden sonra da yöreye Diyar Bekr ya da Diyar-1



Bekr (ama yörenin merkezi olan kentin adı Amid olarak kaldı) denmeye başlanmıştır. Abbasiler döneminin sonlarına doğru Mervanoğlu



Beyliği'nin yönetiminde olan Amid kenti, 1042'de



Türkmen akınlarının yöreye ulaşmasından sonra, 1085'te Selçuklu topraklarına katıldı. XI. yy. sonla



rinda, Büyük Selçuklu devletine bağlı olarak yöreyi yö neten İnaloğulları Beyliği'nin merkezi olup. XII. yy'da



Anadolu Selçuklularına bağlandı. Kısa bir süre Eyyubi lerin eline geçip, sonra da Moğol istilasına uğrayarak,



XIV. yy. başlarında Mardin Artuklularının egemenliğine girdi. 1394'te Timur tarafından ele geçirilip, 1401'de Akkoyunlulara verildi ve bir süre Akkoyunlu devletinin



rev alır ve çalışması beynin iki diyafram siniri aracılığıyla



başkenti olup, Akkoyunlu devletinin başkenti Uzun



aorta ve alt ana toplardamara açılır.



ortaları) birçok anıtla süslendi. Daha sonra Safevi ege



yönlendirilir. Diyafram üç delikle yemek borusuna, diyalektik



Hasan tarafından Tebriz'e taşınıncaya kadar (XV. yy.



menliğine geçip, 1515'te Yavuz Sultan Selim dönemin de Osmanlı topraklarına katıldı.



Osmanlı yönetim örgütünde Diyarbekir eyaletinin



Gerçekliği, içindeki çelişmeleri ortaya çıkararak incele meye ve söz konusu çelişmeleri aşmanın yollarını ara maya dayanan akıl yürütme yöntemi. Aslında diyalektik



merkezi olan Amid kentine, surlarında ve birçok tarih



Aristoteles Topiklerinin (Topika), diyalektiğin ilk sis temli anlatımı olduğunu ileri sürmüş, bununla birlikte ünlü paradokslarında Parmenides'infelsefesini savu



surlardaki 4 kapının adlarını taşıyorlardı: Bab-ı Mardin



teriminin felsefede ve mantıkta farklı anlamları vardır.



nan Eleali Zenon'un (1.0. V.yy), diyalektiğin bulucusu olduğunu kabul etmiştir. Eflatun, diyalektiği bir tezden yana ya da o teze karşı soru ve yapıtlarla ortaya koya rak, iki görüş arasındaki çelişmelerin aranması yoluyla



bir gelişmeyi açıklayan inceleme yöntemi olarak ele al mıştır. XVIII. yy'da Immanuel Kant diyalektik terimini



sel anıtın yapımında kullanılan siyah renkli bazalt taşları nedeniyle Kara Amid denmeye başlandı. XVI. yy. baş



larında kentte 4 mahalle bulunuyor ve kenti kuşatan



(günümüzde Mardinkapı), Bab- Rum ("Anadolu kapi si", günümüzde Urfa kapısı), Bab-ı Cebel (günümüzde Dağkapı) ve Bab-ı Ma (“Su kapısı", günümüzde Dicle kapısı).



XVI. yy'da önemli yollar üstünde bir ticaret merkezi olarak zenginleşen Kara Amid kenti, aynı zamanda, do



ğuya ve güneydoğuya sefere çıkan orduların hareket üssü ve büyük bir askeri birliğin karargâhı oldu: Kanuni



Sultan Süleyman 1535'te doğu seferine çıkarken kente



Kritik der Reinen Vernunfta (Saf Aklın Eleştirisi), sistemli



uğrayıp bir süre kaldı; aynı biçimde bir sonraki yüzyılda Murat IV, Bağdat seferine giderken ve dönerken, 1638



ve karşıtezden oluşan birdizi biçiminde sıralamıştır. Jo



ve 1639'da kentte bir süre kaldı. XVII. yy'dan başlaya



Joseph von Schelling, tez ve antitezde çelişmelerin çö züme bağlanmasınıbireşim (sentez) terimiyle karşılaş



liya Çelebi'ye göre, mahalle sayısı 54'e yükselmişti.



biçimde kullanarak, saf aklın dört çelişmesini, dört tez



hann Gottlieb Fichte ve onu izleyen Friedrich Wilhelm



mışlardır. Diyalektik teriminin günümüzdeki olağan an



lamını niteleyen bu üçlü kavram (tez, karşıtez, bire



şim), Georg Wilhelm Friedrich Hegel ve Karl Marx tara fından daha da geliştirilmiştir. Hegel'e göre diyalektik, aklın kendisini, doğası bakimindan hemakılsal, hemde ruhsal olan gerçeklik aracılığıyla ortaya koyduğu, üç



aşamalı bir süreçtir. Marx'ın diyalektik maddecilik kura mindaysa, diyalektik, genel olarak gerçekliğin, özel olarak da toplumun maddi süreçlerini tanımlar.



rak kent içinde yöre ve eyaletin Diyarbekir adı kullanıl maya ve Amid adı unutulmaya başladı. XVII. yy'da, Ev XIX. yy'da kente uğrayan batılı gezginlerin tahminlerine göre de, nüfusu 50 000 dolayındaydı. GÜNÜMÜZDE DİYARBAKIR Günümüzde Diyarbakır kenti, birbirinden oldukça



farklı iki kesimden oluşur: Kabaca dikdörtgen biçimli



surların kuşattığı eski kent; sur dışında yayılan yeni kent.



Sur içindeki kesim daha çok tarihsel anıtlarıyla ve dar sokaklar boyunca sıralanmış kendine özgü Diyarbakır



80



DİYARBAKIR



Diyarbakır'dan iki görünüş.



evleriyle dikkati çeker. Bu kesimin kentten yarım daire



biçiminde bir duvarla ayrılan kuzeydoğu köşesinde iç



kale yeralır. İçkale'nin içinde, Virantepe denilen yerde de, surlarla çevrili bir kesim daha vardır. İçkale Dicle



yönüne doğru küçük bir gizli kapıyla (Uğrun kapı), ku zeyde de Saray ve Küpeli kapılarıyla dışa açılır. İçindeki



başlıca tarihsel yapıtlar arasında Artukoğulları döne minden kalma saray kalıntıları (1203), Hazretisüleyman



camisi ve Nasıriye camisi de denen Kale camisi



(1160), Osmanlı döneminden kalma bazı resmiyapılar (XIX. yy.) ve eski bir kilise sayılabilir.



Eski Diyarbakır'ın asıl yerleşme ve ticaret alanı, iç ka le dışında kalan, ama gene surlarla çevrili kesimlerdir.



Kuzeydeki Dağ kapıdan güneydeki Mardin kapısına ka dar bir çizgi biçiminde uzanan cadde (Gazi caddesi), eski Diyarbakır'ın ana eksenini oluşturur. Kentin başlıca ticaret yerleri, bu cadde ile caddeyi keserek batıdaki Urfa Kapısı ile doğudaki Dicle kapısı arasında uzanan cadde (batı kesimindeki adı Melek Ahmet Paşa cadde



si, doğu kesimindeki adı Balıkçılarbaşı caddesi) üstün dedir. Bu ana yollara açılan ikinci derecede yollar üs tünde de ticaret yerleri sıralanır. Kuzey-güney doğrul tulu Gazi caddesinin Dağkapı yakınında batıdan gelen Ali Emiri caddesiyle kesiştiği yerdeki Dörtyol, kentin modern çarşısının çekirdeğini oluşturur. Dörtyol, hem



kentin çeşitli semtlerine giden yolların çıkış noktası,



DİYARBAKIR hem de ticaretle uğraşanların başlıca toplanma yeri ol



ması yüzünden, kentin en canlı yeridir. Ana ticaret ek seninin aşağı yukarı ortasına rastlayan ikinci dörtyolsa (Balıkçılarbaşı Dörtyol), "geleneksel çarşı"nın ağırlık merkezini oluşturur. Bu kesimde, Yemeniciler çarşısı, Demirciler çarşısı, Ayakkabıcılar Çarşısı, Buğday pazarı



ve eski ev eşyalarının satıldığı Sipahi pazarı gibi çeşitli meslek gruplarının bir araya gelerek oluşturdukları ayrı ayrı çarşılar yeralır. Sur içindeki kesimde iş merkezinden konut semtleri



ne geçildikçe sokaklar iyice darlaşır. Evlerin bitişik dü zende sıralandığı bu sokakların bazıları, ancak yüklü bir



hayvanın geçebileceği genişliktedir. Bu yüzden de her zaman gölgelidir ve Diyarbakır'ın aşırı yaz sıcakların



dan (en sıcak ay ortalaması 31 °C, günümüze kadar



81



1945'te biraz geriledikten sonra (41 087), 1950'de 45



053'e, 1955'te de 61 224'e yükselmiştir. Bu nüfusun hâlâ büyük bölümü eski kesiminde yaşayan kentte,



1955'ten başlayarak sur dışındaki Yenişehir kesimihız la gelişmeye, çok katlı blok apartmanlarla dolmaya baş



lamış, bir yandan da kent, batıdaki istasyon, kuzeybatı



daki Bağlar ve kuzeydeki Ofis semtlerine doğru yayıl



mıştır. Bu arada sur içindeki ticaret merkezine ek olarak



Yenişehir kesiminde de yeni ticaret merkezleri doğmuş



(Elazığ caddesi gibi) alan genişlemesine paralel olarak



kent nüfusu da hızla artmaya başlayıp, 1965'te 100



000'i aşmış (102 653), 1970'te 150 000'e çok yaklaş mıştır (149 566). 1970'teki nüfusunun % 60'ı sur dışın da, % 40'ı sur içinde yaşayanDiyarbakır, sanayi tesisle rinin çoğalması (Tekel içki fabrikası, halı ve yünlü fabri



nizca sokakları değil, bu sokakların iki yanında sırala



kası, un, çeltik, buz, tuğla, kiremit, bisküvi fabrikaları), Dicle Üniversitesi'nin kurulması ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'nin merkezi olmasıyla daha da hızlı büyü



tularak yapılmıştır. Diyarbakır evlerinde, yaz sıcakları



muştur. 30 mahalleye (15 mahalle sur içinde, 15 mahal



kaydedilen en yüksek sıcaklık 21.7.1937'te 46,2 °C) nispeten daha az etkilenir. Zaten eski Diyarbakır'ın yal nan evler de, iklim ve coğrafya koşulları gözönünde tu



yerek, nüfusu 1985'te 305 940, 1990'da 391 144 ol



ile kış soğuklarının ev içinde elden geldiğince az hisse dilmesi için özel düzenlemeler yapılmış, iç avlulara bi



le sur dışında) yayılmış bu nüfusun % 74'ü sur dışındaki



miyle korunan bu evlerden Cahit Sitkı Tarancı'nın evi ile Ziya Gökalp'in evi restore edilerek müzeye dönüş



Sur içinin anıtlar bakımından zenginliğine karşılık sur



rer havuz eklenmiştir. Günümüzde pek azı özgün biçi



türülmüş, aynı biçimde, Mustafa Kemal Paşa'nın 1916



Yenişehir'de, % 26'sı sur içindeki eski Diyarbakır'da yaşamaktadır.



dışındaki kesim bu bakımdan oldukça yoksuldur. Sur



dışındaki önemli tarihsel yapıtlar arasında Dicle üstün



1917'de XVI. Kolordu Komutanı olarak görev yaparken bir süre yaşadığı ev de, Atatürk müzesi olarak düzen lenmiştir. İç kalede yeralanlar dışında, eski Diyarba



deki on gözlü köprü (1065) ile bu köprüye bakan Gavzi



pılmış, Selçuklu döneminde Melikşah'ın buyruğuyla 1091'de onarılmıştır), Ömer Şedabad camisi (halk ara



merkezine dönüşmektedir: 1989 verileriyle kentte 50 332 dış turist gecelemiştir. Geceleme yapmadan transit



camisi (Peygamber camisi, 1530), Safa camisi (Iparla



000'i bulmaktadır.



misi, 1489), Lalabey camisi (XV. yy.), Şeyhyusuf camisi



Diyarbakır (il)



camisi (1521-1528), Alipaşa camisi (1534-1537), Is



Büyük bölümü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, ku zeyde kalan küçük bir kesimiyse Doğu Anadolu Bölgesi sınırları içinde yeralan il. Yüzölçümü 15 355 km², nüfu



köşkü sayılabilir.



Diyarbakır kenti bir yönetim, kültūr, ticaret ve sanayi



kır'ın başlıca tarihsel anıtları arasında, Ulucami (Araplar tarafından fethinden sonra, eski bir kilisenin yerinde ya



merkezi olmasının yanı sıra, tarihsel anıtlarının bolluğu nedeniyle, yakın dönemde aynı zamanda bir turizm



sinda Hazreti Omer camisi denir, 1150/1151), Nebi



geçen, ama kenti gezen turistlerle birlikte bu sayı 80



camisi , XV. yy.), Hoca Ahmet camisi (Analiminare ca (XVI. yy.), Fatihpaşa camisi (1516-1520), Hüsrevpaşa



kenderpaşa camisi (1551), Behrampaşa camisi (1564



1572), Melekahmetpaşa camisi (1587-1591), Defter



dar camisi (1594), Nasuhpaşa camisi (1606-1611),



su 1990 sayımında 1094 996, merkezi Diyarbakırkenti



sayıda mescit, türbe, han, vb. sayılabilir. Surlar içine sıkışıp kalmış Diyarbakır'ın sur dışına ge



Çermik, Çınar, Çüngüş, Dicle, Eğil, Ergani, Hani, Hazro,



tunoğlu Kurt İsmail Paşa tarafından düşünülmüş ve sur



da Adıyaman ve Malatya, kuzeyde Elazığ ve Bingöl, ku zeydoğuda Muş illeriyle sınırlı olan Diyarbakırilinde, yüzey şekillerinin görünüşü oldukça yalındır: Çevresi yüksekliklerle kuşatılmış, ortası çukur bir havza. “Diyar



Kurtismailpaşa camisi (1869-1875), vb. camilerle, çok



nişletilmesi ilk olarak XIX. yy'ın ikinci yarısında, vali Ha dışında vilayet konağı, hastane, kışla gibi bazı yapılar



yaptırılmış, bununla birlikte kent halkı daha uzun süre,



surlar içindeki kesimde oturmayı yeğlemiştir. Diyarba kır'ın sur dışında tam anlamıyla genişlemesi, cumhuri



olan Diyarbakır ili, 14 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Bismil,



Kocaköy, Kulp, Lice, Silvan. Doğuda Batman, güneyde Mardin ve Şanlıurfa, bati



bakır havzası" denen bu çukur alan, kuzeyden Güney



yet döneminde olmuş, cumhuriyetin ilk yıllarında Şeyh



doğu Toroslar yayıyla kuşatılmıştır; güneybatısındaysa



yarbakır kenti, 7 Mart 1925 tarihinde kuşatılmış, ama ayaklanmacılar birkaç saat sonra püskürtülmüştür. Henüz surlar içinde yaşadığı bu dönemde yapılan ilk



üstünde bulunan bu kütle, koyu renkli lavların yığılma



Sait ayaklanmasının (1925) ilk hedeflerinden olan Di



Karacadağ kütlesi yükselir; Şanlıurfa-Diyarbakır il sınırı sıyla oluşmuş eski bir yanardağ kütlesidir; yükseltisi,



Kollubaba tepesinde 1 957 metreyi bulur. Karacadağ



nüfus sayımında (1927) nüfusu 31 511 olan kent, 1928'de kurulan ve çalışma alanı Ağrı, Diyarbakır, Ela



lavları, doğu yönünde Dicle vadisine kadar uzanır. Bu lavların yapısı çok geçirimli olduğundan, Karacadağ



zığ, Urfa, Bitlis, Van, Hakkâri ve Mardin illerini içine



kütlesi üstünde akarsu aşındırması hemen hiç rol oyna



alan Birinci Genel Müfettişlik'in merkezi olunca hızla



mamakta, dağın içine süzülen sular, ancak eteklerde ve



gelişmeye başlamış, 23 Kasım 1935'te demiryolunun



uzakta kaynaklar halinde çıkmaktadır.



dönüşmüş, 1937'de kentin ve merkezi olduğu ilin adı,



cak geçer; ama kış soğukları Doğu Anadolu'nun öbür illerinde olduğu kadar şiddetli değildir. Bunun başlıca



1935 sayımında nüfusu 34 642'yi bulan kent, demir



nedeni, Güneydoğu Toroslar yayının kuzeyden gelen



yılmaya başlamışsa da, bu yayılma 1950, hatta 1955 yı



loji istasyonunun gözlemlerine göre, en sıcak ay ortala ması 31 °C, en soğuk ay ortalaması 1,8 °C, günümüze



ulaşmasından sonra geniş bir alanın ticaret merkezine Atatürk'ün buyruğuyla Diyarbakır'a çevrilmiştir.



yolunun Diyarbakır'aulaşmasından sonra sur dışına ya



lina kadar zayıf kalmış, 1940'ta 42 555 olan nüfus,



Diyarbakır sert kara iklimietkisindedir; yazlar çok si



soğuk rüzgârları kesmesidir. Il merkezindeki meteoro



82



DİYARBAKIR



SPLINTEN



IND



WALLANKO PAVIV NU



Diyarbakır ilinde Silvan-Malabadi köprüsü.



kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık 46,2 °C (21.7.1937),



en



düşük



sıcaklıksa



-24,2



°C'tir



(11.1.1933). 496 mm olan yıllık ortalama yağış tutarının



ancak % 2 kadarı yaz aylarında düşer. Kuzeydeki dağ ların eteklerine doğru gidildikçe, yağışlar da artar. Söz gelimi, Silvan'da 729 mm, Ergani'de 767 mm, Kulp'ta 1 156 mm, Lice'de 1 293 mm.



Doğal bitki örtüsü, genellikle otsu bitkilerin egemen



olduğu bozkır (step) görünüşündedir. Sözkonusu bitki



ler ilkbaharda kısa bir süre içinde çiçeklenip yetişir;



ama yağışların kesilmesiyle yaz başında kururlar. Çev



redeki dağlar, yer yer ormanlarla kaplıdır. Ama orman



ların kapladığı alan, ilin toplam yüzeyinin onda birini bi le bulmaz.



tütün, susam ve ayçiçeği ekilir. Bismil, Hazro, Lice ve



Silvan ilçelerinde çeşitli türde tütünler yetiştirilir. Bağcı



lik merkez ilçede ve özellikle Ergani ilçesinde gelişmiş



tir: Diyarbakır havzasında elde edilen üzümlerin büyük birbölümünden pekmez, pestil ve sucuk yapılır. Diyar



bakır'a büyük ün sağlayan kavun, karpuz, genellikle Dicle irmağının kenarında ve sudan yararlanılabilen



yerlerde yetiştirilir. Güvercin gübresiyle beslenen ve



sürekli nemle yetiştirilen Diyarbakır karpuzları, çok bü yük ve ağırdır (25-30 kg). Ozen gösterildiğinde, ağırlığı 50 kg'ı aşan karpuzlar elde edilebilmektedir.



ilin hayvan varlığı arasında koyun ve keçi başta gelir. Diyarbakır ilinin hayvan ürünleri arasında ipekböcekçi liğinin eski bir geleneği vardır.Ipek, XIX. yy'da Diyarba



ilin en önemli akarsuyu Dicle, Diyarbakır ilindeki akarsuların aşağıyukarı tümünü toplar. Yalnızca ilin ku zeybatı köşesindeki küçük bir alanın suları Fırat ırmağı na gider (Çermik ve Çüngüş ilçelerindeki sular). Diyar bakır ili sınırları içinde önemli göl yoktur.



tutmuş, 1930'da yeniden kalkındırılması için Ziraat Ba



EKONOMI



tasyonu” açılmışsa da, beklenen gelişme sağlanama



Diyarbakır ilinin ekonomisinde tarım ve hayvancılık



mıştır. Merkez, Kulp, Lice ve Silvan ilçelerinde küçük ölçekte uygulanmaktadır.



hil tarlalarına ayrılmıştır. Tahil türleri içinde ilk sırayı



Yeraltı kaynakları arasında, Hazro linyit yatakları önemlidir. Sanayi kuruluşlarından Diyarbakır Yün Yika



ağır basar. Tarım alanlarının beşte dördünden çoğu, ta



buğday alır. İkinci sırada arpa gelir. Dari ekimi, özellikle Ergani ilçesinde önemlidir.Sulanabilen kesimlerde çel tik tarlalarına da rastlanır. Sanayi bitkilerinden pamuk,



kır ilinin ürettiği en önemli ticaret mallarından biriyken,



Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ipekçilik sönmeye yüz



kanlığı tarafından Diyarbakır'da bir “İpekböcekçiliği is



ma ve Şayak Dokuma Fabrikası, Yem Fabrikası, Tekel



Içki Fabrikası, Peynir ve Tereyağı Fabrikası, Et Kombi



nası ile Silvan'daki tütün işleme atölyesi sayılabilir.



DJILAS, MILOVAN ULAŞIM



Diyarbakır, dağlık Doğu Anadolu ile Mezopotamya düzlükleri arasında bir geçiş kuşağı üstünde olduğun



83



masına ve bağırsaklardan önemli ölçüde kan yitimine



yol açabilir. Özellikle tropikal bölgelerde salgınlar biçi minde gelişen dizanteriden korunmak için, sebzeleri



dan, eski çağlardan bu yana önemli kervan yollarının



çok iyi yıkamak, içme sularını kaynatmak, lağım sulari



başlıca karayolları arasında Diyarbakır-Elazığ (bu yol



mak gerekir.



kır-Şanlıurfa, 'Diyarbakır-Mardin ve Diyarbakır-Bit lis yolları sayılabilir. 1935'te il merkezine varan demir yolu, daha sonra il sınırlarından çıkarak Kurtalan'a ka



Dizdaroğlu, Hikmet



birleştiği bir kavşak noktası olmuştur. Günümüzde ilin Diyarbakır'ı Ankara ve İstanbul'a da bağlar), Diyarba



dar uzatılmıştır. Diyarbakır ili ayrıca, merkezindeki ha



vaalanıyla Türkiye'nin büyük kentlerine bağlanır.



nin içmesularına karışmasını önlemek, vb. önlemler al



Türk yazarı (Zile 1917-Ankara 1981). Erzurum Öğret



men Okulu'nu (1937),Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünü bitiren (1939) Hikmet Dizdaroğlu, çeşitli li



Diyarbekri, ed



selerde edebiyat öğretmenliği ve müdürlük (1939 1960) yaptı; Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye dai resi raportörlüğünde bulundu (1960-1965). Gazi Eği



Türk tarihçisi (öl. Diyarbakır 1574). Mekke kadılığı ya



pan ed-Diyarbekri (asıl adı Hüseyin Bin Muhammet Bin



Türk Dil Kurumu Terim kolu başkanlığı görevini uzun



viler, Abbasiler, Fatimiler ve Murat III dönemine kadar



halk edebiyatının çeşitli konularını kapsayan araştırma



el-Hasan'dır), iki ciltlik bir tarih kitabı yazdı: I. ciltte Hz. Muhammed'inlyaşamı,ll.ciltte dört halife dönemi,Eme Osmanlı devleti anlatılır.



diyare: Bk. İSHAL. diyastaz



tim Enstitüsün'de Türk dili ve edebiyatı dersi verip, yıllar sürdürdü (1960-1972).



Hikmet Dizdaroğlu'nun Türk edebiyat tarihini ve



ve incelemeleri, eleştirileri, kitap tanıtma yazıları zen gin bir kaynakçaya dayanan titiz bir çalışmanın ürünü dür.



Başlıca yapıtları: Huzuri (1. cilt, 1949), Namık Kemal (1952), Cenap Şahabettin (1953), Abdülhak Hamit (1952), Şinasi (1954), Omer Seyfettin (1964), Türk çe'de Sözcük Yapma Yolları (1962), Müftüoğlu Ahmet



Hikmet (1964), Namık Kemal (1964), Ahmet Rasim



Nişastayı sindiren amilaz ile, maltı sindiren maltazın ka



(1965), Halk Şiirinde Türler (inceleme, 1969), Tümce



nin maltoz gibi daha az karmaşık bileşiklere hidrolizinin



Bilgisi (1976).



tozu glikoza dönüştürür. Böylece diyastaz, nişastanın



dizi



de bulunmuştur. Bazı bozukluklarda nişasta sindirimi



Matematikte, terim denilen sayıların oluşturduğu sıralı



rışımından oluşan, çözünebilir enzim. Amilaz, nişasta



(ya da yıkımının) katalizcisi olarak iş görür. Maltaz, mal glikoza hidrolizini tamamlar. Diyastaz, malt ekstresin ne yardımcı olarak kullanılmaktadır.



küme. Dizi sonlu ya da sonsuz olabilir. Pozitif tam sayı



diyatomeler



daki ilişkiye göre de sınıflandırılabilir. Sözgelimi a,,a,,



Birhücreli esmer suyosunları öbeği. Gerek tatlı, gerek tuzlu bütün sularda bulunan diyatomeler, deniz plank



an, an+ 1... dizisinde, an+1 -an yukardaki pozitif tam sayılarda olduğu gibi sabitse, bu diziye “aritmetik dizi" ya da "ardışık dizi" denir. an+1/an oranı sabitse,



içinde ışıbireşimle organik madde üreten ilk canlılardır.



"geometrik dizi" diye adlandırılır.(2,6, 18, 54, ...), sabit oranı 3 olan bir geometrik dizidir.



tonunun başlıca öğesini oluştururlar. Denizlerde sular Yalnız ya dakolonihalinde yaşayan yaklaşık 10 000 tür leri vardır. Oldüklerinde dibe çöker ve deniz dibinde diyatomit çökeltileri oluştururlar. Diplerden çıkarılan bu madde, deterjan, gübre, ses ya da isı yalıtıcı madde ler yapımında ve boya gereci olarak kullanılır; ayrıca, aşındırıcı ve parlatma tozu olarak kullanılmakta, petrol lu su emilsiyonunu işlemede yararlanılmaktadır.



diyet: Bk. PERHİZ. Diyojen: Bk. DIOGENES, KYNİK.



lar (1, 2, 3, ...) sonsuz diziye örnek verilebilir; ama (1, 2,



3, 4) kümesi, sonlu bir dizidir. Diziler, terimleri arasın



Sonsuz dizilerin bazı türleri, bir sınır değere yaklaşa



bilir. Sözgelimi, 1, 1/2, 1/3, 1/4, ..., 1/n dizisinde, n



sonsuzluğa yaklaştıkça sıfır sınırına ulaşılır. Bir dizinin sı nını (limit), önemli bir matematik kavramıdır.



dizkapağı kemiği Diz eklemi önünde, uyluk dörtbaşlı kası kirişi üstünde



yer alan, üçgen biçiminde kısa kemik. Alt ucuna eklem lendiği uyluk kemiğini koruyan dizkapağı kemiği (patel la), bacağın alt ve üst parçalarını birbirinden ayırır.



Djilas, Milovan diz: Bk. EKLEM.



Karadağ asıllı Yugoslav siyasetçisi (Polja, Karadağ,



1911). Siyasal görüşlerinden ötürü bir süre cezaevinde



dizanteri



Kalınbağırsakta ortaya çıkan çeşitli enfeksiyon hastalık



larına verilen ortak ad. Dizanteriye özellikle Shigella adlı bakteri ya da Entamoeba histolytica adlı amipler



(amipli dizanteri)yol açar. Hastalık bağırsak mukozası nin iltihaplanması, yaralaşma, kanlı ishal, şiddetli sanci larla gelişir. Ağır dizanteri nöbetleri bedenin susuz kal



kalan Milovan Djilas, serbest bırakılınca Tito'yla dostluk



kurup, 1940'ta Yugoslav Komünist Partisi'nde politbū



ro üyeliğine yükseldi. İkinci Dünya Savaşı'nda Kara



dağ'da Partizanların direniş hareketini örgütleyip,



1945'ten sonra Komünist Partisi'nde ve hükümette önemli görevlerde bulundu. Moskova'yla anlaşmazlık sırasında (1948) Tito'nun yanında yeraldı ve Tito'nun "Ulusal Komünizm" öğretisinde ideolojik altyapı oluşu



84



DMITRIYEV, NIKOLAY KONSTANTINOVIÇ



munu planladı. 1954'te özgürlükçü isteklerinden ötürü



hükümetten çıkarılıp, 2 yıl sonra Macar Devrimi'ni des teklediği gerekçesiyle hapse atıldı. 1957'de yurt dışın



makineler ve elektrikli ev aletleri yapımı, vb. Aynı za



manda da bir ulaşım yolları kavşağı ve bir öğretim (mü hendislik okulları, üniversite, vb.) merkezidir.



da basılan The New Class (Yeni Sınıf) adlı kitabında ko



mūnistleri yalnızca ayrıcalıklı bürokratlar grubuna yarar



sağlayan baskıcı bir rejim kurmakla suçladı. 1958'de serbest bırakıldıysa da, Stalin ile Konuşmalar (Conver sations with Stalin) adlı kitabının yayınlanmasından (1962) sonra yeniden tutuklandı ve 1966'ya kadar ce zaevinde kaldı. Romanlarında ve özyaşamöyküsünde komünist bir rejimin iktidara gelişini ve çöküşünü bütün ayrıntılarıyla sergiledi.



Dniester



Ukrayna ve Moldavya'da irmak. Karpat dağlarında doğan, Ukrayna'da geniş bir haliçle Karadeniz'e dökülen Dniester'in (ya da Dnyestr) uzunluğu 1 350 km'dir. Seret ve Striy kollarıyla birlikte 72 500 km²'lik bir alanı akaçlar. Her yıl kasım-ocak ayları arasında buzlarla kaplanan Dniester'den, rejiminin düzensiz liğinden ötürü ulaşımda yararlanılmaz.



Dmitriyev, Nikolay Konstantinoviç Rus dilbilimcisi (Moskova 1898-ay.y. 1954). Başkırtça,



Dnyepr: Bk. DNIEPER.



Tatarca, Türkçe ve Asya'daki Türk dilleri konusunda uzmanlaşan Nikolay Konstantinoviç Dmitriyev, Lenin



grad ve Moskova üniversitelerinde Türkçe profesörlü



Dnyestr: Bk. DNIESTER.



ğü yapmıştır.



Başlıca yapıtları: Grammatica Kumikskogo Yaziga (Kumik Dili Grameri, 1940), Russko-Başkırskiy Slovar (Rusça-Başkırtca Sözlük, 1948).



Dmowski, Roman



doberman Alman çobanköpeği. Postu, parlak siyah olan, burnu,



göğsü ve ayakları üstünde çoğunlukla koyu kırmızı le XIX. yy. sonlarında Alman L. Dobermann'ın çeşitli köpekleri



Polonyalı siyasetçi (Varşova 1864-Drozdovo 1939).



çaprazlayarak elde ettiği doberman,



Gizli örgüt "Ulusal Birlik"in kurucuları arasında yer alan Roman Dmowski, tutuklanarak, Mitau'ya sürüldü; ama



evlerde bekçi köpeği olarak beslenir.



Galiçya'ya kaçıp, gazetecilik yaptı. Bağımsız Polonya devletini kurmak ve halkı örgütlemek için, J. L. Pop lawski ve Z. Balicki'yle birlikte Ulusal Demokratik Par ti'yi kurup (1897), Birinci Dünya Savaşı sırasında, Po lonya'nın haklarını savunmaya çalıştı. Paris'te Ulusal Polonya Komitesi'ni kurup (Ağustos 1917), Paris Barış Konferansı'nda ve Versailles Antlaşması sırasında Po



lonya temsilciliği yaptı. Diyet meclisinde milletvekilliği ne seçilip (1919-1921), Dışişleri bakanlığına getirilerek (1923), Mareşal Pilsudski'nin askerî hükümet darbesin den (1926) sonra, Pilsudski'nin ve sosyalistlerin görüş



lerini benimsemeyen Büyük Polonya Hareketi'ni kur du. Siyasetle ilgili birçok kitap yazdı. DNA: Bk. GEN.



keler bulunan dobermanın bedeninde pembe, mavim



si ya da kula rengi lekelere rastlandığı da olur. Sarkık ku



lakları kesilerekdik duracak duruma getirilir. Kuyruğu



da kesilerek kısaltılır. Erkeğinin omuzbaşından yere yüksekliği 66-71 cm, dişininki 61-66 cm'dir. Ağırlıkları



Dnieper Beyaz Rusya ve Ukrayna'da ırmak. Avrupa'nın üçüncü uzun (2 255 km) irmağı olan Dnieper (ya da Dnyepr),



Moskova'nın batısındaki Valday yaylasında doğar, Smolensk, Kiev, Dniepropetrovsk ve Herson'dan ge çip, 505 000 km2'lik bir alanı akaçlayarak, bataklık bir deltayla Karadeniz'e dökülür. Berezina, Pripyat, Soj,



Desna, vb. kollar alan ırmak, kanal ve barajlar sayesin de, senenin 9 ayı boyunca ulaşıma elverişlidir; ama üç ay buzlarla kaplanır. Debisi yüksek (saniyede 1 700 m; bir ırmak olduğundan, üstünde pek çok önemli baraj ve



hidroelektrik santralı kurulmuştur.



Dniepropetrovsk Ukrayna'nın güney kesiminde kent. Dnieper irmağının her iki kıyısında yeralan Dniepropetrovsk'un nüfusu 1 201 000'dir. Konut semtleri Dnieper'in sağ kıyısında,



sanayi bölgeleriyse sol kıyısında yayılır. Kentte sanayi önemli ölçüde gelişmiştir. Demir-çelik sanayisi, çeşitli



27-30 kg arasında değişir. Irkın adı. 1890'da, pinser,



terye ve büyük bir olasılıkla başka köpekleri çaprazla yarak bu irkı üreten Alman L. Dobermann'dan gelir.



Çok iyi bir bekçi köpeği olduğu için dünyanın her ya ninda evlerde beslenmektedir.



Dobrovolskiy, Georgiy T. Sovyet kozmonotu (Odesa 1928-uzayda 1971). Hava



kuvvetlerinde pilotluk yaparken kozmonotluğa seçilen (1963) Georgiy Timoveyefiç Dobrovolskiy, Soyuz ve Salyut uzay görevleri için yetiştirildi.Soyuz il'nin pilotlu



ğuna getirilerek, 7 Haziran 1971'de uzay istasyonu Sal



yut'a kenetlendi (lik insanlı uzay buluşması). Yanındaki



iki sivil mühendis V. Volkov ve V. Patsayev'le 23 gün



uzayda kalıp, çeşitli deneyler gerçekleştirdi. Ama araç Kazakistan'a indiğinde, yolculuk arkadaşlarıyla birlikte bir kaçak nedeniyle basincin düşmesi sonucu havasız liktan boğuldukları anlaşıldı. Kremlin'deki Onur mezar



lığına gömüldü ve yeni bir Sovyet uzay aracına 1978'de



adı verildi.



DOGGER SETİ



85



Dobruca Avrupa'da Karadeniz kıyısında tarihsel bölge. Günü müzde büyük bölümü Romanya, küçük bir parçası da



Bulgaristan sınırları içinde kalan Dobruca'ya 1.0. V.



Yy'a doğru Traklar yerleştiler. 1.0. V. yy'daIskitler'in, 1.Ö. 75'te Romalıların ele geçirdikleri bölge, Roma Im paratorluğu'nun ikiye bölünmesinden sonra Bizans'a



geçti. I.S. VI. yy'da, Bulgarlar tarafından istila edilip, 1396'da Osmanlı Imparatorluğu topraklarına katıldı. Berlin Kongresi'nde (1878), kuzey kesimi Romanya'ya bırakıldı. Balkan Savaşları'ndan (1912-1913) sonra,



Bulgaristan'daki güney kesimi de Romanya tarafından



işgal edildi. 7 Eylül 1940'ta Romanya, Almanların ve



İtalyanların baskısıyla bölgenin güney kesimini Bulga ristan'a geri vermek zorunda kaldı.



Dodo (Raphus cucullatus), Mauritius adasında yaşamış, doca



XVII. yy. sonunda soyu tükenmiştir. Bu resim, doğabilimci



Venedik Cumhuriyeti'nin kuruluşundan (VIII. yy.) yıkılı



kitabından alınmıştır.



şina (1797) kadar, Cenova Cumhuriyeti'nde XIV. yy'dan XVIII. yy'a kadar seçimle işbaşına gelen başkan larin unvani (Italyanca doge). Başlangıçta aşağı yukarı



mutlak birer yönetici olan docalar, Venedik'te XII.



yy'dan başlayarak yetkilerinin önemli bir bölümünü soylu sınıfa, Cenova'da da 1528'den sonra 40 üyeli



Soylular Meclisi'ne devretmek zorunda kalmışlardır.



Dodds, Sir Edward Charles Ingiliz biyokimyacısı (Liverpool 1899-Londra 1973). Hekimlik alanında birçok ödül alan Sir Edward Charles



Richard Lydekker'in Natural History (Doğa Tarihi) adlı



Okyanusundaki Mauritius adasında yaşayan, yaklaşık hindi iriliğinde olan dodonun ağırlığı 25 kg kadardı. Ba



cakları güçlü, gagası çengel biçiminde ve oldukça kalın,



tüyleri Kül rengiydi. Alni, yanakları ve göz çevresi çıp laktı. Soyu 1681'de tükendi. Dodoya benzeyen ve ge



ne soyu tükenmiş olan (1750) R. solitarius'un tüyleri da



ha açık renkliydi ve Réunion adasında yaşadı. Gene ay



ni takımadadaki Rodrigues adasında yaşamiş olan Pe zophaps solitaria önceki iki tūrūn iriliğinde, kahverengi



tüylü, kısa gagalı bir kuştu ve soyu 1700'de tükendi.



Portekizli gemiciler 1507'de Mascareignes adalarını



Dodds, sentetik östrojenleri buldu; kanser yapan bazı hidrokarbonların etkisini açıkladı. Prostat kanserinin iyi leştirilmesinde kullanılan cinsel hormonların bireşimini



keşfedinceye kadar her üçtür, hiçbir doğal düşmanları olmadan yaşamışlardı. Bedenleri güçlüydü, ama uça



yaptı.



yuva yapıyorlardı. Dişiler tek bir yumurta yapıyor ve



Doderer, Heimito von



Avusturyalı yazar (Weidlingau 1896-Viyana 1966). Bü



yülü gerçekçilik akımının başlıca temsilcilerinden olan Heimito ivon Doderer, şiir kitapları, öykü kitapları, ro manlar yayınladı. 1956'da yayınladığı, Avusturya top lumunun 1926-1927'de sosyalistler ile faşistler arasın



da ikiye bölünüşünü anlattığı Die Dämonen (Şeytanlar)



adlı yapıtıyla, Alman dilini en iyi kullanan yazarlardan biri sayıldı.



Dodge, Raymond ABD'li ruhbilimci (Woburn 1871-Tryon 1942). Vesle yan ve Yale üniversiteleri ile Yale Üniversitesi Insan llis



kileri Enstitüsü'nde ruhbilim profesörlüğü yapan Ray



mond,Dodge, gözün okurken yaptığı hareketleri ince leyip, bu hareketleri fotoğrafla saptamak ve ölçmek için



yeni yöntemler buldu. Alkolün insan davranışını etkile yişi, bireylerde yaptığı değişiklikler üstüne deneyler ve çalışmalar yaptı.



Başlıca yapıtları: Psychological Effects of Alchool



miyorlardı. Meyveler ve tohumlarla besleniyor, yerde



hem dişi, hem de erkek kuluçkaya ortaklaşa yatıyorlar dı. Insanların getirdiği evcil hayvanların (özellikle do muzların), yerdeki yuvalarını ve içlerindeki yumurtayı



kolayca bulup yok etmeleri sonucunda, dodolar da,



öbür iki tür de, adaların bulunmasından üç yüz yıl bile



geçmeden, bütünüyle yok oldular. Günümüzde, bir kaç müzedeki iskeletleriyle tanınmaktadırlar: Oxford Üniversitesi müzesindeki yarım bir iskeletten esinlenen Lewis Carroll, dodoyu Alis Harikalar Diyaninda adlı kita binin kahramanlarından biri yapmıştır.



Doerfer, Gerhard Alman türkologu (Kaliningrad, Rusya 1920). Mainz Bi limler Akademisi'nde çalışan (1955-1957) Gerhard Doerfer, Göttingen Üniversitesi'nde ders verdi. Türkçe



ve Moğolca'yla ilgili birçok kitap yayınladı.



Başlıca yapıtları: Türkische und Mongolische Ele mente im Neupersischen Band 1: Mongolische Ele



mente im Neupersischen (Yeni Farsça'da, Türk ve Mo gol Öğeleri Cilt 1: Yeni Farsça'da Mogol Öğeleri, 1963), Türkische und Mongolische Elemente im Neu



(Alkolün Ruhbilimsel Etkileri, F.G. Bendedict'le, 1915),



persischen Band II: Türkische Elemente im Neupersisc



Elementary Conditions ofHuman Variability(Insan De ğişkenliğinin Temel Koşulları, 1926), The Craving for



Farsça'da Türk Oğeleri, 1965).



Superiority (Üstünlük Özlemi, 1931). dodo



Güvercinimsiler takımının dodogiller ailesinden soyu



tükenmiş kuş (Bil. a. Raphus cucullatus). Yalnızca Hint



hen (Yeni Farsça'da Türk ve Moğol Oğeleri Cilt II: Yeni



Dogger seti Kuzey Denizi'nde Ingiltere ile Danimarka arasında yer alan sığlık. Uzunluğu 260 km'yi, genişliği 100 km'yi bu lan Dogger setinde, su derinliği bazı yerlerde 15 m'ye



86



DOGONLAR



kadar azalır. Bol miktarda mezgit, morina, ringa, pisi ve uskumru avlanan bir bölgedir.



laştığında, çiçektozunu orkideye aktararak döllenmesi ni sağlar.



Dogonlar



doğal ayıklanma



Mali'de yaşayan Batı Afrikalı halk. Toplam nüfusun %



Evrimin gerçekleşmesini sağlayan yaşam ve üreme



4'ünü oluşturan Dogonlar, Nijer-Kongo dili konuşur; tahıl yetiştiriciliğeyle geçinirler. Ayrıca ağaç ve deri iş çilikleriyle ünlüdürler. Dinlerinde toprak kutsal sayılır ve din adamları, halk ile toprak arasında iyi bir ilişki sag. lamakla yükümlüdürler. Mirasta erkek çocuğa öncelik



farklılaşması. Charles Darwin, Türlerin Kökeni(The Ori



tanınır; evlenen çiftler erkeğin ailesiyle birlikte yaşarlar.



Çokkanlılık yasal olmakla birlikte, pek yaygın değildir. Dogonların bütün canlıların hem dişi, hem erkek olarak yorumlandığı zengin bir mitolojileri vardır. Ol dukça gelişmiş sanat yapıtları arasında, ağaçtan yaptık



ları maskeler ünlüdür. Dinlerinde atalar kutsal sayılır.



doğada taklitçilik Canlı organizmalarda, düşmanları yanıltmak için biçim ve renk değişikliğine dayanan savunma yöntemi. Do gada taklitçilik, temelde ikiye ayrılır. Bunlardan birinci sinde, zararsız birey kendini, zehirli ya da tehlikeli bir



türe benzetir; böylece, taklit edilen modeli yemeyi ba şaramamış olan düşman, taklit edeni yemeye kalkış maz. Sözgelimi, larva evresinde beslendiği bitkilerden geçmiş zehir içeren hükümdar kelebeğini(Danaus ple xippus) zehirli olmayan birkaç başka tür kelebek, renk ve kanat deseni yönünden taklit eder; böylece, zehirli



olanı bir kez tattıktan sonra ona benzeyen öbür kele beklere dokunmayan kuşlardan korunurlar. Taklitçili gin bu biçimi taklit edilen modelin yaygın, taklitedenin se az sayıda olduğu durumlarda çok başarılıdır. Tersi



durumda, avcılar, yaygın olmayan biçim ve renge ko şullanmayabilirler. Doğada taklitçiliğin ikinci biçimin



de, tadı iyi olmayan ya da iyi korunan bazı organizma lar, ortak bir renk ve desen oluşturmuşlardır. Sözgelimi yabananlarının ve balarılarının çoğunda aynı sarı-siyah çizgiler vardır. Bu türlerdeki hayvanlar, düşmanın bir



kaç tatsız eşekarısı ya da balarısı yedikten sonra, aynı renk ve desendeki öbür bireylere dokunmamasıyla, korunmuş olurlar; ama avcı tatsız olduklarını anlayana kadar, az sayıda da olsa kurban verirler. Ari orkidesi gibi bazı bitkilerse, arıyı taklit ederler. Bu durumda bir arı, orkideyi arı sanarak onunla çiftleşme girişiminde bulununca, orkide çiçektozunu arıya akta



rir. Arı, bir başka orkideyi görüp yeniden yanılarak yak Hükümdar kelebeği (Danaus



plexippus (B)



kuşlar için zehirlidir ve bir hükümdar kelebeği yiyen bir



kuş, şiddetle kusar, Limenitus



(



archippus A) türü



kelebegin renkleri hükümdar



kelebegininkine



benzer. Böylece hükümdar



kelebeğinin zehirli olduğunu öğrenmiş bir kus



Anayurdu İngiltere ve Batı Avrupa olan Biston betularia (A)



türü kelebek, yosunla kaplı ağaçlarda yaşar ve açık rengi sayesinde kendini çok iyi gizler. Ama ağaçların kuruni



nedeniyle karardığı sanayi bölgelerinde, dogal ayıklanma yoluyla, açık renkli bireylerin yerini büyük ölçüde koyu renkli (B) ya da siyah (C) bireyler almıştır. Daha sonra kirliliğin azalmasıyla, koyu renkli bireylerin sayısı da azalmıştır.



gin of Species, 1859) adlı yapıtında , doğal ayıklanma terimini, canlıların bir çevrede yaşama ve üreme yete neklerinin farklı olması nedeniyle, bir topluluk içindeki gen sıklığı değişikliklerinin farkli olmasına yol açan süre ci tanımlamak için kullanmıştır. Evrim kuramında bu sü



reç, evrimin kalıtımsal temelini oluşturur. Bir canlının yaşam çevriminin bütün yönleri (yaşama yeteneği, yaşam uzunluğu ve üreme dahil), doğal ayık lanmanın etkisindedir. Bazı birey öbekleri, belirli bir



çevrenin gereklerine uymakta öbürlerinden daha başa



rili oldukları için, doğal ayıklanma, bir tür topluluğunu oluşturan çeşitli kalitimsal tipler (genotipler) arasında



sağkalabilme ve üreme oranlarında eşitsizliğe yol açar.



Bazı grupların seçilerek yaşamaya ve üremeye devam etmesi, başkalarının elenmesiyle bir arada gerçekleşir; sonuç olarak, birbirini izleyen kuşaklarda belirli genle



rin sıklıklarıdeğişir. Değşinimin neden olduğu kalitımsal



çeşitlenmeleri etkileyen doğal ayıklanma, evrimsel de ğişikliği ortaya çıkaran güçlerin en önemlisidir. Doğal ayıklanma, belirli bir topluluk üstünde, den geleyici, yönlendirici ya da ayırıcı bir etken olarak üç



değişik biçimde etkili olabilir. Dengeleyici ayıklanma da, çevre etmenleri, topluluğun var olan özelliklerini



destekler. Sonuç olarak, herhangi bir belirleyici özelli ğin uç çeşitlemelerini sergileyenbireyler elenir ve top



Tuluk, uyum sağlamış özelliklerini daha dar bir çerçeve



archippus'u da



de sergileme eğilimi taşır. Dengeleyici ayıklanma, ev



yemekten kaçınır.



uyum durumu sürdürülür.



Limenitus



rimsel değişikliklerle sonuçlanmaz; daha çok, var olan



DOĞALCILIK



87



Çevre etmenleri yeni özelliklerden yana olduğunda



Fransız yazan



gerektirdiğinde, yönlendirici ayıklanma oluşur. Yeni ni.



yy sonlarında



zanır ve sonuç olarak, bu niteliklerin gen sıklıkları degi



dogalci edebiyat



ya da eski özelliklerde bazı değişikliklerin yapılmasını



Emile Zola, XIX



telikler yaratan genotipler, üremede büyük başarı ka



ortaya çıkan



akımının başlıca



şir. Yönlendirici ayıklanma sonucunda evrimsel deği



temsilcisidir. Zola



şiklikler oluşur; ne var ki bu, nispeten kısa dönemli bir



insan yaşamının



süreçtir, çünkü yeni uyum durumuna ulaşıldıktan son



ve davranışının



ra, çevre etmenleri değişmediği sürece, topluluk den geleyici ayıklanma aşamasına girer. Ayınıcı ayıklanma, aynı bölge içinde çeşitli çevre et



maddi yönünun



vansız biçimde gözlenmesine ve çözümlenmesine



menlerinin ve farklı genotiplerin bulunmasınıgerektirir.



dayanan dogalai



Bir topluluk, toprakkoşulları, yiyecek kaynakları ya da



kuramını, Therese Raquin (1867) adl



öbür etmenleri son derece farklı olan bir yaşama orta minda barındığı zaman, yeni gelişen alt topluluklar,



romaninin ikinci



bölgenin belirli özelliklerine uyum sağlayabilir. Ayırıcı



baskısında



ayıklanma evrimsel değişikliklere yol açar; ama bu bir



kez gerçekleşince, alt topluluklar dengeleyici ayıklan ma aşamasına geçerler.



açıklamıştır.



Doğalcı romanın başyapıtı; Zola'nın 20 ciltlik Les Rougon-Macquart (1871-93) adlı dizisidir. Altbaşlığı



doğalcılık (edebiyat) XIX. yy. sonunda Émile Zola ve çevresindekiler tarafın dan başlatılan edebiyat akımı. Terim olarak ilk kez The



rèse Raquin adlı romanının ikinci baskısına (1868) yaz



"Ikinci İmparatorlukta Bir Ailenin Doğal ve Toplumsal Tarihi olan bu yapıtında Zola, büyük bir ailenin jarklı iki dalını (Rougonlar ile Macquartlar) beş kuşak boyun



ca ayrıntılarıyla anlatmış, kalıtımın, çevrenin ve koşulla rin onların etkinliklerini ve yaşama biçimlerini nasıl bi



(ya da naturalizm), gerçekçilik akımından doğdu (Bk.



çimlendirdiğini göstermiş, ailenin çeşitli uğraşlarını an latarak, o dönemdeki Fransa'nın toplumsal ve ekono



GERÇEKÇİLİK, EDEBİYAT). Gerçekçilerin dikkatli göz



mik yaşamınının canlı bir portresini çizmiştir. Dizinin en



dığı önsözde Émile Zola tarafından kullanılan doğalcılık lem ya da dış gerçekliğin öykünmeci betimlemelerine



doğalcılar, belirli bir insani bakış ve farklı bir yazım yön temi eklediler. Doğal bilimlerden, özellikle dış etmen



iyi yapıtları olan Meyhane (1877) ve Germinal de (1885), doğalcılığın sınırlarını aşmak için titiz bir belge



leme ile şiirsel bir düşgücü birleştirilmiştir.



win'in evrim kuramından güçlü bir biçimde etkilendi



Zola'nın çevresinde toplanmış dogalcı yazarların başlıcaları arasında, Guy de Maupassant, Léon Henni



ler. Kalitimi, çevreyi ve yakın koşulların baskısını insan



que, Henry Ceara, Paul Alexis ve Joris Karl Huysmans



eyleminin temel belirleyicisi sayıp, denetimleri dışında



sayılabilir. "Medan grubu" adı verilen bu yazarların or tak öykü kitabı Les Soirées de Medan (Medan Gecele ri, 1880), dogalcılığın bildirisi sayılmaktadır. Dogalcılık akımı, Türk edebiyatında önce Tanzimat



lerin insanlar üstündeki etkilerini ortaya koyan Dar



ki güçler tarafından koşullandırılan insanların, özgür ira deden ya da ahlaksal yeglemeden büyük ölçüde yok sun olduklarını ileri sürdüler. Yöntem olarak, nesnel



gözlemlere dayanan bilimsel deneyi taklit edip, Augus.



döneminin ikinci kuşak yazarlarında etkili olmuştur.



le Comte'un olguculuğunun etkisiyle, yaşamın degis



Nabizade Nâzım'ın Zehra adlı romanında bu akımın et



mez yasalarını araştırdılar. Sanayi devriminin sonuçla



kileri görülür. Daha sonraki yıllarda Hüseyin Rahmi



rindan, özellikle kentler çevresinde oluşan gecekondu



Gürpinar (Mürebbiye; Ben Deli miyim?), Bekir Fahri



lendiler.



Kadri Karaosmanoğlu gibi yazarlar, bazı romanlarında dogalcı yazarların, özellikle de Émile Zola'nın etkisinde



larda yaşayan emekçi sınıfların yoksulluğundan da etki



(Jönler), Selahattin Enis (Çingeneler öyküsü), Yakup



Dogalcılık tiyatroda, romanda ve öyküde hızla yayıl dı. Oyunculukta ve sunuşta yeni teknikler bulmak ama



kalmışlardır.



cıyla "özgür“ tiyatrolar kuruldu: Paris'te Théâtre Libre



(1887), Berlin'de Freie Bühne (1889), Londra'da Inde



doğalcılık (felsefe)



tan yalanları hoşa gitmeyen bir biçimde sergilediği için



Var olan her şeyin doğal olduğunu (başka bir deyişle, doganin uzam-zaman süreçlerinin bir parçası olduğu



pendent Theatre Club (1891),vb. Henrik Ibsen'in Ha yalet (1881) adlı, "toplum sözleşmesi"nin ardında ya



tartışmalara neden olan oyunu, yalnızca içeriğiyle de



gil, tiyatroya getirdiği yeni yöntem öyküleriyle de do galcı tiyatronun niteleyici oyunu oldu. Alkolizm, cinsel



ahlaksızlık, cinsel hastalıklar, yoksulluk, ikiyüzlülük, ac



nu) ya da dogal olmayan herhangi bir tür nesne var olsa bile, bunun ancak doğa içindeki etkileri aracılığıyla bi



lindiğini öne süren felsefe yaklaşımı. Doğalcılığa (ya da natüralizm) göre, görüp geçirilen her şey, doğanın



gözlülük, sahtekarlık gibi çağın kötülüklerine karşıolan



uzam-zaman düzeni içindedir. Doğanın, bir doğal sū



kullanarak, el değmemiş "yaşam dilimi"ni işleyen



lanması olanaksızdır. Aynı biçimde bütünüyle bir de



dogalcı tiyatro yazarları, dilin ustalıklı kullanımına daya li oyunlar yerine, çoğunlukla halk dilini ya da şivesini



oyunlar yazmayı yeğlediler. Lev Tolstoy'un Karanlığın



Kudreti (1886), August Strindberg'in Baba (1887) ve



Matmazel Julie (1888), Henry François Becque'in Ak. babalar (1882), Gerhart Hauntmann'ın Şataktan Önce (1889) ve Kunduz Kürk (1892), Hermann Suder



mann'ın Namus (1889), Eugène Brieux'nün Frengililer (1901), Maksim Gorki'nin AyaktakımıArasında (1898), George Bernard Shaw'un Hos Olmayan Oyunlar



(1898) adlı yapıtları; vb.



reçler sistemi olarak, onu anlaşılır kılan bir düzenlilik düzeyi bulunmakla birlikte, tam olarak, bütünüyle açık. ger de ifade etmez. Bununla birlikte, ahlak değerleri, doğanın bir parçası olan insan ile doganın geri kalanı



arasındaki ilişki içinde doğarlar. Doğanın bir parçası



olarak insanlar, yasalara uygun işleyen doğal süreçlere bağımlıdırlar; zeka, doğanın içindeki organizmalann etkin yaşamından doğar.



Doganın genel niteliği konusunda, dogalcılığın için



de farklı görüşler vardır. XVII., XVIII. ve XIX. yy'da ege men olan indirgeyici dogalcılık, bütün dogal nesnele



88



DOĞAL GAZ



rin, özellikleri fizik bilimleri tarafından belirtilen nesne



Tortul kayaç



lere indirgenebilir olduklarını öne sürer: Doğa, belir



haznelerindeki



lenmiş bir sistemdir ve doğanın bir parçası olan insanlar da belirlenmiştir. Değerler, gerçek değildirler.



gözeneklerde



nesne ve niteliklerin, doğa içinde aynı derecede gerçek



petrol, "kapan" adı verilen çeşitli



genellikle bir arada



bulunan doğal gaz ve



Bununla birlikte, doğalcılık bütün deneyimlenen



olduğunu öne sürer. Bilimin kategorileri, doğanın ger



yapılarda birikir.



çekliğini yok etmez. Doğanın içinde, fizik bilimcisinin kategorilerinden sıyrılıp geçen, buna karşılık insanın



doğa ile etkileşiminde dolaysız yaşanan zenginlik, çe şitlilik, kendiliğindenlik ve değer boyutları vardır. Doğa



nin bir parçası olarak insanlar, kendiliğindenlik ve öz



gürlüğü açığa vururlar. Doğal soruşturma yöntemi ola



rak bilimsel yöntem, doğa içinde kendisini açığa vuran herhangi bir içeriği ele alma yoludur.



doğal gaz Yerkabuğunun içindeki yanıcı gaz. Doğal gaz, petrolun bir biçimidir ve yakıt olarak önem sıralamasında ham



petroldan sonra ikinci sırayı alır. Doğal gazın çok büyük



bölümünü (% 88-95'ini), metan (CH) adı verilen hid rokarbon oluşturur; ama doğal gaz, metan dizisinde



yüksek oranda bulunan hidrokarbonları da çoğunlukla içerir; % 3-8 etan (C2H6), % 0,7-2 propan (C; H3), %



karası ve amonyak üretimi sayılabilir (amonyak, çeşitli yapay gübrelerde azot kaynağı olarak ve nitrik asit, ure gibi öbür kimyasal maddelerin üretiminde ara madde olarak kullanılır). Doğal gazdan elde edilen belki de en



önemli temel petrokimyasal ürün olan etilen, plastikle rin ve birçok başka ürünün üretiminde kullanılır. Gelecekle ilgili öngörüler. Kömür ve petrol kullanımı nin çevreye verdiği zararla ilgili geniş kaygılar ve doğal



gaz rezervlerinin daha önce sanıldığından daha büyük olabileceğinin kavranması, doğal gaz kullanımını artıra



bilecek yeni teknolojilere hız vermiştir. Sözgelimi, elektrik tesislerinde, kapasiteyi kısa yoldan artıracak kü



0,2-0,7 bütan (C, H0) ve % 0,03-0,5 pentan (C, H,5).



çük gaz-türbin jeneratörleri kurulmakta, doğal gazın yakılmasıyla oluşan atık isi, elektrik üretimini artıracak



bon dioksit (CO2), % 0,3-3 azot (N, ) ve % 0,01-0,5 helyum (He) sayılabilir. Karbon dioksit, azot ve helyum,



yanan bir yakıt olduğu için, enerji şirketleri, elektrik üre timinde kömür ve petrol yerine bir ölçüde de olsa gaz



Doğal gazın içerdiği öbür gazlar arasında % 0,6-2 kar



doğal gazın isi değerini biraz azaltırlar. Ama karbon di



buhar elde etmede kullanılmaktadır. Doğal gaz temiz



oksit ve helyum, başlı başına da değerlidirler; nispeten



kullanılmasının, bacalardan çıkan dumanı önemli ölçü de azaltacağı kanısındadırlar.



petrolun bileşenleridir. Geçmişte, petrol üretiminin ya rarsız bir yan ürünū olarak görülen doğal gaz, petrol



bon dioksit çıkarır; kurum üretmesiyse hiç söz konusu



yüksek derişimlerde bulundukları bazı doğal gazlar dan, ticari amaçla ayrıştırılmaktadırlar. Doğal gazı oluşturan hidrokarbonlar, yeraltındaki



alanlarında atık madde olarak yakılmıştır; günümüz



Ama doğal gazın sunabileceği en büyük potansiyel, taşıtlarda, özellikle de diesel motorlu taşıtlarda alterna tif yakıt olarak kullanılabilmesidir. Motor yakıtı olarak doğal gaz, benzinden daha az karbon monoksit ve kar değildir; bu nedenle çeşitli ülkelerde (Türkiye dahil),



deyse değerli bir yakıt olarak kullanılmaktadır . Doğal



doğal gazla çalışan ulaşım araçlarının sayısı gün geçtik



gazın ana bileşeni olan metan, kömür yataklarında da



çe artmaktadır.



önemli sayılabilecek miktarlarda bulunur (BK. KÖMÜR VE KÖMÜR ÇIKARIMI). Antarktika dışındaki bütün kıtalarda doğal gaz üretil mektedir (BK. PETROL SANAYİSİ). Dünyadaki en bü



doğan



yük üretici, Bağımsız Devletler Topluluğu'dur (eski



Kartalgiller ailesinin Falco cinsinden ve gündüzyırtıcısı giller ailesinin Circus cinsinden 60 kadar yırtıcı kuşun



SSCB). ABD, Kanada ve Hollanda da önemli doğal gaz



ortak adı. Doğanlar Türkiye'nin farklı yörelerinde ve



üreticileridir.



farklı bilimsel sınıflandırmalarda başka başka adlarla



Doğal gazı en verimli, en ucuztaşıma yöntemi boru hattıdır. ABD'de büyük bölümü İkinci Dünya Savaşı sı rasında döşenmiş yaklaşık 3,2 milyon km doğal gaz bo ru hattı vardır. Yapımı 1983'te tamamlanan Sibirya-Batı Avrupa gaz boru hattı, Dünya'daki en büyük doğal gaz



anılırlar. Bu nedenle, türlerden söz ederken, elden gel diğince türe verilen bütün adları belirtmek daha doğru olur.



rezervlerinin bulunduğu eski SSCB'nin bu rezevlerin



Türkçe'de daha çok“delice doğan" ya da yalnızca "delice" ortak adıyla anılan Circus cinsinin Türkiye'de yaşayan 4 türü vardır: Kızıldelice, saz delicesi ya da kı



den yararlanmak amacıyla yapılmıştır.



zıldoğan (C. aeroginosus), ekin delicesi, saz delicesi,



Doğal gaz, basınçlı tanklarda da taşınabilir. Sıvılaştı rilmiş doğal gazın (LNG), taşıma sırasında çok yüksek basınç altında ve çok düşük sıcaklıklarda tutulması bir



gökdoğan ya da gökçe toygun (C. cyaneus), çayır deli cesi ya da çayır doğanı (C. pygargus), bozkır delicesi ya



sorun oluşturmakla birlikte, sıvılaştırılmış doğal gaz, do



kurbağalar, böcekler, küçük kemirgenler ve kuşlarla beslenirler. Bazı türleri yerleşik yaşarken (sözgelimi Ba



gal gazın kaplayacağı yerden çok daha az yer gerektirir. Kullanım alanlar. Doğal gaz en çok yakıt olarak ve sa nayide hammadde olarak kullanılır. Evlerdeki fırınlar



da, su isiticılarında, çamaşır makinelerinde, vb. yakıt olarak yararlanılır. Ayrıca, tuğla, çimento ve seramik-fa



yans fırınlarında, cam yapımında, sulu kazanlarla buhar üretiminde, temiz bir isi kaynağı olarak aletlerin mik roptan arındırılmasında ve yiyeceklerin işlenmesinde kullanılır.



Doğal gazın, petrokimya sanayisinde de geniş bir kullanım alanı vardır. Bunlar arasında kükürt, karbon



da bozkır toygunu (C. macrourus). Delice doğanlar.



tı Avrupa'da yaşayan gökdoğan), bazıları kışı sıcak ül kelerde geçirirler (sözgelimi kışı geçirmek için tropikal



Afrika'ya giden çayır doğanı).



Falco cinsinin Türkiye'de 10 türü bulunur: Akdoğan, aksungur ya da Asya akdoğanı (F. rusticolus), kutsaldo



ğan, sungur, ulu doğan ya da boğucu, doğan (F. cher



rug),göçmen doğan ya da keklik kerkenezi (F. peregri nus), delice doğan ya da beyaz boyunlu kerkenez (F.



subbuteo), bıyıklı doğan ya da çöl sunguru (F. biarmi cus), ada doğanı ya da siyah başlı doğan (F. elenorae),



DOĞRAMACI, IHSAN SABRİ



89



ilk Türk pilotlarından biri oldu. Modern hava kuvvetleri



nin kurulması için çaba harcadı. Orgeneralliğe yükse



lip, Yüksek Akeri Şura üyeliğini yaparak (1950), emekli ye ayrıldı (1951).



Doğançay, Burhan Türk ressamı (İstanbul 1929). Paris'te La Grande Chau



mière'de resim öğrenimi gören (1950-55) Burhan Do



ğançay, "duvar resmi” (wall painting) üslubundaki ya pıtlarında, başlangıçta, duvarlara yapıştırılan afişlerden, yazılan sloganlardan esinlendi. Sonraları afiş parçalarını kolaj olarak kullandığı çalışmalar yaptı. Resmin yanı sıra



heykel ve fotoğrafla da ilgilenip, yurt dışında birçok fo toğraf sergisi açtı; bazı heykel çalışmalarına New York'ta Guggenheim mūzesinde yerverildi. 1991'de Is



tanbul'da, New York'taki gökdelenlerin yapımında ça lışan işçileri konu edindiği bir fotoğraf sergisi açtı.



Başlıca yapıtları: Anatomi (1975), Kompozisyon



Dogan, göçmen doğan ya da keklik kerkenezi (Falco peregrinus) adı verilen dogan türü, dünyada çok geniş bir



alana yayılır. Özellikle açıklık kesimlerde yaşamayı yegler



ve çok yükseklerde uçarak av arar.



sarsak doğan, kerkenez ya da kule doğanı (F. tinnuncu lus), küçük kerkenez (F. naumanni), bozdoğan ya da güvercin doğanı(F. columbarius), aladoğan ya da kır mızı ayaklı kerkenez (F. vespertinus).



Ortalama 20 yıldan çok yaşayan doğanlar, ya ağaç larda yuva yapar ya da başka kuşların yuvalarına yerle şirler. Dişiler genellikle 2-6 yumurta yapar, yumurtalara ve yavrulara dişi ve erkek birlikte bakarlar. 15 milyon



(1975), Diyalog (1976).



doğaya uyarlanma Bitkilerin ve hayvanların belirli bir çevrenin ortamına uyacak, bu ortam içinde işlevlerini gereğince yerine ge tirebilecek biçimde evrim göstermeleri sürecini belir



ten terim. Doğaya uyarlanma, bir organizmanın bes lenme, büyüme, üreme olanaklarını elde edebilmesini ve yaşadığı ortamdaki iklim, vb. koşulların gösterdiği



değişikliklere uyabilmesinisağlar. Bunun için yapı ve iş lev değişiklikleri, ayrıca hayvanlarda davranış değişik



likleri gerekebilir. Doğaya uyarlanma, türlerin içindeki



kusursuz, yeterince güçlü olmayan bireylerin ortadan



mektedir.



kaldırılmasına yönelik, genlerdeki değşinimden, kay naklanana kalıtımsal değişikliği etkileyen doğal ayıklan



Doğan, Mehmet H.



uyum sağlarlar (Bk. DOĞAL AYIKLANMA). Sõzgelimi,



yıldır varlığını sürdüren doğanların 11 fosil türü bilin



Türk yazarı (Adana 1931).Harp Okulu'nun iki yıllık eği tim dönemini bitiren(1951)Mehmet H.Doğan,hava si nıfına ayrılarak Eskişehir Uçuş Okulu'nda öğrenimini ta



mamladı (1953). Merzifon ve Bandırma'da görev yaptı.



1956'da sağlık nedeniyle uçuştan ayrılınca, İngilizce öğrenmeye başladı.ABD'de Ingilizce öğretmenliği eği timi görüp (1959), dönüşünde Hava Kuvvetleri'nebağlı Izmir Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda öğretmenlik yaptı. 1970'te kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.



Önceleri, “bir sanat eserinden, sanat eseri olmadan önce bir kavga aracı” olmasını isteyen, toplumcu, kav gacı, kendi deyimiyle "katı yazılar" yazan M. H. Doğan,



daha sonra “toplumsal gelişimin dışında olmamakla



birlikte sanatın bir de kendi iç gelişim yasaları olduğuna"



inanan bir görüşe bağlanmis, eleştiri ve denemelerini topladığı Tekrarın Tekrani (1973) adlı yapıtıyla 1974'te



TDK eleştiri ödülünü almıştır.



Öbür yapıtları: Yüz Soruda Estetik (1975), Birikime



Dayanmak (1979), Şiirin Yalnızlığı (1987).



Doğan, Zeki Türk subayı (İstanbul 1896-Ankara 1961). Süvari subayı



olarak orduya katılan (1907) Zeki Doğan, Çanakka le'de, Sina ve Gazze'de savaştı. Kurtuluş Savaşı hazır



lıklarında görev aldı (1919). Çerkez Ethem'e karşı dü



zenlenen harekatta başarı kazandı. İzmir'e ilk giren su



vari kuvvetlerine komuta edip, Silahlı Kuvvetler yeni



den düzenlenirken Hava Kuvvetleri'ne geçti (1927) ve



ma yoluyla gerçekleşir; böylece, türün içindeki bireyle rin tümü,zaman içinde belirli bir işleve ya da ortama



kurak ortamlardaki bitkiler su yitimini azaltmak ve su



depo etmek için belirli mekanizmalar ve uzun, yaygın kökler geliştirmişlerdir ya da yalnızca yağmur mevsim



lerinde bitip, kısa sürede büyür ve çiçeklenirler. Gene



buna benzer bir biçimde, çevreden kopuk bir ortamda,



ortak bir atadan gelme yeni türler ortaya çıkar, bulun dukları ortama uyum sağlayacak özellikler geliştirirler. Sözgelimi Galapagos adalannda yaşayan Darwin ispi



nozlarının (ya da Galapagos ispinozlara), kara kökenli, bu adalarda yuvalanmış bir türden üredikleri sanılmak tadır.



Doğramacı, Ihsan Sabri Türk hekimi ve yöneticisi (Erbil, Kerkük 1915). ABD'de çocuk hastalıklan (pediatri) dalında uzmanlaşan İhsan



Sabri Doğramacı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde doçentliğe (1949) ve profesörlüğe yükselip (1954), An kara Hacettepe Üniversitesi'nin kurulması için büyük



çaba harcayarak, kurucu rektörlüğünde bulundu



(1967). Paris Üniversitesi'nde pediatri profesörlüğü ya



pip (1976-1982), TÜBİTAK hizmet ödülünü (1978) ve



Dünya Sağlık Örgütü Léon Bernard ödülünü (1981) al



di. Yurda dönünce YÖK başkanlığına getirildi (1985).



1992'ye kadar görevinisürdürüp (bu arada Bilkent Üni



versitesi'nin kurulmasına öncülük edip, Mütevelli He yet başkanlığını üstlendi), o tarihte YÖK başkanlığından istifa etti.



Başlıca yapıtları: Annenin Kitabı (1952), Prematüre



Çocuk (1954), Porphyria in Childhood (Çocuklukta



90



DOĞRUL, ÖMER RIZA



Porfiriya, 1964), Pediatrics (Çocuk Bakımı, 1969).



kitası yaklaşık 50 milyon yıl önce bölünmeye başlamış



Doğrul, Ömer Rıza



Doğu Afrika rift sistemi Kızıldeniz'deki okyanus rift sisteminden başlayıp, Etyopya'daki rift oluşumunun ve



tır ve bu süreç günümüzde de sürmektedir.



Türk yazarı ve gazetecisi (Kahire 1893-İstanbul 1952).



yanardağ etkinliklerinin bulunduğu karmaşık bir bölge



Öğrenimini Mısır'da tamamlayan Ömer Rıza Doğrul, İstanbul'a gelerek genç yaşta gazeteciliğe başladı



yopya rifti adıyla Etyopya vahasına kadar uzanır. Birçok



(1911). Akşam, Cumhuriyet, ikdam, Millet, Tan ve Tas viri Eſkargazetelerinde islâmcılık akımını savunan yazi



lar yazdı. Kur'an'ı Türkçe'ye çevirip, 1950'de Kon ya'dan Demokrat Parti milletvekilliğine seçildi. Başlıca yapıtları: Müslümanlık Nedir (1933), İslâm Tarihi(1935), İslâm'ın Özü ve Kur'an'ın Ruhu (1946), Kur'an Nedir (1947).



olan Afar üçgeni boyunca uzanır ve doğuya doğru Et



yanardağ bulunan Etyopya riftinin hemen güneyinde



Kenya riftleri başlar ve Tanzanya'nın kuzeyine kadar yayılarak, birer sönmüş yanardağ olan Kenya ve Kili mancaro dağlarıyla birleşirler.



Doğu Almanya: Bk. ALMANYA.



Doğru Yol Partisi



Doğu Anadolu Bölgesi



Türk siyasal partisi. Adalet Partisi'ne (AP) yakın çevreler



Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinden en büyüğü. Adının



başkanı Ahmet Nusret Tuna'nın Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından veto edilmesi üstüne, Kasım 1983'te



da belirttiği gibi Anadolu yarımadasının doğu kesimin de yeralan, kuzeyde Karadeniz Bölgesi, güneyde Gü neydoğu Anadolu Bölgesi, kuzeydoğuda Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri, doğuda İran, güneydoğu



yapılan genel seçimlere katılamadı. Ancak, örgütlen mesini hızla sürdürerek, Yıldırım Avcı'nın genel baş



(163 200 km2), ülkemiz yüzölçümünün % 21'ini kaplar



tarafından 23 Haziran 1983'te kurulan Doğru Yol Parti



si (DYP), kurucu üyelerinin çoğunluğunun ve genel



kanlığında, Mart 1984'te yapılan yerel seçimlere katı lip, oyların % 11,85'ini alarak ANAP ve SODEP'ten



sonra en çok oy alan üçüncü parti oldu. Mayıs 1985'te



yapılan kongrede genel başkanlığa Hüsamettin Cindo ruk'un seçildiği parti, būyümeyi sürdürerek, Eylül 1986'da yapılan ara seçimlerde oyların % 23,7'sini alıp ikinci duruma yükseldi. Eylül 1987'de olağanüstü kon



gereye giden DYP'nin genel başkanlığına, siyaset yasa ğı kalkan Süleyman Demirel seçildi. Kasım 1987 genel



seçimlerinde oyların % 19,1'ini alan ve 59 milletvekili çıkaran, Kasım 1990'da toplanan kongrede genel baş kanlığına yeniden Süleyman Demirel'in seçildiği parti , Ekim 1991'de yapılan erken genel seçimlerde oyların % 27,3'ünü alarak, 178 milletvekiliyle birinci parti du



rumuna geldi ve SHP'yle bir koalisyon hükümeti kurdu. Başbakanlığa getirilen genel başkanı Süleyman Demi



rel'in Mayıs 1993'te cumhurbaşkanlığına seçilmesi üs



da Irak topraklarıyla çevrili olan Doğu Anadolu Bölgesi



ve Ağrı, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Hakkâri, Kars, Muş, Siirt, Tun



celi, Van, Bayburt, Batman, Şırnak illerinin büyük bölü mü ile komşu bölgelerden bazı ilçeleri içine alır (illeri nin bazı ilçeleri de komşu bölgelere taşar). Genellikle doğu-batı doğrultusunda uzanan dağların (Karasu-Aras



dağları; Güneydoğu Toroslar) ve doğu kesiminde sön



müş yanardağların (Ağrı dağı, Süphan dağı, Nemrut da



ğı) yükseldiği dağlar arasına yaylaların (Erzurum-Kars yaylası) ve bazılarının yükseltisi 200 m'yi aşan ovaların



(Yüksekova) girdiği bölgenin başlıca akarsuları Fırat (Karasu, Murat), Dicle, Aras ve Kura irmaklarıdır. Ülke



mizin en büyük gölü olan Van gölünün yeraldığı bölge



de Erçek, çıldır, Hazar, Balik, Nazik, Hozapin, vb. çok



sayıda daha küçük göle de rastlanır. Sert kara iklimi etki sindeki, yağışlı kış mevsiminde şiddetli soğuk baskınları



gözlenen, yazların kurak geçtiği (bol yağış alan Kars-Ar



tüne, Haziran 1993'te toplanan olağanüstü kongrede İstanbul milletvekili Tansu Çiller, yeni genel başkan se



dahan yaylası dışında) bölgede, bitki örtüsünde, geniş alanlar yazın yeşilliğini koruyan çayırlarla, yüksek ke



dü 23 Kasım 1993'te yapılan kongresinde genel baş.



Tarımda buğday ve arpa, sanayi bitkilerinden pamuk,



çilip başbakanlığa atanarak SHP'yle koalisyonu sürdür kanlığına yeniden Tansu Çiller seçildi.



Doğu Afrika Afrika kıtasının doğusunda Somali, Kenya, Tanzanya,



simlerse meşelerin ağır bastığı ormanlarla örtülüdür.



tütün ve şekerpancarı ekilir. Hayvancılık (koyun, sığır)



önemli ölçüde gelişmiştir. Sanayinin büyük kentlerdeki dokuma, tütün, şeker ve çimento fabrikalarıyla temsil edildiği Doğu Anadolu Bölgesi'nde, yeraltı gelir kay naklarının başlıcaları arasında demir (Divriği),bakır (Er



Uganda, Burundi ve Ruanda'yı kapsayan bölge. Doğu



gani), krom (Guleman), linyit (Elbistan, Afşin) yatakları



ortasından rift vadileri sisteminin bir bölümü olan Doğu Afrika rift sistemi geçer. Kültürel yapı bakımından farklı



tirdiği, kuzeyden ve güneyden doğu-batı doğrultusun



da Hint okyanusuyla çevrelenen Doğu Afrika, üstünde yer yer yüksek dorukların yükseldiği geniş bir yayladır; liklar taşımakla birlikte, Doğu Afrikalı halklar Svahili dili ni ortak dil olarak kullanırlar. Bölgede oldukça büyük



sayılabilir. Yüzeyşekillerinin karayolu ulaşımını yer yer güçleş da iki önemli demiryolu hattıyla (Sivas-Erzurum-Kars



hattı; Malatya-Elazığ-Muş-Tatvan-Iran hattı) aşılan böl gede, Erzurum, Elazığ ve Van havaalanları hava ulaşı



Avrupalı, Arap ve Hintli azınlık toplulukları da yaşar.



mini sağlar.



Doğu Afrika rift sistemi



Doğu Avrupa



Doğu Afrika'da seyrek biçimde birbirine bağlanmış rift vadileri dizisi (rift, “yarık, çatlak" anlamına gelen bir



Genellikle Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhu



yerbilim terimidir). Yanardağlara çok sık rastlanan bu bölge, Doğu Afrika'da 4 000 km boyunca uzanır. Dün.



ya çapındaki okyanus ortamı rift sisteminin bir koludur ve doğudaki (Somali) alt-levhayı batıdaki alt-levhadan (Afrika) boydan boya ayıran çizgiyi ortaya koyar. Afrika



riyeti,Macaristan ve Balkan ülkelerinin batı sınırında



doğuya, Ural dağlarına kadar uzanan bölgeyi belirtmek için kullanılan terim. İkinci Dünya Savaşı'ndan eski



SSCB'nin parçalanmasına kadar, Doğu Almanya'yı da kapsayacak biçimde, Sovyet Bloku ülkelerini belirtmek amacıyla kullanılmıştır.



DOĞU SAMOA



Doğu Çin denizi: Bk. ÇİN DENİZİ, DOĞU. Doğu Hindistan Şirketi, Fransız: Bk. HİNDİSTAN ŞİRKETI, FRANSIZ DOĞU.



91



içi araçlarıdır. Doğum kontrol yöntemleri arasında ayrı ca, en eski yöntemlerden biri olan, yumurtanın auldığı



günleri belirleyip bu günlerdeilişkidebulunmaktan ka çınmak da sayılabilir; ama pek güvenli bir yöntem de



ğildir. 1991'de kullanılmaya başlanan yeni bir yöntem de, progestin adıverilen sentetik hormonu içeren kibrit



çöpü büyüklüğünde alt esnek çubuk, kadının ön ko Doğu Hindistan Şirketi, Hollanda: Bk. HINDİSTAN ŞİRKETI, HOLLANDA DOGU.



lunda, deri altına yerleştirilmekte, beş yıl süreyle dü zenli olarak çubuklardan salgılanan progestin, yumurt



lamayı engellemekte ve dölyatağı boynu mukozasını



kalınlaştırarak, spermatozoyitlerin (sperma hayvancık



Doğu Hindistan Şirketi, Ingiliz: Bk.



ları) yumurtaya ulaşmalarını önlemektedir.



HİNDİSTAN ŞİRKETİ, İNGİLİZ DOĞU.



doğum lekesi



Doğu Hint adaları Eskiden günümüzdeki Endonezya'yı (eski Hollanda



Doğu Hindistanı) oluşturan adaları belirtmede kullanı



lan coğrafya terimi.



Deride, doğum anında var olan ya da doğumdan he



men sonra ortaya çıkan anormal doku büyümesi ya da renk solukluğu. Doğum lekelerinin başlıcaları arasında



benler ve hemanjiyomlar sayılabilir. Benler, renkleri



açık kahverenginden siyaha kadar değişen aşırı miktar



da pigmentleşmeye bağlı, düz ya da kabartılı, genel



likle iyi huylu



doku büyümeleridir.



Hemanjiyom



Doğu Karadeniz dağları



lar, derinin, deri yüzeyine yakın kan damarlannin anor



Kuzey Anadolu dağlarının doğu kesimine verilen ad.



mar urlarıdır; en yaygınları arasında küçük kan damar larından kaynaklanan hemanjiyomlar ile kılcaldamar



Doğu Karadeniz bölümünde, Ordu'nun doğusunda başlayan, yükseltileri hemen her yerde 2 000 m'nin üs tünde olan Doğu Karadeniz dağları, birbirine paralel iki sıra halinde uzanırlar: Hem Karadeniz'e, hem de gü



neydeki Çoruh-Kelkitlvadisine dik yamaçlarla inen, yüksek kesimlerinde Dördüncü Zaman buzul aşındır masından izlere rastlanan ve buzul gölleri yeralan, yük seltileri Kaçkar tepesinde 3 937 m'yi, Vercenik tepesin



de 3 711 m'yi bulan kıyı dağları (Rize dağları, Trabzon dağları, Zigana dağları,Gümüşhane dağları); kuzeydo



guda Yalnızçam dağlarında başlayan, Ispir'in güneyin



mal büyümesinden kaynaklanan dūz, kırmızımsı da lardan kaynaklanan porto şarabı rengindeki dut benze



ri hemanjiyomlar sayılabilir. Hemanyijomlar da, benler gibi genellikle iyicildirler.



doğum oranı: Bk. NÜFUS. Doğu ortodoks kilisesi: Bk. ORTODOKS



KILISESI: RUS ORTODOKS KİLİSESİ.



deki Mescit dağında yükseltileri 3 229 m'yi bulan, genel



olarak Kelkit-Çoruh dağları adı verilen iç sıralar.



Doğu Pakistan: Bk. BANGLADEŞ.



doğum: Bk. GEBELİK VE DOĞUM;JÜREME SISTEMI.



Doğu Roma Imparatorluğu: Bk. BİZANS İMPARATORLUĞU.



doğum kontrolu Istenmeyen gebelikleri önlemek amacıyla başvurulan



mlerin tümünü belirten terim. Evli çiftlerin çocuk



larının sayısını ve çocuk yapacakları dönemi kendileri



belirleme istekleri ve çeşitli ülkelerde nüfus artışını do



gal kaynaklara uygun ölçüler içinde sınırlama amacı,



Doğu Samoa Büyük Okyanus'ta adalar topluluğu. Büyük Okya nus'un orta kesiminde, Batı Samoa'nın doğusunda, Ye



ni Zelanda'nın yaklaşık 2 576 km kuzeydoğusunda ye



birçok etkilive güvenilir doğum kontrol yöntemi bulun masına yol açmıştır. Yöntemlerin bir bölümü sperma



nin dölyatağı ağzından içeri girmesinini engellenmesi



ne dayanır; bunlardan en sık uygulananları erkeklerin



kullandığı prezervatif (prezervatif ayrıca, cinsel hasta lıkların yayılmasını da büyük ölçüde önler) ile kadında



ki karşılığı olan dölyatağı ağzı tıkaçlarıdır(diyafram); ge beliğin önlenmesi açısından, ağızdan alınan haplar da



BUYUK OKYANUS



BATI SAMOA



son derece etkilidir. Bunların çoğu östrojen ve proges



teron karışımı kapsar ve yumurtanın atılmasını engeller;



yalnızca progesteron içerenlerse, dölyatağı boynu mu kozası ile dölyatağı içini kaplayan tabakanın özellikleri ni değiştirirler. Ama ağızdan alınan doğum kontrol hap



larının, çeşitli yan etkileri bulunduğu öne sürülmekte



dir. Doğum kontrol yöntemlerinden biri de, ağızdan alınan haplar kadar güvenilir olmamakla birlikte, plas tik-metal karışımından yapılan ve döllenmiş yumurta



nin dölyatağı çeperine yapışmasını önleyen dölyatağı



SAVA



Manono



Apoima



DOGU SAMOA



UPOLU TUTUILA



Closega



Olua



Tau



MANUA ADL



92



DOĞU SORUNU



ralan Doğu Samoa adalarının yüzölçümü 199 km²; nü



ve orak hücre kansızlığı(Akdeniz hastalığı) örnek göste



fusu 32 395, merkezi ve en büyük kenti Pago Pago'dur



rilebilir.



giltere, Almanya ve ABD arasında bir anlaşmayla,



anormal gen, X kromozomu üstünde yerleşmiştir. Ken



ri"ndan birini oluşturur.



mozomundan biri, oluşum bozukluğunu yol açıcı geni taşır ve bu annenin erkek çocuğunda, anormal geni ta



(3058 nüf.). Doğu Samoa, 1899'da, Büyük Britanya-In ABD'ye bağlanmıştır ve ABD'nin "deniz aşırı toprakla



7 ada (Aunu'u, Ofu, Olosega, Rose, Swain's, Tau ya da Ta'u ve en büyük ada Tutuila) içeren Doğu Sa



moa'da, tropikal iklim egemendir; sıcaklıklar yaklaşık 20°C -30 °C arasında değişir. Yağış mevsimi kasımdan nisana kadar uzanır; mayıs-kasım ayları arasında sık sık



kasırgalar olur. Doğal kaynakları sınırlıdır. Büyük bölü mü Polinezya kökenli olan halk Samoa dili ve Ingilizce



X kromozomuna bağlı çekinik kalıtım olgularında,



disinde hiçbir bozukluk bulunmayan annede 2 X kro



şıyan X kromozomunun kalıtım yoluyla aktarılması du rumunda, oluşum bozukluğu ortaya çıkar. Hemofili, hastalığı, bu tür bir doğuştan oluşum bozukluğudur.



Çoğul etkenli bozukluklar. Doğuştan oluşum bozukluk larının birçoğunda, basit Mendel yasası kalıplarına uy gun bir kalıtım şeması gözlenmez. Bu gibi durumlar, sa



bir yaşam egemendir. Başlıca gelir kaynağını tonbalığı



konserveciliği oluşturur. Turizm de gün geçtikçe geliş



nıldığı kadarıyla genler ile çevrenin (dölyatağı içi çevre dahil) karşılıklı etkileşmesinin sonucudur ve her etken, farklı bazı kalıtımsal ve çevresel etkileri kapsar; bu ne



mektedir. Yürütme gücü, 1977'den bu yana halkoyuy



denle de bu bozukluklar, çoğul etkenli doğuştan olu



la seçilen valide ve yerel meclistedir.



şum bozuklukları diye adlandırılır. Doğuştan kalp has



Doğu Sorunu: Bk. Şark Meselesi.



kusurları, yumru ayak, tavşan dudağı, yarık damak, ivb. bu oluşum bozukluklarına örnek gösterilebilir.



doğuştan oluşum bozuklukları



Kromozom sayısı. Toplam kromozom sayısında artma va azalma da, doğuştan oluşum bozukluklarına yol açabilir. Sözgelimi, 21. kromozom çiftinde, bir fazla



Bedenin yapılarında ya da bölümlerinde doğuştan var



kromozomun yol açtığı mongolizmde (ya da Down



konuşur. Kabile reislerinin yönettikleri köylerde ortakçı



talığı, spina bifida (omurga çatlaklığı), çeşitli sinir borusu



olan oluşum bozukluklarını belirten genel tip terimi.



sendromu), hastalığa özgü zihinsel gerilik, kısa boy ve



Doğuştan oluşum bozuklukları ya doğum anında görü lebilir ya da yaşamın daha ilerdeki dönemlerindeorta



sorumludur. Kromozom gerecindeki artma ya da azal



ya çıkarlar. Beden yüzeyinde gözle görülebilir durum da olabildikleri gibi, bedenin iç bölümlerinde de bulu nabilirler.



Doğuştan oluşum bozuklukları yaşamı tehdit edici nitelikte olabilirler (cerrahi girişimle düzeltilmeleri ge



rekir) ya da bir işlevin ya da görünüşün bozulmasına ne den olabilirler. Doğan toplam çocukların yaklaşık %



niteleyici yüz görünümünden, fazla kromozom gereci ma, bir kromozomun bir bölümünü ya da tümünü kap



sayabilir. Bunun sonucu ortaya çıkan özel doğuştan oluşum bozuklukları, kromozom gereci miktarının azalma ya da çoğalmasına da bağlıdır. Çevre etkenleri. Teratogen (sözcük anlamı, "hilkat gari besi-yapan") etkenler ile annenin dölyatağındaki fizik sel etkenler, çevre etkenlerini oluşturur. Bazı ilaçların



3'ünün önemli bozukluklarla, % 10-15'inin de daha



ve kimyasal maddelerin (ve alkolün) doğuştan oluşum



önemsiz bozukluklarla doğdukları düşünülmektedir.



bozukluklarına neden olduğu öne sürülmüştür. Bir ila



Doğuştan oluşan bozuklukları tekil ya da çoğul olabilir



cin doğuştan oluşum bozukluğuna yol açtığının kesin



gebeliği sırasında çok içki içen annelerin bebeklerinde



olarak kanıtlanması aslında güçtür; en geçerlibilgiler bu alanda hayvanlar üstünde yapılmış incelemelere ve an nelerine gebelik döneminde bazı ilaç tedavileri uygu



lişme durumundaki dölüt üstündeki etkisiyle oluşabilir



ve şekerhastalığı gibihastalıklar da, oluşum bozuklukla



ler. Düzenli ve tanınabilir belirtiler bütünüyle ortaya çı



kan çoğul bozukluklara sendrom adı verilir; sözgelimi, dölūt alkol sendromu görülür. Doğuştan oluşum bo zuklukları genlerin, kromozomların ya da çevrenin, ge



lanmış ve oluşum bozukluğuyla doğmuş çocuklara iliş kin raporlara dayanır. Annede beslenme yetersizlikleri



lerse de, genellikle nedenleri belirlenemez. Kalıtımsal bozukluklar. Doğuştan oluşum bozuklukları



rinda artışa katkısı olan birer etken sayılabilir. Yakın dö



nırlar. Bunların bazıları, Mendel yasasına uygun basit



luklarına yol açabilecek genetik değşinimlere ve daha



bir biçimde, yani baskın ya da çekinik bir biçimde tek gen bozukluğu olabilirler. Sözgelimi, ellerde ve ayak



başka değişikliklere neden olabileceğini düşündür



nin önemli bir bölümü, anormal genlerden kaynakla



larda istakoz pençesi biçimindeki oluşum bozukluğu,



kalıtım sonucu ortaya çıkar ve tek bir baskın genin etki



nemde yapılan bazı araştırmalar, alkol, eroin gibi bazı



maddelerin de spermlerde doğuştan oluşum bozuk. mektedir.



Doğum öncesi teşhis. Günümüzde kromozom anor malliklerinden kaynaklanan doğuştan oluşum bozuk



sinden kaynaklanır. Bu tür bir oluşum bozukluğu bulu nan bir kişinin çocuklarının, bu geni kalıtım yoluyla al



lukları, bazı doğuştan metabolizma kusurları ve spina



maları riski % 50'dir (2 çocukta bir çocuk).



ma) adı verilen bir yöntemle belirlenebilmektedir. Yön tem, belirli bir oluşum bozukluğu bakımından gebelik



maları, dolayısıyla da aynı oluşum bozukluğuyla doğ



Otozoma bağlı çekinik kalıtım ya da X kromozomu na bağlı çekinik kalıtım da, doğuştan oluşum bozukluk larına yol açan tek gen kalıtım biçimleridir. Otozoma bağlı çekinik kalıtım olgularında, hem anne, hem baba normaldir; ama her ikisi de, çocuklarda birleştikleri za man doğuştan oluşum bozukluklarına yol açan sessiz



bifida gibi birkaç oluşum bozukluğu, gebeliğin dördün



cü ayında amniyosentez (amniyo sivisindan örnek al



te ne kadar risk bulunduğunu belirlemek için, amniyo



Sivisindan alınan az miktarda örneğin laboratuvarda in celenmesine dayanır. Kromozomlarla ilgili sorunları



araştırmak için kullanılan ve koriyon villüsleri örnekle mesi adı verilen bir başka yöntemde de, dölüt kesesini



ya da çekinik bir gen taşırlar. Her ikisi de bu türden aynı



saran bir doku olan koriyonun villüslerinden sondayla örnek alınıp, laboratuvarda incelenir.



luklu bir çocuğun dünyaya gelmeriski% 25'tir (dört ço



Doğu Türkistan



anormal genin taşıyıcısı (heterozigot) ana-babalarda, bu özel genden kaynaklanan doğuştan oluşum bozuk



cukta bir çocuk). Otozoma bağlı çekinik kalıtım sonucu ortaya çıkan oluşum bozukluklarına Tay-Sachs hastalığı



Çin'in kuzeybatı kesiminde özerk bölge. Ülkenin yü



DOKUMACIKUŞUGİLLER



zölçümü en büyük (1 646 000 km), buna karşılık nüfus



bakımından en küçük (15 155 778 nüfus) yönetim böl gesi olan Doğu Türkistan (Çince Xinjiang-Uygur, Doğu



Türkistan-Uygur Özerk Bölgesi de denir), Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan'la sınırlıdır. Merkezi Urumçi'dir. Dünyanın en yüksek sıradağlarından bazılarıyla (ku zeyde Altay ve Tarbagatay dağları, güneyde Karaku rum ve Pamir dağları ile Karanlık Dağlar; batıda Tien



Şan) çevrili olan Doğu Türkistan'da, aynı zamanda da Çin'in en alçak ve en küçük bazı bölgeleri yeralır: Özel



likle Taklamakan çölü ve Tarim havzası. Kuzey kesi minde kara iklimi, güney kesimindeyse biraz daha yu muşak bir iklim egemendir. Yağışlar, özellikle çöl böl gelerinde çok düşüktür. Yağış alabilen yerlerde koyun,



keçi, at yetiştiriciliği ve buğday, mısır, pamuk tarımı ya pılır. Çöllerdeki vahalarda, çeşitli sebze ve meyve yetiş



tirilir. Yeraltı gelir kaynaklarının başlıcaları arasında de mir, kömür, petrol ve tungsten yatakları sayılabilir. Hal kın üçte ikisi Uygurlar ve Kazaklardan, üçte biri de Han Çinlilerinden oluşur. Eskiden Ipek Yolu'nun geçtiği Doğu Türkistan, 1884'te Çin'in illerinden biri olmuş, 1955'te özerk böl



geye dönüştürülmüştür.



93



lar, deri, kas, kemik gibi dokulardan oluşur. Dokuların gelişmesi kalıtım etmenlerine ve çevre etkilerine bağlı dır. Sözgelimi, büyük kaslar çalıştırmayla normalden



çok daha fazla genişleyebilirler. dokubilim Canlı ya da yapısı korunacak biçimde işlem görmüş hücre ve dokuların mikroskop altında incelenmesine dayanan bilim dalı. Hücrelerin, dokuların ve organların



yapılarını en ince ayrıntılarına kadar inceleyen bilim da li olan dokubilimle (mikroskopik anatomi de denir), ya



kından ilgili bilim dalı daha vardır: Hastalıklı dokula rin incelenmesi aracılığıyla tanınmasını konu alan do



kupatolojisi ve dokuların kimyasını inceleyen dokukim



yası. Dokubilim incelemeleri bir ışık mikroskopuyla ya da elektron mikroskopuyla yürütülür.



Genel anatomibiliminin, 1.0.III. yy'da başladığı ka



bul edilir; oysa mikroskopik anatomi, yani dokubilim



ancak XVII. yy'da, gözlemlerini mikroskopla yapan Hollandalı Anton van Leeuwenhoek ve İtalyan Marcel lo Malpighi tarafından gerçek anlamda başlatılmıştır. Fransız anatomi bilgini Marie Bichat (1771-1802), has talıkların dokularda yaptıkları değişiklikleri ilk olarak



belirlediği çalışmalarınedeniyle, çogunlukla dokubili



min kurucusu sayılır. Theodor Schwann'ın ve Matthias Schleiden'inin, güçlü bir olasılıkla hücrelerin bağımsız



Dohnanyi, Enst von Macar müzikçisi (Pozsony (günümüzde Bratislava)



organizmalar oldukları ve bütün bitki ve hayvanların bu



1877-New York 1960). Gençlik yıllarında peşpeşe tur



canlı birimlerin yığışımından oluştukları kuramını gelis.



nelere çıkıp, çok geçmeden piyanodaki ustalığıyla uluslararası ün kazanan Ernst (ya da Ernő) von Dohnan



yi, 1920-1930 yılları arasında Budapeşte Akademisi'nin



yöneticiliğini ve Budapeşte Filarmoni Orkestrası'nın



şefliğini yaptı. Yurttaşı bestecilerin, özellikle de Bela



tirmelerinin ardından, dokubilim, anatominin ayrı bir



dalı haline gelmiş, 1863'te Rudolph Virchow, insan hastalıklarında oluşan temel değişikliklerin, hücreler



deki değişmelerden izlenebileceği anlayışını geliştire rek, dokupatolojisi bilimini başlatmıştır.



Bartok'un yapıtlarının yorumlarıyla ün salıp, 1948'de



ABD'ye göçtü. Piyano için ve orkestra eşliğinde piyano için yapıtlar, oda orkestrası ve koro için parçalar, ope ralar (Simona Teyze, 1912; Voyvoda'nın Kulesi, 1924;



dokumacıkuşugiller



Tenor, 1929;; vb.) besteledi.



Yaklaşık 140 türü bulunan ötücü kuş ailesi (Bil. a. Ploce idae). Eski Dünya'da Afrika'nın Büyük Sahra'nın güne yinde kalan kesiminde, Güney Asya'da ve Hint Okya



Doisy, Edward Adelbert



nusu adalarında yaşayan dokumacıkuşugiller ailesi



ABD'li biyokimyacı (Hume 1893-Saint Louis 1986). Illi nois ve Harvard üniversitelerinde öğrenim gören Ed ward Adelbert Doisy, Washington ve Saint-Louis üni



versitelerinde biyokimya dersleri verdi. Vitaminler, an tibiyotik bileşikler ve hormonlar üstüne çalışmalar yap.



ti. K vitaminini billur halinde elde edip, 1943'te Nobel Tip Ödülü'nü aldı.



Doksanüç Harbi:



üyeleri, küçük ya da orta irilikte kuşlardır. En çok bilinen türleri arasında cennet dokumacıkuşu (Steganura para Asya'da Pakistan ile Sumatra arasındaki alanda yaşayan



Filipin dokumacıkuşu (Ploceus philippinus), bitki liflerinden dokudugu yuvasını agaç dallarına asar. Erkeğinin tüyleri



parlak sarı ve kırmızıdır.



Bk. TÜRK-RUS SAVAŞI,



1877-1878.



Doktor Nâzım: Bk. NÂZIM, DOKTOR. Doktor Rıza Nur: Bk. RIZA NUR, DOKTOR. doku



Özel bir görevi yerine getiren hücre öbekleri ile bunlara



bağlı sinir ve damarları belirten terim. Epitel dokusu,



yağ dokusu, kıkırdak dokusu, bağdokusu, vb. çeşitleri bulunan dokular birleşerek, organları, dolayısıyla canlı



ları oluştururlar. Sözgelimi, omurgalılarda kol ve bacak



77



94



DOKUMACILIK



disaea), uzun kuyruklu dokumacıkuşu (Vidua macrou



ra), maskeli cüce dokumacıkuşu (Sitagra luteola), Fili pin dokumacıkuşu (Ploceus philippinus), nar dokuma



cikuşu (Euplectes orix), vb. sayılabilir. Dokumacıkuşlarının boyu genellikle 7,5-25 cm ara



Dokuma işlemi, dokuma tezgâhıyla yapılır (Bk. DOKU MA TEZGAHI).



Tarihçe. Genel inanışa göre, dokuma teknikleri ilk ola rak sepetçilikte uygulanmış, ince dallar ve kamışlar gibi



bitki lifleri, sepet örmede hazır gereç olarak kullanılmış



progne gibi boyu 63 cm'yi bulan iri türleri de vardır. Da



tır. Kumaş dokumacılığında yumuşak, esnek ipliklerin kullanılması gerekir. Bu tür iplikleri doğal liflerden üret



ha çok yerleşik kuşlardır. Çoğunlukla ağaçlarda yaşar; zamanlarını yiyecek arayarak geçirirler. Palmiye yap



kaba lifleri kullanma tekniklerinden daha yavaş geliş



sında değişirse de, Afrika'da yaşayan Coliuspasser



rakları, küçük dallar, vb. gereçlerle keseye benzeyen, kūremsi yuvalar "örerler" (adları bundan kaynaklanır). Bazı türleri koloniler kurar: Sözgelimi, Afrika'da yaşa



yan kırmızı gagalı dokumacıkuşu (Quelea quelea), 10 milyon yuvalık koloniler oluşturur. Bazı türleriyse yuva



yapmaz, yumurtalarını başka kuşların yuvalarına bıra kırlar.



me teknikleri, sepetçilikte gerekli olan daha sert, daha



miştir. Sepet yapımında, örme ve bükme gibi teknikler



kullanılır. Yine dokumacılıktan önce geliştiği sanılan ağ



yapımında, lifler düğümlenerek ve ilmek yapılarak sağ



lam, esnek ağ gözleri oluşturulur. Bir dizi lifi bir çerçeve



üstünde tutma düşüncesi ortaya çıkmadan önce, bu



tekniklerin taşıdığı olanaklar konusunda oldukça büyük deneyim kazanılmıştır (Öte yandan, kenevirin ham lifle



ri gibi işlenebilir gereçleri eğirerek iplik haline getirme



dokumacılık



yöntemi bulunmadan da, kumaş dokumacılığının ger



İki iplik dizisinin, birbirine geçirilmesiyle kumaş oluştur



hem de iğin geliştirilmesinden sonra (bunların, dünya



uzunlamasına çözgü, dokuma işleminden önce doku macı tarafından tezgâha “çözülür". Dokuma işlemin



niklerinde hızlı ilerlemeler gerçekleşmiştir. Cilalıtaş



çekleşmesi olanaksızdı). Hem dokuma tezgâhının,



ma işlemi. Dokumacılıkta iki iplik dizisinden biri olan de, atkı denilen ikinci iplik dizisinin yatay olarak, çöz güyle dik açı oluşturacak biçimde geçirilmesi gerekir. Atkı ipliği, çoğunlukla bir mekiğe sarılır; mekik, çözgü



iplerinin arasından geçirilirken, ipliğin açılmasını sağlar. 89



10



11



nin her yanındaki çok farklı kültürlerde birbirinden ba ğımsız olarak bulunduğu anlaşılmaktadır), dokuma tek Devri'nde Avrupa'da yaşayan "Göl İnsanları"nın günü müzden 7000 yıl önce keten kumaş üretmeyi bildikleri



düşünülmektedir. Almaşık çözgü iplerini aynı anda kal diran araçların (gücüler) da, İ.Ö. iv. binyılda Mısır'da,



12



10



15



14



13



BIG M



(Üstte) Kumaşlar, çözgü ve atkı ipleri



birbirine geçirilerek dokunur. Çözgülerin uçları, çözgü levendi" denilen bir merdaneye (1) sarilir. Çözgü iplikleri, almaşık olarak çapraz çubuklarının (2) üstünden ve altından, koşum



12



çerçevelerindeki (4, 6) gücü gözlerinden (3,5), bir tarağın (8) dişleri arasından, bir kuni



11 14



merdanesinin (13) üstünden ve kumaş



levendinden (11) geçirildikten sonra kumaş merdanesine (12) bağlanır. Koşum



çerçeveleri kaldırılıp indirildikçe oluşan açıklıktan (7), bir mekiğe sarılmış olan atkı ipliği (9) bir oluk (14) içinde ileri geri geçirilir.



16



Bir manivelaya (15) monte edilmiş olan tarak,



ileri doğru gidip ipliğe vurarak sıkıştırır (10). (Sağda)XIX. yy'da kullanılan tipik bir motorlu dokuma tezgâhında, döndürülen bir volan



22



211



(1), bir ana aks (19) aracılığıyla bütün



hareketli bölümlere güç sağlıyordu. Aks döndükçe, ona bağlı olan eksantrikler (21) almaşık olarak ayaklıkları (20) hareket



ettiriy bunlar da çözgü levendinden gelen ve çapraz çubuklarıyla (3) birbirinden



20



19



15



18 17



ayrılan çözgü iplerinin içinden geçtiği gücüleri (4,6) kaldırıp indiriyordu. Obür eksantriklerin (22) hareket ettirdiği levyeler (14) bir çarki (13) döndürüyorve bir tel (5) yardımıyla takayı (8) çekerek, mekiğin oluk (10) boyunca fırlatılmasınısağlıyordu.



Menteşeli bir çerçeveye(12) tutturulmuş olan tarak (7), eksantriklerin (15) ve levyelerin (16) harekete geçirdiği bir kayışla (17) ileri doğru hareket ettiriliyordu. Kumaş levendi (9), bir krankın (18) çevirdigi sonsuz vida dişlistyle (11) döndürülüyordu.



DOKUMACILIK



95



John Kay'ın 1733'le patentini aldığı volanlı mekik, dokuma tezgahlarının makineleşmesinde büyük bir ileri adımdı. Arkiipi makarası, önceleri, çözgü ipleri arasındaki açıklıktan elle ileri geri geçirilerek atkı dokunuyordu. Kay, tezgahın iki yanında



birer mekik kutusu lasarladı; bu düzenekte bir taka, mekiğin, yani koni biçiminde sanılmış iplik bobinini içeren agac blogun üstündeki bir tel boyunca kayabiliyordu. Taka bir kordonla apansızın çekildiğinde, mekik bir kutudan öbürüne giderek bir



delikten atkı ipliğinin sağılmasını sağlıyordu.



Tunç Devri'nde de Avrupa'da ve Asya'da bilindiği anla



şılmaktadır. Ayakla çalıştırılan gücülerin eski Çin'de bu lunduğu sanılmaktadır. Bu ilk tezgâhlarda karmaşık dokumalar üretilebili yordu. Sözgelimi, Peru'da yaşayan Inkalar, yaklaşık ola rak İ.Ö. 1500'e kadar uzanan dokumacılık gelenekle



rinde, parlak renkli, karmaşık desenli yünlü ve pamuklu



kumaşlar üretiyorlardı. Günümüzde dokuma makine



lerinin çoğunun motorlu ve aşağı yukarı bütünüyle oto



likte olduğu kare armürlü kumaş elde edilir. Çözgü sayı sı fazla olabilir (çözgü yüzlü kumaş) ya da atkı sayısı faz



la olabilir (atkı yüzlü kumaş). Armürün en belirgin özel



likleri ortaya çıkacak biçimde tutulduğunda, çözgü



yüzlü bir bezayağı kumaşta, yatay çizgiler belirginleşir; atkı yüzlü bir armūrdeyse, boyuna çizgiler görülür.



Çok karmaşık desenler oluşturmak için, dokunmuş



kumaşın işığı yansıtma özelliğinden yararlanılır; sözge



limi, bezayağı armürlü bir kumaşın deseni işığı yakala



matik olmasına karşın, temel dokuma biçimleri (armür



yan ve anahatları işıkla çizilen saten armür biçiminde



dan farklı değildir.



ve renk ile çözgü ve atkı arasındaki ilişki de, deseni be lirleyebilir. Sözgelimi, bir şerit, çözgü yüzlü kumaşta boylamasına, atkı yüzlü kumaştaysa yanlamasına uza



ler), el tezgâhının ilk dönemlerinde geliştirilen tarzlar



Temel dokuma biçimleri. Ne kadar karmaşık olurlarsa



olsunlar, bütün dokuma kumaşlar, üç temel armürün çeşitlemeleri kullanılarak üretilir. Tafta ya da bezayağı, en çok rastlanan, en sağlam ve en yalın dokumadır. Tafta kumaşlarda, atkı, tek sayılı



çözgülerin üstünden, çift sayılı çözgülerin de altından



geçirilir. Mekiğin bir sonraki geçirilişinde atkı, çift sayılı çözgülerin üstünde ve tek sayılı çözgülerin altında yer alır.



Dimi ya da çapraz dokuma, atkinin 1 ve 2 numaralı



çözgülerin üstünden, 3 ve 4 numaralı çözgülerin altın



dan, bir sonraki sıradaysa 2 ve 3 numaralı çözgülerin üstünden, 4 ve 5 numaralı çözgülerin altından geçiril



mesiyle oluşturulur. Dimi kumaşlarda, sağa ya da sola



doğru uzanan çapraz çizgiler vardır.



Saten dokumada atkı, bir dizi çözgü ipini atladıktan



dokunmuş olabilir. Farklı renkte ipliklerin kullanılması



nabilir.



Çözgü ya da atkı öne çıkanlarak yaratılan birçok farklı etkiye ve temel dokuma biçimlerinin neredeyse



sınırsız sayıdaki çeşitlemelerine ek olarak, özel kumaş lar üretmek için bazı başka tekniklerde kullanılır. Batta



niye gibi ağır yünlülerde kullanılan çift yüzlü dokuma



tekniğinde, iki çözgü ipi dizisi, bir atkı dizisiyle (ya da iki



atkı dizisi bir çözgü dizisiyle) dokunarak, iki yüzlü bir



dokuma elde edilir; böyle bir dokumanın her iki yüzün de genellikle farklı armür bulunabilir. Çift katlı kumaş.



larda hem çözgü, hem cie atkı iki dizi halinde kullanılır; çözgü dizileri karşıt atkıiçinden düzenli biçimde çekile



rek, iki yüzeyin birbirine geçmesi sağlanır. Havlu kuma



sonra dokunur; “yüzme" denilen bu atlamaların sayısı



şi gibi havli dokumalar da iki dizi çözgü ya da atkıyla do kunur. Dizilerden biri "zemini oluştururken, öbür dizi,



12'ye kadar çıkabilir. Bir sonraki sırada, yüzme işlemi



havlı kumaşın ayırıcı özelliği olan kabarık ilmekleri oluş



farklı bir çözgü dizisinde yinelenir.



menler de vardır. Kumaşın belirli bir alanında çözgüler



turur. Kadife, çözgü havlı bir dokumadır; çift dizi halin de olan çözgü kesilerek kadifenin tüyleri oluşturulur. Lappet armür, kumaş yüzeyinde yüzme olarak faz ladan çözgü ipleri kullanan birkaç armürden biridir.



ile atkıların oranı eşitse, çözgü ve atkının aynı belirgin



Düzenli bir biçimde dokunan fazlalık çözgü, kesilir ya



Kumaşın yapısını belirleyen dokuma biçimine ek



olarak, kumaşın görünüşünü etkileyen bazı başka et



bezayağı dokuma



dimi dokuma



saten dokuma



Bezayağı, dimi ve saten dokuma, kumaş dokumacılığında temel armürlerdir. İster basit, ister karmaşık olsun, bütün dokuma kumaşların, bu armürlerden birine ya da bunların değişik biçimlerine dayandıgı kabul edilir.



96



DOKUMA TEZGÂHI



da neredeyse işlemeli gibi görünen kabartma desenli



birçok kumaşta olduğu gibi, yüzeyde bırakılır. Brokar armürler de kabartma desenli bir etki yaratır; bu amaçla yüzme olarak fazladan atkı ipleri kullanılır.



Hafif, şeffaf ipekli, pamuklu ve rayon (yapay ipek) kumaşlar, bürümcük (tül) armürle dokunur; bu doku mada bazı çözgü ipleri, atkıyla birbirine dokunarak açık, dantelsi bir yapı elde edilir.



Bazı el dokuması halılarda atkı, mekikle çözgünün içinden geçirilmeyip, bir çift çözgü ipine bağlanır; atkı uçları, hav oluşturacak biçimde serbest bırakılır. El tez gâhlannda günümüzde de, halı dokunurken, çözgü ip



leri elle tek tek çekilir ve atkı geçirilip bağlanırken, açık kalması için araya bir tahta parçası sokulur.



dokuma tezgâhı Lifleri ya da iplikleri birbirine dik açıyla geçirerek kumaş elde etmeye yarayan araç. İlk dokuma tezgâhları, so



palardan yapılmış basit çerçevelerdi; uzunlamasına bir dizi ip ya da çözgü, bu çerçeveye çözülüyordu. Doku macı, atkı denilen dolgu ipliklerini parmaklarıyla ya da



bir iğneyle çözgülerin bir altından, bir üstünden geçiri yordu.Tezgahların önemli miktarda kumaş dokuyabil me kapasitesine kavuşması, ancak çözgünün iplerini al maşık olarak kaldıracak bir mekanizma bulununca ger çekleşebildi. Aşağıdaki çizimdekine benzeyen basit bir tezgâhta bu tür birkaç araç vardır; gücü denilen bu tah



taların deliklerinden almaşık çözgü ipleri geçirilir. Gü cülerden biri kaldırıldığında, taşıdığı çözgü ipleri de ay ni anda yükselerek, içinden atkı ipinin geçirildiği bir



açıklık oluşturur. Atkı ipi, bir tarak yardımıyla, daha ön ce dokunmuş atkı sıralarına sıkıca yanaştırılır; başlan



giçta kamıştan yapılan bu ince tarak, günümüzde ço ğunlukla telden yapılmaktadır. Birçok gücü kullanila



Ayaklıklı bir tezgahta dokuma yapan bir el sanatçısı. Basit ayaklıklı tezgah, Avrupa'da XIII. yy'a dogru ortaya çıkmış ve 1800 yıllarında otomatik tezgahlar bulununcaya kadar,



yaygın olarak kullanılmıştır.



rak, kaldırılan çözgü iplerinin sırası değiştirilebilir ve farklı desenler yaratılabilir. lik dokuma tezgahlan. Tarihsel bilgi sahibi olduğumuz ilk dokuma tezgâhı eski Mısırlılar tarafından kullanılmış.



tır. Tezgâhı yerden yükselten dört direk üstüne yerleşti rilmiş yatay iki ağaçtan (bunlar, modern el tezgâhının çözgü (ya da art) levendine ve göğüs (ya da kumaş) le vendine denk düşüyordu) oluşanbu tezgâhlar da, do kuma işlemi, göğüs levendinde gerçekleşiyordu: Ku



maş dokundukça, göğüs levendine sarılıyor ve çözgü levendinden yeni çözgü ipi boşaltılıyordu. Atkı ipi on



celeri bir çubuğa sarılıyordu; daha sonra, çözgü açıklı ğından çabucak geçirilebilen ince, içi boş bir mekiğin içine atkı ipi makarası yerleştirildi (atki ipi, mekiğin yan tarafındaki bir delikten sağılıyordu). İlk dokuma tezgâhları genellikle dikti. Çözgü, iple



asılmış bir üst ağaçtan aşağı sarkıyordu. Tezgâhın bo yundan daha uzun kumaş parçaları dokunacağı za



man, alt ağaca sarılan ek çözgü ipleri, dokuma işlemi 5



Dokuma tezgâhının günümüzden binlerce yıl önce ortaya



çıkmış olmasına karşın, çözgüyü ve atkıyı birbirine geçirerek dokumanın temel yöntemi hiç değişmemiştir. Topluca "çözgü" denilen paralel ipler (1), iki merdane arasına gergin



olarak çözülür; çözme işlemi, çözgü levendinden (2) başlayıp, kumas (göğüs) levendinde (3) biter. Çözgü tezgaha



gerilirken, "gücu" (4) denilen iki ya da daha çok çerçeveden



ilerledikçe açılıyordu. Bazı dik tezgâhlarda, alt ağaç yoktu; onun yerine, çözgü ipi demetleri taş ağırlıklara



bağlanıyordu. Dik tezgâh, birçok ülkede, özellikle Or tadoğu'daki ve Uzakdoğu'daki el halısı dokumacıları tarafından günümüzde de kullanılmaktadır. Çekme tezgâhı. 1500 yıllarında, Avrupa'daki dokuma tezgâhlarında, gücülerin hareketi ve çözgü ipi açıklığı



ayaklıklarla kontrol ediliyor, birkaç gücünün değişik si



ralamalarla çalıştırılmasıyla ya da iki (ya da daha çok)



geçirilir; ayaklıklarla (5) hareket ettirilen gücüler, çözgünün almaşık olarak yükselip alçalmasını sağlar. Üstüne



gücünün birlikte kullanılmasıyla karışık desenler üreti



denilen dişli bir araçla daha önce dokunmuş atkı sırasına



XVI. yy'da, çekme tezgâhının geliştirilmesiyle ortaya



enlemesine ipin (atkının) sanldığı mekik (6), çözgüler arasındaki açıklıktan geçirilir. Yeni geçirilen atki ipi, "tarak" yaklaştırılarak sıkıştırılır. Levye ya da kol (7) aşağı indirilince, çözgü levendinden yeni çözgü ipi boşalır ve dokunmuş



kumaş, göğüs (kumaş) levendine sarılır,



lebiliyordu. Çin'de çok eski tarihlerde büyük ölçüde geliştirilmiş olan ipek dokumacılığı, Avrupa'da ancak çıktı. Çekme tezgâhında, her gücü grubundaki belli çözgü ipleri, yukardaki kayma kordonlarına bağlanı



yordu. (Tezgâhın başında oturan bir işçinin çalıştırdığı,



DOLAŞIM SİSTEMİ çözgü iplerinin bağlandığı kordonlar, desenin ayrıntıla rini oluşturmak için gerektiğinde çekilerek düzenlene biliyordu. İlk otomatik tezgâh olan jakar tezgahında,



(1805: Bk. JACQUARD, JOSEPH MARIE), kayma kor donlarının yerine kancalar kullanılıyordu. Atkının her



geçirilişinde, dönen bir delikli kart dizisine bastırılarak kancalar harekete geçiriliyordu (motorlu tezgâhlara



uyarlanan jakar kartları günümüzde de kullanılmakta



97



ha büyük ve daha karmaşık olan hayvanlardaysa, için



de bir sivinin dolaştığı borulardan oluşan özelleşmiş bir sistem gelişmiş, omurgasızlarda bile söz konusu bu sivi, oksijeni ve başka maddeleri taşımaya uyum sağlamıştır.



Daha ileri canlılarda, bu sivi "kan" diye adlandırılır ve



hemoglobin hücreleri içerir. İlkel canlılarda, sivinin ha reketi,siviyi içeren damarlarınsağımsal hareketleriyle sağlanabilir; daha ileri canlılardaysa, siviyi sistemin tü



dir).



müne, kastan yapılmış kalp pompalar (BK. KALP).



Volanlı mekik. Ingiliz enli kumaş dokumacısı John Kay, 1733'te volanlı mekiği buldu. Adı geniş bir tezgâhta do



şıktır: Birleşerek dört odalı tek bir kalp oluşan iki tane iki



Gelişmiş omurgalılarda dolaşım sistemi çok karma



kunmasından kaynaklanan enli kumaş, mekiğin iki do



odalı pompa. Kalbin bir yanı, kanı, solunum sisteminin



bir kordon çekildiğinde mekiğin mekanik olarak tezgá hın öbür yanına gitmesini sağlayan bir gönderici meka



lama (kan, akciğerlerde, çevreyle gaz degiş tokuşuna



me kutusunu buldu: Bu düzenekte, her birinde farklı bir



maddeleri sağlaması için bedenin öbür yerlerine pom



kumacı tarafından çalıştırılmasını gerektiriyordu. Kay,



akciğer atardamarlanna ve toplardamarlarına pompa



nizma tasarladı. Daha sonra, Kay'in oğlu Robert, indir



uğrar) işlevini yerine getirir (Bk. SOLUNUM SİSTEMİ). Kalbin öbür yanıysa, kanı dokulara oksijen ve besin



atkı bulunan birkaç mekik, otomatik olarak depolana



palar. Kalp etkinliğinin ve kan akışının denetimi karma



Motorlu tezgâhlar. Gücüleri, tarağı ve mekiği çalıştıran çok sayıda mekanik araç bulunmasından sonra, XIX.



sürdürmelerine olanak verir.



biliyor ve gerektiğinde kullanıma sokulabiliyordu.



şık bir olgudur ve dolaşım sisteminin taşıdığı özellikler, canlıların çok degişik zor koşullar altında yaşamlarını



yy'da, bu araçlarla donatılmış tezgâhların çoğu, buhar



OMURGASIZLARDA DOLAŞIM SİSTEMLERİ



kuma tezgâhları,XIX. yy. sonundaki motorlu tezgâhlar



lerdeki ve selenterelerdeki dolaşımdır. Bu canlıların



enerjisiyle çalıştırılmayabaşlandı. Modern motorlu do



Daha ilkel canlılardaki dolaşımın tipik örneği, sünger



dan daha karmaşık olmalarına karşın, hâlâ aynı temeliş



içinde yaşadıkları su, beden çeperindeki deliklerden orta boşluğa doğru çekilir. Suyun akışıkirpikçiklerin dū



lemleriyapmaktadırlar. Sağlanan en önemli ilerleme



ler,(1) bobindeki atkının bitmek üzere olduğunu algıla yıp dolu bir bobini devreye sokan bir aygıtın ve (2) me.



kiksiz tezgâhların kullanıma sokulması olmuştur. Me



kiksiz tezgâh, atkıyı çok büyük bir hızla taşır; bunun için



ya küçük bir çelik mermi, ya sarılıp çözülen esnek bir çelik şerit ya da hava (ya da su) jeti kullanılır.



zenli hareketleriyle sürdürülür ve suyun "boşaltım deli



ği” (osculum) adı verilen bir delikten yukarı doğru dola



şimı sağlanır. Bu tür dolaşım, beden hücrelerinin içinde yüzdükleri sıvının oksijen ve besin maddelerinin tüken meyeceği bir biçimde yeniden dolmasını sağlar. Daha yüksek derecede gelişmiş canlılarda, sözgeli mi yosun hayvanlarında, iplikkurtlarında ve tekerlekli



dokunma duyusu



kurtlarda, sıvılar ilkel orta boşluk (psödosölom) içinde,



Canlıların bedenlerine degen yüzeyler ile el, dudak,



burun gibi organlarin dokunduğu cisimlerin özellikleri



kel yumuşakçalarda, orta boşluk, gerçek kalbin bir ön taslağı sayılabilecek kalp zari boşluğu olarak işlev gö



duyu. Özellikle körler ile gece dolaşan ya da toprak al



böbreklere bağlıdır.



dokunma duyusu, “mekanik duyualıcı" adı verilen çok



yumuşakçada, hemolenfi (ilkel kan), edimsel damarla rin ve özelleşmiş bir dolaşım organı olan hemosölun içine pompalayan, gelişmiş bir kalp vardır. Bu canlılar



konusunda ayrıntılı bilgi edinmelerine yardımcı olan



tında yaşayan hayvanlar için son derece önemli olan



küçük organlarla uyarılır. Bu organların en duyarlıları, üstünde sinir lifi bulunan bir tek kıldan oluşur. Çeşitli or



ganlardan gelen bilgiler birleşerek, değme, basınç ve titreşim gibi duyumların ayırt edilmesini sağlarlar.



dokupatolojisi: Bk. DOKUBİLİM.



genellikle beden hareketleriyle hareket ettirilir. Bazı il



rür. Bu boşluk kanallar aracılığıyla üreme bezlerine ve



Eklembacaklıların çoğunda, tulumlularda ve birçok



da hemolent, doku boşluklarına geçip, sonra genişle



miş boşlukların (sinüsler) içinden kalbe döner. Bu tür gelişmenin son aşaması, derisidikenliler, sü lükler, solucanlar, çokkıllılar ve yumuşakçalarda görü len kapalı dolaşım sistemidir. Kapalı dolaşım sistemle



rinde, taşınma ortamı, omurgasızlardaki hemolenf gibi,



dolaşım sistemi Canlılarda çözünmüş maddelerin (oksijen, karbon dio



tam bir kapalı devre oluşturan özelleşmiş damarlarla sı nırlıdır.



Omurgasızların kalpleri, sağımsal hareketlerle iş go



sit, besinler ve atıklar) bedenin her yanına taşınmasını



ren basit damarlardan, kasılıcı kasları bulunan, kendi



de o kadar basit olur. Buna karşılık, dolaşım sisteminin



değişir. Omurgasızların bile, dolaşım sistemleri üstün



nin (BK. METABOLİZMA) sürmesi bakımından yaşam



deki basınç ve sıvı akışı ölçümleri, harekete, çevre isisi na, vb. etkilere oldukça büyük bir uyum olduğunu orta



sağlayan sistem. Canlı ne kadar basitse, dolaşım sistemi



boşlukları içinde basınç yaratan gerçek kalplere kadar



evrimi, karmaşık organizmaların gelişmesine olanak sağlamıştır. Bütün canlıların yaşamında metabolizma



de önemli ölçüde bir denetimleri vardır; bu sistemler



sal önem taşıyan dolaşım sisteminin işlevi, çözünmüş



ya koymaktadır.



maddelerin bir alandan öbürüne yayınma yoluyla geç



OMURGALILARDA DOLAŞIM SİSTEMLERİ



mesini sağlamaktır. Böyle olmasına karşın, birhücreli



Omurgalılar kapalı bir dolaşım sistemleri bulunmasıyla



bir canlıda bile bu tür bir yayınma, tek başına bedenin



ayırt edilirler; bu sistemlerin en gelişmiş olanı, insanın



metabolizma gereksinmelerini karşılayamayabilir.



temsil ettiği yüksek derecede gelişmiş primatlardadır.



Bundan dolayı, yayınma süreçlerine maddelerin hücre



Omurgalılardaki kapalı sistemler, öbekten öbeğe



zarından etkin taşınmasıyla yardım edilir.



Birkaç hücre boyutunda olan hayvanlarda, orta boş luk ya da sölom çoğunlukla, hayvanın içinde yaşadığı



önemli ölçüde değişir; bazıları, tek bir sistem halinde birleşmiş solunum organlarıyla ve genel beden dokula



rıyla birldüzenlenmiştir. Daha ileri omurgalılarda, kan



suyu, bedenin içine ve dışına doğru hareket ettirir. Da



kalpten çift geçiş yapar; birinci geçişte kanı solunum or



98



DOLAŞIM SİSTEMİ oksijenli kan



oksijensiz kan



karışık kan



kurbaga



fare



kerevit



balık



kalp



A



bas



solungaçlar karaciğer bağırsaklar kuyruk akciğerler deni



toplardamar sinüsleri



Çizimde dört hayvanın kan dolaşımındaki farklar gösterilmiştir. Kurbagada iki dolaşım sistemi (biri akciğer dolaşını ya da



küçük dolaşım, öbūru sistemik dolaşım ya da büyük dolaşım) vardır; kan, damarlardan organlara kılcaldamarlar aracılığıyla geçer. Oksijen bakımından zengin kan ile oksijeni yitirmiş kan, odacıkları birbirinden tam olarak aynılmamış kalpte birbirine



kanşır. Kerevitin bütün beden için tek bir dolaşım sistemi vardır ve kan, açık boşluklardan oluşan toplardamar sinüslerinden organlara akar. Farede de, kurbagadaki gibi kılcaldamarlar ve iki dolaşım sistemi, ayrıca birbirinden bütünüyle aynılmış kalp odacıklar vardır. Balıkta kılcaldamarlar ve bir dolaşım sistemi bulunur.



ganlarına (solungaçlara ya da akciğerlere), ikincisinde de bedenin öbür dokularına taşır.



Omurgalıların çoğunluğunda, klorokruorinler (de mirli porfirinle bileşmiş birpigment), hemeritrinler (de



mirli,ama porfirinle bileşmiş olmayan pigment) ya da hemosiyanin (bakırlı bir solunum pigmenti) içeren do laşım sıvıları bulunur. Bütün bu pigmentler, dolaşımda



ki sivinin oksijen taşıma yeteneğini artırır. Çok ender is tisnalar bir yana, omurgalılarda kan, son derece etkili bir oksijen taşıma aracısı olan ve bir proteine (globin) bağlı bir demir-porfirinden (heme) oluşan hemoglobin



içerir.(Bk. HEMOGLOBIN.)Bazı omurgasızlarda da he moglobin bulunmakla birlikte,bu hemoglobin genellik le dolaşım ya da sõlom sivisinda çözünmüş durumda dır. Yüksek derecede gelişmiş omurgasızlarda (derisi



dikenliler ve daha yüksek omurgasızlar) hemoglobin,



dır (iki kulakçıklı, bir karıncıklı); ama akış düzeni, kalbin



iki ayrı pompa gibi etkili işlev görmesine olanak sağlar.



İkiyaşayışlılarda, timsahlarda, iguanalarda, vb. hayvan larda, kalpte kanin soldan sağa geçmesini sağlayan de lik, hayvanın dalmaya, aşırı sıcağa, vb. durumlara uyum



yapmasına yardımcı bir işlev görür. INSANDA DOLAŞIM SISTEMI



Insan kalbi, dölüt yaşamının ilk dönemlerinde çalışma



ya başlar; doğumdan sonra ve kişinin bütün yaşam dö nemi boyunca çalışmayı sürdürür; yalnızca ölümle du



rur. Kalp atışının 2 ya da 4 dakikadan uzun süre durma si, kalıcı beyin yıkımına yol açar. Kalbin kendi kasina kan sağlaması da sürekli çalışmasına bağlıdır; bu akış birkaç dakikadan uzun süre kesilirse, kalp kası çok fazla



zarar görüp, bir daha çalışmayacak biçimde durabilir.



İnsanda dolaşım sistemi, iki büyük dolaşım (akciğer



özel kan hücreleri içinde bulunur. Omurgalılarınsa tü



dolaşımı ya da küçük dolaşım ve sistemik ya da büyük



lungaçlara iter; sonra, sırt aortu aracılığıyla bedenin geri kalan bölümlerine dağıtır. Bu ilkel hayvanlarda bile baş



pompası vardır; her iki pompa, tek bir organ (kalp) ha linde bütünleşmiştir. Kalbin sağ yanı kanı akciğer dola şimina, sol yanıysa büyük dolaşıma pompalar.



tim vardır ve kalp verimi, egzersizin getirdiği gereksin



üst odacığı olan sag kulakçığa dökülür. Bu odacığın kas



münde, bu tür hücreler içinde hemoglobin vardır. Yuvarlakağızlılarda ve kelebeklerde kalp, kani so lica kan damarları üstünde nispeten ilerlemiş bir dene



dolaşım) biçiminde örgütlenmiştir. Her dolaşımın kendi



Beden dokularından dönen kan, kalbin sağ yanının



melere göre ayarlanır. (Bk. EGZERSİZ.) Bazı ilkel omur



ları kasılınca, kanı kalbin sağ yanının büyük pompalama



içinde, yeniden dolmasına yardım eden bir negatif ba sinç oluşur. Kemikli balıklarda bu tür bir doluş desteği



si kasılınca, kanı akciğer atardamarı içinden, akciğer



galılarda (keskisolungaçlılar ve yuvarlakağızlılar) kalbin



odacığı olan sağ karıncığa geçmeye zorlar. Karıncık ka



bulunmaz. Bazı yuvarlakağızlılarda, siviyi yarı açık boş luklara (sinüsler) hareket ettirmeye yardımcı ikincil



içindeki küçük kan damarlarına gönderir. Bu küçük ak ciğer damarları içinde kan, havadan çok ince zarlarla ayrılmış bir durumdadır. Burada basit yayınma aracılı ğıyla, oksijen kana girer, karbon dioksitse kandan ayrı lır. Ardından, bu temizlenmiş ve tazelenmiş kan, solku



kalpler bulunur. ſkiyaşayışlılarda ve sürüngenlerde, kalp üç odacıklı



DOLAŞIM SİSTEMİ



99



beyin



sol şahdaman sol köprücükali alardamari



jort



akciğer Toplardamani Lakciger atardaman kalp Lakciğer



ana toplardamar



TE



_dalak



karaciğer



mide



kapı toplardaman



böbrek



bağırsak



uvluk atardaman



Insanda dolaşım sistemi, kalp, atardamarlar ve toplardamarlardan oluşur ve iki dolaşım sistemine (küçük dolaşım ve büyük dolaşım) ayrılır. Küçük dolaşım sistemi, kalpten akciğerlere oksijen bakımından yoksul kan taşıyan (mavi) akciğer atardamarlarından başlar; akciğerlerde kandaki karbon dioksit bir atık ürün olarak serbest kalır. Oksijen akciğerlerde emilir ve akciğer toplardamarlan oksijen bakımından zengin kanı (kırmızı) kalbe döndürür. Büyük dolaşım sistemi, kanı bedenin bütün bölümlerine taşır. Oksijen bakımından zengin kan, kalpten bedenin çeşitli yerlerine en büyük atardamar olan aortla



taşınır. Kan, küçük atardamarlardan (atardamarcıklar)kılcaldamarlara geçer; kılcaldamarlarda oksijen ve besin maddeleri, kandan beden dokularına geçer. Hücresel yıkım ürünleri ve karbon dioksit, kılcaldamarlar tarafından toplanarak,



toplardamarlara dökülür. Bedenin en büyük toplardamarı olan ana toplardamar, kanı geriye, kalbe taşır. Kan damarları besinleri mide ve bağırsaklardan emerler; karaciğer ile /dalak, kan depoları ve süzme sistemleri olarak işlev görürler. Böbrekler, bedenin tuz ve su dengesini koruyarak kandan zehirli maddeleri süzerler. Kalp, beyin ve akcigerler, yaşamsal işlevlerini sürdürmek için büyük miktarda kan alırlar. Şahdaman, kanı beyne taşır.



lakçığa geçer.



ayrılır; bu daha küçük kollar da, sonunda milyonlarca



ğın kas çeperi çok güçlüdür ve kasıldığı zaman kanı ol dukça büyük bir basınçla, aort adı verilen büyük atarda



nlmayı sürdürür. Dolaşımın en küçük atardamarlanna,



Sol kulakçıktan kan, sol karıncığa geçer. Sol karıncı



küçük kan damarı ortaya çıkacak biçiminde kollara ay



"atardamarcık" (arteriol) adı verilir. Düz kas dokusunun



mar aracılığıyla, büyük (ya da sistemik) dolaşıma iter. Sol karıncığın kasılma güçleri tarafından aort içinde



çok fazla olduğu atardamarcıklar, kasılma ya da gevşe



oluşturulan basınç, kanı bedenin bütün dokularına, ge reksinmelerini karşılayacak miktarlarda götürmeye ye.



zenlemekte önemli rol oynarlar.



tecek büyüklüktedir. Aortun, kanı bedenin çeşitli bölümlerine taşıyan bir çok kolu vardır. Bu kolların da tümü daha küçük kollara



me yetenekleri nedeniyle, dokulardaki kan akımını dū



Atardamarcıklardan geçen kan, tek bir hücre kalınlı



ğında olan ve “kılcaldamar" adı verilen çok küçük da



marlardan oluşan bir yatağa geçer. Kılcaldamarlanın çe



perlerinin çok ince olması nedeniyle, içlerindeki kan ile



100 DOLAŞIM SİSTEMİ dokuların sıvıları arasında, besin maddeleri ve atık



ürünler değiş tokuşu kolayca gerçekleşir. Böylece, kil (



caldamarlara giren atardamar kani temiz ya da taze



kan), bunların içinden geçerken toplardamar kanı hali ne gelir.



Kilcaldamarlar, toplardamar kanını, toplardamarcık adı verilen küçük borulara dökerler; toplardamarcık lardan küçük toplardamarlara, küçük toplardamarlar dan da daha büyük toplardamarlara dökülen kan, so nunda iki büyük toplardamar (üst ana toplardamar ve



alt ana toplardamar) aracılığıyla kalbe döner (bu toplar damarlar sağ kulakçıkta son bulurlar); böylece büyük dolaşım tamamlanır. Dolaşım sistemi içindeki tek yönlü akımı, kalpte ve



toplardamarlarda bulunan kapakçıklar sürdürür. Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında, kanın karıncıktan ge riye, kulakçığa dönmesiniönleyen üçlūkapakçıklar (tri küspit) yeralır. Akciğer atardamarının sol üst karıncığa



giriş deliğinde de, kanin sol karıncığa geri dönmesini önleyen bir yarımay kapakçık takımı bulunur. Aynı bi çimde, kalbin sağ yanındaki ikili kapakçıklar sol karin



lakçık kasılması, kalbin pompalama eyleminde küçük



bir rol oynar; yalnızca karıncığın dolmasını tamamlar ve



kalp, kulakçıkların kasılmadıkları sırada bile çok iyi işlev



görür. Kalp kasının bir özelliği de otomatikliğidir. Oto matiklik, kalbin herhangi bir bölümünün, kalp atışını



başlatacak aksiyon potansiyeli yaratabileceği anlamına



gelir. Normal olarak, kalp atışının doğduğu yer, sinatri



yal düğümdür. Bunun nedeni, yapısal özelliği sonucu,



elektrik yükü boşalımlarının burada, kalbin başka bö lümlerinden daha büyük olmasıdır.



Kalbin her kasılışında, sol karıncıktan fışkırtılan kan



miktarına kalp atış hacmi (SV) denir. Bunun miktarını belirleyen bazı etkenler vardır. Söz konusu etkenlerin



en önemlisi, kasılmadan önce karıncık içine dolmuş bulunan kan miktarıdır. Dolayısıyla, kalbin hızlı dolu mu, daha büyük atım hacmiyle sonuçlanır; daha uzun dolum süresi (yavaşkalp hızı) de aynı sonucu verir. Kalp hızı (HR) ya da kalp atım hızı, kalbin bir dakika içindeki kasılma sayısıdır. Dinlenme durumundayken normal



kalp hızı dakikada 72 dolayındadır. Kalp verimi (CO),



ciktan sağ kulakçığa kan akışını önlerler; bir başka yarı



kalbin bir dakikada pompaladığı kan miktarıdır ve atım hacminin (SV) kalp hızıyla (HR) çarpımına eşittir. Buna



geri dönmesini engeller. Bazı toplardamarlarda da yar may kapakçıklar bulunur ve kasılan kasların toplarda marlar üstüne yaptığı basınç, bu kapakçıkların hareket



se, kalp verimi dakikada 5 040 ml olacatır. Ortalama erişkinlerde toplam kan hacmi 5 000 ml olduğundan, bu denklem (CO-HRX SV), her dakika içinde beden



tıracak bir etki yapar.



Kalp verimi, hem atım hacminin, hem de kalp hızının değiştirilmesiyle ayarlanabilir. Eğitimli bir atletin kalp hi



may kapakçıkları takımı da, kanın aorttan sol karıncığa



göre, atım hacmi dakikada 70 ml, kalp hızı da normal



leriyle birlikte, toplardamar kanının kalbe dönüşünü ar



de dolaşan kanın toplam hacmini gösterir.



Kanin kalbe akışını sağlamak için gerekli bütün ener jiyi, kalp kasının kasılması sağlar. Kanın hareketi, sivi



akışına ilişkin fizik ilkelerine uygun bir yol izler. Buna göre kan hep, basıncı yüksek olan yerden, basıncı alçak olan yere akar.



Kalp. Kalp iki kas kitlesinden yapılmıştır. Bunlardan biri, iki karıncığı (kalbin alt yanında bulunan odacıkları) oluş



ZI, egzersiz yaptığı sırada dakikada 150 vuruşa kadar çı



kabilir ve atardamar kanının kalbe dönüşü, atış hacmi 170 ml olacak biçimde artabilir. Bunun sonucu olarak



söz konusu, koşullarda atış hacmi, 25 500 ml'dir. Bu, dinlenme değerinin yüzde 400 üstünde bir artıştır. Yo



rucu etkinliği olanaklı kılan, pompalama eyleminin



turur. Bu kaslar, hücrelerinin protoplazma telcikleriyle



uyum yeteneğidir.



taşırlar. Bunun sonucu olarak, her kas kitlesi, tek bir ka sılıcı birim olarak iş görür ve kalp kasının bir kasılıcı biri



cm2). Fırlatılan kanın basıncının, kani aort içinde hare ket ettirebilmesi için, bu değerden büyük olması gere



birbirlerine bağlı olmaları bakimindan, özgün bir nitelik



minde başlayan hareket, kas kütlesinin öbür yanlarına



Aort içindeki basınç yaklaşık 100 torr'dur (0,14 kg/



kir. Sol karıncığın kasılmasıyla kalbe iletilen basınç



otomatik olarak yayılır. Dolayısıyla, her iki karıncık gibi,



enerjisi (basınç kez hacme eşittir), kalp tarafından yapı



Kalbin iki yanı, kalp bölmesiyle birbirinden ayrılır.



karıncık, sol karıncığın yaptığı işin yaklaşık altıda birini



bölme tamamlanmıştır; dolayısıyla iki yan, anatomik ve işlevsel olarak birbirinden ayrı iki pompalama birimidir. Normal olarak, sağ kulakçığın sinoatriküler (sinatriyal)



taki basıncın yaklaşık altıda biri kadardır. Ayrıca, kalbin,



her iki kulakçık da aynı zamanda kasılır ya da gevşer.



lan iş için gerekli temel enerji kaynağını oluşturur. Sağ



Erişkinde kulakçıklar arası bölme ile karıncıklar arası



yapar; çünkü akciğer atardamarı içindeki basınç, aort



düğüm adı verilen özelleşmiş bir bölgesinde, düzenli aralıklarla, "aksiyon potansiyeli” diye adlandırılan bir elektrik akısı oluşur. Iki kulakçık etkin bir biçimde tek bir kassal birim oluşturduklarından, aksiyon potansiyeli



kulakçıklara yayılır; kısa bir süre sonra, kulakçık kası,



aksiyon potansiyeli tarafından uyarılarak kasılır.



Karıncıklar da tek, ama karıncıklannkinden farklı bir



kas kütlesi oluşturur. Aksiyon potansiyeli kulakçıklar ile



kana hareket verebilmesi için enerji harcanması gere kir. Böylece, kalbin yaptığı toplam iş, W- 7/6 PV + mv



denklemiyle elde edilir.Burada W bir dakikada yapılan iş, Paort basıncı, V kalp verimi, m bir dakikada kalbin



pompaladığı kan kütlesi (yaklaşık olarak kalp verimine eşittir), v de kanın kapakçıklar arasındaki deliklerden geçtiği sıradaki ortalama hizidir. Dinlenme durumunda



kalbin yaptığı iş, bedenin toplam enerji harcamasının



karıncıkların birleşme yerine ulaştığı zaman, elekrik akı



yaklaşık olarak yüzde 5'ini oluşturur. Kalp rezervi, kal



karıncık düğümü iletir. Elektrik akısı, hafif bir gecikme



rumlar için yapabileceği iş miktarıdır. Hastalıklı bir kalp



sını, ileti için özelleşmiş bir başka bölge olan kulakçık



nin ardından, karıncık kasına, iletim için özelleşmiş olan bir başka kas telcikleri demeti (His demeti ve Purkinje



sistemi adı verilir) aracılığıyla iletilir. Karıncığın kasılma sini, gene, karıncığın aksiyon potansiyeli izler. Bu yapı



biçiminden de açıkça anlaşılacağı gibi, kalbin iki bölü



bin direnme durumunda gerekenden fazla olan du



te, kalp verimi önemli ölçüde azalmış olabilir. Sözgeli



mi, egzersiz ve heyecan, kalp rezervinin sağlayabilece ğinden daha büyük bir kalp verimini gerektirebilir: Kalp yetmezliği bunun sonucudur. Tam bir kalp vuruşuna, bir "kalp çevrimi" adı verilir. Yukarda ana çizgileriyle



münün kasılması arasında geçen kısa bir gecikmeyle,



verilen olgular, çevrimin özelliklerini oluşturur.



zamanlı olarak kasılacaklardır.



rurlar ve kalbin çalışmasını değerlendirmede önem ta şırlar. Bu sesler, kalp kapakçıklarının kapanmasından



her iki kulakçık eşzamanlı olarak, her iki karıncık da eş Kulakçıkların kasılmasından önce, kan çoğunlukla



pasif yollardan, karıncıkları doldurur. Dolayısıyla, ku



Kalp sesleri kalp çevriminin temel özelliğini oluştu



kaynaklanır. Başlıca iki ses vardır. Bunlardan birincisini



DOLAŞIM SİSTEMİ 101 kulakçık-karıncık kapakçıklarının kapanması, ikincisini de akciğer atardamarı ile aortun yarımay kapakçıkları



gibi işlev görmesi, kalbin bunların içine fışkırttığı kanın



kapakçıkların esnek telcikleridir. Hekim bir stetoskop



da basınç salıntısı ya da vuru basıncı yaklaşık 40 torr'dur



nin kapanması çıkarır. Ses titreşimlerine neden olan, bu



aracılığıyla bu sesleri dinleyerek kalbin, özellikle de bu sesleri çıkaran kapakçıkların durumu konusunda



önemli sonuçlar çıkarabilir.



Kan damarlar. Bedendeki en büyük kan damarı aort tur. Aortun çeperleri kalındır ve güçlü bir esnek gereç. ten yapılmıştır. Aortun öncelikliişlevleri, kanın gecici olarak depolanması için bir depo işlevi görmesi ve ka nin büyük dolaşıma dağıtılmasıdır . Aort yukarı ve arka ya doğru kavis yapar (aort kavsi); sonra omurganın ya



Aort ile büyük atardamarların esnek bir kan deposu



ürettiği basıncın düşmesine yarar. Dinlenme durumun



(0,056 kg/cm²). En yüksek basınç (sistolik basınç ya da kalp kasılma basıncı) yaklaşık 120 torr'dur (0,168 kg/



cm?). En az basınç (diyastolik basınç ya da kalbin gevşe



me dumundaki basıncı), kanın kalpten ikinci fşkırışına kadar merkez rezervuardan boşalmasıyla ulaşılan ba



sinçtır ve yaklaşık 80 torrdur (0,112 kg/cm²). Ortala ma atardamar basıncı, belirtildiği gibi, yaklaşık 100



torr'dur. Uygulamada, kan akışını yaratan etkili basınç budur. Ortalama basınç, būyük atardamarlarda aşama



nindan aşağı, karın boşluğuna inerek bacaklar ve ayak



li bir biçimde, küçük atardamarlardaysa daha hızlı bi



larda son bulur. Bütün bu yol boyunca, “atardamarlar” diye adlandırılan büyük damarlar biçiminde dallara ay



çimde azalır. Atardamarcıklardan geçerken kan basın cinda belirgin bir düşme, kılcaldamarlardaysa ilımlı bir düşme vardır.



rilir. Her dal da daha küçük atardamarlara (atardamar



ciklar) ayrılır; buna karşılık atardamar yatağının toplam



Kilcaldamarların atardamarlarla ve toplardamarlarla



kesit alanı, bölünme ilerledikçe büyür. Atardamarcık



ağızlaştıkları uçlardaki basınçlar arasındaki fark, sivinin



larda esnek doku daha az, kas dokusu daha fazladır:



atardamar ucunda doku boşluklarına doğru hareketini,



Aslında aşağı yukarı bütünüyle düz kaslardan oluşurlar



toplardamar ucunda da kılcaldamarların içine doğru hareketini sağlar. Bu olgu, beden doku sıvılarının dene



(bu, kan akışının denetimi bakımından önem taşır).



Atardamarcıklar, dokularla çok yakın ilişki içinde olan kılcaldamarlar yatağına kan sağlarlar. Bu kılcalda marlardan birçoğu, bir alyuvarın (çapı yaklaşık 7 mik ron), içinden güçlükle geçebileceği darlıktadır. Kilcal damar çeperlerindeki delikler, su, şeker, çözünmüş



gazlar ve öbür küçük moleküllerin geçebilecekleri ge



nişlikte, buna karşılık, daha büyük molekülleri alıkoya



timi bakımından önem taşır.



Dolaşım sistemi içindeki kan akışı. Genel olarak, kanın akışı, sıvıların akış yasalarını izler. Temel yasa, aşağıdaki



denklemle gösterilir:



akış – basınç --'direnç Kalp-damar fizyolojisinde, akış değeri olarak genellikle



cak darlıktadır. Bu nedenle, kılcaldamarlar, doku sivila



kalp verimi alınır; basınç, ortalama atardamar basıncı



rinin oluşumuna katkıda bulunan bir süzgeç işlevi gö



dır; dirençse, küçük kan damarları içindeki, özellikle



rürler.



de atardamarcıklar içindeki akışa dirençtir. Daha ayrın



Toplardamarlar. Çok ince çeperlidirler ve düşük ba



tılı bir biçimde, ağdalı sıvıların esnek olmayan borular içinden akışına uygulanan denklem, Poiseuille denkle



sınçların etkisindedirler. Bazı büyük toplardamarlarda, dıştan, kasılan kaslardan gelen basıncın yardımıyla, kal



be toplardamar kanının dönüşünü artırmaya yardımcı olan kapakçıklar bulunur. B



B



mi diye adlandırılır. Bu denklemle kan akışı, kabaca ta



nimlanabilir. Bununla birlikte, söz konusu denklem, akışkanın Newton tanımına uyan gerçek bir akışkan ol



duğunu kabul eder; oysa kan böyle bir akışkan değildir; denklem aynı zamanda boruların katı olduğunu varsa yar; oysa kan damarlarının çeperleri katı değildir; ayn



ca denklem akışkanın ağdalılığının değişmezolduğunu kabul eder; oysa kanın ağdalılığı değişmez değildir. Ge 2



3



ne de, kan akışının denetimi konusunda yaklaşık da ol



sa bilgi edinmek bakımından, Poiseuille denklemi ya rarlıdır.



Kanın büyük ve orta büyüklükteki atardamarlar için deki akışı, nabızla yansır. Nabız, kılcaldamarlann atar damar uçlarında söner ve zor farkedilecek bir duruma gelir.



Fizyologlar, kan damarları içindeki akışı ve basınç vurusunun iletimini tanımlayan ayrıntılı kuramlar gelis tirmişlerdir ve dirençli öğelerin, özellikle de atardamar



cıkların etkisi çok iyi anlaşılmıştır. 6



5



Bedenin her yanında kan dolaşımını sağlayan damarlar olan atardamarlar (A) ve toplardamarlar (B) benzer



yapıdadırlar; bununla birlikte, atardamarların kalpten pompalanan kanın basıncına karşı koyabilmesi için, sagda



da görüldüğü gibi, daha kalın çeperlerivardır. Bir kan



damarının iç gömleği (iç tabakası) bir epitel hücreleri katı



(1), bir bagdokusu kati (2) ve bir esnek doku katından (3) oluşur. Orta gömlek (4), düz kastan, diş gömlek (5)



bagdokusundanoluşur. Damann kendisi için gerekli kani, kılcaldamarlar (6) sağlar.



Kan dolaşımının denetimi. Basınç-akış ilişkisi, kan dola şımı denetiminin temelini oluşturur. Dolaşımın bütün denetimi, kalp kasi ya da atardamarcık düz kası tarafın dan sağlanır. Kalp verimi, öncelikle kalp hızıyla, atarda



mar basıncı kalp verimiyle ve çevresel dirençle, yerel doku ağları içinden kanın akışıysa, atardamar kasılması



ya da gevşemesiyle denetlenir.



Kalp kası ve dolaşım sisteminin düz kasları, beynin



soğaniliğinde bulunan kalp-damar merkezlerinden çı kan sinirler tarafından denetlenir. Bu sinirler de, bede



nin birçok bölümünde bulunan duyualıcılardan gelen sinir uyarılarından etkilenirler. Dolaşım işlevi, çok çeşitli çevre koşullarına ve aşırı kas etkinliğine uyum sağla



yabilir. Dolaşımın denetimi karmaşıktır ve kuşkusuz, canlılardaki en ileri evrimsel gelişmelerden biridir.



102



DOLDRUMS



doldrums



ley-Kay dir), 1923'te Monte Carlo'da, Diaghilev'in top luluğuna katıldı. Diaghilev'le arası bozulunca 1927'de



Ekvatorda çeşitli rüzgârların ve okyanus akıntılarının görüldüğü alçak basınç bölgesi. Kuzey yarıkürede esen



Londra'da kendi topluluğunu kurup, daha sonra ABD



alize rüzgârlarını Güney yarıkürede esen alize rüzgârla



rindan ayıran doldrums bölgesi, her iki alizenin yakın saması sonucu havada yalnızca düşey hareketlerin ger



çekleştiği, rüzgârlar açısından durgun bir bölgedir. Gü



ve Avustralya'da çeşitli topluluklarda (Ballet Theatre, Sadler's Wells Ballet, vb.)dans edip, birçok bale sahne ye koydu. Bale tekniği üstüne kitapların yanı sıra, Mar



kova'nın yaşamöyküsünü (1953) ve özyaşamöyküsü nü yayınladı.



neşin yükselimine bağlı olarak, 10 G ile 10° K arasında



yer değiştirir.



Dollfuss, Engelbert



Dolet, Étienne



Avusturyalı devlet adamı (Texing 1892-Viyana 1934).



Fransız basımcısı ve hümanisti (Orléans 1509-Paris



arasında Tarım bakanlığı yapıp, 1932'de şansölyeliğe



1546). Paris ve Padova'da öğrenim gören (1521-1526)



(başbakan) getirildi. Nazi Almanyası'na karşı Avustur



Hukuk öğrenimi gören Engelbert Dollfuss, 1931-1932



Étienne Dolet, Jean de Langeac'ın katibi olarak Vene dik'e gidip, onun yardımıyla, Toulouse'da hukuk öğre



nimine başladı (1532); ama öğrencilerin ayrıcalıklarını korumak için verdiği iki şiddetli söylev yüzünden hapse girip, 1534'te kentten ayrıldı. Lyon'a giderek Sébastien Gryphius basımevinde düzeltmenlik yapmaya başladı. 1538'de evlenip, bir basımevi açtıysa da, Cato Christia



nus (Hıristiyan Cato) adlı yapıtından ötūrū engizisyon



ya'nın bağımsızlığını Faşist İtalya'nın yardımıyla koru maya çalışıp, Mart 1933'te Parlamento'yu feshederek, Şubat 1934'te bir sosyalist ayaklanma girişimini bastır dıktan sonra, Nisan 1934'te diktatörlüğünü ilan etti. 25



Temmuz 1934'te Nazilerin başarısızlıkla sonuçlanan hükümet darbesi girişimi sırasında öldürüldü.



Dollo, Louis



tarafından hapse atıldı. 15 ay sonra (Ekim 1543) serbest yeniden tutuklanınca, Piemonte'ye kaçtı (Ocak 1544).



Belçikalı fosilbilimci (Lille 1857-Brüksel 1931). Etolojik fosilbilim ile paleobiyolojinin kurucuları arasında yer



Lyon'a dönünce bir kez daha tutuklanıp, Paris'e götū



alan (La Paléontologie Ethnologique (Etolojik fosilbi



rülerek diri diri yakıldı.



lim)) Louis Dollo, 1893'te Dollo yasası adı verilen, ev



Başlıca yapıtları: Carmina (şarkılar, 1534-1538), Commentarii Linguae Latinea (Latin Dili Üstüne Yo



rimdeki tersinmezlik yasasını açıkladı: "Geriye doğru evrim eskisine dönüşmez, yokolmuş bir organ yeniden



rumlar, 1537), De Re Navali(Denizcilik Üstüne), Mani



ortaya çıkmaz".



bırakılıp, rakip basımcıların bir komplosu sonucunda



ère de Bien Traduire d'une Langue à une Autre (Bir Dil



den Bir Başkasına İyi Çeviri Yapmanın Yolu, 1540), Se cond Enfer (İkinci Cehennem, 1544), Cantique sur la Desolation et la Consolation (Üzüntü ve Avunma Üstü



ne Şarkı, 1546)



Dollond, John İngiliz gözlükçüsü (Londra 1706-ay.y. 1761). Bir optik aletleri atölyesi kuran John Dollond, 1758'de bir Hint merceği ile bir krovn merceğini birleştirerek ilk renkse mez (akromatik) objektifi yapmıştır.



Dolin, Anton



İngiliz dansçısıve koreografi (Slinford, Sussex 1904-Pa



Dolmabahçe sarayı



Anton Dolin (asıl adı Sydney Francis Chippendall Hea



İstanbul'da Dolmabahçe semtinde saray. Sultan Ab



ris 1983). Londra'da Serefina Astafieva'dan ders alan



‫היווכ‬TIT Before



Dolmabahçe sarayının ana kapısı.



DOMASZEWSKI, ALFRED VON 103 dülmecit'in mimar Garabet Balyan ile oğlu Nikogos Balyan'a yaptırdığı (1842-1853) Dolmabahçe sarayı,



rönesans ve barok karışımı bir üslupta, bol süslemeli bir yapıdır. Deniz tarafında 600 m uzunluğunda geniş bir mermer rıhtımı olan saray, yol tarafında yüksek duvar larla çevrilidir. Çok yüklü bezemelerle süslenmiş iki bú



yük kapısından bahçesine girilir. Bahçeden geniş mer divenlerle selamlık bölümünün birinci katına çıkılır. Or



tadaki asıl yapıda taht salonu yeralır. Bunun kuzeyinde hünkar dairesi ve harem vardır.



Yapımı bittikten sonra, Topkapı sarayından taşınan Osmanlı sülalesinin yerleştiği Dolmabahçe sarayı, gü nümüzde müze olarak kullanılmaktadır.



Kalsit gibi dolomit de bütün yerbilim yapılarında bu



lunabilir: Korkayaçlarda karbonatlar halinde; başkalaş. mış kayaçlarda mermerler halinde; hidrotermal çökel tilerde; vb. Kalsitler gibi dolomitlerde, en çok tortul ka



yaçlarda bol bulunur, hattâ bazen tortul kayacın tama mini oluştururlar: % 50'den çoğu dolomitten oluşan kayaçlara “dolomi” adı verilir. Avrupa'da Devonyen,



Triyas ve Jura dönemleri kayaçlarında bol miktarda do lomiye rastlanır. Kalsitlerin tersine, dolomitlerin tortul



lardaki kökeni pek kesin bilinmemektedir. Dolomitler killerle ve evaporitlerle birlikte bulunduklarında hidro



karbon çökeltileri oluşturabilirler. Isıyalıtıcısı, plastik ve boya maddelerinde dolgu maddesi, oksijen çeliği yapı minda katkı maddesi olarak kullanılan dolomilerden,



tarımda verimin artırılmasında ve ateşe dayanıklı kapla



dolmen: Bk. MEGALİT.



maların yapımında da yararlanılır. Dolomitlerse yapı larda süsleme taşı, kaldırım taşı olarak ve ateşe dayanık



Dolomieu, Dieudonné de Gratet de Fransız yerbilimcisi ve madenbilimcisi (Dolomieu



1750-Châteauneuf 1801). Malta şövalyeleri tarikatın dan olan Dieudonné (ya da Déodat) de Gratet de Dolo



li tuğla yapımında kullanılır. Dolomitler



Doğu Alpler'in İtalya'da Kuzey Veneto ile Trentino-Al



to Adige arasında uzanan bölümüne verilen ad. Dolo mitler'in batısında Adige vadisi, kuzeybatısında İsarco



vadisi, kuzeyinde Rienza (Pusteria vadisi), doğusunda Piave, güneyinde Brenta (Sugana vadisi) yeralır. Dö



küntülerden oluşmuşlardır: Kireçtaşları, Triyas'ta oluş muş dolomitler (adları buradan kaynaklanır), vb. Bir



yüksek yayla görünümündedirler; atmosfer olaylarının



etkisiyle bu yüksek yayla üstünde kuleye, kaleye, küla ha benzeyen çok çeşitli dag engebeleri oluşmuştur. Kozalaklı ormanları, otlaklar ve tarlalarla kaplı olan Dolomitler, iki bölüme ayrılır: Doğu Dolomitler; Batı Dolomitler.



Dolomitler'de birçok göl (Carezza, Misurina, Lavi



co, Dobbiaco, Caldonazzo, Baies) ve küçük buzullar Dieudonné de Gratet de Dolomieu, yaptığı



geziler sırasında birçok yerbilim gözleminde bulunmuştur.



mieu, düelloda bir arkadaşını öldürünce, ölüm cezası



na çarptırıldı; ama tarikat başkanı tarafından kurtarıldı



ve kendini bilime adadı. Depremlere ve bazalta ilişkin incelemeler yapıp, adını taşıyan kalkerleri (dolomit) in



celedi. Napolyon'un Misir seferine katılıp, iki yıl Mi sır'da yaşadı.



Başlıca yapıtları: Voyage aux iles Lipari(Lipari Adala



rina Gezi, 1783), Mémoires sur les iles Ponces et les



Produits Volcaniques de l'Etna (Ponzaces Adaları ve Et



na Yanardağı Ürünlerine ilişkin Muhtıralar, 1788). dolomit



Dolominin (CaMg(CO3h]bileşiminde yer alan kalsiyum



ve magnezyumçift karbonati. Dolomit, kimyasal ve ya pisal açıdan bir kalsit sayılabilir; yalnız, dolomitte, kalsi



yum iyonlarının yarısının yerini magnezyum iyonları al mıştır. Dolomitte, magnezyumun yerini ankeritle demir ya (Ca da manganez alabilir ve bu durumda



(en büyüğü 3,5 km’ genişliğindeki Marmolada) bulu



nur. Belluno ve Bolzano yörenin en büyük kentleridir. Brenta kütlesi eteklerindeki Madonna di Campiglio, ün



lü bir sayfiye yeri ve kış sporları merkezidir.



Domagk, Gerhard Alman biyokimyacısı (Lagow 1895-Burgberg 1964). Münster Universitesi'nde ders veren Gerhard Domagk,



Eberfeld Patoloji ve Bakteribilim Enstitüsü yöneticiliği ne getirilip, kansere ilişkin deney ve araştırmalar yaptı.



Sulfakrizoidin (ya da prontosil) bileşiğinin bakteribilim sel etkisini bulup (1935), kimyasal tedavide sülfamitle rin kullanılmasına öncülük ederek, 1939'da Nobel Tip Ödülü'nü aldı.



domalan Asklı mantarlar öbeğinden, bütünüyle toprak altında yaşayan mantar cinsi (Bil. a. Tuber). Yuvarlak, 1-7 cm



çapındaki patatese benzer yumruları yenebilen, ülke



mizde de doğal olarak yetişen domalan cinsi üyelerin



den, özellikle Tuber melanosporum gibi türler lezzetli dir ve gerek güçlü kokusuyla çektiği tavşanlar, vb. hay



vanlar tarafından, gerek insanlar tarafından yenir. Batı



(Fe,Mg)(CO3)2] ve kutnohoritle(Ca(Mn,Mg)CO3)2) bir



ülkelerinde, domalanları bulmak için, eğitilmiş köpek ve domuzların koku alma duyularından yararlanılır.



magnezyum iyonlarına bırakmış kalsiyum iyonlarının almaşık tabakaları açısından, kalsitin yapısına benzer. Sertliği 3,5-4, özgül ağırlığı 2,85'tir. Renksiz lya da be



Domaszewski, Alfred von



eşyapılı dizi oluşturur. Billurlu yapısı, yerini bütünüyle



yaz, yeşil, kahverengi, kırmızı olabilir.



Macar kökenli Alman tarihçisi ve arkeologu (Tamışvar



104



DOMATES



1856-Heidelberg 1927). Heidelberg Üniversitesi'nde



Domenichino, 11



Eskiçağ tarihindersleri veren Alfred von Domaszewski, Arabistan ve Ankara'da yapılan bazı arkeoloji kazıları



Italyan ressamı (Bologna 1581-Napoli 1641). Bir ayak



na katılmıştır.



Başlıca yapıtları: Die Provincia Arabia (Arabistan ille ri, 3 cilt, 1904-1909), Geschichte der Römischen Kaiser



kabicinin oğlu olan il Domenichino (asıl adı Domenico Zampieri dir), önce Flamand Denis Calvaert'den, son ra Annibale Carracci'den ders aldı. Parma, Modena ve



(Roma İmparatorları Tarihi, 1909), vb.



Reggio'ya yolculuklar yaptıktan sonra, Roma'ya yerle



domates



büyük panolarını tamamladı. Kardinal Borghese'nin



Patlıcangiller ailesinden bir yıllık bir bitkinin (Bil. a.



manastırının fresklerini yaptı. 1614'e doğru, San Onof rio kilisesini Aziz Hieronymus'un yaşamından sahne lerle süsledi. Çeşitli kıskançlıklar yüzünden bir süre Ro



şip, Carraccilerin ölümünden sonra Farnese galerisinin hizmetine girdi ve Roma yakınındaki Grotto Ferrata



Lycopersicum esculentum) ve meyvesinin ortak adı.



ma'dan ayrılıp, papa Gregorius XV tarafından geri çağ rılarak baş ressamlığa ve Vatikan mimarlığına atandı.



1630'da Napoli'ye yerleşti.



Rönesansın son ressamı sayılan il Domenichino'nun



başlıca tabloları arasında Aziz Hieronymus'un Son Ku das Ayini(Vatikan, 1614), Aziz Petrus'un Kurtuluşu (Ro



ma, Pietro in Vincoli), Diana'nın Avi (Borghese galerisi, 1616) sayılabilir.



Domenico di Pace: Bk. BECCAFUMİ, DOMENICO.



Domenico Veneziano (



Domates (L. esculentum) bitkisinin solda) çiçeği (üstte ortada)



ve aynı adlı meyveleri (ortada). Sağda üstte, kiraz domatesi



İtalyan ressamı (Venedik 1400'e d. - Floransa 1461).



kullanılan İtalyan domatesi çeşidinin meyvesi görülmektedir.



Barok dönemin en büyük İtalyan ressamı sayılan Do menico Veneziano'nun (asıl adı Domenico di Bartolo



Dona dayanamadığı için seralar dışında yalnızca ılıman



rünün büyük bölümünü,1435'e doğrulyerleştiği Floran



bitki olan domatesin etli meyveleri, vitamin bakımın



Magnoli Meryemi(1445'e d., Floransa),barok üslubu



çeşidinin meyveleri, sağda altta, özellikle salça yapımında



meo'dur), Venedikli anlamına gelen Veneziano lakabı na karşın, Venedik okuluyla hiçbir ilişkisi yoktur ve öm



bölgelerde yaz mevsiminde yetişen, tüylü yapraklı bir



sa'da geçirmiştir. Başlıca yapıtı olan "Santa Lucia dei



dan son derece zengindir ve çiğ olarak ya da pişmiş ye



nun en güzel örneklerindendir.



nılır.



Domingo, Placido



nir; ayrıca salça, konserve, turşu, vb. yapımında kulla



Ülkemizde yetiştirilen başlıca, yerlil çeşitleri arasın



da sırıkdomatesi, iri yerdomatesi ve kalın kabuklu Edre mit domatesi sayılabilir.



domatesağacı Anayurdu Güney Amerika, özellikle Peru olan, boyu 6



İspanyol tenoru (Madrid 1941). Şarkıcı bir ana-babanın oğlu olan, Meksika'da büyüyen ve ilk kez Mexico City



Operası'nda sahneye çıkan (1957) Placido Domingo,



daha sonra Tel Aviv Operası'nda çalıştı. 1966'da New



York'ta Metropolitan Opera'da Ginastera'nın Don Rodrigo operasında büyük başarıkazanıp, çok geçme



m'yi bulabilen küçük ağaç türü (Solanum betaceum ya



den uluslararası üne kavuştu ve dünyanın pek çok ope



çimde yetiştirilen domatesağacının yumurta biçiminde,



yöneticiliği de yapıp, gerek klasik, gerek modern beste



da Cyphomendra betacea). And dağlarında yaygın bi



rasında sahneye çıktı. Şarkıcılığının yanı sıra, orkestra



kırmızımsı sarı ya da mor renkli, tadı ve kokusu domate



cilerin yapıtlarını büyük bir başarıyla yorumladı.



yenir; ayrıca, konserve yapımında kullanılır.Günümüz



Dominica



gin biçimde yetiştirilmektedir.



Antil denizinde ada devleti. Batı yarıkürenin en küçük ülkelerinden biri olan, Küçük Antiller'den aynı adlı ada



si andıran meyveleri, gerek taze, gerek pişmiş olarak



de Güney Amerika ülkelerinin yanı sıra, Büyük Okya nus adalarının çoğunda, özellikle Yeni Zelanda'da yay



da yeralan Dominica'nın başkenti ve başlıca kenti Ro domdom



seau'dur.



Çekirdeğihaç biçiminde çentilen mermi. ilk olarak ingi



büyük bölümü ormanlıktır. Çok sayıda akarsu (hiçbiri



dom) cephaneliğinde üretilen, derin yaralar açan dom domun (ya da dumdum, domdom kurşunu), savaşlarda kullanımı, 1899 Uluslararası Lahey Antlaşması'yla ya



ortalaması 26 °C dolayındadır; yıllık yağış ortalaması



lizler tarafından Hindistan'daki Dumdum (ya da Dom



saklanmıştır. Bununla birlikte, Boerler Savaşı'nda



(1899-1902) Ingilizler tarafından, 1904-1905 Rus-ja



pon Savaşı sırasında da Ruslar tarafından kullanıl mıştır.



Yanardağ kökenli dağlık bir ada olan Dominica'nın



ulaşıma elverişli değildir) bulunan adada, yıllık sıcaklık dağlarda 6 350 mm'yi bulur. En yüksek dağı (1 447 m) Diablotin'dir.



Halkının büyük bölümü siyah olan, iç kesimlerdeyse ilk halkı Kariblerden bir azınlık topluluğu bulunan Do



minica'da,resmîdil Ingilizce'dir; ama pek çok kişi,Fran sızca'nın bozulmuş bir biçimini de konuşur. Etkin nüfu



DOMINIK CUMHURİYETİ 105



ES DOMINICA



DOMİNİK CUMHURİYETİ



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 751 km'. Başkenti



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 48 734 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Santo Domingo (1 600



ve en büyük kenti: Roseau (22 000 nüf.; 1990 tah.)



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1989 tah.): 83 474; nü



fus yoğunluğu: Km?'ye 111 kişi. Nüfus dağılımı: Kent-kır ayrımı yok. Yıllık nüfus artış hızı (1989): % 2,1. Resmi dili: Ingilizce. Başlıca dinler: Kato lik.



EGITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1986):



yetişkin nüfusun % 94,4'ü. Üniversite sayısı (1990): 1. Hastane yatak sayısı (1986): 312. He



kim sayısı (1986): 27. Ortalama ömür (1989): Ka dinlarda - 78; erkeklerde - 73. Bebek ölüm



oranı (1989): 11000 canlı doğumda 14.



000 nüf.; 1990 tah.)



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1990 tah.): 7 200 000;



nüfus yoğunluğu: Km?'ye 147,7 kişi. Nüfus dağılı



mi (1990): Kentlerde % 52; kırsal kesimde % 48. Yıllık nüfus artış hızı (1990): % 2,5. Resmi dili: Is



panyolca. Başlıca dinler: Katolik.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1988);



Yetişkin nüfusun % 74'ü. Üniversite sayısı (1989); 8. Hastane yatak sayısı (1985): 6511. Hekim sayi SI (1985): 3 056. Ortalama ömür (1989): Kadınlar da – 64; erkeklerde – 60. Bebek ölüm oranı



(1989): 1 000 canlı doğumda 66.



başına ulusal gelir: 1/320 dolar. Etkin nüfus dağılı



EKONOMI. GSMH (1990 tah.):7,1 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir (1991): 998 dolar. Etkin nū



32; hizmetler — % 28. Dış ticaret (1990): Dışalım 115 milyon dolar; dışsatım 59 milyon dolar. Tica



% 33; sanayi —% 18. Dış ticaret (1990): Dışalım 1,7 milyar dolar; dışsatım 734 milyon dolar. Tica



doları- 100 cent.



YÖNETİM. Türü: Başkanlık tipi cumhuriyet. Yasama organi: Parlamento , Yönetim bölümlen



EKONOMI. GSMH (1989): 53 milyon dolar; kişi



mi (1987):Tanm - % 40; sanayi ve ticaret -%



fus dağılımı (1986): Tarım —% 49; hizmetler -



ret yaptığı başlıca ülkeler: Birleşik Krallık, ABD, Trinidad ve Tobago. Para birimi: 1 Doğu Karaib



ret yaptığı başlıca ülkeler: ABD ve Porto Riko, Pa



YÖNETİM. Türü: Commonwealth üyesi cumhu



riyet. Yasama organi: Millet Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 10.



ULAŞIM. Demiryolları (1990): Yok. Karayolları



(1987): 370 km asfalt, 380 km toprak. Başlıca li



ra birimi: 1 Dominik pezosu- 100 centavo.



mesi: 29 il.



ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 1655 km. Karayolları(1988): 5 800 km asfalt; 6 200 km top rak. Başlıca limanları: 4. Başlıca havaalanlan; 2.



manları: 2. Başlıca havaalanları: 1.



sun büyük bölümü tarımda çalışır (dışsatıma yönelik muz ve hindistancevizi yetiştiriciliği). Turizm de, gün geçtikçe gelişen bir ek gelir kaynağıdır. 3 Kasım 1493'te Kristaf Kolomb tarafından bulunup,



ilk İspanyol yerleşme merkezinin kurulduğu Hispanio



açan Dominica, 1805'e doğru Ingilizler tarafından sö



la, dağlık bir adadır. En önemli sıradagi olan Orta Sira dag, Dominik Cumhuriyeti'nin batı kesimi boyunca uzanır. Antil bölgesinin en yüksek ve en alçak noktaları da, Dominik Cumhuriyeti'nde yeralır. En yüksek (3 174 m) nokta olan Duarte doruğunun yalnızca 85 km gü



alth'ü üyesi bağımsız bir devlet oldu. 1980'de başba



yinin 45 m altına düşer. Kuzey kesimde, Atlas okyanu



letleri örgütü adına, ABD'nin komşu Grenada'ya askeri müdahalede bulunmasını istedi. 1989'da Hugo adlı ka



rimli bir tarım bölgesi olan Cibao vadisi uzanır. Cumhu



seçimlerden sonra Eugenia Charles, üçüncü kez başba



lim (yıllık sıcaklık ortalaması 25 °C), dağlarda yükselti, kuzeydoğuda da alize rüzgârlarının etkisiyle yumuşar.



XVIII. yy'da İngiltere ile Fransa arasında çekişmeye yol



mürgeleştirildi. 3 Kasım 1978'de, İngiliz Commonwe



neybatısındaki Enriquillo gölünde, yükselti deniz düze



kan Eugenia Charles, yedi devletten oluşan Antil Dev



suna paralel olarak, Kuzey Yaque irmağının suladığı ve



sırganın büyük zarara yol açtığı adada, 1990'da yapılan kanlığa getirildi.



Dominik Cumhuriyeti



riyetin başkenti, en büyük kenti ve en büyük limani San



to Domingo, güney kıyısında kurulmuştur. Tropikal ik Ortalama yağış güneybatıda Haiti sınırında 762 mm ile kuzeydoğuda 2 540 mm arasında değişir.



Dominik halkı yaklaşık 4 yüzyıl boyunca Avrupalılar



ni kaplayan (adanın batıda kalan üçte birinde Haiti



ile Afrikalıların karışması sonucunda oluşmuştur.Ada nin yerlisi olan Kızılderililerse, Ispanyollar tarafından bulunmasından sonraki ilk 100 yıl içinde ya yok edilmiş



bu yana bağımsızdır; ama tarihinin büyük bölümünde,



yitirmişlerdir. En büyük azınlık topluluğunu Haitililer



YÜZEYŞEKİLLERİ VE TOPLUM YAPISI



yaş arasındaki çocuklar için ücretsiz ve zorunlu olduğu



Antil denizinde ada devleti. Küba ile Porta Riko arasın



da yeralan Hispaniola adasının doğuda kalan üçte ikisi



Cumhuriyeti yeralır) Dominik Cumhuriyeti, 1844'ten



ya da toplumun öbür üyeleriyle karşarak özelliklerini



ekonomik açıdan ABD'ye bağımlı olmuştur.



oluşturur. Halkın %95'i katoliktir. İlk öğretimin 7-14



Kristof Kolomb'un 1492'de bulduğu ve Amerika'daki



ülkede 8 üniversite (Amerika'nın en eski üniversitesi



106



DOMİNİK CUMHURİYETİ TD



ATLAS



20



OKYANUSU ‫ראבב‬



Valverde,



De



Puerto Plata



UZEYTDAG



Fixes Vejo for



Santiago de los



THAM



Agua



Caballeros



Vega Sin Eronchoco



Sacha Sauna



HISPANOLY de Macoris Cou



So



Bongguan



Gora Bor



UN



SO



Santo



Juan



20.Domingo suas poes?



por



• San



Bom



SanPedro -da Macarbo



Huguey



komans



Engaro Bum



Cistobal



Pear Bu



Saora Adas



che



-



are



DENIZI ANTIL



no



User Beau Aas



1



Besta Burnu



436700



Co



DOMİNİK CUMHURİYETİ Metre Demonyolu



En Yüksek A Noktalar Başkentin altı çizilmisto



un



Metre 0



10)



Altinda



Okrekli 1 O



Denu Dize



Dominik Cumhuriyeti'nin Santiago ilinde sığırlar ve sabanla tarla süren köylüler. Makineleşme oranının hala düşük olduğu tarımda, dünya pazarında şeker fiyatlarının sürekli



dalgalanmasından dolayı, şekerkamışına bağımlılığı



azaltmak için çeşitlendirme çalışmaları yapılmaktadır.



miştir.



TARİH VE DEVLET YAPISI



w



Kristof Kolomb'un Hispaniola'yı 1492'de bulmasına ve Yeni Dünya'daki ilk İspanyol yerleşme merkezinin ada da kurulmasına karşın, Yeni Dünya'daki öbür sömürge



lerden daha çok yarar sağlayan İspanyollar, o zamanki adı Santo Domingo olan Hispaniola'ya pek önem ver mediler. Bunun sonucunda Batı ucuna Fransızların yer



leşmeye başladıkları ada, 1795'te Fransa'nın yönetimi ne girdi. 1804'te Haiti'nin, bağımsız bir devlet olmasın dan ve 1822'de adanın doğu kesimine de yayılmasın



dan sonra, 1844'te doğudaki İspanyolca konuşan halk Haitililere karşı ayaklanarak bağımsızlığını ilan etti. Böy lece Dominik Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Yeni devletin ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kalması üstüne, 1905'te ABD, Dominik'teki ABD'li ya



tırımcıların çıkarlarını korumak bahanesiyle, ülke eko nomisinin bir bölümünü denetim altına aldı. Borçların



artması ve iç karışıklıklar, 1916'da, ABD deniz piyade lerinin ülkeyi işgaliyle sonuçlandı. Işgalin 1924'te sona ermesinin ardından, 1930'da iktidarı ele geçiren Rafael Dominik Cumhuriyeti'nin başkenti Santo Domingo, bati yarıkürede Avrupalıların kesintisiz olarak en uzun süredir yaşadıkları yerdir. 1496'da, Kristof Kolomb'un kardeşi



Bartolome tarafından kurulmuştur.



olan, 1538'de kurulmuş Santo Domingo Üniversitesi dahil) vardır. EKONOMI



Dominik ekonomisi geleneksel olarak tarıma dayanır; başlıca tarım ürünü dışsatıma yönelik şekerkamışı, ka kao ve kahvedir. Başlıca dışsatım ürünlerinden nikelin



yanı sıra, ülkede önemli boksit, altın ve kayatuzu yatak



Trujillo ülkeyi diktatörlükle yönetip, 1961'de öldürül dü. Yaklaşık 40 yıllık bir aradan sonra Aralık 1962'de



yapılan ilk serbest seçimlerde, solcu Juan Bosch cum hurbaşkanlığına seçildi. Ama bir reform programı uygu Cº



95



Kırmızı



30



86



dikdörtgenlerle



21



Dominik



20



69



15



59



Cumhuriyeti'nin



10



50



25



5



ABD'den satın alınmaktadır. Bu arada turizm önemli öl



çüde gelişerek GSMH'de tarımla yarışır duruma gel



başkenti Santo



Domingo'daki aylık sıcaklık



0



MM



ları vardır.



Hükümetin sanayiyi büyütme çabalarına karşın, sa nayi ürünlerinin çoğunluğu ve birçok besin ürünü,



F



35



TAE



E



K



ortalamaları, mavi



A



2



10



dikdörtgenlerle de



yağış ortalamaları



verilmiştir. Ülkede



19



yağışlı tropikal



20



Santo Domingo



iklim egemendir.



DOMUZ



107



lamaya kalkışması üstüne, Eylül 1963'te bir askeri dar beyle devrildi. 1965'te Bosch yandaşlarının başlattıkları



ayaklanmanın iç savaşa dönüşmesi üstüne, ABD kurulu düzeni korumaları için ülkeye askerî birlikler gönderdi. 1966'da cumhurbaşkanlığına seçilen Joaquin Balagu er'in sağcıların desteklediği otoriter yönetimi, 1978 se çimlerini Antonio Guzman'ın kazanmasıyla sona erdi. Guzman'ın da 1989 seçimlerinde yerini Salvador Jorge



Blanco'ya bırakmak zorunda kalmasından sonra, ülke ekonomisinin gün geçtikçe kötüye gitmesi sonucunda 1986 ve 1990 seçimlerinde Joaquin Balaguer yeniden



cumhurbaşkanlığına seçildi. Eski cumhurbaşkanı Blan



co, 1988'de yolsuzluk iddiasıyla yokluğunda yargılan maya başlanıp, 1992'de 20 yıl hapis cezasına çarptırıl dı.



1966 Anayasası'na göre genel oy sistemiyle seçilen



bir cumhurbaşkanı ve başkan yardımcısı tarafından yö



netilen ülkede, yürütme gücü 30 üyeli Senato ile 120 üyeli Millet Meclisi'nden oluşan parlamentodadır.



PA



dominyon Eskiden Britanya İmparatorluğu'na ya da Commonwe



alth'e bağlı ülkeleri belirten terim. Bu devletler (Kana



da, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Afrika Birliği, Ir



landa (Eire) ve Newfoundland), yasal açıdan özerk ol



makla ve dış işlerinin yönetimini kendileri üstlenmekle



Sus cinsine giren domuzlar büyük iktisadi deger taşıyan



hayvanlardır: Hepçil beslenirler; hızla cinsel olgunluga erişirler ve çok hızlı ürerler. Resimde en yaygın domuz irkları görülmektedir: Yorkshire (1), berkshire (2), landrace



(3), duroc (4), hampshire (5), tamworth (6), poland china



birlikte, Büyük Britanya imparatorunu hükümdar ola



(7), chester white (8).



1947'den sonra, "Commonwealth üyesi" (ya da devle ti) terimi kullanılmaya başlandı.



ÖZELLİKLERİ



rak kabul ediyorlardı. Dominyon teriminin yerine



Domitianus, Titus Flavius Roma imparatoru (Roma I.S. 51-ay.y. 96), Vespasianus



Domuzun orta irilikte ama tiknaz bir bedeni, sertkıllarla kaplı kalın bir derisi vardır; başı iridir ve burun kesimi



öne doğru çıkıntı yapan hareketli bir sumakla son bu lur; kuyruğu kısa ve eğridir; ayaklarında dört parmak



vardır ve bunlardan yalnızca ortada bulunan ikisi yere



ile Flavia Domitia'nın oğlu olan Titus Flavius Domitia nus, 1 Temmuz 69'da, o sırada Doğu'da olan babası imparator ilan edilince sezarlığa yükseltildi ve prokon



değer; köpekdişleri gelişmiştir ve savunma dişleri gibi



yardımıyla ülkeyi yönetti (71 sonbaharına kadar). Baba



nal koşabilen hızlı bir hayvandır. Pislikleriyle ünlü olma



tahta çıktı (81). Dacia kralı Decibalus'a kuramsal ege menliğini kabul ettirdi. İçte, Coloseum, Titus takı, Traja



neşin sıcağından, bitlerden ve başka asalaklardan ko runmak için çamura gömülürler. Ayrıca domuz, en akil



duğundan, birçok senatörü idam ettirdi. 93'te, filozof



başlıca türleri, yüksekliği yalnızca 30 cm dolayında olan



bir darbeyle devrildi ve öldürüldü.



zu (S. barbatus) va Cava yabandomuzudur (S. verruco



çıkıntı yapar; burnu, bir kürek gibi toprağı kazma olana ğı vererek, yiyecek aramasına yardımcı olur. Koku alma



sül oldu. Babasının dönüşünü beklerken Marcianus'un



duyusu keskindir; iyi yüzücüdür; hem tins hem de dör



sinin ve ağabeyinin ölümünden sonra, imparator olarak



larına karşın, domuzlar aslında temiz hayvanlardır; gü



nus hamamları gibi büyük anıtlar yaptırdı. Kendisine karşı birçok komplo düzenleyen senatoya düşman ol



li evcil hayvanlardan biridir. Sus cinsinin yabandomuzu (Sus scropha) dışındaki



ları İtalya'dan kovdurdu. İmparatoriçenin de katıldığı



cüce yabandomuzu (S. salvanius), sakallı yabandomu



domuz



İster yabani, ister evcil olsun, domuzgiller ailesine (çift



parmaklılar takımı) giren memeli hayvanların ortak adı. Evcil domuzun, Avrasya yabandomuzundan (Sus scropha) türetildiği ve ilk kez İ.Ö. 7000 yıllarında Çin'de evcilleştirildiği sanılır. Batı Avrupa'daysa çok da ha geç dönemlerde evcilleştirilmiştir.Amerika kıtasın da Sus cinsinden yerli türe rastlanmaz. Tayassu cinsine



giren pekariler, Orta ve Güney Amerika kökenli do muzlardır.



Sürü oluşturan hayvanlar olmadıkları için, domuzları evcilleştirme çabaları göçebe toplumlardan önce yer leşik toplumlarda başladı: Domuz, önce, inek ve koyun gibi otlaklarda yetiştirildi. Yabandomuzunda göç içgü düsünün bulunmaması ve domuzların evcilleştirildiği ilk tarım yerleşmelerinin birbirine uzak kurulmuş olma ları, evcil domuz irklarında büyük farklılıkların oluşma sına ve yerel ırkların ortaya çıkmasına yol açtı.



sus). Domuzgiller ailesinin öbür türleri arasında, düg meli domuzu (Phacocerus aethiopicus), Sulavesi ada



sında yaşayan bir yabandomuzu türü olan geyik domu zu (Babyrousa babyrussa) ve XX. yy'ın başlarında Afrika



ormanlarında keşfedilen Afrika orman domuzu (Hyloc hoerus meinertzhageni) sayılabilir. EVCİL DOMUZ



Domuzun doğurgan bir hayvan olması ve yemek artık



ları dahil hemen her tür yiyeceği yemesi, tarıma elverişli



her yerde domuz yetiştirilebilmesine olanak vermekte dir. Yüksek enerjili yiyecekleri kısa sürede ete dönüştū rebilme yeteneği ve dik başlı bir hayvan olmaması,



müslüman ve musevi olmayan ülkelerde domuzun yo ğun biçimde beslenmesine yol açmıştır: İslâm ve mu



sevilikse domuzulmekrunisayar ve eti yenmeyen hay



vanlar arasına sokar; dolayısıyla bu iki dinin yaygın ol



duğu Ortadoğu'da pek domuz beslenmez. En çok do muz besleyen ülkeler Çin, Rusya, ABD, Brezilya, Batı Almanya ve Polonya'dır.



Domuz doğurgan bir hayvandır: Yılda iki kez 6-15



108



DOMUZBALIĞI



yavru yapar. Emzirme süresi 3-8 hafta arasında değişir. Dişi emzirmenin sona ermesinden kısa süre sonra döl



lenebilir. Gebelik süresi 114 gündür. Yavrular, irklara



ve beslenme rejimlerine bağlı olarak, 4-6 aylık olunca



bulur; iyi pişmemiş domuz etinin yenmesiyle insana



bulaşır ve bitkinlik, ishal, kabızlık, iştahsızlığa yol açabi



lir. Tedavide, domuz şeridi bulunan hastaya, bütün şe



cinsel olgunluğa erişirler.



rit hastalıklarında olduğu gibi, 1 saat arayla birer gramlık 2 niklosamit hapı yutturulur.



şeyi kullanılabilir ve pazarlanabilir: Eti, yağı, kanı yenir; sakatatından soslar yapılır; işkembesi ve barsakları de



Don



Domuzdan elde edilen ürünler. Domuzun hemen her



ğerlendirilir; derisinden çeşitli eşyalar, kıllarından fırça



Rusya'da ırmak. Rusya'nın orta kesimindeki yükseklik



üretilir.



lerde, Novomoskovsk yakınında doğan Don ırmağı,



yapılır; salgıbezlerinden hormonlar ve çeşitli ilaçlar



domuzbalığı Yunusgiller ailesinden bazı dişlibalinaların ortak adı. Her iki yarıkürede de türleri bulunan domuzbalıkları



nin, Türkiye sularında bulunan türü Oxynotus centrina,



kıyıya yakın kesimlerde 50-500 m derinliklerde, dipte ya da dibe bağımlı olarak yaşar. Boyu bazen 1 m'yi aşa



bilir. Omurgasızlar ve balıklarla beslenir. Eti sert oldu ğundan pek değerli bir balık sayılmaz. Domuzbalığı (Phocaena phocaena), denizde



yaşayan bir memelidir.



başlangıçta güneye doğru akarken, yaklaşık 56 km bo



yunca Volga'ya yaklaşır. 1,900 km uzunluğundaki çığırı boyunca batı kıyısından Susna, Donets ve Şir ırmaklari ni, doğu kıyısından da Voronej, Hoper, Medveditsa, Sal



ve Maniş ırmaklarını alıp, Azak denizine dökülür. Aşağı



kesiminde 1951'de Temliyanski barajının yapılmasın



dan bu yana ulaşımda ve sulamada yararlanılır. 1957'de Volga'ya bağlanmasını sağlayan Lenin kanalı nin (56 km) yapılmasından bu yana, özellikle kömür ve kereste taşıyan gemiler tarafından kullanılmaktadır.



donanma Bir devletin savaş gemileri ve personeli topluluğu. İlk savaş gemileri Fenikeliler tarafından yapılmış olmakla birlikte, gerçek anlamda ilk donanma Atinalılar tarafın



dan kuruldu. Bu donanma, İ.Ö. 480'de yapılan Salamis deniz savaşında, Pers hükümdarı Kserkses l'in eski Yu nanistan'ı istilasını durdurdu. Daha sonra Atinalıların



Liman domuzbalıkları ortak adıyla anılan Phocaena cinsi üyelerinin boyu 1,2-1,8 m, ağırlıkları 49-74 kg ara sında değişir. Gerçek domuzbalıklarını içeren Phocae



donanma modeliſ Syrakusai, Rodos ve Romalılar (İ.S. 300'de başlayarak) tarafından benimsendi. Romalılar, eski Yunan savaş gemilerine teknik yönden birşey ekle memekle birlikte, askerî donanımı geliştirdiler. Ortaçağ'da (11000 yılı) “duyarlı” deniz yolculuğu (rüzgâra karşı ilerleme, volta vurma) sağlayan çok di



noides cinsi üyelerinin boyu 11,2-1,65 m, ağırlıkları yaklaşık 124 kg'dır. Göçmendirler. Gemilerin çevresin



de oynaşır ve zaman zaman oyun için su yüzeyi üstüne



sıçrarlar. Güneydoğu Asya'da bulunan yüzgeçsiz do



muzbalığının (Neomeris phocaenoides) boyu 1,2 m, ağırlığı 36 kg kadardır.



Domuzlar körfezi çıkarması



vioioioioi Totondo Fenike savaş gemisi.



Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü'nün (CIA) deste ğiyle, yaklaşık 1 500 Kūbalı mültecinin 1961'de Kü ba'ya düzenledikleri başarısız çıkarma girişimi. Amacı Küba'da Fidel Castro yönetimine son vermek olan çı karma, Mart 1960'ta ABD başkanı Eisenhower döne minde CIA tarafından tasarlandı ve Kübalı mülteciler,



Guatemala'da askeri eğitimden geçirildi. 1961'de, Ei senhower'in yerine başkanlığa seçilmiş olan John Fitz gerald Kennedy, planin uygulamaya konulmasını onay ladı.



17 Nisan 1961'de Küba'nın güneybatı kıyılarındaki



Domuzlar körfezine yapılan çıkarma harekâtı, tam bir



Roma savaş gemisi.



başarısızlıkla sonuçlandı: Çıkarmacılar adaya ayak bas tıkları anda Kübalı askerler tarafından kuşatıldılar ve 19



Nisan'da sağ kalan 1 200'ü tutsak alındı. Aralık 1962'de Castro, ABD'nin 53 milyon dolarlık ilaç ve besin yardı



mi karşılığında, tutsakları serbest bıraktı.



domuz şeridi Şeritler takımından asalak ilkel kurt (Bil. a. Taenia soli um). Kabarcıklı kurt evresini domuzda, erişkinlik evre sini insanda geçiren, domuz şeridinin uzunluğu 3 m'yi



FOODDOP/22222 Viking savaş gemisi.



DONANMA



109



(Solda) Ingiliz ve Alman



donanmalan, Birinci Dünya Savaşı'nda Danimarka kıyılan



açığındaki Jutland deniz savaşında karşı karşıya



geldiler.



(Altta) Ikinci



Dünya Savaşı'nda Midway çarpışması (Haziran 1942)



sırasında, ABD



uçak gemilerinin



saldırması sonucu



yanan Japon



kruvazörű Mogame.



rekli, latin ve kare yelkenli kadırgalarla, kısa boylu yu



varlak gemiler ortaya çıkmasından sonra, karinaya bag



li baş ve kıç köşkleri, Venedik "karak”ıyla, XVIII. yy'a kadar amiral gemilerinde kullanılan bir yapım çığırı açtı. XVI. yy'da deniz ticaretinin hızla gelişmesine parelel



olarak, yük kalyonları ve hızlı karavelalar ortaya çıktı.



Ayrıca ticaret gemileri güçlü toplarla donatıldı. XVIII.



yy'a kadar, savaş gemileri kadırgalardan oluşmaktaydı.



XVII. yy'da gemi yapım sanatı, çok yüksek teknik dü



zeye ulaşırken, büyük savaş gemileri yapımı da ön pla na geçti. Savaş gemileri 35-56 m boyunda, 30-100 top



la donatılmış beş sınıfa aynldı. XIX. yy. başında, en güç lü donanma Ingiltere'nindi. Onu Hollanda ve Fransız donanmaları izlemekteydi.



XIX. yy. ortalarına kadar ahşap, yelkenli savaş gemi



leri yalnızca ayrıntılarda gelişme gösterdi. Bu yoldaki çalışmalar, üç güverteli, 120 toplu görkemli gemilerle noktalandı.



Önce çarklı, sonra pervaneli gemilerde buhar maki



nelerinin kullanımıyla XIX. yy'ın ilk yarısında çağdaş ge



micilik başlarken, donanmalarda da büyük gelişmeler gözlendi. Ilk motorlu savaş gemileri, pervane takılmış



üç güverteli teknelerdi. Onları, özel olarak savaş için ta



sarlanıp gerçekleştirilmiş zırhlılar izledi. Bu tipte ilk ge mi, Fransız mühendisi Dupuy de Lome'un gerçekleştir diği La Gloire oldu.



Ikinci Dünya Savaşı'na kadar, zırh, hız ve ateşgücü gibi üç temel özelliğine göre nitelenen su üstü savaş ge



mileri yapıldı. “Zırhlı" adı verilen bu gemilerin güverte leri, gövdeleri zırhla kaplanıyordu; büyük bataryalar ve (Üstte) Amerikan



Bağımsızlık Savaşı sırasında, savas gemisine



dönüştürülmüş bir ticaret gemisi olan Bonhomme Richard', bir



çarpışmada



canlandıran tablo.



(Solda) ingilizlerin Fransız-Ispanyol



donanmasını ağır yenilgiye uğrattığı



Trafalgar deniz savaşını



canlandıran bir tablo.



110 DONANMA



periskop



torpidoatar



makineler



Birinci Dünya Savaşı'nda kullanılan Alman denizaltısı U-bot'un uzunluğu 64,7 m'ydi. 6 torpidoyla donatılmıştı. Birinci Dünya Savaşı'nda torpidoların geliştirilmesi, periskopun bulunması ve içten yanmalı motorlar kullanılması, denizaltıları donanmaların en etkili silahı haline getirdi.



T



İkinci Dünya Savaşı'nda ABD donanmasında kullanılan iki denizaltı sınıfından biri olan Gato sinifından bir denizaltının maketi; 24 torpido ve 90 mm'lik güverte topları taşıyordu.



17



İkinci Dünya Savaşı'nda Alman donanmasında kullanılan U-botlar, Atlas okyanusunda yolculuk yapan müttefik şileplerine



agir kayıplar verdirdiler.



füzeatarlar



füzeler



ABD yapımı Patrick Henry nükleer denizaltısı 11920 km erimli 16 Polaris füzesi taşımaktadır./1960 yıllarından bu yana kullanılan nükleer denizaltılar, deniz savaşlarında denizaltıların işlevinde devrim sayılabilecek bir değişiklik



gerçekleştirmişlerdir. Düşman gemilerine saldırmak bir yana, karadaki hedeflere de nükleer füzeler atabilmekte (yüzeye Çıkmadan) ve çok uzun süre denizaltında kalabilmektedirler.



toplar taşıyorlardı.



Bunları, Birinci Dünya Savaşı'nın etkili silahı denizaltı ve İkinci Dünya Savaşı'nda uçak gemisi izledi. İkinci



Dünya Savaşı'ndan sonra, savaştan alınan derslerle ha va ve denizalt tehdidi), deniz araçları köklü bir değişik



liğe uğradı; böylece elektronik (radarla uçakları bulma,



sonarla denizaltıları bulma, radyo ile haberleşme) ve



füzeler (çeşitli tipte klasik ya da nükleer başlıkli) gibi iki



yeni bilim dalından yararlanma yolu açıldı.



Modern savaş, bulma ve vurma harekâtlarının aynı



DONEGAL



111



ransa'ya dönerek Or San Michele kilisesinin heykel süs



lemelerinde ve Duomo'da, gençliğinin iki başyapıtını



ortaya koydu: Vaftizci Aziz Yahya (1415, Duomo); Aziz Georgius (1416, Or San Michele). Aynica Santa



Maria del Fiore kilisesinin çankulesi için, peygamberler



torpido



dizisini yapmaya başladı (Yeremya, vb.); bir süre sonra



torpidostar



bambaşka bir anlayışla sürdüreceği bu diziyi yarım bi



rakıp, anlatım araçlarını doğada arayarak, katı bir ger



çekçiliğe yöneldi. 1427'de Siena'da vaftiz kurnalarında On



Herodes'in Şölenini tung pano olarak işledi (1421 1427). 1433'te Roma'ya bir yolculuk yapıp, Eskiçağ ya



pıtlarının bir kez daha etkisinde kaldı ve peygamberler dizisini sürdürerek, Hababkuk (1435) heykelini yaptı.



CAFFEEM



Sonra Cosimo di Medici'nin isteğiyle San Lorenzo kili sesinde çalıştı ve tunçtan görkemli Davut heykelini ta



mamladı (1440); Santa Croce kilisesinde Meryem'e



anda yapılmasını zorunlu kılan çok hızlı bir çarpışma bi



Müjde (1443) alçak kabartmasını yaptı. 1444'e doğru



savaş olarak görülmektedir. Donanmalarda caydırma



yapıt sonradan, Verrochio'yu (Colleonel ve atlı heykel



zaltılar, yeni ve çok önemli bir görev üstlenmiştir.



1456 arasında, San Antonio bazilikasının ana mihrabını



çiminde ortaya çıkmaktadır. Tehdit, özellikle psikolojik



stratejisinin temel öğeleri olan füzeatar nükleer deni Donatello



Padova'ya giderek ünlū anıtını (Gattamelata, 1447. Bu yapan bütün sanatçıları etkiledi) gerçekleştirdi. 1446



kabartmalar ve heykellerle yeniden süsledi: Çarmıhta Isa, Mezara Koyuş, Aziz Antonius'un Mucizeleri 70 ya



şında Floransa'ya dönerek, gerçekçiliğin, yoksulluğun,



İtalyan heykelcisi (Floransa 1386-ay.y. 1466). Roma'ya giderek Eskiçağ'dan kalma büyük yapıtları inceleyen Donatello (asıl adı Donato di Niccolo/Bette Bardi'dir),



Brunelleschi'yle dostluk kurdu ve etkisinde kaldı. Flo



dehşetin, yansıması olan çarpıcı yapıtlar gerçekleştirdi: Maria Magdelana (Vaftiz yerinde), vb. Siena katedralin de Vaftizci Yahya'yı tamamladı (1457). San Lorenzo ki



lisesinde yeni bir çalışmaya giriştiği sırada felç geçirdi (1463) ve üç yıl sonra öldū.



Donatus, Aelius



Latin dilbilgicisi (Î.S. IV. yy.). Aziz Hieronymus, vb. bir çok öğrenci yetiştiren Aelius Donatus, Latince dilbilgi



siyle ilgili iki önemli kitap yazmıştır. Bunlann birincisi (Ars Minor), Ortaçağ'a kadar ders kitabı olarak okutul



muş, ikincisi (Ars Major), birçok yazar tarafından yo rumlanmış ve alıntı yapılmıştır. Aynca, Terentius'un ko



medileriyle ilgili bir yorumlama ve Vergilius'un yaşa möyküsünü yazmıştır.



Donbas



Ukrayna ve Rusya'da kömür havzası. Don ve Dnieper ırmakları arasında, Don ırmağının oluşturduğu kıvrımın



iç bölümünde yeralan, yaklaşık 60 000 km 'lik bir alana



yayılan Donbas havzasının % 85'i Ukrayna'da, % 15'i



Rusya'dadır. Çıkarma güçlüklerine karşın XIX. yy'dan



başlanarak işletilen havza, eski SSCB'nin başlıca kömür üretim alanı olmuş, Krivoy Rog demir yataklanna yakın



lığı, güçlü bir demir-çelik sanayisi kurulmasını sağlamış



tır. Kömürün yanı sıra tuz, civa, doğal gaz da içermekte dir. Havzadaki başlıca sanayi kolları arasında Donetskt, Makeyevka, Gorlovka ve Yenakiyevo sayılabilir. Donatello'nun



Don Carlos: Bk. CARLOS DE BORBON. ünlü tunç heykeli Davut,



Eskiçağ'dan sonra



gerçek boyutlarda



yapılmış ilk ayakta duran ciplak



heykeldir ve



Rönesans'ın ilk dönemi



Doncaster



Ingiltere'nin kuzey kesiminde kent. Yorkshire'ın güney



kesiminde, Manchester'ın 72 km kadar doğusunda,



Don ırmağı kıyısında yeralan Don ter'ın nüfusu 284



000'dir. Çevresindeki tarım ve madencilik bölgesinin ti caret merkezidir.



heykelciliginin



başyapıtlarından biri sayılmaktadır.



Donegal: DUN NA NGALL.



112



DONETS



Donets



1825-1839 arasında, Abdülmecit için bestelediği Meci diye marşı 1839-1861 arasında Osmanlı İmparatorlu



Rusya ve Ukrayna'da irmak. Kurk bozkırlarında doğan



ğu'nun ulusal marşı olarak çalındı.



Donets, 1 050 km aktıktan sonra, aşağı çığırında Donets havzasını çevreleyip, Konstantinovski'nin aşağı kesi



minde Don irmağına karışır. Yalnızca 290 km'lik aşağı çığırı ulaşıma elverişlidir.



Donne, John İngiliz şairi, filozofu ve din adamı (Londra 1573-ay.y.



Donetsk Ukrayna'nın güneydoğu kesiminde kent. Büyük ma dencilik ve sanayi bölgesi Donbas'ın başlıca kenti olan Donetsk'in nüfusu 1 231 000'dir. Önemli bir sanayi



(demir-çelik sanayisi, kimya sanayisi, çeşitli makineler yapımı, vb.) ve öğretim (üniversite, politeknik enstitüle ri, vb.) merkezi olan kentin adı, 1929-1961 arasında



1631). Varlıklı bir katolik ailesinin oğlu olan, çocukluğu Elizabeth döneminin belirgin özelliği katolikliğe karşı tepki havasında geçen John Donne, din öğrenimini gizli olarak görüp, sonra Oxford ve Cambridge üniversitele rinde okudu. Asker olarak Essex kontunun komutasın



da İtalya ve İspanya'da çarpıştı. Bu dönemde, çağdaş larının çoğu gibi şiirle ilgilenmeye koyulup, İngiltere'ye dönünce geçim sıkıntısı çekmeye başladı. Ağır birma



Stalino'ya çevrilmiştir. Eski SSCB'nin parçalanması, o



nevi bunalım geçirerek, anglikan mezhebine geçip, 1607'den sonra koyu dindarlık yolunda hızla ilerleye



dönemde işletilen maden ocaklarının bir bölümü ka pandığından, Donetsk'in sanayisinde bir gerilemeye



ğiyle anglikan papazlığını kabul edip (1615), St. Paulka



yol açmıştır.



rek gizemciliğe kaydı. 1615'te dostlarının ve kralın iste tedrali başpapazlığına atandı (1618). O tarihten sonra



kendini vaaz vermeye ve şiire adayıp, vaazlarıyla (Ingi



Donizetti, Gaetano



liz düzyasının anıtlarından biridir) büyük ün kazandı.



İtalyan bestecisi (Bergamo 1797-ay.y. 1848). Bergamo ve Bologna'da beste öğrenimi gören Gaetano Donizet



rası dönemin edebiyatında kendine seçkin bir yer ya



Özellikle dinsel ve din dışı şiirleriyle, Elizabeth son pan John Donne, gerek ömrünün ilk dönemlerinde yazdığı aşk sonelerinde, gerek papaz olduktan sonra



yazdığı Holy Sonnets de (Kutsal Soneler, 1618'de ya zıldı), ölüm ve sonsuzluğun saplantısına yer vermiştir. Üslubu Spencer ya da Lily'nin özenticiliğiyle yakınlık



gösterir; ama onda bu özenticilik bir "metafizik"e doğ ru geliştiği için, XVII. yy'da "metafizik şairler" diye ad landırılacak şairlerin ilki sayılmıştır.



Öteki yapıtları: On the Progress of the Soul(Ruhun



Gelişmesi Üstüne, 1601'de yazıldı, 1633'te yayınlan di), Vaazlar (1661'de yayınlandı).



Donner, Kai Finlandiyalı dilbilimci ve türkolog (? 1888-? 1933). Ural dillerine, eski Türk yazıtlarına ilişkin çalışmalarıyla ün



yapan Kai Donner, Heikki Paassonen'in Ostjakisches . Wörterbuch'unu (Ostyakça Sözlüğü) yayına hazırla mıştır.



Gaetano Donizetti.



Donoso, Jose



ti, 1827'de Napoli'ye yerleşerek, on iki opera bestele dikten sonra, krallık müzik akademisinde kontrapunto



Şilili yazar (Santiago 1925). Santiago Üniversitesi'nde



öğretmenliğine atandı. 1838'de Paris'e yerleşip, Poliu



1973 askerî darbesinden sonra İspanya'ya göçüp, ülke sine ancak 1986'da döndü. Doğalci gerçekçilikten ve



to (1840), Alayın Kızı (1840), Gözde (1840), Don Pas quale (1843), vb. operalarını sahneletti. Viyana'ya gi derek imparatorluk sarayı besteciliği ve koro yöneticili



ği yapıp, 1848'de Fransa'da çıldırarak akıl hastanesine



kapatıldı. Bergamo'ya götürüldüve oradaöldü. Öbür yapıtları: Aşk iksiri (1832) Rita ya da Dövülen Koca (1843), Portekizli Don Sebastian (1843), vb. 71 opera; birçok oda müziği; 13 senfoni; oratoryolar; 18



dörtlü; 3 beşli; 115 dinsel müzik.



Donizetti Paşa İtalyan asıllı Türk bando yöneticisi (Bergamo 1788-İs tanbul 1856) Gaetano Donizetti'ni ağabeyi olan, Mah



mut II tarafından Mızıkayı Hümayun'u kurması için is tanbul'a çağrılan (1828) Donizetti Paşa (asıl adı Giusep pe Donizetti dir),kurduğu bandoyla, bir ay sonra padi



şaha konser verdi. Türkiye'de Batı notası kullanımını başlatıp, Mahmut Il için bestelediği Mahmudiye marşı



Anglosakson edebiyatı dersleri veren Jose Donoso,



gerçeküstücülükten esinlenen öykü ve romanlarında,



Şili'nin ayrıcalıklı sınıflarının çöküşünü işleyip,1990'da Şili Ulusal Edebiyat Ödülü'nü aldı.



Başlıca yapıtları: Coronation (roman, Taçlandırma, 1957); El Charleston (öyküler, Çarliston, 1960), El Lugar sin Limites (roman, Sınırsız Uzam, 1967), Çirkin Gece



Kuşu (El Obscceno Pajaro de la Noche, 1970), vb.



Doppler, Christian Johann Avusturyalı matematikçi ve fizikçi (Salzburg 1803-Ve nedik 1853). Prag, Chemnitz ve Viyana Üniversitelerin



de ders veren Christian Johann Doppler, bir gözlemci ye göre hareket halindeki bir ses kaynağından çıkan ses frekansının değişmesi olayını (Doppler olayı ya da Doppler-Fizeau olayı) bulup (1842), daha sonra, bu



olayı optiğe uyguladı. 1851'de Viyana Fizik Enstitüsü yöneticiliğine atandı.



DOS PASSOS, JOHN 113 Dorat



anayurtları sayarlar, Herakles'in soyundan geldiklerine inanırlardı.



Fransız şairi ve hümanisti (Limoges 1508-Paris 1588), Antoine de Baif'in özel eğitmenliğini yapan Dorat (asıl



adı Jean Dinemandi dir), Coqueret Koleji yöneticiliğine atandı (1547). Ronsard'ın ve Du Bellay'nin okudukları bu okulu 1555'e kadar yönetip, 1555'te Henri Il'nin



Dorset



Ingiltere'nin güneybatı kesiminde yönetim bölümü. Manş denizi kıyısındayeralan Dorset'in (Dorsetshireda



çocuklarının eğitmenliğine, 1556'da Krallık Koleji'nde



denir), yüzölçümü 2655 km², nüfusu 645 200, merkezi



irleri arasında yeralmakla birlikte, Ronsard öğretmenini



maklarının suladığı yönetim bölümünde, başlıca gelir



er du Mans'ın ölümünden sonra onu topluluğa aldı. La



yun) oluşturur. Kıyıdaki Bournemouth ve Weymo



Yunanca öğretmenliğine getirildi. Pléiade topluluğu şa



kendileriyle birtutmamak için, ancak 1582'den, Peleti tince yazdığı şiirleri, Poematia (Şiirler, 1556) adı altında



Dorchester kentidir. Avon, Trent, Frome ve Stour ir



kaynağını tarım (tahil) ve hayvancılık (sığır velko uth, önemli turizm merkezleridir.



toplandı.



Dordrecht



Hollanda'nın güneybatı kesiminde liman kenti. Rotter dam'ın yaklaşık 15 km güneydoğusunda yeralan Dord recht'in nüfusu 110 475'tir. Liman etkinliğinin yanı sıra



önemli bir sanayi merkezidir: Tersaneler, kimya sanayi si, metalürji, vb.



Dorsey, James Owen ABD'li etnolog ve dilbilimci (Baltimore 1848-Washing



ton 1895). Diyakosluk ve misyonerlik yapan James Owen Dorsey, Ponca Kızılderilileri arasında yaşadı ve dillerini öğrendi. Hastalanınca Maryland'e dönüp, da



ha sonra ABD yerbilim araştırmalan başkanı J.W. Po well tarafından Omaha Kızılderililerine ilişkin etnoloji



da kentlerinin merkezi ve Hansa Birliği üyesi bir kentti.



ve dilbilim araştırmaları yapmakla görevlendirildi ve Nebraska'ya gitti. Powell'ın ABD Etnoloji Bürosu'nu



ayaklanmacılar tarafından alındı ve aynı yıl, bağımsız Birleşik Eyaletler'in ilk meclisi kentte toplandı.



ca, Kusan, Yakonan, Takelman kabileleri üstüne araştır



XV. yy'da kurulan Dordrecht, 1203'e kadar Hollan



İspanyol egemenliğine karşı ayaklanma sırasında,



Doré, Gustave



kurması(1879) üstüne büronun yönetim kuruluna seçi



lip, Ponca, Omaha, Osage, Kansas, Dakota, Athabas



malar yaptı; Kızılderili dilleri ve ırkı üstüne sürdürülen incelemelere önemli katkılarda bulundu. Genç yaşta



layan Gustave Doré, 1853'te Rabelais'nin yapıtlarini,



ölmesi nedeniyle birçok yapıtı yarım kaldı. Yayınlanan başlıca yapıtlar: Omaha Sociology (Omaha Toplumbilimi, 1884), Osage Traditions(Osage Gelenekleri, 1888), A Study ofSiouan Cults (Sioux Kül



latiques), 1861'de Dante'nin Cehennem'ini (Inferno),



Toplumbilimi, 1897).



Fransız ressamı, gravürcüsü ve taşbasmacisi (Strasbo urg 1832-Paris 1883). 13 yaşında taşbasmacılığına baş 1855'te Balzac'ın Eğlenceli Hikâyeler'ini (Contes Dro



tü Üstüne Bir inceleme, 1894), Siouan Sociology (Sioux



1863'te Cervantes'in Don Kişotunu resimledi. 1872'ye doğru ofort tekniğiyle gravürler yapmaya baş



Dortmund



man, Pisano tamamlıyorlardı).



Almanya'nın kuzeybatı kesiminde kent. Nardrhinwest falen eyaletinde, Dortmund-Ems kanalı kıyısında, Es



ladı (genellikle, gravürlerinde ana çizgileri ve başlıca le ke değerlerini belirliyor, gerisini Pannemaker, Gus Doria, Andrea Cenevizli amiral (Oneglia 1466-Cenova 1560). Ceno



sen'in doğusunda yeralan Dortmund'un nüfusu 544 058'dir. Önemli bir ulaşım yolları kavşağı ve sanayi



merkezi (özellikle demir-çelik sanayisi ve bira fabrika ları) olan kent, İkinci Dünya Savaşı'nda Müttefiklerin



va'nın ünlü denizci ve devlet adamı ailelerinden Doria



kara saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılmış, ama savaştan



polikralıFerdinando I ve Alfonso II) hizmetinde çalıştı.



surlar gibi anıtlarının yanı sıra, 1952'de yapımı tamam



ailesinin oğlu olan Andrea Doria, Italya Savaşları sıra sında çeşitli hükümdarların (papa Innocentius VII, Na



sonra onarılmıştır. Ortaçağ'dan kalma dört kilisesi, bir çok şatosu ve Karolenjler döneminden kalma tarihsel



Türklere karşı Pianoso deniz savaşını kazanıp (1519),



lanan Westfalenhalle'yle çok sayıda turist çeken kent, aynı zamanda da önemli bir öğretim (üniversite, Fizyo



deniz savaşını kazandı ve Cenova'nın teslim alınmasını sağladı. Daha sonra Karl V'in hizmetine girip, Fransızla



loji Enstitüsü, Spektrokimya Enstitüsü, Toplumsal Araş tırmalar Enstitüsü, vb.) merkezidir.



rişimiyle kurulan Haçlı donanmasının başına getirilip,



Doson Antigonos: Bk. ANTIGONOS II,



Fransa kralı François l'in hizmetine geçerek, Rapallo



riČenova'dançıkardı (1528). Venedik'in ve papanın gi



Barbaros Hayrettin Paşa'yla Preveze önlerinde karşılaş tı ve büyük bir bozguna uğradı (28 Eylül 1538). Dorlar



Eski Yunanistan'da halk. 1.Ö. 1200'e doğru Yunanis tan'a yerleşen Hint-Avrupa asıllı Dorlar, Mykenai kültü



DOSON



Dos Passos, John ABD'li romancı (Chicago 1896-Baltimore 1970). Porte



kiz asıllı bir ailenin oğlu olan John Dos Passos, 1916'da



rüne son verip, Girit'i, Pelonpnesos yarımadasının bü yük bölümü, özellikle Messenia ve Lakonia'yı, Argolis'i ele geçirdiler. Daha sonra Ege'deki birkaç adada,Ana dolu'nun güneydoğu kıyılarında ve Rodos'ta koloniler



Harward Üniversitesi'ni bitirip, gönüllü olarak katıldığı



Anfissa'nın kuzey kesiminde yeralan Doris bölgesini



diye adlandırılan kuşağın başlıca temsilcisi haline geldi.



kurdular. Günümüzde Yunanistan'ın orta kesimindeki



Birinci Dünya Savaşı'nda cankurtaran şoförlüğü yaptı.



ilk yapıtlarında (One Man's Initiation-1917 (BirAdamın Başlatışı-1917; 1919); Three Soldiers (Üç Asker, 1921]) savaşı acı bir dille anlatıp, çok geçmeden “yitik kuşak"



114



DOSSO DOSSI "Yitik Kuşak'ın en



burg'daki Mühendis Okulu'nu bitirip, çeviriyle geçimi



önemli



ni sağlamaya koyulan Fyodor Mihayloviç Dostoyevs



yazarlanndan



kiy, insan mizacının acıklı karmaşıklığıyla yakından ilgi



John Dos Passos,



"panorama



teknigi" de denen süredeşlik



tekniğiyle yazdığı



U.S.A. (ABD)



üçlemesinde, XX



yy. kapitalizminin sonucu olarak gördüğü ABD



egemen sınıfının



çöküşünü gözler önüne sermiştir.



lendi. Edebiyat yaşamına gerçekci ve nükteli anlatılarla (insancıklar (Bedniye Ljudi]) başlayıp, 1849'da siyasal nedenlerden dolayı tutuklanarak ölüm cezasına çarptı



rilinca, yaşamında kökten bir değişme oldu. İdam seh



pasında cezasının Sibirya'da dört yıl kürek mahkûmlu ğuna çevrildiğini öğrenmesinden sonraki dört yıllık çile ve acı dolu yaşamı,XIX. yy. sonlarının en büyük Rus ro manlarını kaleme alan bir yazara dönüşmesine yol açtı.



Sürgün dönüşünde Ölüler Evinden Hatıralar (Zapiski iz



Mertvogo Doma, 1862) adlı romanında gözler önüne serdiği Sibirya'daki insanlık dışı yaşam koşulları, rejimin



acımasızlığını öfkeyle anlatması, büyük yankılar uyan dırdı. Yeni çar Aleksandr II bile etkilenerek, sürgün ce



New York'u anlattığı Manhattan Transfer'de (1925) sü



redeşlik diye adlandırdığı tekniği kullanıp, U.S.A.(ABD) ana başlığı altında topladığı üçlemesinde (42nd Parallel (42. Enlem, 1930); 1919,[1932);The Big Money(Büyük



Para, 1936)), ABD toplumunu eleştirdi. İspanya İç Sava



şı'ndaki gözlemlerinden sonra, radikal tutumunu biraz değiştirip, District of Columbia (Columbia Yönetim Bö lümü) ana başlığı altında topladığı yeni bir üçleme ya



yınladı: İspanya İç Savaşı'yla ilgili Adventures of a Yo



ung Man (Bir Delikanlının Serüvenleri, 1939); Güneyli bir demagogu anlattığı Bir Numara (Number One, 1943); Grand Design (Büyük Tasarı, 1949). Daha sonra



gün geçtikçe daha tutucu bir tavır alıp, 1966'da anılarını (The Best Times (En İyi Günler]) yayınladı.



zasında reform yapılmasını istedi.



Bütün toplum tabakalarını ilgilendiren bir araştırma yaparak toplumsal ilişkileri inceleyen Dostoyevskiy'e



göre suç bir bahtsızlıktır, suç işleyen de sözgelimi Suç



ve Ceza'daki(Prestupleni i Nakazani, 1866) yaşlıtefeci



yi baltayla öldüren yoksul öğrenci Raskolnikov gibi



mutsuz bir yaratıktır. Ama Raskolnikov, pişmanlık saye sinde kurtulacak, Sibirya'ya kadar peşinden gelen yok sul sokak kızı Sonya'ya duyduğu aşkla doğru yola dö necektir. Dinsel esinli bu romanda Dostoyevskiy, Batı



düşüncesi ile tanrıtanımaz düşüncenin Rus düşüncesi ne zararlı saydığı etkisini sergilemiştir.



Aynı türden sorunlar, yazarın başyapıtı olarak nitele



diği Karamazov Kardeşler'de (Bratja Karamazovi, 1879-1880) de ele alınmıştır. Bu şiddet dolu ve oldukça



yoğun romanda Dostoyevskiy, İyi ile Kötü arasında bo Dosso Dossi



calayan kendi ruhsal yapısını yansıtmıştır.



İtalyan ressamı (Bologna yakını 1490'a d.-Ferrara



Yapıtlarında betimlemeler fazla yer tutmayan yazar, daha çok konuşmalara önem vermiş ve bu konuşmalar



le ll’nin saraylarında çalışan Dosso Dossi, duvar halısı



maşık bilinçaltını gözler önüne sermiştir. Öteki yapıtları: Netoçka Nezvanova (1849); Stepan



desenleri, portreler, madalyonlar, duvar resimleri ve çe şitli tablolar yaptı. Birçok şato ve sarayın dekorlarını



gerçekleştirdi. Tablolarında, Roma okulu ile Venedik okulunun üsluplarını bağdaştırdığı şiirsel bir üslup kul landı.



Dost Muhammet Han Afganistan hükümdarı (Herat 1793-ay.y. 1863). Durra ni aşiretine bağlı Barakzay boyunun başkanı Payında



Han'ın yirmi bir oğlundan biri olan Dost Muhammet



Han, Şah Mahmut tarafından önemli görevlere atandıy sa da, çok geçmeden aralarının açılması ve ağabeyi



Feth Han'ın öldürülmesi üstüne şaha karşı ayaklanarak,



Kuzey Afganistan'ı(1818), Kabil'i (1826)ve Kandehar'ı (1836) ele geçirdi. Kendini emir ilan ederek Barakzay sülalesini kurdu (1835). Afganistan'ı etki alanlarına al mak için Ruslarla çekişen ve Şücailmülk'ü emir ilan eden Ingilizler tarafından tahttan uzaklaştırıldıysa



(1839) da, Afganlıların direnmesi ve Şücailmülk'ün öl



dürülmesi sonucunda, İngilizler tarafından yeniden



tahta çıkarıldı (1842). Ülkede siyasal bütünlüğü sağla maya çalışıp, Herat üstünde hak iddia eden Iran'a karşı



Ingilizlerle iki antlaşma imzaladı (1855 ve 1857); Kan



dehar, Kunduz ve Herat'ı ele geçirdikten (1863) kısa sü re sonra öldü.



Dostoyevskiy, Fyodor Mihayloviç Rus yazarı (Moskova 1821-Petersburg 1881). Peters



sırasında dinginlik arayan sıkıntılı kahramanlarının kar çikovo Köyü Selo Stepancikovo i Ego Orbitateli, (



i542). Kardeşi Battista Dossi'yle (1490'dan sonra 1548) birlikte Ferrara'da, Este dükleri Alfonso I ve Erco



Fyodor Mihayloviç Dostoyevskiy.



DOVER BOĞAZI 115 1859); Ezilenler (Unizenniye i Oskorblenniye, 1861); Kumarbaz (Igrok, 1867); Budala (Idiot, 1868); Ebedi



Koca (Veşniy Muj, 1869); Ecinniler (Besi, 1872); Deli kanlı(Podrostok, 1875); Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelya, 1880).



Dou, Gerard Hollandalı ressam (Leiden 1613-ay.y. 1675). Bir vitray



ressamının oğlu olan Gerard (ya da Gerritt) Dou, 1628'de Rembrandt'ın atölyesine girerek üç yıl çalıştı.



Ustasının büyük ölçüde etkisinde kaldıysa (yarı gölge



aydınlatması; anlatım ve renk zenginliği) da, belirli bir özgünlüğü de korudu. Sağlığında büyük ün kazandı ve sipariş tabloları yüksek fiyatlarla satıldı. Başlıca yapıtları: Sirozlu Kadın (Louvre müzesi),



Dişçi (Louvre müzesi), Trompet Çalgıcısı (Louvre müzesi), Dua Eden Yaşlı Kadın (Münih müzesi).



renim gören Sir Alec Douglas-Homelasıl adı Sir Alexan. der Frederick Douglas-Home'dur), 1931'de milletve



killiğine seçilerek Avam Kamarası’na girdi. 1945 seçim lerinde seçilmeyi başaramadıysa da, 1950'de yeniden Avam Kamarası üyeliğine seçilip ertesi yıl babasının öl mesi üstüne 14. Home Kontu unvanıyla Lordlar Kama rası'nda babasının yerini aldı. 1951'de Muhafazakar Parti'nin iktidara gelmesi üstüne İskoçya işlerinden 50 rumlu Devlet bakanlığı (1951-1955) ve Commonwe.



alth işleriyle görevli Devlet bakanlığı (1955-1960)yaptı. 1960'ta Dışişleri bakanlığına getirilip, 1963'te Muhara zakar Parti başkanlığına seçildi ve başbakanlığa atandı. Muhafazakarların Ekim 1964'teki seçim yenilgisinden



sonra muhalefete geçip, 1970'te Heath hükümetinde görev aldı. 1974'te siyasetten çekildi.



Douhet, Giulio İtalyan generali (Caserta 1889-Roma 1930). İtalya'nın



Douala



ilk hava filosunun komutanlığına atanan Giulio Douhet, İtalya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndaki tutumunu eleşti



Kamerun'da kent. Wouri halici kıyısında, Biafra körfe zinden 32 km içerde yeralan, Kamerun'un başlıca lima



mutanlığı yaptı. Il Dominio dell'Aria (Hava Egemenliği,



ni ve ticaret merkezi olan Douala'nın (ya da Duala) nü fusu 1 029 000'dir. Limanından kereste, muz ve kakao



dışsatımı yapılan kent, Batı Afrika'nın karayolları, hava yolları, demiryolları ve denizyollarının başlıca kavşak noktasıdır.



İlk olarak Portekizli gemicilerin ulaştıkları (1472) Douala, uzun süre Afrika'daki köle ticaretinin merkezi oldu. 1884'te Alman himaye bölgesinin merkezi olup,



rince, tutuklandı. Savaştan sonra Hava Kuvvetleri ko



1921) adlı yapıtında ortaya koyduğu havacılığın strate



jik bir silah olarak kullanılmasıyla ilgili düşünceleri, İkin ci Dünya Savaşı'nda uygulandı.



Doumergue, Gaston Fransız siyasetçisi (Gard 1863-ay.y. 1937). Hukuk ög renimi gören Gaston Doumergue, bir süre avukatlık ya



1916-1960 arasında Fransız işgalinde kaldı.



pip, 1893'te Radikal Parti'den milletvekilliğine seçildi.



Doughty, Thomas



adayı olarak cumhurbaşkanlığına seçildi. Görev süresi



ABD'li ressam (Philadelphia 1793-New York 1856). Deri ticareti yaparken vazgeçip, resme başlayan (1820)



şıtı ayaklanmalar sırasında yeniden başbakanlığa atana



Thomas Doughty, Avrupa'da, Ingiliz manzara ressam



larının etkisinde sanatını geliştirip, Hudson irmağı böl



gesinde Newburgh'a yerleşerek, ırmak manzaralarıyla



ün kazandı. 1850'ye doğru Catskill'de (Addison Gal lery), vb. başyapıtlarını ortaya koydu. 1850'den sonra,



1902-1917 arasında çeşitli bakanlıklarda bulunup, 1913-1914 arasında başbakanlık yaptı. 1924'te solun



dolunca (1931) ayrılıp, Şubat 1934'teki demokrasi kar rak, bir koalisyon hükümeti kurmakla görevlendirildi. Sol partilerin muhalefeti karşısında, 8 Kasım 1934'te is tifa etmek zorunda kaldı.



Douro: Bk. DUERO.



hem kendini yenileyemediğinden, hem de halkın be



ğenisi değiştiğinden, ünü azaldı ve geçim sıkıntısına düştü.



Dove, Arthur Garfield



Deniz, Güneş ve Deniz, vb.



ABD'li ressam (Cananduigua 1880-Huntingdon 1946).



Douglas, Gawin İskoç şairi ve din adamı (İskoçya 1474-Londra 1522).



ve 1907'de Avrupa'ya bir yolculuk yapıp, dostlan Alf



Öbür yapıtları: Ekim Denizi, Louise Gölü, Toprak ve



St. Andrews Üniversitesi'ni bitiren (1494) Gawin (ya da



Gavin) Douglas, sarayda önemli görevlerde bulunup,



1513'ten sonra İskoçya kraliçesi Margaret Tudor'un danışmanlığını yaptı. 1515'te Dunkeld başpiskoposlu guna atanip, 1521'den sonra siyasal açıdan gözden düştü.



Vergilius'ın Aeneis inieksiksiz olarak ilk kez Ingiliz



ce'ye çeviren (1512;1553'te Londra'da basıldı) Gawin Douglas, alegorik şiirler yazmış (The Palace ofHonoor (Onur Sarayı,1501; 1533'te yayınlandı)))yapmacıklı üs lubuyla, Rönesans öncesi dönemin ustalarından sayıl mıştır.



Bir süre kitap resimlemeciliği yapan Arthur Garfield Do red Mourer, Max Weber, Arthur B. Carles, vb'nin teşvi



kiyle Paris'te ve Fransa'nın güney kesiminde tablolar yaptı.



İzlenimci özellikli tablolarını 1909 Sonbahar Ser.



gisi'nde sergileyip, ülkesine dönünce (1909) üslup de



giştirerek, ABD'nin ilk soyut ressamları arasında yeral dı: Soyutlamalar 1-6 (6 küçük yağlıboya tablo; 1910). Ayrıca çok beğenilen pastel çalışmaları, suluboyalar ve kolajlar (1920'den sonra) yaptı. Dover



Ingiltere'de yönetim bölümü, İngiltere'nin güneydoğu kesiminde, Pas de Calais (Dover bogazı) kıyısında yera



lan Dover'in nüfusu 106 400, merkezi Dover kentidir.



Douglas-Home, Sir Alec İngiliz siyasetçisi (Londra 1903). Eton ve Oxford'da öğ



Dover boğazı: Bk. PAS DE CALAIS.



116



DOVJENKO, ALEKSANDR PETROVİÇ İngiliz polisiye



Dovjenko, Aleksandr Petroviç



romancısı Sir Arthur Conan



Ukraynalı sinema yönetmeni ve senaryo yazarı(Sosnit



Doyle, gelmiş



si, Ukrayna 1894- Moskova 1956). Bir köylü ailesinin



geçmiş en ünlü



oğlu olan Aleksandr Petroviç Dovjenko, bir süre öğret



dedektif tipi



menlik, diplomatlik, karikatūrcülük yaptı. 1926'da si



Sherlock



nemaya geçip, 1928'de ilk önemli filmi Zvenigora'yı çekti. Ardından Ukrayna'daki iç savaşı anlattığı başya piti Arsenali (Cephanelik, 1929) çekip, SSCB'nin başlı



Holmes'un yaratıcısıdır. Yazarlığının



ca sinema yönetmenleri arasına girdi. İvan (1930),



yanı sıra tarih,



Schors(1939), vb. filmleri çekip, İkinci Dünya Savaşı sı rasında birçok başarılı belgesel gerçekleştirdi: Kurtuluş (1940), Alevler İçinde Ukrayna (1945),vb. Ölümünden



teknolojiyle



bilim ve



yakından ilgilenip, ömrünün son



sonra, eşi Yulia Solntseva, bıraktığı senaryo ve öyküler den birçok film çekti.



Dow, Herbert Henry



yıllarında ispirtizmaya eğilmiştir.



için Gaboriau'nun romanları ve Edgar Allan Poe'nun



ABD'li kimyacı (Belleville, Kanada 1866- Rochester



bazı öyküleri tarzında polisiye romanlar yazmaya baş



1930). Ohio tuzlu sularına ilişkin bir tez hazırlayıp, su lardan en çok nasıl yararlanılabileceğini araştıran Her



ladı. Tıp fakültesindeki bir öğretmeninden esinlenerek



Sherlock Holmes tipini yarattı. Romanlarının çok büyük



bert Henry Dow, Michigan, Pennsylvania, Ohio ve Batı



bir başarı kazanması üstüne hekimliği bırakıp, 1902'de



Virginia'daki tuzlu sulanı inceledi; Canton, Midland,



Boerler Savaşı'ndaki propagandalarından ötürü soylu luğa yükseltildi. Yaşamının son yıllarında ispirtizmayla ilgilenerek, bu konuda birçok konferans verdi. Başlıca yapıtları: Kızıl Leke (A Study in Scarlet, 1887), Dörtlerin Parolası (The Sign of Four, 1889), Sherlock



Ohio, Michigan'daki tuzlu sularda çok miktarda brom



bulunduğunu saptadı. Cleveland Universitesi'nde kim ya ve toksikoloji dersleri verdi (1888-1889). Tuzlu su



dan brom elde etmek için yeni bir yöntem bulup, yön temini uygulamaya koyarak Canton'da bir şirket kurdu



Holmes'un Serüvenleri (The Adventures of Sherlock



(1889); şirket başarıya ulaşamadıysa da yöntemini ge



Holmes, 1892), Sherlock Holmes'un Anıları (The Me



liştirdi (düz akımlı jeneratörler kimya sanayisine ilk kez bu şirket tarafından sokuldu). Bir yandan tuzlu sular üs tünde çalışırken, bir yandan da böcekleri öldüren mad



mories of Sherlock Holmes, 1893), Baskerville'lerin



deler ve bazı ilaçlar buldu. Magnezyumla gerçekleştir diği alaşımlarla metal elde etti. Magnezyum sülfat elde



Köpeği (The Hound of Baskervilles, 1902), Sherlock Holmes'un Dönüşü (The Return of Sherlock Holmes,



1905), Sherlock Holmes'un Not Defteri (The Case Bo ok of Sherlock Holmes, 1927).



etmek için kullandığı yöntem, deniz sularından kolay Tıkla yararlanma yollarını açtı. Yapay çivit elde etmeyi



başarıp, petrol tuzlarından iyot elde etti.



Dowell, Anthony Ingiliz dansçısı (Londra 1943). Krallık Balesi Okulu'nu



doymazlık Anoreksiya nervosa ("sinirsel iştahsızlık") hastalarının bazılarında gözlenen aşırı oburluk dönemlerini tanım



lamak amacıyla kullanılan terim. Doymazlığa, merkez sinir sisteminin yeme içgüdüsünü ya da iştahı denetle



bitirip (1960), Krallık Balesi'nde çalışmaya başlayan (1961) Anthony Dowell, hızla başdansçılığa yükselip,



yen bölümünün zarar görmesi de yol açabilir.



Frederic Ashton'ın Düş (1964) adlı balesinde Antoi



dozölçer



nette Sibley'le olağanüstü bir ikili oluşturdu. Gerek XIX. yy. klasiklerinin, gerek çağdaşı bestecilerin yapıtlarında



Nükleer işınım altında kalmışlık derecesini ölçen aygıt.



büyük başarı sağlayıp, Krallık Balesi'nin yetiştirdiği en



Dozölçer (ya da dozimetre) terimi aynı zamanda, işin



başarılı erkek dansçılardan biri sayıldı. Anthony Tu



tedavisi yapılan hastalara verilen işin miktarını belirle



dor'un (Gölgeoyunu, 1967) ve Hans von Manen'in (Dört Schumann Parçası, 1973) kendisi için düzenle dikleri balelerde dans edip, 1970 sonlarında American



meye yarayan aygıt için de kullanılır.



Ballet Theatre'da konuk dansçı olarak çalıştı ve Rudolf



Nureyev'in Firtina'sında dans etti (1982).1986'da Kral lik Balesi'nin sanat yönetmenliğine getirildi.



Döbereiner, Johann Wolfgang Alman kimyacısı (Bug 1780-Jena 1849). Eczacılık öğre



nimi gören Johann Wolfgang Döbereiner, 1817'de kimyasal element grupları arasındaki benzerlikleri ince



Down sendromu: Bk. MONGOLİZM.



lemeye başladı. Organik cisimlerin bakır oksitle çö



zümlenmesi yöntemini ve aldehidi (1821) buldu. Ele



mentlerle ilgili çalışmaları, sonradan Mendeleyev'in



Doyle, Sir Arthur Conan



periyodik çizelgeyi hazırlamasını etkiledi.



Ingiliz romancısı (Edinburgh 1859-Sussex 1930). Irlan



döğüşkenkuş



da kökenli katolik bir ailenin oğlu Sir Arthur Conan Doyle, cizvitlerin yanında öğrenim görüp, birkaç ay



Avusturya'da kaldıktan sonra, Edinburgh'ta tip öğreni mine başladı. 1881'de, tip fakültesini bitirip, bir balina!



avigemisinde hekim olarak çalıştı. Batı Afrika'ya bir yol culuk yapıp, müşterisizlikten, para sıkıntısını gidermek



Çullukgiller ailesinden kuş türü (Bil. a. Philomachus pugnaw). Orta Avrupa ve Kuzey Asya'daki bataklıklar



da yaşayan döğüşkenkuş (ya da dövüşkenkuş), sulak



çayırlarda böcek, kurt ve tanelerle beslenir. Erkeğinde, çiftleşme mevsiminde boynu ile kafasının iki yanını



DÖKÜM



kaplayan çokrenkli tüyler çıkar, bir dişi görüldüğünde dikilerek çok güzel bir görüntü yaratırlar.



dökme demir mimarlığı Dökme demir, temel yapı gereci olarak XVIII. yy'ın



117



H. Giles tarafından gerçekleştirilen Lord ve Taylor Dry Goods Store (1869-70); vb. 1880'den sonra mimarlıkta



yeni tekniklerin, yeni modaların ortaya çıkmasıyla,dök me demir mimarlığı da giderek geriledi ve XX. yy başın



da bütünüyle bırakıldı. Ama ilk kez Chicago mimarlık okulunun yarattığı gökdelen mimarlığını hazırlayan



sonlarında kullanılmaya başlandı. Daha 1800'den ön



önemli bir adım oldu.



kullanıldığı birçok dokuma fabrikası yapıldı. Sonraki on



döküm



turduğu birçok bina yapıldı. Ancak, demirin üretim ma



sağlanarak istenilen biçimde bir nesne üretme süreci.



ce, iç kolonları ve taban döşemelerinde demir kirişlerin



yıl içinde de, Londra ve Paris'te, iskeletini demirin oluş liyetinin yüksek olması ve demir üreten fabrikalar ile dökümevlerinin düşük kapasiteli çalışmaları nedeniyle,



yaygın olarak kullanılmadı. Philadelphia'da bir tiyatro binası inşaatında, balkonu taşıyıcı kolonlarda demir



kullanılmıştı; ancak ilk tümüyle demirden iskelet, gene



aynı kentte, büyük boyutlu bir gaz deposunda uygulan di. Dökme ve dövme demir gereçle yapılmış binalar,



gerçek anlamda 1820'den sonra (Ingiltere, Fransa ve



Bir kalıbın içine boşaltılan sivi maddenin katılaşması



Sivi durumda bulunan pek çok maddenin kalıba dökü lebilmesine ve cam, kil, metal gibi maddelerin çok eski çağlardan bu yana dökümde kullanılmasına karşın, gü



nümüzde sanayideki döküm işlemlerinde en çok me taller ve plastikler kullanılmaktadır. Dökümde kullanılacak kalıp, kum gibi çukurlaştrila bilir bir maddeden yapılır. Kalıbı çıkarılacak nesnenin



birden çok dış cephesi ve iç karkası dökme demirden yapılan binalar için kullanılmaya başlandı. ABD'li James



bir örneği (maca) kuma bastırılır ve oluşan boşluk do küm gereciyle doldurulur; bu gereç sertleşerek kalıbın biçimini alır. Dökümde kullanılan birçok kalıp tipinde, kalıp gereci olarak en çok kum kullanılır. Metal, çimen



York'ta cephenin duvarlarında dökme demir kolon ve



döküm gereci yeşil kumdur (belirli döküm türleri için,



ABD'de) yaygınlaştı.



Dökme demir mimarlığı terimi, daha sonra, bir ya da



Bogardus bu üslubu önemli ölçüde geliştirip, New



profillerin dayanak oluşturduğu, Edward Laing Store'da



(1848; yıkılmıştır) uyguladı. Sonra, şeker fabrikaları için yapı gereci üreten New York'taki kendi fabrikasını (1848-1849; yıkılmıştır) daha da geliştirdi: Duvarlar de mir bir karkasın tuttuğu cam dikdörtgenlere indirgen mişti.



Dökme demir mimarlığı XIX. yy. ortalarından başla yarak, özellikle ABD ve İngiltere'de maliyet düşüklüğü, yangına karşı dayanıklılık ve metale her türlü süsün uy gulanabilmesi kolaylığıyla, hızla yaygınlaştı. Sir Joseph Paxton'ın 1851 Londra Fuarı için tasarımladığı görkemli Crystal Palace'la doruğuna ulaştı.



New Yorklu mimarlar, Rönesans mimarlığı üslupları ni yeni demir-cam yapılara ustaca uygulayarak, çarpıcı



biçimde aydınlık, ferah, rahatça eklemlenmiş, zarifçe oranlanmış pek çok yapı gerçekleştirdiler: Tasarımını John P. Gaynor'un yaptığı Haughwout binası(1857), ta



sarimci John Kellum'un yaptığı, A.T. Stewart Depart



ment Store (1859-68; 1956'da yıkıldı); tasarımı James



to ya da seramik kullanılarak da kalıplar yapılabilir. Kum dökümü. Kum dökümünde en yaygın kullanılan



metal içeren kumlar da kullanılır). Yeşil kum, herkesin bildiği silisyumlu kum ile kil, su ve öbür bağlayıcı mad



delerin bir karışımıdır. İki parçalı bir kutu içine yerleştiri



lir ve maçanın çevresinde sıkıştırılır. Kum yeterince si kıştırılınca, iki parça ayrılır ve maça çıkarılır. Maçanın



boyutları, metal soğurken oluşacak büzülme dikkate alınarak ayarlanmalıdır.



Ergimiş metalin akıtılması sırasında sıkışacak hava ve gazların çıkmasını sağlamak için, kalıpta uygun kapılar ve çıkışlar açılır. Büyük döküm parçaları, kalıp boşluğu



na nesnenin iç boşlukları biçiminde kumdan oluşan parçalar yerleştirilerek dökülür. Yaş kalıp kumuyla olumsuz tepkimeye girmesi nedeniyle dökülemeyen metal alaşımları için, kuru kumdan kaliplar kullanılır. Bunların hazırlanması da yeşil kum kaliplan gibidir;



ama kalıp oyuğunun yüzeyine kumu sertleştirici mad deler püskürtülerek, kalıbın biçimini koruması sağlanır. Hassas döküm. Sanayide ince ayrıntılı hatasız parçalan Paris'te Mühendis Victor Cantomin ile



mimar C.L.F. Dutert'in 1889'da düzenlenen



Paris Evrensel Sergisi için gerçekleştirdikleri Halle des Machines (Makine Parkı 1889



yıkılışı 1910). Çelik kemerler üstüne cam



kaplama yapıda, çalışır durumda makineler sergileniyordu.



118 DÖKÜMHANE



B



D



00 с



(Üstte) Çizimlerde, büyük, çaplı demir boruların döküm



işlemindeki aşamalar görülmektedir. (A) Erimiş demir (1) bir oluk (2) aracılığıyla, merkezkaç kuvvet ilkesine göre çalışan bir döküm makinesinin içine monte edilmiş kalıba (3) dökülür. (B) Motorlu bir kasnak (4), bütün sistemin



dönmesini sağlar. Böylece oluşan merkezkaç kuvvetin a



etkisiyle, ergimiş demir kalıbın biçimini alır. Ergimiş demirin kalıbın bütün boyunu kaplayacak şekilde akmasını sağlamak için, döküm makinesi oluktan uzaklaştırılır. (C)



Kalıbın çevresini saran su dolu gömlek (5), metali soğutur. (Ustte) Kum dökümünde, bir tasarıma (A) göre yapılan agaç maça,(1), agaç kızaklar (2, 3) ve bir kaldırıcı (4), çelik



kutularda (B, C) yaş kumla sıkıştınlarak, kalıp boşluğu



üretmek için kullanılır. Hassas dökümde maça, kalıp isi



çıkanldıktan sonra maça, kalip boşluğuna yerleştirilir (E).



Maça, ince silikat kaplı balmumundan ya da plastik kö pükten yapılabilir.



oluşturulur. Ayn bir kalipta (D), dökümün iç boşluklarını oluşturan kumdan iç bölüm yapılarak, kızaklar ve baca



tılarak eritilir ya da ergimiş metal dökülürken buharlaşır.



Kalıp takılır ve ergimiş metal dökülür (F). Soğuyan döküm



Kabuk döküm. Bu döküm işleminde maça, yüksek de



çıkanlır (G); kızak, kaldınıcı ve kumdan iç bölüm kesilip alınarak (H), bitmiş halde döküm elde edilir (I). B



1



с



D



recelere kadar (177 °C-371 °C) Isıtılan metalden yapı lir. Kalıp gereci, kum ve ısıyla sertleşen reçine karışımı dır. Isıtılmış maçanın çevresine yerleştirilince, reçine



sertleşerek kumu ince bir kabuk biçiminde birbirine ya pıştırır. Böylece maçanın bir kopyası elde edilir. Des tekleyici bir gereçle de güçlendirilen bu kabuk, döküm



kalibini oluşturur.



Savurma döküm. Ergimiş metalin dökülmesi sırasında



kalıp hızla döndürülerek ortası boş silindir biçimi dö kümler yapılabilir. Obür döküm türleri arasında, suyla soğutulan bir ka libın içine ergimiş metal dökülerek profilboru gibi me tal çubukların çekildiği sürekli döküm de vardır. Boyut toleransi az olan ve çok temiz yüzey gerektiren döküm lerde, fırınlanmış seramik kalıplar kullanılır.



dökümhane Demir, çelik, vb. metal dökümlerinin yapıldığı metalürji (Solda) Çelik çubuk üretimi (A) için sürekli döküm işleminde kullanılan gereçler, bir erimiş çelik rezervuari (1), bir tıkaç



(2), suyla soğutulan münavebeli bir bakır kalıp (3), hareketli bir tipa (4), soğutma suyu püskürtücüleri (5) ve metal



merdanelerden (6) oluşur. Tıkaç açılarak kalıba ergimiş



çelik doldurulduktan (B) sonra, tipa geri çekilerek merdaneler arasındaki bir çubuğa çeliğin dolması sağlanır (C, D). Çizimde eski bir makinenin uzun, soğutma bölümü(E) ile yeni bir makinenin kısa soğutma bölümü (F) karşılaştırılarak, yerden saglanan tasarruf gösterilmiştir.



DÖNITZ, KARL



119



kuruluşu. Dökümhanelerin çoğunda, hurda demir elektrik fırınlarında ergitilir (eski dökümhanelerde ku



dölyatağı



pol denilen fırınlar da kullanılır: Bunlar, tasarım olarak



Memelilerde, dişinin üreme sistemini oluşturan organ



yüksek fırına benzeyen, ama daha küçük fırınlardır). Farklı dökme demir türleri, silisyum ve karbon içerikle



lardan biri. Dişinin, döllenmenin ardından, gelişen yav ruyu doğuma kadar taşıyıp beslediği dişilik organiolan



rine göre tanımlanır. Gri dökme demir, en kolay dökü len ve en kolay işlenen döküm türüdür; otomobil mo tor gövdelerinin ve motorlu aletlerin dökülmesinde kullanılır. Dökme demirin öbür çeşitleri, gri demirin ye niden ergitilmesi ya da döküm işleminden sonra soğu



ma hızının denetlenmesi yoluyla elde edilir. Dökümha



neler, demir ve çelik sanayisi için olduğu kadar, kalıp



lar, makine parçaları ve öbür dökümler için de pik de mir üretirler.



döküntü Deri üstünde kırmızı lekeler, kabarcıklar ya da plakalar



dölyatağı (rahim, uterus da denir), kadınlarda içi boş ar



mut biçiminde, yaklaşık 8 cm boyunda, 42,5 g ağırlığın



da bir organdır; kastan yapılmış kalın çeperlerivardır.



Bağlarla, idrar kesesi ile gödenbağırsağı arasına asılı du



rumdadır. Dölyatağı, geniş bir üst bölüm (dölyatağı dibi



ya da fundus); daha dar bir orta bölüm (dölyatağı göv



desi ya da corpus) ve dölyoluna çıkıntı yapan bir bo



yundan (dölyatağı boynu ya da cervix) oluşur. Dölyata ġi boynu iç kanalı, dölyolu ile dölyatağının içini birleşti rir. (Bk. ÜREME SİSTEMİ, İNSANDA.)



Dölyatağının iç yüzü, "endometrium" adı verilen,



döllenmiş yumurtanın içine gömülerek yerleştiği kalın bir mukoza zarıyla kaplıdır. Gebelik dışındaki durum



biçiminde ortaya çıkan belirtilere verilen ortak ad. Aler



larda, endometriumun dış yandaki hücreleri adet kana



dar çok geniş bir yelpazede görülen, ayrıca ilaç zehir



tağı kasları, dölyatağınının gebelik sırasında genişleme sine ve doğum sırasında, çocuğun doğmasından önce



ji hastalıklarından, kızıl, kızamıkçık, vb. hastalıklara ka



ması sırasında kanla birlikte dökülür (Bk. ADET). Dölya



lenmeleri, aşırı güneşte kalma, vb. durumlarda ortaya çıkan döküntü, kılcaldamarların genişlemelerinden



kuvvetle kasılmasına olanak veren esnek ve kolagen lif



ötürü derinin alt tabakalarında kan birikmesinin sonu



ler içerirler. (Bk. GEBELİK VE DOĞUM; ÜREME SİSTE



cudur. Ortaya çıkış nedenine bağlı olarak bedenin be



MI, INSANDA.)



zimsı noktalar, üstlerine pamukla dokunulduğunda be



dölyatağı boruları



küntüler, birkaç günde kendiliklerinden geçer ya da başka bir belirtiye dönüşürler.



Memelilerde yumurtayı yumurtalıklardan dölyatağına



döllenme



yumurtanın ilerlemesine yardım eden tüycüklerle kap



Bitkilerde ve hayvanlarda bir erkek ve bir dişi eşeylik



çekleşir.



organizmaya dönüşecek döllenmiş yumurtayı oluştur



dölyolu



ne getirmeye uyarlanmışlardır. Erkek eşeylik hücresi,



Memelilerde üreme sisteminin en alt bölümünü oluşu



daha küçüktür ve hedefine ulaşamadan yok olma tehli



örtülen ağzının bir bölümü, daha önce hiç cinsel ilişki



lirli bir bölgesinde ya da her yanında görülebilir. Kırmı



yazlaşırlar. Aşırı güneşte kalma ya da alerji kökenli do



ileten borulara verilen ad. İstemsiz kaslardan oluşan



dölyatağı borularının (Fallop borulan da denir) iç yüzü,



lıdır. Döllenme, yumurta bu borularda ilerlerken ger



hücresinin (gamet) birleşerek, sonradan gelişip yeni bir ması. Erkek ve dişi eşeylik hücreleri, farklı işlevleri yeri



dişi eşeylik hücresini döllemek için hareket ettiğinden,



turan organ.Dõlyolunun (ya da vagina) dış dudaklarla



hücreleriyse, döllenmiş yumurtanın gelişmesini sağla



de bulunmamış dişilerde ince, kansız, kolayca yırtılan bir zarla (kızlık zar) kaplıdır. İçinde kamış ya da dog



daha az hareketlidirler. Hayvanlarda döllenme beden



çeperleri bitişik kaslı boru biçimindedir. Üst bölümün



kesini önlemek için çok sayıda üretilmiştir. Dişi eşeylik



yacak besin yedekleri kapsadıklarından, daha büyük ve dışında (balıklarda, ikiyaşayışlılarda ve bazı omurgasız



mak için yol alan bebek bulunmadığı sürece, dõlyolu,



memelilerde ve bazı omurgasızlarda) olur. Kendi ken



de kalın, yuvarlak bir çıkıntı biçimindeki dölyatağı boy nuyla birleşir. İç yüzü, cinsel istekle uyarılınca çalışan bezlerin salgıladıkları sıvı sayesinde, cinsel ilişki sırasın da kayganlaşır. (Bk. ÜREME SİSTEMİ, İNSANDA.)



yalnızca erdişi ya da birevcikli, yani hem erkek hem dişi çiçeklerin aynıbireyde bulunduğu bitkilerde gözlenir.



dönerboyun



larda) ya da beden içinde (sürüngenlerde, kuşlarda, dine döllenme terimi, aynı bireyden olma iki eşeylik hücresinin birleşmesini belirtir; bu döllenme çeşidi,



döllenmesiz çoğalma



Döllenmemiş bir yumurtanın gelişmesiyle ortaya çıkan üreme biçimini belirten terim.Döllenmesiz çoğalmay la üreyen hayvan ve bitkilerin döllerinde, döllenmeyle



üreyenlerde olduğu gibi her hücrede bir çift kromozom



varsa da, bu döller genetik açıdan bütünüyle analarının aynıdırlar. Aslandişi gibi bitkilerde ve yaprakbiti gibi hayvanlarda, döllenmesizçoğalma ile normal cinsel üreme değişmeli olarak birarada gözlenir. Hint deg nekçekirgesi (Dixippus morosus) gibi bazı türler çok ender olarak erkek yavru yapar ve aşağı yukarı bütü nüyle döllenmesiz çoğalmayla ürerler.



dölüt: Bk. EMBRİYO, GEBELİK VE DOĞUM.



Ağaçkakangiller ailesinden iki kuş türünün ortak adı.



Adları kafalarının her yöne çevrilebilmesinden kaynak lanan dönerboyunlar, serçe büyüklüğünde, gri, alaca



ve kahverengi tüylü, kısa, sivri gagalı kuşlardır. Ağaçlar da yuvalanır, özellikle karınca yiyerek beslenirler.Av rasya dönerboynu ya da dönerboyun Oynx torquilla)



türü, Avrupa ve Asya'da çiftleşir; ama kış mevsimini Af rika'da geçirir. Jynx ruticollis türüyse yalnızca Afrika'da yaşar.



Dönitz, Karl Alman amirali (Grünau, Berlin yakını 1891-Schleswig



Holstein 1980). Birinci Dünya Savaşı'nda denizaltı sü



variliği yapan Karl Dönitz, Malta yakınında Ingilizlere tutsak düştü (1918). Savaştan sonra, yeniden kurulan



120 DÖNÜŞTÜRÜCÜ denizaltı filosunun komutanlığına getirilip (1935),



da - 254,43 °C, kaynama noktası - 249,49 "C'tır. Gaz



1942 sonbaharına kadar ingiltere'ye karşı yürütülen



daha az tepkindir.



tuğamiralliğe(1939)|ve tümamiralliğe yükseldi(1940).



döteryum (D2) alışılmış hidrojen gazından (H2) hafifçe



denizaltı savaşını yönetip, savaş filosu başkomutanlığı na (1943) atandı. Hitler tarafından siyasal vasiyetname sinde yerine geçecek kişi olarak gösterilip, Hitler'in inti hanndan sonra geçici bir hükümet kurarak barış yap



dövme



mayı denediyse de, başaramadı ve genel karargâhta



İnsan derisi üstüne iğne ve boyayla silinmez işaret, yazı, resim uygulama tekniği. Gerek eski uygarlıklarda, ge



koşulsuz teslim olmak zorunda kaldı. Nürnberg Mah kemesi tarafından 10 yıl hapis cezasına çarptırılıp



XIX. yy'da, Fransız



(1946), serbest bırakılınca (1956) anılarını yayınladı.



keşif gemisi Astrolabe'ın



dönüştürücü: BK. DERLEYİCİ.



tayfalarından biri tarafından



yapılmış bu resimde,



Dörpfeld, Wilhelm



Maorilerden (Yeni



Alman arkeologu ve mimanı (Barmen 1853-Leſke, Yu



Polinezya halkı)



nanistan 1940). Olmypia kazılarına katılan (1877-1881) Wilhelm Dörpfeld, Schliemann'ın son Truva kazısında



canlandırılmıştır.



görev aldı (1882'den sonra). 1893'te Truva kazılarını



Zelanda kökenli



bir kabile reisi Yüzündeki



yeniden değerlendirdi ve Homeros'un İliada'sında sö



dövmeler, deride iğneyle açılan



zu edilen kentin VI. kent olduğunu saptadı.



yaralara bitkisel



Başlıca yapıtlan: Des Griechiste Theater (Yunan Ti



boyalar



yatrosu, 1896), Troja und İlion (Truva ve İlion, 1902),



uygulanmasıyla



Heimkehr des Odysseus (Odisseus'un Dönüşü, 1924),



yapılmıştır.



Alt Olmypia (Eski Olimpia, 1935), Alt-Athen und Seine Agora (Eski Atina ve Agorası, 1939), vb.



rek çağdaş uygarlıklarda süsleme ve iletişim (beden üs



dörtgöz



lumsal sınıf ve toplumsal konumu belirtebilir. Dövme, ayrıca, kişinin belirli bir zaman süreci içinde oynadığı



Dõrgõzgiller ailesinden balık tūrū (Bil. a. Anableps anableps). Meksika, Orta Amerika ve Kuzeydoğu Ame



tündeki dövmeler, kişinin bağlı olduğu toplum, top



rol ile toplumsal ve dinsel değerleri de belirtebilir)



amaçlarıyla kullanılan dövmenin, eski Mısır'da ortaya çıktığı sanılmaktadır. En yaygın teknik, derinin iğneyle delinmesi yoluyla deri altına boya maddeleri verilmesi ne dayanır. En gelişmiş dövme tekniklerine Okyanus ya'da da rastlanır. Sözgelimi, Yeni Zelanda Maorilerinin



dövmeleri, yüzde ve kalçalarda karmaşık sarmal çizim ler biçimindedir ve Maoriler için iyi bir eğitimin, üret kenliğin, doğurganlığın simgesidir. Büyük Okyanus adaları halklarının dövmelerine ilk kez denizciler ilgi



(



Dörtgõz A. anableps), bir tatlısu balığıdır. Bir doku



şeridiyle yatay olarak iki bölüme ayrılan gözlerinin üst bölümüyle suyun dışını görür.



rika'da yaşayan dörtgözün gözleri, bir doku şeridiyle yatay olarak ikiye bölündüklerinden, dört gözlü gibi gö rünür: Gözlerinin üst bölümü suyun üstünü, alt bölü



müyse altını görmeye yarar. Su yüzeyine çıktığında, gözlerinin üst bölümünü suyun dışına çıkararak çevreyi görür. Boyu 30 cm kadardır. Her erkeğin bir çiftleşme



organı vardır ve bu organı sağa ya da sola hareket ettire bilir. Dişilerin eşey deliği, bedenlerinin solunda ya da



göstermiş, dövme daha sonra deniz adamları arasında süregelen bir uygulama olmuştur. Dövme teknikleri, büyük bir çeşitlilik gösterir. Sözgelimi Eskimolar, ke mikten yapılma iğnelere geçirdikleri isli iplikleri deri al tindan geçirerek dövme yaparlar; Japonlar, ince metal



iğneler ve boya maddeleri kullanırlar.



Deriyi çizme ya da yarma yoluyla dövme yapımı da



Afrika, Avustralya ve Melanezya kültürlerinde çok sık rastlanan bir tekniktir. Sudan'da Nuerlerin erkek ço



cukların erişkinliğe geçiş törenlerinde, çocukların kafa sinin ön bölümüne, boydan boya, altı yarık yapılır; bu



yarıkların izleri kişinin yaşamı boyunca silinmez. Solo



sağında bulunabilir.



mon adalarında Kaoka dilini konuşan topluluklarda ev lenme çağına gelmiş genç kızların, yüzlerine gene döv meye benzer şekiller oyulur. Her iki uygulamada da, dövme kişinin yaşamında yeni bir dönemin başlangıcı



döteryum



ni simgelemektedir. Afrika ve Avustralya toplulukları



Hidrojenin kararlı, radyoaktif olmayan izotopu. Simge -



maddelerle ovulmasıyla kalıcı izler bırakılır. Bedeni boyama ve resimleme yoluyla resimleme,



si D(ya da’H), atom ağırlığı 2,014 olan doteryumun, dö



teron adı verilen çekirdeği, bir proton ve bir nötrondan oluşur; dolayısıyla da kütlesi, bir hidrojen çekirdeğinin kütlesinin iki katıdır. Döteryum 1931'de ABD'de Ha rold Urey, F. G. Brickwedde ve G. M. Murphy tarafın dan bulunmuştur. Gaz bir maddedir ve doğal hidroje. nin % 0,015'ini oluşturur. Doteryumun ergime noktası 128,5 mm basınç altın



nin çoğunda, deride açılan yara izlerinin tahriş edici Yeni Gine'deki Hagen dağında yaşayan halkta, bağlı



olunan klanın üstünlüğü ve birliğini, bireyin sağlıklı ve varlıklı olduğunu simgelemenin yanısıra kişinin atalarıy la olan bağlarını vurgular.



dövüşkenkuş: Bk. DÖĞÜŞKENKUŞ.



DRAPER, HENRY Dünyanın



dövüş sanatları



çevresini dolaşan (1577-1580) ilk



Asya kökenli çeşitli dönüşme tekniklerini belirtmek için



Ingiliz denizcisi



kullanılan genel terim. Günümüzde beden geliştirme,



olan Sir Francis Drake, Cadiz'e



kişisel savunma, manevi gelişme, spor, vb. çok geniş bir



düzenlediği bir



uygulama alanı bulunan dövüş sanatları, 1.Ö. 2000 yı lindan başlayarak Çin'de rahipler tarafından, beden ça



baskınla Ispanyol



donanmasının önemli bir



liştırma ve haydutlara karşı savunma amacıyla başlatıl mış, daha sonra Hindistan, Tibet ve Japonya'ya yayıl



bölümünü



mış ve en geç ulaştıkları ülke olmalarına karşın, özellik



batırmış, ertesi yıl,



le Japonya'da gelişmişlerdir. Başlıca dövüş sanatları arasında karate, kungfu, tekvando (taekwando), judo, jiu-jitsu, aikido, tay çi çuan, kendo sayılabilir.



Yenilmez



Armada'nın



yenilmesinde önemli rol



oynamıştır.



DP: Bk. DEMOKRAT PARTİ.



Drachmann, Holger Henrik Herholdt Danimarkalı yazar (Kopenhag 1846-Sjaelland 1908).



Başlangıçta işçi sınıfının sorunlarını ele alan şiirler yazan



Holger Henrik Herholdt Drachmann, daha sonra ro mantik şiirler (Digte (Şiirler, 1872); Ranker og Roser



(Sürgünler ve Güller, 1879); vb.), öyküler (1 Sturm og Stille (Fırtına ve Dinginlik, 1872), vb.), romanlar (Fors



krevet (Yara Sargısı, 1872); vb.), tiyatro oyunları (Der



van Engang (Evvel Zaman İçinde, 1885), vb.) yazdı.



Drago doktrini Uluslararası hukuk ilkesi. 1902'de İngiltere, Almanya



ve Italya'nın, borçlarını ödemeye zorlamak için Vene



zuela'ya deniz ablukası uygulamaları üstüne, öbür La tin Amerika ülkelerinin tepkilerini dile getiren Drago



doktrini, o sırada Arjantin Dışişleri bakanı olan Luis Ma



ria Drago (1859-1921) tarafından ortayakondu.Borçla



rin zora başvurularak alınmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan bu doktrin, ABD tarafından



121



rak, kraliçe tarafından şövalyeliğe yükseltildi. 1585'te bir filonun komutanlığına getirilip, Ispan



ya'da Vigo'yu yağmaladıktan sonra, Atlas okyanusunu aşarak, Florida'da St. Augustine'i yakıp yıktı. 1587'de Cadiz'e bir saldırı düzenleyip, birçok Ispanyol gemisini batırdı. 1588'de İspanyol Yenilmez Armada'sının ye



nildiği savaşta filolardan birine komuta edip, 1589'da Lizbon'da yenilince, birkaç yıl denize açılmadı. 1595'te Batı Hint adalarına son seferine çıkıp, Panama kıyısı açıklarında öldü. Drake boğazı



Güney Amerika'da Horn burnu ile Güney Shetland adaları arasında boğaz. Genişliği 1 800 km olan Drake boğazı (Drake geçidi de denir), batıda Büyük Okya



nus'a, doğuda Atlas okyanusuna açılır. 1578'de boğazı bulan İngiliz denizcisi Sir Francis Drake, Hindistan'a ulaşan geçidi bulduğunu sanmıştır.



Drakensberg



da desteklenerek, ikinci Lahey Konferansı'nda (1907)



Güney Afrika Cumhuriyeti'nin en büyük dağ kütlesi.



oluşturdu.



ilinden Transvaal'in doğu kesimindeki Olifants irmağı



kabul edilen Drago-Porter Sözleşmesi'nin temelini



Drake, Sir Francis



Ingiliz denizcisi ve korsanı(Devon 1540'a d.-Portobelo



açıklarında 1596). Küçük yaşta gemilerde çalışmaya



başlayan Sir Francis Drake, 1567'de John Hawkins yo



netimindeki keşif seferinde bir geminin kaptanlığını ya



pip (Ispanyolların saldırısına uğrayan filodan yalnızca Hawkins ve Drake'in gemileri kurtulabildi), korsanlığa başladı. 1570'te ve 1571'de Panama kıyılarındaki bir



çok kenti topa tutarak pek çok altın ve gümüş ganimetle Ingiltere'ye döndü. Bir süre İrlanda'nın hizmetinde çalı



şıp, 1577'de Kraliçe Elizabeth tarafından, dünyanın çevresini dolanmakla görevli sefer heyetinin başına ge tirilerek, Aralık 1577'de 5 küçük gemi ve 160 tayfayla Plymouth'tan yola çıktı. Şili ve Peru kıyılarını yağmala



yıp, Patagonya kıyılarında tayfaları ayaklanan ikigemi



Adı “Ejderha dağı” anlamına gelen Drakensberg, Kap



na kadar 1 125 km boyunca uzanır. En yüksek noktası, Thabana Ntlenyana doruğunda 3 482 m'yi bulur. Oranj irmağının doğduğu Drakensberg'de, altın ve kömür ya takları vardır.



Drakon



Atinalı yasa koyucu (İ.Ö. VII. yy. sonu). Atalardan kal



ma yasaların saklandığı soylu bir ailenin oğlu olan Dra kon, Site için ceza yasaları yazmakla görevlendirildi.



Cezalarının ağırlığıyla ün saldı ve işlenen suç karşılığın



da para ödeyerek kurtulma usulünü kaldırdı, Istem dışı



adam öldürme ile bile bile adam öldürme ayrımını geti



rerek, kişisel sorumluluk kavramını yürürlüğe koydu. dram: Bk. TİYATRO.



sini bırakmak zorunda kaldı. Magellan boğazını 16 gün



de aşıp, gemilerinden birinin İngiltere'ye dönmeye ka rar vermesi, birinin de kaybolması üstüne, tek gemiyle (Golden Hind) yolculuğunu sürdürerek, San Francisco



kıyılarına ulaştı ve New Albion diye adlandırdı. Büyük Okyanus'ta yolculuğunu sürdürüp, Baharat adalarına



(Molük adaları) ulaşarak, yerel hükümdarlarla antlaş malar imzaladı. Hint okyanusu ve Ümit burnu yoluyla



Ingiltere'ye dönüp, 20 Eylül 1580'de Plymouth'a ulaşa



Draper, Henry ABD'li astronom (Prince Edvard County 1837-New



York 1882). Tıp öğrenimi görüp, New York'ta Bellevue hastanesinde çalışmaya başlayan (1859) Henry Dra



per, daha sonra, New York Universitesi dekanlığına (1866), Ulusal Bilim Akademisi, ve ABD Sanat ve Bilim



122



DRAVID DILLERI



Akademisi üyeliklerine getirildi. İlk spektrogramı bulup



ABD'li romanci Theodore Dreiser,



(1872), Venüs'ün (1874) ve Orion yıldızının (1880) fo toğraflarını çekti. Spektroskopa ilişkin çalışmalarında,



ülkesinde



güneş tayfının hatlarını ölçmeye yarayan bir aygıt geliş



dogalcılığın öncülüğünü yapmış, Sister Carrie (1900),



tirerek, güneşte oksijenin varlığını kanıtladı. Yıldız tayf larını gösteren Draper Katalogu'nu hazırladı. 1890'da



Pickering'in yayınladığı ilk Draper Katalogu'nda 10 351 yıldızın tayfları bulunuyordu. 1918-1928 arasında ya



An American



Tragedy (1925), vb. romanlarında,



yınlanan Henry Draper Katalogu'nda 8. kadire kadar



bütün yıldızların ve daha küçük kadirdeki yıldızların bir



sanayi toplumu



bölümünün (toplam 240 000 yıldız) tayfları veriliyordu.



içinde bireylerin



manevi boşluğunu işlemiştir.



Dravid dilleri



Hindistan'ın güney kesimi, Sri Lanka'nın güney kesimi



ve Güney Asya'nın bazı başka bölgelerinde 165 milyo nu aşkın kişinin konuştuğu dil ailesi. Dilbilimci Robert



Caldwell 1856'da Dravid dillerinin bağımsız bir aile oluşturduğunu ortaya koymuştur. Caldwell'in verdiği



"Dravid" adı, öbeğin başlıca dillerinden Tamil'i belirten Sanskritçe bir sözcüktür.



Dravid ailesinin üç altailesi vardır: Güney Dravid dil leri, Orta Dravid dilleri, Kuzey Dravid dilleri. Hindis



tan'nın güney kesiminde ve Sri Lanka'ya yakın kesim lerde 65 milyon kişinin konuştuğu Güney Dravid dilleri Tamilce, Malayalam dili, Kannada ve yazısı bulunma yan bazı dilleri içerir. Orta Dravid dilleri, Telugu (alt ai lenin tek edebiyat dili) ile çeşitli sözlü dillerden oluşur



ve Hindistan'ın orta kesiminde yaklaşık 45 milyon kişi



tarafından konuşulur. Kuzey Dravid dilleri, Kuruk, Mal to ve Brahui'yi kapsar; Pakistan ve Afganistan'da Hin



Welles'in ünlü Yurttaş Kane (Citizen Kane) filminde, Dreiser'in yaygın etkisi sezilebilir) romanlarıyla, ABD'nin Dickens'ı diye anıldı. Başlıca yapıtları: Sister Carrie (Hemşire Carrie, 1900), Jennie Gerhardt (1911), The Genius (Deha, 1914), The Financier (Maliyeci, 1912), Titan (Dev,



1914), An American Tragedy (Bir Amerikan Trajedisi, 1929).



Dresden



distan'la sınırdaş bölgelerde yaşayan 2 milyon kişi tara



Almanya'da kent. Saksonya eyaletinin merkezi olan,



Bütün Dravid dillerinde Hintçe sözcükler yaygındır; bazılarında Arapça, Farsça sözcüklere de rastlanır; gü nümüzde de, Dravid dillerindeki İngilizce sözcüklerin



miyse sağ kıyısında yeralan kent, ormanlarla kaplı tepe



fından konuşulur.



Elbe irmağının kıyısında, Çekoslovakya sınırının 30 km kadar kuzeydoğusunda yeralan Dresden'in nüfusu 515 900'dür. Eski kesimi Elbe'nin sol kıyısında, yeni kesi



sayısı hızla artmaktadır.



lerle çevrilidir. Önemli bir sanayi (elektrikli gereçler,



Dravid terimi bazen Güney Hindistan ve Kuzey Sri Lanka'da yaşayan, Dravid dilleri konuşan koyu renk



kaları) ve öğretim merkezi (1828'de kurulmuş üniversi



derili halkları belirtmek için de kullanılır. Kültürel bir



kavram olarak da Dravid terimi, Güney Hindistan'da gelişmiş özel bir sanat, mimarlık ve edebiyat biçimini belirtir.



duyarlı aygıtlar, optik aygıtlar yapimi; ilaç ve besin fabri



te), bir karayolları ve demiryolları kavşağı ve işlek bir ir mak limanı olan kent, XVII. ve XVIII. yy'dan kalma çok sayıda barok ve rokoko üslubunda anıtları ve müzele



riyle (italyan, Flaman ve Alman ressamlarının yapıtla rini içeren Semper Galerisi; porselen, mineral ve bilim



dreadnought: Bk. DRETNOT.



sel aygıtlar koleksiyonlarıyla ünlü Zwinger müzesi, vb.) çok sayıda turist de çekmektedir.



1216'da kurulan, 1485'te Saksonya düklerinin mer



Drebbel, Cornelis Hollandalı fizikçi ve makine uzmanı (Alkmaar 1572 Londra 1633). Çeşitli makineler yaparak Hollanda'da



büyük ün kazanan Cornelis Drebbel, gök dürbünleri, mikroskoplar yaptı. Madencilik ve akaçlama işlerine katkısı oldu. Su altında da giden bir gemi yapıp, Thames



Irmağında denedi. James II ve Charles I dönemlerinde Ingiltere sarayında yaşadı.



kezi olan Dresden, 1491 ve 1685'te iki yangından bü yük zarar görmesine karşın, XVII. yy'ın ikinci yarısından



başlayarak, hızla gelişti. Saksonya seçici prenslerinin



merkezi olup, 1745'te Prusya'ya geçti. 1813'te Na polyon tarafından harekât üssü olarak kullanılıp, ikinci Dünya Savaşı'nda Müttefiklerin hava saldırılarıyla bü



yük ölçüde yıkıldı (yaklaşık 135000 kişi de öldü). Savaş tan sonra hızla yeniden yapıldı.



dretnot



Dreiser, Theodore



1906'da denize indirilen Dreadnought adlı İngiliz zırh



ABD'li romanci (Indiana 1871-Hollywood 1945). Al



5 tarette 300 mm'lik on topu vardı. Aynı zamanda da,



man kökenli yoksul bir ailenin oğlu olan Theodore Dre iser, 1890'a doğru gazeteciliğe başlayıp, New York,



Chicago, Saint-Louis ve Pittsburgh'da muhabirlik yaptı. Bu arada felsefe ve doğacılıkla ilgilendi. Gelişmiş dar wincilikten esinlenen bir tekniği romana uygulamaya



düşünüp, insan tiplerinin betimlemesine eğilerek, çağ daş Amerikan romanını ve sinemasını esinleyen (Orson



lisının adından türetilmiş zırhlı tipi. İlk dretnotun çift katlı



buhar türbinleriyle donatılmış ilk savaş gemisiydi. Hızı 21 deniz milini bulmaktaydı. Dretnotlar daha sonra bü



tün donanmalarda benimsenip, İkinci Dünya Savaşı'na kadar savaş filolarının başlıca gücünü oluşturdu. İkinci



Dünya Savaşı'nda uçakların hızla geliştirilmesiyle etkisi azaldı. 1960'ta Ingiltere'de yapılan ilk atom denizaltısı na da Dreadnought adı verildi.



DRONGO



123



Dreyer, Carl Theodor



sıyla başladı. 1894'te askeri mahkemede yargılanmaya



Danimarkalı sinema yönetmeni (Kopenhag 1889-ay.y.



na karşın, casusluktan hüküm giyip, rütbesi geri alına



1968). Bir süre gazetecilik ve senaryo yazarlığı yapan



Carl Theodor Dreyer, 1918'de Praesidenten (Başkan) adlı ilk filmini çekti. Sessiz sinemanın klasiklerinden sa



yılan, Fransa'da çektiği Jean d'Arc'ın Çilesi (La Passion de Jeanne d'Arc), sonradan pek çok sinema eleştirmeni tarafından gelmiş geçmiş en iyi on film arasına alındı. İlk



başlanan A. Dreyfus, hiçbir yeterli kanıt bulunmaması



rak, cezaevi olarak kullanılan Şeytan adasına gönderil di. Bu arada kardeşi Mathieu Dreyfus'ün gazeteci Ber



nard Lazard'ın desteğiyle A. Dreyfus'ün suçsuzluğunu kanıtlama çabalarına girişmesi, kamuoyunun Drey



fus'ten yana olanlar ve karşı olanlar diye ikiye bölünme



sesli filmi, Vampirle (1932) eleştirmenlerin büyük be



sine ve Yahudi karşıtı bir akımın doğmasına yol açtı. Bu arada Fransız Haber Alma Servisi'nin, araştırmalarını



ğenisini kazandı; ama ticari açıdan başarı sağlayama



sürdürerek, gerçek suçlunun binbaşı Esterhazy olduğu



ması, uzun yıllar yönetmenliği bırakmasına yol açtı.



na karar vermesine karşın, Dreyfus'ün davasına yeni



1943'te Gazap Günüyle (Day of Wrath) sinemaya dö nüp, 1955'te Ordet (Sözcük) adlı filmiyle Venedik Film



den bakılması isteği geri çevrilirken, Haber Alma Servisi



şefi de Tunus'a sürüldü. Mathieu Dreyfus'ün sürekli ça



Festivali Büyük Ödülü'nü aldı.



baları sonunda, Esterhazy'nin sonunda harp divanında



Dreyer, J.L.E.



Zola'nın, Aurore gazetesinde Suçluyorum başlıklı ağır



Danimarkalı astronom (Kopenhag 1852-Oxford 1926).



açtı. Zola'nın bu yazıdan ötürü bir yıl hapis ve 3 000



Irlanda'da Armagh gözlemevini yöneten (1882-1916) Johann Louis Emil Dreyer, 13000 yıldız içeren bir yıldız



katalogu (1886) ve bir bulutsu katalogu (1888) hazırla dı.



yargılanması ve suçsuz bulunması (Ocak 1908), Émile



bir makale yayınlayarak, genelkurmayı suçlamasına yol



frank para cezasına çarptırılması, kamuoyundaki bö



lünmüşlüğü daha da artırdı. Özellikle sosyalistler, radi



kaller ve aydınlar, Zola ile Dreyfus'ün yanında yeraldı. 5 Temmuz 1898'de, A. Dreyfus'ün cezaya çarptırılma



sına yol açmış olan belgenin bir bilirkişi tarafından ince



Dreyfus olayı Fransa'da 1894-1906 yılları arasında kamuoyunun bö lünmesine yol açan hukuksal ve siyasal skandal.



lenerek sahte olduğunun ortaya çıkarılmasına karşın,



Eylül 1899'da yeniden görülen davada, Dreyfus bir kez daha suçlu bulunup, hafifletici nedenler gözönünde tu tularak 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kısa bir süre



Dreyfus olayı, Fransız Haber Alma Servisi'nin, Pa



sonra, bağışlandıysa da, resmi olarak suçlu sayılması



mayla ilgili imzasız bir not bulması üstüne, Yahudi asıllı



gılanıp, bu kez aklanarak, yeniden orduya alındı ve Le



ris'teki Alman ataşesinin çöp sepetinde, ulusal savun Fransız subayı yüzbaşı Alfred Dreyfus'ün (Mulhouse 1855-Paris 1935), bu notu yazmış olmakla suçlanma



sürdü. 1902'de Jean Jaurès'in başlattığı girişimler sonu cunda, Dreyfus 12 Temmuz 1906'da bir kez daha yar gian d'Honneur nişanı verildi.



Driesch, Hans Adolf Eduard



Resimde Alfred Dreyfus'ün, suçlu bulunduktanu sonra rütbeleri sökülerek kılıcının kınlması canlandınlmıştır.



Alman hayvanbilimcisi ve filozofu (Bad Kreuznach



yol açarken, yahudi karşıu bir akım doğmuş, bu arada



tasyonlarının çalışmalarına önemli katkılarda bulunan



Dreyfus olayı, Fransa'da kamuoyunun ikiye bölünmesine "sol blok"un kurulmasında da etkili olmuştur.



1863-Leipzig 1941). Trieste ve Napoli hayvanbilim is



Hans Adolf Eduard Driesch, yeni doğmakta olan de



neysel embriyobilim alanında öncü çalışmalar gerçek leştirdi. Felsefe alanında, vitalizm kuramı aracılığıyla



yaşam sürecini açıklamaya çalıştı: Metaphysik der Na



tur (Doğanın Metafiziği, 1926), Behoviorismus und Vi talismus (Davranışçılık ve Vitalizm, 1927), vb.



Drieu La Rochelle, Pierre Eugène Fransız yazarı (Paris 1893-ay. y. 1945). Birinci Dünya



Savaşı'na katılıp, üç kez yaralanan Pierre Eugène Drieu La Rochelle, savaştan sonra peşpeşe yayınladığı ro manları, öyküleri ve denemelerinde, iki dünya savaşı



arasında Fransız aydınlarının düşünce karmaşasını yan sittı. Nazizmin görüşlerini benimseyip, Alman işgali si rasında Nouvelle Reuve Française dergisini yönetti. 15



Mart 1945'te, yargılanacağını anlayınca intihar etti.



Başlıca yapıtları: Gilles (1939), L'Homme a Cheval



(Atli Adam, 1943), Mémoires de Dirke Raspe (Dirke Raspe'ın Anıları, 1966'da yayınlandı), vb.



drongo Drongogiller ailesinin Dicrurus ve Chaetorhynchus cinslerinden 20 kadar ötücükuşun ortak adı. Asya, Afri



ka ve Avustralya'nın tropikal bölgelerinde yaşayan drongoların boyları 18-38 cm arasında değişir. Gagalan güçlü, kuyrukları çatallı, kanatları uzundur. Sürü oluş turmadan ağaçlar üstünde yaşarlar.



124 DROSOPHILA



Drosophila: Bk. SİRKESİNEĞİ.



İşaretleşmede kullanmak için parlak bir ışık elde etme



ye çalışıp, karpit lambasını bulan (1816) Thomas Drum mond, daha sonra çeşitli kamu görevlerinde bulundu.



Droste-Hülshoff, Annette E. von Alman kadın şairi ve yazan(Hülshoff, Münster 1797



Meersburg 1848). Yaşamının büyük bölümünü doğdu ģu aile şatosunda geçiren Annette Elisabeth von Dros



1830-1840 arasında İrlanda işlerinden sorumlu müste



şarlık yaptı.



Drusus ailesi



te-Hülshoff, şiirlerinde Westfalen ormanlarını betimle yip, en ince ayrıntıların bile üstünde durarak (bitkiler,



Eski Roma'da, üyeleri önemli görevlerde bulunmuş



Ama bu görünüme, fantastik, mitolojik, dinsel öğeler



(İ.Ö. 110), Makedonya'daki savaşlarda büyük başarı kazandı. Oğlu Marcus Livius Drusus (öl. I.Ö. 91), 1.0. 91'de tribunusluğa seçilip, geniş ölçekli toplumsal re



böcekler, kuşlar), bölgeyi renkleri, sisleri, bahçeleri, kulübeleri, bataklıklarıyla her mevsimde canlandırdı.



de kattı. Böylece, Almanya'nın şiir bakımından kısır bir döneminde, özgün bir şiir ortaya koymayı başarıp,



1844'te yayınladığı Gedichte'te (Şiirler), lirik şiirlerinive



baladlarını topladı; 1851'de yayınlanan Das Geistliche



Jahr (Ruhani Yıllık) adlı kitabında, dinsel duygularını ve



dinsel kuşkularını dile getirdi. Ölümünden sonra yayın



lanan Die Judenbuche (Yahudilerin Gürgenağacı,



1860) adlı romanında, bir katilin yaşamını, adam öldür mesini ve kefaretini anlattı.



Patrici ailesi. Başlıca üyelerinden Marcus Livius Dru sus (öl. 1.Ö. 109), Gaius Sempronius Gracchus'la birlik te tribunusluga seçildi (İ.Ö. 122). Konsüllüğe getirilip



formlar yapılmasını sağlamaya çalıştıysa da, çıkarttığı



yasalar tutucular tarafından iptal edildi; kendisi de öldü rüldü. Bu olay İtalyanlar ile Romalılar arasında Toplum



sal Savaş'ı(İ.Ö. 91-1.0.87) başlattı.Evlat edinme yoluy



la aileye giren Livia Drusilla'nın oğlu Nero Claudius Drusus Germanicus(İ.Ö. 38-1.Ö. 9),üveybabası Augus



tus tarafından yüksek görevlere getirilip, Galya'daki sa vaşları başarıyla yönetti.



Droysen, Johann Gustav Alman tarihçisi ve siyasetçisi (Trephow an der Rega, Prusya 1808-Berlin 1884) Kiel, Jena ve Berlin üniversi telerinde tarih profesörlüğü yapan Johann Gustav Droysen, 1848 Devrimleri sırasında siyasete atılıp, Frankfurt Parlamentosu'nun anayasayı hazırlamakla



görevli komisyonunun başkanlığını yaptı. Almanya'nın



Prusya'nın önderliği altında birleşmesini savundu. Prus



Dryden, John İngiliz şairi ve yazarı (Aldwinkle, Northamptonshire 1631-Londra 1700). Cambridge Universitesi'nde öğre nim görüp, 1657'de "edebiyatla uğraşmak" amacıyla



Londra'ya giden John Dryden, Cromwell'in ölümünde, Heroique Stanzas (Kahramanlık Şiirleri, 1659) adlı yapı



(Prusya'nın tarihi, 1855-1886), vb.



tıyla onu övdü. Ertesi yıl, Charles II'nin tahta çıkmasıyla Stuart sülalesinin yeniden iktidara gelmesi sırasında, tahta çıkan kralı öven bir şiir kitabı yayınladı: Astrae Re dux (Yıldız Adalet Tanrıçasının Dönüşü, 1660). O tarih ten sonra, sürekli olarak krallığı öven şiirler yazarak, 1670'te kralın resmî şairliğine vetarih yazarlığına getiril



Druidler



etkisinde olmalarından da etkilenerek, oldukça başa



Keltlerde, dinsel geleneklerin korunmasını sağlamakla



görevli ruhani sinif üyelerini belirten terim. Druidler



ya çalıştı. O dönemin İngiltere'sinde Fransız etkisinin en niteleyici görünüşlerinden biri tiyatro beğenisi oldu



görevlerinin yanı sıra, öğretmenlik, yargıçlık, kabileler



pattırmış olduğu tiyatroları yeniden açtırmıştı), oyunlar



ya kralının, parlamentonun önerdiği krallık tacını kabul



etmemesi üstüne düş kırıklığına uğrayıp, öğretmenliğe dönerek, bir yandan da Eskiçağ ve Prusya tarihleriyle il



gili yapıtlar yayınladı: Geschichte der Preussischen



di. Kral Stuart'ın sarayındaki kişilerin çoğunun Fransız



rıyla, Ingiliz edebiyatına Boileau'nun idealini aktarma



(Drüitler de denir) soylu ve aydın sınıftan seçilir, dinsel



ğundan (Charles II, tahta çıkar çıkmaz Cromwell'in ka



arası anlaşmazlıklarda hakemlik gibi görevleri de üstle



yazmaya koyularak, 1663-1674 arasında birçok kome



de sanılmaktadır) düzenlerlerdi. Britanya'da ve Gal



(İspanyolKeşişi, 1681), Love Triumphant(Sevginin Za.



ya'da Romalı yetkililer tarafından etkinlikleri zararlı sa



feri, 1694). Sonra manzum trajediler yazdı: Almanzor



nirlerdi. Genellikle beyaz giysiler giyer, çeşitli dinsel tö renler (bu törenlerden bazılarında insan kurban edildiği



yılarak yasaklandı. Romaegemenliğine girmeyen'İrlan da'da, I.S.500 yıllarına kadar etkinliklerini sürdürdüler.



di yazdı: The Rival Ladies (Rakip Hanımlar, 1664), The Maiden Queen (Bakire Kraliçe, 1681) The Spanish Friar and Almahide or the Conquest of Granada (Almanzor ve Almahide ya da Girnata'nın Ele Geçirilmesi, 1669



1670), All for Love (Her Şey Aşk İçin, 1667). Avrupa



drumlin



klasisizminin en önemli belgelerinden biri olmayı gü nümüzde de sürdüren kuramsal kitabını yazdı: Of Dra



Ters dönmüş biçimde duran bir kaşığa benzeyen uzun



matick Poesie, An Essay (Manzum Tiyatro Üstüne Bir



tepeleri belirten yerbilim terimi. Adları Gaelce "yığın" anlamına gelena "druim" sözcüğünden kaynaklanan



drumlinlerin, üstündeki döküntü tabakalarının ağır yü



kü nedeniyle hareketsizleşmiş bir buzul altına başka bir



buzulun dalması sonucu oluştukları sanılır. Uzun ek senleri, buzulun hareket yönünü gösterir. Yükseklikleri



genellikle 5-50 m, uzunlukları 900-2|000m, genişlikleri 200-600 m'dir. Bileşimlerinde kil, kayaç döküntüleri ve kayaç tabakaları bulunur.



Deneme, 1668). 1681-1688 arasında,yapıtının en kali



ci ve en kişisel bölümü olan uzun yergi şiirlerini yayınla dı: Absalom and Achitophel (1681), The Medal (Ma



dalya, 1682), Religio Laici(Laik Kişinin Dini). Ömrünün sonuna doğru, belki de katolik olan kralın yolundan yü



rümek için, katolikliği benimsedi. 1688'den sonra göz



den düşüp, protestanların tepkisi nedeniyle işi elinden



alınarak, resmî gelirlerinden yoksun bırakıldı ve büyük bir yoksulluk içinde öldü.



Drummond, Thomas



Dryopithecus



İskoçyalı mühendis (Edinburgh 1797-Dublin 1840).



Miyosen dönemi tabakalarında (günümüzden 10-12



DUBLIN



125



milyon yıl önce) fosilleri bulunan insansı maymun cinsi.



Partisi'nin Banska Bystrica bölgesi genel sekreterliğini



1857'de anatomici Edouard Lartet, soyu tükenmiş bir



yapıp, partinin prezidyum üyeliğine (1960), Slovakya kolu birinci sekreterliğine (1963), parti birinci sekre terliğine seçildi (Ocak 1968). SSCB'ye karşın Çekoslo



insansı maymunun çene kemiğini tanımladı ve bu canlı ya, ilk fosillerini Fransa'daki St. Gaudens'te bulan Fran



siz doğabilimcisi Fontana'nın adından Dryopithecus fontani adını verdi. Daha sonra, Avrupa, Doğu Afrika,



Türkiye, Suudi Arabistan, Hindistan, Pakistan ve Çin'de



Dryopithecus cinsinden birçok türün fosili ortaya çıka rıldı ve bulundukları yere ya da fosilin boyutlarına göre adlandırıldı.



Dryopithecus'un, Oligosen'de yaşamış ve Mısır'daki Fayyum'da fosilleri bulunmuş Priophopithecus'tan tü rediği sanılmaktadır. Şempanze ve gorille birçok ortak özellik taşımakla birlikte, günümüzde Afrika'da yaşa



yan insansı maymunların atasıdır. Duala: Bk. DOUALA.



vakya'yı liberalleştirmeyeçalışması üstüne, ülkesi Var



şova Paktı ülkelerinin birlikleri tarafından işgal edildi ve



görevden uzaklaştırıldı (Nisan 1969). Ankara büyükel çiligine atanip (26 Ocak 1970), kısa süre sonra bu gö revden de alindı ve parti üyeliğinden çıkarıldı (25 Hazi ran 1970). Orman idaresi müfettişliği yapıp, Parlamen



to başkanına bir mektup göndererek (28 Ekim 1974),



başbakanlığı sırasında izlediği siyaseti savundu; partide demokrasinin yok edildiğiniöne sürdü (bunun üstüne Parti genel sekreteri Dr. G. Husak, "ülkedeki düzeni beğenmiyorsa istediği ülkeye gidebileceğini ve bu du



rumun aynı görüşü paylaşanlar için de geçerli olduğu



nu" açıkladı). Eski meclis başkanı Josef Smrkovsky'yle ortak anılarını İtalyan Komünist Partisi'nin yayın organı



Giorni-Vie Nuove'de yayınlatması (20 Şubat-20 Mart Duarte



Portekiz krali (Lizbon 1391-Tomar 1438). Kral Büyük



1975), Çekoslovakya'da kendisine karşı yeni bir kam



panyanin başlatılmasına yolaçtı ve 1975 ortalarında görevi daha alt kademeye indirildi. 1989'da ülkesinde



Joao l'in oğlu olan Duarte, babasının yerine tahta çıkıp



komünist rejimin çökmesi üstüne, oybirliğiyle Parla mento başkanlığına, 27 Haziran 1990'da da, yeni seçi



(1437), Kardeşi Ferdinand'ı Magriplilere rehin bıraktı. Portekiz yasalarını bir araya toplatıp, birçok edebi kitap



zasında öldü.



(1433), Afrika'da savaştı. Tanca kuşatmasında yenilip yazdı. Vebaya tutularak öldü.



Duarte, Jose Napoleon Salvadorlu devlet adamı (San Salvador 1925-ay.y.



1990). ABD'de mühendislik öğrenimi gören Jose Na



poleon Duarte, siyasete atılıp, reformcu Hıristiyan-De mokrat Parti'nin kurucuları arasında yeraldı. San Salva dor valiliği yapıp, 1972 seçimlerinde cumhurbaşkanlı ğına adaylığını koyduysa da, seçilmeyi başaramadı.



Yandaşlarının bir hükümet darbesi girişiminde bulun maları üstüne sürgün edildi (1972). Yurda dönmesine izin verilince (1979), askeri-sivil cuntaya katılarak (Mart 1980), Aralık 1980'de cumhurbaşkanlığına getirildi.



Toprak reformu, vb. birkaç reform başlattıysa da,



1982'de sağcıların ağırlıklarını artırmaları üstüne istifa etti. Mayıs 1984'te aşırı sağın adayı Roberto D'Aubis son'a karşı cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanıp, yeni den birkaç reform uyguladı. 1988'de kanser olduğu an laşılıp, görev süresinin (1989) sonunda cumhurbaşkan



len Parlamento'nun başkanlığına getirildi. Bir trafik ka



du Bellay, Joachim: Bk. BELLAY, JOACHİM DU.



Dublin



Irlanda Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük kenti. Aynı adlı yönetim bölümünün (922 km²; 1 020 800 nüf.) de merkezi olan, Liffey irmağının her iki kıyısında,



Dublin körfezine 3 km uzaklıkta yeralan Dublin'in nü



fusu 477 675'tir. İrlanda'nın başlıca ticaret ve sanayi



(tersaneler; demir dökümhaneleri; bira fabrikalan; be sin sanayisi; cam fabrikaları) merkezi olan Dublin, aynı



zamanda da önemli bir limandır. Kalesi (yapımına



1200'e doğru başlanmıştır), St. Patrick katedrali ve



Liffey irmağı kıyısındaki Irlanda yargıtay binası Four Courts, 1802'de tamamlanmış, İngilizlere karşı ayaklanmalar (1922) sırasında büyük ölçüde yıkılıp, 1932'de onanılmıştır.



lığından ayrıldı ve kısa süre sonra öldü. Dubai



Birleşik Arap Emirlikleri'nioluşturan yedi emîrlikten biri.



Basra Körfezi kıyısında yeralan Dubai'nin (Dubay, Di



bay da denir), yüzölçümü 3 900 km², nüfusu 420 000,



merkezi Dubaikentidir (266 000 nüf.). 1930'dan bu ya



na önemli bir petrol üreticisi ve ticaret merkezidir.



Dubçek, Alexander



படிப்பார்



Çekoslovak devlet adamı (Uhrovec, Batı Slovakya



1921-Prag 1992). Çocukluğunun büyük bölümü



SSCB'de geçen (1925-1938) Alexander Dubçek, yasa



dışı sayılan Çekoslavak Komünist Partisi'ne üye olup (1939), Slovak Ulusal Ayaklanması adlı çeteye girdi. Al



man işgal kuvvetlerine karşı savaşıp, iki kez yaralandı.



Siyasal eğitim görmesi için SSCB'ye gönderilip (1955), önder yetiştirmek amacıyla kurulmuş Yüksek Siyasal Etüdler Okulu'nu bitirdi (1958). Slovakya'da Komünist



UT W



காட்டmmmmm



126 DUBOIS, EUGÈNE Christ kilisesi (her ikisi de XII. yy'dan kalma), Kilmain ham hastanesi (1679), Leinster konağı (1745), Gümrük Evi (XVIII. yy.), vb. anıtlarıyla çok sayıda turist çeken kent, aynı zamanda da bir öğretim merkezidir: Trinity College (1591), Katolik Üniversitesi (1851), vb.



IX.yy'da Vikingler tarafından kurulan,daha sonra İn



gilizlerin eline geçen (1170) ve kalesi yapılan kent, Re



form sırasında protestanlığı benimseyip, XVII. yy'da Fransa'dan kaçan çok sayıda protestanı kabul etti. He



men ardında gelen Flaman mülteciler tarafından do



kuma sanayisinin kurulmasıyla zenginleşip, XX. yy. ba



şında İrlanda ulusçuluğunun başlıca merkezioldu. İngi lizlere karşı çok sayıda ayaklanmave çarpışmadan son



ra, Irlanda Cumhuriyeti'nin başkenti (1922) oldu.



Dubois, Eugène



kitabıyla 1968'de Pulitzer Ödülü'nü aldı.



Duboscq, Octave Fransız hayvanbilimcisi (Rouen 1868-Nice 1943). Ca



en'da ve Paris'te öğrenim gören Octave Duboscq,



Grenoble Üniversitesi'nde laboratuvar şefliğine, Mont pellier Üniversitesi'nde hayvanbilim profesörlüğüne (1904), Paris Üniversitesi'nde deniz biyolojisi profesör lüğüne atandı (1923). Banyuls-sur-Mer'de Arago Labo



ratuvarı'nın yöneticiliğinden emekliye ayrıldı (1937).



Protistalar konusundaki çalışmaları (morfoloji, hücrebi lim, üreme, vb.) bu konudaki bilgilerin temelini oluştur du.



Dubuffet, Jean



Hollandalı bilgin (Eysden 1858-Hanle 1940). Amster



Fransız ressamı (Le Havre 1901-Paris 1985). Kendini



dam'da tıp, Endüstri Resim Okulu'nda anatomi (1881)



tam anlamıyla ancak 1940 yıllarının başında resme ve ren Jean Dubuffet, alışılmış güzellik idealini bir yana bi



öğrenimi gören Eugène Dubois, Hollanda Hindista



ni'nda askeri hekimlik (1886), Cava ve Sumatra'da fosil



bilim araştırmaları yaptı (1889-1895). Tirinil'de Dör düncü Zaman topraklarında yaptığı kazıda şebek ile in



san arası bir hayvanın (Pithecanthropus) kafatasının üst



bölümünü, bir uyluk kemiğini ve iki azıdişini buldu (1891).



Du Bois, W. E. B. ABD'li siyah yazar (Great Berrington, Massachusetts 1868-Accra, Gana 1963). Harvard Universitesi'nde



doktorasını tamamlayan (1895) ilk siyah olan William Edward Burghardt Du Bois, 1905'ten başlayarak, siyah



lara uygulanan ilk ayrımına karşı birçok dernek kurdu. 20'yi aşkın yapıtında (The Souls of Black Folk (Siyah De rililerin Ruhu, 1903); Dark Water (Siyah Su, 1920), vb.)



ata



siyahların güç yaşantısını dile getirdi ve gerek toplum sal, gerek siyasal alanlarda beyazlarla fırsat eşitliği tanın



Jean Dubuffet'nin çocukların yap-boz oyunlarını anımsalan



masını savundu. 93 yaşında Komünist Partisi'ne üye



çalışmalarından biri.



olup, Gana yurttaşlığına geçerek (1963),Afrika kültürü nü incelediği dev boyutlu Encyclopedia Africana'yı (Af rika Ansiklopedisi) tamamlayamadan öldü.



Du Bois-Reymond, Emil Alman fizyoloji bilgini (Berlin 1818-ay.y. 1896). Lon dra'da Krallık Enstitüsü'nde profesörlük yapan Emil Du



Bois-Reymond, Berlin Bilimler Akademisi üyeliğine se çildi (1851). Çalışmalarıyla deneysel fizyolojinin kuru cuları arasında yer aldı.



Başlıca yapıtları: Untersucgunhen über Tiersche



rakıp, güzelliği çocuk resimlerinin içten gelmeliğiyle, iş



lenmemişliğiyle (“ham sanat") yansıtmayı amaç alan re simler ve desenler yaptı (Metro dizisi, 1944; vb.). Kadın



Bedenleri(1950) dizisinde kum, toprak, plaster, vb. ge



reçler de kullanıp, 1962-1966 arasında, resminde yeni



bir dönemi belirleyen Hourloupe dizisini (çocukların yap-boz oyunlarını andıran tablolar) gerçekleştirdi. Bu arada heykeller de (Üç Ağaç Grub, New York, 1972; vb.) yapıp, sanatın değerini sorgulayan kitaplar yazdı.



Elektiricitat (Canlılardaki Elektrik Özelliği Üstüne İnce



Duccio di Buoninsegna



leme, 1848, 1849, 1860), Leibnizsche Gedanken in der Neuen Naturwissenschaft (Yeni Pozitif Bilimlerde Leibniz'ci Düşünceler, 1871), Über die Grenzen des Naturerkennes (Doğu Konusundaki Bilgimizin Sınırları



İtalyan ressamı (Siena 1260'a doğr.-ay.y. 1319). Konu larını hâlâ Bizans ikonalarından alan, ama bu konuları



Üstüne).



Dubos, René Jules Fransız asıllı ABD'li kimyacı (Chaumont-en-Vexin,



Fransa 1901-New York 1982). ABD'ye göçüp, New



York'taki Rockefeller Enstitüsü'nde profesörlük yapan



René Jules Dubos, ticari olarak üretilen ilk antibiyotik olan Tyrothricin'i Bacillius brevis ten elde etti (buluşu,



sonradan antibiyotikler konusunda yapılan araştırmala



ri önemli ölçüde etkilemiştir). So Human as Animal adlı



incelik ve duygululukla işleyen bir geçiş döneminde ye



tişen Duccio Idi Buoninsegna, I 1279'da kentin hesap



defterlerinin kapakların, süslemekle görevlendirildi.



1285'te, Floransa'da Santa Maria Novella kilisesi için birMeryem tablosu yapıp, 1311'de Siena katedralinde,



başyapıtı olan Grande Maesta adlı Meryem panosunu tamamladı (bu yapıtta Meryem kucağında çocuk İsa,



çevresinde de azizler ve meleklerle canlandırılmış, ar ka bölümde İsa'nın yaşamından sahneler verilmiştir).



Duccio sık sık çağdaşı Giotto'yla karşılaştırılmıştır. Gerçekten, her iki sanatçı da Ortaçağ geleneğine son verip Rönesans'ı başlatmışlardır. Ama Giotto'nun ya pitları daha önemlidir ve daha çok tanınır. Duccio'nun



DUDEVANT, AMANDINE AURORE LUCIE DUPİN 127 kilerse, Siena okulunun ilk ürünleri sayılmakla birlikte, daha az etkili olmuştur.



Du Cerceau, Jacques Androuet Fransız mimarı ve gravürcüsü (Paris 1510'a doğr.- An



dinlatma Gazı adlı çevre düzenlemesi dışında) aşağı yukarı bütünüyle sona erdiyse de, sanat nesnesine ve



sanatçıya tapınmayı yıkma girişiminden, savaş sonrası sanatini canlandırma amacıyla çeşitli biçimlerde yarar lanıldı ve happening, popart, kavramsal sanat, vb. akımlar, bazı farklı yönelişler içermelerine karşın, Duc



necy 1585'e doğr.). İtalya'ya giderek (1533), birçok



hamp'ın sanatından büyük ölçüde etkilendiler.



Fransa'ya dönünce Paris ve Orléans'da çalıştı. Kralın ve Ferrara düşesinin mimarlığına atanip, düşesin Montar



Duchamp-Villon, Raymond



anitin resmini yapan Jacques Androuet Du Cerceau,



gis şatosunu onardı. Gravürcü olarak çok daha fazla ün



kazandı ve yayınladığ! gravür kitaplarıyla, Fontaineblau



okulunun süsleme üslubunun yayılmasına katkıda bu



lundu. Başlıca yapıtı olan Plus Excellens Bâtiments de France (Fransa'nın en üstün Yapıtları, 2 cilt, 1576 ve 1579) adlı değerli kitapta, çağının Fransız şatolarını ta nittı.



Fransız heykelcisi (Damsille 1876-Cannes 1918). Mar cel Duchamp'ın ve Jacques Villon'un kardeşi olan Ray



mon Duchamp-Villon, hastalanınca tip öğrenimini ya rim bırakıp, heykelciliğe yöneldi. Başlangıçta Rodin'in



etkisinde gerçekçi heykeller yaptıysa da, 1910'da ku bizmi benimsedi. En ünlü yapıtı Arta (1914; tunc), bir at



ve binicisini, makine çağını simgeleyen bir nonfiguratif simgeye dönüştürdü.



Duchamp, Marcel Fransız ressamı (Blainville 1877-Neuilly-sur-Seine 1968). Önceleri fovizm, daha sonra kübizm eğilimli re



simler yapan Marcel Duchamp, Merdivenden İnen



Duchenne de Boulogne, Guillaume Benjamin



Çıplak (1912) adlı tablosuyla fütürizme yaklaştı ve tab



Fransız hekimi (Boulogne-sur-Mer 1806-Paris 1875).



zaman ve uzamı dile getirmeye çalıştı. 1913'ten başla



elli yaşına doğru yeniden Paris'e giderek, çeşitli hasta



lonun birbirini izleyen evrelere bölünmüş hareketiyle



yarak ilk “ready-made"lerini (oldukları gibi alınıp, kulla



Paris'te tip öğrenimi görüp, doğduğu kentte hekimlik yapan Guillaume Benjamin Duchenne de Boulogne,



nilan ve alaycı biçimde sanat yapıtı sayılan günlük eşya



nelerde deneylere girişti. Hareket ataksisi, kas kõrel mesi, tedrici kas felci, dil-dudak-gırtlak felci (Duchenne



yışla çalıştı (dadacılık, Duchamp'ın 1915'te New



rinin yüz ifadesindeki rolünü ortaya koydu. Bütün bu



lar (Şişe Kurutma Makinesi, 1914]) gerçekleştirdi. “Karşı sanat" diye nitelenen bu nesnelerle öndadacı bir anla



hastalığı) ve yüz felcini tanımlayıp, yüz kaslarının her bi



York'a gidişinden sonra genişleyip, yayıldı). Tu m'la



çalışmalarıyla, elektriğin tipta kullanılmasının öncüsü



bıraktıktan sonra, “büyük cam"dan yaptığı en önemli çalışmasına (Bekârları Tarafından Soyulmuş Gelin) baş ladi. Sonra optik oyunlarına ilgi duyup, bazı kinetik



Duckwort, Sir John Thomas



Çağdaş plastik sanatlara temel katkısı o dönemde



Amiral yardımcılığına yükseltilen (1800) Sir John Tho



(1918) adlı tablosunda bütün öncü eğilimleri bir yana



oldu.



araştırmalara girişti (Yarımküre Biçimli Rotatif, 1935).



Ingiliz amirali (Leatherhead 1748-Plymouth 1817).



(1946-1966 arasında gizlice çalıştığıve ancak ölümün



mas Duckwort, Jamaika valiliğine getirilerek, Jamai ka'yı Fransızlara karşı başarıyla savundu (1807). Os



den sonra ortaya çıkarılan Veriler: 1-Çağlayan, 2-Ay



manlıların harekâtını gözetlemek için Akdeniz'e gön



derilip, Çanakkale boğazını geçtiyse (19 Şubat 1807) de, dönüşte Türk bataryalarının ateşinden büyük zarar gördü. New Foundland valiliği yaptı (1810-1815).



Duda, Herbert Walter



Avusturyalı türkolog (Linz 1900-Viyana 1975). Viyana



Üniversitesi'nde türkoloji ve İslâm bilimleri profesörlü ğü yapan Herbert Walter Duda, Doğu Enstitüsü yöneti



ciliğinde, Viyana Üniversitesi Felsefe Fakültesi dekanlı Fransız ressami



ğında (1947-1948 ve 1948-1949) bulundu. Bilim dergi



Marcel Duchamp,



lerinde Türk edebiyatı ve kültürüne ilişkin yazılar yayın



XX. yy'ın bütün



ladı. Tarih alanında da kitaplar yazdı.



sanat akımlarını etkilemiştir.



Kadri'nin Öyküleri, 1923), Ahmed Haschim, Ein Tür



Fotoğrafta görülen Bisiklet Tekerlegi (1913) adlı



'ready-made'i gibi yapıtlarla, dadacılıgın



geleneksel sanat



Başlıca yapıtları: Novellen von Jakub Kadri (Yakup



kischer Dichter der Gegenwart (Çağdaş Türk şairi, Ah met Haşim, 1929), Vom Kalitat zur Republik. Die Tür kie im 19. und 20 Jahrhundert(Hilafetten Cumhuriyete



XIX. ve XX. yy'larda Türkiye, 1948), Balkan Türkische



Studien (Balkan Türk Araştırmalan, 1949), Ibni Bibi'nin



Selçuklu tarihinin çevirisi olan Die Seltschukengeschih



gereçlerini kullanmama anlayışını



te des Ibn Bibi (1959).



Modern Sanat



Dupin: Bk. SAND, GEORGE.



başlatmıştır. (Paris müzesi.)



Dudevant, Amandine Aurore Lucie



128



DUERO



Duero



Iber yarımadasında ırmak. İspanya'nın kuzey kesimin. deki Urbion dağlarında doğan Duero (Portekizce Dou



ro), önce güneye, sonra batıya doğru akıp, İspanya Portekiz sinirinin bir bölümünü oluşturur. Portekiz'de, Porto'nun hemen güneyinde Atlas okyanusuna dökü lür. Uzunluğu 895 km olan, 79 100 km2'lik bir alanı



akaçlayan ırmaktan, elektrik üretiminde (İspanya'da Al



deadavila, Portekiz'de Bernposta barajlari) ve sulama



da yararlanılır. Çığın özellikle Portekiz'de boğazlar ve



çağlayanlarla kesildiğinden, yalnızca bir bölümü ulaşı ma elverişlidir.



Dufay, Guillaume



ROOL



Fransız bestecisi (Cambrai 1400'e doğr.-ay.y. 1474). Paris'e giderek (1420'ye d.) kilise hukuku öğrenimine başlayan Guillaume Dufay, bir süre sonra İtalya'ya ilk



yolculuğunu yaptı. Rahip olup (1428), papanın kilise



Raoul Dufy, başlangıçta izlenimcilik etkisinde resimler



korosunda çalıştıktan sonra (1428-1433), Savoia dūkü nūn koro yöneticiliğini yaptı(1433-1435); ama 1435'te



Café adlı bu tablosunu, fovizmin kurucusu Henri Matisse'le tanışmasından üç yıl sonra, 1908'de yapmıştır. (Modern



yeniden papalık korosuna döndü ve Santa-Maria-del Fiore kilisesinin açılışı için Neper Rosarum motetini



yaparken, sonradan fovizmi benimsemiştir. Estaque'ta Bir Sanatlar müzesi, Paris.)



besteledi. 1437'den sonra Roma'dan ayrılarak Floran



sa ve Bologna'da kilise korolarında çalıştı. Ömrünün son yıllarını Cambrai'de geçirdi. Guillaume Dufay, din dışı bestelerinde (rondolar, baladlar vb.) geçmişin geleneklerine uymuştur; dinsel



yapıtlarındaysa bir öncüdür. Yüz kadar motet kapsayan



iki derlemesinde, bir temel ezgi çizgisi ön plana çıkar. Bireşim anlayışı, tekniğinin yenilikleri ve kusursuzlu



çekleştirdi. Yaşamının son yıllarını Forcalquier yakının da resim yaparak (Kırmızı Keman, Siyah Donanma) ge çirdi. Gravūrleri arasında Guillaume Apollinaire'in Le Bestiare'i için tahta üstüne, gene Apollinaire'in Poêté



Assassiné'si (Öldürülmüş Şair) için taşbasma tekniğiyle, Eugène Monfort'un La Belle Enfantı (Güzel Çocuk) için ofort tekniğiyle gravürleri sayılabilir.



ğuyla ilgi çeken besteci, kontrapunto sanatında bir çığır



açmış ve günlük ayin missasını düzene sokmuştur.



Du Fu



Du Gard, Roger Martin: Bk. MARTİN DU GARD, ROGER.



Çinli şair (Duiling 712-Hunan 770). Küçük bir memur ken An Luşan ayaklanması sırasında ayaklanmacılara tutsak düşen Du Fu, kaçmayı başarıp, imparatorluk sa



dugong



rayına alındı. 760-769 arasında Çıng Lu yakınındaki kü



Dugong dugong). Kızıldeniz'den Hint Okyanusu ve Bü



çük evine çekilip, ömrünün son yıllarını yolculuklar ya parak geçirdi. Ünlü şair Li Bo'nun önemli ölçüde etkisinde kalmış olmasına karşın, birçok eleştirmen tarafından, Çin'in en



yükOkyanus'a kadar bütün sıcak denizlerde, sığ körfez



büyük şairi sayılan Du Fu'nun, 1 457 şiirinden günümü ze kalanların en güzelle ömrünün son iki yılında yazıl mıştır. Güç bir vezin olan lu şi veznini, büyük bir başa



rıyla kullanmıştır.



Dufy, Raoul Fransız ressamı ve gravürcüsü (Le Havre 1877-Forcal quier 1953). Le Havre Güzel Sanatlar Okulu'nda oku yan Raoul Dufy, öğrenimini Paris Güzel Sanatlar Aka



Denizinekleri takımından memeli hayvan türü (Bil. a. ve koylar ile akarsuların denize açıldığı haliçlerde yaşa



yan dugongun bedeni, suda yaşamaya uyum sağlamak



için kalın bir balıkyağı tabakasıyla kaplanmıştır; ön ayakları uzun, parmaklarının arası perdelidir. Arka



ayakları yoktur ve kuyruğu, balina kuyruğu gibi yatay



dir; iyi görmez; ama çok iyi işitir. Yosunlarla ve deniz di



bindeki öbür bitkilerle beslenir; burun deliklerinde ka pakçıklar bulunduğundan su altında 10 dakikaya kadar



kalabilir. Suda doğum yaparaktek yavru doğuran dişisi, yavrusunu kanat yüzgeçlerinde taşır. Eti yendiği ve sert



derisi değerli olduğu için, yoğun biçimde avlanmadan ötürü, dugong türü soyu tükenme tehlikesiyle karşı kar şıyadır.



demisi'nde Bonnat'nın atölyesinde sürdürdü. Matis



se'le tanışarak fovistlere katıldıysa da, 1900'de Bra



que'la Estaque'ta bir süre kalmasından sonra, resimle rindeki renkler koyulaştı. 1911'de Paul Poiret'yle tanıştı



Du Guesclin, Bertrand: BERTRAND DU.



Bk. GUESCLIN,



ve onunla birlikte kumaş üstüne resim tekniğiyle ilgile



nerek, çok geçmeden Lyon'da ipek imalatçısı Biachini için çalışmaya başladı. 1923'te, uzun bir dizinin ilk ya



Duguit, Léon



piti olan At Yarışı Alanı tablosunu yaptı. Bunu Nice



Fransız hukukçusu (Libourne 1895-Bordeaux 1928).



(1927), Deauville (1929), Atölyede Çıplaklar (1929



1930) dizisi (suluboya ve yağlıboya) izledi. 1929'da Beauvais ulusal yapımevi için hali taslakları yaptı. 1936'da, 1937 ulusal sergisi için Elektrik Sarayı'nda 60x10 m boyutlarındaki Elektrik Perisi panosunu ger



Caen ve Bordeaux Hukuk fakültelerinde ders veren Lé



on Duguit, Bordeaux Hukuk Fakültesi dekanlığı yap mıştır.



Türk Anayasa ve idare hukuklarını da önemli ölçüde



etkilemiş olan Léon Duguit (başlıca yapıtı Traité de Dro



DULLES, JOHN FOSTER it Constitutionnel (Anayasa Hukuku İncelemesi, 5 cilt, 1921-1925]), XIX. yy. sonu toplumbilimcilerinden et



kilenerek, olgucu bir hukuk anlayışını savunmuş, doğal



hukuku



kabul



etmemiş,



ruhbilimsel



toplumbilimsel hukuk kuramını benimseyerek, top



129



Cenevizli Adurnos'un katipliğini yapan Mihail Dukas, Gateluzzilerin hizmetine girerek, Fatih Sultan Meh



met'e elçi gönderildi (1455-1456). Adem'den 1204'e



uzanan bölümü özetleyen Tarih'inin 1391 yılına kadar



olan bölümünde özellikle Osmanlı yayılmasını anlattı.



lumsal dayanışmayı hukukun temeli ve tek kaynağı saymıştır. Siyaset bilimi alanındaysa, siyasal gücün



ortadan kaldırılarak merkezcilikten uzaklaşmış eko nomik bir gücün oluşması kuramını öne sürmüştür. Duha: Bk. ED-DAVHA.



Dukas, Paul Fransız bestecisi (Paris 1865-ay.y. 1935). Velleda adlı kantatıyla Roma ikincilik ödülünü kazanan (1888) Paul Dukas, Claude Debussy'yle arkadaşlık kurup, Wagner



ve Franck'ın estetiğinden esinlendi. Biçimsel kusursuz



luğu ve orkestralama yüceliği bakımından son derece



Duhamel, Georges



önemli bir Do Major Senfoni besteleyip (1896), ertesi



Fransız yazarı (Paris 1884-Valmondois 1966). Tip öğrenimi gören Georges Duhamel, bir yandan da



temalararası denge bakımından başyapıt sayılan scher



münde savaş anılarından yararlandığı, yaşama insancıl



nör Sonatini, iki yıl sonra da Variations Sur Un Thème



sation, 1918; Goncourt Ödülü'nü aldı), Vie et aventu res de Salavin (Salavin'in Yaşamı ve Serüvenleri, 1920



lemeler) besteledi. 1907'de Maeterlinck'in librettosu



edebiyatla ilgilenerek, şiirler yazdı. Birinci Dünya Sava şı'na hekim olarak katılıp, savaştan sonra büyük bölü



bir açıdan yaklaşan romanlar yayınladı: Yaralılar (Civili 32), Chronique des Pasquiers (Pasquierslerin Tarihçesi, 1933-45), vb.



duiker



Boynuzlugiller ailesinden bazı küçük antilopların ortak



adı. Afrika'da Sudan'ın güneyinde yaşayan duikerlerin



Cephalophus cinsinde yeralanlarına orman duikerleri



yil, Goethe'nin baladına dayanarak, orkestralama ve



zosunu ortaya koydu: L'Apprenti Sorcier(Büyücü Çıra ğı, 1897). 1901'de, romantik bir anlayışla piyano yapit lan, müzik tarihinin anıtlarından biri olan Mi Bemol Mi



de Rameau'yu (Rameau'nun bir Teması Üstüne Çeşit na dayanarak Ariane et Barbe-Bleu (Ariane ve Mavi Sa



kal) adlı operasını yazdı (Wagner anlayışı ile Debussy



arasında hayranlık uyandırıcı bir bireşim olan bu yapıt, en iyi Fransız operalarından biri sayılır). 1912'de bir do gu efsanesine dayanan koreografik şiiri Peri Kizini (La Péri) besteledikten sonra, taslaklarını yırtıp bir daha



beste yapmadı. 1913'te beste öğretmeni olarak atandı gi konservatuvarda ve müzik Öğretmen okulunda, ken dini öğrencilerini yetiştirmeye adadı.



denir. Orman duikerlerinin burun kesimleri yuvarlak ve



uzundur. Hem erkeklerinde hem de dişilerinde küçük



sivri boynuzlar bulunur. Ağırlıkları 4,5-63,5 kg arasın da, omuzbaşından yere yükseklikleri 35,5-84 cm ara sında değişir. Kurşuni duiker (Sylvicapra grimmia)



açıklık alanlarda yaşar. Yalnızca erkeklerinde boynuz vardır.



Dulkadiroğulları XIV.yy'da Güneydoğu Anadolu'da kurulmuş Anadolu Beyliği. Günümüzde Kahramanmaraş ili sınırları içinde kalan bölgede, Memluk sultanı Melik Nasır Mehmet



için çalışan Zeynettin Karaca Bey'in Elbistan'ı alarak (1339) beylik verilmesiyle kurulan Dulkadıroğulları (ya



Duisburg



da Dulkadiroğulları) Beyligi, Zeynettin Karaca Bey'in



Almanya'da liman kenti. Nordrhinwestfalen eyaletin



Nâsiretin Mehmet Bey (1398) tarafından yönetildi.



Ren-Herne kanalıyla birleştiği yerde bulunan, Avru



rak, 1362'de Harput'un, 1419'da Kayseri'nin, 1515'te



529 200'dür. Aynı zamanda da önemli bir karayolları



likte hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız olmayan



de, Ruhr sanayi bölgesinin batı sınırında, Ren ırmağının



pa'nın en büyük ırmak limanı olan Duisburg'un nüfusu



kavşağı ve sanayi (kimya sanayisi; bira fabrikalari; de mir-çelik sanayisi; metalürji; dokuma ve besin sanayile



ölümünden (1353) sonra sırasıyla Halil Bey, Süli Bey ve



Toprakları zamanla ilk kurulduğu sınırların dışına taşa Gaziantep'in ele geçirilmesiyle genişledi. Bununla bir beylik, önce Memluklara, bağımlı olarak varlığını sūr



ri) merkezidir.



dürdü. Alaüddevle Bey'in Çaldıran Savaşı'nda Osman lılara karşı savaştığı için yakalanarak öldürülmesinden



layarak ticaretle zenginleşmiş, XIX. yy'da Thyssen Çelik



roğlu beyi Ali Bey'in bir iftira üstüne Yavuz Sultan Se



ne dönüşmüştür.



narak boynunun vurulmasıyla (1522), kesin olarak Os. manlı topraklarına katıldı.



Roma döneminde kurulan Duisburg, 1129'dan baş



(1515) sonra, Osmanlılara bağımlı oldu. Son Dulkadi



Fabrikaları'nın kurulmasıyla önemli bir sanayi merkezi



lim'in gönderdiği Hadım Sinan Paşa tarafından yakala



Dukakinzade Ahmet



Türk devlet adamı (öl. Amasya 1515). İşkodra'da bir



dukalık kurmuş Dukakin ailesinden olan Dukakinzade



Ahmet (Dukakinzade Ahmet Paşa da denir), Islam dini



ni benimseyip, vezirliğe yükseldi. Çaldıran Savaşı'ndan (1514) sonra sadrazamlığa getirildiyse de, yeniçerilerin



Amasya'da ayaklanmalarından sorumlu tutularak idam edildi.



Dukas, Mihail Bizanslı tarihçi(? 1400-? 1470'e doğr.).Phokaia tekfuru



Dulles, John Foster ABD'li avukat ve siyasetçi (Washington 1888-ay.y. 1959). New York'ta avukatlık yapıp, uluslararası hukuk ta uzmanlaşan John Foster Dulles, Birinci Dünya Sava



şı'ndan sonra kurulan (1919) Barış Konferansı ve Taz



minat Komisyonu'nda ABD heyetinin başkanlığına ge tirildi. Berlin'de toplanan savaş borçlarıyla ilgili ulusla rarası konferanslara, SEATO'nun kurulmasıyla sonuçla nan görüşmelere katıldı. "Komünizmi ezmek amacıy la bir program hazırlayarak (1952), Cumhuriyetçi Chi



cago Konvansiyonu'na kabul ettirdi. Dışişleri bakanlığı



DULONG, PIERRE LOUIS



130



Alexandre



na atanip (1953), komünizmin dünyada yaygınlaşması ni engellemek için çaba harcadı (girişimleriyle, Türkiye ve Irak, Bağdat Paktı'nı kurdular).Vietnam'ın ikiye bö



Dumas père.



lünmesi ve Lübnan çıkarması (Temmuz 1958) sorunla rina kesin çözüm getiremeyince, görevden uzaklaştırı lip (Nisan 1959), Eisenhower'ın özel danışmanlığını yaptı.



Dulong, Pierre Louis Fransız fizikçisi ve kimyacısı (Rouen 1785-Paris 1838),



Tip öğrenimi görüp, Paris'in en yoksul semtlerinden bi rinde hekimlik yapmaya başlayan Pierre Louis Dulong,



daha sonra Collège de France'ta Thénard'ın laboratu



var hazırlayıcılığını yaptı; öğretmen okulunda, veteri ner okulunda ve Sorbonne'de ders verdi. Mühendislik



Okulu fizik profesörlüğüne atanıp,daha ilk resmi göre vini aldığında başlamış olduğu kimya çalışmalarında,



önce çözünmez tuzların alkali karbonatlarla çözünme sini inceledi. Sonra amonyaktan klor geçirirken azot klorürü buldu (çalışma sırasında geçirdiği ikikazada, iki



parmağını ve bir gözünü kaybetti). Hipofosfatı (kimya da "hipo" terimini ilk kullanan kişidir) buldu. Fizik ala nindaysa, 1819'da Alexis Petit ile yaptıkları uzun çalış malar sonunda, adlarını taşıyan Dulong ve Petit yasası



ortaya kondu (katı haldeki elementlerin özgül ısıları ile



atom ağırlıklarının çarpımının bütün elementler için aşağı yukarı aynı olduğunu belirten bu yasa, sonradan atom kuramının temeli oldu), 1824'te Arago'yla buhara



ilişkin deneyler yapmakla görevlendirilip, bu deneyler sırasında katetometreyi buldu. 1925'te gazların soğutu cu gücü üstüne incelemeler yapıp, sonra, gazların öz



gül isısıyla ilgili çalışmalarına döndü. Duma



neminde bir Evlilik, 1841); Les Demoiselles de Saint



Cyr (Saint-Cyr'li Kızlar, 1843]) yazdı. Almanya ve İtal ya'da uzun yolculuklar yaptıktan sonra, büyük ününü



sağlayan romanlarını yayınlamaya başladı. Önce bir di



zi oluşturan üç romanını yayınladı: Üç Silahşörler (Les Trois Mousquetaires, 1844), Vingt ans Après (Yirmi Yıl Sonra, 1845), Le Vicomte de Bragelonne (Bragelonne



Vikontu, 1848). Sonra peşpeşe tarihsel romanlar yazdı:



La Reine Margot (Kraliçe Margot, 1845), Le Chevalier de la Maison-Rouge (Kırmızı Evin Şövalyesi, 1846), La Guerre des Femmes (Kadınlar Savaşı, 1846), La Dame de Monsoreau (1846), Les Quarante-cinq (Kırkbeşler,



1846), Joseph Balsamo (1849), Kraliçenin Gerdanlığı (Le Collier de la Reine, 1850), Ange Pitou (1853), La



Comtesse de Charny (Charny Kontesi, 1853-1855). Bu tümüyle tarihsel romanlarının yanı sıra, başka romanlar



da yayınladı: Le Chevalier d'Harmental (1843), Monte Kristo Kontu (Le Comte de Monte Cristo, 1844-1850),



1905 Rus Devrimi'nden sonra Nikolay li'nin muhalefeti



yatıştırmak için kurulmasına izin verdiği meclis. 1906



Les Mohicans de Paris (Paris Mohikanları, 1854-1858), Salvator (1855), Sanfelice (1864). "Yurtsuz yahudi" te



1907 arasında, ilk ikisinde çoğunluğun çar karşıtlarında



ması üstüne yazdığı ve bütün insanlık tarihini çizmeyi



olduğu dört Duma görev yapıt. 1907 Duması'nın (ikinci Duma) dağıtılmasından sonra, başbakan Pyotr Arkadiy eviç Stoliypin, yeni Duma'da muhafazakarların çoğun lukta olmalarını sağlayacağını umduğu yeni bir seçim



yasası çıkarttı. Ama bu yasa sayesinde üçüncü Du



ma'da (1907-12) çoğunlukta olan "ekimciler", hükü mete beklenilenden çok daha fazla muhalefet ettiler. Dördüncü Duma'da, ekimciler ile KD'ler (meşrutiyetçi



demokratlar) birleşerek “Ilerici Blok”u oluşturdular ve hükümeti şiddetle eleştirdiler. 1917 Devrimi sırasında Duma, bir geçici komite (sonradan geçici hükümete



dönüştü) kurdu.



tasarladığı Isaac Laquedem romanını yarım bırakıp,



1852'de, sürgün edilmediği halde Fransa'dan ayrılarak Brüksel'e çekildi ve iki ciltlik Mémoires'ı (Anılar) yayın



ladı. Paris'e dönünce birkaç yıl süreyle Le Mousquetai re adlı bir gazete çıkardı. Sonra Rusya'yı Kafkasya'dan



Finlandiya'ya kadar dolaşıp, Fransa'ya dönünce bir yel kenli tekne satın alarak, Doğu'ya gitme amacıyla deni



ze açıldı. 1859'da Cenova'da Garibaldi'nin girişimini



öğrenince, Palermo'ya giderek görev almak istediğini bildirdi. Napoli ve Pompei'de birkaç aylik siyasal etkin likten sonra Paris'e döndü ve En Russie (Rusya'da,



1860), Les Mémoires de Garibaldi(Garibaldi'nin Anila



r1, 1860), Causeries (Söyleşiler, 1860), L'Histoire de



Dumas, Alexandre



mes Bêtes (Hayvanlarımın Öyküsü, 1868) adlı yapıtları ni yayınladı.



Fransız yazarı (Villiers-Cottrerets 1803-Puys, Dieppe



yakını 1870). 4 yaşındayken babası (generaldi) ölünce annesi tarafından büyütülen Alexandre Dumas (Ale



xandre Dumas père denir), 15 yaşında bir noterin yani



na kâtip olarak girdi. 1823'te Paris'e giderek, 1829'da, Comédie Française'de Henri lll et Sa Cour(Henri III ve



Sarayı) adlı dramını oynatmayı başardı Sonra peşpeşe Christine (1830), Charles VII Chez ses Grand Vassaux



(Charles VII Büyük Metbularının yanında, 1831), An tony (1831), Richard Darlington (1831), La Tour de



Nesle (Nesle Kulesi, 1832), Kean (1836), Don Juan da Marana(1837), L'Alchimiste (Simyacı, 1839) dramlarını ve komediler (Un Mariage Sous Louis XV[Louis XV Dö



Dumas, Alexandre Fransız yazarı (Paris 1824-Marly-le-Roi 1895). Alexan dre Dumas père'in evlilik dışı oğlu olan Alexandre Du mas (Alexandre Dumas fils denir), 1847'de, Marie Duplessis'le gönül serüveninden esinlenerek yazdığı Kamelyalı Kadın (La Dame aux Camèlias) adlı romanıy



la büyük ün kazandı. 1852'de romanını sahneye uygu ladı. Ahlâk dersi verici tiyatro oyunlarının başarısını gö



rerek peşpeşe oyunlar yazdı: Kibar Fahişeler Dünyası (Le Demi-Monde, 1855), La Question d'Argent (Para Sorunu, 1857), Le Fils Naturel (Evlilik Dışı Çocuk,



DUMOURIEZ, CHARLES 131 1858), Le Pere Prodigue (Müsrif Baba, 1859), L'Ami



(Jamaica Hanı, 1916), en unlu romanı Rebecca (1938),



des Femmes (Kadınların Dostu, 1864), Les Idées de



My Cousin Rachel(Kuzinim Rachel, 1951), Flight of the Falcon (Doğanın Uçuşu, 1964), vb. Ayrıca birçok öykü kitabı, Branwell Brontë, Sir Francis Bacon ve babasının



Mme Aubrey (Mme Aubrey'in Düşünceleri, 1867), La



Princesse Georges (Prenses Georges, 1871), La Fem me de Claude (Claude'un Karısı, 1873), Monsieur Alp honse (Bay Alphonse, 1873), l'Etrangère (Yabancı Ka



yaşamöykülerini, özyaşamöyküsünü



(Myself When



Young (Gençliğimde, 1977]) yayınladı.



din, 1876), Denise (1885), Francillon (1887). Bütün bu



oyunlarda, sevginin yarattığı ilişkilerle ilgili ahlâk sorun larını işleyip, "burjuva ve ikiyüzlü” bir toplumun "ön yargıları"na başkaldırdı.



dumdum: Bk. DOMDOM.



Dumézil, Georges Dumas, Georges



Fransız dinler tarihi uzmanı (Paris 1898 ay. y. 1986). Is



Fransız ruhbilimcisi ve hekimi (Lédignan 1866-ay.y. 1946). Sorbonne'da öğretim görevliliği yapan (1902)



Georges Dumas, profesörlüğe yükseldi (1912).Yapıtla riyla ruhbilimin gelişmesinde önemli rol oynadı.



Başlıca yapıtları: Les Etats intellectuels Dans Mélan colie (Melankolide



Zihinsel



Durumlar,



1894),



La



Psychologie des Deux Messies Saint-Simon et Auguste



tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde karşılaştır mali din tarihi dersleri veren (1925-1931) Georges Du



mézil, College de France'ta profesörlük yaptı (1946 1949). Karşılaştırmalı mitoloji alanında uzmanlaşıp, in



celediği efsanelerde, üç enerjinin (egemenlik, güç, do ğurganlık) bileşiminden doğan bir dünya sistemi belirle yerek, kat düzenini ve Tanrı'nın varlığını bu düzene



Comte (lki Öncü Saint-Simon ve Auguste Comte'un



bağladı. Çalışmalarıyla, yapısalcılığın öncüleri arasında



Ruhbilim Anlayışı, 1906), Troubles Mentaux et Nerve.



yeraldı.



ux de la Guerre (Savaştan Doğan Akil ve Sinir Bozuk



Başlıca yapıtları: Horace et les Curiaces (Horatius ve



lukları, 1919), Traité de Pyschologie (Psikoloji Dersleri,



Curiatuslar, 1942), La Religion Romaine Archaique Es ki Roma Dini, 1966), Mythe et Epopee (Eisane ve Des tan, 3 cilt, 1968, 1971, 1973).



2 cilt, 1930).



Dumas, Jean-Baptiste



Dumfries and Galloway



Fransız kimyacısı (Alès 1800-Cannes 1884). Cenev



re'de eczacılık öğrenimi gören Jean-Baptiste Dumas,



İskoçya'nın güneybatı kesiminde yönetim bölgesi. Yu



Humboldt'un öğüdüyle Paris'e giderek, 1827'de bir boya fabrikasının başına getirildi; ama şirket dört yıl sü



zölçümü 6 396 km', nüfusu 147 064 olan Dumfries and Galloway, kayalık kıyı çizgisi ve dar kiyi ovası dışında,



reyle zarar edince, görevinden ayrılarak kendini bilim sel araştırmalara verdi. Önce fosforlu hidrojen, arseni gin bileşimleri, iyot klorür, sülfürlü eterin hazırlanması



dağlık bir bölgedir; en yüksek noktası Merrick'te 842 m'yi bulur. Başlıca gelir kaynağını hayvancılığın (sağmal inek ve koyun yetiştiriciliği) oluşturdugu bölgede,



ve bileşik eterlerin hazırlanması üstüne muhtıralar ya



Dumfries, Kikcudbright, Stranraer kentlerinde hatit sa



yınladı. 1828'de Traité de Chimie Appliquée aux Arts (Sanat Dallarına Uygulanmış Kimya Kitabı) adlı dev ya



nayi gelişmektedir.



pitini yayınlamaya başladı. Sonraki yıllarda çağın en ve rimli araştırmalarından birkaçını yapıp, organik kimya



Dumont d'Urville, Jules Sebastien César



nin gelişmesine büyük katkıda bulundu (üre, alkoller, buhar yoğunluklarının ölçümü, suyun, havanın ve kar



Fransız denizcisi (Conde-Sur-Noireau 1790-Meudon



bon gazının bileşimleri üstüne incelemeler). Ne var ki,



Gerhardt'in atom kuramını karşı çıkarak, yeni düşünce



lerin yaygınlaşmasını engelledi. 1832'de Sorbonne'da



Gay-Lussac'ın yerine, 1835'te mühendislik okulunda Thénard'ın yerine, 1836'da Collège de France'ta yine



Thénard'ın verine atanarak, ünlü kimya felsefesi dersle rini verdi ve Leçons de Philosophie Chimique (Kimya Felsefesi Dersleri) adıyla yayınladı. 1850'ye doğru la



boratuvarından uzaklaşarak siyasete atilip, 1848'de Valenciennes'den milletvekili seçildi. Napoléon III dö neminde senatörlük ve bakanlık yaparak, Paris sokak



larının gazla aydınlatılmasını, metre sistemi ayar ölçüle rinin gözden geçirilmesini, Lavoisier'nin yapıtlarının ya



yınlanmasını sağladı. Imparatorluk yönetiminin çök



mesinden sonra siyasetten çekilip, 72 yaşında, Paste ur'un laboratuvarında mayalanma üstüne araştırmalar



1842). Ege denizi ve Karadeniz'de Chevrette gemisiyle yapılan hidrografya seferine katılan (1819-1820) Jules



Sebastien César Dumont d'Urville, Coquille korvetin



de ikinci komutanlığa getirilip, 1822-1825 araştırma ge zisinin başarısında önemli rol oynadı. Yeni Gine ve Yeni



Zelanda kıyılarını, Torres ve Cook bogazlarını dolaştı. Okyanus lehçelerinin çoğunu inceledi. Astrolabe ge misi kaptanı olarak La Perouse'un kalintisini aramak



için Polinezya'ya gönderildi (1826-1829). Louis Philip pe tarafından güney topraklarının incelenmesi için bir araştırma gezisi yapmakla görevlendirilip (1836), Ade lie toprağını (1840) buldu. Tugamiralliğe yükseltildi ve Coğrafya Derneği'nin büyük altın madalyasını kazandı. Bir tren kazasında öldü.



Başlıca yapıtlari: Vogave Pittoresque Autour du



Monde (Dünya Çevresinde Pitoresk Gezi, 1833-183+), Voyage au Pôle Sude et en Oceanie (Güney Kutbunda



yapti.



ve Okyanusya'da Gezi, 1842-1846).



du Maurier, Daphne



Dumouriez, Charles



Ingiliz kadın romanci (Londra 1907-Cornwall 1989).



Fransız generali (Chambrai 1739-Turville Park, Ingilte



Desenci ve yazar George du Maurier'nin torunu, tiyat



ro oyuncusu Sir Gerald du Maurier'nin kızı olan Daph ne du Maurier, Cornwall'ın geleneklerini ve insanlarını konu aldığı romanlarıyla büyük ün kazandı: Jamica inn



re 1823). 1758'de subay olarak orduya katılan Charles



Dumouriez (asıl adı Charles-François du Perier'dir),



Reform'u benimseyerek (1763), önce Cenova Cumhu riyeti'nin, sonra ayaklanmış Korsikalıların önderi Pao



132 DUNANT, JEAN-HENRI Isadora Duncan, yarattığı serbest



li'nin hizmetinde (1768) çalıştı. Fransa'ya dönüp, diplo



matik görevlerle İspanya'da (1763-1767), Polonya'da



üslupla modern



(1770-1772), İsveç'te (1773) bulundu. 1775'te yeni den orduya dönerek, albaylığa (1775) ve Cherbourg



dansın öncüleri



arasında yeralmış,



komutanlığına (1778) atandı.Daha devrimin başında,



Serge Diaghilev



Cherbourg ulusal muhafız kulübüne üye olup (1790), tuğgeneralliğe yükselerek (Şubat 1792). Dış ilişkiler ba



ve Mihail Fokine'i



de önemli ölçüde



kanlığına getirildi (Mart 1792). Girondin hükümetinin görevdenalınması üstüne istifa edip, Kuzey Ordusu ko



etkilemiştir.



mutanlığına getirilerek (Ağustos 1792), Valmy (20 Eylül 1792) ve Jemmappes (6 Kasım) savaşlarını kazandı ve



Belçika'yı işgal etti; ama Neerwinden'de yenildi (18 Mart 1793) ve Avusturyalılarla Paris'e karşı müdahale konusunda anlaştı; konvansiyon komiserlerini, Savaş bakanını tutuklatarak Avusturyalılara teslim edip, asker leri kendisini izlemeyince düşmana sığındı (5 Nisan 1793). Bundan sonra İsviçre, Italya, İngiltere, Prusya'da başıboş dolaşarak, İspanyol gerillalarını örgütledi



(1808) ve Wellington için savaş planları hazırladı. Na



polyon'un devrilmesinden sonra Bourbonlar tarafın dan da Fransa'ya kabul edilmeyip, Ingiltere'de öldü.



Dunant, Jean-Henri



can, Chicago, New York ve İngiltere'de sahneye çıkıp,



İsviçreli insansever (Cenevre 1828-Heiden 1910). Sol ferino savaşı (1859) sırasında yaralıların acıklı duru



doğaçlamaya dayalı "serbest üslubu" yaratarak, mo dern dansın öncüleri arasında yeraldı: Çıplak ayakla, yalnızca bir tünik giyerek, dans için bestelenmemiş par çalarla dans ediyordu. Çeşitli ülkelerde turnelere çıkıp, 1921'de Rusya turnesinde tanıştığı Rus şairi Sergey Ye senin'le evlendi (1923'te ayrılmalarından sonra, Yese



nin 1925'te intihar etti). Rusya'da ayrılıp, Fransa'ya yerleşerek, Haziran 1927'de Paris'te son kez sahneye çıktı: Aynı yılın eylül ayında, Nice'te eşarbinin üstü açık otomobilinin tekerleğine dolanması sonucu boğularak öldü. Aralık ayında özyaşamöyküsü (My Life (Yaşa mim)) yayınlandı.



Dundee İskoçya'nın doğu kesiminde liman kenti. Tayside böl gesinde, Dundee Law tepesinin eteğinde, Tay halici kı yısında, Edinburgh'un 64 km kadar kuzeydoğusunda



yeralan Dundee'nin nüfusu 163 548'dir. Önemli bir li man, ticaret merkezi ve sanayi merkezidir (dokuma,



Jean-Henri Dunant.



hazırgiyim ve petrokimya sanayileri; elektronik gerec ler yapımı; kağıt fabrikası).



mundan büyük ölçüde etkilenen Jean-Henri Dunant, kendini doğal yıkımlardan ve savaştan zarar görenlerle



Dunedin



ilgilenecek gönüllü topluluklar kurulmasına adadı. Ça



Yeni Zelanda'da liman kenti. Güney adasının güneydo



luşmaları sonradan 1864'te Kızıl Haç'ın kurulmasını sağ



layıp, 1901'de Nobel Barış Ödülü'nü aldı.



ğu kıyısında yeralan, adanın ikinci büyük kenti olan Du nedin'in nüfusu 113 000'dir. Önemli bir liman (13 km kuzeydoğusundaki Port Chalmers liman tesisleri) kenti



Dunbar, Paul Laurence



olmasının yanı sıra, sanayi (özellikle yünlü kumaş ve ip



ABD'li siyah şair (Dayton 1872-ay.y. 1906). Siyahların



lik fabrikaları) de gün geçtikçe gelişmektedir.



geleneksel lirizmini şiire aktarmayı başaran ilk siyah ya



zar olan Paul Laurence Dunbar, ilk olarak ABD'deki si



Dunham, Katherine



yahların lehçesine edebi bir değer kazandırdı. 1896'da



ABD'li kadın dansçı ve koreograf (Chicago 1912). Chi



yayınlanan Lyrics of Lowly Life (Kötü Yaşam Üstüne Li rik Şiirler) adlı yapıtı, önemli bir edebiyat olayı sayıldı. Ölümünden sonra şiirleri Complete Poems (Bütün Şiir ler 1916) adı altında yayınlandı.



Duncan, Isadora İrlanda asıllı ABD'li kadın dansçı (San Francisco 1878



Nice 1927). Klasik dans öğrenimi gören İsadora Dun



cago Universitesi'nde dans ve antropoloji öğrenimigo



ren Katherine Dunham, antropoloji doktorasını verip,



(ABD'de siyahların ve Batı Hint adaları yerlilerinin dans larıyla ilgili araştırmalarından, sonradan koreografile



rinde yararlandı) ilk olarak New York'ta sahneyeçıktı



(1990). Çeşitli revülerde ve filmlerde de rol aldı. New



York'ta bir dans okulu kurup (1945), pek çok öğrenci yetiştirdi ve öğrencilerinden oluşturduğu toplulukla Av rupa ve ABD'de birçok turneye çıktı. 1960 yıllarının so



DUNS SCOTUS, JOHN nuna doğru Doğu St. Louis'de Güney Illinois Universi



133



karşılaşıp, beratını E.T. Hooley'e sattı (1896).



tesi'nin Gösteri Sanatları Eğitim Merkezi'ni kurdu ve yö



neticiliğini yaptı. Daha sonra, Saint-Louis'de kendi dans okulunu kurdu.



Dunkerque Fransa'da Kuzey denizi kıyısında liman kenti. Pas de Calais'nin doğu ucunda, Belçika sınırına 11 km uzaklık



Dun Na Ngall İrlanda'nın kuzey ucunda yönetim bölümü. Atlas okya. nusu kıyısında yeralan, merkezi Lifford kenti olan Dun Na Ngall'in (Ingilizce Donegal yüzölçümü 4 830 km, nüfusu 127 994'tür. Büyük bölümü dağlık (en yüksek



noktası Errigal dağında 752 m) olan yönetim bölümün



ta yer alan Dunkerque'in nüfusu 73 120'dir. Bir sanayi



de, halkın büyük kesimi dar kıyı ovasında ve ırmak vadi



kent, yakınındaki Malo-les-Bains kumsalıyla çok sayıda



Balıkçılık ve turizm de gelişmektedir. Ayrıca geleneksel



(petrol rafinerileri, tersaneler) ve balıkçılık merkezi olan



lerinde yaşar; çiftçilikle (patates ve yulaf tarımı) geçinir.



turist de çekmektedir.



kumaş sanayisi sürmektedir.



1940'ta, Alman topçuateşi altında ingiliz, Fransız,Belçika askerlerinin Dunkerque'den gemilere bindirilişini canlandıran bir tablo. IX. yy'dan önce kurulan, adı “Kum Tepeleri'nin Kili



sesi" anlamında Flamanca bir sözcükten kaynaklanan



Dunkerque, XVI. ve XVII. yy'larda İngiltere, Fransa, İs



Dunois, Jean d'Orléans, Kontu Capet prensi (Paris 1403-L'Hay 1468). Orléans dükü



panya ve Hollanda arasında çekişmelere yol açtı. 1658'de Ingilizler tarafından alınıp, 1662'de Fransa'ya satıldı. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Alman birliklerinin



Louis l'in evlilik dışı oğlu olan Dunois Kontu Jean d'Or



Belçikalı askerin donanma gemileri, ticari gemiler ve



vundu; Jeanne d'Arc'ın Orléans'ı kurtarmasını (1429)



Haziran 1940) kent, Mayıs 1945'e kadar Alman işgali



çarpışmalara katıldı: Özellikle, 1451'de Bordeaux'yu alan orduya komuta etti. Tutsaklıktan kurtulan kardeşi



léans (Orléanslı Piç de denir), 1422'den sonra Orléans



sülalesinin fiili başkanı oldu. İngiltere'de tutsak olan



yaklaşması üstüne 350 000'e yakın İngiliz, Fransız ve



kardeşi Charles'ın yerine Orléans'i Ingilizlere karşı sa



özel gezi tekneleriyle İngiltere'ye gönderildiği (Mayıs



ve Charles VII'nin krallığa egemen olmasını sağlayan



altında kaldı.



Dunlop, John Boyd



Charles tarafından Dunois kontluğuna getirilip (1439),



başmabeyinciliğe atandı. Bununla birlikte, büyük soy luların krala karşı ayaklanmalarına (1440; 1467-1465)



Iskoç veterineri ve bilim adamı (Dreghorn 1840-Dublin



katıldı, Ama bir süre sonra kralla barıştı.



deki titreşimi azaltmak için, havayla doldurulmuş kau



Duns Scotus, John



lamayı tasarlayan John Boyd Dunlop, böylece ilk lastik



Iskoç filozofu ve dinbilimcisi (Maxton, İskoçya 1266'ya



(1888)da, Thomson adında birinin tekerlek lastiğini da ha önce (1846) bulduğu ortaya çıkınca birçok güçlükle



benimsemekle birlikte Aristoteles'in Arap yorumcuları



1921). Oğlunun üç tekerlekli bisikletinin tekerleklerin



çuk bir boru yapmayı ve borunun üstünü bir bezle kap



tekerleği yaptı(1887). Bir şişmelastik fabrikası kurduysa



d.-Köln 1308). Oxford, Cambridge ve Paris'te felsefe dersleri veren John Duns Scotus, Aristoteles felsefesini



134



DUNSTABLE, JOHN



na (İbni Rüşt, vb.) ve Aquinolu Tommaso'nun felsefesi



Dupleix, Joseph François



tommasoculuğa karşı çıkan öğretisinde, felsefe yönün



Fransız sömürge yöneticisi (Landrecies 1696-Paris



ne karşı çıktı. Temeli augustinusçuluğa dayanan ve den doğruluğu kanıtlanabilen bilginin inançla sınırlan



masını savundu. Metafiziğin, tanrının gerçek özünü tü



müyle açıklayamayacağını, özgürlüğü belirli ölçüde onaylanan istemin (iradenin) zihinsel bilgiden önce gel diğini, en yetkin iyi ile ilişkileri düzenleyenin de istem



1763).1721'de babasının desteğiyle gittiği Hindis tan'da, Fransız Doğu Hindistan Şirketi'nin danışman lığına atanan Joseph François Dupleix,1731'de Çande



ragor valiliğine getirildi. 1742-1754 arasında Pondi çeri'de Fransız Doğu Hindistan Şirketi'nin genel yöneti



olduğunu, dolayısıyla istemin mutluluğun ilkesi olduğu



ciliğini yapıp, Avusturya Veraset Savaşları sırasında



verdiği biçim aracılığıyla bireye (varlığa) dönüştüğünü,



kuşatmasına karşı başarıyla savundu (1748). Güney



nu ileri sürdü. Özün ancak "haecceitas" (kendilik) adını



Madras'i İngilizler'den aldı(1746)ve Pondiçeri'yi İngiliz



"haecceitas"ın bütün varlıklarda ortak olduğunu savun



Hindistan'da bir Fransız sömürge imparatorluğu kurma



du.



Başlıca yapıtları: De Primo Principio (ilk ilke Üstüne),



Quaestiones in Metaphysicam (Metafizik Sorunları), Li



tasarısı, ingiliz rakibi Robert Clive'ın başarılarıyla engel



lenip, birliklerinin bozguna uğraması üstüne, 1754'te Fransa'ya geri çağrıldı.



ber Sententiarum (Hikmetler Kitabı).



Dunstable, John Ingiliz bestecisi (? 1380'e d.- Londra 1453). Müzikçisi olduğu Bedford düküyle birlikte uzun süre Fransa'da



Dupont-Sommer, André Fransız doğabilimcisi (Marnes-la-Coquette 1900-Paris



1983). İbrani filolojisi ve eski Doğu tarihi konularında



uzmanlaşan André Dupont-Sommer, Paris Üniversite



kalan John Dunstable, Fransız müzikçilerini etkiledi; kendi de Guillaume Dufay'den etkilendi. Büyük bölü



si'nin Sami Araştırmaları Enstitüsü başkanlığını yaptı.



rapuntolarının yumuşaklığıyla nitelenirler), erken Rö



yorumlayanlar arasında yer alip, bu konudaki çalışma larını açıkladığı Aperçus Préliminaires sur les Manus



müdinsel olan besteleriyle ve az sayıda şarkısıyla (kont nesans üslubunun gelişmesinde etkili oldu (motetler missa bölümleri, vb.).



Duparc, Henri Fransız bestecisi (Paris 1848-Mont-de-Marsan 1933).



César Franck'in ilk beste öğrencilerinden biri olan Hen ri Duparc, sinirlerinin zayıflığı nedeniyle kendini aşırı eleştirdiğinden, bestelerinin çoğunu yırttı. 1885'te si nirleri daha da bozulduğundan, mūziği bırakarak İsviç. re'ye çekildi.



Léonore adlı senfonik şiirinin ve orkestra için Aux Étoiles (Yıldızlarda) adlı bir noktūrnün yanı sıra, her biri bir başyapıt olan 13 ezgi bırakan Henri Duparc, bu ez



gilerde Baudelaire (İç Yaşam, Geriye Çağrı), Théophile



Gauthier (Lamento), Sully Prudhomme (iç Çekiş) ve La



hor'un (Kendinden Geçiş, Hüzünlü Şarkı) şiirlerinden esinlenmiştir. Bazı müzikbilimciler tarafından, terimin romantik anlamıyla, Fransız "ezgi”sinin kurucusu sayıl mıştır.



Yok ettiği yapıtları arasında Uçuşan Yapraklar



adlı bir piyano ve viyolensel sonatı, Kaçış adlı bir düo ve Benedicat Vobis Dominus (Tanrı Sizi Kutsasin) adlı bir



Collège de France'ta Aramca ve İbranice profesörlüğü ne atandı (1963). Lut gölü elyazmalarını ilk çözen ve



crits de La Mer Morte(Lut Gölü Elyazmaları Üstüne Ön



Bilgiler, 1953), Le Livre des Hymnes Découvert Près de la Mer Morte (Lût Gölü Yakınlarında Ele Geçirilen İlahi



Kitabı, 1959) adlı yapıtlarında, eski yazıtları okuma ve



çözme, eski inanış ve düşünceleri bulup çıkarma konu



sundaki ustalığını kanıtladı. Edebiyat ve Yazıtlar Akade



misi'ne üye seçilip (1961), 1971'de emekliye ayrıldı.



Dupuytren, Guillaume, Baron Fransız cerrahi (Pierre Buffiere 1777-Paris 1853). Pa



ris'te tip öğrenimi gören Baron Guillaume Dupuytren,



cerrahi profesörü (1812) ve Hôtel Dieu hastanesinde



cerrahi kliniği başkanı oldu (1815). Dupuytren hastalığı ni(avuç içi akörtüsünün büzülerek parmakların hareket etmesine engel olması) ve Dupuytren kırığını(kamış ke



miği aşık çıkıntısının 7-8 cm yukarısından kırılması ve



kaval kemiği aşığının kopması) tanımladı. Çok başarılı bir cerrah olmasına karşın, Berry dükünün yaralanma sında kalpteki yarayı farkedemeyerek, hastadan kan al makla daha çabuk ölmesine yolaçtı.



Başlıca yapıtları: Mémoire sur la Fracture de l'Extré



motet bulunduğu bilinmektedir.



mité inférieure du Pérone (Kamış Kemiğinin Alt Ucu



Dupin, Charles, Baron



ments des Hernies (Fitik Boğulmaları Üstüne, 1832).



Fransız matematikçisi ve iktisatçısı (Varzy 1784-Paris 1873), Mühendislik öğrenimi görüp, deniz istihkam su bayı olarak orduya giren (1902) Baron Charles Dupin, Anvers ve Korlu'da tersane mühendisliği yapıp, bir yan dan da Monge'un etkisiyle başlamış olduğu geometri



Duquesnoy, François



araştırmalarını sürdürdü. Restorasyon döneminde in celemeler yapması için İngiltere'ye gönderilip, dönüşte yayınladığı altı ciltlik incelemesinde, İngiliz sanayisinin gelişme etmenlerini çok iyi açıkladı. Sanat ve Meslekler Yüksekokulu'nda geometri ve mekanik kürsüsünün ba şına getirilip, milletvekilliğine seçilince (1826), kendini eğitimin geliştirilmesi ile teknik ilerlemenin yaygınlaştı



rılmasına adadı. Dupin göstergesi adı verilen teoremiy le, bütün eğrilim çizgileri değirmi olan bir yüzeyin belir



lenmesini sağladı.



nun Kırılması Üstüne Muhtıra, 1819); Sur les Étrangle



Flaman heykelcisi, (Brüksel 1597-Livorno 1643). Hey kelci Jerome François'nin (1570'e d.- 1647) oğlu olan



François (ya da Frans) Duquesnoy (Francesco Fiam mingo dadenir), Roma'ya yerleşip (1618), İtalyan üslu bunu benimsedi ve çok geçmeden klasik üslubun başlı ca ustalarından biri haline geldi. Giovanni Lorenzo Ber nini'yle birlikte çalışıp, San Pietro bazilikasında Aziz Andreas, Santa Maria di Loreto kilisesinde de Azize Su



sanna heykellerini (her iki heykel de sonradan birçok



sanatçıtarafından taklit edildi) gerçekleştirdi. Yapıtları



nin basitliği ve zarifliğiyle barok resim ve heykeli önemli



ölçüde etkiledi. Tunç, fildişi ve pişmiş topraktan çok beğenilen heykelcikler de yaptı.



DURAN, FEYHAMAN 135 Dura-Europos Suriye'de Eskiçağ kenti. Günümüzdeki Salihiye yakı



narından keman yayı çekip dalgaları harekete geçire rek, metal levhadaki durağan dalga biçimlerini göster miştir: Kum taneleri titreşen bölümlerden kaçıp, hare



lan (İ.Ö. 300'e d.) Dura-Europos, 1.Ö. 100'e doğru



killer oluşturmuştur.



ninda, Fırat ırmağı kıyısında Selefkiler tarafından kuru



ketsiz boğumlarda toplanarak bakışımlı geometrik se



Parthlar tarafından alınıp, o tarihten sonra Dura diye



Atom ve atomaltı alanlarının dalga niteliği nedeniyle (Bk. KUVANTUM MEKANİGİ), o düzeylerdeki olgula



kezine ve bir kervan yolları kavşağına dönüşüp, İ.Ö. 165'te Romalılar tarafından alınarak Suriye eyaletine



ler. Sözgelimi, bir atomun çekirdeği çevresinde dönen



yük ölçüde yakılıp yıkıldıktan sonra boşaltıldı.



turduğu yörüngelerde dolaşabilir; böylece dışarı hiç



anıldı. Parthların yönetimi altında önemli bir tarım mer bağlandı. Sasaniler tarafından kuşatılıp (257'ye d.) bü Dura-Europos'un yerinde 1921'de yapılan kazılar



da, Helenistik dönemde ve Roma döneminde Mezo



rin anlaşılması bakımından duragan dalgalar önemlidir



elektron, ancak elektron dalgasınınduragan dalga oluş enerji yayılmaz.



potamya'da günlük yaşamla ilgili değerli bulgular (giysi



Duran, Faik Sabri



bunda freskler, vb.) elde edilmiştir. Ortaya çıkarılan



Türk coğrafyacısı ve yazarı (İstanbul 1882-ay.y. 1943).



ler, Doğu üslubunda evler, altın süs eşyası, Doğu üslu anıtların başlıcaları arasında, hıristiyanlığın ilk dönemle rinde (III. yy'a doğru) yapılmış bir kilise ve bir sinagog (duvarları eski musevi sanatının çok güzel örnekleriyle süslüdür) sayılabilir.



İkinci Meşrutiyet'ten sonra öğrenim için Fransa'ya gön derilen (1909) Faik Sabri Duran, Sorbonne'da, L. Gallo is, E. de Martonne ve A. Demangeon'un öğrencisi oldu.



ABD'li ünlü coğrafyacı W. M. Davis'in konferanslarını izledi.



durağan dalga



Hiç yol almıyormuşgibi görünen dalgaları belirten te rim. Durağan dalgalar, karşıt yönde hareket eden ve her iki yöne de dalga enerjisi iletmeyecek biçimde bir leşen dalgaların üst üste binmesiyle oluşur. Sözgelimi,



radyo verici antenlerinde, mikrodalgalı dalga yöneltici



lerinde, optik aygıtların cam kaplamalarında, keman tellerinde, org borularında ve başka pek çok çalgıda



durağan dalgalar oluşabilir. Durağan bir dalgayı göz



önünde canlandırabilmek için, iki ucu sabit olan geril



miş bir telin enine (yanlara doğru) hareketi düşünülebi



lir. Dalgalar tel boyunca yayılır ve telin iki ucunda yan sır. Belirli dalga boylarında, telin üstünde, “boğum” de



nilen ve hiç hareket etmeyen noktalar oluşur; telin iki boğum arasında kalan bölümleri uyum içinde titreşir. Bu durumda dalga enerjisi yayılmaz.



Durağan dalgalar, içinde bir dalga türünün yayılabi



leceği ve dalgaların yansımasını sağlayacak biçimde si nırlanmış herhangi bir boylamasına uzamda oluşabilir ler. Sözgelimi, org borusunda ya da flütte ses dalgaları, boru içindeki havada yayılır ve uçlardan yansır. İlk kez Alman bilim adamı Ernst Chladni'nin (1756-1827) gös terdiği gibi, davul derisinde ya da som bir metal levhada iki boyutlu durağan dalgalar oluşur. Chladni, bir metal levhanın yüzeyine ince kum serperek ve levhanın ke



Faik Sabri Duran.



Yurda dönünce



Darülfunun'un Edebiyat şubesi



coğrafya bölümünde ders verip, 1920'de istifa ederek,



bir süre Londra ve Paris'te yaşadı. Yurda dönünce Gazi



Enstitüsü müdürlüğü, Paris Uluslararası Süsleme Sanat



ları Sergisi'nde Türkiye delegeliği yapıp, Birinci Coğraf



A) Uygun frekanstaki bir diyapazonun, bir ucu kapalı olan



ya Kongresi'ne katıldı (1941). Türk Coğrafya Kuru



üretilebilir. Duragan dalga yansıma nedeniyle oluşur ve



konusunda Türkiye'de ilk çalışmaları yapıp, birçok ders kitabı yazdı.



(



bir borunun önünde tutulmasıyla bir duragan ses dalgası



borudaki hava, diyapazonun frekansında yankılanır.



Yalnızca kapalı uçta bir boğum ve açık uçta bir karşıboğum oluşabilir. (B) Kapalı bir borudaki duragan dalga boğumları, incekumun buralarda toplanması sayesinde saptanabilir. (C) Borudaki havanın sıkiştırılması, ses hızını artırarak dalgaboyunu kısaltır.



mu'nunkurucuları arasında yeraldı. Coğrafya terimleri



Başlıca yapıtları: Osmanlı Coğrafya-i İktisadisi



(1913), Yeni Avrupa Coğrafyası (1915), çeşitli atlaslar



(ilk Atlas, Orta Atlas, Büyük Atlas, ilk basımı 1937) ve haritalar, Genel Coğrafya Dersleri (1939), Türkiye Cog rafyası (1943).



Duran, Feyhaman Türk ressamı (İstanbul 1886-ay.y. 1970). Galatasaray А



Sultanisi'ni bitiren Feyhaman Duran, Mısırlı Abbas Ha lim Paşa tarafından resim öğrenimi görmesi için Paris'e



gönderildi (1910). Çeşitli ressamların atölyelerinde çalı şip, yurda dönünce (1918) Sanayii Nefise'nin kadınlar



bölümünde öğretmenlik yaptı. С



Portreleri Türk resminde yeni bir aşama sayılan Fey



136 DURAND, ASHER BROWN



Feyhaman Duran'ın Natürmort adlı tablosu.



haman Duran'ın yapıtlarında, atölyesinde bir süre çalış tiği Cormon'un etkisi görülür.



Durand, Asher Brown ABD'li ressam ve gravürcü (Jefferson Village, New Jer sey 1796-ay.y. 1886). Gençliğinde İngiliz manzara res samlarının etkisinde kalan Asher Brown Durand, sonra



Ruskin'in tekniğini benimsedi. 1855'te bir gazetede dönemin en önemli kuramsal yazıları olan Manzara Resmi Üstüne Mektuplar'ı yayınlayıp, J. Trumbull'un Egemenliğin İlanıtablosunun gravürünü yaparak büyük ün kazandı. Hudson okulunun kurucuları arasında ye raldı.



Yapıtlarında, kuramlarına uygun olarak özellikle do ġa gerçeğini yansıtmaya çalışan Durand, bu yüzden



özellikle bulut, tepe, kar ve tarla resimleri yapmış tır.Ama daha o dönemde izlenimci bir anlayışla, doğa



gerçeğini ışık oyunlarında ve bu oyunların arı renklerle aktarılmasında görmüştür.



lişmiştir. Ayrıca önemli bir turizm (yakınında Navaco yan ve Valparaiso kaplıcaları) ve öğretim (Juarez del Es lado de Durango Üniversitesi) merkezidir. Durango (eyalet)



Meksika'nın kuzey-orta kesiminde eyalet. Meksika yaylasının batı kenarinda, Madre dağlarının yamaçla rinda ve Nazas ırmağının akaçladığı yaylalarda yayılan



Durango eyaletinin yüzölçümü 119 648 km², nüfusu 1



352 156, merkezi Durango kentidir. Ekonomisi büyük



ölçüde hayvancılık ve tarıma (mısır, pamuk, buğday, tütün, şekerkamışı, meyve yetiştiriciliği) dayanan eya lette, demir, altın, gümüş, kömür çıkarılır. Özellikle merkezinde ve büyük kentlerde demir-çelik sanayisi,



metalürji, dokuma sanayisi, kereste sanayisi ve besin sanayisi gelişmiştir.



Duras, Marguerite Fransız kadın yazarı (Gia Dinh,Çinhindi 1914). Çocuk



Durango (kent) Meksika'da kent. Guadalajara'nın 400 km kuzeydoğu



sunda yeralan, aynı adlı eyaletin merkezi olan Duran go'nun nüfusu 258 000'dir. 1925 m yükseltide kurul



luk yılları Koşinşin'de geçen Marguerite Duras, Paris'e



gidince edebiyatla ilgilenip, romanlar, oyunlar, öyküler yazdı; romanlarının sinemaya uygulanmasına yardım etti.



Başlıca romanları: Les Impudents (Saygısızlar,



muş olan kent, iliman bir iklim etkisindedir; yıllık sıcak



1943), La Vie Tranquille (Sakin Yaşam, 1944), Un Bar



lik ortalaması 17 °C'ın altına düşmez. Biraz kuzeyinde



rage Contre le Pacifique (Büyük Okyanus'a Karşı Bir Ba



Meksika'nın en önemli demir yataklarının işletildiği (al



tin, gümüşve bakır da çıkarılır) Mercado dağı bulunan



Durango'da, sanayi(cam ve demir-çelik fabrikalari; pa muklu ve yünlü dokumacılığı; sigara fabrikası; vb.) ge



raj, 1950), Le Square(Alan, 1955), Moderato Cantabile (1958), Dix Heures et Demie du Soir en Été (Yaz Akşa



mi Saat On Buçuk, 1960), Bütün Gün Ağaçlarda (Des Journées Entières dans les Arbres, 1963; sonradan



DURHAM



137



oyunlaştırdı),'L'Amante Anglaise (İngiliz Sevgili, 1967), Détruire, Dit-Elle (Yıkmak, Dedi O, 1969), l'Amour



(Aşk, 1972), L'Amant (Sevgili, 1984 Goncourt Ödülü), Les Yeux Bleus, Cheveux Noirs (Mavi Gözler, Siyah



Saçlar, 1986), La Pluie d'Été (Yaz Yağmuru, 1990), L'Amant de la Chine du Nord (Kuzey Çinli Sevgili, 1991).



Başlıca oyunları: Les Viaducs de Seine-et-Oise (Sei ne-et-Oise Yol Köprüleri, 1960), Les Eaux et Forêts (Su lar ve Ormanlar, 1965), Yes, Peut-être (Evet, Belki, 1968), La Douleur (Acı, 1985).



Durban



Güney Afrika Cumhuriyeti'nde liman kenti. Natal ilin



Refik Durbas



de, Durban körfezi kıyısında, Johannesburg'un 560 km



güneydoğusunda yeralan Durban'ın nüfusu 982



075'tir. Afrika'nın en işlek limanı olan Durban, daha 1895'te bir denizyoluyla Johannesburg'a bağlanmıştır



Ödülü), Nereye Uçar Gökyüzü(1983 Behçet Necatigil



nin yanı sıra, önemli bir sanayi (petrol rafinerisi, doku



Halil Kocagöz Şiir Ödülü).



ve Witwatersrand madenlerinin dışsatım limanı olması ma sanayisi, ayakkabı fabrikalari, besin ve petrokimya



Şiir Ödülü), Bir Umuttan Bir Sevinçten (toplu şiirler,



1984), Geçti mi Geçen Günler (1989), Menzil (1993; Öbür yapıtları: Yazılmaz Bir İstanbul (röportajlar,



Durban'da



pazar yerinden .



görünüş.



sanayileri, Afrika'nın en büyük şeker fabrikası) ve öğre tim (Natal ve Durban-Westwille üniversiteleri) merke



zidir. Ayrıca güzel iklimiyle turist çekmektedir.



Durbaş, Refik Türk şairi (Erzurum 1944). İstanbul Üniversitesi Edebi



1988), Ahmed Arif Anlatıyor, Kalbim Dinamit Kuyusu (dizi röportaj, 1990), Cezaevi Kapısında inceleme,



1993), Türk Yazınından Seçilmiş Cezaevi Şiirleri(derle me, 1993).



Durga



yat Fakültesi'ndeki öğrenimini yarıda bırakan Refik



Hindu dininde Şiva'nın eşi ana tanrıça Devi'nin biçim lerinden biri. Hindu mitolojisine göre, Şiva tarafından



gazetesinde sanat sayfası yönetmenliği yaptı.



şeytan Mahisasura'yı bulup öldürmekle görevlendiri



Durbaş, Alan 67 adlı bir edebiyat dergisi çıkarmış (1967), İkinci Yeni akımının etkisindeki şiirlerini, birey sel duyarlığın toplumsal gerçeklikle bütünlendiği, bi çim-öz dengesinin kurulduğu özgün şiirleri izlemiştir.



den mızraklayarak öldürmüştür. Genellikle bir aslana



Ayışığı(1974), Çırak Aranıyor(1978; 1979 Yeditepe Şiir



ABD'de kent. Kuzey Carolina eyaletinin kuzey-orta ke



Durbaş, Cumhuriyet gazetesinde düzeltmenlik, Sabah Ilk şiiri Evrim dergisinde yayınlanan (1962) Refik



Başlıca şiir kitapları: Kuş Tufanı(1971), Hücremde



len Durga, bir aslana binerek savaştığı şeytanı, kalbin ya da bir kaplana binmiş olarak canlandırılır.



Durham (ABD)



138



DURHAM Durham yönetim bölümünün



merkezi Durham'dan



görünüş. Arka planda X/. yy.



sonundan kalma katedral Vükselmektedir.



siminde yeralan, aynı adlı yönetim bölümünün merke



Émile Durkheim, doktorasını (1884) vererek Alman



zi olan Durham'ın nüfusu 136 611'dir. Günümüzde



ya'ya gitti (1885) ve Leipzig'te kalırken, Karl Marx'ın ya pitini inceledi. Bordeaux Üniversitesi'nde toplum bi



ABD'nin en çok sigara üretilen kenti olan Durham'da, dokuma ve kereste sanayileri ile duyarlı aygıtlar yapımı



da gelişmiştir. Önemli bir öğretim (Kuzey Carolina Mer kez Universitesi ve Duke Universitesi) merkezidir.



limleri ve pedagoji kürsüsünün başına getirilip, Buis



son'un yerine Sorbonne Universitesi pedagoji kürsüsü ne atandı (1902).



Auguste Comte'un yolunu izleyen Durkheim, olgu



Durham (İngiltere) Ingiltere'nin kuzeydoğu kesiminde yönetim bölümü. Kuzey denizi kıyısında yeralan, yüzölçümü 2 432 km ,



cu toplumbilimi kurmaya çalışmıştır. Ahlâk sözünden, çeşitli toplumsaltiplere göre değişen törebilimi anlaya rak, ahlâklılığın bir insan öbeğine bağlılıkla orantılı ol duğunu ileri sürmüştür. Yönteminin temeli, ahlâk olgu



nüfusu 596 800, merkezi Durham kenti (85 900 nüf.)



larını, buluncun dışındaki eşyalar gibi, toplumsal olgu



olan yönetim bölümünde, Pennine dağlarında kömür



lar olarak görmeye dayanır. Ona göre, toplumbilim,



çıkarılır; dağlık kesiminde hayvancılık, alçak kesiminde karma tarım yapılır. Durham, Consett ve Darlington kentlerinde sanayi (demir-çelik ve kimya sanayileri; makine yapımı; tersaneler; vb.) gelişmiştir.



Duris Eski Yunan ressamı (İ.Ö. V. yy.). Kırmızı figürlü vazola. rıyla tanınan Duris'in günümüze 39 imzalı vazosu kal mıştır; ayrıca 300'e yakın imzasız vazonun da onun



elinden çıktığı sanılmaktadır. Euphronius, Kleophrades ve Python adlı çömlekçilerle işbirliği yaparak gerçek



leştirdiği vazo resimlerinde, özellikle mitolojiden sah ne işlemiştir.



Durkheim, Emile Fransız toplumbilimcisi (Epinal 1858-Paris 1917). Sens, Saint-Quentin ve Troyes'da felsele öğretmenliği yapan



felsefeye temel olmalıdır; "toplumsal olgular" bilimi,



bütün ahlâk bilimlerinin, özellikle de, ruhbilim ve ah lakbilimin anahtarıdır.



Ziya Gökalp, Durkheim'ın ilkelerini ve yöntemini benimsemiş ve durkheimcı toplumbilimin Türkiye'de



yaygınlaşmasında ve etkili olmasında başlıca rolü oyna mıştır; Durkheim'ın yöntemiyle, Türk folklorunu, ma sallarını ve tarihini inceleyip, incelemelerinden çıkardı



gi sonuçlardan yararlanarak, cumhuriyet öncesi Türk



toplumunda görülen bunalımı yok edecek çareler bul maya çalışmıştır.



Başlıca yapıtları: İctimai Taksimi Amel (De la Divisi on du Travail Social, 1884, doktora tezi), Enseignement



de la Philosophie dans les Universités Allemandes (Al man Üniversitelerinde Felsefe Öğretimi), Le Suicide (Intihar, 1889-1890), La Famille (Aile, 1888-1889), Pro



hibition de l'inceste (Yakın Akrabayla Cinsel İlişki Yasa gi), Din Hayatının Iptidai şekilleri (Les formes Elémen taires de la Vie Religieuse, 1912), Sur le Totémisme(To



DUT



temcilik Üstüne), Pragramtisme et Sociologie (Pragma



tizm ve Toplumbilim, 1913).



Durrell, Lawrence Ingiliz yazarı (Cullundur, Hindistan 1912-Güney Fransa



1990). Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Dışişleri'nde gö rev alan Lawrence Durrell, İskenderiye, Belgrad, Kibris ve Korfu elçiliklerinde çalıştı. Dostu Henry Miller'ın Ak



deniz ülkelerine hayranlığının etkisinde kalıp, şiirlerin



de (Collected Poems (Toplu Şiirler, 1980]), tiyatro



oyunlarında ve romanlarında (The Black Book [Kara Ki tap, 1938); Iskenderiye Dörtlüsü The Alexandria Qu



139



findan görevle Fransa'ya gönderildi (1632). Arapça ve Türkçe bilirdi. Başlıca yapıtları: Rudimenta Grammatices Linguae Turcicae (Türkçe Dilbilgisinin Ana Çizgileri, 1630 1633), Dictionnaire Turc-Latin (Türkçe-Latince Soz



lük).



Duse, Eleonora



İtalyan kadın tiyatro oyuncusu (Vigevano 1858-Pitts burgh, ABD 1924). Anne-babası da tiyatrocu olan Eleo nora Duse, küçük yaşta tiyatroya başlayıp, 1878'den sonra Victorien Sardou, Henrik Ibsen, Alexandre Du



mas, Carlo Goldoni ve Hermann Sudermann'ın oyun.



ğinin zamandan bağımsız estetik bir nesneye dönüştü ğü bir simgeler evreni yaratmaya çalıştı. Aşk, cinsellik ve bilinçlenmenin birbirinden ayrılamayacak öğeler ol



manları "yaşamakla" ün salip, oyunlarında rol aldığı Gabriele d'Annunzio'yla gönül serüvenini anlatugi bir roman (Yaşam Alevi, 1900) yazdı. 1909'da oyunculuğu



(



artet): Justine (1957), Balthazar (1958), Mountolive (1958); Clea (1960); Cefalu (1960)),yaşam devingenli



duklarını savundu (Nunquam (Asla, 1970]). Yazarlığın



yanı sıra, Oscar Epistakmaadıyla gerçeküstücülük esin li suluboyalar ve guvaşlar yaptı.



Dursun Fakih



Türk şairi (Karaman ?-? 1326). Seyh Edebali'nin damadı olan Dursun Fakih, kayınpederinden ders alıp, Karaca



larında uluslararası ün kazandı. Canlandırdığı kahra



bırakıp 1921'de yeniden başlayarak, bir turne sırasında



ABD'de öldü.



Duşanbe



Tacikistan Cumhuriyeti'nin başkenti. Tien Şan dağları nin iki dış sırası arasındaki bir vadide, Varzobirmağı kı



yısında yeralan Duşanbe'nin nüfusu 595 000'dir. “Pa



hisar'ın fethinde Osman Gazi adına ilk hutbeyi okudu.



zartesi" anlamına gelen adı, yerinde kurulmuş olduğu



li'nin ölümünden sonra onun yerine geçerek fetva işle



lanan Duşanbe, Tacikistan'ın hafif sanayi üretiminin



Yapılan mescite imam ve kadı olarak atandı. Edeba rini yürüttü.



Osmanlı Beyliği'nin kuruluşunda önemli yeri olan



Dursun Fakih'in manzum Gazavatname'si (Gazavat



Resulullah), Yemen'deki Mukaffa kalesi cengini konu alır; XIV. yy'ın ilk edebiyat ürünü olması açısından önem taşır. Şiirlerinde, halk deyişine yakınlık göze çar par.



Dursunoğlu, Cevat Türk siyasetçisi ve eğitimcisi (Erzurum 1892-Ankara 1970). Berlin ve Jena üniversitelerinde felsete ve peda



goji öğrenimi gören Cevat Dursunoğlu, Erzurum'da öğ



eski kentte pazartesi günleri kurulan pazardan kaynak



(dokuma ve besin sanayileri; çeşitli araç-gereç yapımı)



üçte birinin gerçekleştirildiği önemli bir sanayi ve öğre tim (üniversite) kentidir. 1934'te Tacikler Ozerk Sovyet



Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti olan kentin adı,



1929'da Tacikistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti olunca Stalinabad'a çevrilmiş, ama 1961'de yeniden eski adını almıştır. 1991'de bağımsız Tacikis tan Cumhuriyeti'ne dönüşen ülkenin başkenti olmayı sürdürmüştür.



dut



Dutgiller ailesinden bitki cinsi (Bil. a. Morus). Anayurdu



retmenlik yapıp, Vilayatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Mil liye Cemiyeti'nin kurucuları arasında yeraldı. Erzurum Kongresi'nde temsilcilik hakkını M. Kemal'e bıraktı. Sa



Asya'nın batı kesimleri olan, ama çok eski dönemler



aldı ve milletvekilliği yaptı (1939-1950, 1961-1965).



adı taşıyan beyaz, morumsu siyah, kırmızımsı meyvele



vaştan sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nda önemli görevler



Durşarrukin: Bk. HORSABAD.



den bu yana Avrupa'da da yetiştirilen dut cinsi üyeleri



nin (12 tūr) boyları 12 m'yi aşabilir; açık yeşil uzun saplı yaprakları ipekböceği yetiştiriciliğinde kullanılır. Aynı ri taze olarak ya da kurutularak yenir ve şurup, pekmez, pestil yapılır. Bazı türlerinin ağaçkabuguysa, kağıt yapı



Duru, Orhan



Türk öykücüsü ve gazetecisi (İstanbul 1933) Çeşitli ga zetelerde çalışan Orhan Duru, toplumsal-siyasal bo zuklukları gerçeküstücü mizah ögelerine dayanan yer



gici bir anlayışla işlediği öyküler yazdı: Bırakılmış Biri



(1959), Denge Uzmani(1962), Ağır İşçiler(1974), Yok sullar Geliyor (1982), Mavi Gezi (1986), Şişe (1989). Denemelerini Hormonlu Kafalar (1992) adlı kitapta topladı.



Du Ryer, André



Fransız dogubilimcisi (Marcigny 1580'e dogr.-? 1660'a doğr.). Fransa'nın Mısır konsolosluğunu yapan André



Du Ryer, 1630'a doğru İstanbul'a geldi. Murat IV tara



Orhan Duru



140 DUTİLLEUX, HENRI minda kullanılır. Ülkemizde özellikle beyaz dut (Morus



ne, Ocak 1986'da ABD'nin desteğini de yitirdi. 7 Şubat



alba), kara dut (Morus nigra) ve kırmızı dut (Morus rub



1986'da, eşiyle birlikte Fransa'ya kaçmak zorunda kal



ra) türleri yetiştirilmektedir.



dı.



Dutilleux, Henri



duvar sarmaşığı



Fransız bestecisi, orkestra şefi ve yöneticisi (Angers,



zik prodüktörlüğünü sürdürdü. 1961'den başlayarak



Sarmaşıkgiller ailesinden tırmanıcı bitki türü (Bil. a. He dera felix). Iliman bölgelerde yetişen duvar sarmaşığı, gövdesinden çıkan köklerle tırmanan, yapraklarını dökmeyen bir bitkidir. İlkbaharda yeşilimsi toplu çiçek ler açar; yuvarlak siyah renkli, etli ve üzümsü meyveleri zehirlidir; bununla birlikte kuşlar tarafından yenir. Süs



École Normale de Musique'ta ders verip, 1969'da oku



bitkisi olarak da yetiştirilen duvarsarmaşığının yaprakla



1916). Paris Konservatuvarı'nı bitiren Henri Dutilleux, 1932'de Roma Ödülü'nü kazandı. İkinci Dünya Savaşı



sırasında Paris Operası'nda ve Fransa Radyosu'nda or



kestra şefliği yapıp, 1963'e kadar Fransa Radyosu mu iun yöneticiliğine getirildi. Orkestralamasıyla ve karşıt



ri ve meyveleri, halk hekimliğinde kabızlığa karşı ve



çalgı toplulukları kullanımıyla dikkati çeken besteler



kusturucu olarak kullanılır.



keman koncertosu (1985), vb.



Duverger, Maurice



yaptı: Oda müziği, şarkılar, iki senfoni (1950; 1958; 1959), Kurt (bale, 1953), çello koncertosu (1968-70),



Fransız bilim adamı ve gazetecisi (Angoulême 1917).



Dutton, Clarence Edward ABD'li



yerbilimci



(Wallingford



1955'te Paris Hukuk Fakültesi'nde Siyasal toplumbilim



1841-Englewood



1912). ABD Yerbilim Dairesi hesabına Kayalık Dağlar'ı inceleyen Clarence Edward Dutton (1875-1891), ABD ordusunun donatım işlerini yönetti (1889-1901). "Izos tazi kuramı"nı ortaya atarak, dağların oluşumuna uygu ladı.



profesörlüğüne yükselen Maurice Duverger, seçim



toplumbiliminin gelişmesine önemli katkılarda bulun du. 1989'da Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçil di.



Başlıca yapıtları: Siyasal Rejimler(Les Régimes Politi



ques, 1948), Siyasal Partiler (Les Partis Politiques, 1958), Droit Constitutionel et Institutions Politiques (Anayasa Hukuku ve Siyasal Kurumlar, 1955), La Nos



Duun, Olav



talgie de



l'impuissance



(Güçsüzlüğün Özlemi,



1988).



Norveçli yazar (Jõa 1876-Tönsberg 1939). Bir süre öğ



retmenlik yapan Olav Duun, genellikle kırsal kesim leh



çesi Landsmaal'la yazdığı romanlarında, geleneksel



Du Vigneaud, Vincent



köylü toplulukları ile yeni sanayi toplumu arasındaki ça tışmalara eğilerek, insan doğasının iyi ve kötü yanları



ABD'li kimyacı (Chicago 1901-New York 1978). Poli peptit hormonlarıyla ilgili araştırmalar yapan Vincent



arasındaki çatışmayı işledi. En ünlü yapıtı olan alti ciltlik



Juvikfolke (Juvik Halkı, 1918-1923) adlı romanında, kır sal kesimden bir ailenin XVIII. yy'ın geleneksel toplu



mundan, XX. yy'ın sanayi toplumuna doğru gelişmesini betimledi.



Duvalier, François Haitili devlet adamı (Port-au-Prince 1907-ay.y. 1971).



Bir süre hekimlik yapan François Duvalier, Haiti'de çok yaygın olan sitmanın önünün alınması için çalıştı. Baş kan Dumarsais Estimé'yi destekleyip, Sağlık İşleri genel müdürlüğü (1918-1948), Sağlık ve Çalışma bakanlığı (1949-1950) yapti. 1950'de iktidara gelen Paul E. Mag



Du Vigneaud, George Washington ve Cornell üniversi telerinde ders verdi. Oksitosin ile vazopresinin yapısını



ortaya koyarak ve bireşimini gerçekleştirerek, 1955'te Nobel Kimya Ödülü'nü aldı.



Duyar, Gürdal Türk heykelcisi (Istanbul 1935). Devlet Güzel Sanatlar



Akademisi Heykel bölümünü bitiren (1959) Gürdal Du yar, Uşak Atatürk anıtı, Uşak Mechul Asker anıtı, Ata türk ve Madencilik anıtı gibi birçok Atatürk heykeli yap ti.



Cumhuriyet'in 50. yılı nedeniyle İstanbul'da Karaköy



loire'a cephe alıp, 1954-1956 arasında yeraltı mahale



alanına koyulan Güzel İstanbul aniti, tartışmalara yola çarak kaldırıldı.



ların büyük çoğunluğunu alarak seçilmeyi başardı.



duyarga



törlük kurdu.



Çeşitli böceklerde, halkalı solucanlarda ve eklemba caklılarda başta bulunan duyu organi. Genellikle başın



fette etkin rol oynadı. Magloire'ın istifa etmesinden sonra cumhurbaşkanlığına adaylığını koyup (1957), oy 1964'te anayasayı değiştirip, kendini ömür boyu cum hurbaşkanı ilan ederek, polis örgütüne dayalı bir dikta



ön bölümünde yeralan, belirli sayıda duyu yapısı taşi



Duvalier, Jean Claude



yan duyargalar, çoğunlukla çift sayıdadırlar. Koku al ma, dokunma, bazıdurumlarda işitme ve tat alma duyu



Haitili devlet adamı (Port-au-Prince 1951). François



organları taşırlar. Bazı türlerde, biçimleri erkekte ve di



Duvalier'nin oğlu olan Jean Claude Duvalier, babası



şide değişiktir.



ölūnce (1971), ömür boyu cumhurbaşkanı olarak yeri ne geçip, başlangıçta diktatörlük rejimini biraz yumuşa tarak, bazı ekonomik reformlar yapacağını açıkladı.



duyarsızlaştırma: Bk. ALERJİ.



Ama beklediği yabancı yatırımların gelmemesi üstüne eski rejimi sürdürüp, Kasım 1985'te resmi görevlilerin



yolsuzluklarına karşı kentte gösteriler başlaması üstü



duyu: Bk. DUYULAR VE DUYUM.



1



DUYULAR VE DUYUM



141



duyudışı algılama



organı vardır. Böyle bir duyu sistemi, organizmanın



Nesnelerin, düşüncelerin ya da olayların, bilinen insan



olanak sağlar. Edinilen bu "girdiler", yerel olarak ref



bilmek); artbiliş (söz konusu olgulara ilişkin bilgilere



türleri, evrimle özgün bazı duyular geliştirmişlerdir ya da bazı duyulara öbür duyulardan daha bağımlı du rumdadırlar. Bu nedenle bütün hayvanlar, çevrelerin deki özelliklere, aynı ölçüde duyarlı değildirler. Sözge



duyularının aracılığı olmadan algılanması.Bütün algılar, dört ana kümede toplanır:Telepati(ya da zihinden zihi ne iletişim); durugörü (uzaktaki kişi, nesne ya da olgula ri farketmek); önbiliş (gelecekte gerçekleşecek olayları



erişme olanağı olmadan, geçmişteki olayları bilmek). Bilimsel kuram, duyu organlarının ve öbür beden sis temlerinin aracılık ettiklerinden başka algı biçimlerini



tanımaz (Bk. DUYULAR VE DUYUM); o yüzden de du



çevredeki olayları ve beden durumlarını algılamasına



lekslerde kullanılır ya da beyne iletilirler. Farklı hayvan



limi, insanlar işığı, elektromanyetik tayfın ancak dar bir dilimi içinde algılayabilirler; buna karşılık, yılanlar kızı lötesi ışınların daha uzun dalga boylarını, böceklerse morötesi ışınların daha kısa dalga boylarını algılayabilir



yudışı algılama, tanımı gereği, bilimselaçıklama alanı



ler.



masına ilişkin savlar, karşıt görüşün bu tür bir algılama olmadığının kesin bir biçimde kanıtlanamayacağını da



me, koku alma, tat alma ve dokunma-oluşan listesi, in sanlarda bile tam değildir. İnsanlar, bunlann yanı sıra,



nin dışında kalır. Dolayısıyla, duyudışıalgılamanın oluş



Duyu organları. Aristoteles'in beş duyudan-görme, işit



öne sürmesine karşın, tartışmalı durumda kalır. XX. yy'da çeşitli kişi ve gruplar, duyudışı algılama olguları nin denetimli bir biçimde incelenmesi yolunda çabalar



ağrı, isi, denge, eklem konumları, kas ve kiriş gerilimleri



tırmacılar çoğunlukla, duyudışı algılama deneyimleri nin hipnoz, kimyasal maddeler ya da daha başka yapay



bilgileri bu yolla iletirler; bu iletim de, kan basıncındaki



bir biçimde uyarılabileceğini savunmaktadırlar.



Bunlar belirli bir enerjinin ya da kimyasal kaynağın uya



için, duyudışı algılamayla ilgili araştırma raporları bilim



olaylar zincirini başlatırlar; söz konusu olaylar dizisi, si



parapsikologlar, vb. duyudışı algılamanın var olduğunu



en yüksek noktasına ulaşır. Her duyum sistemi içinde



da bulunmuşlardır. (Bk. PARAPSİKOLOJİ.) Bu tür araş araçlarla laboratuvar koşullarında ölçümlenebilecek



ve basınç konusunda da bilgiler alırlar. Duyu bilgilerinin bir bölümü beyne iletilir, ama bilinçli ayırd etme duru



muna erişmezler. Dolaşımdaki duyum alıcılar beyne düzenlemelerle sonuçlanır.



Duyu organlarının en önemli yeri duyum alıcılarıdır.



Denetlenebilir ve yeniden üretilebilir bulunmadığı



rılarına karşı seçimlilik sergiler, uyarıldıklan zaman, bir



çevrelerinde genellikle kabul edilmez. Buna karşılık,



nir hücrelerinde, yani nöronlarda (Bk. SİNİR SİSTEMİ)



ve bilimsel anlayışın dışında kalsa bile, araştırılması ge rektiğini ileri sürmektedirler.



sinyal, özel bir sinir hücreleri dizisi içinde elektriksel



duyular ve duyum Duyular, iç ve dış uyaranların alınarak, beyinde algılara



elektrik potansiyelleri biçiminde dolaylı bilgilerdir. Sinir



Bir duyunun alınması ve iletilmesi için, bir uyaranın, bu uyarana tepki verecek bir duyu organının, uyarıyı du



de bir alıcıdan gelen uyarılar beyin kabuğundaki vanış



beynin bu uyarıyı bir duyuma çevirebileceği bir alanı



rinden ayrı yerlerde algılanırlar. Bu nedenle kişi ışığı du



re sinir sistemlerinin bir parçasını oluşturan bir dizi duyu



kabuğunun aşağı yukarı birbirinin aynı olan sinirsel uya



Imparator pervanenin erkegi, binlerce koku alma tüyüyle



gizini korumaktadır. Bununla birlikte, bu konuda, uyarı lan duyu organının niteliğinin ve uyarının gönderildiği beyin bölgesinin belirleyici önemli roller oynadığına



ya da duyumlara dönüştürüldüğübeden sistemleridir.



yu organından beyne taşıyacak bir sinir yolunun ve nin bulunması gereklidir. Bütün yüksek canlılarda, çev



kaplı duyargalannin yardımıyla, dişinin kokusunu kilometrelerce uzaktan alabilir.



potansiyellere dönüştürülür.Bu çevre nöronlari, omuri



lik ve beyindeki özel alanlara bağlıdırlar. Beynin çev



resinden aldığı bütün bilgiler, şifrelenmiş (kodlanmış)



iletiminin düzeneği, kaynaklandığı duyu organının do



gası ne olursa olsun, aynıdır. Bununla birlikte, özel tür yerlerine ulaştıkları zaman, özel duyumlar doğar.



Farklı türden duyumlar, beyin kabuğu içinde birbi



yamaz, sesi tadamaz ya da basıncı koklayamaz. Beyin



riları özel ve farklı duyumlara nasıl ayrıştırabildiği, hala



kuşku yoktur. Duyum. Duyum, bedenin çeşitli yerlerinin uyarılmasıy la elde edilen duyusal bilgiyi ya da duyu izlenimlerinin kendilerini anlatan bir terimdir (bu son tanım, algıya çok



yakındır). Duyumlar dış, iç ve özel duyumlar diye sınıf landırılır. Dış duyumlar, diş çevreye ilişkin bilgiler sag



lar; görme, işitme, tat, koku, sıcaklik, ağrı, basınç ve do kunma duyumları bunların içinde yer alır. Dış duyu or ganları bedenin dış bölümlerinde yeralırlar; dış duyu



organları gözler, kulaklar, dil ve burun ile derinin isi, ag ni, basınç ve dokunma alıcılarından oluşurlar. İç du yumlar, iç çevreye ilişkin bilgi sağlarlar; ağrı, açlık, susa



ma, başdönmesi, yorgunlukve boğulmagibiduyumlar



bunların içinde yeralır. Bu duyumlarla ilgili olan ve iç alıcılar diye adlandırılan duyu organları, temelde iç or



ganlarda bulunurlar. Özel duyum alıcılarıysa, bedenin durum ve hareketlerine ilişkin bilgi sağlarlar. Özel duyu



alımını sağlayan duyu organlan kaslarda, kirişlerde, ek lemlerde ve kulaktaki denge organında yeralırlar.



Duyusal bilgiler önce büyük ölçüde çevresel işlem



den geçer; ardından elektrik sinyalleri (ya da uyarıları) halinde merkez sinir sistemine doğru uzanan sinir tel



cikleri boyunca iletilirler. Bir uyaranın gücü, çoğunlukla



142



DUYUM YOKSUNLUĞU



bu telciklerin içindeki bir elektrik potansiyeli frekansına



dönüştürülür. Beyne iletilen bilginin, orada daha da iş



lemden ve çözümlemeden geçirilmesinden sonra, bi



linçli duyumlar oluşur. Duyumlar, duyu sinirlerinin elektrikle doğrudan uyarılmasıyla, bazı durumlarda da beynin kendisinin eletrikle uyarılmasıyla yapay olarak oluşturulabilir. Özgün bilinçli duyumlar, bazı beyin



yoksunluğunun, propagandaya duyarlılığı artırdığı da belirlenmiştir. Duyum yoksunluğu konusunda elde edilen bu so nuçlar, sürekli olarak değişen duyumsal uyarılmanın, normal ruhsal ve sinirsel işlevler bakımından taşıdığı önemi ortaya koymaktadır. Duyum yoksunluğuna iliş



bölgelerinin işlev görmesine dayanır. Felç, yaralanma,



kin çağdaş araştırmanın yöneldiği bazı konular arasın da, beyin yıkama, akıl hastalıkları, algısal gelişme ve ast



enfeksiyon ya da ur nedeniyle beynin özel bölgelerinin



ronotlar ile derin deniz dalgıçlarının karşılaştıkları tek



yıkıma uğraması, seçimli duyumsal yeteneklerin yiti



düze koşullar sayılabilir.



miyle sonuçlanabilir. Masa ve iskemle gibi sıradan nes



nelerin algılanmasının bile, kalıtımın, erken çocukluk dönemi deneyimleriyle karmaşık etkileşmesine dayan dığı düşünülmektedir; ama bu iki etkenin görece önemi



düğmeli domuz



bilinmemektedir.



lerin ortak adı. Erişkin erkeklerinin gözleri yakınında



Dış çevre konusundaki başlıca bilgi kaynağı olmala



Domuzgiller ailesinin Phacochoerus cinsine giren tür



rindan ötürü, görme ve işitme duyuları alanında, bütün



öbür duyulardan daha çok araştırma yapılmıştır. Bu nunla birlikte, yakın dönemde öbür duyulara duyulan ilgi artmıştır. Sözgelimi, araştırmacılar, koku uyarısının,



kimyasal enerjiye mi, yayılan enerjiye mi, yoksa mole küllerin biçimine mi dayandığını öğrenme uğraşı için dedirler. Ayrıca, sağlığın korunmasında deri duyumlari nin da önem taşıdığı saptanmıştır: Sözgelimi, hayvanla rin yavrularını yalamaları önlenirse, bu yavrular çoğun



lukla mide-bağırsak ya da üreme-boşaltım organları bozukluklarından ölürler. Deri uyarılmasının olmadığı durumlarda, özerk sinir sisteminin, bu sistemlerin or



ganlarındaki gerekli etkinliklerini sürdüremediği açıktır. Aynı biçimde, meme emzirmeye eşlik eden deri uyar masının da, bebek için fizyolojik yararlar taşıması yük sek bir olasılıktır.



Düğmeli domuzların başlıca türlerinden düğmeli Afrika



domuzu (P. aethiopicus) üstçenesinde bulunan yukarı



duyum yoksunluğu Bir insanın ya da bir hayvanın, bütün duyum uyaranları son derece azatıldığı ya da olabildiği kadar tekdüzeles tirildiği zaman ortaya çıkan durum. Duyum yoksunlu ğunun etkileri bilimsel yönden ilk olarak 1950 yılların



kıvnik köpekdişleriyle kendini savunur. bulunan bir çift çıkıntıdan ötürü bu adla anılan düğmeli domuzların ortalama ağırlıkları 100 kg'i, omuzdan yere



yükseklikleri 1 m'yi bulur. En çok tanınan türleri düğ



da, bir tecrit odasındaki yatakta yatan araştırma denek



meli Afrika domuzudur (Phacochoerus aethiopicus).



lerinin görme, işitme ve dokunmakla ilgili uyarılmalarını en aza indirmek için, görmeyi önleyen gözlüklerin, ku



düğünçiçeğigiller



lak ukaçlarının, kol ve elleri örten örtülerin kullanılma sıyla araştırıldı. Başlangıç dönemi rahattı; ama ikinci ya da üçüncü güne gelindiğinde stres ve tekdüze koşullar



Büyük bölümü Kuzey yarıkürede yetişen, 1 800'e yakın tür kapsayan bitki ailesi (Ranunculaceae). Tarıma elve



belirgin duruma geldi. Normal, duyum girdilerinin bu lunmaması karşısında, denekler huzursuz, dikkatlerini



toplayamayacak ya da berrak düşünemeyecek, duygu sal açıdan kararsız duruma geldiler ve bazen görsel sanrılar yaşadılar. Araştırmaya katılanların yarısı, kalma ları için kendilerine para ödendiği halde, iki gün içinde denemelerden çekildi. O tarihten bu yana duyum yoksunluğunun olayları geniş biçimde araştırılmıştır. Duyum yoksunluğuna tep



Düğünçiçeğigiller ailesi üyeleri,



dünyanın hemen her yerinde rastlanan ve



bulunduğu yere



kileri bakımından kişilerin birbirinden farklı olmalarına karşılık, gene de bazı sonuçlar çıkarılabilir. Sözgelimi,



olağanüstü uyum



sağlayan



görsel sanrılar bütün deneklerde ortaya çıkmamakta dır; ama ortaya çıkmaları durumunda, niteleyici bir bi çimde, basit sanrılardan, karmaşık ve birey için anlam taşıyan sanrılara doğru gelişme gösterirler. Duyum yok sunluğu altında, düşünme ve dikkati toplamada sapta nan güçlükler, rakam dizilerini hatırlamak gibi daha ba sit işlere karşıt olarak, belirsiz görsel sahnenin yorum lanması gibi bilişsel işlerde daha belirgin olur. Beynin



elektrik etkinliğinde niteleyici değişikliklerin ortaya çık ması ve bazı kişilik özelliklerinin, duyum yoksunluğuna daha rahat katlanmayı sağladığı sonucuna varılması,



belirlenen öbür bulgular arasındadır. Ayrıca, duyum



bitkilerdir.



rişli topraklarda ve çoğunlukla nemli alanlarda yetişen



düğünçiçeğigiller ailesi üyeleri, genellikle sarı, beyaz ya da kırmızı çiçekler açarlar. Türlerin büyük bölümünde erdişi olan çiçekler, tek ya da toplu halde, çıplak ya da çanağımsı bir bürüm içindedirler.



Dühring, Karl Eugen Alman filozofu ve iktisatçısı (Berlin 1833-Potsdam yakı



ni 1921). Auguste Comte felsefesinin Almanya'da ta



DÜNYA BANKASI



143



ninmasını sağlayan Karl Eugen Dühring, kapitalizmi ve ulusçuluğu savunup, sosyalizmi, hıristiyanlığı ve



devraldı; geleneksel tiyatronun rakipsiz oyuncusu ola



(Doğanın Diyalektiği, 1865), Kritische Geschichte der



oyunculuğunu, jubilesini yaptığı 1968'e kadar sürdür



rak bir "Dümbüllü tarzı" oluşturdu. Dümbüllü Macera



museviliği eleştiren kitaplar yazdı: Natürliche Diallectic



Peşinde adlı film dizisiyle başladığı (1948) sinema



Nationalökonomie un des Sozialismus (Ulusal Ekono



dü. 1980'de adına Karagözcüler ve Ortaoyuncular Derneği tarafından bir ödül kondu.



minin ve Sosyalizmin Eleştirel Tarihi, 1871), vb. Düşün



celerini Engels, Anti-Dühring (Dühring'e Karşı, 1877 78) adlı yapıtında her yönden şiddetle eleştirdi.



dülgerbalığı



Dündar Bey Ertuğrul Gazi'nin kardeşi ve Osman Gazi'nin amcasıl?



1212-? 1302). Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında



Dülgerbalığıgiller ailesinden kemiklibalık türü (Zeus fa ber). Atlas okyanusu ve Akdeniz'in sığ kıyı sularında ya



önemli rol oynayan Dündar Bey, Ertuğrul Gazi'nin ölü münden sonra bey seçilmek istediyse de, seçimi Os



man Bey kazandı. Köprü saldırmak isteyen Os



man Bey'e karşı çıkıp, bazı tarihçilere göre Osman Bey tarafından okla öldürüldü.



Dündar Bey, Feleküttin Antalya ve çevresindeki Hamidoğulları Beyliği'nin ku



rucusu (öl. 1324). Türkmen aşiret beylerinden Hamit Bey'in torunu olan Feleküttin Dündar Bey, Selçuklular



güçsüz düşünce, XIII. yy. sonlarında önce Uluborlu'yu, daha sonra Eğridir'i başkent seçerek beyliğini kurdu. Gölhisar, Korkuteli ve Antalya'yı aldı, İlhanlı beyi Emir Atlas okyanusu ve Akdeniz'de yaşayan dülgerbalığının (Zeus



faber), gümüş renkli bedeni yassıdır. Her iki yanında sarı halkayla çevrili birer koyu renkli benek yeralır.



Çoban'a boyun eğdiyse (1314) de, küçük yaştaki Ebu Sait tahta çıkınca fırsatı değerlendirerek, bağımsızlığını ilan etti. Aydın, Menteşe, Saruhan beyliklerini de ege



menliğine aldı. Mogol genel valisi Demirtaş'ın üstüne



geldiğini haber alınca, Eğridir'den Antalya'ya kaçtı;



şayan dülgerbalığı iri kafalı, geniş ağızlı, yassı, ağır bir



ama kardeşi Yusuf'un oğlu Mahmut Bey tarafından Ti murtaş'a teslim edilerek, öldürüldü.



kayla çevrili birer koyu renkli benek bulunur.Tek başı najya da küçük sürüler halinde ağır ağır yüzer.Yosunlar



Dünya: Bk. YER.



balıktır; gümüş rengi gövdesinin iki yanında, sarı bir hal arasında ya da demirlemiş teknelerin altına gizlenip



başka balıkları avlayarak beslenir. Eti lezzetlidir.Kuzey



Amerika'nın Atlas okyanusu kıyılarında, aynı aileden



olan, Amerika dülgerbalığı (Zenopsis acellata) adı veri len bir başka tür yaşar.



Dünya Bankası Birleşmiş Milletler'e bağlı uzmanlık kuruluşu. Resmiadi



Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası olan Dünya Ban



kası IMF'yle (Uluslararası Para Fonu) birlikte Bretton



Dümbüllü, Ismail



Woods Konferansı'nda kuruldu (1946); kuruluş amacı



Türk ortaoyunu ve sinema oyuncusu (İstanbul 1897 ay.y. 1973). Tiyatroya on altı yaşında, Komik Kel Hasan Efendi'nin yanında başlayan Ismail Dümbüllü, ustasının



ölümünden sonra ortaoyununun geleneksel kavuğunu



savaş sonrasında Avrupa'nın yeniden imarı ve kalkındı



rılmasıydı. Başlangıçtaki bu işlevini Marshall Planı'nın üstlenmesinden sonra, uluslararası ticaretin, özellikle



de az gelişmiş bölgelerdeki ekonomik kalkınmanın dengeli gelişmesi için kredi vermeye ve teknik yardım



sağlamaya yöneldi. Bağlı kuruluşları Uluslararası Finans Kurumu (1956) ve Uluslararası Kalkınma Birliği'yle



(1960) birlikte, uluslararası kalkınma kredileri veren



başlıca kuruluş haline geldi.



1990'da üye ülke sayısı 159 (1980'de Tayvan'ın ye



rine alınan Çin de kuruluşun üyesidir) olan Dünya Ban kası'nın kredileri ya doğrudan üye hükümetlere ya da



hükümet güvencesi altındaki özel kuruluşları verilmek tedir. Fonlardan sağlanan krediler enerji, tarım ve ula



şim gibi çeşitli alanlardaki uzun vadeli projeleri destek lemek amacıyla kullanılmaktadır; amaç, kredi verilen standartlarını geliştirmektir, ülkelerde yasama 1978'den 1988'e kadar olan dönemde verdiği krediler 7 milyar dolardan 14,8 milyar dolara yükselen banka



nin, toplam alacakları sermaye tavanı olan 85 milyar dolara yaklaşınca, Nisan 1988'de en yetkili organı olan Guvernörler Konseyi, sermayesinin 171 milyar dolara yükseltilmesini onaylamıştır. Bankanın başlıca etkinliklerinden biri de üye ülkele re teknik yardım sağlamaktır: Önce kredi sağlayabile Ismail Dümbüllü.



cek bir projenin oluşturulmasına yardım eder, sonra da



144



DÜNYA DIŞI YAŞAM



kredinin kullanılmasına yardım eder. Merkezi Was



hington'da olan Dünya Bankası, bir başkan ile yılda bir



kez toplanan Guvernörler Konseyi tarafından yönetilir.



ni anmak amacıyla düzenlendi. 1878 Paris Sergisi, Fransa-Prusya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra Fran



sa'nın sağlığınakavuştuğunu kanıtladı. 1889'daki gör



dür verir. Kredi oylaması, üyelerin sermaye payı kati



kemli Paris Sergisi için Ünlü Eiffel kulesi yapıldı. 1893'te Chicago'da düzenlenen Columbia Dünya Fuarı, Ame



limlarına göre ağırlık kazandığı için, kuruluş, zengin ül



rika kıtasının 400. keşif yıldönümüyle aynı tarihte açıldı.



Kredi konusundakikararları, 22 yürütme görevlisi mü keler tarafından denetlenmektedir.



XIX. yy'daki dünya fuarlarının son görkemlisi, 1900'de ki Paris Sergisi oldu: Londra'da 1851'de tek bir yapıda



dünya dışı yaşam: Bk. YAŞAM, DÜNYA DIŞI.



düzenlenen 14 bin katılımcı ve 6 milyon ziyaretçili fuar



dünya fuarları



dan, yüzlerce yapıda 80 bin katılımcı ve 39 milyon ziya retçiye erişilmişti.



XX. yy. Dünya fuarları XX. yy'da daha da büyüdüler; ama katılım için yalnızca hükümetlerin ve büyük kuru



lim ve sanat ürünlerinin sunulduğu uluslararası sergileri belirten genel terim. Ülkeler, kuruluşlar ve şirketlerin



luşların bütçeleri yeterli olabildiğinden, katılımcılarının sayısı azaldı. Ağırlık da sanayiden iletişime, üründen propagandaya, ticaretten turizme kaydı. St. Louis'deki



katılıp, ürettikleri malları tanıttıkları dünya fuarları, bu yük kentlerde düzenlenir ve genellikle birkaç hafta sū



alanda ve 1 576 yapıda düzenlendi. 1915'te San Fran



rer (Japonya'nın Osaka kentinde düzenlenen Expo 70,



cisco'daki bir parkta düzenlenen Panama-Pasifik Sergi



6 ay sürmüştür).



si'yle, Panama kanalının açılışı kutlandı. 1933-34'te



Birçok ülkenin katıldığı ve çok çeşitli sanayi, ticaret, bi



Tarihçe. Bir dünya fuarı düzenleme düşüncesi ilk olarak 1849'da, İngiltere'de ortaya çıktı. Ingiliz reformcusu Henry Cole, ticareti geliştirmek amacıyla “Bütün Ülke Sanayilerinin Büyük Sergisi"ni düzenleme düşüncesini



1904 Louisiana Dünya Sergisi, yaklaşık 500 ha'lık bir



Chicago'da düzenlenen Gelişme Yüzyılı Sergisi, çağ daş mimarlığı geniş kitlelere tanıttı ve 1930 yıllarındaki büyük ekonomik bunalım sırasında düzenlenmesine



karşın, bu fuar doğrudan kâr eden az sayıdaki dünya



ortaya attı. Düşüncesinin Kraliçe Victoria'nın eşi Prens



fuarından biri oldu. 1937 Paris Sergisi, uluslar arasında



Albert tarafından da desteklenmesi sonucunda, Lon



gelişmekte olan düşmanlığı açıkça yansıttı ve konusu



dra'da Hyde Park'ta, camdan ve demirden görkemli



"Yarının Dünyası" olan New York Dünya Fuarı'nın (1939-40) açıldığı yıl, İkinci Dünya Savaşı patlak verdi.



Crystal Palace yapıldı ve 1851'de düzenlenen "Büyük Sergi" (dünya fuan terimini ilk olarak W.M.Thackeray,



bu sergiden söz ettiği şiirinde kullandı) büyük bir başarı



sağlayınca, başka birçok ülkede de art arda fuarların



düzenlemesini özendirdi. 1855 Paris Sergisi, Sanayi sa



rayında düzenlendi. 1862'deki bir başka Londra Sergi si, 1851'deki kadar başarılı olmadı. 1867 Paris Sergisi,



oval biçimli bir ana yapı ile birçok küçük yapıda düzen lendi. 1873 Viyana Sergisi, borsanın çöküşü ve ekono



mik bunalım nedeniyle başarısızlığa uğradı.1867 Phila



delphia'daki Yüzüncü Yıl Sergisi, ABD'nin bağımsızlığı



1958'deki Brüksel Fuarı, savaştan sonra düzenlenen ilk dünya fuarı oldu. 1964-65'teki New York Dünya Fuarı'nda yeni görsel-işitsel teknikler sergilendi. Mon treal'de St. Lawrence irmağı üstündeki iki adada dü



zenlenen Expo 67'yle, çağdaş Kanada'nın 100. yıldö nümü kutlandı ve çarpıcı, çok yönlü medya gösterileri



büyük ilgi uyandırdı. Osaka'daki Expo 70'te (Asya'da düzenlenen ilk dünya fuarıdır); katılan ülke sayısı (77), tek bir gündeki ziyaretçi sayısı (835 832) ve toplam zi yaretçi sayısı (64 milyon) gibi birçok rekor kırıldı.



"Expo 70" adı verilen Dünya Fuarı, 1970'te Osaka'da (Japonya) düzenlenmiş ve 6 ay sürmüştür. Temel konusu "İnsanlığın



ilerlemesi ve Uyumu olan Expo 70, Asya'daki ilk uluslararası fuar olmuş ve açık kaldığı süre içinde fuarcılık alanında birçok



rekor kırmıştır.



DÜNYANIN YEDİ HARİKASI



145



rası Fuarlar Bürosu'nun (UFB) denetimi altında düzen



Misir ehramlari.Misir'da Cize'dekilya da Gize) ve Sak kare'deki ehramlar (ya da piramitler), "dünyanın yedi



lenmektedir. UFB, fuarların tarihini karara bağlar ve be lirli ölçütlerin benimsenmesini sağlar. Büyük ülkeler



harikası"nin en eskileridir. Firavunlar için bu tür anıtsal



mezarlar yapma düşüncesi, III. sülaleden Coser (ya da



Türkiye. Türkiye'de fuarcılık etkinlikleri 1960'lı yıllar



muştur. İçinde dehlizler ve ölü odaları bulunan bu ilk



1928'den bu yana dünya fuarları Paris'teki Uluslara



UFB'nin onaylamadığı fuarlara katılmazlar.



dan bu yana artmışsa da, başlıca kentlerin merkezlerin de kurulan bu fuarların çoğu yöresel niteliklidir. Ulusla



rarası nitelikte bir fuar düşüncesi ilk olarak, 1923'te or taya atılmış, bunun sonucunda aynı yıl 9 Eylül'de İzmir Fuarı düzenlenmiş, ilk yıllarda yerli malların sergilendiği fuar 1936'da uluslararası nitelik kazanmıştır. Günü müzde Izmir Enternasyonal Fuarı adını taşıyan Türki ye'nin bu gerçek anlamda dünya fuarı, Kültürpark'taki alanda kuruludur ve her yıl 26 Ağustos 20 Eylül arasın



Zoser) döneminde ortaya çıkmış, tasarımını mimar Im hotep'in yaptığı bu ilk ehramin yüksekliği 60 m'yi bul ehram, sonradan öbür firavunlar döneminde taklit edi



lerek, firavunların çoğu için birçok ehram yapılmıştır. Bunların en tanınanları en büyük ehram olan Keops en



rami (yüksekliği 147 m; tabanı 230 m²) ile Kefren ve Mi kerinos'un ehramlarıdır.



da düzenlenmektedir.



Babil'in asma bahçeleri. Günümüze kalmamış olan Ba bil'in asma bahçeleri konusunda, eski Yunan efsanele. rinde iki öyküye rastlanır. Bunların birincisine göre, bahçeler Asur kraliçesi Semiramis'in(Sammuramati.Ö.



Dünya Meteoroloji Örgütü



Arkeolog Robert Koldevey, Babil'de yaptığı kazılar sı



810'dan-805'e), ikincisine göreyse Nabukadonosor II'nin (İ.Ö. 605'ten-562'ye) buyruğuyla yapılmışlardır.



Birleşmiş Milletler'e bağlı uzmanlık kuruluşu. Bağlı 160



üye ülke ve bölgenin hava durumuna ilişkin verdikleri hizmetlerden elde edilen bilgileri düzenleyip ortak kul lanıma sunan Dünya Meteoroloji Örgütü (World Me teorological Organization, kısaltması WMO), meteoro



lojiyi standart hale getirmek ve yeni bulunan telgraf ara cılığıyla, hava durumu konusunda bildirilen verileri bir leştirip değerlendirmek amacıyla 1873'te kurulan Ulus lararası Meteoroloji Örgütü'nün BM tarafından gelişti rilmesiyle ortaya çıkmıştır (1947). Sekreterliği Cenevre



de'dir. Türkiye de 1949'dan bu yana Dünya Meteoro loji Örgütü üyesidir.



rasında taraçalar üstünde kurulmuş bir bahçenin alt ya



pisini oluşturabilecek bir kemer bulmuştur. Ünlü İştar



kapısının karşısında, 7 m yüksekliğinde bir duvarın us tünde dikilmiş ağaçlardan oluştuğu sanılan Babil'in as



ma bahçelerinin ne zaman ortadan kalktığı bilinme mektedir.



Efes'teki Artemis tapınağı. Efes'teki Artemis (Diana) ta



pınağı (ya da Artemision) tapınağı, İ.Ö. 560'adoğru Gi ritli Khersiphron ile oğlu Metagenes ve Sisamlı Theodo



ros tarafından yapılmıştı. Tabanı55,10x115,14 m ölçü



lerindeydi; çift sıra sütunlarla (önde 8, arkada 9, yanlar da 19) çevriliydi. İçinde Artemis'in kült heykeli yeralı



yordu. Batı yüzünde, Lidya kralı Karun'un (Kroisos) ar



dünyanın yedi harikası



maganı olan alt bölümleri kabartmalarla süslü sütunlar



Eski Yunan ve Roma anıtlarında sözü geçen ve o dö nemde dünyanın bilinen sınırlarını belirleyen yedi anit.



fından yakılıp, Kheirokrates tarafından yeniden yapıldı. Bu yeni yapı da Gotların akınları sırasında yıkıldi (I.S. 263) ve taşlan çeşitli yapılarda, özellikle de Ayasofya ki lisesinin yapımında kullanıldı. Günümüzde yerinde yal



vardı. İ.Ö. 356'da Herostratos adlı bir ruh hastası tara



Çeşitli yazarlar tarafından sözü edilen (1.0. V. yy'da



Herodotos, 1.0. I. yy'da Diodoros, vb.), ama tam anla



mıyla Strabon'un Geographika (Coğrafya)adlı on yedi



kitaplık yapıtında ve Bizanslı mühendis Philon'nun Peri ton Hepta Theamaton (Dünyanın Yedi Harikası Üstü ne) adlıyapıtındaeksiksiz biçimde betimlenen bu "yedi harika" şunlardır: Misir ehramları, Babil'in asma bahçe



leri, Efes'teki Artemis tapınağı, Olympia'daki Zeus hey keli, Halikarnassos (Bodrum) mausoleionu, Rodos hey keli, İskenderiye feneri.



nizca beyaz bir sütun vardır.



Olympia'da Zeus heykeli. Güzelliği ve boyutları bakı mindan Eskiçağ'da ün salan Olympia'daki Zeus heyke



li, ünlü Atinalı heykelci Pheidias tarafından altın ve fildi



şinden yapılmıştı(İ.Ö. 436-1.0.432), 10 m yüksekliğin



deki heykelde, Zeus süslü bir tahtta oturur durumda, bir elinde zaferi simgeleyen kartal, öbür elinde asasıyla canlandırılmıştı. Günümüze kalmayan Zeus heykeli,



Efes'teki Artemis tapınaği (Artemision), 1.O. 560'a doğru,



Halikarnassos mausoleionu, Satrap Mausolos'un anısına eşi



tarafından yapılmıştı. 1.Ö. 356'da bir ruh hastası tarafından



bir galerinin taşıdığı 24 basamaklı piramit biçiminde çatıdan



Giritli Khersiphron, oğluMetagenes ve Sisamlı Theodoros ateşe verildi.



tarafından yaptıldı. Yüksek bir taban üstünde, 36 sütunlu oluşuyordu.



TU



‫הוואוויווחוווי‬



Una



RA



146



DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (World Health Organization, kısaltması WHO) merkezi Cenevre'dedir. 166 devletin üye olduğu (Türkiye de 9



Haziran 1947'de New York sözleşmesini onaylamıştır)



örgütün yönetimi, dünyada altı bölgeye dağıtılmıştır; aynca çeşitli ülkelerde büroları vardır.Temelgörevleri, sağlık konusunda bilgi iletişimini sağlamak, ulusların



sağlık düzeylerini yükseltmek, doğal yıkımlardan zarar görenlere yardım etmek, sağlık koşullarının düzeltilme



si için araştırmalar yapmak, gerekli ülkelere teknik yar



dım sağlamaktır. Yardımlar, ülkelerin isteği üstüne yapı lır ve salgın hastalıklarla savaşım konusundaki ulusal



programların desteklenmesini, sağlık personeli gönde rilmesini, sağlık kurumlarının kurulmasına yardımı içe



rir. Anne ve çocuk sağlığı programları ile temiz içme su yu sağlanması ve bağışıklık (aşı kampanyaları, vb.) Cize ehramlan.



programlarına öncelik tanınır. Kuruluşun gerçekleştir



diği en önemli çalışmalardan biri, yaygın aşıkampanya



lar sonucunda, 1970 yıllarının sonuna doğru suçiçeği



bazı eski paralardaki ve arkeoloji kalıntılarındaki ka



hastalığının aşağı yukarı bütünüyle ortadan kaldırılması



bartmalardan tanınmaktadır.



olmuştur. 1988'den bu yana örgūt, çabalarını 2000 yılı na kadar çocuk felci konusunda da aynı sonuçlara ula



Halikarnassos mausoleionu. Karia satrapi Mausolos için eşi Artemisia'nın Halikarnassos'ta (Bodrum) yaptırdığı



şılmasına yöneltmiştir.



mausoleion (anit mezar), döneminin ünlü mimarları



Satyros ve Pythios tarafından 1.0. 355'ten sonra ta mamlanmıştı. 60x80 m'lik bir alanı kaplıyordu. Yaklaşık 42 m yüksekliğindeki mermerden anit, Mausolos'un lahdinin bulunduğu yüksek bir taban üstünde, 36 sü



Dünya Savaşı, Birinci



de çatıdan oluşuyordu. Tepesinde dört atlı zafer anıtı



Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan ile



tunlu bir galerinin taşıdığı 24 basamaklı piramit biçimin ve bir heykel grubu vardı. Ünlü heykelciler Timotheios,



Bryaksis, Leokhares ve Skopas'ın yaptıkları frizlerinde



(günümüzde büyük bölümü İngiltere'de British Muse um'dadır), amazonların savaşları canlandırılmıştı. Gü nümüzde, 1966'dan başlanarak yapılan kazılarda 8x5



m boyutlarındaki mezar odası ile çevresindeki galeriler ve su kanalları ortaya çıkarılmıştır. Kazı alanının yanı ba şında, ortaya çıkarılan çeşitli mimarlık ve heykel parça



lannin, anıtmezarın çizimlerinin ve 1857'de British Mu seum'a götürülen kabartmalann alçı kopyalarının sergi lendiği bir müze vardır.



Rodos heykeli. Rodosluların, Demetrios Poliorketes'i bozguna uğrattıktan (1.Ö. 305) sonra, Güneş tannsı ve Rodos'un koruyucusu Helios'a teşekkür etmek için dik



tikleri Rodos heykeli, İ.Ö. 292-1.0. 280 arasında, Lin doslu Khares tarafından tunçtan yapılmış, taş ve demir



le pekiştirilmişti. Beyaz mermerden 6-7,5 m yükseklik te bir taban üstünde, yüksekliği 36 m'yi buluyordu. İ.Ö. 266'ya doğru bir depremde yıkıldı ve 1.S. 653'te parça lanıp, eritildi. Günümüzde, gerçeği yansıttığı kuşkulu kopyalarından tanınmaktadır. Iskenderiye feneri. Eskiçağ'daki bütün deniz fenerlerin



de taklit edilen Iskenderiye feneri, İskenderiye limani nin karşısındaki Pharos adasında, gemilere yol göster mesi için Ptolemaios I ve Ptolemaios II dönemlerinde,



mimar Knidoslu Sostratos tarafından yapılmışu (1.O. 284-1.0. 280). 122 m yüksekliğinde üst üste üçbölüm den oluşan bir kule biçimindeydi. Tepesinde, önünde yakılan ateş sayesinde yaklaşık 50 km uzaklardan görü lebilen bir metal ayna (Arkhimedes tarafından yapıldığı ileri sürülmektedir) yeralıyordu. Büyük bölümü



1324'teki bir depremde yıkıldı.



Dünya Sağlık Örgütü Birleşmiş Milletler'e bağlı uzmanlık kuruluşu. 22 Tem



muz' 1946 tarihli New York sözleşmesi uyarınca 1948'de, “bütün halkları en yüksek sağlık düzeyine ka. vuşturmak" amacıyla kurulan Dünya Sağlık Örgütü'nün



1914-1918 arasında aralarında Osmanlı İmparatorlu



gu'nun da yeraldığı İttifak Devletleri ile İtilaf Devletle ri'ni karşı karşıya getiren savaş. Almanya, Avusturya



Sırbistan, Fransa, Rusya, Belçika, İngiltere, Japonya,



İtalya, Romanya, Portekiz, ABD, Yunanistan, Çin ve



birçok Güney Amerika devletinin karşı karşıya geldikle



ri Avusturya veliahtı Franz Ferdinand'ın 1914'te Saray



bosna'da öldürülmesiyle patlak veren Birinci Dünya Savaşı'nda 8 milyonu aşkın asker ölmüştür. Nedenleri



arasında ulusçu düşüncelerin gün geçtikçe gelişmesi



(büyük Avrupa devletlerinde ırkçılık, çokuluslu Avrupa imparatorluklarına bağımlı halklar arasında da bağım sızlık istekleri biçiminde), büyük devletler arasında sö mürgelerdeki ve ekonomideki rekabetin şiddetlenme



si, birbirine karşıt ittifak sistemlerinin kurulması, silah lanma yarışı sayılabilir. Bu nedenlerin tümü, savaş ön



cesi yıllarda uluslararası gerginliğin gün geçtikçe artma sına yol açmış, Franz Ferdinand'ın öldürülmesi, savaşın patlak vermesine yol açan bahane olmuştur. SAVAŞ ÖNCESINDE AVRUPA



Ittifaklardaki gelişmeler. 1870-71 Fransız-Prusya savaşı



sonucunda Almanya kita Avrupası'nın en güçlü ticaret ve sanayi ülkesi haline gelmişti. Ama Fransa, Alsace



Lorraine'in bir bölümünü Almanya'ya bırakmak ve bü yük bir savaş tazminatı ödemek zorunda kalmış olması



na karşın, kısa sürede yeniden güçlendi ve 1910 yıllari nin başında, kita Avrupası'nda Almanya'dan sonra ikin ci büyük devlet olmayı başardı.



Çökmekte olan Avusturya-Macaristan İmparatorlu



ğu'nda XIX.yy'in sonlarında ve XX. yy'ın başlarındajm paratorluğa bağlı çok sayıda halk arasındaiç huzursuz: luklar gelişmişti. Imparatorluğun güney bölgelerindeki İslavların çoğunun komşu Sırbistan'la birleşmek iste meleri, imparatorluktaki Alman, Macar ve İslav kökenli



halklar arasındaki sürtüşmeleri artırmıştı. Bununla bir likte Avusturya-Macaristan, Balkan Savaşları'nda iyice yıpranmış olan Osmanlı İmparatorluğu'ndan toprak



alarak, Balkanlar'daki gücünú ve topraklarını artırmayı



tasarlamaktaydı. Ne var ki, bu tasarısı Osmanlı toprak larının büyük bölümüne el koymayı amaç alan Rus. ya'nın emelleriyle çelişmekteydi. Rusya, Avrupa'nın toprak bakımından en büyük



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ



147



(Altta) W. Trier tarafından 1914'te çizilmiş bu kankatürde Avrupa bir ittifaklar ve askeri oluşumlar karmaşası olarak gösterilmiştir. Almanya ile



Avusturya-Macaristan, uzanabildikleri herkese saldınrken, öbür devletler



onları seyretmektedir. Donanmasını bir İskoç etekliginin aluna gizlemiş Büyük Britanya'ysa asi Irlanda köpegi tarafından tehdit edilmektedir. NOJ



Sea



OCEAN (Ustte) Alman imparatoru Wilhelm II,



büyükannesi Kraliçe Victoria



aracılığıyla Avrupa'daki aşağı yukarı bütün hükümdarlarla akrabaydı.



Ama yayılmacı emelleriyle Birinci Dünya Savaşı'nın patlamasına yol açan uluslararası bunalımlanın çıkmasında başlıca rollerden birini oynadı.



devleti olmakla birlikte, bazı bakımlardan Avusturya Macaristan'dan zayıftı. 1904-05 Rus-Japon savaşında



yardım etme konusunda güvence verdi. 1839'da yan



ci karışıklıklarla sarsılmaktaydı.



sızlığı Büyük Britanya, Fransa, Rusya, Prusya (Almanya) ve Avusturya tarafından güvence aluna alınmış olan Belçika dışında, bütün Avrupa devletleri, rakip bloklar



arasındaki bu çatışmalar, birbirine rakip iki ittifak siste minin kurulmasına yol açtı. Almanya başbakanı Otto



Avrupa devletlerinin zorunlu askerlik hizmetine daya



ya'ya karşı bir savunma anlaşması yaptı. Üç yıl sonra,



dusu, büyük farkla en iyi hazırlanmış ve en iyi donatıl



ya ve Avusturya-Macaristan'a katılmasıyla Üçlü İttifak oluşturuldu: Almanya ile Avusturya-Macaristan, bir



lüydü. Fransa-Prusya savaşından sonra öbür Avrupa



yenilmiş olmasının yanı sıra, sanayisi geriydi ve devrim



Avrupa'nın batı ve doğu kesimlerinde ulusal çıkarlar



von Bismarck, 1879'da Avusturya-Macaristan'la Rus Fransa'nın Akdeniz'de rakibi olan Italya'nın da Alman



Fransız saldırısı karşısında İtalya'yı desteklemeyi, İtalya da Avusturya-Macaristan ile Rusya arasında bir savaş olması durumunda tarafsız kalmayı kabul ediyordu. Fransa ile Rusya'nın Almanya'ya karşı bir



ittifak kur



maları olasılığından çekinen Bismarck, 1887'de Rus ya'yla bir karşılıklı güvenlik antlaşması imzalayarak bu nu önlemeye çalıştı. Ayrıca, Büyük Britanya'yla dostluk



ilişkilerini sürdürmeye uğraştı. Ama 1890'da genç im



parator Wilhelm II, Bismarck'ı başbakanlıktan aldı ve



sona eren karşılıklı güvenlik antlaşmasını uzatmadı



(1894'te Fransız-Rus ittifakının kurulmasıyla Bis



marck'ın korktuğu şey gerçekleşti). Wilhelm II, bununla



da kalmayarak, uyguladığı emperyalist siyasetlerle ve



Alman filosunu büyütme çabalarını artırmasıyla (böyle ce İngiltere'nin Avrupa'nın en büyük deniz gücü olma durumunu tehdit etmeye başlamıştı) kısa sürede Büyük



Britanya'da ciddi kuşkular uyandırdı. Bu durum 1904'te İngiliz-Fransız antlaşmasının imzalanmasına



da toplanmışlardı.



Silahlı kuvvetler. Büyük Britanya dışında, bütün büyük



nan düzenli orduları vardı. Bunlar arasında Alman or



mış orduydu; genelkurmay heyeti de son derece güç.



devletleri de genelkurmaylarını geliştirmişler ve rakip devletlerin herhangi bir saldırı olasılığına karşı savaş ve



seferberlik planları hazırlamışlardı.Ama genel güçlülük



bakımından Alman ordusundan sonra hemen ikincige len Fransız ordusu genelkurmayının önemli bir eksiği vardı: Bütün savaş planları saldırıya göre hazırlanmış, savunma taktikleri ihmal edilmişti. Avusturya ordusu



Alman ordusunun, Rus ordusu da Fransız ordusunun



daha güçsüz birer kopyası gibiydiler. Büyük Britan ya'nın gönüllülerden oluşan küçük kara ordusu da iyi eğitim görmüştü; ama Britanya stratejisinin temeli, dün yanın en büyük deniz gücü olan donanmaya dayanı yordu. Alman deniz kuvvetlerinin de büyümesi, İngiliz lerde kaygı uyandırdı. Güçlü bir düşman donan



masının ingiliz Şileplerinin erzak taşımalarını engel lemesi, ülkeyi açlığa mahkûm edebilirdi. Bu neden le, Alman donanması büyüdükçe, Büyük Britanya filo



su da büyütüldü. 1904'ten 1910'a kadar Denizcilik ba



yolaçtı. Wilhelm II'nin ayrıca,Avusturya-Macaristan'ın



kanlığı yapan Sir John Fisher, 10 büyük top taşıyan drednot(dreadnought) tipiſsavaş gemilerini1905'te filo



da huzursuz ederek, 1907'de Büyük Britanya'yla bir



ya katıp, sekiz büyük topun gücüile kruvazörün hızının



Balkanlar'daki emellerini desteklemesi, Rusya'yı daha



antlaşma imzalamasına yol açtı. Böylece, daha önce sömürgelerin bölüşülmesi konusunda birbirlerine rakip olan Büyük Britanya, Fransa ve Rusya, Üçlü İtilaf'ta bir araya geldiler. Çok sayıda daha küçük ülkenin de bu ittifaklara do



bir araya getirildiği savaş kruvazörünü de geliştirtti.



Avusturya-Macaristan'ın Balkanlar'da yayılmasını ön lemek amacıyla ve "küçük İslav kardeşi" olarak gördü gü Sırbistan'la yakın ilişkilerinden ötürü Rusya, Avustur



Jellicoe'nun komutasındaki iki filoya (Büyük Filo, Kū



laylı bir biçimde katılmasıyla Avrupa ikiye bölündü.



ya-Macaristan'la savaşa girmesi durumunda Sırbistan'a



Dünyadaki öbür donanmalarda da ağırlık büyük toplar la donatılmış büyük gemilere verilmişti. Ama önderlik Büyük Britanya donanmasındaydı. Büyük Britanya donanması çoğunlukla Britanya ada



larının çevresindeki sularda toplanmış, amiral Sir John çük Filo) ayrılmıştı. En üst karar mekanizması sivil bir Denizcilik bakanının başkanlık ettiği Amirallik Kuru lu'ydu. 1914'te Denizcilik bakanlığına Winston Churc



148 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 30



Fero Ad



Ingi Devletlen



NORVEÇ



Sretand Ad



m



Finlandiya



ISVEC



Intak Devletlen



Tarası ulkeler BU



km



Skocya



BIRLESIK



DANIMARKA



Irlanda



KRALLIK Inostele



HOLLANDA



RUSYA



ALMAN



IMPARATORLUĞU



Lehistan



LUK



A



FRANSA



U



R



ASVEC



A



P



AVUSTURYA MACARISTAN ZIMPARATORLUGU



LIECH



ANDORRA



Kirim



ROMANYA



SAN MARINO KO ) (Fr)



ISPANYA Cesentank



Baca Adi



Bar Kral



15D



SBULGARISTAN



KARADAG



PI NAVUTLO



SPANYOL FASI



YUNANISTAN



Sicoya



OSMANLI IMPARATORLUĞU



IRAN



11)



(



FAS Fr



Bu Kral



K ONS



Gild



(



CEZAYIR



TUNUS



Maita, )



(Fr)



Bw Kral



Yun



(Fr)



ARABISTAN



LIBYA (11)



MISIR (UK)



I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDAKİ İTTİFAKLAR



KUZEY



ASYA



AVRUPA



AMERIKA



AFRIKA



Jora GONEY AMERIKA



AVUSTRALYA



101



ANTARKTIKA last Devletleri



Inilak Devletleri



Tarasu ulkeler



Inak Devletleri'yle diplomatik ilişkilerini kesmiy devletler



hill getirildi. Almanya'da imparator aynı zamanda da silahlı kuv



vetlerin başkomutanıydı. Donanma işlerine bakmakla görevlendirdiği amiral Alfred von Tirpitz, Alman do



nanmasının büyütülüp modernleştirilmesini yönet mekteydi. Alman donanmasındaki gemilerin çoğu açık deniz filosunda örgütlenmiş, bu filonun komutanlığına



amiral Friedrich von Ingenohl getirilmişti. Açık deniz fi



losunun ana üsleri Kuzey denizindeki Wilhelmshaven



ile Baltik denizindeki Kiel'di. Wilhelmshaven ve Kuzey



denizindeki öbür Alman limanları, iyice tahkim edilmiş



bir ada olan Helgoland ve deniz mayınları tarafından korunuyordu. Ayrıca, Alman gemileri daha güvenlikli bir yere gitmek istediklerinde, Kiel kanalından Baltık



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ



149



1900 yıllarının başında Sırbistan'ın Avusturya-Macaris



tan'a ekonomik bağımlılığı azalulmaya ve iki ülke ara sındaki ilişkiler bozulmaya başlamıştı. Avusturya-Ma caristan'ın Bosna-Hersek'i 1908'de ilhak etmesi, Bos



na-Hersek'i Balkanlar'da kurulacak birleşik İslav devle tinin temel öğelerinden sayan Sırbistan ve Karadağ'ın tepkisine yol açtı. Rusya Sırbistan'ı desteklerken, Al



manya da Avusturya-Macaristan'ı desteklediğini açık ladı; ama silahlı çatışma olmadı. Bununla birlikte, olay, Sırbistan ile Avusturya-Macaristan arasındaki tatsızlığın artmasına yol açtı.



1912'de Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Kara



dag, eskiden bağlı oldukları Osmanlı İmparatorluğu'na karşı korunmak bahanesiyle bir birlik oluşturdular; ar dindan patlak veren Birinci Balkan Savaşı'nda Osmanlı



Imparatorluğu, 30 Mayıs 1913 'te imzalananLondra



Konferansı sonunda Balkanlar'da büyük toprak kayıp larına uğradı (Bk. BALKAN SAVAŞI). Bir ay sonra, Bul



garistan'ın bir anlaşma imzalayan Sırbistan ve Yunanis tan'a savaş açması ve Osmanlı devleti ile Romanya'nın da Sırbistan ve Yunanistan'ın yanında yeralmalarıyla



başlayan İkinci Balkan Savaşı'nda Bulgaristan kısa süre



de yenildi ve dört komşusu tarafından istila edildi. 10



Ağustos 1913'te imzalanan Bükreş Antlaşması'yla Sir



bistan ve Yunanistan Makedonya üstünde hak iddia et



tikleri kesimleri elde ettiler. Romanya da Bulgaris Wilhelm Il ve Bismarck.



denizine geçebilirlerdi.



Alman donanması sayısal bakımdan Büyük Britanya donanmasına erişememekle birlikte, gemileri daha modern, bazı açılardan da daha sağlam, daha güçlüydü



tan'dan toprak aldı, 29 Eylül 1913'te in zalanan Istan bul Antlaşması'yla da Türkiye Edirne ve Kırkkilise'yi Bulgaristan'dan geri aldı.



SAVAŞIN PATLAMASI



Saraybosna suikastı. 28 Haziran 1914'te Avusturya Macaristan veliahtı arşidük Franz Ferdinand ve eşinin,



Bosna'nın Saraybosna kentinde,bir Sırp tedhişçisi tara



ve manevra yetenekleri daha güçlüydü. Ama Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Britanya donanması



fından öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan kr



kiyse 18'di.



ya'nın desteğine güvenen Avusturya-Macaristan, Sirp



nin dretnot ve savaş kruvazörü sayısı 28, Almanya'nın



Ayrıca, 1914'te Almanya'nın Büyük Britanya'dan



vilcım oldu. Balkanlar'a yayılmak isteyen ve Alman



hükümetini bu suikastı düzenlemekle suçlayıp, 23



daha az denizaltısı vardı ve bunların en iyi nasıl kullanı



Temmuz 1914'te bir ültimatom vererek, Sırbistan üs tünde fiili bir koruma rejimi kurmak istedi. Sırbistan is



Almanya'nın bir dizi hava gemisi (ya da zeplin) adı veri



teklerin aşağı yukarı tümünü kabul ettiyse de, verdiği



lacağı konusunda da açık bir görüş yoktu. Buna karşılık



len güdümlü balonu vardı. Adları, bulucuları Zeppelin kontu Ferdinand'dan kaynaklanan bu dev boyutlu, da yanıklı, havadan hafif gazlarla doldurulmuş balonlar,



açıkdenizlerde devriye gezmek ve keşif amacıyla yapıl mışlardı: Kuzey denizi üstünde, dönemin uçaklarının ya da uçaksavar toplarının erişemeyeceği yüksekliklere kadar çıkabildiklerinden, Alman donanmasına önemli



Fransa'da genel seferberlik ilan edildiğini belirten bir afiş.



ARMEE DETERRE ET ARMEE DE MER



bir üstünlük sağladıkları düşünülüyordu.



Fas ve Balkan bunalımları. 1904'te Ingiliz-Fransız ant laşmasının imzalanması, Almanya'yı telaşlandırdı ve



1905'te Fas'ın bağımsızlığını destekleyerek, Fransa'yı



ORDRE



lunmasına yol açtı. Ama, Almanların beklediklerinin



DE MOBILISATION GENERALE



diplomatik bakımdan yalnız bırakma girişiminde bu



tersine, Büyük Britanya Fransa'yı destekledi ve 1906'daki Algeciras (el-Cezire) Konferansı'nda Fran sa'nın Fas'ın korumasına alma tasarısı onaylandı. Fas konusunda ikinci bir bunalım 1911'de, Pantheradlı Al



man gambolunun, Algeciras anlaşmasına uyulmadığı gerekçesiyle Fas'ın Agadir limanına girmesiyle patlak



Le premier jour de la mobilnost



verdi. Bu eyleme özellikle Ingilizler, ciddi bir uyarıyla yanıt verdilerse de, Fransızlarile Almanlar anlaşmazlığı görüşmeler yoluyla çözdüler (Almanya'ya küçük



ödünler verilmiştir). Böylece her iki Fas bunalımı da, so



runa yol açmadan çözümlenmişti; ama bu bunalımlar, Avrupasorunlarında gerginliğin artmasının belirtileriydi ve kendileri de bu gerginliğin artmasına katkıda bulun dular.



Avrupa'daki bir başka gerginlik noktası Balkanlar'dı.



varte 3



Lotisla



PARISTU BARRILLATION



AAMIT DL TLAAR, TATU USULLA ATTILALM



VILA



ARMEE DE MA ANLAMXR



TI KUTINA



150 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ Mareşal Joffre.



yanıt Avusturya-Macaristan'ı tatmin etmedi. Üstünde anlaşılmayan koşulların uluslararası hakemliğe götürül



mesi önerisini de reddeden Avusturya-Macaristan, 28 Temmuz 1914'te Sırbistan'a savaş açtı ve ertesi gün



Avusturya topları, Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ı döv meye başladı.



Rusya'nın hemen Avusturya'ya karşı seferberlik ilan etmesi üstüne, 1 Ağustos'ta da Almanya Rusya'ya savaş



açu. Rusya'nın müttefiği Fransa, Almanya'nın Fransa'ya savaş ilan edeceğini(3 Ağustos) duyduğunu belirterek, seferberlik başlattı. Üçlü ſtilâf, Büyük Britanya'yı savaşa



girmeye zorlamıyordu (Itilai Devletleri, savaşın patla



masına kadar askeri ittifaklar kurmamışlardı); ama Al manların Belçika üstünden Fransa'ya yürümeye başla maları üstüne, Britanya hükümeti, Belçika'nın yansızlı ğını koruma konusunda verdiği sözü tutmak zorunda olduğuna karar vererek, 4 Ağustos'ta Almanya'ya savaş açtı. İki gün sonra da Avusturya-Macaristan Rusya'ya



savaş ilan etti. İtalya, savaşı Avusturya başlattığı için Üç lü İttifak yükümlülüklerinin bağlayıcı olmadığını öne sü rerek, bir süre yansız kaldı.



Tarafların stratejileri. Almanlann savaş planı 1891 1905 arasında Genelkurmay başkanlığı yapan mareşal Alfred von Schlieffen tarafından hazırlanmıştı. Fransa ve Rusya'ya karşı iki cephede savaş tasarlayan Schlief



ge'e saldırdı. Tuğgeneral Erich Ludendorff'un yönettiği



denetim altında tutarken, Alman kuvvetlerinin büyük



tasındaki Alman 1. ordusu ile general Karl von Bü



saldırıp, altetmeyi planlamıştı.



rundan ve Meuse irmağını aşarak hızla ilerlediler. Tam



bir gece baskınında, kalenin bazı bölümleri hemen ele geçirildi. Geri kalan kesimiyse dev havan topları tarafın



dan yoğun ateşe tutuldu ve 16 Ağustos'ta teslim olmak



fen, daha yavaş seferber olan Rusları küçük bir kuvvetle



zorunda kaldı. General Alexander von Kluck'un komu



bölümüyle daha tehlikeli bir düşman olan Fransa'ya



low'un komutasındaki Alman 2. ordusu, Liège korido



Fransa'nın Alsace-Lorraine'i yeniden ele geçirmek



savaş durumuna geçememiş olan Belçika birlikleri kısa



isteyeceğini öngören Schlieffen, ana saldırıya Alsace Lorraine'den girişiyormuş gibi yaparak Fransızları alda



sürede geri itildi ve 20 Ağustos'ta Brüksel işgal edildi.



Kral Albert l'in komuta ettiği Belçika ordusunun geri ka



Hollanda üstünden Fransa'ya sokmayı, Fransız kuvvet



Daha doğuda, Alman orduları ile İngiliz ve Fransız orduları birbirinden ayrı dört yerde eşzamanlı olarak



tip, gerçekte Alman ordusunun % 90'ını Belçika ve lerini kuşatarak arkadan, zayıf olan sol kanatlarının geri



sinden saldırmayı, daha sonra da İsviçre'ye ya da Alsa



ce-Lorraine'deki tahkim edilmiş Alman mevzilerine



doğru sürmeyi tasarlamıştı. Bundan sonra da Alman or dularının büyük bölümü demiryoluyla Doğu cephesine



taşınarak, Ruslar da yenilgiye uğratılacaktı. Bu tasarı, tasarlandığı gibi uygulansa savaş birkaç hafta içinde bitebilirdi. Ama Schlieffen'in yerine geçen



general Helmuth von Moltke, 1914'te farklı koşullarla karşı karşıya kaldı ve Hollanda'nın yansızlığını çiğne mek istemeyerek, en kuzeydeki Alman birliklerini Bel çika'dan geçirmeye karar verdi; ayrıca Alsace-Lorraine



ile Almanya'nın doğu sinirini savunan kuvvetleri artırdı



ve Fransa'yı “arkadan vurmaya", Schlieffen'in tasarla



dığı gibi Alman hareketli kuvvetlerinin % 90'ını değil, yalnızca % 60'ını gönderdi.



lan kesimi, Anvers'e çekildi.



çarpıştılar (bu çarpışmalara "Sinir Muharebeleri" adı



verilir). 8 Ağustos'ta, general Paul Pau'nun komutasın daki Fransız birlikleri, sınırı geçerek Alsace'taki Mulho



use'a ilerlediler. Altı gün sonra, bütün cepheyi kapsa



yan ve Lorraine Muharebesi diye adlandırılan Fransız



taarruzu, Metz'in güneydoğusundan başladı. Önceden planlanmış bir biçimde geri çekilen Almanlar, daha sonra karşısaldırıya geçerek, Fransızları Nancy yük sekliklerindeki mevzilere kadar geri püskürttüler; Fran



sızlar Almanların ilerleyişini ancak bu hatlarda durdura



bildiler. Daha batıdaysa, ilerleyen Fransız birlikleri 20 Ağustos'ta Ardennes muharebesinde kendilerinden sa yıca üstün bir Alman gücüyle çarpıştılar. 4 gün süren çe



tin çarpışmalardan sonra bozguna uğrayıp, yeniden to



Fransızların XVII numaralı tasarısındaysa, Schlief



parlanmak için Meuse'ün batısına çekildiler. Alman ordularının Belçika'dan geçerek batı ve gü



saldırılması tasarlanmıştı. Fransızların başkomutanı ge



Joffre, general Charles Lanrezac'ın komutasındaki bir



fen'in öngörmüşolduğu gibi, hemen Alsace-Lorraine'e



neral Joseph J. C. Joffre, ordusunun sol kanadının güç



lendirilmesi için İngiliz desteğine güveniyordu. Ayrica,



Rus ordusunun Doğu cephesinde Almanya ve Avustur ya'ya karşı başarılı saldırılar yürütebileceğini düşünü



yordu: Rusya'da seferberliğin tamamlanmasının 3 ay



neybatı yönünde Fransa'ya doğru ilerlemesi karşısında



liklere Sambre ile Meuse'ün kesiştiği yeri tutma buyru



gunu verdi. 22-23 Ağustos'taki Sambre muharebesinde iki Alman ordusu Lanrezac'ın birliklerine Namur'ün gü



neybatısında, Sambre irmağı kıyısında saldırarak, geri



çekilmek zorunda bıraktılar. Namur'ü savunan Belçi



dan önce sona eremeyeceği gerçeğini, gözden kaçır



kalılarsa, kısa bir kuşatmadan sonra Bülow'ün birlikleri



maktaydı.



ne 23 Ağustos'ta teslim oldular.



Avusturya'nın başlangıçtaki savaş planlarında, Avus



turya ordularının, Sırbistan'da ve Rus İmparatorlu



gu'nun zayıf durumdaki batı ucunu oluşturan Rus Po lonyası'nda hızla ilerlemeleri öngörülmüştü. 1914'TEKİ HAREKÅT



Yeni karaya çıkmış olan feldmareşal Sir John French'in komutasındaki İngiliz birlikleri, Lanrezac'ın



ilerlemesini desteklemek amacıyla 21 Ağustos'ta Belçi ka'ya gönderildiler. 23 Ağustos'ta Mons yakınında



Batı cephesi. 4 Ağustos'ta yaklaşık 30 000 kişiden olu



Kluck'un komuta ettiği Alman birinci ordusu Ingilizlere bütün gücüyle saldırdı. Namur'ün düştüğünü öğrenen



çerek Avrupa'nın en sağlam kalelerinden biri olan Lie.



Lanrezac'ın genel geri çekilme buyruğu vererek, sayıca yetersiz İngilizleri sol kanatta korunmasız bırakması üs



şan özel eğitilmiş bir Alman kuvveti, Belçika sınırını ge



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 151 TV



orgd



HOLLANDA



KUZEY DENIZI



BUYUK BRITANYA



AN



NE



Dove



T10-111-30-16



Bogati



a



SESPUN VILY



LA



10:30 Ad



BELCIKA



1/11.11



CM



SACS DO Me EIGEN NE



94



ch



10



dung



19.16-1410



Berra



no2:10 INV



2018



H-10-15-30



-1.6TU



JEA N N



PICARE



ALMANYA



NE



cate



1.16



50"



Am



LUKSEMBURG



Am Cano COMO TUNDE



Mandy por Mini



Lulu



Bens



RE ST.



100



Cranio



SORBA



1915



14TO G.



OL



0



Aro ΕΙ



FRANSA



Words



Orleans



ISVIÇRE D



I. DÜNYA SAVAŞI: BATI CEPHESI 1914-1918 Ulugararasi unlar. 1914 Baskentler



x Iman Desteden nin water bondigi muharebeler



In. De letten'nın zafer bazandre muharebeler



Almunlarin Strategik selal. (Subul-Nun 1917



Ilanh)



Inut Devletleri'ninbarrutu ya da ilerleyy car Inlar Des letlen'nun ulasten deri nokta ve ahekes



Sonucu belinu muharebeler tanh)



Insal Der letleri Anunya)



Inak Devletlen nin Larruzu tarihi



Taratur den letler



htkusun 1918



(



Bayla kentler



Iis Deletlen Belçika, Fransa, ABDI



Super raglan, 1914-1918



Itanh)



Indak Deletlen'nun ulastigi en ileri noktalar 1914



Baslica ilerleyevreleri



Sudetli muharebe alanlan



Kardikli durumlar ve sono cryileri



tüne, onlar da aynı gece geri çekilmek zorunda kaldılar.



AD



dı. 1. ve 2.



ordularına her ne pahasına olursa ol



11. Ama, ordularıyla haberleşmesi zayıf olanMoltke, Al



sun Verdun ve Nancy hatlarını tutma buyruğu verip, ge neral Michel ). Maunoury'nin komutasında 6. orduyu oluşturdu. Once Amiens çevresinde, daha sonra da Pa



yüttü. Fransız ordularının çökmenin eşiğinde olduğunu



ris'in çevresinde toplanan bu ordu doğuya saldırmaya



sanarak, Kluck'un ordusundan iki kolorduyu Rusların



hazırlandı.



Doğu Prusya'yı tehdit etmekte olduğu Doğu cephesine



gönderdi. Böylece, Alman ordularından hem Belçika



Kluck'un ordusunun iki kanattan şiddetli saldırısına ug



Fransız kalesini kuşatmaları istenirken, sağ kanatta Al



lanarak kurtuldular. Ingilizlerin üstündeki baskıyı kaldır



diriliyordu. Yani, sağkanadın asıl darbeyi indirmesine



nilmiş olan Fransız 5. ordusuna, 90 derece batıya döne



Fransız taarruzu tam anlamıyla başarısızlığa uğramış



manların kazandığı bu ilk zaferleri gözünde fazla bü



27 Ağustos'ta, Fransa'daki İngiliz kuvvetleri, Le



ordusunu Anvers'te tutmaları, hem Maubeuge'deki



radı ve sag kalabilenler, havanın kararmasından yarar



man ordularının gücü 16 kolordudan 11 kolorduya in



mak amacıyla Joffre, Alman 2. ordusu tarafından sıkıştı



göre hazırlanmış, daha savaşın başında gerektiği gibi



rek Guise'de Alman 1. ordusunun sol kanadına saldır



uygulanmamış olan Schlieffen planı daha da zayıflatı liyordu.



ma buyruğu verdi. 29 Ağustos'ta yapılan ilk saldırı bir sonuç getirmediyse de, Lanrezac'ın 1. kolordusuna ko



Bu arada, komutanlarıyla sıkı bağlantıları olan Joffre,



muta eden general Louis Franchet d'Esperey, Almanla



Almanların savaş planını anlayıp, bir karşısaldırı planla



rin ilerlemesini durdurmayı başardı. Böylece Fransızlar



152



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ dini ve arkasını tehlikeye soktu. Taarruzunun başarısız



lığa uğradığını anlayan Moltke, Noyon-Verdun hattına



geri çekilinmesi buyruğunu verdi. 14 Eylül'de Moltke görevden alınıp, yerine general Erich von Falkenhayn getirildi.



Almanların stratejisi Moltke'nin Schlieffen planında



yaptığı değişiklikler ve kötü yönetim yüzünden başarı sızlığa uğramıştı: Planın içini boşaltan Moltke, daha sonra da, ordu komutanlarıyla teması yitirmişti. Joff re'sa, esnek Fransız ordusuna karşısaldırıyı ustaca uy



gulatan yetenekli bir komutan olduğunu ortaya koy muştu. Bu arada küçük, ama etkili bir profesyoneller or dusu olan ingilizler, sayılarına göre çok önemli bir rol oynamışlardı.



İki tarafta da kayıplar korkunçtu. İngilizler, 250000'e



yakın kişi yitirmişlerdi. Almanların kayıplarıysa daha da



çoktu. 3 haftalık çarpışmalar her iki yandan yarımşar



milyonu aşkın ölü, yaralı ve tutsakla sonuçlanmıştı. Taktik olarak bir sonuç getirmeyen Birinci Marne muharebesi İtilaf Devletleri için stratejik bir zaferdi. Üs telik, bu çatışmalar, Almanya'nın savaşı hemen kazan Siperler Savaşı'ndan görünüş.



ması olanağına da son vermişti; İtilaf Devletleri'nin kay



bu harekâttaki ilk taktik başarıyı elde ettiler. Ertesi gün Bülow, Kluck'u yardıma çağırdı.



lardı.



General von Kluck, Mons'ta ve Le Cateau'da kazan



dığı zaferlerin İngilizleri devre dışı bıraktığını düşündü.



Fransız 5. ordusunun da, karşısındaki savaş güçlerinin sol kanadını oluşturduğunu sanarak, Bülow'un yardım çağrısına yanıt verdi ve ilerleyiş yönünü güneydoğuya kaydırdı. Böylece Schlieffen tasarısının geri kalan bölü



nakları çok daha fazlaydı ve uzun sürecek bir savaşta, İttifak Devletleri'ne karşı kesin bir üstünlük sağlayacak Bundan sonra her iki taraf da harekâtlarını kuzeye doğru genişlettiler. "Denize koşuş" diye adlandırılan bir



dizi manevrayla, birbirlerini çembere almaya çalıştılar. Fransa'nın kuzey sınırındaki Maubeuge, 8 Eylül'de Al manların eline geçti; onu 9 Ekim'de Belçikalıların An vers kalesi izledi. 22-26 Eylül'deki Picardie, 27 Eylül 10 Ekim arasındaki Artois muharebelerini, ekimin so



mü de devreden çıkarılmış oldu. Ne var ki, Kluck'un, general Maunoury'nin başkentin çevresindeki tahkim edilmiş bölgede toplandığından haberi yoktu. Moltke, Kluck'a bir mesaj yollayarak, Paris'in doğusuna yönel mesini onayladı; ama 2. ordunun sağ kanadını koruma



nunda ve kasımda Yser muharebesi ve kanlı Birinci le



si buyruğunu da verdi. Kluck'sa, bu buyruğa uymasının, ordusunu iki gün oyalaması anlamına geleceğini ve bu



gede, her iki tarafın kuvvetlerinin kazma-kürek ve di



nun Fransız ordusunun ya kaçmasına ya da toplanması na olanak vereceğini düşünmekteydi. Bu yüzden, Fran sızları Paris'in dışına itme amacıyla güneye doğru ilerle meyi sürdürdü. Paris'in hemen doğusundan Marne ir mağını aşmasıyla, sağ kanadı iyice açıldı. 4 Eylül'de Joffre, Almanların açılmış olan sağ kanadı



ni 6 Eylül'de kuşatmayı amaç alan bir tasarıyı uygulama ya koydu. Bu arada, geçici olarak, Paris askeri valisi ge



neral Joseph S. Gallieni'nin komutasına verilmiş olan



Maunoury'nin 6. ordusu, Paris'ten Kluck'un sağ kana



dinin davet edici biçimde açıkta bulunduğu Ourcq ir mağına doğru ilerlemeye başlamıştı. İlk Marne muha



rebesi 5 Eylül'de başladı. 2 gün süren çetin çarpışmalar dan sonra Kluck, bütün ordusunu Fransızların şiddetli karşısaldırılarına karşın batıya çevirdi ve Maunoury'yi



savunmaya geçmek zorunda bıraktı (7-9 Eylül). Mau noury ancak Gallieni'nin Paris'ten gönderdiği destek kuvvetlerle (bazıları ordunun buyruğuna verilen taksi lerle) Almanların ilerlemesini durdurabildi.



Bu arada harekât, Verdun'ün batısında kalan cephe nin bütününe yayılmıştı. Ingiliz birliklerinin artık bir teh like oluşturmadığını düşünen Kluck, batıya doğru ka



yıp, güneye doğru ilerlemeyi sürdüren Bülow'un ordu suyla arasındaki açığı daha da büyütmüş oldu. Bu ola yın çarpışmaların dönüm noktası olduğu söylenebilir.



Bozguna uğramış durumda olan Bülow geri çekilmeye başlıyordu. Kluck'un 1. ordusuysa, kuzeybatıda Mau noury'nin soluna doğru ilerliyordu; ama Ingiliz birlikle rinin kuzeye, açığa doğru ilerlemesi Kluck'un sol kana



per muharebesi izledi. Ieper'de İngiliz kuvvetleri, bir



Alman saldırısını başarıyla geri püskürtürken, aşağı yu



karı bütünüyle yok oldular. Bundan kısa bir süre sonra da, Kuzey denizinden İsviçre sınırına kadar uzanan böl



kenli tellerle oluşturdukları siperlere çekildikleri, hare ketsiz bir "Siperler Savaşı” dönemi başladı. Bu arada Batı cephesindeki harekâtta Itilaf Devletleri'nin kaybı 1



milyon kişiyi bulmuştu: Almanlarınki de en az o kadar di.



Doğu cephesi. Gereç sıkıntısı çeken ve seferberliklerini



ancak üçte bir oranında tamamlayabilmiş olan Ruslar,



taarruza Fransızların istediği gibi, lağustos ortasında



başlayamadılar. 17 Ağustos'ta Rusların kuzeybatı ordu ları grubu doğu Prusya'da ilerlemeye başladı. General



Pavel K. Rennenkampf'ın 1. ordusu doğudan, Alek



sandr Samsonov'un 2. ordusu güneyden ilerlerken,



karşılarındaki Max von Prittwitz ile Gaffron'un komuta



sindaki 8. ordu, Batı cephesinden bölgeye destek ulaş tırılıncaya kadar zaman kazanmakla görevlendirilmiş lerdi.



Hızlı biçimde ilerleyen Rennenkampf'ın merkezde ki birliklerine 17 Ağustos'ta general Hermann K. von François komutasındaki Alman I. kolordusu, Stal



lupönen'de ağır kayıplar verdirdi. 3 gün sonra, doğu dan saldırıya geçen Rennenkampf, Gumbinnen'de



Prittwitz'in güçlerinin üçte ikisini püskürttü. Samso nov'un ordusu tarafından çembere alınmaktan korkan Prittwitz, Vistül ırmağına kadar geri çekilmeye, yanibü tün Doğu Prusya'yı elden çıkarmaya karar verdi. Kob



lenz'deki Moltke'ye telefon edip, bu kararını bildire



rek, Vistül hattını tutabilmek için yardımcı kuvvet istedi. Moltke'nin yanıtı, Prittwitz'i hemen görevden alıp, yeri ne 1911'de emekli olmuş 67 yaşındaki general Paul von Hindenburg'u atmak oldu. Liège'de parlak bir ba



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 153 20°



10°



NORVEG



FINLANDIYA



Botten Koller



Vors



Christiania



Petronarvorder



Piorneberg



Ladogo G



10



ISVEG



Pion



HangoK61310 Finlandiya Korea Opo Acer 2-25-10



Stockholm



rer



Petrograd Parva



ESTONY



Yare



Garabara



OnegaG



Couple



GotlandAd



ornars



DoelAd



Pakov



Phga



DANIMARKA Kopenhag



11



Aland Ad



BALTIKDEN



Ruriskrona



ILIDAL



LEJONYA



grad



Lugi



Opocke



Moskova



LITVANYA



roca



calsund



-11-16



DOGU Danego Manenburg



RUSY,



1.14 Sonen



D.



517-14



Stein



20



AUGUSTOW ORMAN



DALAR



ALMANYA



KO



VIS 15



rodina



Tannenbat



DX Thorn



Tember



RUSYA



13-15



Berlin



Te



a



Dresden



ABS



SILEZYA



1135-14



Brest-Litovs



11.15



1911



H10



per



Bali



1-14



50prog



kie



21-10 Troppen



Tarno



S18



UKRAINA



GALICYA



Yelacaristan



Viyang



4241



Munka



Lugan



chce Dudadele



AVUSTURYA-MACARISTAN



18



aventud Pest



Zagreb



And



AZAK



Voose 31031410



TRANSILVANYALEBAN 2-1240-21:34 12.14



17322:13 BOSNA



DOBRUCA



No6 12V12-16



SIRIGAN



to 1140BULGARİSTAN



AGADAG



ADRIYADENIZ



Ceneo



KAFKAS DGL



Shastopol



KARADENIZ



Varna



18. Po



Soy



Sinop



ARNAVUTURO Tuano



Tumica



1)11-10-13



Ed



Kotamonu



ITALYA NO



Stavropolo



"ROMAIDYA .



18.1



Drina



DENIZI



Valer Kortu Ad



AN



VaR 17/02-18 TESALYA



TURKIYE



(Osman Imp



11-16 wondo



Aler



YUNANISTAN VEGE DENIZI



20



Kutahya.



Fun



I. DÜNYA SAVAŞI: DOĞU CEPHESI 1914-1918 Imtiak Devletleri'nin zafer kazandig, muharebeler



Ulusal sınırlar, 1914



Amavuduk wan (11 K. 1916)



хо luul Devletleri'nin zafer kazandiga muh. (tarih) Sonucu belirsiz muh. (tarih) (



Başlıca kender lailak Devlederi (Avusturya-Macaristan, Almanya



OvnanheImparatorluğu lular Devletleri (Fransa, Boyok Britanya, Italya, Romanya, Subistan) Tarafsız devleder Şiddetli muhaberealanlan



A. 1917 aayesinin Ballan cephesinin 29 Ey. 1918'deki durumu



luak Dev. Daamuru tarih) (



Baskender



tel. Dev. ilerleyiyi ya da kargitaar (tarih)



Itil. Dev. ulang en genis suarlar



Almanya Avusturya Larruzu basladi surada (1 May



1915) sind çizgisi



Rus (BrusdovRomen Laar, sonra (20 Ey 1916) unu çizgisi



tarih)



AO



Alm.Avus. Laamu sonunda 00 Ey. 1915) sau cugisi



Başlıca lerleyevreleri ladak Devletleri'nin ulash on ileri noktalar. Maya 1918



Keşif kolu ya da süvari çıkartmadan ilerleyen Samso



şarı kazanmış olan general Erich Ludendorff'u da, Hin



nov'un birlikleri, 24 Ağustos'ta Frankenau yakınında si



Almanların, Hindenburg ile Ludendorft'un göreve atanmalarından 2 gün önce, 21 Ağustos'ta yenilenen



pere girmiş Almanlarla karşılaştılar. Bütün bir gün bo yunca Frankenau ile Tannenberg arasında iki alanda ciddi çarpışmalar oldu. 8. ordunun başka birlikleri yar



süvari tümeni kullanılacak, bu arada Alman ordusunun



dima koşarken, Almanlar Samsonov'un şifresiz telsiz



larak, Samsonov'un karşısına çıkartılacaktı.



yerlerini öğrendiler.



denburg'un kurmay başkanlığına getirdi.



savaş planına göre, Rennenkampf'i oyalamak için bir



ana gövdesidemiryolu vekarayoluyla güneye kaydırı



mesajlarını almayı başararak, bütün Rus birliklerinin



154



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ



26 Ağustos'ta Almanlar kuzeyden, doğudan ve bati



dan karşısaldırıya geçtiler. 29 Ağustos'taki gece sal



geçmeden, Alman 9. ordusu 30 Eylül'de sol kanatlarına



saldırdı. Ekimde Almanlar, Varşova'nın güneyinde Vis



dırısıyla general von François, 1. kolordusunu Rus hat



tül ırmağına ulaştılar; ama sayıları Rusların üçte birin den az olduğundan, taaruzlarını 12 Ekim günü durdur



Samsonov 29 Ağustos gecesi kayboldu (intihar ettiği sa



dular.



tinin arkasına geçirmeyi başardı ve çember kapandı:



nılmaktadır). Alman çemberinden Rus 2. ordusu



nun yalnızca üçte bir kurtulabildi. 125000 Rus õldürül dü, yaralandı ya da tutsak alındı. Almanların kayıplarıy



Hindenburg bundan beş gün sonra, büyük bir bece



riyle, arkasında yakılıp yıkılmış topraklar bırakarak geri çekildi. Ekim ayının sonunda, Avusturya ve Alman or



medik bir biçimde Rus 1. ordusuna yönelerek Bi



duları başlangıçtaki çizgilerine geri dönmüşler, ama Rusların saldırısını ciddi biçimde geciktirmişlerdi. 1 Kasım'da Hindenburg doğudaki Avusturya-Alman



rinci Mazurya gölleri muharebesinde (9-14 Eylül) yeni bir başarı kazandı. Doğu cephesindeki kolordu, Rusları aşağı yukarı bütünüyleçembere aldı. Rennenkampf iki



cephesinin başkomutanlığına atanmış (Ludenforff da



genelkurmay başkanlığına getirilmişti) ve Ruslar yeni den ilerlemeye başlarlarsa yardım beklememesi gerek



kurtarabildi.



Mackensen'in komutasına girmiş olan Alman 9. ordusu



sa 10-14 000 kişi arasındaydı.



Kuzeydoğuya dönen Alman 8. ordusu hiç beklen



tümenle giriştiği güçlü bir karşısaldırı sayesinde kendini



tiği konusunda uyarılmıştı. Artık general August von



Almanların bu ikili zaferi, stratejik öneminin ötesin



da hafifçe kuzeybatıya, Poznan-Thorn bölgesine kay



de, önemli bir psikolojik darbeydi. Rus birlikleri Doğu Prusya'dan çıkarılmış, Rus ordusu önemli bir yara almış



mış Rus kuvvetlerinin karşısında gene, yakılıp yıkılmış



ve İtilaf Devletleri'nin Rusya'ya güveni sarsılmıştı. Buna



karşılık von François, tarafındaki ilk çetin çarpışma



dırılmış, böylece Varşova'nın güneybatısında toplan topraklardan oluşan geniş bir açıklık bırakılmıştı.



Alman 9. ordusu, grandūkün planladığı taarruzun



lar, Almanya'nın Batı devletleri üstündeki baskısının



kuzey kanadını koruyacak olan 1. ve 2. Rus ordularının



gölleri çarpışmalarından coşkuya kapılan Almanlar, 10



başlattı. Hâlâ Rennenkampf'ın yönetiminde olan Rus 1.



azalmasına yol açtı; üstelik Tannenberg ve Mazurya



arasına saldırarak Lodz muharebesini (11-25 Kasım)



Eylül'de sona eren Marne muharebesinin gerçek anla mini gözden kaçırdılar.



ordusu bozguna uğratıldı ve yeni oluşturulan 2. ordu Lodz yakınında Almanlar tarafından kıskaca alındı. Al



neral Oskar Potiorek'in komutasında 200 000 kişilik bir



Boyadel'in komuta ettiği XXV. yedek kolorduydu. Bu



bistan'a girdi. Ama 16 Ağustos'ta, yetenekli mareşal Ra domir Putnik'in komuta ettiği, sayıca daha kalabalık, donatım bakımından yetersiz, buna karşılık Balkan sa



neye yöneldi. Bunun üstüne Rus 5. ordusu güneyden,



Avusturya'nın Sırbistan'ı işgal etmesi. 12 Ağustos'ta, ge



manların saldırısının kilit öğesi, Reinhard von Scheffer



Avusturya kuvveti Sava ve Drina nehirlerini aşarak Sır



kolordu Rus ordularının arasındaki açıktan girerek gü



vaşlarında savaş deneyimi kazanmış Sırp ordusu tara fından geri püskürtüldü. 15-20 Ağustos'ta Cerdağında ki, 21-24 Ağustos'ta da Şabac'taki çarpışmaları kaza nan Putnik, 8 Eylül'deki Drina muharebesinde Avustur ya'nın köprübaşlarına saldırdı. 10 gün süren, kazananın belirsiz olduğu çetin çarpışmalardan sonra, cephane yetersizliğinden ötürü Belgrad'ın güneybatısındaki da ha iyi savunulabilir mevzilere çekilmek zorunda kaldı.



kendiliğinden oluşan bir grup da kuzeyden, Scheffer'in



ilerlemesini durduruncaya kadar batıya kıvrıldı. Ne var ki, çevresi bütünüyle kuşatılan Scheffer şaşırtıcı bir ko mutanlık örneği vererek, yalnızca çemberi yarmakla



kalmayıp, 16 000 tutsak, 65 el konmuş top ve kendi ya



ralılarını da getirdi.



Lodz muharebesinde taktik bakımdan zaferi Rusla



rin kazandığı söylenebilirdi; çünkü Almanların ilerle



mesini durdurmuşlardı. Buna karşılık bu muharebe, stratejik açıdan Almanlar için bir başarıydı; çünkü Lodz



Avusturyalıların üçüncü taarruzu 5 Kasım'da başladı.



boşaltılmış ve taarruzları boşa çıkan Ruslar geri çekil



Belgrad'ı almayı başardı; ama cephane açığını Fran sa'dan kapatan Putnik'in birlikleri,ertesi gün karşısaldı



çıkmışlardı. Almanların kayıpları 35 000 ölü ve yaralı



Destek kuvvetler alan Avusturya ordusu, 2 Aralık'ta



meye başlayarak, Almanlar için bir tehlike olmaktan



riya geçerek, Avusturyalıları Sırbistan topraklarından çı



kadardı. Rusların kayıpları hâlâ bilinmemekte, 90 000 kişi kadar olduğu sanılmaktadır. Özet olark 1914 yılı, Doğu cephesinde de kimin ağır bastığı belli olmayan bir



kardılar ve 15 Aralık'ta Belgrad'ı geri aldılar. Bu son de rece kanlı çarpışmalarda Avusturya savaşa giren 450



durumda sona ermişti.



000 askerinin yaklaşık 227 000'ini, Sırplarda 400 000



Osmanlı Imparatorluğu'nun savaşa girmesi. Balkan Sa



Polonya'daki harekât. Doğu Prusya'daki yenilginin ezikliğini duyan Rus ordusu, güneyde daha başarılı ol du. 23 Ağustos-11Eylül arasındaki Galiçya muharebe



vetlerini yenileme çabalarına girişen Osmanlı İmpara



askerlerinin 170 000'ini yitirdiler.



lerinde, general Nikolay İvanov'un komutasındaki Rus



kuvvetleri Avusturya saldırısını geri püskürtüler; kilit önemde bir kale olan Przemysl dışında, Galiçya'nın



Avusturya'ya bağlı kesimini bütünüyle ele geçirdiler.



vaşı yenilgisinden sonra yıpranmış kara ve deniz kuv



torluğu, İngiltere, Fransa ve Rusya'yla giriştiği birçok alandaki anlaşma çabalarını bir sonuca bağlayamamış



ve Almanya'yla 2 Ağustos 1914'te gizli bir ittifak anlaş.



ması imzalamıştı. Bununla birlikte, Avrupa'da savaş



patlak verince doğrudan savaşa girmeyip, yansızlığını



korumak için genel seferberlik ilan ettiğini açıkladı.



Bunun üstüne Hindenburg, Galiçya'da yenilen.



Ama savaşa Almanya safında hemen katılmak isteyen



gal etmelerini önlemek için harekete geçti. 8. orduya



sürdürürlerken, iki Alman savaş gemisinin (Goeben ve Breslau) İngiliz donanmasından kaçarak Osmanlı sula



Avusturyalılara yardım etmek ve Rusların Silezya'yı iş



bağlı dört Alman kolordusu olağanüstübir hızla demir



yolu ve karayoluyla Krakow yakınına aktarılarak, 9. or duyu oluşturdular (bu ordu doğrudan Hindenburg'un komutasındaydı). 28 Eylül'de Avusturyalıların ve Al manların genel ilerlemesi başladı. Bu arada, Almanların bekledikleri gibi, Rusların baş



komutanı grandük Nikolay, Polonya'da Almanya'nın



kaynaklarının merkezi olan Silezya'ya genel yeraltı gelir



bir taarruza hazırlanıyordu. Ama Ruslar daha harekete



Talat ve Enver paşalar bu doğrultudaki çalışmalarını rina girmesi üstüne, Osmanlı devleti bu gemileri satın aldığını ilan ederek Yavuz ve Midilli adlarını verdi. Al man subaylar komutasındaki bu denizaltıların Karade niz'e çıkarak Odesa'yı topa tutmaları ve bazı Rus gemi



lerini batırmaları üstüne, 2 Kasım 1914'te Rusya, 5 Ka



sım'da da Itilaf Devletleri topluca, Osmanlı devletine savaş açtılar. Büyük Britanya, 5 Kasım'da, yönetimine



bırakılmış olan Kıbrıs'ı ilhak ettiğini, 17 Aralık'ta da,



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ kâğıt üstünde Osmanlı İmparatorluğu'nun olan Mısır'ı korumasına aldığını açıkladı. Deniz savaşları. Almanlar, mayınlardan ve denizaltı sal dırılarından oluşan bir tür deniz gerillası savaşı yürüte rek İngiliz filosunun sayıca üstünlüğünü dengelemeyi



ve denizlerin denetimi için yapılan savaşta eşitlik sağla



mayı denediler.



Savaşın başında, Scapa Flow ve Rosyth'deki üslerde toplanmış olan Britanya'nın Büyük filosu, Kuzey deni zindeki iyice tahkim edilmiş Helgoland-Jade kıyı çizgi



sinin gerisindeki Alman açık deniz filosunu denetim al tinda tuttu. Yansız Danimarka, Skagerrak boğazını ma yınlayarak, Baltık'ın girişini her iki tarafa da kapattı. 28



Ağustos'ta İngilizlerin Helgoland koyuna yaptıkları bir saldırı, savaşın ilk deniz çarpışmasına yol açtı ve bu çar



pışmada dört Alman gemisi batırıldı. Ağustos ayının so



nunda kaptan Karl von Müller'in komutasındaki Alman hafif kruvazörü Emden, Çin denizinden Hint okyanusu



na geçip, toplam değerleri 10 milyon doları aşan çok sayıda İngiliz şilebi ve yükünü batırdı; 22 Eylül'de Hin distan'daki Madras kentini topa tuttu. Bu başarılı sefer, 9 Kasım'da Emden'in Avustralya kruvazörü Sydneyle Cocos adaları açığında giriştiği çatışmada batırılmasıyla sona erdi.



Denizaltı savaşları 22 Eylül'de, Alman denizaltısı



U-9'un Hollanda kıyılarının açığında üç İngiliz kruvazö



rünü birbiri ardına batırmasıyla başladı. 18 Ekim'de



Scapa Flow üssüne yapılan bir Alman denizaltı saldırısı



başarıya ulaşamamakla birlikte, İngiliz Büyük donan



155



sintisiz biçiminde sürmekteydi. Bir deniz ablukası tehli kesini sezen Almanlar, ağırlığı açık denizde ellerinde kalan tek önemli silah olan denizaltıları çoğaltmaya yö neldiler.



Obūr harekatlar. Dördü İngiltere'den, ikisi de Avustral ya ve Yeni Zelanda'dan gelen alu İngiliz denizaşırı birli



gi, jağustos ayında Alman sömürgelerine doğru hareke



te geçti. Togoland, Güneybatı Afrika, Samoa adaları ve Büyük Okyanus'takibazı Alman adaları, 1914'ünisonu ile 1915'in başında alındılar. Kamerun da 1916'da düş tü.



İtilaf Devletleri'nin safında savaşa katılan Japonya,



Çin kıyılarındaki tek Alman üssü Tsingato'yu 23 Ağus tos'ta kuşattı ve 7 Kasım'da aldı. Japonya ayrıca, Al manların egemenliğindeki Marshall adaları, Mariana adaları, Palau ve Caroline adalarını da işgal etti. 1915 TEKI HAREKÅT



Genel strateji. Türkiye'nin İttifak Devletleri'nin yanında



yer alması Çanakkale boğazını İtilaf Devletleri'ne kapa



mış, böylece özellikle Rusya ile Büyük Britanya ve Fran sa arasındaki deniz ilişkisi kopmuştu. 1914'te yediği darbelerle sarsılmış olan Rusya'nın, Fransızlarla ve İngi



lizlerle bağlantısının aşağı yukan bütünüyle kesilmesi



anlamına gelen bu durum, kendisi için yaşamsal önem taşıyan bu ülkelerden gelecek savaş yardımlarını ala maması demekti. Fransa ve İngiltere'yse Ukrayna'daki



tahil alanlarıyla bağlantılarını yitirmişlerdi. Bu durum in giltere'de stratejik bir tartışmaya yol açtı: Denizcilik ba kani Winston Churchill, Rusya'ya ikmal yapma açısın



masının geçici olarak İskoçya kıyılarındaki Rosyth'e ta



dan yaşamsal önem taşıyan Akdeniz-Karadeniz yolu nun yeniden açılması için Çanakkale boğazına hemen



lara karşı ağlar yerleştirildi. 15 Ekim'de Hawk kruvazörü bir Alman denizaltısı tarafında torpillenerek batırıldı. Audacious adlı savaş gemisi de, bir denizaltının Irlanda kıyıları açıklarına bırakmış olduğu bir Alman mayınına



saldırılmasını istiyordu. Ingiliz Savunma bakanı Herbert Horatio Lord Kitchener'se, önce tikanmış olan Bati cephesinde bir sonuç alınmasında diretiyor, Fransız yö netiminin de desteğiyle, Doğu'da yeni bir harekat baş latılması için Batı'daki kuvvetlerin, azalulmasına karşı çıkıyordu. Bununla birlikte, ocak ayı başında Britanya



şinmasına yol açtı; bu arada Scapa üssüne de denizaltı



çarparak 27 Ekim'de battı. 25 Aralık'ta, Jean Bart adlı Fransız savaş gemisi, Otranto boğazında bir Avusturya denizaltısı tarafından torpillendi.



Bununla birlikte, İngiliz tümamirali Sir Christopher



Cradock, iki eski ağır kruvazör, bir hafif kruvazör ve şi



leplikten dönüştürülmüş bir yardımcı kruvazörle amiral



Savaş Konseyi, Çanakkale'ye sefer düzenlemesini onayladı.



İttifak Devletleri tarafında da strateji konusunda go rüş ayrılıkları vardı. Hindenburg-Ludendorff ikilisi, Rus



Grafvon Spee'nin iki ağır ve üç hafif kruvazörden olu şan Çin denizi filosunu, Şili kıyılarına kadar izledi. İki fi



lara karşı būtün gücün kullanılmasını istiyordu. Savaşın



lo 1 Kasım'da, Coronel deniz savaşında karşı karşıya



hayn'sa, bir yıpratma savaşından yanaydı. Toprakları



geldi.



nin uçsuz bucaksızlığı ve insan kaynaklarının büyüklü ğü nedeniyle Doğu'da taktik zaferler kazanmanın an



Kağıt üstünde iki filonun ateş etmegücü aşağı yukarı



aynıydı ama Cradock'un büyük kalibreli topları, Al manlarınkine oranla daha az sayıdaydı. Spee, şaşırtıcı



ancak



Batı'da



kazanılabileceğine inanan



Falken



lamsız olduğunu savunuyordu. Ama Galiçya'da Avus turya-Macaristan kuvvetlerinin uğradıkları başansızlık



bir manevrayla iki İngiliz ağır kruvazörünü batırdı, ken disiyse hiç kayıp vermedi.Coronel'deki bozgundan şo



lar, imparatoru ve Falkenhayn'ı da, Avusturyalılara yar dım için Alman birlikleri yollamaya ikna etti. Dolayısıyla Almanlar Batı'da savunma konumuna geçip, Rusya'da



mlamiral|SirFrederick Sturdee'nin/komutasındaki|Invin



bir sonuç almaya çalıştılar. Batı cephesi. Yilin başında İtilaf Devletleri kuvvetleri,



bu arada Spee, filosunu Atlas okyanusunun güneyinde ki Horn burnu yakınına çekmişti. Spee, Falkland adala



Artois ve Champagne'da, sonuçsuz taarruzlarını sür dürdüler. Ingilizler, anlamlı sayılabilecek bir ilerleme den sonra 10 Mart'ta Neuve Chapelle'de yenildiler. Bu



ka uğrayan Ingiliz amiralliği, Spee'yi aramaları için tū cible ve Inflexible adlı savaş kruvazörlerini gönderdi;



rindaki Ingiliz telsiz ve yakıt alma istasyonu Port Stan



ley'e saldırmayı planlamıştı ama, Port Stanley'de, Falk land adaları yakınında, yakıt almakta olan Sturdee'nin



filosunu buldu. Neye uğradıklarını şaşıran Alman gemi



leri kaçtılarsa da, Ingilizler tarafından izlenerek batırıldı



lar (batan gemilerle birlikte, aralarında Spee'nin de bu



lunduğu 1 800 kadar Alman denizcisi öldü). Çatışma



dan kurtulmayı başaran Dresden adlı Alman hafif kru vazörü de, 14 Mart 1915'te Juan Fernandes adalarının açığında batırıldı.



1914 sonunda, Jade'deki açık deniz filosunun ve ki



el'deki Baltık üssünun dışında, denizlerde Alman savaş



gemisi kalmamıştı. İtilaf Devletleri'nin deniz ulaşımı ke



dönemde Fransızların kayıpları 400 000'e yaklaşmıştı.



Ingilizler ve Almanlar da ağır kayıplar vermişlerdi. 19-20 Ocak gecesi Alman deniz kuvvetlerinin koru duğu güdümlü balonlarla Britanya'ya yapılan bombar



dimanlar, düşünüldüğünden az kayba yol açtı panik ten çok öfke uyandırdı. O yıl içinde bu tür toplam 18 saldırı daha yapıldı. Bu saldırıların 13 Ekim'deki en bü yüğünde, Londra'da 59 kişi öldü.



itilaf Devletleri'nin leper'e yeni bir eşgüdümlü saldırı



hazırlıklarını, 22 Nisan'da beklenmedik bir Alman sal



dırısı bozdu. Almanlar bu saldırıdan önce 5 000 fçıka dar klor gazı atıp, ortalığı göz gözü görmez duruma ge



156 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ tirdiler. Böylece Batı cephesinde ilk kez zehirli gaz kul lanılmış oldu. İki Alman kolordusu, şaşkına düşen iki



Fransız tūmeninin içinden geçerek, ingiliz hattının içle



rine kadar girdiler ve geniş bir gedik açtılar, Ama birlik lerinin çoğunu Doğu cephesine yollamış olan Almanla rin yedek güçleri bulunmadığından, çetin çarpışmalar dan sonra İngiliz 2. ordusu, yerel karşısaldırılarla Al manların ilerlemesini durdurdu.



Mayıs ve haziranda İtilaf Devletleri birlikleri kuzey de saldırıya geçtilerse de, ikinci Artois muharebesinde



geri püskürtüldüler. Yılın ilk yarısındaki pahalıya mal olan ve başarısız saldırılardan bitkin düştüklerinden, ya zin geri kalan bölümünü dinlenerek, yeniden örgütle nerek ve güçlerini artırarak geçirdiler, Almanlar da on ları örnek aldılar. Her iki taraf ta cephane rezervlerinin sonuna yaklaşmıştı ve artık, tüketimlerini karşılamak



için cephane üretilerek cepheye gönderilmeyi bekle mek zorundaydılar.



Eylül velekim delitilaf Devletleri, gene başarısız sal



1915'in son 6 ayında 280 000 kişi yitirdikleri Isonzo



cephesinde Avusturya mevzilerine saldıran Italyan birlikleri. Başlangıçta Üçlü İttifak'a katılmış olan Italya, savaşın



başında yansızlığını ilan etmiş, daha sonra da çekici toprak vaadlerinin etkisiyle Itilal Devletleri'ne katılmıştır.



dını girişimlerinde (Ikinci Champagne ve Üçüncü Artois muharebeleri) bulundular. Elde edilen küçük kazanım lanın, uğranılan kayıpların yanında hiçbir önemi yoktu:



3 Ağustos'ta geri çekildi.



da 140 000 kayıp daha verdiler. Üçüncü Artois muha



teklenen İtalyanlar, 18 Ekim'de bir kez daha Görice'ye



Fransızlar 200 000, Ingilizler 100 000'e yakın, Almanlar rebesinde, Loos'da yenildiği için eleştirilen French'in



Yeniden toparlanan, takviye alan ve 1 200 topla des



saldırıp, üçüncü Isonzo muharebesinde yeniden püs



yerine, İngiliz birliklerinin komutanlığına Sir Douglas



kürtüldüler. 6 günlük bir aradan sonra, 10 Kasım'da bir



Haig getirildi.



girişimde daha bulunup, 2 Aralık'ta geri çekilmek zo



Bu arada öldürücü ateş gücünün artması, makineli tüfek ve sahra topu, savaş taktiklerinde bir devrim yaptı.



runda kaldılar. Bu saldırılarda Italyanların niçbir maddi



Artık avantaj savunmadaydi. Batı cephesindeki kal çarpışma hattı da, klasik taarruz manevralarını yapılma



kazancı olmamış, buna karşılık ağır kayıplar vermişler di. Fransa'da olduğu gibi, buradada, cepheden saldırı ya karşı iyice örgütlenmiş mevzilerin önemi bir kez da



ri'nden çok önce varan Almanlar, esnek bir savunma



rin taarruz taktikleriyse, çok fazla gürültü koparılmasına



sini engelliyordu. Bu değişikliğin farkına İtilaf Devletle



oluşturdular. Bu savunma sistemi siperlerden ve dikenli tellerden oluşturulmuş, ağır makinelilerle donatılmış ve



ha kanıtlanmıştı. Avusturya savunması etkili, Italyanla karşın, yetersizdi.



Doğu cephesi. Doğudaki ordularını



güçlendiren



topçu tarafından desteklenen birbirinden bağımsız iki



Almanlar, 31 Ocak'ta Bolimov muharebesiyle Hinden



ya da daha çok hattan oluşuyordu. İlk hattı geçen saldırı kuvvetleri, daha sonraki hatlardan açılan makineli tüfek ateşiyle ve kendi toplarının menzilinin dışında kalan



burg'un komutasında büyük bir taarruz başlattılar: Rus



topların ateşiyle aşağı yukarı bütünüyle yok ediliyordu.



1915 yılı Batı cephesinde, Kuzey denizinden İsviçre



Alpleri'ne kadar uzanan çarpışma çizgisinde önemli bir değişiklik olmadan sona erdi. Ama bu arada, Almanlar



ları oyalamak amacıyla Alman 9. ordusunun Varşo



va'ya yönelik bu sahte saldırısında, ilk kez zehirli gaz



bombaları kullanıldı; ama dondurucu isıda bu gazlar et kili olmadı ve Ruslar gaz saldırısının farkına varmadılar.



7 Şubat'ta daha kuzeyde, görüşü kapayan şiddetli kar yağışı altında, Alman 8. ordusu, Ruslarin 10. ordu



612 000, Fransızlar 1 292 000, Ingilizler 279000 kayıp



sunun sol kanadına saldırdı. Ertesi gün, kuzeydeki yeni



verdi.



Alman 10. ordusunun Rusların sağ kanadına saldırması



Italya cephesi. Itilaf Devletleri'nin geniş toprak kaza



nimlari vaad eden diplomasisine dayanamayan Italya, 23 Mayıs'ta Avusturya-Macaristan'a savaş açtı. General



Luigi Cadorna komutasındaki İtalyan ordusu 875 000 kişiden oluşuyordu; buna karşılık topçu, ulaşım ve cep hane rezervleri bakımından güçlüydü. İtalyanların tasa



risi, Avusturya topraklarına uzanan Isonzo çıkıntısının doğusuna taarruz ederken, saldırgan bir savunma hare kâtıyla Trentino çıkıntısını İtalya'ya katmaya dayanıyor



du. Açıklanan ilk hedef Görice'ydi (Gorizia); ama Ital



yan subaylarının gönlünde, Trieste üstünden Viyana'ya kadar ilerlemek yatıyordu.



Avusturya, Italya'yla dağlık sınırını iyice tahkim et



mişti. Italyan cephesindeki kuvvetlerin başkomutanı, Avusturya arşidūku Eugene'di. Kritik Isonzo bölgesiniy se, yaklaşık 100 000 kişiyle general Svetozar Borojevic



von Bojna tutuyordu. 23 Haziran'da, her biri yaklaşık 100 000 kişiden olu



üstüne, Ruslar hızla Augustov ormanına geri çekildiler;



ama kuşatmadan tam olarak ancak ayınsonunda kur



tuldular. Ikinci Mazurya gölleri muharebesindeyse, 90



000 dolayında kişi tutsakdüştü. Yeni oluşturulmuş Rus 12. ordusu 22 Şubat'ta Hindenburg'un sağ kanadına



karşısaldırıya geçti ve 113 km ilerledikten sonra Alman saldırısını durdurdu.



Bu arada Galiçya'da başlangıçta Avusturyalıların ba



-şarılı olmalarına karşın, Ruslar bir karşısaldırıyla ilerle-



meyi durdurdular ve 194 günlük bir kuşatmadan sonra



Przemysl düştü (27 Mart): 110 000 kişi Ruslara teslim oldu.



Bunun üstüne, Rusya'yı kesin bir yenilgiye uğratma ya kararlı olan Alman imparatoru, Falkenhayn'a Doğu cephesine tam öncelik tanınması buyruğu verdi. Fal kenhayn, destek birlikleri gönderdikten sonra, kendisi



de komutayı doğrudan ele almak için Doğu cephesine



şan iki İtalyan ordusu, Birinci Isonzo muharebesinde



gitti. Hindenburg'un ordular grubuRusları Varşova'nın



vunmasını aşmayı başaramadılar. Cadorna, daha çok



kensen'in komutasındaki, Avusturya birlikleri tarafın



ha yaptıysa da topçunun cephanesinin bitmesi üstüne,



neyde, Tarnov ile Gorlice arasında asıl harekâta hazır. laniyordu.



Görice'ye doğru saldırıya geçtiler; ama Avusturya sa



topu bir araya getirerek 18 Temmuz'da bir deneme da



kuzeyinde meşgul ederken, general August von Mac



dan da desteklenen yeni Alman 11. ordusu, daha gü



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 157 Asıl harekât için hazırlıklarını tamamlayan Avusturya ve Alman orduları, 2 Mayıs'ta 48 km'lik bir cephe üs. tünde, Rus 3. ordusuna saldırdılar. Rusların büyük Po lonya-Galiçya çıkıntısının güney yanı çökmeye başladı. Przemysl, 3 Haziran'da Almanlar tarafından geri alındı; 22 Haziran'da Lemberg'i işgal eden Alman birlikleri, er tesi gün Dniestr irmağını aştılar. General Max von Gallwitz'in yeni Alman 12. ordusu, kuzey Polonya'ya saldırarak, Varşova'ya doğru ilerledi ve kent 5 Ağustos'ta düştü. Bütün Rus cephesi tam bir



çöküş halindeydi.(25/Ağustos'ta Brest-Litovsk,'bir hafta



isteklerinin başarıya ulaşması için, Osmanlı İmparator luğu ile müttefiklerinin arasında dolaysız temas olması zorunluydu; oysa Sırbistan'dan geçen demiryolu, sava



şın başından beri kapalıydı. Bu yüzden Almanya'dan Türkiye'ye yollanan cephaneler, haziran ayına kadar yansız Romanya üstünden geldilerse de, o tarihte Ro manya da bu yolu kapadı.Ama İkinci Balkan Savaşı'nın öcünü almak isteyen Bulgaristan, Sırbistan'a yardım et meye hazırlanan Yunanistan'ı tehdit ederek bu durum



dan yararlanmak istedi. Yunanistan da İtilaf Devletle ri'nden yardım isteyince, 9 Ekim'de küçük bir Fransız. Ingiliz kuvveti Selanik'e çıku. Ne var ki, o gün Yunanis



sonra da Grodno'nun düşmesi ve Almanların 18 Ey lül'de Vilna'yı işgal etmeleriyle, 480 km'lik ilerleme do ruk noktasına ulaştı. Ama bu arada, büyükdük Nikolay



tan'daki siyasal bir değişiklik durumu bütünüyle degis tirdi: Alman yanlısı kral Konstantin I, İtilaf Devletleri



büyük bir ustalıkla, ordularını pek zarar görmeden ol dukça düzenli biçimde geri çekmeyi ve Almanların ku



rak, Yunanistan'ın yansız kalacağını açıkladı.



yanlısı başbakanı Eleuteros Venizelos'u görevden ala



şatma girişimlerinden sıyrılmayı başarmıştı. Sonbahar yağmurları yolları geçilmez duruma getirince, Ruslar



Sırbistan'ın Drava-Tuna sınırını aştı. İki Bulgar ordusu



sonunda Almanların ilerlemesini durdurdular. Yıl so



da 11 Ekim'de batıya yöneldi ve biri Niş'e, öbürü Üs



nunda Doğu cephesi, Baltık kıyısında Riga'nın kuzeyin



küp'e saldırdı. Selanik'ten ilerleyerek Sırbistan'a yar



6 Ekim günü, biri Austuryalı, öbürü Alman iki ordu,



den ve güneyinden Karpat dağlarının doğu ucuna ka



dım etmeye aslında pek de istekli olmayan İtilaf Devlet



dar uzanan bir çizgi durumundaydı.



leri birlikleri, sayıca çok daha üstün olan Bulgarlar tara



nin tersine, Doğu cephesinde mesafelerin büyüklüğü ve kuvvetlerin nispeten küçüklüğü, büyük ölçüde hare



ğı karşısında, Sirp ordusundan geri kalanlar, peşlerine



"Siperler Savaşı”nın yürürlükte olduğu Batı cephesi



ketli bir savaş yapılmasına olanak sağlamış, ama arazi



dağlık olduğundan ulaşım güçlükleri savaşın bütününü



kösteklemiştir. Alman harekatları hem düzenli, hem de başarılı, buna karşılık, Avusturya harekâtları inişli çıkışlı



olmuştur. Rusların yenilgisinin sorumlusuysa,alt düzey



fından geri püskürtüldü. Avusturya birliklerinin kararlılı



kaçan siviller de takılmış olarak, karlarla kaplı dağlan aş



ma yoluyla güç koşullar altında geri çekilerek, Kasım ayında Adriya denizi kıyısına vardılar.



Çanakkale savaşları. Ocak ayında İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu'nu savaş dışı bırakmak, Büyük Britanya



ve Fransa ileRusya arasındaki bağlantıyı yeniden sağla



subaylarının yetersizliği ile silahların ve cephanelerin si nırlılığıydı. Ruslar bu cephede 1915'te 2 milyondan çok



mak amacıyla, büyük bir harekât planlamaya başladı



kayıp verdiler (bu sayının aşağı yukarı yarısı tutsak düş



rak Osmanlı İmparatorluğu'nu banş istemek zorunda



tü). Almanların ve Avusturyalıların ortak kayıplarıysa 1



bırakmayı amaç alan, büyük bölümü İngilizlerden olu



milyonun üstündeydi.



Balkan cephesi. Ittifak Devletleri'nin, Boğazlar'ı ellerin



de tutmak ve Rusya'yı Batılı müttefiklerinden yalıtmak Çanakkale savaşları sırasında Türk siperlerinden görūnūs.



lar. Çanakkale boğazını zorlamayı ve İstanbul'a ulaşa şan bir donanma oluşturuldu.



Harekât 19 Şubat'ta, İngiliz tūmamirali Sackville Car den'in yönetimindeki bir Fransız-Büyük Britanya filosu



158 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ



nun, toplarıyla boğazın iki yakasındaki tahkimatı döv mesiyle başladı. 25 Şubat'ta en dıştaki Türk tabyaları



sustu ve İtilaf Devletleri gemileri boğaza girdi. 18 Mart ta, komutayı devralan tuğamiral John de Robeck'in ko



mutasında iç tahkimata saldırıldı; ama başarıya ulaşıldı



ğı sanılırken, üç Büyük Britanya savaş gemisimayınlara



çarparak battı. Bunun üstüne Robeck, geri çekilme buyruğu verdi.



Bu arada, Çanakkale boğazının batı yakasını oluştu ran Gelibolu yarımadasını ele geçirmek amacıyla, ara larında bir Fransız tümeninin de bulunduğu, aceleyle



toplanmış, 78 000 kişilik bir kuvvet İngiltere ve Mi sır'dan yola çıkarıldı.



25 Nisan'da, general lan Hamilton'un komutasında



ki İtilaf Devletleri kuvvetleri, Gelibolu yarımadasının ucuna yakın yerlerde birçok çıkartma girişimi yaptılar; ama Türk askerlerinin kesin ve kararlı savunması nede



niyle her çıktıkları yerde durduruldular. Yeni takviye kuvvetleri geldikten sonra, 6 Ağustos'ta itilaf Devletleri birlikleri yeni çıkartma girişimlerinde bulundularsa da, Alman denizaltılarının korkusundan



hiçbir savaş gemisi topçu desteği sağlayamadı. İkincigi rişimden de sonuç alınamayınca, harekat kesin olarak



başarısızlıkla sonuçlandı.15 Ekim'de Hamilton görev den alındı ve yerine getirilen general Sir Charles Monro, 8-9 Ocak 1916'da geri çekilme buyruğunu verdi. Ça nakkale harekâtında İtilaf Devletleri 252 000 kişi yitirdi ler; Türkler de 200 000'e yakın şehit verdiler.



(Ustte) Çanakkale cephesinde, 250 kg'lık mermiyi sırtında



taşıyan er Mehmel oğlu Sait. (Altta) Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşları sırasında subaylanyla.



Kirim Savaşı bir yana bırakılırsa, Çanakkale savaşları Britanya askeri tarihinin en kötü örgütlenmiş ve en be



ceriksizce yönetilmiş harekâtı oldu. Uğradıkları başarı-. sızlıkta en büyük etmenlerden biriyse, 19. Tümen'e ko



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 159 Felahiye'de bozguna uğradılar. Deniz savaşları. 23 Ocak'ta tūmamiral Franz von Hip



per'in komutasındaki Alman savaş kruvazörleri filosu, İngiltere kıyılarına saldırmak ve İngiliz balıkçı filosuna



zarar vermek için denize açıldı. Radyo mesajlarını du yan Büyük filo da, beklenen saldırıya karşı koymak için harekete geçti. 24 Ocak'ta İngiliz amirali David Be



atty'nin kruvazör filosu, Dogger kumluğunun açığında Hipper komutasındaki Alman filosuyla karşılaştı. Hip



per kaçmaya çalıştıysa da, gemileri daha hızlı olan Be atty'nin yetişmesi sonucunda yapılan çarpışmada Al



manlar bir kruvazör yitirdiler ve her iki sancak gemisi de



yara aldı. Ne var ki, gemiler arası haberleşmedeki ko



nedeniyle, İngilizler Alman pukluk ve yanlış anlamalar ları ciddi biçimde kovalayamadılar ve Hipper, geri ka lan gemileriyle kaçmayı başardı. Almanlarin 4 Şubat'ta Britanya adalarının çevresin deki sularda İtilaf Devletleri'nin ticaret gemilerine karşı



harekât girişimleriyle, denizaltılar savaşı hızlandı. Bu arada yansız devletlerin gemilerine de saldırıldı: 19 Şu



bat'ta bir Norveç gemisi batinldı ve ABD'nin Alman



ya'ya yaptığı uyarılara karşın, 1 Mayıs'ta Gulflight adlı



ABD tankeri torpillendi.



7 Mayıs'ta lüks İngiliz yolcu gemisi Lusitiana hiçbir uyarı yapılmaksızın bir denizaltı tarafından İrlanda açık larında batırıldı. Ölen 1 198 kişinin arasında 124 de ABD yurttaşının bulunması, büyük tepkilere yol açtı;



Mustafa Kemal Çanakkale savaşları sırasında bir siperde.



oysa, Almanlar kendileri açısından haklıydılar: Gemide altın ve cephane de vardı ve durdurulmak istenirse dur maması buyruğu verilmişti; ayrıca, New York'tan hare



muta eden Mustafa Kemal komutasındaki Türk askerle



ketinden önce, Washington'daki Alman elçiliği, ABD



rinin, olağanüstü direnme gücüydü. (Bk. ÇANAKKALE



yurttaşlarının gemiye binmemeleri uyarısında bulun



SAVAŞLARI.)



muştu.



Kafkas ve Iran cepheleri. Rusya ile Türkiye arasında yer alan Kafkaslar'da savaş 1915'te Sarıkamış muharebe



19 Ağustos'ta İngiliz yolcu gemisi Arabic de batınldı,



yönünde saldırıya geçen Ruslar, Köprüköy yakınındaki



4 ABD yurttaşı daha öldü. Bunun üstüne ABD'deki tep kilerin doruğa ulaşması, 1 Eylül'de Almanya'yı sınırsız denizaltı savaşını durdurduğunu açıklamak zorunda bi



vetlerinin Enver Paşa'nın komutası altında Sarıkamışa



Çanakkale'de düşman saldırılarına başarıyla karşı koyan Mustafa Kemal, bu cephedeki öbür komutanlarla bir arada.



siyle başladı. Yaklaşık 100 000 kişiyle Kars-Sarıkamış



savaşta durdurulup, (6-9 Kasım), sınır çizgisine doğru çekilmek zorunda kaldılar. Ama 22 Aralık'ta Türk kuv karşısaldırısı, kesin bir başarısızlıkla sonuçlandı ve ağır kayıplar veren Türk birliklerinden arda kalanlar, gerice kilmek zorunda kaldılar. Çar tarafından Polonya'daki



komutanlık görevinden sessizce alinan grandük Niko lay, 24 Eylül'de Kafkaslar'da komutayı ele aldı ve gene



ral Nikolay Yudeniç'le birlikte geniş çaplı bir taarruzun planlarını hazırlamaya girişti.



İran'ın tarafsızlığını ilan etmesine, iki taraf da aldırış



etmedi. Rusya İran'ın kuzey kesiminde geniş topraklar işgal etti. Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesi



üstüne, Ingilizler petrol çıkarlarını korumak veYakın doğu'da bir harekât üssü oluşturmak için, Basra köriezi



nin kuzeybatı kesimindeki toprakları işgal ettiler. Türk



birlikleri de, Iran'ın kuzeybatı kesimine girerek, ilerledi ler.



Suriye ve Irak cepheleri. Yılın başında Cemal Paşa'nın 22 000 kişilik bir kuvvetle Süveyş kanalını ele geçirme giri



şimi başarısızlıkla sonuçlandıysa da, Türklerin kanal için



oluşturdukları tehdit, Ingilizlerin Çanakkale'ye gerekli destek kuvvetlerini göndermelerini engelledi.



Irak topraklarında Ingilizler, görünüşte Basra körte



zindeki petrol yataklarını korumak amacıyla Basra'yı iş gal ettikten sonra, ülkenin iç kesimlerine doğru ilerleye rek Kut ül-Amare'yi aldılar ve Bağdat yakınlarına ulaştı



lar. Ama Selmanpak'ta Türk kuvvetleri tarafından dur



durulup, Kut ül-Amare'de üslenmiş general Tows



hend'le birlikte kuşatıldılar.Basra'dan yardıma gelenin giliz birlikleri de 7-23 Aralık'taki çarpışmalardan sonra,



160



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ Ekim ve kasım aylarında, artık general Robert Nivel



le'in komutasına girmiş olan Fransız kuvvetleri saldırıya geçerek, Douaumont ve Vaux tabyalarını geri aldılar. 18 Aralık'a doğru Fransız cephesi aşağıyukarı şubatta



ki durumuna dönmüş, böylece harekât sona ermişti. Çok çetin çarpışmaların olduğu bu muharebede, Fran sızlar yaklaşık 542 000, Almanlar da yaklaşık 434 000 kişi yitirmişlerdi. Verdun'deki bir yıla yakın süren bunalım Joffre'un



uzun süredir planlamakta olduğu İtilaf Devletleri saldı risinin ertelenmesine yol açtı. Bunun sonunda, 24 Hazi



Türk hemşirelerinin cepheye hareketi.



raktı. Ama yılın sonuna gelindiğinde Alman denizaltıları yaklaşık 1 milyon tonluk İtilaf Devleti gemisini batırmış lardı.



ran'da saldırı, bir hafta süren bir topçu ateşinden sonra başladı. En büyük çabayı Somme'un kuzeyinde İngiliz generali Henry S. Rawlinson'un 4. ordusu ve daha ku zeydeki general Edmund Allenby'nin 3. ordusu göster



diler. Irmağın güneyindeki Fransız kuzey orduları gru buysa, bir geri alma saldırısı yapmak istedi.



1 Temmuz'da, topçunun baraj atışı altında ilerleyen



1916'DAKİ HAREKÂT Genel strateji. İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri yıla aşağı yukarı eşit güçlerle başladılar. Fransa'nın ciddi bir insan gücü kaybı olmuştu. Büyük Britanya, büyüyen or



İngiliz piyadeleri, Alman makineli tüfekleri tarafından



dularının gereksinmesini karşılayabilmek için zorunlu



yıptır). Fransızlarsa, hiç beklenmedik biçimde ilerledi



askerlik hizmeti koymanın sınırına gelmişti; üstelik ir



ler; bunun nedeni Almanların onların ilk saldırıya katıla



landa'daki huzursuzluklar, yaklaşan bir ayaklanmanın habercisiydi. Gereğinden çok insan gücü bulunan Rus ya'nınsa, bu güçleri yeniden düzenlemek ve donatmak için zamana gereksinmesi vardı. Almanya, Batı cephe sinde artık kesin sonuç almak istiyordu; çünkü Falken



hayn'ın imparatora söylediği gibi, bir Alman zaferini önlemeye uğraşırken Fransa'nın “dermanı kalmamış



U”. Bu arada Aralık 1914'te Chantilly'de yapılan bir İtilaf Devletleri konferansında, Joffre, Rusya hazır olunca (haziran dolaylarında olacağı sanılıyordu)Ban, Doğu ve



kınıldı. Akşam olduğunda, İngiliz kayıpları 60 000 kişi



dolayındaydi; bunun 19 000'i ölüydü (bu Büyük Britan ya ordusunun tarihinde, bir günde verilen en büyük ka caklarını beklememeleri, bu nedenle de Somme'un



güneyinden gelen saldırı karşısında gafil avlanmalarıy dı. İlk gün büyük kayıplar vermelerine karşın İngilizler, bir dizi küçük, sınırlı saldırıyla ilerlemeyi sürdürdüler.



Tehlikeyi durdurmada kararlı olan Falkenhayn, Verdun cephesinden Somme'a kuvvet kaydırmaya başladı. Bu anlamda, İtilaf Devletleri saldırısı, amaçlarından birisi ne ulaşmıştı.



İkinci Alman hattı 13 Temmuz'da yarıldı; ama bu ba



Italya cephelerinde eşgüdümlü saldınlar başlatılması konusunda Büyük Britanya, Rusya, İtalya ve Roman



şarı, İtilaf Devletleri'ne pek yarar sağlamadi. Ingiliz kuv vetlerinin komutanı Haig, 15 Eylül'de Bapaume'un gü neybatısında yeni ve büyük bir saldırı başlattı. İngilizler,



ya'nın onayını almıştı.



o tarihe kadar hiçbir savaşta kullanılmamış tankları gizli



Batı cephesi. Joffre da, Falkenhayn da, batıdaki tıkanık



liği açacak büyük taarruzlar planlıyorlardı. Ama ilk sal diran Almanlar oldu. 21 Aralık 1915'teki büyük bir



bombardımandan sonra, veliahtın komutasındaki Al man 5. ordusu, tahkim edilmiş, ama az sayıda askerin



bulunduğu Verdun bölgesine (Alman bölgesinin içine



uzamış bir çıkıntının ortasında yeralıyordu) saldırdı. Verdun'un 13 km doğusunda kalan bir cepheye yapı



lan ilk saldırıyla Almanlar önemli miktarda toprak ka zandılar ve kilit konumda olan Douaumont tabyasını



ele geçirdiler; ama, Verdun'ü Fransızların kararlılığının bir simgesi ve kendi muharebe hatlarının bir çıkış nok tası olarak elinde tutmak isteyen Joffre, geri çekilmeyi



yasaklayarak, general Philippe Pétain'i, yanında destek kuvvetlerle bölgeyi savunmaya yolladı.



6 Mart'ta çıkıntının batı yanına başlatılan yeni bir Al



man saldırısı Fransız karşısaldırılarıyla kesildi. Ayın geri



kalan kesimiyse, korkunç kayıplarla geçti. Verdun'usa



vunanları "Ils ne passeront pas!" (Geçemeyecekler!)



sloganı bütün Fransatarafından benimsendi. Çıkıntının iki yanına birden 9 Nisan'da düzenlenen üçüncü Al man saldırısı, 19 Mayıs'a doğru durduruldu. Çıkıntının bati tarafına haziran sonunda ve temmuz başında yine



lenen Alman saldırıları, Fransız cephesini aşağı yukarı



yardıysa da, Fransızların mevzilerini boşaltmamaları,



Almanları duraklattı. Bundan sonra, Doğu cephesinden



gelen acele destek gönderilmesi kleri sonucunda, 15 Alman tümeni Verdun'den alınarak gönderildi. Fal kenhayn, 19 Ağustos'ta görevinden alındı ve yerine atanan Hindenburg-Ludendorff ekibi, Batı cephesinde savunma taktikleri izlemeye karar verdi.



ce cepheye getirdiler ve saldırı bunlarla başlatıldı.



Tankların görüntüsü Almanları şaşırttıysa da, bu araçlar yeterince güçlü ve güvenilir değillerdi; çok yavaş ilerli yorlardı ve kesin bir zefer kazanacak sayıda değillerdi (savaşa getirilen 47 tanktan yalnızca 9'u görevlerini ye rine getirebildiler). Verdun'de olduğu gibi, bu cephede de kayıplar korkunçtu: Ingilizler 420 000, Fransızlar 195 000, Almanlar da yaklaşık 650 000 kişi yitirdiler.



Italya cephesi. 11 Mart'ta Italyanlar, beşinciIsonzo mu harebesini başlattılar. Daha öncekiler gibi bu muhare



bede de, bir dizi kimin kazandığı belli olmayan çarpış ma yapıldı. Avusturya 15 Mayıs'ta Trentino bölgesinde



uzun süredir planlandığı bir saldırı başlatarak, Italyanla ri gafilavladı. Ama arazi zorlukları ve İtalyanların destek



almaları sonucunda, harekât 10 Haziran'da durdurul



du. Italyan karşısaldırısı ve Doğu cephesine birlik gön derme zorunluluğu, Avusturyalıları savunma konumla rina çekilmek zorunda bıraktı. İtalyanlar 147 000 kişi den çok kayıp verdiler; Avusturya'nın kayıpları da 81 000 kişiydi.



6 Ağustos'ta Cadorna, Avusturyalıların İsonzo cephesi ne bir kez daha saldırdı. Bu Altinci Isonzo muharebe



şinde, İtalyanlar Görice'yi ele geçirdilerse de, düşman hatlarını yaramadılar. Gene de harekât, İtalyanların Trentino'da verilen ağır kayıplar yüzünden bozulmuş olan moralini yükseltti.



Doğu cephesi. Fransızların çağrısına yanıt veren Ruslar, 18 Mart'ta, Almanların batıdaki Verdun saldırısını den



gelemek için, Vilna-Naroch bölgesinde iki koldan hare kete geçtiler. Ama kısa süre sonra Rus saldırısı, ilkbahar



da havanın isinmasının yol açtığı çamurlar içinde başa



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 1916-1918



arasında Alman ordularının



başkomutanlığını yapan mareşal



von Hindenburg



161



tutabildiler. Romanya'nın geniş buğday tarlaları ve pet rol yatakları Almanların eline geçti.



Balkan cephesi. İtilaf Devletleri kuvvetleri Selanik çev



resinde güçlü biçimde mevzilendiler. Teknik olarak ko



muta Fransız generali Maurice P. E. Sarrail'daydı; ama



Ingilizler kendi hükümetlerinden buyruk aliyorlardı.



Temmuz'da, yeniden oluşturulan 118 000 kişilik Sırp ordusunun da gemiyle gelmesiyle ve yeni destek kuv



vetleri gönderilmesiyle, Itilaf Devletleri kuvvetleri 250



000 kişiyi aştı. Sarrail'ın Vardar vadisine doğru saldırı sıyla, Florina muharebesi başladı. Itilaf Devletleri kuv vetleri, 27 Ağustos'ta Struma irmağı hattına çekilmek



zorunda kaldılar. Sarrail'ın 10 Eylül'de başlattığı saldırı lar, maiyetindekilerle anlaşamaması sonucunda yarım kaldı.



Arnavutluk'ta temmuzda çarpışmalar başladı. So



nunda, bir İtalyan kolordusu, bir Avusturya kolordusu



nu kuzeye püskürterek, 10 Kasım'da Ohri gölünde Sar



rail'in kuvvetleriyle bağlantı kurdu. Türk cepheleri: Kafkaslar, Irak cephesi, Hicaz ve Ye



men. Rus generali Yudeniç, 11 Ocak'ta Kars'tan Erzu rum'a doğru ilerleyip, çarpışmalardan sonra, kenti ele



risızlığa uğradı. Rusların kayıpları 70 000-100 000 ara sında ölü ve yaralı ile 10 000 tutsaktı; Almanlarsa 20



geçirdi. Rusların güneyde de saldırıya geçmeleri sonu cunda, 17 Şubat'ta Muş, 8 Mart'ta da Rize düştü. Hare



000'e yakın kişi yitirdiler.



kâtını üç koldan sürdüren Rus ordusu, 15 Mart'ta Ma



Avusturya'nın Italya'ya karşı ilkbahar saldırısını baş



mahatun'u, 20 Mart'ta Of'u, 18 Nisan'da Trabzon'u, 16



komutanı general Aleksey A. Brusilov, 4 Haziran'da



O sırada Çanakkale'den Doğu cephesine gönderilmiş olan Mustafa Kemal Paşa komutasındaki XVI.Kolor



latması, Çar Nikolay'a ikinci bir çağrı yollanmasına yol açtı. Bunun üstüne, Rus güneybatı orduları grubunun



Temmuz'da Bayburt'u, 19 Temmuz'da Erzincan'ı aldı.



480 km'lik bir cephe üstünde saldırıya geçti. Bu iyi plan lanmış, prova edilmiş ve iyi uygulanmiş saldırılar sonu cunda, Avusturya-Alman cephesi iki yerinden yarıldı.



du'nun bir karşısaldırıyla Muş'u geri almasıyla (2 Ağus



Ama Brusilov, cephedeki öbür iki Rus ordular grubun dan hemen hiçbir yardım görmedi ve 16 Haziran'daki bir Alman karşı saldırısıyla, kuzeyden girişmiş olduğu saldırı durduruldu. 28 Temmuz'da yeniden saldırıya



müştü.



geçen Brusilov, bir kez daha toprak kazandıysa da, cephane yetersizliği nedeniyle, yavaşlamak zorunda kaldı. Ama 7 Ağustos'ta başlattığı üçüncü saldırıyla, 20



Eylül'de Karpatlar'ın eteklerine ulaşmayı başardı. Saldı risiancak Verdun'den aktarılan Alman destek kuvvetle



rinin savaş dışı kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış



Avusturya birliklerinin yardımına gelmeleriyle durduru labildi.



tos), Rus orduları durduruldu. Çarpışmalarda Ruslar 30 000 kayıp verdiler; Türklerden de 20 000 kişi şehit düş.



Hicaz ve Asir'de, 1916 başında İngilizlerin kışkırtma ları sonucunda ayaklanmalar patlak verdi.Mekkelemiri



Şerif Hüseyin ve Asir'in güneykesiminde Seyit Idris, ba ğımsızlıklarını ilan ettiler. Irak cephesinde, İngilizler Kutul-Amare'deki kuşatıl



miş birliklerini kurtarmak için 21 Ocak'ta saldırıya geçti lerse de, ardarda saldırılannin sonuçsuz kalması üstü



ne, general Townshend sonunda, dört buçuk aylık kuşatmadan sonra, Kut ül-Amare'de teslim olmak zo



runda kaldı.



Deniz savaşları: Jutland deniz savaşı, Almanya daha



Brusilov'ın saldırı harekâtı, Birinci Dünya Savaşı'nda



1916'nın başında, denizaltılardan, hava gemilerinden



ki en uzmanca Rus harekâtıdır. Bu saldırıyla Ittifak Dev letleri'nin İtalya ve Verdun'deki saldırıları zayıflatılmış,



ve mayınlardan yararlanarak, İngiliz filosuna ağır kayıp lar verdirmeyi amaç aldı. Ama harekât çok yavaş ilerle



Falkenhayn'ın görevden alınmasına yardımcı olunmuş



diğinden, ilkbaharda Büyük filonun bir bölümünün açık



tur. Ama Ruslar, 1 milyon ölü ve yaralı vermişlerdir. Do



deniz çatışmasına çekilmesi ve İngiliz gemilerinin, des tek gelmeden kuşatılıp yokledilmesilöngörüldü. Tüma



layısıyla Brusilov'un taarruzu, bu nedenle 1917 Rus



Devrimleri'ne yol açanduyguları da beslemiştir. Avus



miral Reinhard Scheer komutasındaki Alman açık de



İtilaf Devletleri'yle uzun süre zengin toprak vaadleri



niz filosu 30 Mayıs'ta denize açıldı ve kuzeye yöneldi; ilk hatta, 5 savaş kruvazöründen oluşan çekirdeğin çev resinde toplanmış 40 kadar hızlı gemiden oluşan Hip



da elde edilen çabuk başarıdan öylesine etkilendi ki so



filo izliyordu. Alman telsiz konuşmalarında bu çıkışıög



turya'nın kayıplarıysa, Habsburglar imparatorluğunun



çözülmesinde rol oynayan en önemli öğe olmuştur. konusunda pazarlık eden Romanya,Brusilov saldırısın



per'in keşif filosu yeralıyor, onu 59 gemiden oluşan asıl



nunda 27 Ağustos'ta, Almanya ve Avusturya'ya savaş



renen amiral Sir John Jellicoe komutasındaki Büyük filo



açtı. Romen orduları Transilvanya'ya ilerledilerse de, 9. ordunun komutanlığına getirilmiş olan Falkenhayn ta rafından püskürtüldüler.Alman destekli Bulgar Tuna ordusunun komutanlığını yapan Mackensen, Dobru



da Skagerrak'a yöneldi. Onde Beatty'nin komutasında



ca'dan geçerek kuzeye ilerledi ve 23 Kasım'da Tuna'yı



aştı. Sıkıştırılan Romen generali Alexandru Averescu,



1-4 Aralik arasındaki Arges irmağı çarpışmasında kor kunç bir yenilgiye uğradı. 6 Aralık'ta Bükreş düştü ve yı



lin sonunda Romen ordularından geri kalanlar kuzeye,



Rusya'ya geçtiler; kendi ülkelerindeyse, geç kalmış Rus



desteğiyle ancak küçük bir dayanak noktasını ellerinde



ki 52 gemilik (aralarında 6 savaş kruvazöründen ve ami ral Sir Hugh Evan-Thomas'ın 4 yeni süperdretnotundan



oluşan küçük filo da vardı) öncü kuvvet ilerliyor, onu



Jellicoe'nun komutasındaki asıl filo (99 gemi) izliyordu. Toplam olarak ingilizlerin denizde 37 büyük gemisi (28 dretnot ve 9 savaş kruvazörü), Almanlarınsa 27 büyük gemisi (16'sı dretnot, 6'sı eski savaş gemisi, 5'i savaş kruvazörü) vardı.



31 Mayıs günü saat 15.31'de Beatty'nin doğudaki



gemileri Hipper'in kuvvetlerinin güneyden geldiğini



162 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 1916-1918



arasında İngiliz kuvvetlerinin



başkomutanlığını yapan mareşal



Douglas Haig



na soktu. Sonra hemen, bir dönüş daha yaptı; geride kalan dört Alman savaş kruvazörü de, bu geri çekilişi korumak amacıyla İngiliz hatlarına yüklendiler. Son de rece dikkatli olan ve torpillere karşı iyi korunan Jellicoe geri döndüyse de, savaş çizgisini oluşturuncaya kadar,



Scheer 1800'lik bir dönüş daha yaptı ve Alman açık de niz filosu batıya doğru giderek karanlıkta gözden kay boldu: Bu cesur "intihar harekâtı"nda, hiçbir Alman sa vaş kruvazörü batmamıştı.



Asıl çarpışmanın bitmiş olmasına karşın, İngiliz filo sunun güneye doğru ilerlediğini gören Scheer, Ingilizle



ri tuzağa düşürebileceğini düşündü. Filosunun yeni bir



genel çarpışmayı kazanamayacağını bildiğinden, hava



karardıktan sonra güneydoğuya keskin bir dönüş ya pip, Jellicoe'nun güney filosunun ardını oluşturan hafif



kruvazörlere saldırmak istedi. Ne var ki, bütün gece sü



ren top atışlarından sonra, gün doğduğunda, Scheer, fi



losundan geri kalanları, demirledikleri Jade'ye götür mek için toparlamaya koyuldu. Ingilizler de üslerine döndüler: Üç savaş kruvazörü, üç kruvazör ve sekiz gördüler. Hipper de Beatty'yi görmüştü ve Alman ana



filosuna geri dönmek istiyordu. Hipper'in umduğu gibi,



Beatty, Alman filosuna paralel bir rota tutturdu ve Evan Thomas'ın dretnot filosuna da kendilerini izlemesi buy ruğunu verdi (Hipper bu filoyu henüz görmemişti). Sa vaş kruvazörlerinden oluşan her iki filo, 15000 m'lik bir uzaklıktan ateş açtılar. Almanların atışları daha isabet liydi ve Beatty'nin sancak gemisi Lion birçok yara aldı;



ardından, ince zırhlı iki İngiliz savaş kruvazörü Indefati



gable ve Queen Mary batmalarına yol açan yaralar aldı



lar. Almanların 5 gemisine ancak 4 Ingiliz gemisi karşı



çıkabildi; atış mesafesi dışında kalmış olan Evan-Tho



mas kısaca "düşmana daha yakınlaşın" buyruğunu ver di.



Ne var ki, saat 16.42'de Beatty, Alman ana filosunun



yaklaşmakta olduğunu görünce, rotasını değiştirerek kuzeye yöneldi ve Alman filosunu peşine takacağı



destroyer yitirmiş, 6 784 ölü ve yaralı vermişlerdi. Al manlarsa bir savaş gemisi, bir savaş kruvazörü, dört ha



fif kruvazör ve beş destroyer yitirmişlerdi. Ölü ve yaralı sayıları 3 039'du. Jutland deniz savaşı, deniz savaşlarında bir dönemin sonu olmuştur: Tarafların birbirlerine gözle görüş me



safesi kadar yakınlaşarak çarpıştıkları son büyük filo sa



vaşıdır. Taktik olarak kimin kazandığı belli olmayan bu



savaş, stratejik durumda da bir değişiklik yapmamış,



yalnızca Almanlara Büyük filoyu yenemeyeceklerini göstermiştir. O tarihten sonra, Almanların denizdeki



çabaları, genellikle denizaltı etkinlikleri biçiminde ol muş ve İtilaf Devletleri ticaret gemilerine korkunç zarar vermişlerdir: Aralık ayına gelindiğinde, her ay 300 000 tonluk gemi batırılmıştı. 1917'DEKİ HAREKAT



Genel strateji. 1916'nın sonuna doğru Joffre'un çağrı



sıyla Chantilly'de toplanan yeni bir İtilaf Devletleri kon-



umuduyla, Jellicoe'ya doğru ilerlemeye başladı. Hip



feransında, Batı cephesinde geniş çaplı Ingiliz-Fransız



hattına düşmüş olan Evan-Thomas'ın gemilerine yoğun



ların da saldırılarda bulunmaları konusunda genel bir



çok sürdü; iki taraf da ağır hasara uğradı. Saat 18.00'i



oranla öncelik taşıyacaklardı; gene de, yeni Ingiliz baş



per de rota değiştirip, Beatty'nin ve Scheer'in ana savaş bir ateş açtı. Bu kuzeye doğru kovalamaca bir saatten



biraz geçe Beatty, Jellicoe'nun gemilerinin, tuğamiral sir Horace Hood'un üç savaş kruvazöründen ve iki hafif



kruvazörden oluşan filotillasının ardından, kuzeybatı



harekâtının sürdürülmesi, bu arada Rusların ve İtalyan



anlaşmaya varıldı. Bu harekâtlar, öbür cephelerdekine bakanı David Lloyd George, Filistin'de de önemli bir



harekâta girişme kararı aldı.



31 Aralık 1916'da Joffre görevini bıraktı ve yerini Ni



dan paralel sıralar halinde gelmekte olduklarını gördü.



Jellicoe ile Beatty, Scheer'in üssüyle bağlantısını kopar mak amacıyla çevresinde dolanmaya başladılar.



18.30'a doğru Scheer'in, Hood'un filotillasını kendi sağ cephesinde gördüğü anda, Ingiliz dretnotunun mermi



leri Alman savaş hatunin çevresine düşmeye başladı. Birkaç dakika içinde her iki filonun da önde gelen gemi leri atış menziline girdiler ve korkunç bir genel çarpış



ma başladı. Alman savaş kruvazörleri çok kötü duruma düştüler; Hipper'in sancak gemisi Lutzow saf dışı kaldı.



Bu arada Ingilizlerden de Hood'un sancak gemisi ve iki kruvazör battı.



Açık deniz filosu Büyük filonun etki alanına girmiş durumdaydı ve bunun cezasını ödüyordu. Saat



18.35'te Scheer, destroyer saldırıları altında, güç ama çok iyi uyguladığı 1800'lik bir dönüşleapansızın yönde ğiştirdi ve Ingiliz kıskacının dışına çıkarak batıya yönel di. Jellicoe'ysa onu izleyeceğine güneye doğru ilerle meyi sürdürdü. Saat 18.55'te Scheer 1800'lik bir dönüş daha yaparak ingilizlere yöneldi; böylece gemilerini Büyük filonun aşağı yukarı bütün gemilerinin etki alani



Mareşal Foch.



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ



163



velle aldı. Bu olayItilaf Devletleri arasındaki eşgüdümü



ABD denizasını



tasarlayan Nivelle, komuta ilişkileri konusunda Haigʻle anlaşmazlığa düştü. Fransız hükümeti de Nivelle'i des



komutanı



kuvvetleri



hemen karıştırdı. Büyük bir Ingiliz-Fransız ortak saldırısı



general John Joseph



tekledi. Ingiliz hükümetindeyse, bu konuda görüş ayrı



Pershing.



lıkları ortaya çıktı. Haig'e güvenmeyen ve Nivelle'ı çok beğenen Lloyd George, Avrupa kıtasındaki İngiliz bir liklerini Nivelle'in komutasına verdi; bu duruma Haig



ve yeni Genelkurmay başkanı Sir William Robertson şiddetle karşı çıktılar. Gerek anlaşmazlık, gerek Nivel le'in sorumsuzca açıklamaları, tasarının bütün gizliliğini ortadan kaldırdı.



İtilaf Devletleri'nin hazırlıklarını haber alan, Baticep hesindeki aşırı genişlemiş durumdaki Alman hatlarının zayıflığının da farkında olan Ludendorff, her iki önemli cephede de savunmada kalmayı yeğledi; bu arada, Avusturya'yı da Almanya'nın desteğiyle İtalya'ya karşı



kesin sonuçlu eylemlere girişmeye zorladı; İtalya'nın 1917'de yenilgiye uğratılabileceğine inanmaktaydı.



Imparator da bu stratejik görüşü onaylayıp, ayrıca ABD kamuoyunu gözönüne almaksızın, denizaltı sava şinin bütün yoğunluğuyla sürdürülmesi görüşünü de benimsedi ve ordunun karar mekanizmalarına sınırsız



yetkiler tanıdı. ABD'nin savaşa girmesi. Birinci Dünya Savaşı patlak



yeniden yürürlüğe koyduğunu açıkladı. Wilson da 3 Şu



bat'ta, Almanya'yla diplomatik ilişkileri kesti. Bir ay son



ra, Almanya Dışişleri bakanı Zimmermann'ın Meksi



verdiğinde, ABD başkanı Woodrow Wilson, ABD'nin tam bir yansızlık siyaseti benimsediğini açıklamış, “bu



ka'daki Alman elçisine gönderdiği Zimmermann nota si, İngiliz istihbaratı tarafından ele geçirilip, şifresi çözü lerek, bir kopyası ABD yönetimine verildi: Notada, Al



yansız olmalarını" istemişti. Ama Fransa'nın işgali ve



yansız Belçika'ya Almanların girmesi, ABD'de İtilaf



manya ile ABD arasında savaş başlarsa, Almanya'nın Meksika'yla ittifak yapmak istediği ve kuzeydeki kom



Ayrıca, Wilson'un yakın çevresinde de, en yakın danış



ka'ya Texas, New Mexico ve Arizona'nın verileceği be



tün Amerikalıların gerek düşüncede, gerek eylemde Devletleri'nden yana bir kamuoyu oluşmasına yol açtı.



mani albay Edward M. House gibi, Itilaf Devletle ri'nden yana oldukları bilinen kişiler vardı.



şusuna karşı göstereceği çabalar karşılığında, Meksi lirtiliyordu. Gerek bu olay, gerek Alman denizaltılarının



gün geçtikçe daha çok ABD ticaret gemisini batırdığı



Ingiltere Almanya'yı denizden ablukaya almaya kal



haberleri, ABD halkında, zaten savaşa girilmiş duygusu



kışınca, Almanlar da buna yanıt olarak Britanya adaları



uyandırdı. 6 Nisan 1917'de ABD Kongresi Almanya'ya savaş açma kararı aldı. 8 ay sonra, 7 Aralık'ta da Avus



nin çevresinde bir savaş bölgesi oluşturmuşlar ve deni zaltılarının bölgedeki bütün gemileri batıracağını ilan etmişlerdi. 1915'in ortalarında bir dizi nispeten küçük olayda, az sayıda ABD uyruğu ölmüştü. Lusitania'nin batırılması, ilk şok dalgasına yol açtı. Wilson, gereksiz bir saldın olarak gördüğü bu olayı şid



detle protesto etti. Ingiliz yolcu gemisi Arabic'in 19 Ağustos 1915'te batırılmasından sonra, ABD'nin savaşa İtilaf Devletleri yanında katılmasından korkan Alman



hükümeti, tazminat ödemeyi kabul ederek denizaltıla rin uyarıda bulunmadan yolcu gemilerini batırmaya cakları konusunda güvence verdi.Bu anlaşmaya karşın, bir başka yolcu gemisi (Sussex), 24 Mart 1916'da Al man denizaltıları tarafından torpillendi ve çok sayıda ABD uyruğu da öldü. Bundan hemen sonra, 10 Ma



yıs'ta Almanya, genişletilmiş denizaltı harekatına son



verildiğini ilan etti. O dönemde, ablukayı sürdürmek is



teyen Ingiltere, ABD'nin gemilerine sık el koyarak



ABD'nin yansızlık haklarını çiğnedi; Wilson bunun üs tüne, bütün ABD ticaret gemilerinin yanına askeri kon



voylar vermek tehdidinde bulundu. 1916'daki başkanlık seçimi, ABD tarihinin en başa



baş geçen seçimlerinden biri oldu. Cumhuriyetçiler,



Theodore Roosevelt'in yerine Justice Charles Evans



Hughes'u, Demokratlarsa, oybirliğiyle yeniden Wil son'u aday gösterdiler. Demokratların “O bizi savaşın



dışında tuttu" sloganı orta ve uzak-batıdaki kesimlerin deki seçmenlere yönelikti. Nitekim Wilson, bu kesim lerden sağladığı destekle, bir kez daha seçilmeyi başar di.



Bundan sonra Almanya, 180 derece tavır değiştire



rek, 31 Ocak 1917'de sınırsız denizaltı savaşı siyasetini



turya-Macaristan'a savaş ilan edildi.



ABD savaşa iyi hazırlanmamıştı. Ordusu 200 000 ki şiden biraz fazlaydı ve tek bir tümen bile oluşturulma



mıştı. ABD denizaşırı kuvvetleri Komutanlığına tugge neral John Joseph Pershing getirildi ve varolan düzenli ordu birliklerinden oluşturulan 1. tümen, haziranda



gemiyle Fransa'ya gönderildi. Pershing'in planında, Mayıs 1918'de ABD denizaşırı kuvvetleri sayısının 1



milyona daha ileri bir tarihte de 3 milyona çıkarılması öngörülmüştü. Nitekim Kongre, 18 Mayıs 1917'de, “Kur'aya bağlı Askerlik Hizmeti Kararnamesi" adlı yasa tasarısını onayladı.



Batı cephesi. Itilaf Devletleri'nin bir saldırısından çeki nen Almanlar, 23 Şubat- 5 Nisan arasında, Arras'tan So



issons'a uzanan eğrive geniş hattın yaklaşık 32 km geri sinde yer alan son derece iyi örgütlenmiş bir savunma



bölgesine (Hindenburg hattı ya da Siegfried bölgesi) çe



kildiler. Bu yeni hattı daha az tümenle tutmak olanağı vardı; dolayısıyla daha büyük bir kuvveti esnek bir ye



dek güç biçiminde elde tutma olanağı sağlıyordu. Az sayıda asker tarafından savunulan, ama mitralyözlerle



iyice donatılmış ileri hattın arkasında, iyice tahkim edil miş iki savunma mevzisi yer alıyordu; daha gerideyse, karşısaldırıya hazır Alman yedek kuvvetleri toplanmıştı. Nivelle'in uzun süredir beklenen taarruzu, 9 Ni san'da ağır topçu ateşinden ve gaz saldırısından sonra,



Ingiliz birliklerinin Alman 6. ordusunun Arras yakının daki mevzilerine saldırısıyla başladı. İngilizler hızla ha



vada üstünlüğü elde ettiler. Kanada birlikleri de ilk gün



Vimy sırtını aldılar. İngilizlerin ilerlemesi 15 Nisan'da durdurulduysa da, ertesi gün Fransız orduları Soissons



164



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ



Birinci Dünya Savaşı'nda, tank desteğinde ilerleyen İngiliz piyadelerini gösteren bir temsili resim.



ile Reims arasındaki 64 km'lik cephede, cepheye para lel uzanan bir dizi ormanlık ve kayalık tepe olan Che



min des Dames'ı almak için saldırıya geçtiler. Nivelle'in yerli yersiz açıklamaları sayesinde Fransızların planla



gilizlerin Almanlara kuzeydoğudan saldırmalarıyla baş ladı. Yağmurun iyice yumuşattığı alçak arazi üç günlük bombardımandan sonra tam bir bataklık halini almıştı.



rindan iyice haberli olan Almanlar, bu kesimi sağlam bi



Başlangıçta İtilaf Devletleri kuvvetleri geçici bir üstün lük sağladılarsa da, hazırlıkların uzun sürmesi işin bas



çimde tutmuşlardı.



kın niteliğini ortadan kaldırdığından, ayrıca Alman sa



siz keşif uçaklarından temizlediler; Alman topçusunun



ateşi de yaklaşan Fransız tanklarını yok etti. Fransızlar ilk Alman hattına ulaşıp ele geçirmeyi başardılarsa da, birbiri ardına saldırılarında çok az toprak kazandılar.



Sonuçta harekât tam bir bozgun oldu: Fransa 5 günde yaklaşık 120 000 kişi yitirmişti; 21 000 tutsak vermeleri



vunması da çok iyi örgütlenmiş olduğundan,İngilizlerin ilerleyişi, sözcüğün gerçek anlamıyla çamura battı". "



Saldırıdan hemen önce Alman uçakları, havayı Fran



20 Eylül'de başlayan ve dar cephelerde yapılan bir dizi sınırlı saldırıda İngilizler, Almanların karşısaldırılarına karşın biraz ilerlediler. Bu arada Almanlar, ilk kez har



dal gazı kullanarak, İngiliz birliklerine büyük zarar ver diler. Saldırı 6 Kasım'da Passchendaele tepesinin ve



ne karşılık, Almanların ölü ve yaralı sayısı çok daha az



Passchendaele kasabasının, Kanada birlikleri tarafın



di.



dan alınmasıyla sona erdi. Ieper çıkıntısı 8 km kadar de



Bu bozgundan morali bozulan Fransız ordusu 29 Nisan'dan başlayarak, başkaldırdı. 15 Mayıs'ta gösteri



şe meraklı Nivelle'in yerine getirilen Pétain, 2 haftalık bir sürede ayaklanmayı yatıştırdı ve yetenekleri, ödün



süzlüğü sayesinde durumu düzeltti. Fransız karşıistih baratı şaşırtıcı derecede etkili bir sansür uygulamasıyla,



ayaklanmayla ilgili hiçbir habere basında yer verilme



mesini sağladıysa da, Ludendorff durumu öğrendi. Bu arada Ingilizlerin ard arda saldırılar düzenlemeleri, Alman yedek kuvvetlerinin Kuzey cephesine yollana.



masına yol açtı. Kuzey cephesinde Haig, gerek Alman



ların Fransızlar üstündeki baskısını azaltmak amacıyla, gerek artık Alman hattını yarabileceğine inandığı için,



saldırıya geçti. Haig, leper çıkıntısına ulaşmayı amaç al



mıştı; ama Ingilizlerin önce, Messines tepesini almaları



gerekiyordu.



17 gün süren genel bir bombardımandan sonra, 7



Haziran'da, 500 000 kg yüksek tahrip gücü bulunan In giliz mayınlarıyla Messines tepesindeki Alman hattında geniş bir delik açıldı. Bundan sonra, general Sir Herbert Plumer'in 2. ordusu Ingiliz hava Kuvvetlerinin koruması



altında, Messines'i almayı başardı. Artık ana saldırı ola



nağı elde edilmişti; bu kesin zafer, Büyük Britanyalıların moralini yükseltti.



Kanlı Üçüncü leper muharebesi, 31 Temmuz'da In



rinleştirilmiş, ama Ingilizler yaklaşık 240 000, Fransızlar da 8 528 ölü ve yaralı vermişlerdi. Almanların kayıpları nin, 260 000 dolayında olduğu sanılmaktadır.



Fransızların ordudaki ayaklanmanın yaralarini sar maları için Almanlar üstünde baskıyı sürdürmeye karar li olan Haig, tankları harekete geçirdi. General ). H.G. Byng'in komutasındaki İngiliz 3. ordusu, 20 Kasım'da Cambrai cephesinde general Georg von der Mar witz'in komutasındaki Alman 2. ordusunun mevzileri



ne baskın yaptı. Gün işırken yaklaşık 200 kadar tank, peşlerinden dalga dalga gelen piyadelerle, Almanlara



saldırdı. Alman savunması geçici olarak çöktü ve saldı r1, 10 km'lik bir cephede Hindenburg hattını 8 km kadar aştı.



Cephenin delinmesinden yararlanmak için iki de sü vari tümeni getirilmişti ama, piyade yedekleri azdı;



tankların çoğu da isabet almıştı; bu yüzden ilerleme ya



vaşladı. 30 Kasım'da Almanlar, çıkıntıya karşısaldırılar



düzenlediler ve 3 Aralık'ta Haig, kısmi geri çekilme buyruğu vermek zorunda kaldı. Bununla birlikte, Cam



brai çarpışmaları, Batı cephesindeki taktiklerde iki açı



dan bir dönüm noktası oluşturdu: Hazırlık bombardi



manı yapılmadan başarılı bir saldırı gerçekleştirilmesi;



ilk kez tankların yığınsal biçimde kullanılması. Italya cephesi. Itilaf Devletleritaarruzuna yardımcı ola



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 165 0



om



10



Glum



takvimiyle 27 Şubat), Rusya'nın başkenti Petrograd'da



AVUSTURYA



ki garnizon ve işçiler ayaklanarak, 1917 Rus Devrimle ri'ni başlattılar. 3 gün içinde çar Nikolay II tahttan çekil



ODGL.



Veron



ALP Bang formes



ha



Pere



Mapo



ti'yle (işçi ve asker temsilcileri meclisi)görüşayrılığı için



de bulunan yeni hükümet, Itilaf Devletleri'ne karşı sa



TRENTINO



vaşı sürdürme kararı aldı.



Tier



11311 TEL D-113 more 1410



CAPES



SA



Trentino



151617.10



Vadapo Verana



di ve yeni Rusya Cumhuriyeti'nin geçici hükümeti ku ruldu. Bolşeviklerin egemenliğindeki Petrograd Sovye



Pove 1621



İTALYA



Consiglione



19



Pado



I. DÜNYA SAVAŞI: ITALYA CEPHESI, 1915-1918 X X



On



lel Dealer



Leandertaler er



x



La Marin Arvy



leur Deeded din lapte Ir. ABD



Tandler



SUND



A 23Par 1916



-1 K 1918



I.Orden



w De Here



Acurd 4 MINI



an



Der er



luar



Il Dewende



IM. Dr Island



)‫ايمطل‬



‫اهماهم ادامل‬



maralı kararname"sini çıkardı. Silahlı Kuvvetler arasın



da duyurulan bu kararname, Bolşeviklerin istediği so



The



Vicera



14 Mart'ta Sovyet, geçici hükümete meydan okudu



ve subayların disiplin yetkilerini kaldıran önemli “1 nu



ao



Dr. We benim



nucu verdi: Her türlü askeri disiplin ortadan kalku; yıp ranmış Rus ordusu ve donanması çöktü; savaştan bik



mış askerler, subayları öldürdüler ya da görevden aldı lar. Buna çok sevinen Almanlar, Rusların anavatanlarını



korumak için yeniden birleşmemeleri için, Doğu cep hesindeki bütün saldınları durdurdular; birliklerini Batı ve İtalya cephelerine yönlendirdiler. Ayrıca, geçici hū kümeti zayıflatmak için, Vladimir Ilyiç Lenin, vb. Bolşe



vik önderlerini Rusya'ya gönderdiler, Rusya'da onlara



cağı konusunda söz vermiş olmasına karşın Cadorna,



Leon Troçki de katıldı. 8 Mayıs'ta Rusya'nın Savaş bakanlığına atanmış olan



Arras ve Aisne muharebeleri bitinceye kadar harekete



Aleksandr Kerenskiy, bütün bu karışıklıklara karşın, te



geçmedi. 12 Mayıs'ta İtalyanlar, onuncu Izonzo muha



laşa kapılmış olan İtilaf Devletleri'nin baskılarına uya



rebesinde bir kez daha dağlık arazide kendilerine yol



açmaya çalıştılar. 17 gün sonra elde edilen kazanımlar



rak, yeni başkomutan Brusilov'a Galiçya cephesinde



saldırıya hazırlanması buyruğu verdi. 1 Temmuz'da



küçük, buna karşılık kayıplar korkunçtu: İtalyanlar 157



Brusilov, hâlâ savaşacak durumda olan az sayıda birlik



000, Avusturyalılarsa 75 000 dolayında ölü ve yaralı vermişlerdi. Bunun üstüne Cadorna, olağanüstü bir çaba göster



le Lemberg'e doğru saldırdı. Ne var ki, başlangıçta bir



meye karar verdi. 18 Ağustos'ta 52 tūmen ve 5 000 top



Rusların coşkusu ve disiplini hızla yok oldu. Bunun üs tüne Doğu cephesi komutanı general Max Hoffmann



la onbirinci Isonzo muharebesini başlattı. Görice ile Tri



este arasındaki bir saldırı geri püskürtüldü; ama iyice destek alan Italyan 2. ordusu Gorice'nin kuzeyinde ol



dukça ilerledi ve stratejik önem taşıyan Bainsizza yayla sini ele geçirdi. Çöküşe yakın bir durumda olan Avus



turyalılar, Almanlardan yardım istediler. Alman generali Otto von Below'un komutasındaki, 7 tümeni ve topçularının tümü Alman olan yeni Avus turya 14. ordusu, 24 Ekim'de apansızın Italyan 2. ordu suna saldırarak, Caporetto (ya da onikinci Isonzo) mu



haberesini başlattı. Gaz bulutları ve sis bombalarıyla



yapılan beklenmedik bombardımanlar, İtalyanların ha berleşmesini bozdu. Bundan sonra Alman akıncı birlik



leri bölgeye girdi. 2. Italyan ordusu savunma hatların dan geriye, Tagliamento ve Livenza irmaklarının öte ya



kaç başarı elde edilmesinden sonra, Rusların ikmal sis temi çöktü ve Almanların kararlı direnişi karşısında,



19 Temmuz'da Alman saldırısını başlattı ve Rus ordula rini bozguna uğrattı. Almanlar Galiçya sininna kadar ilerleyip durdularsa da, 1 Eylül'de general Oscar von



Hutier komutasındaki 8. ordu, Rus cephesinin kuzey deki temel noktası Riga'ya saldırdı. Dvina irmağının bati kıyısına yapılan bir saldırı kenti tehdit ederken, üç tū men, dubalı köprülerden ırmağı kuzeye doğru aşarak



kaleyi kuşattılar. Obür birlikler de doğuya doğru ilerle



diler. Rus 12. ordusu tam bir panik içinde kaçtı; küçük bir Alman amfibik kuvvetiyse, Riga körfezindeki Ösel ve Dagö adalarını işgal etti.



Almanların Riga'daki zaferiyle Rusya başkenti koru



masız kalmıştı. Halkın istemediği savaşı sürdürmek gibi



nina itildi. Italyan 3. ordusu da kıyı boyunca sessizce



geri çekildi; ama "Carnic kuvveti" adı verilen kuvvetle rinin bir bölümü, kuzeyde Alpler'in eteklerinde tuzağa düşürüldü.



12 Kasım'a gelindiğinde Cadorna, Pasubia dağından başlayarak, Trento'nun güneyinden geçen, Piave irma ğı boyunca Venedik körfezine kadar uzanan bir çizgi



boyunca savunmasını sağlam biçimde oluşturmayı ba şarmıştı. Ikmal olanaklarını aşan Avusturya-Alman sal



dırısı, bu çizgide duraklamak zorunda kaldı; Italyanlar 40 000 ölü ve yaralı, 175 000'den çok tutsak vermişler



di: Avusturyalıların ve Almanların kayıplarıysa 20 000 dolayındaydı. Cadorna'nın yerine general Armando



Diaz atandı ve İtalyanların sarsılan moralini düzeltmek



için; Italya'ya Fransız ve Ingiliz destek kuvveti yollandı. Caporetto bozgununun dolaysız sonuçlarından biri de, 5 Kasım'da yapılan Rapallo konferansı oldu. Bu konfe



ransta İtilaf Devletleri'nin her yerde komuta birliğini sağlama konusundaki ilk girişim olan Yüksek Savaş Konseyi oluşturuldu.



Doğu cephesi: Rusya'da devrim. 12 Mart'ta (eski Rus



1917'de Fransız



orduları



başkomutanlığına getirilen mareşal Philippe Pétain.



166 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ tarihsel bir yanlış yapmış olan Kerenskiy hükümeti (Ke



renskiy 20 Temmuz'da geçici hükümetin başına geç mişti), Petrograd'dan Moskova'ya kaçtı. 7 Kasım'da (eski Rus takvimiyle 25 Ekim) Bolşevik önderleri Lenin



ve Trocki iktidarı ele geçirdiler. "Toprak, barış ve ek mek” vaadlerine inanan Rus askerleri yığınlar halinde askerden kaçtılar ve Devrim hükümeti 26 Kasım'da sa



vaş çabalarından vazgeçti. 15 Aralık'ta Doğu cephesin deki çatışmalara son veren ve Rusya'yı İtilaf Devletleri



safından kesin olarak çıkaran bir ateşkes imzalandı. Dikkatini Rusya'da yeni yerleşmeye başlayan devrim



üstünde yoğunlaştırmak isteyen Lenin, daha sonra, ağır koşullu Brest-Litovsk Antlaşması'nı (3 Mart 1918) kabul etmek zorunda kaldı: Antlaşmayla Rusya Ukrayna, Fin



landiya ve Gürcistan'ın bağımsızlığını kabul ediyor, Po lonya'yı, Baltık devletlerini ve Beyaz Rusya'nın bir bö



lümünü denitimi altında tutmaktan vazgeçiyor, Kars, Ardahan ve Batum'u Türkiye'ye bırakıyordu. 1918'e kadar Alman işgali altında kalan Ukrayna, Alman halkını açlıktan korumak için tahil alanları olarak kullanıldı.



Balkan cephesi. Yunanistan'da kral Konstantinos yöne timi İttifak Devletleri'ne yakınlığını sürdürdü. Ama so nunda, İtilaf Devletleri'nin baskısına boyun eğip, 12 Haziran'da tahttan çekildi. Yerine geçen oğlu Aleksan dros I, Venizelos'u 26 Haziran'da başbakanlığa atadı



Suriye-Filistin cephesinde Archibald Murray'e. Filis tin'e sınırlı bir taarruz başlatma buyruğu verildi. Türk birlikleri bölgenin iki doğal girişi olan Gazze ile Birüsse bi arasındaki tepeler boyunca savunma mevzileri kur



muşlardı. 26 Mart'ta general Sir Charles M. Dobell'in yönetiminde Gazze'ye yapılan birinci saldırı Dobell'in bindirilmiş kuvvetleri ile piyade kuvvetleri arasındaki bağlantının kopması nedeniyle başarısızlığa uğradı. Ama Murray, raporunda bu çarpışmayı bir Ingiliz zaferi olarak gösterince, vakit geçirmeden ilerleyip Kudüs'ü alması buyruğu verildi. 17 Nisan'da Dobell cepheden



bir saldırı girişiminde bulundu ve ikinci Gazze çarpış



masında Türkler tarafından yeniden püskürtüldü. Bun dan sonra gerek Dobell, gerek Murray görevlerinden alındılar, Murray'in yerine, general Allenby getirildi. Al lenby'ye “Kudüs'ü Noel'den önce alma" buyruğu ve rildi.



31 Ekim'de Üçüncü Gazze çarpışmasını



(Birüsse



bi muharebesi) başlatan Allenby, üç tümeni oyalama savaşı göreviyle cephede bırakıp, gizlice Birüssebi'ye



doğru harekete geçti; bütün gün süren savaştan sonra, Avustralya süvari birliği, Türk siperlerine girip, Birüsse bi'ye yönelerek, su kaynaklarını ele geçirdi; aceleyle alanı boşaltan Türk 7. ordusunun sol kanadı açık kalmış oldu.



ve ertesi gün de Yunanistan İtilaf Devletleri safında sa



Allenby 6 Kasım'da kuzeye saldırdı, Bindirilmiş çöl



vaşa girdi. Etkisiz kalan general Sarrail'ın yerine getirilen



kolordusunu denize doğru yönlendirdi. Türk kuvvetleri



general M.L.A. Guillaumat, Yunan kuvvetlerini yeniden örgütlemeye ve saldırı planları hazırlamaya girişti. Türk cepheleri: Irak, Suriye-Filistin, Kafkas cepheleri.



bu tuzaktan zamanında kurtulmak için Gazze'yi boşalt tılarsa da 13 Kasım'da Allenby'nin yeni bir saldırısı kar



şısında Kudüs-Yafa hattına çekilmek zorunda kaldılar.



Rusya'daki Devrim, daha vilin başında Kafkasları bir sa vaş alanı olmaktan çıkardı:(15 Aralık 1917'de dört haf



Allenby'yi Türk yedek kuvvetlerinin yetişmesi ve gene ral von Falkenhayn'ın cepheye gelerek denizden



talik bir ateşkes imzalandı ve Rus Kaſkas ordusu dağıtıl di; daha sonra Brest-Litovsk barış görüşmelerine Türk



Kudüs'e kadar yeni bir mevzi hattı kurması kısa bir süre duraklattıysa da sonunda 9 Aralık'ta Kudüs düştü.



temsilcileri de katıldılar, böylece Türk birliklerine de



Irak cephesi. Sir Frederick Maude, 22 Şubat'ta saldırıya



öbür cephelere destek olma olanağı doğdu. Somme'daki çarpışmaları canlandıran suluboya bir resim.



geçerek, Türk kuvvetlerini Bağdat'a doğru çekilmek



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 167 I. DÜNYA SAVAŞI



RUSYA



ORTADOĞU CEPHESİ



KARADENIZ



Sinop



MAZA



Perovit



DENIZ



Pon 12.10 Trabzon



DAGLARI



TE



4.18143



11



YTI



Uluslararay sinar 1914 Baskentler



3-15



Buglica kentler



Erturum



PM



2



kyler



TURKIYE



ATKV



GLY.



Test



Buyuk Britanya, Rusya)



En



EN



17.10



SUAIYE



muh (tarih)



Indik Devleden'nun erleme ya da bar, taartur (tarih)



lasak Derleden'nın ulang en de noktalar (tanh)



Deno



sang



1915'te sau trario



IRAN



Kort



11



AKDENIZ M-1 573 NO



:



01



11-22



Yal KE



SET



கம்



AITO



SURYE



1918'de sunu banh)



Baylia Jerley entelen



şiddetli muharebe alanlan Areyks suu Cugsu 30 Ekim 1918



:



0



COLU



ONDAY Ang



1917'de sinir banh)



ya da ilerleyiz. (tanhi AD



73511



FRISTIN



1916'da sanih



Y Devletleri'ne kan nuzu



Badoo



Vea



Treoeunh) Il Devletleri'nin taler luzandig



TV WA



118218



Ittifak Devlederi'nin taler basandi



XO



Nusan



onder



• 103



Kn



olay Devletien Araplar, Fransa Taralu Devletler



KIBRIS Ingiger har



3-2-1,



ladak Devletleri



(Almanya. Osmanlı imparatorlugu



:



Oryartus ulic



TOROSDGL



TEN anti



Demiryolu



Bio



Konya Antalya



UN



001



Erancan 10%



Keel



1915-1918



Vadim



AFKAS



Intai Devletleri'nin ulat



en len noktalar banh) 2.



Coll



ce SANA YARIVLAD



De



NUFUD COLOR



MJ SIR (bg bn 12.619



ARABISTAN LALA keng



ve



ZINFO7



1



AN On



zorunda bıraktı. Diyale irmağı boyunca günlerce süren çarpışmalardan sonra İngilizler 11 Mart'ta Bağdat'a gir diler. Türk kuvvetleri oldukça düzensiz biçimde geri



çekildiler. 27 Ekim'de Ingilizlerin yeniden saldırıya geç meleri sonucunda, birçok çarpışmanın ardından Türk kuvvetleri kuzeye çekilerek, Karatepe ve Fetha mevzi



lerine yerleştiler. Deniz savaşları. Alman Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, uzun hesaplardan sonra, sınırsız denizaltı savaşının Bü yük Britanya'yı 5 ayda barış masasına oturtacağı sonu



cuna vardı. Ve bu savaş sürdürüldü. Nisandan başlaya rak Büyük Britanya, ayda 875 000 tonu bulan ağırlıklar



da gemi yitirmeye başladı. İngilizlerin ve yansız ülkele rin sivil denizcileri denize açılmayı reddetmeye koyul dular. Eldeki kruvazör ve destroyerler de hızla yitirildiği için, deniz kuvvetleri koruyucu konvoylar oluşturma önerilerini kabul etmedi. Hafif savaş gemileriyse, deni



zaltıları batırma konusunda düş kırıklığı yarattılar. De



niz kuvvetleri Komutanlığına getirilmiş olan amiral Jelli



coe, Büyük Britanya'nın besin, vb. gerekli madde stok larının temmuza doğru tükeneceğini hesapladı. Başbakan Lloyd George'un israrlarının, ABD amirali William S. Sims ile ve Büyük filonun komutanlığına geti



rilmiş olan Beatty'nin tavsiyelerinin sonucunda, 10Ma



30



yıs'ta konvoy sistemi kabul edildi ve kısa sürede çok



parlak sonuçlar alındı. Mayıs ayında ABD destroyerleri nin de katıldığı Ingiliz gemileri ticaret gemilerini çok iyi korudular; üstelik çok sayıda Alman denizaltısı batır mayı da başardılar. Böylece konvoylar, Büyük Britan



ya'yı tartışmasız biçimde kurtarmış oldu: Yılın sonunda



gemi kayıpları 8 milyon tonu aşıyordu ama, Itilâf Dev



letleri'nin gemi yapimi programları, kayıplardan daha çoğunun üretilmesini öngörüyordu. Bu arada Alman destroyerleri şubat, mart ve nisanda



Manş denizindesaldırılara giriştiler. Buna karşılık Ingi



lizler de Ostend ve Zeebrugge'ye saldırılar düzenledi ler. Yıl sonunda ingiliz gemileri Hollanda açıklarında Al man kıyı gemilerine saldırdılar. Kasım ayında Almanla rin Helgoland körfezindeki mayın temizleme harekâti



na karşı da başarısız bir savaş kruvazörü saldınsı düzen



lediler. Aralık ayında Almanların, İngiltere ile Iskandi navya arasında çok sayıda konvoya saldırarak, İngiliz ti caret filosuna yeniden kayıplar verdirmeleri üstüne, Beatty, konvoylarda artık koruyucu güç olarak savaş gemilerinden oluşan küçük filolar kullanmak zorunda kaldı.



1918'DEKİ HAREKÅT



Genel strateji. 1918'in başında İtilaf Devletleri'nin du



168 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ rumu ciddiydi. 1917'deki önemli İtilaf Devletleri saldırıları başarısızlığa uğramış, Rusya çökmüştü; İtalya da çökmenin eşiğindeydi. Almanların denizaltı harekati,



Devletleri kuvvetlerinin ayrı ve farklı bir bileşeni olması, kimliğinin korunması" gerektiği yargısına vardı. İnsan



ABD'den gelen deniz ikmalini tehdit etmeyi sürdürü-



gücü sıkıntısı çeken ve deneyimsiz ABD askerlerinin yeteneksizliklerinden yakınan Itilaf Devletleri'yse, ABD



yordu. ABD askerlerinin İtilaf Devletleri'nin tükenen in-



birliklerinin Fransız ve Ingiliz orduları için bir yedek



san güçlerine destek sağlaması için aylar geçmesi gere-



kiyordu. İngiltere de, Fransa da, savunma konumuna çekilmişlerdi.



Ama İttifak Devletleri de başarılı olamamışlardı. İtilaf Devletleri'nin deniz ablukası, ellerini kollarını bağlıyor



kuvvet haline getirilmesini istediler; İngiliz Savaş Bakanı Newton D. Baker ile ABD Başkanı Wilson, Fransa Cum hurbaşkanı Georges Clemenceau ile Lloyd George'un öne sürdükleri gerekçelere karşın, Pershing'i destekle diler.



du. Avusturya'nın kaynaklan tükenmişti; Osmanlı İm-



Başkan Wilson, 8 Ocak 1918'de Kongre'de yaptığı



paratorluğu ve Bulgaristan çok güç durumdaydılar. Sa-



konuşmada, ünlü barış için "Ondört Noktası"ni ("Wil



vaşın yükü gün geçtikçe daha çok Almanya'nın omuz-



son prensipleri" de denir) açıkladı: Açık diplomasi, si lahların azaltılması, ulusların geleceklerini belirleme



ABD'nin güçlerini toplaması. Savaşa hazırlıklı olmayan



hakkı, Milletler Cemiyeti'nin kurulması, vb. Bu idealist savaş hedefleri İtilaf Devletleri' ne manevi bir ağırlık ka



lanna çöküyordu.



ABD, denizaşırı bir askeri kuvveti örgütleme, donatma, eğitme, taşıma ve ikmalini sağlama sorunuyla karşı karşıyaydı. Ordu 200 000 asker ve 9 000 subaydan, 4 mil-



yonu aşkın askere (200 000'i subay) çıktı ve bu kuvvetin yaklaşık yarısı savaş bitmeden Avrupa'ya ulaştı: Yarısından çoğu savaş birlikleriydi (her biri yaklaşık 28 000 kişiden oluşan 42 tūmen); geri kalanıysa destek görevlerdeydi.



Pershing ve İtilaf Devletleri komutanları,Verdun'un doğusunda kalan Lorraine bölgesinin ABD birliklerinin savaş alanı olması konusunda anlaştılar. Fransa'nın güneybatısındaki limanlara ABD birlikleri çıkmaya başla-



zandırdı.



Batı cephesi. Ludendorff, Almanya'nın tek savaşı ka zanma umudunun, 1918'de Batı cephesinde, ABD bir



liklerinin savaşa girmesi ciddibir etki uyandırmadan ön ce, kesin bir zafer kazanmak olduğunu anladı. Rusya savaş dışı kaldığına göre, doğudaki Alman kuvvetlerinin



büyük bölümünü batıya kaydırıp, büyük bir taarruz ha zırlamaya karar verdi. Niyeti bir dizi güçlü saldırıyla, Iti laf Devletleri kuvvetlerini bozguna uğratmaktı. Fransız



lar ile İngilizlerin ilgi alanlarının farklıolduğunun, Fran



sızların Paris'in korunmasına önem verdiklerinin, İngi



di. ABD donanmasına verilen denizaşırı taşımacılık gö



lizlerinse Manş denizindeki limanlarla bağlantılarına



revinin bir bölümü ABD limanlarında elkonan Almanti-



dikkat ettiklerinin bilincinde olan Ludendorff, bu iki or



caret gemileriyle, geri kalanı da ABD ticaret filosuyla yapıldı. Bu karma filo, bir tek gemi bile yitirmeden 1



du arasında bir engel oluşturmayı, sonra da İngiliz kuv



milyonu aşkın ABD askerini Fransa'ya taşıdı. Geri kalan



1 milyonsa, İtilaf Devletleri'nin gemileriyle taşındı.



vetlerini bir dizi saldırıyla yok etmeyi planladı.



Almanlar saldırılarına, 21 Mart sabahı yoğun sisli bir havada, Ingiliz birliklerinin sağ kanadına Arras ile La Fè



800 000 kişilik ABD deniz kuvvetleri, başlangıçta



re arasındaki 100 km'lik bir cephede başladılar (ikinci



konvoylara ve denizaltılara karşı öbür eylemlere katıldi: İskoçya'dan Norveç'e kadar uzanan Kuzey denizi



Somme muharebesi), 5 saat süren İngilizlerin bekleme



dikleri bir bombardımandan sonra, özel olarak eğitil



şedi. Ayrıcabeş savaş gemisi İngiliz Büyük filosuna ka-



tıldı, üç savaş gemisi de Irlanda sularında suüstü saldı-



miş Alman saldırı birlikleri sisin içinde ilerlediler; her tü men gidebildiği kadar ileri, elinden geldiğince çabuk gitti. Şaşıran İngilizler geri çekilerek, Alman 18. ordusu



rılarına karşı görevlendirildi.



nun Somme irmağına ulaşıp aşmasına olanak verdiler.



olmadığı için, Pershing kendi hareketli kuvvetinin “ltilaf



sızlardan da destek istedi; ama Pétain, Paris'in korun



mayın kuşağını oluşturan 70 000 mayının 56 000'ini dö-



ABD teknik bakımdan İtilaf Devletleri'nin bir parçası



Ingiliz yedek kuvvetleri yardıma koşarken, Haig Fran



Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere'de bir cephane fabrikasında çalışan kadınlar.



27‫روا‬



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 169



CFOP



Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarında kullanılmaya başlanan 305 mm'lik uzun erimli ingiliz toplarından biri. masına daha çok önem veriyordu. İngilizler bunun us



lerden oluşan Alman birliklerine karşı başarı elde edil



tüne bir yüksek komutan atanması için baskı yaptılar ve



mesi, İtilaf Devletleri'nin moralini yükseltti.



3 Nisan'da Beauvais'de toplanan Itilaf Devletleri Yük sek Savaş Konseyi, Ferdinand Foch'u İtilaf Devletleri kuvvetleri başkomutanlığına atadı. Foch da hemen, In gilizlere yardım yollamaya başladı.



zilenerek, Marne boyundaki Alman saldırısına karşı çık tılar. 3. tümen Château-Thierry'deki köprüleri tutup,



Almanların saldırısı, 64 km ilerlemelerinden sonra



hızını yitirdi. Foch'un destek göndermesinden sonra



Ardından, ABD 2. ve 3. tümenleri 30 Mayıs'ta mev



sonra da karşısaldırıya geçti ve toparlanan Fransız bir liklerinin de yardımıyla Almanları Marne'ın öbür kıyısı na püskürttü. 2. tümen de, Château-Thierry'nin batısın



da, Montdidier'ye ulaştıktan sonra durdu. İtilaf Devlet



da Alman saldırılarına başarıyla direndi.



İngiliz, 77 000 Fransız); Almanların ölü ve yaralılarının



üstüne, ABD 2. tümeni, deniz piyade tugayının öncülü



leri yaklaşık 240 000 ölü ve yaralı vermişlerdi (163 000



sayısı daha da yüksekti. Taarruzun en önemli sonucu, Almanlar açısından, İtilaf Devletleri'nin bir ortak komu tanlık kurmaları oldu.



23 Mart'ta uzun menzilli bir Alman topu, 105 km



Ludendorff'un 4 Haziran'da saldırıdan vazgeçmesi



ğünde karşısaldırıya başladı. 5 Haziran - 17 Haziran arasında Almanlar Vaux, Bouresches ve Belleau or



manlarındaki mevzilerinden atıldılar. 9 Haziran'da



Compiègne'de başlatılan bir Alman ilerlemesi de, 12



uzaktan Paris'e arada bir atış yapmaya başladı. Bu şaşır



Haziran'da Fransız ve ABD birlikleri tarafından durdu



tici silah Parislilerin moralini iyice bozarak, 876 kişi ka dar kayıp verilmesine de yol açtı; ama savaşın gidişini



ruldu.



etkilemedi.



Flandre'daki İngilizlere karşı hâlâ büyük bir saldırı planlamakta olan Ludendorff, Fransız birliklerini ingiliz



9 Nisan'daki Lys muharebesinde Almanlar, Ingiliz kuvvetlerine bu kez Flandre'da, daha dar bir cephe üs



cephesinden uzağa çekmek için Champagne'da bir ön saldırı girişiminde daha bulundu: İkinci Marne muhare



tünden saldırdılar ve Hazebrouck ile Manş denizi kıyı



besi, 14-15 Temmuz'da, Alman kaçaklarından, uçak



bağlantısını tehlikeye soktular. Alman birlikleri kısa sü



larla yapılan keşiflerden ve tutsaklardan bilgi alan Itilaf Devletleri kuvvetlerinin, ilerleyen Almanları top atışıyla



sinda mevziler arasında bulunan önemli demiryolu



rede hazırlıksız Ingiliz tümenlerini ve bir Portekiz tūme nini yararak geçtiler. 12 Nisan'da “sırtımızı duvara da



yadık" bildirisini yapan Haig, daha çok geri çekilinmesi



ni yasakladı. Almanlar 16 km ilerleyip, Messines tepesi ni geri aldıktan sonra, 17 Nisan'da durduruldular. Lu



dendorff bu kez de taktik alanda başarı elde etmiş, ama



stratejik bakımdan başarısızlığa uğramıştı: Savunma ya



rilamamıştı ve Manş denizi kıyısındaki limanların gü



venliği bozulmamıştı.



Ludendorff 27 Mayıs'ta bir kez daha, bu sefer Che



min des Dames boyunca 40 km'lik bir cephede saldırı



ya geçti (üçünců Aisne muharebesi). Bu, Flandre'daki



Ingilizlere karşı yapılması planlanan kesin sonuçalacak



karşılamalarıyla başladı. Reims'in doğusundaki saldırı, Fransızlar tarafından birkaç saatte durduruldu. Re ims'in batısındaysa Alman 7. ordusundan yaklaşık 14 tümen Marne'ı geçti; ama ABD birlikleri direndiler. Da



ha sonra da Itilåt Devletleri'nin hava kuvvetleri ve top çusu Almanların köprülerini yıkarak ikmal yollarını kesti ve 17 Temmuz'da saldırıyı durdurmak zorunda bıraktı.



Almanlar beş ay içinde 500 000 ölü ve yaralı vermişler di. Müttefiklerin kayıpları daha da fazlaydı; ama artık her ay 300 000 ABD askeri gelmekteydi. İtilaf Devletleri'nin karşısaldırısı 18 Temmuz'da, Lu dendorff geri çekilmeye hazırlanırken başladı. Hafif



tanklar kullanan, ABD ve Ingiliz tümenlerinin de yardım



bir saldırıya hazırlık olarak, Fransızları şaşırtmak ama



ettiği Fransız orduları, soldan saga doğru Marne çıkıntı



yen Alman birlikleri, 9 Fransız tümeni ile 3 Ingiliz tüme nini bozguna uğratarak, Aisne irmağını geçtiler ve gün batarken, Vesle irmağını Fismen'in batısında aşıp, 30



geri aldılar. Bundan sonra Ludendorff , planladığı Flan dre saldırısından vazgeçerek, ağırlığı Vesle kıyısındaki



cıyla yapılan bir saldırıydı. Tankların arkasından ilerle



Mayıs'ta Marne'a ulaştılar.



28 Mayıs'ta Pershing, Marne'daki Fransızlara destek



gönderirken, savaştakiilk ABD saldırısı 80 km kuzeyba tida, Cantigny'de gerçekleştirildi. Bunun yerel bir hare. kât olmasına karşın, Hutier komutasındaki yaşlı asker



sina saldırdılar, Vesle irmağına ulaştılar ve Soissons'u durumu korumaya verdi. Marne çıkıntısı artık yoktu. Stratejik açıdan İkinci Marne muharebesi savaşın gidişi



ni değiştirmiş, inisiyatif Almanların elinden alınmış, Lu



dendorff'un planları suya düşmüştü.



8 Ağustos'ta Amiens yakınında Haig, 4. orduyu ve



kendisine bağlı Fransız I. ordusunu, Almanların 18. ve



170 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ



28 Haziran 1919'da Versailles Antlaşması'nın imzalanmasını gösteren bir resim.



2. ordularının üstüne sürdü. İyi hazırlanmış bir saldırı beklemeyen Almanlar, panik içinde geri çekilmeye başladılar. Ludendorff acı bir biçimde, 8 Ağustos'un "Alman ordusu için kara gün” olduğunu açıkladı (Lu dendorff daha sonra, savaşa artık son verilmesi gerekti



ordusu, 12 Eylül'de çıkıntının iki yanına birden saldırdı.



16 Eylül'e gelindiğinde, çıkıntı Almanlardan bütünüyle temizlenmişti. Bundan sonra Pershing, bütün ordusunu



başka bir cepheye aktarma gibi büyük bir işe yöneldi: 1



milyonu aşkın askerin tanklar ve silahlarıyla birlikte, ge



ğini söylemiştir).



ce, Meuse irmağının batısındaki Argonne ormanı böl



Almanlar çıkıntının eski ucunun 15 km gerisinde yeni bir mevzi oluşturmayı başardılarsa da, Fransız birlikleri



edilmeleri gerekiyordu.



10 Ağustos'ta onları Montdidier'yi boşaltmak zorunda



bıraktı.



Amiens muharebesinin ikinci evresinde, 21 Ağus



tos'ta Ingiliz ve Fransız orduları saldırı tazelediler. Lu dendorff, Lys ve Amiens bölgelerinden genel geri çekil



me buyruğu verdi; ama 30-31 Ağustos'ta Anzakların



Somme irmağını aşmaları, bu planı bozdu. Almanların genel durumu kötüye gidiyor, bu yüzden de en son mevziye, Hindenburg hattına geri çekilmelerini zorun



lu kılıyordu. O sırada Haig de yedek kuvvetlerini kullan mıştı ve kazandığı zaferi daha ileri götüremezdi. Al manların kaybı, 30 000'i yaralı 100 000'i aşkın kişiydi.



itilaf Devletler'iyse 42 000 (22 000 Ingiliz, 20 000 Fran sız) kayıp vermişlerdi. Ama İtilaf Devletleri, gerek tak tik, gerek stratejik bakımdan yeni bir zafer kazanmışlar dı, Almanların moraliyse sıfırdı.



gesine taşınıp, orada bir başka önemli saldırıya hazır Foch iki büyük saldırı planladı. Bunlardan biri, Ver dun bölgesinden, Almanların yaşamsal önem taşıyan ikmal merkezi ve demiryolu kesişme noktası olan Mé. zières'e doğru yapılacak Fransız-ABD saldırısıydı. İkin cisiyse, Péronne ile Lens arasında yapılacak ve demir



yolu kavşağı Aulnoye'u hedef alacak Ingiliz saldırısıydı. Başarılı olunursa, bu ikili saldırı, Almanların Batı cephe



sindeki lojistik durumunu altüst edecekti. ABD birlikleri 26-27 Eylül'de Vauquois ve Montfaucon'dan geçtilerse de, Almanların destek almaları üstüne saldırıları yavaş.



ladı. Pershing, Saint Mihiel harekâtından sonra, saldırı



tümenlerinden bazılarını dinlenmiş birliklerle değiştirdi ve 4 Ekim'de saldırısını yeniledi. Manevra alanı bulun



madığından, 1. ordu pahalıya mal olan bir dizi cephe saldırısıyla yavaş yavaş kendine yol açtı ve Argonne or manının Almanlardan temizlenmesi, soldan Aisne ir



Pershing, 30 Ağustos'ta 1914'ten beri Alman işgalinde



mağına doğru ilerlemesini kolaylaştırdı. ABD kuvvetlerinin beklendiği kadar hızlı ilerleyeme mesinden kaygılanan Fransa cumhurbaşkanı Clemen



bulunan Saint Mihiel çıkıntısına doğru harekete geçti. ABD albayı Billy Mitchell'in komutasındaki 1 400 kadar



ceau, Pershing'in görevinden alınması için çaba harca



dıysa da, başarılı olamadı: ABD saldırısının Batı cephe



ABD, Fransız, Italyan ve Portekiz uçağından oluşan bir



sindeki kullanılabilir Alman yedeklerinin tümünü ken



Kendisine ayrılmış ayrı bir cephede iş gören ayrı ve



farklı bir ABD ordusu için yürüttüğü çekişmeyi kazanan



İtilaf Devletleri hava kuvvetinin desteğindeki ABD 1.



disine çekmekte olduğunu gören Foch, Clemen



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 171 ceau'yu desteklemedi. Ekim ayının sonuna gelindiğin



toprağa yerleştiler; Ingiliz birlikleriyse sağda büyük bir köprübaşı elde ederek 28 Ekim'de cepheyi yardılar ve



de, 1. ordu üçüncü ve son Alman hattını birçok yerden delmişti.



30'Ekim'de Sacile'ye ulaştılar. Ertesi gün, Italyan yedek



Yorulan tümenlerin yerine dinlenmiş olanları koyan



birliklerinin giderek genişleyen açıktan yararlanmaları



1. ordu, 1 Kasım'da yeniden ilerledi, Buzancy'nin ku zeydoğusundaki ve batısındaki son Alman mevzilerini yardı, Fransız 4. ordusunun Aisne'i geçebilmesini sağ



luno'ya, ertesi gün Tagliamento'ya ulaşıldı. Batı bölge



üstüne, Avusturyalıların direnişi çöktü. 1 Kasım'da Bel



sindeyse, Ingiliz ve Fransız birlikleri 3 Kasım'da Tren



ladi. Bundan sonra ABD öncü birlikleriMeuse vadisin



to'ya saldırdılar. Aynı gün, Venedik körfezine gönderil



de açıkta ilerlediler, 6 Kasım'da Meuse'e vardılar ve top ateşiyle bütün Alman cephesi için yaşamsal önemde bir



birkaç saat sonra da ateşkes imzalandı. Çarpışmalar 4



ikmal yolu olan Mézières-Montmedy demiryolu hattını kestiler. ABD saldırısının başlamasından bir gün sonra,



27 Eylül'de, Haig'in ordular grubu da Hindenburg hatti



na yüklenmişti; ama, başarılı Alman savunması karşısın



miş bir İtilaf Devletleri donanması Trieste'yi ele geçirdi; Kasım'da sona erdi.



Balkan cephesi. Selanik'te temmuz ayında, Guillau



mat'nin yerine başarılı Fransız generali Franchet d'Es perey getirilmişti. Yüksek Savaş Konseyi istemeye iste



da bu saldırı kısa sürede hızını yitirdi.



meye büyük bir saldırıya hazırlanması iznini verdi.



saldırıyla Ingilizler de, 17 Ekim'de Selle irmağı kıyısın



sızlar ve Ingilizlerden oluşan yaklaşık 600 000 kişilik bir kuvvetin komutanıydı; ama bunların yalnızca 350 000'i



Meuse-Argonne'daki ABD baskısı bütün hat boyun ca Almanların geri çekilmesini zorunlu kılmıştı. Yeni bir



daki Alman savunmasını çökerttiler. Aynı tarihlerde,



D'Esperey görünüşte Sırplar, Çekler, İtalyanlar, Fran



gerçekten savaşabilecek durumdaydı. Karşılarındaysa



gilizler de, yeniden Flandre'da ilerlemeye koyuldular.



400 000 kadar Bulgar vardı (komuta ve kurmay görev lerinin dışındaki bütün Alman birlikleri çekilmişti).



Cephe çizgilerinin bozulmaya başladığı bir sırada, 6



masında cephenin merkezine saldırdılar (iki yandan



başkan Wilson'a bir mesaj göndererek Wilson'un “14



di); dalma hareketi başarılı oldu; aynı biçimde 18 Ey



meden sonra, Wilson'un israrıyla, Birleşik ABD ve İtilaf



dırısı da başarılı oldu.



ateşkes görüşmesi yapmayacakları kararına varıldı. Bu



yardı. İngiliz saldırısı ertesi gün Strumitsa'ya ulaştı. İyice



Devletleri'nin isteğini yerine getirebilmesi için, resmen



küp'ü aldılar. Ayrıca, İtilaf Devletleri'nin uçakları, ka çan Bulgarlar arasında büyük bir panik yarattılar. 29 Eylül'de Bulgaristan ateşkes istedi ve isteği kabul



Belçika kralı Albert'in komutasındaki Belçikalılar ve In



Alman ordusu dağılmaya başladı.



15 Eylül'de Sırp birlikleri yoğun topçu ateşinin koru



Ekim'de, yeni Alman başbakanı Baden prensi Max,



Fransız ve Yunan birlikleri tarafından destekleniyorlar



nokta"nın temelinde bir ateşkes istedi. Birkaç haberleş



lül'de Ingilizlerin sağ kanada yaptıkları bir şaşırtma sal



Devletleri'nin, Almanya'da varolan askerî diktatörlükle



nun üstüne Ludendorff, yenik Alman hükümetinin İtilaf



görevinden alınmadan hemen önce istifa etti. Ama



Hindenburg, Almanların başkomutanı olarak görevin de kaldı. Ludendorff'un yerine general Wilhelm Groe ner Genelkurmay başkanlığına getirildi.



Saldırı 25 Eylül'de Vardar'a ulaşıp, Bulgar cephesini



harekete geçen Fransız süvarileriyse, 29 Eylül'de Üs



edildi. Ama Franchet d'Esperey, birlikleriyle kuzeye doğru ilerlemeyi sürdürerek, 1 Kasım'da Belgrad'da



Ayaklanma ve ateşkes. Almanya'nın içinde komünistle



Tuna'yı aştı. Almanya'nın ateşkes yapmasıyla çarpış malar durduğu zaman, Fransız birlikleri Budapeşte ve Dresden'e yürümeye hazırlanıyorlardı.



malar patlak verdi. Yeni bir sosyalist hükümet iktidara geldi ve 9 Kasım'da cumhuriyet ilan edildi. Imparator



Türk cepheleri:Kafkas, Suriye, Filistin ve Irak cepheleri.



rin kışkırttığı ve 29 Ekim'de açık deniz filosunda patlak veren ayaklanmanın kıvılcım rolünü oynadığı ayaklan



Compiègne yakınında, ateşkes görüşmelerine başladı.



Yılın başlarında, Suriye ve Filistin cephesiyle Al lenby'nin kuvvetlerinden bir bölümünün Batı cephesi ne gönderilmesi nedeniyle, Kudüs'te ancak küçük çar pışmalar yapıldı. Ama güneyde ve doğuda Arabistan ateşler içindeydi: T.E. Lawrence'ın kışkırtmasıyla ayak



koşullarına göre, Alman ordusu hemen bütün işgal etti



güney noktası olan Arabistan'daki Medine'ye kadar



ertesi gün Hollanda'ya kaçtı.



Bu arada, sivil Mathias Erzberger'in başkanlığındaki



bir heyet, Foch'un bir tren vagonundaki karargâhında, 11 Kasım 1918'de saat 05'te anlaşmaya vanldı. Ateşkes



lanmış Araplar Amman'dan, Türk askeri güçlerinin en



ği topraklardan ve Alsace-Lorraine'den çekilecek, he men büyük miktarda savaş gerecini ve bütün denizaltı



yaklaşık 970 km boyunca uzanan Hicaz demiryoluna



de Itilaf Devletleri'nin gözetimine verecekti. Ayrıca Al



eden Hüseyin Bin Ali'nin oğlu Emir Faysal'la birlikte de miryolu hattını tahrip ederek Medine'nin bağlantısını



larını teslim edecek, bütün öbür suüstü savaş gemilerini



manlar, Ren'in batısındaki Alman topraklarını boşalta caklar ve Ren üstündeki üç köprübaşı İtilaf Devletleri



kuvvetleri tarafından işgal edilecekti. Ateşkes hemen



sürekli saldırdılar. Eylül ayında Lawrence, kendisini "Hicaz kralı" ilan



kesti.



Bu arada yaz sonunda destek alan Allenby, son çar



11.00'de son verildi.



pışma için özenle hazırlandı. İyice tahkim edilmiş Türk savunma hattı Akdeniz kıyısında Yafa'nın kuzeyinden



rini batı cephesine aktarmış, Rusya savaş dışı kaldığı için



gücünü deniz kıyısında yoğunlaştırmak, bir gedik aç



mişti. Tonale geçidinin batısına yapılan şaşırtma saldırısı



arada Ingiliz hattının tamamını da Şeria vadisi eksenin



yürürlüğe girdi ve çarpışmalara 11 Kasım günü saat



Italya cephesi. İlkbaharda Almanya, İtalya'daki birlikle



Şeria vadisine kadar uzanıyordu. Allenby'nin planı, asıl



Avusturya'nın İtalya'yı tek başına altetmesinde diret



mak ve süvari kolordusunu bu açıktan içeri sokmak, bu



13 Haziran'da geri püskürtüldükten sonra, Verona ve



de dönerek kuzeye ve doğuya hareket ettirmekti. 19



Itilaf Devletleri'nin öbür cephelerde başarı kazandıkla



birlikleri Yıldırım Ordularıgrubunun karargâhına girdiler



nunda ikili bir saldırı hazırladı. O sırada Avusturya-Ma



nun üstüne, Yıldırım Orduları grubu komutanı Liman



yanlar 24 Ekim'de Vittorio Veneto muharebesiyle sal



karak, Adana'ya çekildi. Mustafa Kemal Paşa, Ingiliz



da durduruldular. Ne var ki, Fransız birlikleri soldaki bir



ya çalışırken, Istanbul'da hükümet düştü ve Ahmet Iz



Padora'ya yönelik Avusturya saldırılan da durduruldu.



rindan emin oluncaya kadar zaman kazanan Diaz, so



Eylül günü saat 4.30'da taarruz başladı ve Ingiliz önců



ve Şeria irmağına ulaştılar. 30 Eyül'de şam düştü. Bu



caristan hükümeti ateşkes isteminde bulunmuştu. Ital



Von Sanders, komutanlığı Mustafa Kemal Paşa'ya bıra



dırıya geçtiler; ama çok geçmeden Piaveırmağı hattın



saldırılarını İskenderun-Tellürrifat mevzilerinde tutma



172 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ François Fleming komutasındaki birlikler, 14



Haziran 1919'da Paris'teki "zafer töreni"nde.



zet Paşa'nın kurduğu yeni hükümet, Mondros Ateşke si'ni imzalamak zorunda kaldı (30 Ekim).



Irak cephesinde, İngilizler, birkaç saldırıdan sonra,



23 Ekim'de 6. orduyu yenilgiye uğrattılar.



Kafkas cephesinde, Ruslarla imzalanmış olan ateş kesten sonra, ordular arasında savaş olmadıysa da, Van'da toplanan Ermeniler, Rusların işgal etmiş olduk ları Türk topraklarına girdiler. Bunun üstüne, Vehip Pa



şa komutasındaki 3. ordu Van'ı (7 Nisan), Yakup Şevki Paşa komutasında 4 tūmenlik bir kuvvetde 10 Nisan'da Ardahan'ı, 14 Nisan'da Kars'ı geri aldı. Tiflis'teki Alman birlikleriyle birleşerek Gümrü (15 Mayıs) ve Karakö



se'yi de (26 Mayıs) alması üstüne, Ermenilerin isteğiyle,



Batum'da 4 Haziran 1918'de barış,yapıldı. Deniz savaşları. 1918 başlarında Itiláf Devletleri'nin konvoy sistemi, Almanların denizaltı saldırılarını sınırla



mıştı. AmaAlman denizaltılan gene de tehlike oluştur mayı sürdürüyor, denizalular Zeebrugge, Ostend ve Brugge'deki üslerden harekata çıkıyorlardı. Pas de Ca lais (Dover) boğazı devriye kolunun komutanı İngiliz



tuğamirali R. J. B. Keyes bu üslere karşı bir saldırı düzen ledi; 22-23 Nisan'da Vindictive hafifkruvazörū, destro yer ve denizaltı korumasında Zeebrugge'ye saldırdı.



Güçlü patlayıcılarla yüklü bir Ingiliz denizaltısı da, kapı ları hedef alarak kendisini havaya uçurdu ve burayı tu tan iki gemiyi de birlikte batırdı. Vindictivese üsse ol dukça zarar verdikten sonra kaçmayı başardı; ama üs bütünüyle kullanılmaz duruma getirilmedi. Aynı tarihte Ostend'e de düzenlenen bir saldırıda, başarı elde edi



beck'in vur-kaç hareketlerinin önünü almayı başara



madılar. 1917'de Vorbeck'i Portekiz Doğu Afrikası'na



ittilerse de, Vorbeck bu kez aynı gerilla taktiğiyle Porte kiz askeri karakollarını ele geçirdi; el koyduğu cepha neyle kendi küçük komandosunun gereksinmelerini



karşıladı. Daha sonra, yalnızca 4 000 kişiyle Alman Do



ğu Afrikası'na dönüp, toplam 130 000 kişilik kuvvetler le karşı karşıya geldi. Önce çok sayıda küçük karakolu



ele geçirdi; ama ateşkes imzalandığını öğrendikten sonra, 14 Kasım'da çarpışmayı durdurarak, 23 Ka sım'da birliğiyle teslim oldu. Ateşkes sonrası. Ateşkes koşulları uyarınca, 17 Ka



sım'da İtilaf Devletleri birlikleri, Fransa ve Belçika'nın 1914'ten beri Almanların elinde bulunan kesimlerine



yeniden girmeye başladılar. Ayrıca Itilaf Devletleri ve



ABD birlikleri, geri çekilen Almanların peşinden Al



manya'ya girdiler. 9 Aralık'ta Ren ırmağını ateşkesle be



lirlenmiş bulunan köprü başlarından geçtiler. Ingilizler Köln'e, ABD birlikleri Koblenz'e, Fransız birlikleri de



Mainz'e yerleştiler. Bu arada 21 Kasım'da Alman açık



deniz filosu Büyük Britanya Büyük filosunun gözetimin de Forth halicine gitti. Daha sonra da Scapa Flow'a gö türüldü.



Savaşın bedeli. Savaşın ne kadar insan canına ve kayna ģa mal olduğu, çizelgede gösterilmiştir.



BARIŞ ANTLAŞMALARI



Birinci Versailles görüşmeleri. Versailles'daki barış konferansı (Bk. PARIS BARIŞ KONFERANSI) 18 Ocak



1919'da resmen açıldı. Savaşı kazanan 27 Müttefik



lemedi. Daha sonra (9-10 Mayıs) Ostend'i ablukaya al mak için yapılan bir saldırıysa kısmen başarılı oldu. Almanya'nın çöküşünün yaklaştığını gören Alman deniz komutanlarını ingiliz Büyük filosu son bir hesap laşmaya kışkırtmak için umutsuz bir çıkış yapmayı plan



devleti temsil eden 70 delegenin gelmesi bekleniyor



milerinin denetimini ele geçirdiler ve denizlerdeki sa vaşa son verdiler.



Orlando. Kısa sürede bunların isteklerinin ve çıkarları



ladılarsa da, 29 Ekim'de askerler ayaklanarak savaş ge



Doğu Afrika'daki harekât. Ingilizler 4 yıl boyunca sü



rekli arayıp izlemelerine karşın, Paul von Lettow-Vor



du. Almanya, Rusya ve yeni kurulan Sovyet cumhuriye tinin katılamadıkları konferansın en önemli katılanları dört büyük devletin yöneticileriydi: ABD'den Wood



row Wilson, Fransa'dan Georges Clemenceau, Büyük



Britanya'dan David Lloyd George, Italya'dan Vittorio nin birbirlerinden çok farklı olduğu ortaya çıktı.



Wilson, en azından başlangıçta, ateşkes görüşmele



rine temel oluşturmuş “14 noktası"nı kalıcılaştırmaya



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 173 SAVAŞIN BEDELİ' toplam güc



Ekonomik ve



Muharebelerde



Yaralanan



ölen askerler



askerler



Itilaf Devletleri Fransa



8 410 000



1 357 800



4 266 000



BOyük Britanya



8 904 467



908 371



2 090 212



12 000 000



1 700 000



4 950 000



5 615 000



462 391



953 886



4 355 000



50 585



205 690



Belçika



267 000



13 715



+4 686



Sırbistan



707 343



45 000



Karadag



50 000



Rusya Italya ABD



Romanya



750 000



Yunanistan Portekiz



Japonya



Toplam



230 000



133 148



Olen siviller



mali bedeli milyon dolar)



(



Scierber edilen



49 877



40 000



51 975



30633 2 000 000



25 600



18 143 32 320



30 000 650 000



10 195 2 400 7



3 000



10 000



335 706 5 000



120 000



275 000



2 501



21 000 13 751



132 100



556



1 157 633



193 899



7 222



100 000 800 000 42 188 810



300



907



4 888 891



12 809 280



11 000 000



1 808 546



4 247 143



7 800 000



922 500



3 620 000



2 850 000



325 000 75 84411



latifak Devletleri Almanya



Avusturya-Macaristan Türkiye Bulgaristan Toplam



1 200 000 22 850 000



Yansız devletler Genel toplam



65 038 810



1



3131 889



58 072



760 000 300 00010



23 706



400 000



2 150 000



3 445



152 390 8 419 53



275 000 3 485 000



1015 86 208



21 228 813



6612633



281 887



1 750



8,020780



Çeşitli kaynaklardanalınan bu sayıların çoğu yaklaşık ya da tahminidir, çünkü resmi veriler cogu zaman birbirini tutmamakta,



sırasında ya dasalgın yaralanıp Blenler.ya da kötü beslenmenin yol açtıgı olumlerin tümünün nedeni savaşa baglanamaz, bunlar bazı 32 Yalnızca Sayılarda çarpışmalar büyük farklılıklar vardır, hastalıkların yerlerde hesaba katılmış,bazıyerlerdeysekatılmamıştır.



5



Savasgiderleri,malaking titisa elizare arda,geri kalannyadenizden ya da havadan yapılan bombardımanlarda yitirilmiştir.



6 Yaklaşık 500000 Polonyalıve Litvanyalı da dahil.



7 Elde güvenilirsayı yoktur, kayıplarnispeten azdır. beslenme,donma gibiçarpışmadışı nedenlerleolmuştur. 80 000kişi detifus,grip, konu 8 Buna ek olarak yaklaşık



9 Alman kaynaklarına göre, 1919'daki Itilaf Devletleriablukası sırasında İtilaf Devletleri'nin saldınlar da çok sayıdaolüme yol açmişor. 10 Bunların en az Uçte ikisi Polonyalıdır, gerikalan bölümün çogununsa luilar Devletleri'nin ablukasından kaynaklandıgı soylenmektedir. Kaynak: R. Emest Dupuy ve Trevor N. Dupuy, Askeri Tarih Ansiklopedisi, gözden geçirilmiş baskı. Copyright 1970 Emest Dupuy ve Trevor N. Dupuy; 11 Bunun dışında en az 25 000 çarpışmalar dışı olo vardır.



copyright 1977 Trevor N.Dupuy (Harper& Row Publishers Inc.'in izniyle basılmıştır)



kararlıydı. İlke olarak, düzenli uluslararası ilişkilerin ve barışın korunmasının temelini sağlayacak bir Milletler Cemiyeti kurulmasını istiyordu.



Clemenceau inatçı, kararlı ve yetenekli bir siyaset



çiydi. Aynı zamanda da korkunç savaşta Fransa'nın bü yük bölümünün yakılıp yıkıldığını, değerli insan gücü



nün harcandığını görmüş ve Fransa-Prusya savaşından



sonra Almanya'nın kendi ülkesine nasıl insafsız barışko şulları dayattığını unutmamış oç peşinde koşan bir yaşlı insandı. Yalnızca Almanlara acıçektirmekte değil, aynı



zamanda da barış koşullarının Almanya'nın bir daha sa



vaşı göze almasını olanaksızlaştıracak türden olmasın da kararlıydı.



Lloyd George da yetenekli bir siyasetçiydi. Genel olarak pratik, ilımlı bir barış yapma eğiliminde olmakla



Üç buçuk ay süren yavaş ve çok yorucu tartışmalar



dan sonra, İtilaf Devletleri'nin önderleri bütün konular da uzlaşma sağladılar ve daha küçük devletlere anlaş manın kendilerini ilgilendiren yanlarni benimsettiler. 6 Mayıs'ta Versailles Antlaşması, Almanya'ya önerilecek duruma gelmişti.



Versailles Antlaşması.Milletler Cemiyeti'nin sözleşmesi de antlaşmanın içinde yeralıyordu; böylece antlaşmayı imzalayan devletler, bu dünya örgütünü de kabul etmiş olacaklardı. Cemiyet'in kuruluş amacı, anlaşmazlıkla



rin barışçı yoldan çözümü, dünya çapında silahsızlan



ma ve insan soyunun genel olarak geliştirilmesi için bir mekanizma oluşturmaktı.



Oybirliğiyle kabul edilen Alsace-Lorraine'in Fran



sa'ya geri verilmesi dışında, antlaşmanın Almanya top



birlikte, başbakanlığa Almanya'nın ve Almanya'yı sa



raklarıyla ilgili bütün önemli maddeleri, karşılıklı ödün lerle oluşmuştu. Itilâf Devletleri'nin Rheinland'daki iş



seçilmişti. Genel olarak Wilson'un idealizmine güven



gali en az 15 yıl, hatta daha uzun sürecekti; bölge su rekli olarak askerden arındırılmış kalacaktı. Aynı şey



vaşta yönetenlerincezalandırılacağı sözünü vererek miyordu ve onun “14 nokta"sından hiçbirinin Büyük Britanya'nın içişlerine, geleneksel siyasetine ya da baş



kalarına karşı yükümlülüklerine müdahale etmesine izin vermemekte kararlıydı.



"



Dört büyükler" diye adlandırılanların son önemliki şisi Orlando, 1915'te Italya'y! Itilaf Devletleri'nin safın



da savaşa çekmek için vaad edilen büyük toprakları Italya'nın elde etmesinde kararlıydı.



Konferans 25 Ocak'ta, Milletler Cemiyeti'nin kurul



ması konusunda bir kararı oybirliğiyle kabul etti. Bun dan sonra Cemiyet'in sözleşme taslağını hazırlayacak olan komite oluşturuldu ve beş büyük İtilaf Devleti ABD, Büyük Britanya, Fransa, Italya ve Japonya'nın hü kümet başkanları ile Dışişleri bakanlarından oluşan



Yüksek Konsey, barış koşullarını biçimlendirmeye baş ladi.



Ren'in sağ kıyısı boyunca uzanan 50 km eninde bir ku şak için de söz konusuydu. Eupen ve Malmedy yakının daki üç küçük sınır bölgesi Polonya'ya (bu yeniden ku rulan devletin Baltık denizine bağlantısı olması için) ve riliyordu; Baltık denizindeki Gdansk (Danzig) limanı, özerk bir devlet oluyor, ama ekonomik bakımdan Po



lonya'ya bağlanıyordu. Baltık denizine açılan bu Polon ya koridoruyla, Doğu Prusya'nın Almanya'nın geri ka lan bütünüyle bağları bütünüyle kopariliyordu,



Almanya'nın bütün sömürgelerinin itilaf Devletleri



tarafından işgal edilmesi öngörülüyor, bunların Millet ler Cemiyeti'nin denetiminde ve korumasında "man



da"lar halinde örgütlenmesi koşulu getiriliyordu: Al manya'nın Afrika'daki sömürgelerinin çoğunu Büyük Britanya ile Fransa paylaştılar; Japonya da Büyük Okya



174 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ nus'un güney kesimindeki dağınık adaları aldı.



Antlaşmayla Almanya'dan, savaşa yol açan tek dev



let olmanın sorumluluğunu ve cezasını kabul etmesi is



teniyordu. Eski imparator ile adı belirtilmeyen öbür Al



man savaş yöneticileri, savaş suçlusu olarak yargılana



zarar görmüş İtilaf Devletleri'ne ekonomik tazminat



ödemeyi kabul etti. Avusturya'nın, her iki ülkede de pek çok kişinin tasarladığı gibi Almanya'yla birleşmesi yasaklandı.



caklardı (bu yaptırım hiçbirzaman uygulanmamıştır).



27 Kasım'da gene Paris'in banliyölerinden Neu illy'de, Bulgaristan da Itilaf Devletleri'yle bir antlaşma



görülmüştü; amaç yalnızca Almanya'yı savaşın sorum lusu olarak cezalandırmak değil, aynı zamanda gele cekteki olası bir Alman saldırısına karşı, Fransa'yı ve



ca, Yugoslavya, Romanya ve Yunanistan'a toprak ver meyi kabul etti. Bulgar ordusuna sınırlama koyuldu ve



Daha bir dizi başka askeri ve ekonomik yaptırım ön



dünyadaki öbür devletleri güvenlik altına almakti. Al



man ordusu 100 000 kişiyle sınırlanıyor,ağır topçu bu



lundurması yasaklanıyor, genelkurmayı feshediliyor, donanması küçültülüyordu. Ayrıca hava kuvveti bulun durmasına izin verilmiyor,askeri planlar geliştirmesiya



saklanıyordu. Almanya, savaşta sivillere verilen bütün zararları taz



min etmek zorunda bırakılıyordu. Bunun yanı sıra, İtilaf Devletleri'ne büyük miktarda sanayi maddesi, ticaret gemisi ve hammaddeyi tazminat olarak ödeyecekti. Bu



imzalayarak Yugoslavya'nın bağımsızlığını tanıdı; ayrı ülke İtilaf Devletleri safındaki komşularına tazminat ödemek zorunda bırakıldı.



Macaristan 4 Haziran 1920'de Versailles'da Trianon



Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşmayla ülkenin toprak ları 283 000 km'den 93 000 km2'nin altına indirildi.



Macar ordusu 35 000 kişiyle sınırlandırıldı; tutarı belir lenmemekle birlikte bu ülkeden de tazminat istendi.



Türkiye'yle barış antlaşması, uzun süre geciktirildi. 10 Ağustos 1920'de Paris'in banliyölerinden Sèvres'de



imzalanan Sevr Antlaşması'ysa, anlamsız bir antlaşma



banın gerektirdiği harcamaları yapabilmesini daha baş



oldu. Çünkü Istanbul hükümetinin onayladığı bu onur suz antlaşma, Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Anadolu'da kurulan TBMM tarafından tanınmayarak,



Ikinci Versailles görüşmeleri. Alman Dışişleri bakanı



mış Yunan ordusu bozguna uğratılarak, İtilaf Devletle



koşulda da amaç, askeri sınırlamalardan sıyrılmayı ba şarsa bile, Almanya'nın herhangi önemli bir askeri ça tan önlemekti.



kont Ulrich von Brockdorff-Rantzau başkanlığında bir



Alman heyeti, 29 Nisan'da Versailles'a geldi. 7 Mayıs'ta heyet üyeleri, antlaşma koşullarını bildirmek için Versa illes'daki Trianon sarayına çağrıldılar. Antlaşma metnini



dikkatle okuyan Brockdorff-Rantzau imzalamayacak larını söyledi. İtilaf Devletleri önderlerine, ateşkes go



rüşmelerinin "14 nokta" temel alınarak yapıldığını, bu



noktaların İtilaf Devletleri için de, Almanya için de bag. layıcı olduğunu anımsattı, Antlaşmada öngörülen eko nomik yaptırımların yerine getirilmesinin olanaksızlığı konusunda ayak diredi.



Alman heyeti, antlaşmayı imzalamayı reddetmekle birlikte, antlaşma metnini hükümetin görüşünü almak için Berlin'e götürdü. Başbakan Philipp Scheidemann da antlaşmanın kabul edilemeyeceğini bildirdi. İtilaf Devletleri, Almanya'ya uyguladıkları deniz ablukasını



sürdürdüler. Sonuçta Berlin'de, uzun ve çetin tartışma lardan sonra, Almanya'nın anulaşmayı imzalamaktan



başka çaresi olmadığı anlaşıldı. Scheidemann ile Brockdorff-Rantzau,



21 Haziran'da istifa ettiler. Aynı



gün Scapa Flow'daki Alman açık deniz filosu dramatik bir protesto gösterisi yaptı; Ingilizlerin her türlü önlemi almalarına karşın, Alman denizcileri, limandaki 50 Al



man savaş gemisini batırdılar.



28 Haziran'da yeni Alman başbakanı Gustav Hauer, Versailles'a yeni bir heyet gönderdi. Almanlar, Alman ya'nın bu antlaşmayı “yalnızca ve yalnızca insanlık dışı



ablukanın halklarına verdiği zararı azaltma zorunluluğu



nedeniyle kabul ettiğini" belirttikten sonra, antlaşmayı imzaladılar.



Öbür antlaşmalar. 10 Eylül'de, çok küçük bir ülkeye dönüşmüş Avusturya Cumhuriyeti'nin temsilcileri, Pa



ris'in yanıbaşındaki Saint-Germain'de aynı adlı antlaş mayı imzaladılar. Eski büyük Habsburg imparatorluğu



1918 Ekim ve Kasımı'nda zaten bütünüyle parçalanmış olduğundan bu antlaşma yalnızca, Avusturya-Macaris tan imparatorluğu'nun ortadan kalktığını belgeleyen bir antlaşma oldu. Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya



ve Macaristan'ın bağımsızlıklarını tanıyan Avusturya,



ayrıca, Galiçya'nın Polonya'ya, Trentino, Güney Tirol, Trieste ve Istria'nın İtalya'ya verilmesini de kabul etti. Avusturya ordusu 30 000 kişiyle sınırlandırıldı, Avustur ya Cumhuriyeti, Avusturya - Macaristan saldırılarından



hiçbir zaman yürürlüğe konulmadı. Başlatılan Kurtuluş Savaşı'nda (Bk. KURTULUŞ SAVAŞI), Anadolu'ya çık



ri'yle çok daha onurlukoşullar altında barış masasına



oturuldu ve 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Ant laşması (Bk. LOZAN ANTLAŞMASI), 23 Ağustos 1924'te TBMM tarafından onaylandı. ABD'de, başkan Wilson'un bütün çabalarına karşın,



senato Versailles barış anlaşmasını imzalamayı reddet ti. Bunun sonucunda ABD, Almanya, Avusturya ve Ma caristan'la ayrı antlaşmalar imzaladı. SAVAŞTAKI TEKNOLOJİ



Birinci Dünya Savaşı'nda tarihteki bütün öteki savaşlar



dan daha çok teknolojik yenilik ortaya çıkmıştır: Atom



bombası gibi önemli bir istisnanın dışında, İkinci Dünya



Savaşı'nda kullanılan bütün önemli savaş araçları, ge nellikle 1918'de kullanılmış silahların geliştirilmiş ya da değişikliğe uğratılmış biçimleridir.



Hava taşıtları ve hava savaşı. ABD'deki Ayrılık Savaşı ve Fransa-Prusya savaşı gibi daha önceki savaşlarda da ba



lonlar kullanılmıştı; ama, Birinci Dünya Savaşı patlak



verdiğinde, ciddi biçimde yönetilen ve denetim altında



tutulan uçuşlar, henüz 15 yaşınıdoldurmamıştı. Başlan gıçta iki hava taşıtı çeşidi kullanıldı: Havadan hafif olan



güdümlü balonlar (hava gemileri); havadan daha ağır



olan uçak, Kullanılabilir güdümlü balonların en başarılı



si, Almanların zeplinleri oldu.Uçaklarsa,1903'te Wright



kardeşler tarafından yapılarak uçurulmuş ilk uçağın, büyük ölçüde geliştirilmiş biçimleriydi.



Almanlar zeplinlerini Paris ve Londra'ya düzenledik



leri bir dizi saldırıdakullandılar; ama İtilaf Devletleri'nin hızla geliştirdiği uçaklar bunlarla aynı yüksekliğe çıkma yı başarıp, makineli tüfek mermileriyle zeplinlerin hid



rojenle dolu gaz depolarını havada patlatmaya başla dıkları için, daha savaş sona ermeden zeplin akınların dan vazgeçildi.Zeplinler uzak yerlere ulaşımda da kul lanıldı (Doğu Afrika'da general Von Lettow-Vorbeck'in küçük kuvvetine gereksindiği gereçleri yetiştirmek için



Bulgaristan'dan başlatılan ve hiç yere inilmeden



yapılan uçuş tarihselönemdedir).



Bütün renkliliğine karşın hava çarpışmalarının Birinci



Dünya Savaşı'nın sonuçları üstünde pek etkisi olmadı.



Çoğunlukla hava çarpışmaları, büyük kara çarpışmala



rıyla pek az ilişkili bireysel çarpışmalarla sınırlı kaldı. Bombardımanlar savaş sanayisine önemli bir zarar ver medi; yerdeki haberleşme ve ikmal hatları da bundan



DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 175



Birinci Dünya Savaşı'nda, iki motorlu uçakların siperleri bombalamasını canlandıran bir resim.



hiçbir zaman büyük boyutlarda zarar görmedi. Aslında, Birinci Dünya Savaşı'ndaki hava çarpışmaları, gelecektekilerin habercisi oldu ve askeri havacılık kuramlarının geliştirilmesine temel oluşturdu.



Almanlar daha sonra, makineli tüfeğin saldırı potan siyelini de farketmişler ve her mangaya hareketli ateş gücü sağlamak amacıyla, hafif makineli tüfeğin ge liştirilmesinde önemli rol oynamışlardır.



Denizalular. Denizaltı savaşı doğrultusunda ilk çabalar



Top ve güçlü mermiler. Napolyon döneminde Avru



ortaya çıkmıştı. Ama gerçekten etkili su altı araçları, ilk



menliği ABD Aynlik Savaşı'nda ortadan kalktı ve yivli



Bağımsızlık Savaşı ve Ayrılık Savaşı sırasında ABD'de



olarak Birinci Dünya Savaşı'nda kullanıldı. 1914'ten önce, Büyük Britanya'nın ünlü denizaşırı ulaşım hatlarına saldırarak ve hareketsiz kılmaya çalışarak bu ülkenin dünya denizlerindeki egemenliğine karşı çıkmada kullanılacak bir araç olarak denizaltıların ta-



şıdığı potansiyeli, yalnızca az sayıda Alman deniz subayı görmüştü. Bu öngörü önemli ölçüde gerçekleşti.



1917'deki denizaltı harekâtı Büyük Britanya'yı nere-



deyse savaştan çekilmenin eşiğine getirdi; ama konvoy sisteminin yürürlüğe girmesinden sonra, denizaltılar ciddi bir tehlike oluşturmaktan çıktı.



Tanklar. Uçak ve denizaltı gibi yeni bir etkileyici ve önemli silah olan tank, başlangıçta ağır hareketli ve karşi tarafın topları karşısında zayıf olduklarından, savaşın



pa'daki savaşlara yivsiz top egemendi. Ama bu ege



toplar savaş alanlarında en öldürücü silahlardan biri ha



line geldi. Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce ger



çekleştirilen büyük gelişmelerle de, çabuk doldurulan toplar, geniş alanları şiddetli patlamalarla ve çelik şa



rapnellerle temizleyebilen, yüksek patlama güçlü mer



miler, bu tehlikeli silahın gücünü büsbütün artırdı. Üste



lik telefonun sağladığı yeni hızlı haberleşme olanaklan da, topçu kuvvetlerinin çok daha başarılı kullanılmasını sağladı:Telefon sayesinde toplar yüksek hatların ve or manların arkasına yerleştiriliyor ve bu siperlerin üstün



den, topçunun göremediği ama cephede gizlenmiş



gözlemcilerin verdikleri bilgilere göre, hedeflere ateş ediliyordu.



Elektronik haberleşme. Sahra telefonları topçuya hare



başlarında ciddi bir tehlike oluşturmadılar. Ama Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, kara savaşlarındaki ana güçlerden biri haline gelmeye başladılar ve ilerdeki savaşlarda çok önemli bir silaha dönüşecekleri anlaşıldı.



ketlilik kazandırmakla kalmayıp, komutanlarla alt bi rimlerin subayları arasında haberleşme olanağı sağladı.



manları nedeniyle, zehirli gaz savaşta kullanılan silahlarin en korkuncuydu. Ama kısa süredealınan karşıõnlemler sayesinde, daha çok bir panik yaratma aracı haline geldi. Bununla birlikte zehirli gazın öldürücü potan-



ni sağlamaktaydılar.



Zehirli gaz. Büyük ölçüde görülmezliği ve boğucu du-



siyeli, savaşlarda kullanılmasını yasaklayan 1925 Cenevre Sözleşmesi adlı uluslararası anlaşmanın imzalanmasına yol açtı.



Makineli tüfek. Uçak ve denizaltı gibi makineli tüfek de,



ABD'de bulunup Avrupa'da geliştirilmiş bir silahtır. Birinci Dünya Savaşı'nın daha başında, bir savunmasilahı



olarak değerini kanıtlamıştır. Siperler, dikenli teller ve yüksek patlamagüçlü top mermileriyle birlikte kullani lan makineli tüfek, 1914'ün sonundan 1918'i başına kadar süren siperler arasındaki dengede, başlıca rolü oynamıştır.



Teller düşmanın topçu ateşine dayanıklı değildi ve gece çıkarılan kollar tarafından kesiliyordu ama, becerikli



onanım birlikleri telefonların her koşulda çalışır kalması Birinci Dünya Savaşı'nda ortaya çıkan ikinci bir elek tronik haberleşme aracı da, 10 yıl önce bulunmuş rad yodur. Radyonun gözle görülmeyen sinyalleri topçu ateşi ya da tel kesiciler tarafından durdurulamıyordu. Bununla birlikte çok geçmeden yayını bozma olanakla



ri bulundu. Bununla birlikte, radyo, haberleşme tesisat



larının çok daha çabuk kurulmasını ve sahra telefonla



rıyla olduğundan daha uzak yerlerle haberleşmeyi sağ ladı.



Savaş sonrası dönem. Birinci Dünya Savaşı'nda geliştiri len teknoloji, insanoğlunun öldürme potansiyelini bü yük ölçüde artırmış, ama aynı zamanda da bu savaşın



"savaşları bitirecek savaş' olacağı, devletlerin bundan ders alacağı ve gelecekte kanlı olayların önleneceği umulmuştur. Milletler Cemiyeti uluslararası anlaşmaz



176 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



.



1918'de kullanılan Fransız hafif tanklanndan biri.



lıkları barış yoluyla gidermek için kurulmuş, 1928'de



Japonya, Macaristan, Slovenya, vb. karşı karşıya geldik



saklamak olmuştur. Ne var ki, Versailles Antlaşması'nın birçok maddesi, yeni bir dünya savaşının da tohumları



başlayan İkinci Dünya Savaşı, hızla yayılıp, Uzakdo ğu'daki çatışmalarla da birleşerek, dev boyutlu genel



Kellogg-Briand paktının amacı da, savaşı bütünüyle ya ni atmış, özellikle Almanya'ya verilen ağır cezalar bu



ülkede ekonomik ve siyasal istikrarsızlık yaratarak,



Adolf Hitler'in iktidara gelmesini kolaylaştırmıştır. Nite



kim, 20 yıl sonra İkinci Dünya Savaşı'nın patlak verme si, insanlığın barışı sağlamanın yolunu henüz bulama mış olduğunu kanıtlamıştır.



Dünya Savaşı, İkinci 1939-1945 arasında Müttefik Devletler(ya da Müttefik



ler) ile Mihver Devletleri'nilya da Eksen Devletleri) kar



şi karşıya getiren savaş. Büyük Britanya ve Common



wealth ülkeleri, Fransa, Danimarka, Norveç, Hollanda, Belçika, Yunanistan, Yugoslavya, SSCB, ABD, Çin ve



Latin Amerika ülkelerininbaşlıcaları ile Almanya, İtalya,



leri savaş, Doğu Avrupa'da bölgesel bir çatışmaolarak



bir savaşa dönüştü. Avrupa'da 1 Eylül 1939'da Alman



ya'nın Polonya'ya saldırısıyla başlayıp, 2 Eylül 1945'te,



Japonya'nın, Tokyo körfezinde, ABD zırhlısı Missou



ri'de resmen teslim olmasıyla sona erdi. Dünyanın baş



lica devletlerinin taraf oldukları savaşa, her iki yandan birçok küçük devlet de katıldı; ayrıca yansız ülkeler üs tünde de büyük etkileri oldu.Müttefiklerin kazandıkları



savaşın cepheleri, başlıca iki bölgede yeraldı: Kuzey Afrika kıyıları ve Kuzey Atlas okyanusu da dahil bütün



Avrupa; Büyük Okyanus'un orta ve güneybatı kesimle ri de dahil Asya,Çin, Birmanya (Burma). Savaşın temel nedeni, Almanya, Italya ve Japonya'nın oluşturdukları Eksen Devletleri'nin yayılma siyasetiydi ve ancak milyonlarca asker ve sivilin ölümünden sonra sona erebildi.



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



177



SAVAŞ ÖNCESİ



ordular) filizlenmeye başladı.



yılları, uzun bir uluslararası istikrar, denge, liberal meş



mış ülkeler safında yer alıyordu. Ama Japon halkının büyük bir kesimi, ülkelerinin uluslararası konumundan hoşnut degildi ve Japonya'nın Doğu Asya'da egemen devlet olması gerektiğine inanıyordu. Bu görüş özellik



Birinci Dünya Savaşı'nın acı yıllarının ardından, 1920



rutiyet yönetimleri, ekonomik bolluk döneminin başla yacağı umudu uyandırmaktaysa da, çözüme kavuşma



mış bazı ciddi diplomatik, siyasal ve ekonomik sorun hâlâ gündemdeydi. 1930 yıllarının iktisadi büyük buna lımı, bütün bu sorunları daha da sivriltti ve askeri baskı



rejimlerinin filizlenmesine elverişli bir ortam yarattı.



1920 yılları. 1920 yıllarında gerçekleştirilen uluslararası



antlaşmalar, uzun süreli bir barış umudunu da doğur



muştu. Washington Konferansı (1921-22), büyük dev letler arasında, yüksek tonajlı savaş gemilerinin sayısını



sınırlandırarak, Çin'in egemenliğine ve "açık kapı” il



Italya gibi Japonya da, Birinci Dünya Savaşı'nı kazan



le, ulusçuluğu yeniden canlandırmak isteyen subaylar arasında yaygındı; ayrıca Şinto dini de, tanrı imparator



kavramini ve savaşçılık erdemini yüceltiyordu. 1920



yıllarında Japonya liberal, Batı yanlısı bir hükümet tara fından yönetilmekle birlikte asker kesim, ülkede en et kili güç olmayısürdürüyordu. Nitekim 1927'ye doğru hükümette ulusçu subaylar da yeralmaya ve Çin'e karşı



daha saldırgan bir siyaset izlemesi için hükümete baskı



kesine saygı gösterilmesini öngörüyordu. Locarno Paku



yapmaya başladılar.



rî kuvvet kullanımına seçenek olarak zorunlu hakemlik kurumunu öngörüyorlardı. Bu arada, 1919'da kurul



daki nispi refah, bir iyimserliği de birlikte getirmişti; ama bu, ücretlilerin satınalma gücünde büyük azalmaya yol



(1925) ve Kellogg-Briand Pakti (1928), Avrupa'da aske



1929 ekonomikbunalımı ve düşkınklığı. 1920 yılların



muş olan Milletler Cemiyeti de, saldırganca tutum gös terecek herhangi bir devleti yalıtmaya yönelik süreçler yürürlüğe konması ve silahsızlanmayı öngörüyordu.



açan bir gelişmeydi. Nitekim 1929 yılındakibüyük ikti



ABD, Milletler Cemiyeti'ne katılmıştı.



ayrıca aşırı ulusçuların boy hedefi haline gelen meşruti



Bütün bu barış umutlarına karşılık, İtalya, Almanya



ve Japonya, Birinci Dünya Savaşı ile ardından gelen sü



ya, Italya ve Japonya'da ülke önderleri, ülkelerinde



savaş yanlısı tehlikeli bir ulusçuluk, meşruti hükümetleri de, dünya düzenini de tehdit etmekteydi.



lere erişememekten yakınmaktaydılar. Ayrıca, ülkeleri



reçten hiç de hoşnutdeğillerdive bu ülkelerde gelişen



Birinci Dünya Savaşı'nı kazanmış ülkeler safında ye



ralmasına karşın çok az şey elde etmiş olan İtalya'da, diplomatik alandaki düş kırıklığı, iç karşıklıklarla birle



şince, yeterince kökleşmemiş, güçsüz parlamenter sis



sadi bunalımla sonuçlandı, yaşanan şok, güçlü bir de



mokrasi ve liberalizm geleneğinden yoksun bulunan,



hükümetlerin gözden düşmesine neden oldu. Alman



ekonomik sağlığın güvencesi olan hammadde kaynak larına, uluslararası pazarlara ve yatırım yapılacak bölge



nin savaş ekonomisinin, korumacı gümrük tarifelerinin acımasız rekabetin kurbanı olduğunu savunmaktaydı



lar. Bu yüzden de ekonomide kendi kendine yeterli ol ma ve ticaret bilançolarının iyileştirilmesi yarışında, çok



tem, Benito Mussolini'nin faşist hareketinin doğmasına



gerilerde kaldıklarını, ekonomik açıdan daha iyi bir ko



hırsıyla, aşırı ulusçu, savaşçı temellere ve korporasyon lara dayalı bir devlet kurdu (Bk. FAŞİZM).



larını açıklıyorlardı. Bu ülkelerin halkları da, artık demokrasinin iflas etti



Öte yandan, Birinci Dünya Savaşı sonunda Versail



ğine inanıyor, ulusal kurtuluş yolu olarak gördükleri sa



les Antlaşması'yla (Bk. PARIS BARIŞ KONFERANSI)



vaşı yücelten demokrasi karşıtı öğelere gün geçtikçe ar



Almanya'ya dayatılan ağır koşullar da, bu ülkede derin



yeti, ağır koşullu barış antlaşmasını imzalamış olmanın



tan bir hoşgörüyle bakıyorlardı. Italya'da Mussolini, Italyanların hem yeni sömürgelere, hem de zaferlere gereksinimleri olduğunu savunarak, ulusu peşine tak



ekonomik çöküntü de huzursuzluklara eklenince, sa



NAZİZM) de 1933'e doğru iyice güçlenmişlerdi. Japon



sağ örgütler (bu arada da sözgelimi Adolf Hitler'in en



başlamışlardı.



yol açtı (1922). Mussolini, büyüme ve toprak kazanma



bir çöküntü yarattıştı. Demokratik Weimer Cumhuri



numa kavuşmak için gerekirse savaştan kaçınmayacak



sorumlusu sayılmaktaydı. Ülkenin içinde bulunduğu



mıştı. Almanya'da Hitler'in Nasyonal Sosyalistleri (Bk.



vaştan hemen sonra, demokrasi karşıtı ve aşırı ulusçu



ya'da da askerler, hükümette artık iyice ağır basmaya



sert Yahudi karşıtlığını savunan saldırı birlikleri gibi özel



Büyük savaşın arifesinde. Demokratik rejimlerle yöneti Italya ve Almanya'da Birinci Dünya Savaşı ertesinde ortaya çıkan



hoşnutsuzluğun gün geçtikçe gelişmesi, diktatörlerin ortaya çıkmasına yol açtı. (Solda) Adolf Hitler.



(Altta) Benito Mussolini



178 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



uğramış ulusların isteklerine karşı koymaya hazırlıklı



değillerdi. Versailles Antlaşması'nın öngörmüş olduğu uluslararası düzeni kabullenmiş olmakla birlikte, sür



mesini savunacak güçleri yoktu. Ayrıca, bu demokra silerde de çoğunluk Birinci Dünya Savaşı'nın düş kırıklı ğını yaşıyordu. ABD başkanı Woodrow Wilson'ın idea



list hedeflerine ulaşılamamıştı; çoğunluk savaşın bir ke simin çıkarlarına hizmet ettiği ve savaştan gerçekten ka zançlı çıkanların ustaca propagandalarla gizlendiği gö rüşündeydi. Versailles Antlaşması'nda Almanya'ya



haksızlık edilmiş olduğu düşüncesi yaygındı. Bunun da ötesinde, Birinci Dünya Savaşı'nda verilen ağır kayıp lar, barışçı duyguların gelişmesine yol açmıştı. Sonuçta, 1929 büyük ekonomik bunalım, savaşta haksızlığa uğ ramış olduklarını düşünen devletleri yayılımcı siyasetle re iterken, demokrasiyle yönetilen ülkeleri de, kendi



ekonomilerini canlandırmak için daha çok çaba göster meye yöneltti. ABD bir yansızlık siyaseti benimser



ken, İngiltere diktatörlükle yönetilmeye başlanan ülke lere ödün vererek, Fransa da bir karşılıklı ittifaklar ağı ve "Majino Hattı”yla, yeni bir savaşı önlemeye çalıştılar. SAVAŞA DOĞRU



Japonya'nın Çin toprakları içindeki, faşist İtalya'nın Et yopya'daki, Nazi Almanyası'nın Orta ve Doğu Avru pa'daki işgalci girişimleri,dünyayı savaşa sürükleyen ilk



kıvılcımlar oldu. Milletler Cemiyeti, silahlanmaya son



verme ve saldırganca tavırları önlemede etkisiz kaldı.



Batı devletleriyse, yansızlık siyasetini sürdürme ve sa vaşan tarafları yatıştırıcı bir tavır alma eğilimlerini koru dular; ama çok geçmeden yayılmacı devletlerin, elde



ettikleriyle yetinmeyeceklerini anlayacaklardı.



Mançurya bunalımı, 1931. Japonya, Washington Kon feransı'yla (1921-22) Çin'in toprak bütünlüğünü tani mış, Çin'in bütün ülkelerle ticaret ilişkileri sürdürmesini



nun belleğinden çıkmayan bu yenilginin acısını, 3 Ekim



1935'te kuvvetlerini İtalya'nın denetimindekiEritreböl



gesinden Etyopya'ya saldırtmakla çıkarma amacını güt tü; kara saldırısının yanı sıra, İtalyan Somalisi'ndeki Ital



yan birlikleri de Etyopya'ya girdi. Askeri eğitim görme miş, iyi silahlanmamış Etyopya askerleri üstüne gönde rilen motorize birliklerle, işgal kısa sürede tamamlandı



ve Etyopya, Eritre ve Italyan Somalisi'yle birlikte, Italyan



Doğu Afrikası adıyla yeni bir sömürgeye dönüştürüldü.



Milletler Cemiyeti İtalya'ya ambargo koymasına karşın,



savaşta en önemli öğelerden biri olan petrolu ambargo dışı bırakmakla, bir kez daha, yetersiz bir karar almış ol du.



Ispanya İç Savaşı, 1936-39. 1936 Temmuzu'nda, sol-li beral cumhuriyetçi koalisyon hükümeti ile general



Franco'nun önderliğini üstlendiği sağcılar arasında, is



panya İç Savaşı patlak verdi. Uluslararası ölçekte büyük yankılar uyandıran bu savaşta, Hitler ve Mussolini, Franco'ya uçak, kara birlikleri, vb. her türlü savaş yardı mi yaparken, Stalin'in yönetimindeki SSCB de, cumhu riyetçilere askeri araç-gereç yardımında bulunmaya



başladı. Kesin yansızlık siyasetinde kararlı ABD ile ulus lararası bir savaşı önleme çabasını sürdüren Büyük Bri tanya ve Fransa, cumhuriyetçilere askeri araç ve gereç



yardımlarını engellediler. Bu arada Büyük Britanya ve



ABD'den binlerce faşizm karşıtı gönüllü, Sovyet Ko minterni'nin de yardımıyla İspanya'ya giderek cumhu riyetçilerin safında çarpışmaya başladılar.



Italya ve Almanya'nın Franco yandaşlarıyla işbirliği, 1936'da iki ülke arasında imzalanmış Roma-Berlin eko nomi antlaşmasının güçlenmesine yolaçtı. Franco'nun ic



deki konumlarını güçlendirdi. 1936'da Japonya, Almanya'yla bir "Komintern Karşıtı Pakt" imzaladı; bir '



len başlıca büyük devletler (ABD, Büyük Britanya ve Fransa), savaş sonrası barış döneminde düş kırıklığına



yıl sonra İtalya da pakta katıldı; bu gruplaşma, İkinci Dünya Savaşı'nda gerçekleştirilecek ittifakın ön taslağı



olanaklı kılan Açık Kapı ilkesini onaylamıştı. Bu güven



oldu.



ceyekarşın, Japonya'daki aşırı ulusçular, Çin'in ekono mik potansiyeli çok yüksek Mançurya iline göz dikmiş



Japonya'nın Çin'e yeniden saldırması, 1937. Pekin yakı



lerdi. 18 Eylül 1931'de, Güney Mançurya'daki Japon



askerleri, Çin birlikleriyle küçük çapta bir çatışmaya gir



diler. Japonya bu önemli sayılmayacak olayı Mançur ya'yı işgal nedeni haline getirdi. Ocak 1932'de bütün bölgeyi egemenliği altına alıp, burada Mançukuo adlı



bir kukla devlet kurdu. Milletler Cemiyeti 1933'te Ja



ponya'yı suçladıysa da, herhangi bir yaptırım uygulaya madı. Japonya Milletler Cemiyeti'nden çekildi.



Hitler'in Almanya'yı silahlandırması. Almanya'da şan sölyeliğe seçilmiş bulunan Adolf Hitler, kendisinden



öncekiyöneticilerin, Versailles Antlaşması'nın ağır hü kümlerini, Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmış dev



letlerle uzlaşmacı siyasetlere yönelerek yumuşatma ça



balarını bir yana bıraktı. Tersine, antlaşmayı tanımadığı ni açıkladı ve 1933'te Almanya'yı Milletler Cemiye



ti'nden çıkararak, Alman kara, deniz ve hava kuvvetle



rini yeniden yapılandırma yolunda geniş bir program başlattı. Mart 1935'te zorunlu askerlik hizmetini yürür



lüğe koydu. Buna büyük devletlerden hiçbir tepki gel



memesi bir yana, Büyük Britanya 1935'te Almanya'yla bir deniz ittifak antlaşması bile imzaladı: Bu antlaşma, Almanya deniz kuvvetlerinin, Versailles Antlaşması ta rafından öngörülmüş olandan daha çok güçlenmesine



olanak sağladı. 1936'da Hitler birliklerini, askerden



arındırılmış Ren bölgesini işgale gönderdi.



Etyopya'nın işgali, 1935-36. Italya, 1896'da Etyopya'yı



nindaki Marco Polo köprüsünde Çin ve Japon birlikleri arasında yeni bir çarpışma (7 Temmuz 1937), Japon ya'nın bütün Çin'i istilasına bahane oluşturdu. 1939'da Japonya, Çin'in en yüksek nüfuslu Doğu bölgesini de



netimi altına aldı. (Bk. JAPON-ÇİN SAVAŞLARI.) Çin'dekilolaylara tepki gösteren ABD başkanı Frank



lin D. Roosevelt, 1937 Ekimi'nde, “saldırganların ka



rantinaya alınması gereğinden sözettiyse de, Roose



velt'in çağrısının ülkede hiçbir yankı uyandırmaması, kamuoyunun, her ne pahasına olursa olsun, dünyanın



öbür bölgelerindeki çarpışmalarda yansız kalınması is teğini vurguladı. Avusturya'nın ilhakı, 1938. Alman halkının bölünmezli



ğini savunan Hitler, 1934'te, Almanya ile anayurdu Avusturya arasında Anschluss ("birlik") ilan etti. Şubat



1938'de, Avusturya şansölyesi Kurt von Schuschnigg'i, ülkesini işgal etmekle tehdit ederek, hükümetine Nazi



leri almayı kabule zorladı. 12 Mart 1938'de de Avustur ya'yı işgal ederek, Üçüncü Reich'e kattı.



Çekoslovakya ve 1938'deki yatışma. Avusturya'nın iş



galinin hemen ardından, Nazi rejimi, Südetler sorunu nu kurcalamaya başladı. Batı Çekoslovakya'da “Südet



land" adı verilen bölgede yaşayan Alman asıllı Südetler azınlığının, Çekoslovak húkümetinden baskı gördüğü nü ileri sürdü. Çekoslovakya hükümetinin Südet Al



manlarına pek çok ödünler vermesine karşın, 1938 Ey



işgal girişiminde bulunmuş, ama girişim başarısızlıkla



lülü'nde Hitler, Südetland'ın vakit geçirilmeden Al



zaferlere gereksinme duyan Mussolini, Italyan ulusu



Münih Konferansı'nda Südetlerin yaşadıkları toprakla



sonuçlanmıştı. Italyan halkina coşku verecek kolay dış



manya'ya ilhakını istedi. 29-30 Eylül'de, Büyük Britan ya ve Fransa (Çekoslovakya’ının müttefikleriydiler),



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 179 ya ve Fransa, Eksen Devletleri'yle kuşatılmış Polonya'yı



ISVEG



UTYANYA



BaseDenu



opende



Kurey



Kaur



Dang



Denn



Style domy



Kariery



lar'a sızarak Akdeniz'i çembere almaya girişti. Büyük Britanya, bu saldırılar karşısında sersemlese de, soğuk kanlı tutumunu korudu. Almanlar, 1941 yazında, bu kez müttefikleri Sovyetlerin üstüne yürüdüler; SSCB'yi



Van



den POLONYA



işgal ettilerse de, Sovyet hareketinin inatçı direnişiyle karşılaştılar. Aynı yılın sonlarına doğru ABD de Mütte fikler'in safında savaşa girdi; böylece Eksen Devletleri



BOL Furt



BONE VYA MORAVA EKOSLOVACYA



290ZT



FRANSA (Maribo



MONO



V



AVUSTURYA ISVICAL ITALYA 10.



BUSCOF VACARISTAN



ROMANYA



YUGOSLAVYA



ALMANYA'NIN YAYILIŞI, 1935-AĞUSTOS 1939 Ulusal sinilar, 1937



VZ 1936'da askerden arındınld.



Baykender ya da onemli kentler



1938'de ilhak edilenler



1933te Almanya



1939'da illak edilenler



1935'te halk oylaması



LETLERİ'NIN ÜSTÜNLÜGU, 1939-42



ezip geçtikten sonra, Kuzey Afrika'ya saldırıp, Balkan



MUSYA



pose



AVRUPA VE KUZEY AFRIKA'DA SAVAŞ: EKSEN DEV



Savaşın ilk yıllarında Almanya, bütün Batı Avrupa'yı



route DOOU



FOLLANDA ALMANYA



savunmaya hazırlandılar,



1939'daki himaye bol.



karşıtı devletler için yeni bir umut doğdu.



Almanya ve Sovyetlerin Polonya'ya saldırmalan. 1 Eylül 1939'da Alman ordusu, kararlı biçimde Polonya'ya sal



dırdı; Blitzkrieg ("yıldırım savaşı") adı verilen bu savaş ta, hizlı hareket edebilen panzer (tank) birlikleri, sinir dan içeri girerek, Polonya saflarında gedikler açtılar. Bu ara Luftwaffe'nin Alman Hava Kuvvetleri) bombardi (



DANMEMA



man uçakları,



Polonya hava kuvvetlerini ve haberleş.



me ağını yok ederek, Polonya'nın cepheye, destek güçleri, askeri donanım, araç ve gereç göndermesini



engellediler. Ardından, Alman piyade birlikleri taarruza geçerek, Polonya kuvvetlerinin boşaltmak zorunda



rin Almanya'ya verilmesini sağlamavaadinde bulundu lar. Hitler de buna karşılık Avrupa'da başka toprak iste



ğinde bulunmamaya söz verdi. Münih Konferansı'nda temsil edilmeyen Çekoslovakya, Avusturya'nın tersine demokratik bir ülkeydi ve devlet başkanı Benes, Hit ler'e direnmeye hazırlandı. Ama, müttefiki olan iki Batı



Avrupa ülkesi, boyun eğmesinde israrlı bir tutum izledi Büyük Britanya başbakanı Neville Chamberlain, ler.



Münih Konferansı'nı "zamanımızın barış" getiricisi diye nitelendirdi. Ama Hitler, Mart 1939'da, Bohemya-Mo



ravya'yı işgal edip, Slovakya'yı bir Alman himaye böl gesi haline getirerek, Çekoslovakya'nın geri kalan bölü münü de egemenliği altına almış oldu. Litvanya'dan da



kaldıkları toprakları istila ettiler. Bu arada Büyük Britan ya ve Fransa, 3 Eylül'de Almanya'ya savaş açtılar.



11 Eylül 1939'da, bu kez Sovyet birlikleri Polonya'ya



girdiler. Polonya hükümeti ile genelkurmayı, ertesi gün



yurt dışına kaçmak zorunda kaldı. Sovyetler, Doğu



Prusya'dan Bug irmağına kadar uzanan bir çizgi üstün de durdular. Sonra Hitler ve Stalin, istila ettikleri ülkenin



bölüşülmesine giriştiler: SSCB, ülkenin, halkıUkrayna lılar, Beyaz Ruslar ve Polaklardan oluşan doğu yansını



işgal ederken, Almanlar Gdansk (Danzig) ve Polonya Koridoru'nu da içine alan Batı yanısını topraklarına katti lar.



Eylül sonu ile ekim başında Stalin, Baltık ülkelerini



(Estonya, Letonya ve Litvanya) bazı Sovyet birliklerini



Memel'i alan Hitler, bundan sonra Doğu Prusya ile Al



barındırmaya zorladı. Ertesi yıl, Sovyet yetkililerinin



da, Arnavutluk'u işgal ve ilhak etti (1939).



ler, SSCB'yi oluşturan cumhuriyetler kapsamına alındı. SSCB-Finlandiya Savaşı. Finlandiya, her şeye karşın



manya'nın geri kalan bölümünü ayıran dar şeridi, “Po lonya Koridoru" diye nitelendirdi. Bu süre içinde Italya



"koruması altında yapılan seçimler sonunda, bu ülke



Geçici yatışmanın sonu. Batı Devletleri artık, Hitler'in



Sovyet baskılarına direnmekteydi; bunun üstüne SSCB,



vaatlerine inançlarını yitirmiş, Hitler'in bitmek bilme yen toprak hırsının, yalnızca Almanca konuşulan böl



28 Kasım 1939'da bu ülkeyle arasındaki saldırmazlık



lamışlardı. Bu yüzden, genel bir savaşı önleme umutla



kuvvetleri “Kış Savaşı” da denen SSCB-Finlandiya Sava



na karşı askeri direnişhazırlığına giriştiler. 1939 ilkbaha



rinda her iki ülke de,herhangi bir Alman saldırısına karşı



yetlerin savaşa çok iyi hazırlanmış birliklerini cepheye



dikleri bir "Eksen Devletleri'ne karşı güçbirliği" öneri sinde bulunmuş olan SSCB'yle görüşmelere yeniden



ca üstünlüğü karşısında çözülmeye başladı. Mart ayın



Ne var ki Stalin, Britanya ve Fransa'nın işbirliğiyle Al



manya'nın bütün gücüyle SSCB'ye saldıracağına inan



deniz üssünü ve havalimanlarını SSCB'ye bırakmaya zorladılar. Bu arada, Aralık 1939'da Milletler Cemiyeti, SSCB'nin Finlandiya'yı işgalini suçlayarak, Sovyet birlik lerinin bu ülkeden çıkarılması karan aldı.



1939'da Almanya ve SSCB, on yıl süreli bir Alman-Sov



Atlas okyanusunda savaş, 1939-40. Tipkı Birinci Dünya



gizli bir protokolle, Polonya ile Baltık ülkelerinin, imza



ha savaşın başında,denizleri denetim altına alma, sava



Bu pakt Hitler'i hoşnut etmişti; çünkü kendisi için, iki cephede birden savaşmaktan kurtulması anlamına ge liyordu; üstelikbu antlaşmayla Stalin, Almanya'ya, Po lonya'ya istediği gibi müdahale olanağını tanimiştı. Bu nun üstüne, güçlü müttefiklerden yoksun Büyük Britan



Savaş ilanının hemen ardından, Büyük Britanya Krallık



paktının geçersizliğini ilan etti. İki gün sonra da Kızılor



gelerle sınırlı kalmayıp, çok daha ötelere gideceğini an



du birlikleri Finlandiya'yı işgale giriştiler. Finlandiya



rini yitiren Büyük Britanya ile Fransa, Nazi yayılmacılığı



şı'nın ilk evresinde, şaşırtacak derecede yürekli ve etkili bir direniş gösterdiler. Amaşubat 1940 sonunda, Sov



Polonya'ya güvence verdiler ve daha önce geri çevir oturma çarelerini aradılar.



mıştı. Gene de, birbirine taban tabana karşıt ideolojile rine karşın, Hitler'le anlaşma yoluna gitti: 23 Ağustos



sürmeleriyle, Finlandiyalıların direnişi, Sovyetlerin sayı da istilacı birlikler Mannesheim savunma hattına ulaş



mayı başardılar ve Finlandiya'yı, stratejik limanlarını, bir



yet saldırmazlık paktı imzaladılar. Pakt kapsamındaki



Savaşı'nda olduğu gibi, Ikinci Dünya Savaşı'nda da, da



ci iki devlet arasında bölúşülmesi öngörülmüştü.



şin sonuçları açısından son derece önemli bir öğe oldu. Deniz Kuvvetleri, denizlerin denetimini ele geçirdi ve birkaç hafta içinde Alman ticaret gemilerini, yansız dev



letlerin limanlarında karantinaya aldı. Almanya, buna, Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, yıkıcı bir denizaltı



180 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



Bir Alman toplama kampında, Yahudi tutuklular.



saldırısıyla yanıt verdi. Alman U-botları, Montréal'e git



ya'yı da satın almakta olduğu bu ürünlerden yoksun bi



ğu 112 yolcu õldü. Ayrıca savaşın ilk iki ayında, 67 Ingi



rakmış olacaktı. Daha da önemlisi işgal, Hitler'e, Alman savaş sanayisi için temel olan İsveç demir yataklarına Norveç üstünden ulaşım olanağı sağlayacaktı. 9 Nisan



mekte olan Athenia adlı Kanada bandıralı bir yolcu ge misini batırdılar (3 Eylül 1939). Olayda, 28'i ABD uyru



liz ticaret gemisi Almanlar tarafından batırıldı. 14 Ekim



1939'da Alman U-botları, İngiltere'nin Orkney adala



rindaki deniz üssü Scapa Flow'un savunmasını kırarak,



Royal Oak zırhlısını batırdılar (833 kişi öldü). Almanlar



ayrıca, denizde uzun erimli bombardıman uçakları ve



savaş gemileri kullandılar.



Alman tehdidine yanıt olarak İngilizler, Birinci Dün ya Savaşı'nın son evresinde kullandıkları konvoy siste



1940 sabahı erken saatlerde Alman birlikleri hızla Dani



marka sınırlarından içeri girdiler; büyük şaşkınlığa dü şen, üstelik etkili bir direniş gösterecek güçten de yok sun olan Danimarka, çok geçmeden teslim olmak zo runda kaldı. Danimarka Alman işgal gücüne yenik dü şünce, Almanya'ya, Kattegat'tan Skagerrak'e kadar



egemen olmasını sağlayacak Baltık limanlarını sağladı;



lar, yolculuklarının ilk aşamasında hava Kuvvetlerinin



Almanya böylece Oslo fiyorduna kadar girdi. Denizde ki bu girişimler sırasında Luftwaffe de Oslo havalimani na saldırıyor, asker ve silah taşıyan nakliye uçakları Os lo'ya indirme yapıyordu: Savaşta ilk kez kullanılan bir



rin eşliğinde yol alıyorlardı. Radar ve sonar gibi yeni yer



paraşütçü birliği, havalimanını teslim aldı. İngiliz ve



denizaltı kuvvetlerinin yok edilmesini kolaylaştırdı. De



Fransız kuvvetleri Norveç'e yardıma gönderdilerse de, bu kuvvetler, bir aylık bir savaştan sonra Narvik'i al



mine döndüler: Ticaret gemilerinden oluşan konvoy



desteğinde, Atlas okyanusu ortalarında da destroyerle



saptama aygıtlarının kullanılması, Alman denizüstü ve niz savaşında ingilizler, daha başlangıçta büyük başarı lar elde ettiler. Alman savaş gemisi Graf Spee'nin Uru



guay'da, Montevideo açıklarında Aralık 1939'da batı rılması, Alman deniz gücüne indirilen can alıcı bir darbe



oldu (bu gemi daha önce Müttefiklerin dokuz gemisini batırmıştı). Savaşın daha sonra “Atlantik savaşı" diye adlandırılacak bölümüyse en uzun çarpışma oldu; Müttefiklerin Almanya'nın Atas okyanusundaki deniz



gücünü tam anlamıyla altedebilmesi, ancak 1943'te



gerçekleştirilebildi. Danimarka ve Norveç. Hitler'in Polonya'daki hızlı zafe rini İngiltere'de “Sahte Savaş" (Phony'War),Fransa'day



sa Drôle de guerre ("Tuhaf savaş") denilen bir dönem izledi. Hitler bir barış konferansı önerisinde bulunduysa



da, bu öneri Müttefikler tarafından hemen reddedildi



ve bundan sonraki 6 aylık sakinlik dönemi strateji belir



leme çalışmalarıyla geçti. Hitlergözünü bu kez Iskandi navya yarımadasına çevirmişti: Iskandinavya'nın dene



tim altına alınmasının, hem Büyük Britanya'ya ileride düzenleyeceği hava saldırıları için hava üssü olarak, hem de Atlas okyanusu sularında savaşacak denizaltı fi



losu için deniz üssü olarak kullanılmasını sağlayacağını düşünmekteydi. Ayrıca Danimarka ve Norveç'in dene tim altına alınması, Almanya'ya deniz ve süt ürünleri gi



bi önemli besin kaynaklarını sağlarken, Büyük Britan



maktan öte (28 Mayıs) bir başarı gösteremediler ve 9 Haziran 1940'ta geri çekilmeleriyle Almanya'nın Nor veç'i istilası tamamlanmış oldu.



Churchill iktidarda. Norveç'te uğranılan askerî başarı sızlıklar, Büyük Britanya başbakanı Neville Chamberla



in'ın iktidardan düşmesine ve 1930 yıllarındaki yapay



barışın en şiddetli karşıtlarından Winston Churchill'in



10 Mayıs'ta iktidara gelmesine yol açtı. İktidara gelme sinden 3 gün sonra yeni başbakan, Parlamento önün



de, halkına “kandan, acılardan, gözyaşlarından ve ter



den" başka vaat edecek hiçbir şeyi olmadığını açıkla yıp, ardından Nazi Almanya'yla acımasızca bir savaşa girişti. Churchill, gerek bu ilk söyleviyle, gerek daha sonraki söylevleriyle, Büyük Britanya'nın bu karanlık günlerinde halkını,"dünya uygarlığınakarşı ölüm tehdi



di" diye nitelendirdiği Nazi Almanya'ya karşı bütünleş tirici bir rol oynadı.



Benelüks ülkeleri. Hitler, artık işgal sırasının Hollanda, Belçika ve Lüksemburg'a geldiğini düşünmekteydi. Be nelüks ülkelerinin işgali, Nazi Almanya'ya geniş sanayi kaynakları sağlamakla kalmayacak, daha da önemlisi,



Fransa ve Büyük Britanya'ya yapacağı saldırılar için, ile



ri üsler oluşturacaktı. Ayrica Benelüks devletlerine bir



saldırı, Müttefik ordularını bu bölgeye çekerek, kolayca ve topluca yok edilmelerini sağlayacaktı. Hitler Belçi



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 181 Hitler ordularının



saldırısıyla, Hollanda, Luksemburg Belçika ve Fransa'da



işgalcilerden kaçmak için



yollara düşen halkın oluşturduğu konvoyların birinden görünüş.



ka'yı ele geçirdikten sonra, Ren irmağına paralel ilerle



gün sonra, Alman ordusu apansızın Kuzey Fransa'ya



yen, daha sonra, Belçika sinını yakınındaki bir noktada kuzeye doğru uzanan ünlü "Majino savunma hattı"nı



saldırdı. Alman motorize birlikleri "Majino hattı"nı yer



10 Mayıs 1940'ta Alman birlikleri Benelüks ülkeleri



maca verdiler ve Ingiliz destek birliklerini, kitanın ucu na, Dunkerque'e sürdüler. 5 Haziran'da güneyde, Somme irmağı üstünden ikinci bir saldırı başlatıp,hiç. bir direniş görmeden 14 Haziran'da Paris'e girdikten sonra, Fransa'yı 22 Haziran 1940'ta Compiègne'de bir



da yarmayıumuyordu.



ne doğru harekete geçtiler. Askeri gücü bulunmayan



Lüksemburg, hiçbir direnişle karşılaşılmadan işgal edil



di; buna karşılık gerek Hollanda, gerek Belçika,işgalci lere şiddetle direndiler. Saldırıda ilk ve en ağır darbeyi



le bir ettikten sonra, Belçika düzlükleri yerine, ormanlık Ardenne'ler bölgesinden saldırarak, Müttefiklere şaşırt



yiyen Hollandalı direnişçiler, bunu, köprüleri mayınla yarak, yollara barikatlar kurarak, geniş toprakları ateşe vererek yanıtladılar. Yeterli sayıda uçak ve tanktan yok



ateşkes imzalamak zorunda bıraktılar. Fransa'nın çökmesi, Hitler için olağanüstü bir zafer oldu. Yenilmez sanılan Fransız ordusu, çok hızlı kuv



rinin yardımına güveniyordu; ne var ki, gelen yardım son derece sınırlı oldu; üstelik çok da geç kaldt. Nazi motorize birlikleri öylesine hızlı ilerlediler ki, Hollanda



şısında sanki erimişti. Naziler daha sonra Fransa'nın bū



sun bulunan Hollanda, Ingiliz ve Fransız destek birlikle



vetler olan motorize kuvvetlerin amansız saldırıları kar



yük bir bölümünü işgal ederek, Fransa'da Allier irmağı



kıyısındaki Vichy'de, işbirlikçi bir Fransız hükümeti ku



da 5 gün içinde istila edildi. Kraliçe Wilhelmina'nın yö nettiği Hollanda hükümeti Büyük Britanya'ya kaçmak zorunda kaldı.



Belçika'ysa ancak 2 hafta dayanabildi. Fransız ve In



giliz birliklerinin de gönderilmesine karşın, Alman



“blitzkrieg"i (yıldırım savaşı) durdurulamadı. Alman



tankları ülke içinde büyük bir hızla ilerler, Alman para şütçüleri kırsal kesimlere havadan indirilirken, hava



desteğindeki piyade birlikleri de ülkenin iç kesimlerine yürüdüler. Daha çok kan akmasını önlemek için Kral Leopold Ill'ün, ordularına direnişe son vermeleri buy ruğu vermek zorunda kalması üstüne, silahlarını bira



kan Belçika ordusu, 28 Mayıs 1940'ta koşulsuz teslim oldu.



Fransa'nın çökmesi. 1939-1940 kışında Fransız ordusu ile Alman Wehrmacht'ı tarihte bir kez daha karşı karşıya geldiler; ancak bu kez birbirlerini uzaktan izlemekle



yetindiler; bu savaş mizahçı gözüyle “sitzkrieg" (ya da



"oturduğu yerden savaş“) diye nitelendirildi. Dünya, iki



güçlü devlet arasında amansız bir savaş patlayacağını



kestirmekteydi. 13 Mayıs'ta, Sedan'da oluşturulan bir köprübaşı, Fransa'ya bir giriş kapısı görevi yaptı ve 16 Mayıs 1940'ta, yani Hollanda'nın teslim olmasından bir



Alman birliklerinin Paris'e törenle girişi.



182 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 10->



10



40



70



50



KUZEY BUZ DEN! gom



Murmansk



IZLANDA



formata



Interline Qural) Aranget SO



Sken



Suomussalmi



FİNLANDİYA so.



3



rome A



. Pudo.th



se pende



3



MINERMEIM



ATLAS



MAT



SNA



OKYANUSU



Vologda



Helsinki



Ryder



Hiliga



orindred



SSCB



hom



Moskva



DUO Nast



Vome



Vio



CO



IRLANDA



Lo Cover



BASH



.Minga



RU



DOGU



Kel



BAITANYA



SmonEN



HTYMITA



KONGEA



BUYUK



Dubing



PRUSYA



Versne



Hoburg



RT



Bremen



Bet Poto



Mar



ALMANYA Duecedor



Long



Cherbour2 te Frantur



Bingo



Proda



500CC CEKOSLOVAKYA



Party



Wroche



Munich



Vy



Macaristan



AVUSTURYA Grao



Isvc



Hordea



Duapepe



Mind



ROMANYA



DECATO



Ver



ES



BATE



KYUGOSLAV



DAS



Odessa



1940)



MADARISTAN



BULGARISTAN



Mar



ANDORA A Waand



Bolya



Bastia Barcelona



Kestre



Tuulenp1940)



cerca



ITALY



HIS



Dubrov



fuit



Burg



Kougars 11) WETACE



(W



Ankare. Tema



ISPANYA



Taranto



TÜRKİYE BAS



Cara



Sedinte



Palermo



AKDENIZ



ISP FAS



Malaty



Oran



CEZAY11 Fund



the NyGran



MARS



HARA



0



AVRUPA'DA SAVAŞ: Ey. 1939-Nisan 1941 Uluslararay sinclar, 1939



Tarahu devletler, 1939



Somürgelerara snurlar Baskentler Kender Elusen kuvvetleri, 1939 Eksen laki, 1940-41



Batı Dev. Indakı, 1939 Bati de anlayn dev. 1939



D



Sovyet kuvvetleri



Eksen der. laredan Deniz



Sovyet bombardımanlan



savaşları



Sovyet ilerleyişinin uç noktaları



Eluen Alman) zaferleri



Motelik (Ingiliz) zalerier Elusen dev. paraguaçuleri



Sovyetlerin ele geçirdigi topraklar, 1940



Bombardmanlal



Bombardunan ve uvas alanlan Ingiltere Havası, Afustos 1940



V Eksen der. vlastig en ileri noktalar



rulmasını sağladılar. Vichy hükümetinin başında Birinci Dünya Savaşı



kahramanlarından mareşal Henri Pétain'le, bir işbirlikçi



olan Pierre Laval bulunuyordu. İşgalekarşı çıkan yurt sever Fransız direnişçileriyse, general Charles de Gaul le çevresinde birleştiler.



Savaşın ilk aylarında Italya'nın yansızlığını koruyan



Benito Mussolini, Fransa'nın çökmesine yakın, Mütte



Fin kuvvetleri Murelik kursi taarruzu ve geri çekilmeleri



Tahkimli savunma hatte



fiklere savaş ilan ederek (10 Haziran 1940), Güney Fransa'yı istila etti; ABD başkanı Franklin D. Roosevelt, bu olayı, Müttefikleri "arkadan bıçaklamak" diye nite lendirdi. Dunkerque'ten çekilme. Belçika seferi sırasında Alman



ya, güneydoğu Belçika'da hızla ilerlemiş ve Fransa kıy



sindaki Abbeville'eyönelerek, Müttefik ordularının bir



biriyle bağlantısını kesmişti. Fransız Birinci ordusunun



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 183



Mayıs 1940'la, Alman uçaklarının bombardımanı altında Dunkerque'ten boşaltılan Müttefik askerleri. birçok bölüğü onurlu bir savunma harekatında can ve rirken, İngiliz limanlarından, tarihin belki de en garip fi



losu denize açıldı (destroyerlerin yanı sıra, gezi motor



larından, özel yatlardan, eski feribotlardan, istimbotlar dan, balıkçı teknelerinden oluşan yaklaşık 850 gemilik



bir filo). Krallık Hava Kuvvetleri (RAF), Alman bombar



diman uçaklarını geri püskürtürken, İngiliz filosu, Dun



kerque'e ulaşarak, 338 000 İngiliz, Fransız ve Belçika askerini, 26 Mayıs'tan, 14 Haziran 1940'a kadar kıstınil dıkları kapandan kurtardı. Böylece bozgun, bir zafer propagandasına dönüşmekle kalmıyor, yüzbinlerce



Macaristan'ı Eksen Devletleri kapsamına aldı. Aynı za



manda, Bulgaristan ve Yugoslavya'yı da Eksen Devlet leri'ni yörüngesine çekmeye çalışarak, 1941'de bu amacını da gerçekleştirdi. Balkan ülkeleri arasında yal nizca Yunanistan Müttefikler safında kalmıştı. Ne var ki, Romanya'nın parçalanmasında kendisine



danışılmadığını gören Mussolini, Eksen ittifakı içindeki etkisini göstermek için, tek yanlı olarak Yunistan'ı ele geçirmeye karar verdi. 28 Ekim 1940'ta uydusu Arna



vutluk'tan, Yunanistan'a 200 000 asker yolladı: Hızlı ve



ezici bir zafer beklentisi içindeydi. Ne var ki, saldırı iyi



deneyimli asker, Eksen Devletleri saldırısına karşı ileri



hazırlanmamıştı ve Yunanistan, motorize birlikleri bu



Ingilteresavaşı.Bu arada Hitler, Büyük Britanya'nın Al



dan oluşmasına karşın, istilacılara şiddetle karşı koya



neceği ve barış isteyeceği umuduyla Doğu Avrupa'daki



Arnavutluk'a girdi.



de girişilecek harekât için kurtarılmış oluyordu.



lunmamasına ve kara kuvvetlerinin eski model uçaklar



manya'nın kita Avrupası üstündeki denetimini kabulle



rak, kasim ortasında saldırganlan püskürttükten sonra,



savaşa hız verdi. Hermann Goering'in komutasındaki Luftwaffe, Ingiliz limanlarına, havaalanlarına, sanayi



Bunun üstüne, Mussolini'nin girişiminden kaygıya kapılan, Yunanistan'a yardım etmek için İngiliz askerle



Saldırının amacı İngiltere'yi manevi açıdan çökertmek



Bulgaristan ve Yugoslavya'nın da yansız bir tutum takın



merkezlerine ve Londra'ya toptan bir saldırı başlattı.



ri ve hava gücünün devreye girmesinden rahatsız olan,



ve RAFI (Krallık Hava Kuvvetleri) bütünüyle yok ede



malarından hoşnut olmayan Hitler, 6 Nisan 1941'de motorize bir öncü kuvveti Yugoslavya üstüne sürdü



rek, Deniz Aslanı Harekâtı'nı, yani Ingiltere'nin istilası ni, hazırlamaktı.



Büyük Britanya Savaşı, tarihteki ilk büyük hava sava sıydı; Londra 57 gece ortalama 160 bombardiran uça ğının saldırısına uğradı. RAF, uçaklarının sayıca az ol



masına karşın, etkili Spitfire'ları ve radar yardımıyla, 1 733 Alman uçağını düşürürken,915 uçağını da yitirdi.



(Yugoslavya'daki Nazi yanlısı yönetim, kısa süre önce devrilmişti). Alman ordusu Belgrad'a saldırdıktan son



ra, ülkeyi 17 Nisan'da teslim olmak zorunda bıraktı. Ay ni zamanda, Yunanistan'a da asker gönderilerek, Me taksas'ın oluşturduğu Savunma Hattı'nı yarmaya çalıştı. Bu arada Ingiliz birlikleri de Yunanistan'dan geri çekilin



Alman hava gücü, böylesine ağır kayıplara uğradığı bir hava harekâtını sürdüremeyeceğinden, Deniz Asla



ce, ayın sonunda bütün Yunanistan yarımadası Alman



Balkanlar. Beklenmeyecek kadar hızlı Fransa zaferin takları açısından önemli bir bölge olan Balkanlar'ı he def aldı. Bu bölgenin ele geçirilmesi, söz konusu kay nakların kara yoluyla taşınmasını olanaklı kılacak, böy



Italya'yla Komintern Karşıtı Pakt'ta birleşmiş, üç ülke



sini etkisizleştirmeyeyardımcı olacaktı.Hitlerönce Ro manya üstüne yürüdü. Haziran 1940'ta, bu ülkenin dev petrol yataklarında gözü olan SSCB de Besarabya ve Kuzey Bukovina'ya el koydu. Balkan devletleri arasın daki toprak anlaşmazlıklarına bir çözüm bulmak ama



Mayıs 1941'de, SSCB dışında bütün Avrupa, Alman ların ve Eksen Devletleri'nden müttefiklerinin boyun



ni Harekâtı ekimde süresiz ertelendi.



kuvvetlerinin eline geçti. "Yeni Düzen". 27 Eylül 1940'ta Japonya, Almanya ve



den sonra, Hitler bu kez, besin kaynakları ve petrol ya



arasında Berlin-Roma-Tokyo Ekseni (Mihveri) adı veri



lece Ingiltere'nin Almanya'ya uyguladığı deniz abluka



maktaydı.



cini öne süren Hitler, Romanya'ya, ağustosta Bulgaris tan'a ve Macaristan'a toprak vermesi konusunda bir ül timatom verdi. Eylülde, Romanya kralı Carol Il'yi taht tan çekilmeye zorladı. Kasım ayındaysa Romanya ve



len, askeri ve ekonomik alanları içeren 10 yıl süreli bir üçlü pakt imzalanmıştı. Hitler, Japonya'yı hem ABD'yi susturacak, hem de SSCB'yi oyalayacak bir öğe say



duruğuna girmişti. Avrupa topraklarının büyük bir bölü mü, Alman ordularının işgalinin ve acımasız SS birlikleri



(Schutzstaffel) ile Gestapo'nun baskısı altındaydı. Avru



pa'yı pençelerine alan Naziler, kıtanın kaynaklarını, bu ülkelerin halklarının geleceğini hiç düşünmeksizin, Al



manya yararına sömürmeye giriştiler. Bütün ekonomik



zenginlikler, Almanya tarafından kullanılmak için yag



184 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ malandi; sanayi kuruluşları ve fabrikalar Almanya'nın savaş gereksinmelerini karşılama doğrultusunda yöne tildi. Gerek Doğu Avrupa'dan, gerek Batı Avrupa'dan milyonlarca kişi, Alman savaş sanayisinde çalıştırılmak



için Almanya'ya gönderildi (bu, halk yığınlarının ülkele rinden aynlmaya zorlandıkları en büyük kitlesel göç. tü); siyasal muhalifler ile Nazilerin ölçütlerine göre "aşağı irktan" sayılan milyonlarca Yahudi, İslav ve Çin



gene, toplama kamplarına kapatıldı. Daha sonra da, en



az 6 milyon kişi sistemli bir soykırıma uğratıldı. Girit. Stratejik önem taşıyan Girit adası, hala Büyük Bri



tanya'nın elindeydi. 20 Mayıs 1941'de Almanya, adaya 3 000 paraşütçünün katıldığı büyük bir bir havadan in



dirme harekâtı gerçekleştirdi. Katılan paraşütçülerin



būyük bölümünün öldüğü bu ilk istila dalgasının ardın



dan, yeniden gönderilen 3 000 paraşütçü, adanın kilit



noktalarını hızla ele geçirdiler (adadaki son Ingiliz as kerleri, 31 Mayıs'ta boşaltıldı). Böylece ileride Misir ve



Süveyş kanalına bir Doğu cephesi saldırısı için çok elve rişli bir konumda bulunan, Kuzey Afrika'daki çöl birlik



leri için destek güç ve askerimalzeme sevkiyatında bir ūs görevi olarak kullanılacak bu Akdeniz adası, Hitler'in



me umutları suya düşmüştü. Ingiltere, Akdeniz'deki denetimini, Cezayir'deki Fransız filosunun (Fransa'nın



çöküşünden sonra, “Özgür Fransa" ordusuna katılmış



ti) da yardımıyla sürdürdü. Ayrıca bir İngiliz filosu, Ital yan deniz filosunu, Taranto'da (Kasım 1940) ve Yuna nistan'da Matapan burnu açığında (Mart 1941), iki kez yenilgiye uğrattı. Atlas okyanusu, 1940-41. Fransa'nın teslim olması Al



man deniz kuvvetleri açısından büyük önem taşıyordu;



çünkü Fransız limanları, U-botlar için birer üs olarak kullanılmaya başlanmıştı. 1940 sonbaharında, Müttefik konvoylarına topluca saldırılar düzenlemeleriyle, Al man denizaltılarının savaştaki etkinliği büyük ölçüde arttı. Almanya'nın ayrıca uzun erimli bombardıman



uçakları da kullanması sonucunda, İngiliz deniz kuvvet



leri, 1940'ın ikinci yarısından sonra gün geçtikçe daha fazla kayıp vermeye başladı.



Ticaret gemileri konvoylarının korunması amacıyla, küçük ama etkili korvet sinıfı gemilerin kullanılmasına ve ABD'nin, Büyük Britanya'nın egemenliğindeki 8 ha va üssü karşılığında 50 eski tip destroyer vermesine kar



eline geçti.



şılık, Alman U-botları'nın sayısı da gün geçtikçe arttı ve



Yakındoğu. Yakındoğu'da ve Ortadoğu'da Müttefikler,



ki tersanelerde yeni gemiler yapılmasına karşın, kayıp



ulaşım yollarının savunulması gibi son derece önemli



bir sorunla karşı karşıya kaldılar. 1941 Nisanı'nda Ingiliz kuvvetleri, Nazi eğilimli bir darbeyi bastırmak ve değer li petrol yataklarını güvenlik altına almak için Irak'a gir diler. Fransa'daki Vichy hükümeti, bir üs olarak kullan ması için Fransa'nın koruması altındaki Suriye'yi Al



manya'ya bıraktı; bu arada Ingiliz askerleri, Fransız par



tizanlarından oluşan bir birliğin eşliğinde, haziranda, Irak üstünden Suriye'ye girdiler ve Suriye ile Lübnan'ı



Ingiliz denetimine bırakan bir ateşkes antlaşması imza



lanmasını sağladılar. Ağustostaysa İngiltere ve SSCB



(İngiltere'nin müttefiki olmuştu), İran'ı işgal ederek, Al



İngiliz kayıpları 1941'de daha da yükseldi. İngiltere'de ların oranı üretilen gemi oranının hep altında kaldı.



1941 ilkbaharında, batırılan İngiliz savaş gemisi sayısı



öylesine kritik bir düzeye ulaştıki, Chunchil, bu deniz saldırılarını “Atlantik savaşı" diye nitelendirdi. Bu aşa madan sonra İngiltere umutsuzca, ABD'den gelmesi beklenen yardımlar için deniz yolunu sürekli açık tut maya çalıştı.



Ingiliz deniz ticaretini büyük ölçüde sekteye uğratan bu saldırılar dizisinin tam ortasında, İngiltere yüreklen dirici bir zafer kazandı: 24 Mayıs 1941'de Hitler donan



masının etkili silahlarından Alman savaş gemisi Bis



man yanlısı Rıza Şah Pehlevi'yi 16 Eylül 1941'de tahttan



marck, İngiliz kruvazörü Hood' u Grönland açıklarında batırdıktan sonra, Almanya'ya dönerken, İngiliz gemi



Kuzey Afrika seferi, 1940-41. Italya'nın savaşa girmesi,



SSCB'nin işgali, 1941. Savaştan çok önce Hitler, Doğu



indirdiler ve yerine oğlunu tahta çıkardılar.



Akdeniz'deki bütün dengeleri altüst etmiş, savaşın böl



gedeki görünüşünü değiştirmişti; o tarihe kadar ikinci derecede bir savaş bölgesi olan Kuzey Afrika, olağa nüstü önem kazanmıştı. Mussolini'nin İngiltere'nin za



rarına bir Akdeniz imparatorluğu kurma amacı herkes tarafından bilinmekteydi. Mussolini, İtalyan Doğu Afri kası'ndan kuzey yönüne bir ordu, doğuda Mısır ve Lib



ya üstüne de ikinci bir ordu göndermeyi tasarladı. Ama ci Ingilizleri Afrika'da kıskaca almak ve Akdeniz kıyıla rindan atmaktı.



Mussolini, ilk adımda yalnızca küçük bir garnizonun koruduğu Ingiliz Somalisi'ni ele geçirdi (Ağustos 1940).



Ne var ki, zaferi uzun ömürlü olmadı; ertesi yaz Ingiliz ler, yitirdikleri bu toprakları geri almakla kalmayıp, Ital yanları Doğu Afrika'daki topraklarından da ettiler: böy lece Süveyş kanalını güneyden gelebilecek bir saldırıya karşı da koruma altına almış oldular.



Bu arada Mussolini, Eylül 1940'ta Libya sınırına, Ital yanlardan ve Kuzey Afrikalılardan oluşan ikinci bir ordu gönderdi. Ama Ingilizler buna, aralıkta gerçekleştir dikleri beklenmedik saldırıyla karşılık verdiler; sonuçta, Ingiliz ordusu şubatın ilk günlerinde Libya'nın orta ke simine kadar ilerledi. Mussolini, bir kez daha Hitler'den destek istedi: Mart 1941'de, general Erwin Rommel yö



netimindeki Alman Afrika ordusu (Afrikakorps) Trab



lusgarp'a ulaştı. Nisan ayı ortalarında Rommel, Tobruk



leri tarafından pusuya düşürülerek batırıldı.



Avrupa ve SSCB'deki İslav halklarını boyunduruğuna alarak, "Alman ulusunun yaşama alanı"ni ("Lebensra um"), genişletmek amacındaydı. Söz konusu bölgeler de oluşturacağı Alman kolonileriyle İslavları köle gibi çalıştırmayı tasarlamıştı. Hitler'e göre Nazi-Sovyet paktı, gelecekte feshedil meye mahkûm, geçici bir antlaşmaydi. Fransa'nın ye



nilgiye uğratılmasının ardından, SSCB'nin işgalini plan lamaya başladı. Önce, iki cephede birden savaştan ka



çındığı için, İngiltere'yle barış yollarını aramış, ama Batı



cephesini sağlama almasını sağlayacak bu girişim so



nuçsuz kalınca, İngiltere Savaşı'nı başlatmış, Ingiltere'yi



saf dışı bırakmayı başaramamıştı. Gene de, SSCB'nin işgali konusundaki emellerinden



vazgeçmemişti. Aralık 1940'ta, genelkurmayının uyarı



larına karşın, bu emeli gerçekleştirmenin yollarını ara maya başladı. İki cephe birden açmanın riskini aklına



bile getirmek istemiyor, Büyük Britanya'nın, kıta Avru



pası'ndan çıkarıldıktan sonra artık askerî birtehdit oluş turmayacağına inanıyordu. En büyük tehdidin, Roman



ya'nın petrol yataklarına el koyan (Haziran 1940) Sov yetler olduğu inancındaydı.



Daha önce 1941 Mayısı ortasında gerçekleştirilmek



için planlanan ve “Barbarossa Harekâtı" diye adland



lan SSCB'nin işgali, Balkan seferi dolayısıyla 22 Hazi



dışında bütün Libya'yı ele geçirdi ve savaştaki başarıla.



ran'a ertelendi. O tarihten,“yıldırım harekâtı" 121 zırhlı



rindan ötürü, “Çöl Tilkisi" diye anılmaya başlandı. Mussolini'nin, Akdeniz'i bir İtalyan gölü haline getir.



dar uzanan 3 200 km'lik bir cephede,3 koldan gerçek



tümenden oluşan bir güçle, Baltık'tan Karadeniz'e ka



leşti: Kuzeyde, Baltık ülkeleri üstünden Leningrad'a sal



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 185 ev'i aldılar. Ay sonunda, 1 milyonu aşkın Sovyet tutsak



alınmıştı. Sovyetler, Nazi ordularını ülkenin iyice iç ke simlerine çekmeyi temel alan bir strateji izliyorlardı. Almanya'nın SSCB'yi işgali, ittifakların yapısında bir değişikliğe de yol açtı. Kararlı bir komūnizm karşıtı olan



Churchill, Stalin'e Eksen Devletleri'ne karşı ekonomik



ve teknik yardım vaadinde bulundu. 13 Temmuz



1941'de Moskova, Londra'yla bir karşılıklı yardımlaş. ma antlaşması imzaladı. Bir başka yardım önerisi de



Washington'dan geldi. İtalya ve Eksen Devletleri uydu



larıysa (Romanya, Çekoslovakya ve Macaristan), kendi istekleriyle Almanya'yla ittifak yaptılar. Vichy Fransa's



Moskova'yla diplomatik ilişkilerini kesti. İngiltere, Al manların işgal için üs olarak kullandıkları Finlandiya'yla



arasındaki ilişkileri sertleştirdi. İsveç, Alman ordusuna



topraklarını kullandırma güvencesiverdiysede, savaşta yansız kalmakkonusundakikararlılığını belirtti. Türki



ye'yse, gerek SSCB'den, gerek Ingiltere'den gelen itti



fak önerilerine karşın yansız kalacağını ilan etti. Nisan



ayında Sovyetlerle bir karşılıklı saldırmazlık paktı imza lamış bulunan, ayrıca Eksen Paktı'nın daüyesi bulunan Japonya'ysa, bir "bekle gör" siyaseti benimsedi.



ABD'nin savaşa yönelmesi. ABD halkı, Avrupa'daki sa vaşın ilk günlerinden başlayarak, Müttefiklerden yana



bir tutum takınmıştı. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu, Nazilerin savaştan zaferle çıkmasının ABD için ciddi



bir tehdit oluşturacağına inanıyordu. Almanların zafer üstüne zafer kazanmasıyla birlikte, ABD'de başlangıçta



güçlü olan yansızlık ve Avrupa'daki savaşa karşmama eğilimleri de yok oldu.



1935'ten başlayarak yürürlükte olan yansızlık siya



seti ve buna ilişkin yasalar, savaş halindeki ülkeleresilah ve cephane yardımını yasaklıyordu. Ama Kasım Rusya cephesinde kar fırtınası altında ilerlemeye çalışan



1939'da, yansızlığı destekleyen yasalar yeniden göz den geçirilerek, silah satışı "cash-and-carry" ("õde ve



Alman kuvvetleri



götür”) temelinde serbest bırakıldı; ama ABD uyruklu



dırıldı; orta cephede Moskova'ya ulaşma görevi, doğu



derilmesi yasaklandı. Bu koşul, ABD savaş gemilerinin batırılmalarıyla ABD'nin Birinci Dünya Savaşı'nda oldu ğu gibi savaşa sürüklenmesi olayının yinelenmesini on lemek amacıylagetirilmişti. Ne var ki, savaşın ilk günle



da Smolensk'e ilerleyen kuvvetlere verildi. Güneydey se Alman birlikleri Ukrayna ve Kiev üstüne yürüdüler (buradan güneye, Kırım'a yönelinmesi ve Don irmağı



aşılarak, Kafkaslar'a ve Volga üstünden Stalingrad'a



ulaşılması tasarlanmıştı). Güney, en uçtaysa, küçük bir



Tann ve ABD savaş gemilerinin savaş bölgelerine gön



rinden başlayarak Büyük Britanya denizlerde denetimi ele geçirmişti; bu nedenle "cash-and-carry" yasaları,



Romen-Alman kuvveti saldırıya geçti.



Büyük Britanya'nın işine yaradı. Értesi yıl, başkan Roosevelt ve Kongre, ABD'nin sa



Kremlin'i sahtekarlıkla ve Alman sınırlarını tehdit et



vaşa girme olasılığı konusunda hazırlıklara başladılar.



Hitler, Rusya üstüne yürümesine gerekçe olarak,



mekle, Almanya karşıtı, komünist yanlısı propaganda yapmakla suçluyordu. SSCB'nin işgalinin, Bolşevikliğe



Eylül 1940'ta ABD tarihindeki ilk seferberlik yasa tasarı



sıyla, 17 milyon kişinin askerlik için kayıt yaptırması ön



daysa, SSCB'ye yönelmesinin nedeni, İngiliz ambargo



görüldü. ABD uyruğu dışındakilerin askere alınmasını önleyen yasayla, bozguncu öğelerin orduya sızmalari



maden yataklarıydı. Zafere ulaşacağından öylesine



açıdan savunulmasının ABD'nin güvenliği için zorunlu olduğu Ingiltere başta, öbür devletlere deniz yoluyla



mini nasıl sağlayacağını hiç düşünmüyordu.



savaş araç-gereci verme yetkisi tanıdı. Aynı yılın sonla



karşı bir “haçlı seferi" olduğunu savunuyordu; aslın



su nedeniyle sağlamakta zorladığı buğday, petrol ve



emindi ki, ordusunu kışın nasıl besleyeceğini, donani Saldırı, Sovyetleri beklemedikleri bir anda yakaladı



ve Almanlar başlangıçta Rusya içlerinekadar ilerlediler; İlerleyişin ilk 18 gününde Alman birlikleri, sınırdan 640 km içeri ulaşarak, 300 000 tutsak aldılar; 1 000 tank ve



önlendi. Mart 1941'de Kongre, ABD başkanına, askeri



rinda, söz konusu yasanın kapsamına Çin ve SSCB de alındı. ABD, savaş gemilerini Atlas okyanusunda devri yeye çıkararak, Güney yanküreyi de savunma konu sunda önlemler aldı. ABD birlikleri Grönland ve Iz



600 ağır silah ele geçirildi. Yalnızca ilk 48 saat içinde,



landa'yı işgal ettiler. Ağustos ve Eylül 1941'de ABD tica ret gemilerinin batırılması, ABD ticaret gemilerinin si



yen Alman birlikleri, 10 Temmuz'da Leningrad'ın çev resindeki yerleşme merkezlerine girdiler; 31 Ağus



lahlandırılması ve savaşan ülkelerin



Sovyetler 2 000'den çok uçak yitirdi. Kuzeyden ilerle



tos'ta kente 16 km yaklaştılar. Ortadan Moskova üstü ne yürüyen kol, 30 Haziran'da Minsk'i, temmuz orta larında da Moskova'ya yalnızca 320 km uzaklıktaki



limanlarına yük



taşımasına izin verilmesi gibi önlemler alınmasına yol açtı.



Atlantik “Şartı". 14 Ağustos 1941'de başkan Roosevelt ve başbakan Churchill, Newfoundland açıklannda bir



Smolensk'i ele geçirdi. Güney cephesindeki ilerleyiş,



savaş gemisinde bir araya geldiler. İki önder de, baskı yönetimlerine ve yayılmacı siyasetlere son verilecek,



ağır geliştiyse de, Almanlar gene de, eylül sonunda Ki



saldırgan devletlerin silahsızlandırılmasını sağlayacak



karşılaşılan umulmadık bir direniş ve yağışlar nedeniyle



186



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



ve bütün ülkelerin, toplumsal ve ekonomik refah için



da, El-Alameyn'deki Ingiliz hatlarının güney ucundaki



tam bir işbirliğine gidecekleri yeni bir dünya düzeni oluşturulması konusunda planlar hazırlama kararı aldı



liz ordusu için bu bölgeyi elden bırakmamak büyük



lar. Bir ay sonra SSCB ve Eksen Devletleri karşıtı 14 ülke, "Atlantik Şartı"nı imzaladılar.



7 Aralık 1941'de Japon uçaklarının, ABD'nin Ha



Elam Halfa tepelerinde çatışmalar doruğuna ulaştı.Ingi önem taşıyordu; çünkü geçit vermez Kattara vadisinin



en uç noktasındaki El-Alameyn, Kuzey Afrika cephesin de düşmanın aşmasına izin verilmemesi gereken bir



waii'deki Pearl Harbor deniz üssüne saldırmaları,



mevziydi. Mayın döşenen alanlarla yakıt ve tank sevki



ABD'nin ertesi gün Japonya'ya savaş açmasına yol açtı. 11 Aralık'ta da Almanya ve Italya ABD'ye savaş ilan etti



yatının engellenmesinin yanı sıra, İngiliz hava üstünlüğü sayesinde, “Çöl Tilkisi”nin Elam Halfa'daki saldırısı püs kürtüldü. Rommel'in savaştan bezmiş, tükenmiş ordu



ler. Avrupa savaşı, Atlas okyanusu-Büyük Okyanus sa vaşıyla birlikte, bir dünya savaşına dönüşüyordu.



suyla geri çekilmesi, Montgomery'ye kuvvetlerini bü



Arcadia Konferansı. ABD'nin savaşa girmesinden son



yük ölçüde toparlama fırsatı sağladı. Rusya cephesi, 1941-42. 1941 sonbaharında, Alman iş



Ocak 1942 arasında Washington'da yapıldı. Başkan



galinin ilk şokunu atlatan Sovyet direnişi daha da sağ lamlaştı. Ülke çapında seferberlik ilan edilmesi, Sovyet



manları, zafere ulaşılıncaya kadar Eksen Devletleri'ne karşı savaşın sürdürülmesi konusunda anlaştılar. “Arca



ordusunu güçlendirdi. Bu arada, cephedeki birliklerine cephane ulaştırmada karşılaştıkları güçlüklere, aylardır



dia Konferansı" adı verilen bu görüşmelerde, iki önder,



sürekli savaşmakta olan askerlerin yorgunluğu da ekle



savaşın Avrupa cephesine öncelik vermeyi, hava saldi



nince Almanlar, çarpışmalarda üstünlüğü yavaş yavaş



riları ve abluka aracılığıyla Almanya'nın çevresinde bir baskı çemberi oluşturmayı, gerektiğinde Avrupa kıtası



yitirmeye başladılar. Üstelik Stalin'in, istilacılara karşı halkının ulusçu eğilimlerini başarıyla körüklemesi, Al



raki ilk İngiliz-ABD görüşmeleri, 22 Aralık 1941-14 Roosevelt ve başbakan Churchill ile asker , sivil danış



ninişgalini ve Kuzey Afrika'ya kuvvet göndermeyi kara



ra bağladılar. İki güçlü devlet aynca, iki devlet arasında daha sıkı askeri işbirliğinin sağlanması için genelkur maylarını birleştirmeyi kararlaştırdılar. Konferansta, aralarında ABD, İngiltere, SSCB ve



Çin'in de yeraldığı 26 devlet, Birleşmiş Milletler Bildiri



si'ni imzaladılar. Eksen Devletleri'ni çökertmek için bü tūn askeri ve ekonomik kaynaklarını seferber etmeyi kabul ettiler ve ortak nlarıyla ikili ateşkesler im



zalamamayı kararlaştırdılar. Kuzey Afrika, 1941-42. İtalyanların Trablusgarp'taki ye nilgisi, Hitler'i, 1941-42 kışında, Kuzey Afrika'daki bir liklerine destek kuvvet göndermeye yöneltti. İngiliz



manların da, sivil halka acımasızca davranmaları, Sov



yet halkının ulusçu duygularını daha da pekiştirdi; iştila ci hatları gerisinde partizan grupları oluşturulmaya baş landı.



Kuzeyde Almanlar, eylül başında Leningrad'a ulaştı



larsa da, yoğun bir direnişle karşılaştılar. Bu arada Hitler Finlandiya'dan beklediği tam desteği de alamamıştı. Bu yüzden Alman komutanları, kesin bir saldırıdan önce



kenti kuşatmak, böylece askerlerini ağır kayıplara yol



açacak sokak çatışmalarından önce güçlendirmek ka



rarı aldılar. Güney cephesindeyse Almanlar, sonbahar



da Kırım'ın büyük bölümünü ele geçirdilerse de, cep heye ulaşan yolların bozukluğu nedeniyle cephane



püskünülmüş olan Rommel, 26 Mayıs 1942'de, Lib



ulaştırmada karşılaşılan güçlükler ve hava koşulları nin ağırlaşması,Stalingrad'a da, Kafkaslar'a da ulaşma



km uzaklıktaki El-Alameyn'e kadar ilerledi. Bu arada in giltere, büyük ölçüde ABD'nin tank ve cephane yardı



geçirdilerse de, Sovyet birlikleri, ilk başarılı karşı saldırı



kuvvetleri tarafından Kasım 1941-Ocak 1942 arasında



ya'dan başlayarak, Mısır'da İskenderiye'ye yaklaşık 97 mi sayesinde, General Bernard Law Montgomery ko mutasındaki sekizinci orduyu iyice güçlendirmişti. Ar dindan, Rommel ile Montgomery arasında, Libya çölü



ortasında, karşılıklı geriye püskürtme ve gerilemelerle geçen bir "tahterevalli" savaşı başladı. Eylül 1942 başın El-Alameyn savaşında, Alman siperlerine saldıran Avustralyalı askerler.



larını engelledi. 21 Kasım'da Almanlar, Don kıyısındaki Rostov'u ele



ları düzenleyerek, kentin düşmesini izleyen birkaç gün içinde, Almanları püskürtmeyi başardılar. Bir kararsızlık döneminden ve generalleriyle uzun



tartışmalardan sonra Hitler, askerî gücünü Moskova'ya



cepheden taarruzda yoğunlaştırmanın daha iyi olacağı ni düşündü. Bu ikinci gecikmeden sonra, Almanlar Smolensk'e doğru harekete geçtilerse de, bu kez de



sonbahar yağmurları, kasım ayı sonunda da kar firtina



lan ve sıfırın çok altına düşen sıcaklık, bu ilerleyişi bü yük ölçüde engelledi. Aralık ayının ilk günlerinde Al manlar Moskova'nın banliyölerine ulaştılar; ama, 6 Aralık'ta General Georgiy Zukov, bitkin düşmüş Al



manlar'ı şaşırtan ve geri çekilmek zorunda birakan bir



karşısaldırı başlattı. Sonra Almanlar üstündeki baskıyı kış boyunca sürdürerek, Nazi ordusunu Moskova'nın 64 km ötesine püskürttü. Bununla birlikte Alman tehdidi henüz tam anlamıyla yok olmamıştı. 1942'de Hitler, bu kez güney cephesin den bir yaz saldırısı düzenlemeye karar verdi; böylece,



Kafkaslar'daki petrol yataklarından yoksun bırakarak, aynı zamanda da kritik bölgelerdeki petrol kaynaklarını eline geçirerek, Sovyet hükümetini teslim olmak zo runda bırakacağını düşünüyordu. Almanlar haziranda



saldırıya geçerek, temmuz başında Sivastopol'u aldılar



ve Kırım'ın işgalini tamamlamış oldular. Ağustosta 'Kaf kaslar'a ulaştılar. Bu arada, general Friedrich Paulus'un



komuta ettiği altıncı ordu da Stalingrad'a doğru hareke te geçti.



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 187 SSCB



M.



MANCURYA



MOGOLISTAN



vagontor Pos AN OR



KORE Larcou



PONYA BUYUK OKYANUS



onya



Sheg



1935



ÇIN



Sexy Ayur



Congeng



HINOISIN



1A



Narcar 1939 Amoy 1931 Kann 1930



ing



iling)



Hanoi



1940



FOAMOZA



herg



TAYLAND



1480



Marato



C



RASZ



DIAMANYA



ARD



* Bonn



Oka



ASI



Man



Vys



BRUNEI



(1920 Japon



mandanda)



MAN



TARO



Segon



WALETYA Ingi



Guam TAO FLIPIN ADL



Con



( Hindi 1480



Singapur Ing 1



105



HOL DOĞU MINT ADL



150



JAPONYA'NIN YAYILIŞI: 1931-1941 Uluslararasundar



in etki alan 100



Ich danys onhent



in fetihlen 19111



1919 1941 un mieth 1937



+ ellerruler



BÜYÜK OKYANUSTA VE UZAKDOĞU'DA SAVAŞ: JAPONYA'NIN SALDIRIYA GEÇMESI, 1941-42



di'nin güneyini işgal etti. Bu, zengin bir kauçuk, kalay,



şınca Japonya, Avrupa devletlerinin Güneydoğu As ya'daki sömürgelerinde bir askerî yayılma hareketine



doğru gelişme isteğinin ilk adımıydı.



Batı Avrupa ülkeleri İkinci Dünya Savaşı'na iyice bula



petrol, kinin, kereste, besin maddeleri, vb. önemli



hammaddelerin kaynağı olan Güneydoğu Asya'ya



Japonya başbakarıı Prens Konoe Fumimaro,



vermesi üstüne de, Hawaii'deki ABD deniz üssü Pearl



ABD'nin, Japonya'nın bu eylemlerine göz yumacağını umuyordu; ne var ki, Eylül 1940'ta başkan Roosevelt,



lere topluca birsaldırı planladı.



ambargo koydu. Temmuz 1941'de de ABD'deki bū



girişti. ABD'nin buna bazı ekonomik yaptırımlarla yanıt



Harbor'a ve Büyük Okyanus ile Asya'daki öbür hedef



ABD'nin Japonya'ya hurda demir ve çelik dışsatımına



Japon yayılması ve ABD'nin yanıtı, 1940-41. Japon ya'nın Mançurya'yı işgali (1931) ve buna bağlı olarak Çin'in büyük bölümünü işgal etmesi (1937), ABD hükü



tün Japon mal varlığının dondurulması, ABD-Japon ti caretine pratikte son verirken, Japonya'yı, kendisi için



nun ABD'nin yansız kalmasından yana tutumu, Japon



bir konferansta, ABD'yle ilişkilerin daha da sertleştiril



gellemişti. Ama savaşın Avrupa'da bir durgunluk döne



noe, Washington'la ilişkilerin sürdürülmesi yönünde ta vir koydular. Savaş bakanı general Tojo Hideki'yse ter



ABD kamuoyu tutum değiştirmeye başlayacaktı.



sine, ABD'nin Japonya'yı çiğnemeye kararlı ve savaşın



ki ilerlemesi, Japonya'ya, Çin'deki durumunu sağlam laştırma ve Güneydoğu Asya'ya girme fırsatı sağlamıştı;



Tojo'nun görüşleri Japon ordusu içinde de geniş destek



metinin şiddetli tepkisine neden olmuş, ama kamuoyu



yayılmasını engelleme girişiminde bulunulmasını en mine girmesi ve Japon saldırganlığının tırmanmasıyla, 1940'ta Nazi Almanya kuvvetlerinin Batı Avrupa'da



Japonya böylece, “Daha büyük bir Doğu Asya'yla refah



yaşamsal olan petrol dışalımından yoksun bıraktı.



6 Eylül 1941'de Tokyo'da, imparatorun da kauldığı



mesi kararı alındı. İmparator Hirohito ve başbakan Ko



kaçınılmaz olduğunu, sonraya bırakmaktansa bir an önce savaşa girmenin yararlı olacağını savunuyordu. görmekteydi.



içinde bir dünya" amacını gerçekleştirecek gibi görü



Savaş yanlılarının isran karşısında Konoe, ABD'yle bir uzlaşmaya varmak ve bu ülkeden bir dizi asgari is tekte bulunmak için 6 gün istedi: Söz konusu istekler



dımlara son verilmesi ve Çinhindi'ndeki hava üslerin



arasında ekonomik yaptımlara son verilmesi, Japon



nüyordu. Fransa'nın işgalinden sonra, Vichy hükümeti, Japonya'nın, Çin direnişine Fransız Çinhindi'nden yar den Japon kuvvetlerinin yararlanması konusundaki is teklerini kabul etti (Ağustos 1940). Eylül ayında,Japon



ya'ya Çin üstünde serbestçe hareket etme olanağı ta



ninması ve Çinhindi üstünde bazı haklar verilmesi ye



askerleri Çinhindi'nin kuzey kesimine girdiler ve Japon ya Eksen Devletleri'ne katıldı. Bu arada Ingiltere yaşam



ralmaktaydı. Ancak, iki ülke arasındaki görüşmelerde



ti. Bundan yararlanan Japonya, Ingiltere'ye, Çin'e aske rî yardım yaptığı Birmanya Yolu'nu kapatması çağrısın da bulunurken, Hollanda'ya da Doğu Hint adalarına ekonomik ve siyasal ödünler vermesi konusunda baskı yapmaya başladı. Temmuz 1941'de Japonya Çinhin



ve başbakanlığa getirilen Tojo, diplomatik ilişkilerin tam anlamıyla kopanlması için kasım sonuna kadar



savaşı vermekteydi; Hollanda'ysa Nazi işgaline girmiş



herhangi bir sonuca ulaşılamayınca, Konoe 16 Ekim'de, savaş yanlılarına boyun eğmek zorunda kaldı bekleme kararı aldı. Bu arada ABD dışişleri bakanı Cor



dell Hull ile Japon heyeti arasındaki görüşmeler de ke sildi. ABD şifre uzmanları Japon diplomatik şifrelerinin



188



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



büyük bölümünü çözmüşler ve ABD yönetimi, Japon



ya'nın asgari taleplerini reddedilmesinin savaş demek olacağınıanlamıştı. 26 Kasım'da Hull, ABD'nin tavrını resmen açıkladı: Japonya'nın Çin'den ve Çinhin di'nden kesin olarak çekilmesi, Çin'deki Çankayşek re jimini tanıması, yayılma siyasetine son vermesi ve As ya'yla ticaret ilişkilerinde devletler arasında eşitliği on



gören “Açık Kapı” siyasetini kabul etmesi isteniyordu. Bunun üstüne Japonya'da, 1 Aralık'ta imparatorun baş. kanlığındaki bir konferansta, "Japon savaş mekanizma sının harekete geçirilmesi" kararı alındı.



Pearl Harbor. ABD, savaşın önce Filipinler'de ve Gü neydoğu Asya'da patlak vereceğini öngörmüştü. Ja ponya'ysa, Hawaii adalarındaki Pearl Harbor'da üsle. nen ABD'nin Büyük Okyanus donanmasını yok edecek



bir hava saldırısı tasarlamıştı. Kasım sonunda, Japon uçaklan Kuril adalarından havalandılar; 2 Aralık'ta filo ya, saldırı buyruğu veren şifreli bir mesaj gönderildi. Hareketleri ABD radarlan tarafından saptanamayan Ja



pon uçakları, 7 Aralık sabahı Hawaii açıklarına ulaştılar ve iki başarılı hava akınında, 350'yi aşkın Japon bom bardıman uçağı üsse bomba yağdırdı: 18 ABD gemisi,



ya battı ya da etkisiz duruma getirildi. Tek bir saldırıda, Büyük Okyanus'taki ABD deniz gücü felce uğratılmıştı. Uçak gemilerinin üs dışında görevde olmasıysa ABD açısından büyük bir şans olmuştu. Saldırıda ABD do nanması ve deniz piyadelerinden 2 117, kara ordusun



dan 218, sivillerden 68 kişi ölmüştü; 1 200'ü aşkın da



yaralı vardı. Yaklaşık 200 uçak, büyük bölümü havala nirken yok edilmişti. Japonların kaybıysa 29 uçaktı. Ertesi gün, ABD Kongresi birleşik oturumunda konu şan başkan Roosevelt, 7 Aralık'ın "bir onursuzluk dam



gası olarak” kalacağını söyledi. Kongre, Japonya'ya sa



vaş ilan edilmesi kararı aldı. 11 Aralık'ta da Almanya ve



Italya, ABD'ye savaş açtılar. Japon başarıları, 1941-42. Pearl Harbor baskını, Japon



ya'nın Uzakdoğu'da girişeceği bir dizi çarpışmadan



yalnızca biriydi. Baskınla aşağı yukarı aynı anda, Japon deniz ve hava kuvvetleri Wake adasına, Guam'a,İngiliz Malezyası'na, Singapur'a, Hollanda Doğu Hindista ni'na, Burma'ya, Tayland'a ve Filipinler'e de saldırdılar.



25 Aralık 1941'de, güçsüz İngiliz sömürgesi Hong



Kong'u da ele geçiren Japonya, asıl savaş yeteneğini,



Malezya ormanlarındaki savaşta gösterdi. Malezya sa



vaşı, Uzakdoğu'daki Ingiliz ve Hollanda savunmasının kilit noktası olan Singapur'un Japonlar tarafından ele geçirilmesiyle (15 Şubat 1942) doruğa tırmandı. Aralık 1941'den Şubat 1942'ye kadar, Japonya, Hollanda'ya



bağlı Doğu Hint adalarındaki Müttefik mevzilerini orta dan kaldırmak için hava ve kara gücünü sistemli biçim



de birlikte kullandı.Daha sonra da, Japon gemileri, Ca



va denizindeki bir dizi çatışmada, Müttefik donanması na çok büyük zarar verdiler. Bu zafer, Hollanda adaları



nin istilasını kolaylaştırdı ve adalar Mart 1942'de teslim alındı.



Bu noktada Japonya'nın stratejisi açıkça belli olmuş.



tu: Müttefiklerin deniz gücünü Büyük Okyanus'ta yok ettikten sonra, Malezya ve Doğu Hint adalarının yanı sı



ra, Güneydoğu Asya'nın hammadde açısından en zen gin bölgelerini kolayca ele geçirmek.



Birmanya. Aralık 1941'de, Japon kuvvetleri Tayland üs tünden Birmanya'nın (Burma) güney kesimine girerek



Victoria Point'u aldılar ve buradaki küçük Ingiliz garni zonunu, başkent Rangoon'a kadar gerilettiler; 7 Mart



1942'de de Ingilizler,Rangoon'u boşaltarak kuzeye



çekilmek zorunda kaldılar. Bu arada Çinliler, Birmanya'



daki Müttefik kuvvetlerine destek gönderme girişimin



de bulundular. Çankayşek'in genelkurmay başkanlığı na getirilen ABD'li korgeneral Josep W. Stilwell, mart ayında göreve başlayıp, Birmanya'daki beşinci ve altın



Ci Çin ordularının komutanlığını üstlendi; ama Birman ya'nın güney kesiminde gerektiğinden uzun süre kalma



hatasına düşünce, nisan ayında Japonlar tarafından Bir manya Yolu'yla bağlantısı kesildi. Bunun üstüne İngiliz ler'in Hindistan'a geri çekilmesine destek vermiş olan



Stilwell'in kuvvetleri de, tıpkı Ingilizler gibi, çok çetin koşullar altında Hindistan ve Çin'e geri çekilmek zorun da kaldılar.



Birmanya'da Japonlar'a karşı savaşan kuvvetlere Rangoon'a 240 km uzaklıktaki General Claire L. Chen nault ve gönüllü pilotları da yardıma giriştiler. 19 Aralık 1941'den 4 Temmuz 1942'ye kadar, Chennault'nun



Tokyo'nun yaklaşık 1/250 km güneyinde, Japon mandası altındaki Mariana adalarına çok az uzaklıktaki ABD'ye bağlı küçük Guam adası,tahkim edilmişti. 7



"Uçan Kaplanları", 297 Japon uçağı düşürdüler.



Aralık'ta gün doğarken, bir Japon hava filosu adaya sal



ağır donanımlarının büyük bölümünü bırakarak çekil



dırdı. Üç gün sonra da Japon askerleri adaya çıkartma



yaptılar.Uçaksavarlardan ve kıyı topçu bataryalarından yoksun bulunan küçük ABD garnizonu teslim oldu. Ge



ne ABD'ye bağlı Wake adasındaki küçük deniz piyade



birliği, 11 Aralık'taki ilk Japon çıkarma girişimini geri püskürttüyse de, Japonlar ezici bir kuvvetle yeniden



saldırıp, 23 Aralık'ta adayı ele geçirdiler. Guam ile Wa



ke'nin düşmesi, Hawaii ile Filipinler arasında ABD ula şim hattını kopardı.



Japon kuvvetleri Büyük Okyanus'a egemen olunca,



bölgedeki son Müttefik deniz gücüde büyük bir bozgu



na uğrauldı. Pearl Harbor'un ardından Washington, Bü



Bununla birlikte, mayis ortalarında, Birmanya aşağı



yukarı bütünüyle, Japon denetimine girmiş, İngilizler, mek zorunda kalmışlardı. Daha da kötüsü, Çin'e yar dım ulaştırmayı sağlayan tek kara yolu olan Birmanya Yolu, artık kapanmıştı. Ağustos 1942'de Japonlar, Bir manya'da bir kukla hükümet kurdular.



Filipinler. Japonya'ya yapılacak hava saldırıları için güç



lü bir hava üssü olan Filipinler'den ABD kuvvetlerinin



çekilmesi, Japonya'nın başlıca hedefiydi. 55 000 Fili pinli ve ABD'li askere komuta eden General Douglas MacArthur, adaları elde tutmak için çaba harcadıysa



da, hem denizde, hem havada üstünlüğü elegeçiren Ja ponlar, 22 Aralık 1941'de adaların en büyüğü olan Lu



masından yardım ummuştu.Ingiltere'nin yeni savaş ge



zon'a çıkartma yapmaya başladılar. 27 ve 28 Aralık'ta Japon hava kuvvetlerinin Manila'ya arka arkaya hava akınlan düzenlemesinden sonra, 2 Ocak 1942'de Ja



demirliydiler.Malezya'daki Japon ilerlemesi haberleri



ponlar, kenti ve Cavite deniz üssünü ele geçirdiler. Japon kuvvetlerine karşı direnemeyeceğini anlayan



yük Okyanus'un güneybatı kesimindeki Ingiliz donan



misi Prince of Wales ile Repulse zırhlısı, Singapur'da



ni alır almaz, Ingiliz tümamiraliTom Phillips, iki ağır sa vaş gemisi ve bir refakat gücüyle, ama hava desteğiol



maksızın, denize açıldı. Ne var ki, 9 Aralık'ta, Malezya



kıyılarına yaklaşık 80 km uzaklıkta, Singapur'dan yal



nizca 240 km kadar uzaklaşmışken, gemileri Japon



uçakları tarafından görüldü ve ertesi gửn düzenlenen hava saldırısında tümü batırıldı.



MacArthur, birliklerine, Bataan yarımadasına çekilme



buyruğu verdi: Yardım gelinceye kadar bura arin mayı düşünüyordu. Ne var ki , şubat sonunda askerleri dizanteri ve sıtmadan bitkin düşünce, başkan Roose



velt, MacArthur'a yarımadayı boşaltması ve Avustral ya'ya geçerek, Güneybatı Büyük Okyanus'taki Mütte



fik kuvvetlerinin başkomutanlığını üstlenmesi buyruğu



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 189 SSCO (TA. THEN por



O



w



MANCURYA



MOGOLISTAN



KORE



JAPONYA



Lancus



ÇİN Cupon



AROSTYN



Cumany



Nangang



V



upang



.



Magd



DAMOZA



room



11



BURUK OKYANUS



13



SON



ve



TAPLANO



Forron



Leden 20201-2141



uror



Om



Bergeca



JI



Warn



NADAL யசோ



por



13.4



1



Gua/400



og



Corregidyly 1400



Pahan 114! Kota BP



‫هریادار‬ 1.0 ‫ܐܢܬܘ‬



CA



C CA



Meyd



Ver bacar



Holanda



Kavy



UTDOU



lar



VIN



TOAL



Durdon



CD 1113



சரும



AL ora



Lombo



West



*



NOKYANUSU



AVUSTRALYA 165



105



ASYA'DA SAVAŞ: ARALIK 1941 - TEMMUZ 1942 Uluslararası sinirlar



Mudelike devletler



Başkentler



Tarahu devletler



Baplica kentler Japon fetihleri (Ar. 1941)



(Z) pon fetihleri (Tem. 1942)



Sonucu berus un ar Den



lapon kuweden



Havn Garson



lapon bombardımanları Mudelik w Den ku



Munclik bombardumundan Japon zaferleri (tarih) aa



Muttelde zaberleri (Land)



nu verdi.



Baglio Jeremy vreleri



üstünlügü artık sona ermişti. pa'da Alman



MacArthur'un ayrılmasından sonra, korgeneral Jo



El-Alameyn. Rommel'in Mısır'da, Elam Halía'da yenil



çabaladıysa da, 9 Nisan 1942'de yenilgiyi kabul etmek



giliz sekizinci ordusu El-Alameyn yakınında yerleşti. Rommel'e karşı son hesaplaşmaya hazırlanan Montgo



nathan M. Wainwright, umutsuz durumu sürdürmeye



zorunda kaldı. Adada kalan 3 500 asker geri çekilerek,



tahkimli Corregidor adasını savunan kuvvetlere katıldı.



Ama bu kuvvetler de, ancak 6 Mayıs 1942'ye kadar da yanabildiler.



giye uğratılmasından sonra, 1942 Eylülü başlarında in mery, kuvvetlerini gerek yeni askerler, gerek ABD'den



gelen donanımla güçlendirdi; bu arada, Libya'dan Bin gazi'ye doğru yol almakta olan Alman gemilerinin bū



ABD'nin savaş gücü. Pearl Harbor felaketini izleyen günlerde ABD ekonomisi savaşa hızla ayak uydurdu ve sanayi kuruluşları ile fabrikalar, savaşta temel rol oyna



yük bölümü, İngiliz gemileri ve uçaklan tarafından bati



ve haftada 7 gün aralıksız çalıştırılmaya başlandı. Pearl



vetlerine şaşırtmaca vermek isteyen Montgomery, bū



maya başladılar. Bütün kilit sanayikolları günde 24saat



Harbor baskınından sonraki bir yıl içinde, ABD savaş



rildi. Böylece Almanların Kuzey Afrika'ya cephane



ulaştırma savaşını yitirmelerine karşın, Hitler Rommelie



dayanması için israr etmekteydi. Eksen Devletleri kuv yük bir gizlilik içinde, kuzey cephesine cephane, asker



üretimi, bütün Eksen Devletleri ülkelerinin toplam üre



ve araç-gereç yığarken, güneyde aldatıcı bir savaş ha



süresince ABD'de 96 000 uçak, 87 000 tank ve 2,4



manya'daydı.



timine eşit duruma geldi; 1943 başındaysa, aştı. Savaş



milyon zırhlı aracın yanı sıra milyonlarca|hafif silah ve milyonlarca ton cephane üretildi. Ayrica 1 Ocak



1942'den başlayarak, ülkede 28 milyon tonluk gemi üretilerek, Müttefiklerin yitirdiği gemilerin yerine yeni leri koyulacak duruma gelindi.



AVRUPA'DA VE KUZEY AFRIKA'DA SAVAŞ: RÜZGA



zırlığına girişti. Bu arada Rommel hastalık nedeniyle Al 23 Ekim 1942 gecesi, Montgomery 5 saat içinde, bin



toptan oluşan bir topçu barajı oluşturdu. Sonra, iki Ingi liz alayı saldırıya geçerek, Alman hatlanında derin bir



gedik açtı. 25 Ekim'de cepheye dönen Rommel, vakit geçirmeden karşı saldırıya geçtiyse de, 2 haftaya yakın süre dayanan kuvvetlerinin, gece-gündüz süren bir



RIN YÖN DEĞİŞTİRMESİ, 1942-43



bombardımanla yeni tip hızlıtanklar ve topçu kuvvetle



eriyip gitti. Müttefiklerse Kuzey Afrika seferini zaferle kapadılar; ayrıca, okyanus deniz ulaşımı açısından gü



birlikleri tarafından çembere alınmaya başlanmasından



SSCB'ye Alman saldırısı 1942-1943'te Stalingrad'da



venli duruma getirildi; hava savaşı da kazanıldı: Avru



ri tarafından dövülmesinden ve taarruza geçen piyade



sonra, Libya'ya geri çekilmek zorunda kaldı.



Müttefiklerin Kuzey Afrika'yı işgali. 8 Kasım 1942'de



190 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ ğunu açıkladı. Bu açıklama açık bir biçimde, Stalin'i hoşnut etmeamacı taşıyordu; çünkü Stalin, Ingiltere ile



ABD ve Ingiliz birlikleri, Fransız Fası'na ve Cezayir'e çı



kartma yaptılar.Montgomery'nin E-Alameyn saldırısıy la aynıgüne denk gelmesi planlanan harekât, ABD-In



ABD'nin, Almanya'ya ödün vererek barış yapacakla



rindan kuşkulanmaktaydı. Alman propaganda bakanı



giliz kuvvetlerinin Rommel'in Afrika kolordusuna batı



yönünden saldırmaları amacıyla düzenlenmişti. Ayrıca



Paul Joseph Goebbels'se, Müttefiklerin bu kararını, Al man halkını sonuna kadar savaşmak konusunda yürek



için Avrupa'da ikinci bir cephe açılması isteğini de, bir



lendirmekte kullandı: Sonraki yıllarda konferans karar larını eleştiren tarihçiler, daha ılımlı bir dil kullanılmış ol sa, Almanların çok daha önce teslim olabileceğini ileri sürmüşlerdir.



Stalin'in, ordulan üstündeki Alman baskısını azaltmak



ölçüde karşılayacağı düşünülmüştü. Ancak, bazı siyasal etkenler, harekâtı daha da karmaşıklaştırdı. Ingiliz kuv



vetleri, ABD'li komutanların buyruğuna verilmişti. Ge



Kuzey Afrika'da Müttefiklerin zaferi. “Torch landings"



neral Dwight D. Eisenhower, yönettiği “Torch landing" ("Ateş tarlalan") harekâtında, Vichy hükümetinin Ku zey Afrika'daki desteğine son vermeyi umuyordu; Vichy hükümeti, Fransız savaş gemilerinin 1940'ta Ingi



harekâtından kısa süre sonra, Eisenhower komutasın daki İngiliz-ABD-Fransız kuvvetleri, Hitler'in destek



güç ve donanım yığmayı yoğunlaştırdığı Tunus'a yöne tildi. Eisenhower, Tunus ve Bizerte liman kentlerini ele geçirmeyi ve Kuzey Afrika'yı sağlam biçimde Müttefik lerin denetimine sokmayı tasarlamıştı. Ne var ki, ağır



lizler tarafından Oran'da batırılmasına son derece öfke



lenmişti. Eisenhower ayrıca, Vichy'nin vatan haini say



dığı general Charles de Gaulle'ü harekâtın dışında bi rakmıştı. Bunun üstüne belli belirsiz bir çekimserliğin



donanım ve takviye gelinceye, Montgomery güneye yaklaşıncaya kadar, bir süre etkili bir harekâta girişme di. 1943 Şubatı ortasında, Rommel, apansız bir saldırı



ardından Fransızlanın Eksen Devletleri'ne karşı savaşı



ma katılmaları, Vichy Fransası'nın Almanlar tarafından işgaline yol açtı. "Torch" harekâtının başarıya ulaşması, Almanların Kuzey Afrika'da, artık hem doğudan, hem



düzenleyerek, Kasserin geçidindeki ABD mevzilerinin



80 km içine kadar ilerlediyse de, ilerlemesi birkaç gün



içinde ilk hızını yitirdi. 20 Mart 1943'te Montgomery, Rommel'e Mareth



de batdan baskı altına alınmaları anlamına geliyordu.



Casablanca Konferansı. Kuzey Afrika'da iki ayrı koldan gelişmekte olan Müttefik harekâtını birleştirmek ve ha rekât sonrası stratejisini belirlemek için, Roosevelt ve Churchill, Fas'ın Akdeniz kıyısı limanlarından Casab lanca'da biraraya geldiler (Ocak 1943). Kendisine 1942



savunma hattında saldırdı. 4 Nisan'da da Eisenhower'ın



birinci ordusu, Montgomery'nin sekizinci ordusuyla Gafsa yakınında birleşti. Müttefik kuvvetleri, Eksen Devletleri kuvvetlerini batı ve güneyden geri püskürt meye başladılar. 7 Mayıs 1943'te Tunus ve Bizerte, Müttefiklerin eline geçti. Beş gün sonra, 250 000'den çok Alman ve İtalyan askeri teslim olmuştu. Stalingrad. SSCB'deki çetin çatışmaları, Paulus komuta



baharinda Avrupa'da ikinci bir cephe açılacağı vaat



edilmiş olan Stalin, bu vaadin yerine getirilmediği ge



rekçesiyle konferansa katılmadı. Konferansta Mans



Ötesi bir harekâtla Avrupa'nın istilasının 1943'te söz ko zey Afrika'daki iki Müttefik harekatını birleştirmek, son



sındaki Alman altıncı ordusunun, Volga kıyısındaki bū yük sanayi merkezi Stalingrad'a kadar ilerlemesi izledi. 23 Ağustos 1942'de, Alman birlikleri Volga kıyısına



ca, ikinci bir cephenin açılmasından önce, Alman sana



ulaştılar. Alman uçakları da, kenti yüksek güçlü bomba



nusu olamayacağı anlaşıldı. Buna karşılık taraflar, Ku ra da, Sicilya'yı işgal etmek kararı aldılar. İki önder ayrı



larla ve yangın bombalarıyla dövmeye başladı: Kentte



yi merkezlerine stratejik bombardımanların yoğunlaştı rılması konusunda görüş birliğine vardılar. Bu arada, Vichy hükümeti yüksek komiseri General Henri Giraud



birkaç saat içinde 40 000 kişi öldü.



Bu arada Moskova'dan, her ne pahasına olursa ol



sun savunulması buyruğu verilen Stalingrad'a taze



ile de Gaulle arasında bir işbirliği antlaşması yapılması



girişiminde bulunulduysa da, iki general arasındaki so



destek kuvvetler gönderildi. Bu kritik noktada Hitler bir



Konferans sonunda Roosevelt, Müttefiklerin siyase tinin Almanya'nın "koşulsuz teslimini sağlamak" oldu



yerine, Stalingrad'ın kısa sürede düşmesini sağlayabile cek panzer birliklerine, güneye yönelmeleri buyruğu



strateji hatası yaptı: Kente saldırılması buyruğu vermek



ğukluk giderilemedi.



Ad Douwen



a 147 SB



SPANYA



10.14



Were we



US O VALS



In



also



CEZAYIR chche



LIBYA



KUZEY AFRİKA'DA SAVAŞ: FAS-TUNUS, KAS. 1942-MAY. 1943



‫ایل‬ ‫رادلا داد‬



Bapa kender



karadan bagimsta iruz ya da



Tarabu deretter



pendlar V



Eksen kuv havadan Carnig Largitaart



Paragude indume



(



Som



Murterik aradan tayong



Baplica warunnu hartan



then kur eden Vichy,



kuvvetleri komando birlikleri



havadan Dum



El senin taferleri ant)



Mund ralerleri tarth)



AB



Baylıca verley's excelen



tarnitade



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



191



201 Ardent



BAP



SALAKYA



Acev



LIBYA MIS IR



EYLUL 1940-AGUSTOS 642



O



Akdeniz



LIBYA



MISIR



AĞUSTOS 1912- OCAK 1943



KUZEY AFRİKA SAVAŞLARI: MISIR-LİBYA



AN



EY.-1940-OC. 1943 A TO



Baylica uvunma harlar



Uluslararas sinarlar



Başlıca kender



X



Ilsen der Biler (DIN



Iksen kuvetlen



x



Muodiklerin zaprleri anh



Mudeliler



Eksen taarruban ya da Largar



Elsen de bombardımanlan



Mustik tamilan ya da large laar



Mutterik bombardımanian



Başlıca ilerleyyareleri



LONTGOMERT



MISIR



AOMMEL



Bazlıca tank savaştan



EL-ALAMEYN SAVAŞLARI



(Alam Halia 31 Ag.-7 Ey. 1942 ve El-Alameyn 23 Ek.-+ Kasım 1942) Eksen kuv bwylargı konumu



Is 194. de cephe Man



Almanya, Italya)



4 um 1941 de cephe hati



Mudelik bu başlangıç konumu Avustralya, Fl. Buy Brat Yun Hund. Yen Zel G Abriku)



(



Eksen der muyun al



--- JIAB 1942'de cephe had



Mut dev mynnal



-.- Ily 1942'de cephe him



Countu alanlan



-.-



Yukler



1942'de cephe ham



Karen CN



nu verdi. Zırhlı araçlarını 2 hafta sonra güneyden yeni-



kilme önerisini reddetti.



destek kuvvetleri kente ulaşmışlardı.



bir hava filosuyla Almanlar dövmeye başladılar. Pau



den Stalingrad cephesine yönelttiğindeyse, Sovyet



Gene de, 1942 Eylülü ortasında, çok sayıda Alman



askeri kente girdi ve sokak sokak, ev ev çarpışma başla



dı. Ekimde Almanlar, kentin güney ve orta bölümlerini ele geçirip, kuzeydeki sanayimerkezlerine yöneldiler. Mahzenlerde, kanalizasyon kanallarında, fabrikalarda göğüs göğüse çarpışmalar yürütüldü. Sovyet kayıplar, ekim ortalarında en yüksek noktasına ulaştı; Stalingrad'ı savunanlar kapana kısılmış görünümündeydi.



Ne var ki, kentçevresinde yeterince destek toplamış



olan general Zukov ile yardımcıları, A. M. Vasilevskiy ve N.N. Noronov'un planladıkları saldırı, 19 Kasım'da



başlatıldı. Kasım sonunda Alman altıncı ordusu kentin içinde kuşatıldı. Duruma aşırı öfkelenen Hitler, cephe. den gelen umutsuz çağrılara karşın, Paulus'un geri çe



Ocak 1943'te Ruslar,7 000 topçu bala,



lus, 2 Şubat'ta teslim olmak zorunda kaldı: Stalingrad Savaşı'nda, yaklaşık 300 000 Alman askeri ölmüştü. Avrupa'da direniş. Almanlar bir yandan askeri yenilgiyi yaşarken, bir yandan da, Avrupa'da işgal ettikleri böl



gelerde gün geçtikçe başka sıkıntılarla karşılaştılar. On celeri Alman işgaline karşı direniş çok azdı; bunun ne deni, işgal edilen bölgelerin halkının büyük bölümū



nün, Nazilerin yenilmezliğine inanmalarıydı. Ama Ingil tere Savaşı'ndan ve onu izleyen Eksen Devletleri saldı



rılarının duraklamasından sonra, işgal alundaki bölge



lerde Nazi karşıtı eylemler gelişmeye başladı. Once In giliz, daha sonra ABD istihbaratından yardım gören ör



gütlü gruplar, Alman subay ve askerlerine suikastlar dū zenlediler; trenler çalışmaz duruma getirildi; cephane



192 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Ocak 1943'teki Casablanca Konferansı'nda, stratejik



bombardımana daha çok ağırlık verilmesi kararından sonra gerçekleşti. Bu karardan sonra ortaklaşa hava akınlarıyla, bombardımanlar daha düzenli ve yoğun



duruma geldi. Sözgelimi 1943 yazında, ortak' hava



akınlarıyla Hamburg'un dörtte üçü yakılıp yıkıldı. ABD avcı refakat uçaklarının etkisi arttıkça, Luftwaffe, Mütte fiklerin hava akınlarına karşılık veremez duruma geldi.



Bununla birlikte, 24 saatlik bombardımanlar, Almanya



boyun eğinceye kadar sürdürüldü.



BÜYÜK OKYANUS'TA VE UZAKDOĞU'DA SAVAŞ:



MÜTTEFİKLERİN TOPARLANMASI, 1942-43 1942-43'te Müttefikler, Japonya'nın güneye ve doğuya daha çok yayılma çabalarını engellemeye çabaladılar ve adaları yeniden ele geçirme harekâtını başlattılar. 1943'le Marshall adaları açığında ABD savaş gemileri.



Doolittle akini. Pearl Harbor'dan birkaç hafta sonra,



depoları havaya uçuruldu; fabrikalara sabotajlar dü



risi düzenlenmesi önerisinde bulundu. Subaylarının



zenlendi: Müttefikler'e sürekli bilgi ulaştırıldı ve savaş tutsaklarının kaçmasına, Müttefiklerin gönderdikleri ca



susların paraşütle inişlerineyardımcı olundu. Direnişte etkin görev üstlenmeyenler de, direnişçilere barınak sağladılar; yataklık ettiler. Güçlerini geniş bir bölgeye



korgeneral James H. Doolittle, Tokyo'ya bir hava saldı



kuşkucu tavırlarına karşın, gönüllü pilotlarla bu özel gö rev için gizlice hazırlık yaptı.



18 Nisan 1942 sabahı, Doolittle ve 16 orta erimli B-25 bombardıman uçağı, Hornet uçak gemisinden havalanarak Japonya üstüne ulaştılar;çok alçaktan uça



yaymış bulunan ve işgal bölgelerindeki halka görülme



rak, askerî hedeflere büyük zarar verdikten sonra,



direnişi kırmayı başaramadı.



cerisi sergilenmesinin yanı sıra, ülkelerinin, saldırıya uğramasının olanaksızlığına inanan Japon kamuoyunu, dehşete düşürdü; saldırıya Pearl Harbor'un öcünün



miş baskılar uygulatan Hitler, bu bölgelere atadığı yö neticilerin aldıkları olabildiğince sert önlemlere karşın,



Atlas okyanusu savaşı, 1942-43. 1942 başında Alman



Çin'e yöneldiler. Doolittle'ın akını, büyük bir hava be



U-botlari, her zamankinden çok Müttefik gemisi batir



alınması gözüyle bakan ABD'deyse büyük bir coşkuyla



larında 3 milyon tonluk gemi batırıldı. Ama ABD savaş



Mercan denizi savaşı. Büyük Okyanus'ta hâlâ diledikle



yeni gemi sayısı,yitirilen gemi sayısının çok üstüne ulaş mıştı. Hava gücü açısından da gün geçtikçe daha uzun



gözlerini Avustralya sularına çevirdiler. Mayıs 1942 ba şında ABD keşif uçakları, Avustralya ile Solomon adala ri arasındaki Mercan denizinde büyük bir Japon filosu nun bulunduğunu saptadılar.Japon donanmasının ora da bulunuşunun nedeni, Japonya'nın Yeni Gine ve So



dılar. Ocak ayından haziran ayına kadar çoğu ABD kıyı



karşılandı.



ekonomisi, Almanların çabalarınıkısa sürede etkisizleş tirdi. Ağustos 1942'de yeni gemiler yapma çabası, en azından Müttefiklerin gemi kayıplarını başa baş karşıla yacak duruma geldi. Aralıktaysa, tezgâhlardan çıkan



rince hareket edebileceklerini sanan Japonlar, bu kez



erimli bombardıman uçakları üretilmesiyle, konvoylara



lomon adalarında tutunmasını sağlamak, böylece



hava desteği, Mart 1943'te aşağı yukarı Atlas okyanusu nun orta kesimlerine kadar genişletildi. Yeni tip radarlar da düşman gemilerinin yerinin saptanmasını kolaylaş tırdı. 1943 baharından başlayarak, U-botlar denetim al



ABD'nin Avustralya'ya cephane gönderme yolunu ti kamaktı.



3-9 Mayıs 1942'deki Mercan denizi savaşı, tarihte,



deniz üstü savaş gemilerinin karşılıklı atışta bulunma



çalışamaz duruma getirilmiş, bununla birlikte, Şubat



dıkları ilk deniz savaşı oldu: ABD uçakları, Japonları hızla geri çekilmeye zorladılar. 25'in üstünde Japon ge misi, ya batırıldı ya da etkisiz duruma getirildi. Ağır nak



Prinz Eugen muhribi, ablukayı yarmayı başarmışlardı.



leyen aylarda Japon harekâtını engelledi. Ayrıca, Ja



mina elverişli tek liman olan Loire irmağı ağzındaki



yenilgisi olan Mercan denizi savaşı, Japonya'nın güne ye doğru yayılmasına son verdi.



tına alındı.



Alman ticaret gemileriyse, Ingiliz ablukası sayesinde



1942'de Gneisenau ve Scharnhorst savaş gemileri ile



liye gemilerine verilen zarar, Mercan denizi savaşını iz



Ingilizler buna,martta, büyük Alman gemilerinin bakı



ponya'nın Büyük Okyanus'un güney kesimindeki ilk



Fransız limanı Saint Nazaire'deki tersaneleri, deniz ko



mandoları gönderip havaya uçurtmakla yanıt verdiler.



Midway savaşı. Japonlar, Mercan denizindeki yenilgi



Müttefiklerin stratejik bombardımanı. ABD'deki hızlı uçak üretiminin de yardımıyla, Müttefik hava kuvvetle



den sonra kısa sürede toparlanmayı başardılar. Japon



çekleştirdiler. İngiliz Hava Kuvvetleri, Alman ağır sana



lümünü yok etmenin çarelerini arayan Japon Deniz



ri, 1942'de Almanya'ya en büyük hava saldırısını ger-' yisinin merkezi Ruhr vadisindeki kentleri felç eden ha



va saldırıları düzenledi. Mayıs 1942'de, 1 000 İngiliz



uçağından oluşan hava akınında, Rheinland'daki Köln kentinin büyük bölümü yerle bir edildi. 1942 yazında, ABD Hava Kuvvetleri de Almanya'ya yapılan hava ha rekâtına katıldı: ABD B-17 Uçan Kaleleri ve B-24 Libe



ratorları, hassas sanayi hedeflerine gündüz hava akınla



rini yoğunlaştırırken, Ingiliz uçakları da gece saldırıları yapıyorlardı. Ayrıca Alman havakuvvetleri, savaşın ba



ya'nın çevresindeki etki çemberini daha da genişletme nin ve Büyük Okyanus'ta ABD donanmasının kalan bö



Kuvvetleri kurmayı, Midway adasında çarpişma kararı verdi. Pael Harbor'un yaklaşık 1 800 km kuzeybatısın daki Midway adası, Hawaii için bir sıçrama tahtası işlevi



görüyordu. Japonlar adayı, yeni deniz sınırlarının ileri



karakolu haline getirmek istiyorlardı. Bunu gerçekleştir mek için Japon Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, 200 sa



vaş gemisi ve 600 uçaktan oluşan bir güçle, tarihinin en büyük deniz harekâtını düzenledi.



Müttefikleri beklemedikleri bir baskınla şaşırtmayı



şinda büyük ölçüde etkili olmuşlardı ama, İngiltere Sa vaşı'ndan sonra, etkileri hızla azalmıştı. Bununla birlikte, Müttefiklerin Avrupa'da hava üs



tasarlayan Japon strateji uzmanları, ellerindeki dev gü



tünlüğünü sağlamaları ancak, Churchill ve Roosevelt'in



yorlardı. Üstelik savaş boyunca Japon askerî şifrelerini



cün, Büyük Okyanus'ta ABD donanmasından kalan si



nırlı kuvveti yok etmeyi rahatlıkla başaracağını düşünü:



193



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Rates



GRONLAND OMIADOMI



DO ADDIMO



Wor



DOO SSCS Cartegn



Good By



LONARA



ALMANYA



KANADA



Ore Montes Olonet



Crieigo



SPANYA



Washington DCAS PUNOS



ABD



bogator



UAY



USTA



WA AROUS



MEKSO V HONOMAS



GUATE



ATLAS



PORTOS VAGNAR



OKYANUSU BATAS



ANTO y



SUnious



OLOCA



LEON



VENEZUELA



Grapagos (EC)



та



ETVORA



LORE



TEAUN



KOLOMRYA GYANAS



BR GUNAN



EYOR



SAN NLERYA



CA



be



KORSO



NOR



TIMES PORTON



BANCA



UGALSKONYA



OR



GUYANUSE



OLDU KONGOU



BREZİLYA



TANGANYWA



Red



ANGOLA



PERU



Port



ROOLAA



BOLNYA BÜYÜK



JUNYILAT



INGAPOUNCE



OKYANUS



ng



2000 m



QUANTIN



LACLAR ARO



1000



po



Bunga



90



Andreas US



30



Okyanusurton



ALMAN DENIZALTLARININ ATLAS OKYANUSUNDA BATIRDICI MÜTTEFİK GEMİLERİN TONAR Nisan 1941 Temmuz 1942 481,000



Sepe 1919-March 1971 3050.000



1942-1973



HOE 1940-NE 1943



1820100



Wh



72(727)



20 Crotopom Top 13 155 000 ron



TULUI



154560)



(18.725)



u. Dun Suv. bacan toplam Am.



MUTTEKLERIN BATIRDICI ALMAN DENIZALTILART



denizaltısıy: 785



ATLAS OKYANUSU SAVAŞLARI, 1939-1945 Uluslararası sinirlar Başkentler



Tarahu devletler



Yogun Alm denizal, saldın alandan



ABD ve Ing usleri



Youn Alm. denizal, salden alanlan



Obør mul üsleri



Mut. hava konumu alanu



Munelik devletler



Alm. denialn Us



Muthuva koruma alanı



Elsen dev, ve igal



Baslica korivoy yollon



MOL hava koruma alanı dryundaki alanlar



Baylıca kentler



edikleri top



nin attığı her adımdan haberdardı. 3 Haziran 1942'de,



Yamamoto Isoroku, dev filosuna geri çekilme buyruğu verdi; ama geri çekilen gemileri izleyen ABD uçakları, filoya büyük zarar verdiler. 4 gün içinde, Japonların kayıplan 4 uçak gemisinin



way'a yaklaşmakta olduğunu bildirdi. Ertesi gün de



322 uçağı bulmuştu (bunların 280'i batan uçak gemileri



den havalanarak Midway'e yöneldi.Ne var ki, ABD av



degildi: Yorktown uçak gemisi , bir destroyer ve 147 uçak yitirilmişti. Ama Midway adası ABD birliklerinin



büyük ölçüde çözmüş olan ABD istihbaratı bu kez, Ja



pon deniz gücünün ne düzeyde olduğunu belirlemeyi başaramamıştı; oysa daha önce ABD, Japon kuvvetleri



öğleden sonra, bir keşif uçağı Japon kuvvetlerinin Mid



yüzlerce Japon bombardıman uçağı, uçak gemilerin



ci uçaklarından güçlü bir filo da pusudabeklemekteydi ve Hornet, Yorktown, Enterprise uçak gemilerinden havalanarak, 4 Japon uçak gemisini batırmayı başardı,



Uçak gemilerinin yitirilmesiyle dehşete düşen amiral



yanı sıra, ağır yaralı 2 büyük muhrip ve 3 destroyer ile



üstündeydi). ABD'lilerin kayıpları da, Japonlar'dan az



elinde kalmıştı. Japon kuvvetleriyse öylesine ağır zarar görmüşlerdi ki, Japonya, saldın şöyle dursun, nasıl to parlanacağını düşünmeye başlamıştı.



194 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Birmanya, Ledo Yolu. Çin-Birmanya-Hindistan cephe si, Müttefik komutanlığının fazla önemsemediği bir böl



geydi, Sonuçta, Japonlar Ingilizleri Hindistan ve Çin si



nirlarının ötesine, Himalayalar'ın eteklerine püskürt meyi başardılar: Birmanya'da 1944'e kadar önemi bir



Ama hava savaşı Japonlar'a çok pahalıya mal olurken, hava savaşıyla aynı zamanda gerçekleşen denizdeki



saldırı olmadı. Nisan 1942'de Birmanya Yolu'nun ka



çarpışmalar da, ağır kayıplar vermelerine yol açtı. Ağus tos 1943 ortasında ABD birlikleri, Rendova adasını,



panmasıyla birlikte, Çankayşek kuvvetlerine yardım ulaştırmak için başka bir seçenek arandı. Geçit verme yen Himalayalar engeli üstünden 5 saat uzaktaki Çin'e bir hava köprüsü kurularak Şubat 1943'te, yalnızca bir



ay içinde 3 200 ton malzeme taşındı. Stilwell'in öneri siyle yeni Birmanya Yolu (Ledo Yolu) üstünden hava ulaşımıAralık 1942'de başladı; bu yol, Hindistan'da Le do'dan, Mytkyina ötesindeki eski Birmanya Yolu'na uzanıyordu. Binlerce Çinli, 2 yıllık bir uğraş sonunda, geçit vermez dağlarda yeni bir yol açmıştı.



Stilwell 1943'te, Birmanya'nın kuzey kesiminden, iki



gerilla grubunun (Orde Wingate komutasında İngiliz



Munda adasını (New Georgia adası) ve Vella Lavella



adasını ele geçirmişlerdi. Solomon adaları-Yeni Gine merdiveninin öbür basa



mağındaysa, MacArthur, kuvvetlerini kuzeye,YeniGi ne'ye yöneltti; böylece New Britain adasını aşarak, Ra baul'u batıdan kuşatmak amacındaydı. Askerlerin ba



taklık kıyıda ve sarp dağlık kesimdeçok ağır ilerleyebil



melerine karşın, Ocak 1943'te ABD birlikleri Yeni Gi ne'deki Papua yarımadasının stratejik noktalarını ele geçirdiler. Çok geçmeden de Japonların New Britain'in bati ucundaki Lae ve Salamaua mevzilerini tehdit etme



"Chindits"ları ya da Wingate Raiders'ları ile Frank D. Merrill komutasında ABDMerrill Marauders'lan) deste



ye başladılar.



ğinde çarpışmayı yeniden başlattı. Bu kuvvetler, Ledo Yolu'nu korumanın yanı sıra, Japonlann Hindistan'a



lamaua'ya destek kuvvetler göndermek temeline da yanıyordu; ama 3-4 Mart 1943'te ABD'nin B-24 "Libe



doğru harekete geçmesini engellediler.



rator" ve B-17 "Uçan Kale"leri, cephane taşıyan gemi



Müttefiklerin saldırıya geçmesi: Guadalcanal. Mid way'den sonra Japonlar gözlerini güneye, Yeni Gine ve



Solomon adalarına çevirmişlerdi; bölgeyi Avustral ya'ya düzenlenecek bir genel saldırının ilk aşaması sa



yiyorlardı. Temmuz başlarında, Güney Solomon ada



Bismarck denizi savaşı. Japon savaş stratejisi Lae ve Sa



ler ile bunlara refakat eden gemilere saldırarak, büyük



bir bölümünü batırdılar: 3 500'ü aşkın Japon askeri ve



denizcisi öldü. Müttefiklerse yalnızca 5 uçak yitirmiş



lerdi. Böylece Bismarck denizi savaşı, Büyük Okya



larındaki Guadalcanal'da bir uçak pisti yapmaya başla



nus'un güneybatı kesimindeki Japon kuvvetlerine bü yük bir darbe indirmiş oldu.



dılar; amaçları, ABD'den Avustralya arasında hava yo



Rabaul'un etkisizleştirilmesi. Bir ABD amfibi gücü, 30



luyla gelebilecek yardımları kesmekti. )



sını aldılar. Gerileyen Japonlar, New Georgia adasını iş gal eden ABD askerlerini püskürtmek için, Kuzey Solo mon adalarındaki üslerden bir deniz filosu yolladılar.



Haziran'da Yeni Gine'nin doğu kesimindeki Nassau



7 Ağustos 1942'de Solomon adaları açıklarında bū yük bir ABD filosu göründü. Yoğun bir bombardıman



körfezi kıyılarına çıkartma yaparak, ekim başlarında



dan sonra ABD deniz piyadeleriGuadalcanal'a ve çev resindeki adalara çıkartma yaptılar. Ertesi gün, ABD de niz piyadeleri bir köprübaşı oluşturup, henüz bitmemiş



Britain adasının güneybatı ucuna ayak bastı. Solomon



Lae, Salamua ve Finschhafen'i aldı. Aralıkta da New



adalarındaki ilerleyiş kasımda Bougainville adasına ula



şarak, Müttefik uçaklarının Rabaul'a kolayca ulaşmala



durumdaki uçak pistini ele geçirdiler. Havadan, kara



rini sağladı, 1943 sonunda Rabaul, ileride düzenlene



dan ve denizden Japon direnişi Rabaul'daki üsten baş latıldı ve kısa sürede yoğunlaştı. Guadalcanal'a ege



cek saldırılar için bir tehdit olmaktan çıktı: 100 000'i aş



men olabilmek için ABD birlikleri, 6 ay süren bir kara



savaşının yanı sıra, denizde de 6 kez çarpışmak zorun



gede yok edilmiş, bir yıldan biraz uzun bir süre içinde Müttefikler, Büyük Okyanus'un güneybatı kesiminde



da kaldılar. Ama bu çarpışmalar sırasında, ABD deniz



önemli kazançlar sağlayarak, Japonların kaçış yollarını



piyadeleri orman savaşında ilk sınavlarını da verdiler



kın deneyimli Japon askeri Rabaul ve çevresindeki böl



kesmişlerdi.



(gerilla savaşı da denebilecek bu özel savaş biçimi, son



Japonya'ya ilerleme stratejisi. 1943 yazında Müttefik



radan Japon adalarının kuşatılmasında çok işlerine ya



strateji uzmanları arasında, Japonların anayurdu olan



radı). Artık ABD kuvvetleri Tokyo'ya yaklaşık 4 800 km uzaklıktaydılar ve askerler gerillasavaşının inceliklerini, Solomon adaları-Yeni Gine merdiveni. Daha sonra ABD



adalara ulaşma yolunun nasıl açılacağı konusunda an laşmazlık çıktı. Güneydoğu Büyük Okyanus komutanı general MacArthur, Yeni Gine-Filipinler ekseni üstün den ilerlemekten yanaydı. Buna karşılık Büyük Okya



adaları savunma stratejilerini iyice öğrenmişlerdi. • kuvvetlerinin çabaları, Yeni Gine'nin hemen doğusun



nus'un orta kesimi komutanı amiral Chester Nimitz,



da yer alan, Yeni Britanya adasının doğu ucundaki Ja pon deniz üssü Rabaul'a yöneltildi. Rabaul, çevresin



stratejik bir alan elde etmek ve deniz üsleri kazanmak için, önce Büyük Okyanus'un orta kesimindeki adaları



deki birçok adanın bir çeşit kalkan görevi yaptığı güçlü



almanın, böylece bu adalar ile büyük Japon adaları ara sindaki bağlantıyı kesmenin daha doğru olacağını dü şünmekteydi.



bir kaleydi. ABD kurmayı, çok pahalıya mal olacak Ra boul'a doğrudan saldırı düşüncesini bir kenara bıraka rak, bunun yerine üssü bir hava saldırısıyla etkisiz duru ma getirmeyi ve kuşatmayı kararlaştırdı. Bu amaca, So



Ortak genelkurmay, Nimitz'in stratejisine öncelik ta



ninması, ama her iki komutanın planından da yararla



lomon adaları ve Yeni Gine basamak yapılarak, uzun sūreli iki saldırıyla ulaşılması planlandı. Solomon adaları



nılması kararı aldı. Nimitz'in kuvvetleri, Japon adalarına Gilbert, Marshall, Caroline ve Mariana adaları üstün



cephesinde ABD birliklerinin bir adadan öbürüne atla yarak, kuzeye doğru ilerlemeleri tasarlandı. Yeni Gine



den adım adım ulaşacaktı. MacArthur'sa, Yeni Gine ile Filipinler'in en güneydeki adası Mindanao arasında yer



cephesindeyse, General MacArthur komutasındaki



ABD ve Avustralyabirlikleri,doğu kıyısı üstündenilerle yeceklerdi. Her iki kol da güçlü bir hava desteğinde ola caku.



Solomon adalarındaki ilerleyiş, 1943 Şubatı sonun



da Guadalcanal'dan başlatıldı. 21 Şubat'ta ABD birlik



leri Guadalcanal'ın 96 km kuzeybatısındaki Russel ada



alan adaları ele geçirecekti.



Tarava. ABD'nin Büyük Okyanus'un orta kesimindeki saldırısı, kasımda Gilbert adalarından başlatıldı. ABD güçleri Tarava ve Makia adalarına kadar ilerlediler. Ma



kia işgaledilerek, 4 gün içinde düşmandan temizlendi. Buna karşılık Tarava'da 5 000 deneyimli Japon orman



komandosu, ölünceye kadar savaşmaya hazırlanmıştı.



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 195 20 Kasım 1943'te, Japonlarla eşit sayıda ABD deniz pi yadesi adaya çıktı. Çıkartmayla tam anlamıyla eşgüdü.



mü sağlanamayan hayadesteği, Japonlarda fazla bir



kayba neden olmadı. Her iki tarafın da ağır kayıplar ver diği çok çetin çarpışmalardan sonra Tarava alındığında



(26 Kasım), adada, askerî garnizondakiler dışında, yal nizca 17 Japon ve 129 Koreli işçi sağ kalmıştı.



tos'ta Catania'yı ele geçirdi. Sonra her iki ordu iki kol



dan Messina'ya yürüyerek, 17 Ağustos 1943'te aldılar.



25 Temmuz 1943'te, beklenmedik bir gelişme oldu:



Italya'daMussolinidevrildiſve mareşal Pietro Badoglio, başbakanlığa getirildi. İtalyan kamuoyu barış istemek teydi. Bunun ustune, Italyanların savaştan çekileceğini



anlayan Almanlar, Italya'daki bütün stratejik merkezle



AVRUPA'DA SAVAŞ: MÜTTEFİKLERİN SALDIRISI,



re el koydular ve Italya yarımadasına yapılacak bir Müt



1943-44



tefik istilasınıbeklemeye başladılar. Italya seferi. Daha Sicilya'nın istilası başlamadan, Müt



1944'te, Sicilya ve İtalya'nın Müttefikler tarafından işgali, ardından da, doğudaki Sovyet ilerlemesi ve



Normandiya çıkartmasından sonra ikinci bir cephenin açılmasıyla, Almanya bütün cephelerde geri çekil meye başlayacaktı.



Sicilya'nın istilası. Mayıs 1943 ortalarında, Washing ton'da bir araya gelen Roosevelt ve Churchill, Sicil ya'nın işgalinde anlaşıp, Mayıs 1944 başlarında Fran sa'nın Manş üstünden istilasını kararlaştırdılar. Ayrıca,



Çin'e yardım ulaştırılması amacıyla bir hava köprüsü kurulmasında ve Birmanya'yı yeniden ele geçirmek için bir strateji belirlenmesinde anlaştılar. Bu hedeflerin ilkini gerçekleştirmek için Eisenhower'ın yardımcısı In giliz generali Harold Alexander'ın komutasında "Husky harekâtı" yürürlüğe kondu. Önce, Tunus ile Sicilya ara sındaki İtalya'nın müstahkem üssü küçük Pantelleria



adası, boyun eğinceye kadar deniz ve havadan bom



balandı. Bir ay sonra, 9-10 Temmuz 1943'te, Ingiliz ve ABD kuvvetleri bir harekâtla Sicilya'ya ayak bastılar. Sicilya'daki Alman ve İtalyan birlikleri, çıkartmayı beklemekle birlikte, saldırının başlangıç tarihi ile çıkart



tefikler savaşı Italya yarımadasına yayma kararı vermiş lerdi. 3 Eylül 1943'te İngiliz ve ABD birlikleri, gemilerle



Messina boğazından geçerek, yarımadanın batı ucu açıklarına vardılar. Bir hafta sonra general Mark W.



Clark komutasındaki ABD beşinci ordusu, Salerno kıyr sina (Roma'nın yaklaşık 240 km güneyi) çıkartma yapu.



Bir ay içinde Güney Italya Müttefiklerin denetimine gir di ve Napoli 1 Ekim 1943'te düştü. Bununla birlikte, Al man direnmesi karşısında, Müttefik saldınsı çıkmaza girdi: Yıl sonunda, Müttefik birlikleri hâlâ Napoli'ye Ro ma'dan daha yakındılar. Almanlar, Roma'nın yaklaşık '130 km güneyinde güçlü bir savunma hattı (“Gustav hattı" ya da “Kış hattı") oluşturmuşlardı. işgal tarihinde (3 Eylül) Cezayir'deki Badoglio hūku



meti, İngiliz ve ABD kuvvetleriyle gizli bir ateşkes imza



lamış, 8 Eylül'de Italya teslim olduğunu açıklamış, 13



Ekim'de de Badoglio hükümeti, Almanya'ya savaş ilan etmişti. Ama bu arada Almanlar da, Mussolini'yi hapis



ten kurtarmışlar ve kuzey İtalya'daki kukla hükümetin başına geçirmişlerdi.



manın yapılacağı noktalardan habersizdiler. Harekât



Doğu cephesi. Bu sırada, doğu cephesinde Almanlar,



başlayınca, Italyanlar kitleler halinde teslim olurken, Al



Stalingrad savaşındaki yenilgiden sonra, etkili bir saldırı



manlar, güçlü bir karşı saldırıyla yanıt verdiler. Bununla



gerçekleştirmekten uzaktılar. Savaşın bu noktasında



birlikte, Gela'daki güçlüklerden sonra, ABD yedinci or dusu, adanın orta kesimine ve batısına sarkarak, 22



(Şubat 1943) Almanlar ve müttefiklerinin kayıplan 1941



Temmuz'da Palermo'yu aldı. Kanadalıların desteğin deki Ingiliz yedinci ordusu da, güçlü Alman direnişine



850 000'i bulmuştu. Aylarca süren bir toparlanma döneminden sonra,



karşın, doğu kıyısından güç de olsa ilerleyerek, 5 Ağus



Bir demiryolu istasyonunda Almanlarla çarpışan Sovyet askerleri.



yazındaki SSCB saldırısından beri, ölü ve tutsak olarak



general Erich von Manstein, güneyde Sovyetlere karşı



196 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Bern



Drone Oase



Graz



ALMANYA



ABD



MACARİSTAN



ISVIÇRE



iran Como



3 Bazano



Trenda



* •ས་



Zagreb Trento



Vierna Brescia



.



Padova



Ver



Verona . Para



Torna Sunne



Pacara M



Alessandra



Ferrari Modena



YUGOSLAVYA Ravenna



Coroa



Bologna rool 4-1145



Speria



ston



FRANSA



ILMARINO o Non



Ancona



Thered Aurro



Nam



KAT



1



Banta



RYA



Qor



MNO



Parbala



Grosseto EDA



pobo



Terni



Pencar



KORSIKA



L'Aquila



ondernega at



Mormoni



Aratzanu. _QUITAY



A acco



S.Colalaro Veratri



NAM ON



H4



D



Foggia



Anno MonteCassino X Formig



E



ean Ooola Nebol



Senevento



tutup 4-44) Brindisi



Matera



Salerno Daticagle Potenza



.



Taranto



BARNYA



Paestum



Norg UTMI



Sapri



Cagian



Cosenza VD



Pitto



Mouna



B



Castellamme



Palermo



del Gallo



Reggio di Calabria



156



Santo Siofano



323



sich YA



B



LARA



slering



Catania



Canopetta Berts



Catanzaro



Porto



Enpedocia Syracusa



LICADA



Anna



TUNUS



CEZAYİR



Pantalonia



Tune



Scogly



Pechino 78



so



a인



Arou



100



Isolm



16



İTALYA SAVAŞLARI: TEM. 1943- MAYIS 1945 Uluslararası Sinurlar Tanahu devletler



Baplica savunma hatlan



Mütefik bombardunanlan



Muttefik kuv.



Elsen der. bombardımanlan



Elsen kuv. Karşıtaarruzu



Muneriler



Ponude indime



Cephe hatlan (tarih)



Ebben der, ku



Moterik zaferleri (tarih)



Somorpelerares, sonrlar



Başkendler : .



DI



Kender



.



umutsuz bir yaz karşısaldırısı başlattı ve Stalingrad'dan beri, durum ilk kez Almanların lehine döndü. Sovyet



askerleri, Kursk çevresinde geniş bir çıkıntı oluşturan



cepheye saldırı başlatınca, Almanlar saflarını sıklaştırdı lar. Sonra, 5 Temmuz 1943'te, yeni tip "Kaplan" ve "Panter" tanklarını kullanarak Sovyet cephesinin bu en şişkin noktasına saldırdılar. Hitler. Kızıl Ordu'nun topçu



ABC



kar bir



Amfibik bir.



taarruz



Başlıca ilerley's evreleri



bataryaları ve tanklarından oluşan olağanüstü yoğun lukta asker yığınağına, O'den çok uçakla karşılık verdi. Çarpışma gelmiş geçmiş en zorlu ve geniş zırhlı savaşlarından biri oldu: 3000'i aşkın tank, çayırlık alan 1



|



da çarpışmayabaşladı. 12 Temmuz 1943'te, ardı arkası



gelmez bir asker gücü ve tank desteğinin yardımıyla, Sovyetler, her geçen gün yeni tank birliklerini cepheye



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 197 RUS



CEPHESİ: HAZ



.



Hai



Yadso NORVEÇ



KUZEY BUZ DEN



Narvik



Uluslararası



Murmansk



Naut



1941



NİS. 1944



Polonya'nin



10



Bodo



sonra,1941 paylaşılmasından



sonra Rus-Alman sinar (1939)



Baskentler Kender Kemal



Demiryolu



Lula



ISVEC



TONO



• Kemi



Palomo



Eksen lavederi, 1941 Motelikler



Tarahur derleder Elsen kuv, bombardımanian Elben lonederinin



FINLANDİYA



zaferleri (tarih )



vassa



Sovyet zaferleri (tarih)



Sonucu belirsiz uvaylar (tarih) Elsen lutaruru ya da Luanitaar.(anch Sovyet low banaamuru ya da war tarih) ( Cephe han. Ey . 1941 Helsinki



Hango



Cephe ham, A. 1941 Cephe ham, May 1942 Sovyet ky lantaarruzunun



0-411



Tallinn



Vologda



sonu)



Cephe Man, Tem. 1942



ESTONYA



Alm. yaz taarruzunon sonul



Novgorod



Tartu



Cephe hann, Kas. 1942



Pakov



(Elsen kan ulasagi uç nolaa) Cephe ham, Oc 1943



LETONYA Rea



--- Cephe han, Ter 1943 Kunsttun taar. Tem. 1943



LITVANYA



- Cephe hann, Kas 194)



Konigsberg



More



Kaunas



Cephe ham. Nisan 1944



Yagm



Vana



DOGU



Baplica Jerleyi evreleri



Smolen



PAUSYA



SOVYET SOSYAUST



MS



CUMHURIYETLER BIRLIGI Brian



Varrova A



Brest POLONYA



GON



Satov



1:22



Voron



Pattaya



Hary



Korsun



Jingrad



Stalino



MACARISTAN



0944,



erako



ROMANYA Blog



Biopol



Ann TA



Tuapse



Pyatigorsk Mado



BULGARİSTAN



şürerek, savaşın gidişini kendilerinden yana çevirmeyi



başardılar: Manstein 20 000 asker, tanklarının yarısı ve



1 000'den çok uçak yitirerek çekilmek zorunda kaldı. Bu çekiliş gerçekleşirken, Sovyetler kuzeyden, 4



Ağustos 1943'te aldıkları Orel üstünden yeni bir saldırı başlattılar. Harkov'u (23 Ağustos), Poltava'yı (22 Eylül) ve Smolensk'i (25 Eylül) geri aldılar. Kasım başında da







200



Kiev kurtarıldı. Manstein'ın kuvvetleri, inatçı Rus ilerle yişi karşısında ciddi biçimde azaldı; ama Hitler,kitlesel bir geri çekilmeye karşı çıktı (böylece, çok sayıda aske



rinin sonunda Sovyet askeri kıskacına girmesine yol aç. ti).



Sovyet ilerlemesi, kış bastırınca bir süre için durdu; ama yollar ve akarsular iyice donduğunda, bütün Doğu



198 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 1944'teki yoğun



çarpışmalardan sonra, Monte Cassino



vadisinden görünüş.



cephesi boyunca olağanüstü bir Sovyet saldırısı başla



ristiler: 1945 başlarında, Po vadisine egemen tepelere



grad'la kara ulaşımını sağlamalarıyla, 890 gün boyunca



ulaştılar. Mussolini, partizanlar tarafından 28 Nisan 1945'te Como gölü yakınında tutsak alınıp, metresi



lü'nden başlayarak Leningrad halkı Alman topçu ateşi



şizmin doğduğu kent olan Milano'ya gönderilerek, bir



000'den çok Alman askeri kuşatma sırasında ölürken,



Tahran Konferansı. 1943 içinde, İtalya seferi sürmek



gunluktan ölmüştü. Kentin direnişini, donmuş Ladoga



dırı ile Eksen Devletleri'ne karşı uygulanacak öbür stra



tıldı. Ocak 1944 ortasında, Sovyet birliklerinin Lenin



sürmüş olan Alman kuşatması sona erdi 1941 Eylü



Claretta Petacci'yle birlikte kurşuna dizildi (cesetleri, fa



ne ve hava bombardımanına karşı koymuş, 200



alanda teşhir edildi).



250 000'den çoğu da, soğuktan, açlıktan ve aşırı yor



teyken, Müttefik orduları, Fransa'ya yapılacak dev sal



gölü üstünden ulaştırılan yardım sağlamıştı.



tejileri belirlemek için iki konferans düzenlediler. Bun



Kızıl Ordu, bau yönünden de ilerleyerek, kuzeyde



lardan ağustos ortasındaki Québec Konferansı'nda,



ya'ya ayak bastı. Orta cephede Almanlar, temmuzda Minsk'ten geri püskürtüldüler. Güneydeyse, Imayıs



masını kabul ettiler ve 1 Mayıs 1944'te gerçekleştirile cek Normandiya çıkarmasına ilişkin taktik planları



Riga ve Vilna'yı alip, temmuz ortasında Doğu Prus



Roosevelt ve Churchill, Fransa'da ikinci bir cephe açıl



ayında Kırım'ın tamamı Sovyet birliklerinin eline geç.



onayladılar.



içlerine kadar ilerleyip, ağustos sonunda Balkanlar'a



sı'ndaysa, Stalin Churchill ve Roosevelt ilk kez bir araya



mişti. Temmuz 1944 ortasında Sovyet birlikleriPolonya



28 Kasım - 1 Aralık 1943'teki Tahran Konferan



ulaştılar. Kızıl Ordu Varşova'nın banliyõlerine yaklaştı



gelerek “Overland Harekâtı" kod adı verilen istilanın ta



ğında, Polonya başkentindeki direniş hareketi Alman



rihini belirlediler. Stalin, harekâtın başlayacağı anda Al



işgalcilere karşı bir ayaklanmaya dönüşmüş (ağustos ekim), ama direnişçiler, Sovyetlerin kente girmesinden



man doğu cephesine saldırmayı kabul etti. Ayrıca, “An



önce kentin denetimini ele geçirmekle başarılı olama



Winston Churchill 26 Ağustos 1944'te İtalya'da general



mışlardı.



Italya'nın çökmesi. 1944 başında, İtalya'daki Müttefik



kuvvetlerinin ilerlemesi, engebeli yüzey şekilleri ve



inatçı Alman direnişi karşısında yavaşladı. 2 Ocak



1944'te, Almanları kıskaca alma girişimi sırasında, 50



000 ABD askeri, güneyde Gustav hattı ile kuzeyde Ro



ma'ya 53 km uzaklıktaki Anzio'ya çıktı. Ama hemen ilerlemeyi başaramayıp, bu köprübaşında kaldı. Gene ral Albert Kessering komutasında yedi Alman tümeni, Anzio çevresinde güçlü bir çember oluşturmak için ha rekete geçti. Ne var ki, Monte Cassino'daki art arda sal dınlardan sonra, Müttefikler Alman hatlarını yarmayı



başardılar. 4 Haziran 1944'te Roma Müttefiklerin eline



geçti. Bunu izleyen aylarda, Almanlar bir savunma hat tindan öbürüne gerilerken, Müttefik birlikleri Toscana üstünden sürekli ve direnilmesi olanaksız bir baskıya gi



Alexander ve general Leese'le.



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 199 noktası konusundaki yanılgısını daha da güçlendirmek için Kent'e "bir hayalet kuvvet” yerleştirdiler. Bu şaşırt maca, Hitler'in Normandiya'ya yedek panzertūmenle ri göndermemesini sağlayarak, gerek çıkartma harekâ tini, gerek köprübaşları oluşturma eylemini büyük ölçü de kolaylaştırdı. Gené de Almanlar, çıkartmaya bütün güçleriyle kar şılık verdiler. Müttefik kuvvetleri kitlesel biçimde Nor mandiya kumsallarına akarken, bir ayı aşkın süre diren



meyi başardılar. Alman savunma kuvvetlerini güçsüz leştiren en büyük etken, Hitler'in, birliklerinin büyük çoğunluğunu, Fransa'dan Sovyetlerin saldırıya geçtiği doğu cephesine kaydırmış olmasıydı. Fransa seferi. Almanları kıskaca almak amacıyla Mütte fikler, Güney Fransa'ya ikinci bir çıkartma yapma kararı aldılar. 15 Ağustos 1944'te savaş gemilerinden oluşan bir Müttefik donanması, Fransa'nın Toulon ile Cannes arasındaki Akdeniz kıyısı açıklarına vardı. Ağır bir bom bardımanın ardından, ABD ve Fransız askerlerinden Roosevelt, Churchill ve Stalin, 1943'te Tahran konferansı'nda



ilk kez bir araya geldiler.



oluşan bir kuvvet, kıyıya çıktı. Marsilya ve Nice'i kısa sü rede ele geçiren Müttefikler, bu kez kuzeye, Rhône ir



mağı kıyılarına yöneldiler. Batı Fransa'daki Alman kuv vil Harekâtı" adı verilen, Fransa'ya Akdeniz'den ikinci



bir çıkartma yapılmasınıda onayladı. Buna karşılık, Al manların yenilmesinden sonra, Japonya'yla savaşa



Sovyetlerin de katılacağını, Sahalin'i, Kuril adalarını ve



Asya kıtasında Büyük Okyanus'a açılan bir liman istedi ğini vurguladı. Konferansta, İran'ın savaş sonrasında yeniden yapılandırılması konusu da gündeme getirildi.



Normandiya çıkartması. Müttefiklerin Manş, ötesi bir



harekâtla Fransa'nın kurtanlmasına hazırlandıkları sıra



da, İngiltere topraklarında tarihteki en büyük ve güçlü askeri yığınak yapıldı. Çıkartmadan 2 ay önce, İngilte



re'ye asker, araç-gereç ve cephane akarken, Müttefik



vetleri artık, kuşatılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı.



Normandiya kıyılarına çıkan dev Müttefik gücü (çı kartma gücünü izleyen üç hafta içinde, bir milyondan çok asker), önce adım adım, enlemesine yayılıp, iç ke simlere doğru ilerlemedi. 27 Haziran 1944'te Cherbo



urg alındı; böylece Müttefikler, asker ve mühimmat yı ğınağı için önemli bir liman kazanmış oldular. 9 Tem muz'da Müttefik askerleri, Caen ile Saint-Lô arasındaki



Alman hatlarını yardılar ve açık arazide ilerlemeye baş ladılar. Almanlar, Avranches'ta karşı saldırıya geçtilerse de, ABD kuvvetleri tarafından durduruldular. Korgene ral George Patton komutasındaki ağır zırhlı ABD Jüçün



uçakları, Fransa ve Belçika'daki karayollarını, köprüle



cü ordusu, Almanları Avranches'ta batı kanadından



ri, havaalanlarını ve tahkim edilmiş yerleri bombalayıp,



kuşatarak, Bretagne bölgesine girdi; sonra da, güney den Paris'i kuşatmak için, kuzeydoğuda Seine irmağı yönünde harekete geçti. Aşırı can kaybı verilmesini önlemek isteyen Eisenho



Almanya'daki sanayi merkezlerine hava saldırılarını sürdürdüler.



Gerekli çıkartma donanımının toplanmasındaki ge cikmelerin yanı sıra, hava ve deniz koşullarının elveriş



sizliği nedeniyle de birkaç kez ertelenen Eisenhower komutasındaki "Overlord Harekâtı", 6 Haziran 1944'te



başladı. (Bk. NORMANDİYA ÇIKARTMASI.) Bir gece



önce Alman kiyi savunma hatlarının gerisine indirilen paraşütçü birliklerine, haberleşme hatlarını kesmek ve kilit savunma noktalarını ele geçirmek görevi verilmişti. 06.30-07.30 arasında, Müttefik askerleri dalga dalga



Cherbourg ile Le Havre arasında karaya çıktılar; tarihin bu en geniş çaplı amfibi harekâtında, her türden 5 000 gemi kullanıldı. Yaklaşık 11 000 Müttefik uçağı, çıkart



mayı destekledi. 150 000'i aşkın asker, Normandiya kı



yılarına çıkarıldı. Kuzeydeki bütün büyük Fransız li manları mayınlanmış ve tahkim edilmiş olduğundan,



Müttefikler dubalar ve batık gemilerle iki yapay liman



iskele oluşturdular. Bunlardan biri, okyanus firtinaların dan birinde yok olurken, öbürü başarıyla çalıştı. Manş



denizi altından geçen yirmi petrol boru hattı da, tankla rin yakıt gereksinmenisini karşılamak amacıyla kullanıl dı.



Almanlar o günlerde, Batı Avrupa'ya Müttefikler ta



rafından bir saldırı bekliyorlardı; ama, çıkartma hiç um madıkları bir yere yapıldı. Batı cephesi Alman kuvvetle



ri komutanı general Gerd von Rundstedt, Müttefiklerin Manş'ın en dar noktasını kullanarak Pas de Calais'ye çı kacaklarını sanıyordu. Ne var ki, Ingiliz istihbarat çalış



malarıyla Almanların şifreli mesajları çözülmüş ve bek



ledikleri çıkartma noktası belirlenmişti. Durumdan ya rarlanmak isteyen Müttefikler, Rundstedt'in çıkartma



wer, Paris'i harekât dışı bıraktı. Kentteki Fransız direniş çileri ile kurtuluş ordusu içindeki Fransız kuvvetlerine,



başkentlerini hızlı ve kansız biçimde ele geçirmeleri



buyruğu verildi. Ama 19 Ağustos'ta Eisenhower, Pa



ris'te Alman işgalcilere karşı bir ayaklanma gerçekleşe ceği haberini alınca düşüncesini değiştirerek, ABD bir liklerinin destekledikleri, Özgür Fransa ikinci zırhlı birli ğini kente yöneltti. 25 Ağustos'ta Paris, Müttefikler tara



findan kurtarıldı. Paris'i savunmakla görevli Alman ge nerali Dietrich von Choltitz'in, Hitler'in "tek bir er kalin caya kadar savaşma ve kenti yerle bir etme" buyruğuna



uymaması sayesinde, kent pek zarar görmedi.



Normandiya kıyılarına çıkmaya hazırlanan ABD askerleri.



200 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



.



25 ,



hattı



Cephe



ilerleyiş



Başlıca



12 ,



karsi



Elsen



W



Ag



hatt



Cephe



)



tank (



ku



NORMADİY



.



Tropez



Avigno



Toulon



Marseite AKDENIZ



der



Elsen



devletler



zaferleri



V.1



Paraşütle



Boga



rampasi fidatma



Com



Haziran



...



Avrek



trerikler



oshands



ayerLob



kampları Toplam Mot efik X



Hath



bomardınl



Tarafsu Siegfried Motefik .



Sere



Toulouse VANDOR A sin rlar



le



SIR



St.



IRLANOA Dublin



Coventry



Narace



KUZEYIRLANDA



FRANSA



A



Deniz



BUYÜK



ingham



-51



Monte



toute



BRİTANYA



Raphael Can es



Leman



Grenab



indime



Trees



ta r uz



A



LICHT



WUNA



AROUSE



Arena



Miang



CINE



ÇIKARTMSI



ITALYA PRACOON ANTE



OSKAND G ISVIÇRE Muinot



X



A



X



re



The



GO



Dm



Venedia



Bem



Karal Haval



1944



VE



EN



Frutig



Nancy



Amsterdam Porta Bres



AVUSTURYA



dey Eksen



PacauMinh



1983 Way



A L M N Y A ' I N ADRIYADENIZI



.



Linz



Ganyton



Balogne



ceFankfurt



CRELER



DENIZY KUZEY



HOL ANO



SusidorDann ese



magen



he



155 ITE



artur



Hands un 1045



Brodo



YUGOSLAVY



.



IND



Bergen



NAM



W



Zagreba



Kaune



MagdownladenALMANYA



guese



Delen



İSTİLASI



zaferleri



LorigaBuchenaid



be



Budapest



Dudovice Mouther



Priser 104



-7485



DANIMARK



/



CEKOSLVAKY



149



Dolor



SNIE1341 DADA



Bronn



Segambura



PRostock



Corte



SLSXPrave ra காட் ம் toege Kantut Dres e



Shen



1944



(



ISVEC



karsta r uz



tarih



Ostrava



Drug



xustin



Zion



Zreleri



510



VANS



)



DENZI BALTIK



OSS



lucere



TeacheBiker



மதிய



DS1015



doren OCT



ve Taarruz



45



1943



Cephe



POL NYA



Krakow



We



Kordo



PRUSYA DOOU



Gy



24



Wc



பாட



Veel



LI



W



MAC RİSTAN



Bar now



23



W



Busyones Kober



Lublin



sina 1944



Cephe



4010



hatt



V



hart



Ten



AT



ORG



V



,



14



Sehra



1844



ROMANYA Orsove



U



A



,



evrel ri



AU



14



V



100



BAMO



Tormod U



13



perne



Ten



DAR



A



30



T4



BULGARISTAN



Poes



14



Ag



Koronien



Pripar



11



Tes1



Tube



.



55CB



.



Vies



Haz



Galet



R ETH



Ha



km



200



1944



HALI



ARDENİZ



Ostence



or



1944



Gore 110



Исто Korte



SANNA



Ulusar sı Baskender Kender Motelik r



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 201 Müttefiklerin Almanya'ya ilerlemeleri. Mūttefik komu



V-1'lerden daha etkili ve daha öldürücü olan sesote



tanları arasında, Almanya'ya son saldırı stratejisinin be



si hızlı V-2 füzeleri, 8 Eylül 1944'te fırlaulmaya başlandı.



lirlenmesi sırasında, görüş ayrılığı çıktı. Montgomery, Belçika'dan Ruhr'a kadar uzanan bir çizgi boyunca ků melenen Müttefik zırhlı kuvvetleriyle yoğun bir saldırı,



600 km hızla Londra'ya ulaştılar. Her V-2, 1 tonluk sa



"büyük bir ileri harekât" gerçekleştirilmesini savunu



yordu. Buna karşılık Eisenhower, bu tür ilerleyişe ön celik verilmesini kabul etmekle birlikte, ikinci bir evre de, evvelce planlanmış olan, bütün kuvvetlerin ayrı ayrı



Benelüks ülkelerindeki üslerden atılan V-2'ler, saatte 5



vaş başlığıyla kendi kendine toprağa gömülüyor ve top



rak altında şiddetli bir patlamaya neden oluyordu. Lon



dra'ya "yagan” 1 000'in üstünde V-2'den yaklaşık



500'ü kente ulaştı ve 10 000 kişinin ölümüne yol açtı. Ama "öç silahları" ne kadar öldürücü olsalar ve ne ka



saldırıya geçirilmesini istiyordu. Eylül başında Ingilizler



dar çok sayıda can ve mal kaybına yol açsalar da, sava



manya topraklarına girdiler. 21 Ekim'de, ABD birinci



AVRUPA'DA SAVAŞ: ALMANYA'NIN ÇÖKÜŞÜ, 1945



Brüksel'i kurtardılar ve ABD kuvvetleri, Eupen'den Al



şin gidişini değiştirmeleri aruk olanaksızdı.



ordusu Aachen'ı aldı. Bu, Almanya'nın savaş öncesi si



1945'in ilk dört ayında, Almanya'ya yöneltilen iki cep



nırları içinde Müttefiklerin eline geçen ilk kent oldu. Bu



heli saldırı, ülkeyi mayis başında teslim olmaya zorladı.



arada, Normandiya'ya ve Güney Fransa'ya çıkarılmış



Müttefik önderleri gerek Uzakdoğu cephesini, gerek



tisiz bir cephe elde ettiler.



ya'nın nasıl işgal edileceğini belirlemek için bir araya



son aylarında daha da sertleşti. Eylül sonunda, bir İngiliz



Oder'e Sovyet ilerleyişi. Almanların Müttefik cephesi



boyunca uzanan Alman hatlarının gerisine indirildiyse de, harekât kesin bir başarısızlıkla sonuçlandı: Indirilen



likleri 12 Ocak 1945'te, doğudaki Alman hatlarına kor kunç bir saldırı başlatarak, 5 gün içinde Varşova'nın ele



10 000 askerden 1 000'i Almanlar tarafından öldürü



geçirilememiş kesimini, 2 gün sonra da Krakow'u ele



lüp, en az 6 400'ü tutsak alındı. Bunun üstüne, Müttefik



geçirdiler. Kuzeyde Doğu Prusya'yı ezip geçtikten son



ra, Gdansk'ı aldılar. Şubatta Sovyet birlikleri yukan Si



kuvvetler, Dijon yakınında birleştiler. Böylece Mütte fikler, Belçika'dan başlayıp, İsviçre'de sona eren kesin Bütün bu gelişmelere karşın, Alman direnişi 1944'ün



paraşütçü birliği, Hollanda'da, Arnhem yakınında Ren



saldırısında geçici bir duraklama yaşandı. 16 Aralık 1944'te, general von Rundstedt, "Bulge sa vaşı" diye adlandırılan kanlı saldırıyı başlatarak, Mütte fikleri gafil avladı.250 000 asker ve yoğun bir panzer



özgürlüğe kavuşturulmuş Doğu Avrupa devletleriyle il gili sorunlan görüşmek, ayrıcasavaş sonrasında Alman geldiler.



nin ortasına karşı saldırıya geçtikleri sırada, Sovyet bir



lezya'daki son derece önemli kömür üretim bölgesini



almış ve Breslau (Wroclaw) yakınında Oder irmağını aş mışlardı.



Sovyetler, Polonya içindeki ilerleyişleri sırasında da



kuvvetiyle, Müttefik hatlarına en zayif noktası olan Ar dennes bölgesinde tam ortasından saldırdı. 8 gün için



2 milyon Yahudi, Çingene, Polonyalı, Rus ve Nazi on



rine ilerlediler. Bunun üstüne Eisenhower, Patton ve



sanların gaz odalarında öldürüldüğü, yakıldığı dehşet



de Almanlar, Müttefiklerin elindeki bölgenin iyice içle



derlerinin aşağı ırk ilan ettikleri öbür topluluklardan in



üçüncü ordusuna, kuzeydeki savaş cephesine yönel



verici ölüm kampi Auschwitz'e de ulaştılar.



lunan Müttefik hava gücü, görüş açısını artıran açık ha



Churchill ve Stalin, Kırım'da, Yalta Konferansı'nda bir



man tehdidi sürmekteydi: Ama Batı cephesindeki son



Doğu Avrupa'da, bütün demokratik öğeleri bir araya getirecek ve elden gelen en kısa sürede serbest seçim



mesi buyruğu verdi. Karşısaldırının başında yerde bu



Yalta Konferansı. 4-11 Şubat 1945'te, Roosevelt,



va bulunca Almanlara saldırdı. Ocak 1945 başında Al



araya geldiler. Stalin artık Sovyet işgali altında bulunan



Alman saldırısı başarısızlıkla sonuçlanınca, Müttefikler yeniden Almanya içlerine doğru ilerlemeye başladılar.



leri gerçekleştirecek geçici hükümetler kurulacağını va



Hava savaşı. Normandiya'daki başarılı çıkartmanın ar



at etti. Konferans'ta, SSCB'ye Polonya'nın doğu kesimi



dindan, Müttefiklerin birleşik hava bombardıman kur



mayı, bütün çabasını yeniden Almanya içindeki hedef



nin verilmesi, Polonya'nın Alman işgalinden doğan za rarının karşılanması kararlaştırıldı. Almanya, her biri üç



lere yöneltti. 1944 sonunda Almanyanin silah ve cep



büyük Müttefik devletinin ve Fransa'nın yönetiminde



hane üretimi büyük ölçüde engellendi. Yakıt kaynakları gün geçtikçe tükenen, pilotlarının sayısı azalán Luft



dört işgal bölgesine ayrılacaktı. Almanya'nın teslim ol masından sonraki 3 ay içinde Japonya'ya savaş açması



waffe'nin karşısaldırı çabası pek işe yaramadı. Aralık sonunda 800 Alman uçağı, Kuzey Avrupa'da Müttefik



koşuluyla SSCB, Sahalin adasının güney yarısını, Kuril



lerin elindeki havaalanlarına saldırılar düzenleyerek,



100 uçağı etkisiz duruma getirdilerse de, Müttefikler



verilen kayıpları hemen karşılamayı başardılar.



Almanların büyük çoğunluğu hâlâ, Hitler'in zamanı



gelince, savaşı Almanya'nın lehine döndürecek olağa



nüstü güçlü gizli bir silahı harekete geçireceği umudu taşıyordu. Gerçekten de 1944'te, “Vergeltungswaf fen" ("öç silahı") diye adlandırılan iki öldürücü silah Müttefiklere karşı kullanılmaya hazırdı. 13 Haziran



adalarını alacak, Mançurya'nın Dairen (Da-lien) ve Port Arthur (Lü-şun) limanları üstünde özel haklara sahip olacaktı. Sonradan Sovyetlere verilen ödünler açısın dan aşırı cömert olmakla eleştirilen konferans kararlani,



Uzakdoğu Savaşı'nın, Alman yenilgisinden sonra aylar ca süreceği varsayılan bir evrede alınmıştı. Almanya savaşı. 1945 Şubat'ında Patton'un hızlı tankla n, Ren irmağının batı kıyısını bütünüyle temizlediler. ABD birlikleri, 7 Mart'ta, Köln yakınındaki bir kilit kop



rüyü sağlam olarak ele geçirdiler. Müttefik birlikleri he



1944'te, Normandiya çıkartmasının başlamasından 7



men, bütün güçleriyle bu köprüden akmaya başladı; çok geçmeden Ren, başka noktalardan da aşıldı. Mont



de adlandırılıyorlardı) Fransa kıyısında, Pas de Calais bölgesindeki üslerden fırlatılması buyruğunu verdi.



gomery, kuzeyde, Patton da güneyde bulundukları



ceden belirlenmiş bir yoldan saatte 645 km hızla Lon



gelmişlerdi.



gün sonra, Hitler, ilk V-1'lerin (“uçan bombalar" diye



noktayı korurken, Müttefikler artık, Almanya'nın iç ke



V-1'lerin hedefi Londra'ydi; Manş denizi üstünde ön



simlerine yönelecek ve Berlin'e yürüyecek duruma



dra'ya ulaşıyorlardı; ama çok geçmeden Ingiliz pilotları



Ne var ki, düşmanı kovalamayı sürdürmek isteyen ve Berlin'in siyasal açıdan anlamını kestiremeyen Ei



Fransa ve Belçika'dan Londra'ya gönderilen V-1'lerin



sonhower, kuvvetlerinin yönünü Leipzig'e çevirip, gū



bunları havada patlatacak beceriye kavuştular. Kuzey



yaklaşık yarısı kente düştü: 6 000 Londralı öldü. 40 000 kişi yaralandı; 75 000'i aşkın bina yerle bir oldu.



cünü, güneyde Hitler'in son direnme noktası olacağını



varsaydığı "ulusal tabya" da yoğunlaştırdı. ABD birlikle



202 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ



mi



Yalta Konferansı'nın toplandığı Lavadia sarayı.



rinin, 12 Nisan 1945'te Elbe'ye ulaşmasına ve Berlin'e yalnızca 96 km kalmasına karşın, Stalin'e, kenti Sovyet lere bıraktığını bildirdi. Sovyet topçusunun sistemli ate şi ve Ingiltere'den havalanan Müttefik hava kuvveti, Al man başkentini bir yıkıntı alanına çevirdi. Savaştan bez



miş pilotları, yakıp yıkılmış havaalanları ve tükenmiş ya



kit stoklarıyla Luftwaffe, kenti savunacak güçten yok sundu. 16 Nisan 1945'te Zukov, Berlin'e son bir saldırı dü



zenledi ve ay sonunda Sovyet askerleri, kentin merke zine ulaştılar. Sovyetlerin Öçalacağından korkan Alman



asker ve sivilleri, Batılı Müttefiklerin kendilerine daha iyi



davranacağına inancıyla, ABD ve İngiliz birliklerine tes



lim olmak istediler. 25 Nisan 1945'te Berlin'i kuşatan



Sovyetbirlikleri, Elbe kıyısındaki Torgau'da ABD birlik leriyle buluştular.



Almanya'nın teslim olması. Sovyetler Berlin'e son saldı



rilarini gerçekleştirirlerken, Müttefik birlikleri de, topla



ma kamplarındaki tutsakları kurtarmaktaydılar. Ni san'da, Belsen-Buchenwald kampında ölmek üzere 40



000 tutsak ve 10 000 yakılmış ceset buldular ve en aci



masız kıyım merkezlerinden Dachau'ya ulaştılar. Bü



tün uygarlık tarihinde benzeri görülmemiş olan, Hit



ler'in "Son Çözüm"unūn ulaşmış olduğu bu nokta kar şısında, dünyanın her yanında büyük bir şok yaşandı. Hitler Berlin'deki bunkerinde (tahkimli yer) 30 Ni san'da intihar etti. 7 Mayıs 1945'te, Alman silahlı kuv



vetleri temsilcileri, Eisenhower'in karargâhında Mütte fiklere teslim oldular. Resmî ve koşulsuz teslimse, ertesi gün Berlin'de gerçekleşti. Hitler'in Üçüncü Reich' or tadan kalkmıştı.



Potsdam Konferansı. Müttefiklerin son savaş konferan SI, 17 Temmuz-2 Ağustos 1945'te Almanya'da Pots



dam'da toplandı.(Bk. POTSDAM KONFERANSI.) Kon.



ve Almanya'nın Nazizm'den arındırılması, silahsızlan dırılması, demokratikleştirilmesi tasarılarında görüş bir



liğine varıldı. Ayrıca, Nazilerin ve Nazi destekçilerinin savaş suçları ile cinayetlerinden ötürü yargılanmaları



kararlaştırıldı. Japonya'ya koşulsuz teslim olması çağrı sında bulunuldu. Bu arada Truman, Stalin'e ABD'nin Ja ponya'ya karşı kullanılabilecek bir atom bombasının



denemelerini yaptığını açıkladı.



Potsdam'da, Müttefikler arasında bazı görüş farklı lıkları bulunduğu da ortaya çıktı. İngiltere ve ABD Po



lonya'daki Sovyet yanlısı geçici hükümeti onaylamayı



reddettiler: Bu hükümetin demokratik temellere da



yanmadığı inancındaydılar. Ayrıca, Romanya, Bulgaris



tan ve Macaristan'da serbest seçimler yapılmasını iste diler. Stalin'se, Batılı Müttefiklerin, söz konusu ülkeler



de Sovyetler tarafından kurulan kukla hükümetleri tani masında ayak diredi. Almanların ödeyeceği savaş taz minatı ile öbür konularda da görüş farklılıkları ortaya çıktı.



BÜYÜK OKYANUS'TA VE DOĞU ASYA'DA SAVAŞ: JAPONYA'NIN YENİLMESİ, 1944-45



1944 ve 1945'te Müttefikler, Büyük Okyanus'un orta kesimindeki harekâtı tamamladılar; Filipinler'i aldılar.



Japonya'yı bombaladılar ve Japon adalarının birçoğu nu ele geçirdiler. 1945 yazında, Müttefiklerin zafere ulaşmaları artık bir gün sorunuydu; ABD'nin atom bombasını iyice geliştirip, Japonya'ya iki bomba atma sı, bu zaferi çabuklaştıracaktı. Marshall ve Caroline adaları. Gilbert adalarının kuzey batısında geniş bir alana yayılmış Marshall adalarındaki



öbür adaları gözardı eden, ABD birlikleri, dünyanın en



büyük mercan adası olan Kwajalein'e yöne Yoğun bir bombardımandan sonra 1 Şubat 1944'te Kwajale



feransta Churchill'in temsilcisi Clement Attlee, ABD başkanı Harry S. Truman (Roosvelt nisanda ölmüştü) ve



in'e ilk 40000ABD askerinin çıkarılmasını,mercan ada



Stalin biraraya geldiler. Almanya'nın dört işgal bölgesi



bir amfibí kuvveti, Eniwetok mercan adasındaki Japon



ne ayrılmasıyla ilgili Yalta Konferansı tasarısı onaylandı



sinin bir haftada ele geçirilmesi izledi. Harekât sırasında



8 000'i aşkın Japon askeri öldü. Haftalar sonra, başka hava üssünü ele geçirdi.



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 203 ABD denizaltları iki Japon uçak gemisini batrırken, uçaklar da, başka bir uçak gemisini etkisiz duruma ge tirdi ve 350'den çok Japon uçağını düşürdü.



Filipinler'in geri alınması. Mariana adalarının ele geçiril



mesi tamamlandıktan sonra, ABD Deniz Kuvvetleri ko



mutanlığı, Amiral Nimitz'in Büyük Okyanus'un orta ke



simindeki kuvvetlerine, kuzeybatıya, Japonya'ya doğru



harekete geçme buyruğu verdi. Bu arada, başkan Roo



sevelt, temmuz ayında Nimitz'in kuvvetlerinin güney



batıya ilerleyerek, MacArthur'un kuvvetleriyle buluş. masını kararlaştırdı; o sırada MacArthur, genel bir saldı ri amacıyla Filipinler'e yaklaşmaktaydı MacArthur, Yeni Gine'yi aldıktan sonra, eylülde Molūk adalarından Mo rotai'yi ele geçirdi. Ağustos başında Saipan ve Guam'ın düşmesinin ardından, Nimitz'in donanması da, güney



Filipinler'in açıklanndaki Palau adalarını almak için ha rekete geçti.



Leyte körfezi savaşında (23-25 Ekim 1944) Japon do



Büyük Okyanus adalannda ilerleyen ABD askerleri.



nanması, adaya çıkacak ABD askerlerini taşıyan çıkart ma gemilerini batırmayı başardıysa da, ekim sonunda,



Japon kuvvetleri Leyte'nin güney ve kuzeykesimlerin Kwajalein'in batısındaki Caroline adalarında, "Japon Cebelitarıkı" diye adlandırılan Truk deniz üssü yeral maktaydı. Bir süre önce Japonlar, Truk’tan New Britain



den püskürtüldüler; ama adanın kalan bölümünde da ha 2 ay süreyle çarpışmayı sürdürdüler. Aralık ortalann



cephane göndermişlerdi. Üs ayrıca, Marshall adalarına



mileriyle Surigao boğazı yoluyla Mindanao ve Sulu de



1944'te, ABD uçak gemilerinden havalanan bir filo, Ja



dimandan sonra ABD birlikleri, 9 Ocak'ta Luzon'da



adası, Yeni Gine ve Solomon adalarına destek güç ve



yapılacak birsefer için tehdit oluşturuyordu. 17 Şubat pon deniz üssüne çökertici bir darbe indirdi: Yaklaşık 250 Japon uçağı ve 200 000 tonluk Japon ticaret gemisi yok edilerek, Truk üssü kullanılmazduruma getirildi. Marshall ve Caroline adalarında ABD birliklerinin ka



zandıkları bu zaferler, Japon Imparatorluğu'nun dış



çemberinin kırılması anlamına geliyordu. Birmanya. Ağustos 1943'te Güneydoğu Asya komu



tanlığına getirilen İngiliz amirali Lord Mounthatten-Bir manya'yı (ya da Burma) yeniden ele geçirmek için bir



sefer hazırlığına girişti, Kasım 1943'te Hindistan'dan başlatılan Birmanya'nın güney kesimi yönünde ilerleyiş



dan sonraysa, örgütlü direniş sona erdi.



Ocak 1945 başında ABD altıncı ordusu, nakliye ge



nizlerine girdi. Deniz ve havadan 3 gün süren bombar



Lingayen kıyısına saldırıya geçtiler. Japon savunması bir



kez daha onurlu bir direniş gösterdiyse de,sonunda ku



zeydeki ve doğudaki dağlara çekilmek zorunda kaldı.



ABD birliklerinin ilerleyişi, Luzon'un batı ve güney ke



simleri de ele geçirilinceye kadar sürdü. Bundan sonra bütün ABD birlikleri Manila'ya doğru harekete geçtiler. 4 Mart'ta Manila'nın ABD ordusu tarafından düşman dan temizlenmesiyle, Luzon savaşı da sona ermiş oldu. Bu arada ABD paraşütçüleri Corregidor'ainmiş ve kale yi almışlardı. 5 Temmuz'da, MacArthur “Filipinler'i kur tarma harekâtı"nın sona erdiğini açıkladı. Japon impa



çok elverişli koşullarda başlamasına karşın, 1944 başın



dadurdu. Mart 1944'te Birmanya'daki Japon kuvvetle



ratorluk ordusu harekâtsırasında 400 000 askerini yitir mekle kalmamış, Filipinler'in düşmesiyle Japonya'nın



ri, kendilerine saldırmak için Hindistan'da bekleyen In



ikmal yolları da kesilmişti.



giliz birliklerini yok etmek amacıyla bir saldırı düzenle



Birmanya'nın kurtarlması. Aralık 1944'te general Willi



diler. Ingiliz hava kuvvetlerinin cephane ulaşımını sag



am Joseph Slim komutasındaki İngiliz 14. ordusu, Hin distan'dan Birmanya'ya hareket etti. Bir kolordu güney



ladığı İngilizlerse, uzun bir kuşatmadan sonra, tem muzda Imphal'i aldılar. Bu arada Ledo Yolu'nun yapımı



de, Birmanya'nın batısına ilerlerken, bir kolordu da ku



da sürmekteydi ve kuzeydeki bitim noktası Myitky



zeyde, Chidwin ırmağı kıyısın Kolewa'yı aldı. Daha sonra Ingilizler, ABD'li komutanların yönettikleri Çin



da Myitkyna'ya doğru harekete geçip, Japonlarınkin



kuvvetleriyle birleşip, Ocak 1945'te eski Birmanya Yo



gelen Japon saldırısını püskürttükten sonra, ağustosta Myitkyna'yı aldı. Yol (yaklaşık uzunluğu 750 km),



alındı. Japonlar Tayland sinırlanna çekildiler.



na'nın ele geçirilmesi zorunluydu. Stilwell, 1944 başın



den üstün bir havadesteğinin de yardımıyla kuzeyden 7 Ocak 1945'te tamamlandı.



Saipan ve Filipinler denizi savaşı. ABD birliklerinin Bū



yük Okyanus'un orta kesimindeki adaları ele geçirme



taktikleri, kuzeyden birsaldırıyla sürdü. Hedefler Gu



am ve Saipan'dı. Denizden ve karadan bombardıman



lardan sonra, Saipan, 15 Haziran 1944'te 20 000 ABD deniz piyadesitarafından alındı. Adaya toplam 125 000 ABD askeri çıkarıldı; buna karşılık Japon askerleri 32 000 kişiydi ve 18 Temmuz'da yarısı yok olmuştu.



Saipan'daki yenilgiyi haber alan Tokyo'daki askeri



strateji uzmanları, Saipan saldırısını gerçekleştirmiş ABD donanmasının yok edilmesi buyruğunu verdiler.



lu'nu açtılar. Martta Mandalay, 3 Mayıs'ta da Rangoon



Çin. 1944'ün ilk altı ayında, Çin'deki Japon birlikleri, güneyde Hankou'dan Kanton'a uzanan demiryolu hat tinı denetim altına almayı başarıp, gönüllü ABD pilotla rinin Japonlara saldırılarda kullandıkları havaalanlarını ele geçirdiler. Yıl sonunda, Çin'i ikiye bölmüş ve Ko re'den Malezya'ya giden karayoluna egemen olmuş lardı. Çin'in savunulması, general Stilwell ile başkomu



tan Çankayşek arasındaki büyük görüş ayrılıkları sonun



da çıkmaza girince, Stilwell geri çağrıldı. ABD'li uzmanlar tarafından eğitilen ve yönetilen Çinliler, 1945 baharı ve yazında bir saldırı başlattılar, Ja ponlar kitadaki Japon ordusu gücünü iyice yitirdiğin den, Müttefikler, hızla olmasa da, önemli havaalanları



19 Haziran 1944'te bir Japon filosu, ABD savaş gemile



nitek tek ele geçirdiler. Bu arada, Japonların gücü azal



için hareket etti. İkinci Dünya Savaşı'nın, en büyük



gelmez bir siyasal ve askerî savaşım başladı.



riyle Filipinler ile Mariana adaları arasında savaşmak



dıkça, Çin'de ulusçular ile komunistler arasında sonu



uçak gemisi çarpışması olan Filipinler deniz savaşında,



Japonya'nın yenilgiye doğru ilerlemesi. 1945 başında



204 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ SSCB M.



Jempol



Aru



sha



AA (ANO



Durch Harbor



135 13



MOGOLISTAN MANGURYAJ JAPONYA



KORE Nu



CIN



Japonython Tokyo Kors



BUYUK



LARAN



3:20:34



Meer AN



Owne



JADO)



M



Lisa



Yance Dance



horong



Oanu



OKYANUS



Ase



TABA



Me



A.



279)



(



ADD)



Guam ABDI



Corregido



15



03134 Fly Loyo kort 71



Layer



Menne Carping Adaian



Ngu



A.



MALNO SAVUS



Kre



1.



2010 LAS



CA



Aca



. LN Adela the ABD)



Anty Ad



Dore TO



Bougang



"HOL DOGU



ONE



Gilbert Adatan



DADA OM-14



TON ONCE



ERAS



Tarana



Nacional hy



ring HER



47



LAND



PAPUA TOP



SLATIN 1.47.61



Ideal



பசby



AVUSTRALYA



Laponya'nın başkent/bas kent.



Japon Kamilare leri



MESI: AĞ. 1942-14 AĞ. 1945 X



Modefik bombardımanları



lapon fetihleri (Tern. 1945)



Amenilahlann atom bombası



att lapon kenderi den les Japon buretleri I luar



Monerilerin A. 1944'te



Momefik zalerien (tarih)



Harra bombardermanlari



Japon fetihleri (Tem. 1942)



Modelilerin Av. 1943're kurtardigitopraklar



Japon zaferleri (tarih)



X



Sonucu belin savaşlar (tarih)



AB



kurtardig topraklar



17 Monefilerin 14 Ag 1945'ce .



Monefilder



15



kurturdagi topraldar



Teslim arasinda 14Ag. 1945) Japon denetimindeki top.



Bazlıca ilerley's evreleri



AVE



(



JAPONYA'NIN YENİL Uhrslararası unirlar



grim



Den lor.



Muttefik kuvvetler Havla. Kara w



Japonya, çöküşün eşiğine geldi. Japonadalarında yak



ulaştı ve mart ortasında adayı bütünüyle ele geçirdi.



ya'daysa 3 milyon Japon askeri kalmıştı; Japon hava fi losu da büyük ölçüde zarar görmüş. Japon deniz kuv



000'i ölmüş, yalnızca 200'ü tutsak düşmüştü.



laşık 1,5 milyon, Büyük Okyanus, Çin ve Mançur



Çarpışmalar sonunda 23 000 Japon askerinden 21



150 kadar denizaltı ve birçok küçük gemi yitirmişti. Ti



Bundan sonraki hedef, güney Ryukuyu adalarının en büyük adası Okinava'ydi; Müttefik strateji uzmanları, Japonya kentlerine ancak 560 km uzaklíkta bulunan



caret filosuysa büyük ölçüde azalmıştı.



havaalanlarından ötürü adanın mutlaka ele geçirilmesi



vetleri 11 savaş gemisi, 19 uçak gemisi, 34 kruvazör,



Birbirini izleyen deniz ve hava yenilgileri sonunda çok uzaklara uzanan ikmal yolları kapanan, hammad de kaynakları kesilen Japonya'nın, daha çok direnmesi aşağı yukarı olanaksızlaşmıştı. Yeni bir gelişmeyle, Ma



riana adalarından havalanarak saldırıya geçen ABD uçakları, Kasım 1944'te Japonya'daki havaalanlarına, sanayi hedeflerine ve limanlara stratejik bombardıman lar gerçekleştirdiler. 1945'te yoğunlaşan bombardı



man, Müttefiklerin Japon adalarındaki hava üslerini ele



geçirmelerine kadar sürdü.



Ivo Cima ve Okinava. Yanardağ kökenli bir ada olan kü çük Ivo Cima adası, Büyük Okyanus'un batı kesiminde ki en önemli stratejik noktalardan biriydi. Tokyo'ya yal nizca 1 200 km uzaklıktaki ada, ABD kuvvetleri için pa ha biçilmez bir yakıt ikmal üssü ya da Japonya'ya gidip gelecek uçaklar için bir tehlikeden kaçış noktası olabi



lirdi. Japonlar, Ivo Cima'yı 23 000 iyi eğitilmiş askerin koruduğu bir kaleye dönüştürmüşlerdi. Müttefiklerin 74 gün adayı bombalamalarından sonra 30 000 ABD



deniz piyadesi 19 Şubat 1945'te adaya çıktı. Çok kanlı çarpışmalardan sonra 23 Şubat'ta Suribachi tepesine



ni tasarlamışlardı.Büyük Okyanus savaş alanının en bü yük amfibi harekâtında, ABD onuncu ordusunun 172



000 askerinin öncüleri, 1Nisan'da adaya çıkmaya baş. ladılar. 3 haftada adanın beşte dördü alındıysa da, iyi



örgütlenmiş Japon direnişi 17 Temmuz'a kadar sürdü. Japon kayıpları 100 000 düzeyindeydi; çoğu tutsak alinmaktansa intihar etmeyi yeğlemişti.ABD kayıplarıy sa ölü ve kayıp 12 000'di. Japonya kapısı artık açılmıştı. Kamikazeler. Japon savaş anlayışına göre, yenilgi en ak



la getirilmeyecek, en utanç verici şeydi. Oysa Japonya şimdi kaçınılmaz bir yenilgi karşısındaydı. Savaşın gidi



şini umutsuzca lehlerine çevirmek isteyen Japonlar, "intihar”ı, resmî bir silah gibi kullanmaya başladılar. Genç pilotlara, Kamikaze birliklerine katılmaları çağrı



ları yapıldı; Kamikaze pilotlarının görevi, bomba yüklü uçaklarını Müttefik gemilerine çarptırıp patlatarak, ge



mileri havaya uçurmaktı. Kamikaze birliklerine pek çok gönüllü katıldı. Kamikaze pilotlarının harekâtı Ekim 1944'te Leyte körfezinde başladı. Okinava'ya 1 500 bireysel saldırı yapıldı. Destroyerden küçük 34 gemi batırıldı; 358 ge



DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 205 yük bir darbe indirdi. Fransa, Avrupa kıtasındaki önder



lik işlevini yitirdi; Ingiltere de, geleneksel güç dengele.



yici işlevini sürdüremez oldu. ABD ve SSCB en güçlü iki devlet olarak ortaya çıktılar. Savaş boyunca aralarında ki karşılıklı ödünler verilmesine dayalı anlayış, çok geç meden ortadan kalkt; her iki devlet, aynı ayrı ve sık sık



birbiriyle çelişen amaçlar peşinde koşmaya başladılar. ABD'nin sanayi üretimi, 1945'i izleyen 5 yıl içinde ikiye katlandı. Öbür Müttefiklerin toplam kayıplarına oranla



çok daha ağır kayıplara uğrayan SSCB, ekonomik kal kınma için 5 yıllık planlar yürürlüğe koydu. Her iki dev lette, birbirininkinden farklı ekonomik ve siyasal sis. temlerinin amaçları konusunda karşılıklı kuşkular, gün geçtikçe şiddetlendi. Sovyetlerin yayılmaci amaçları



ve Doğu Avrupa'nın yeniden yapılanması konusundaki



uzlaşmazlıkları, dünyayı bir Soğuk Savaş'a yöneltti ve yeni uluslararası gerginliklere yol açtı.



Kayıplar ve savaş harcamaları. İkinci Dünya Savaşı insan kaybı açısından tarihin en pahalıya mal olan savaşı ol du. Bir türlü kesin sayılar elde edilememiş olmakla bir likte, tahminlere göre çarpışmalarda 15-20 milyon as ker öldü. Eksen Devletleri'nden Almanya savaşta yak



laşık 3,5 milyon, Japonya 1,65 milyon, Italya'ysa 200



000 kişi yitirdi. Müttefiklerden Rusların savaş kayıpları



7,5 milyon kişiydi. Çin'in kaybı 1937 Temmuzu'nda



2,2 milyon, Ingilizlerin kaybı 300 000, ABD'ninki 292 Ağustos 1945'teki atom bombası saldırısından sonra Hiroşima'dan görünüş.



000 Fransa'nınki de 210 000 kişiyi buldu. Sivillerden



ölenlerin sayısıysa yaklaşık 25 milyondu: SSCB'den 10 milyon, Çin'den en az 6 milyon, Fransa'dan 400 000,



mi etkisiz duruma getirildi. Ama şiddetli saldırıların, sa



Büyük Britanya'dan 65 000, ABD'den 6 000 kişi. Eksen



vaşın sonucu üstünde hiçbir etkisi olmadı. Hiroşima ve Nagasaki. Temmuz 1945 sonunda Tok



Devletleri cephesinde de Almanya 500 000 sivil, Ja



ponya 600 000 sivil, Italya 145 000 sivil yitirdi. Ayrıca



pon kenti stratejik bombardımanlarla yerle bir edilmiş.



tarafından öldürüldü.



yo'nun aşağı yukarı yarısı yakılıp, yıkılmış; pek çok Ja ti. Bütün bunlar Müttefik istilası için bir ön hazırlıktı. Bu



nunla birlikte 16 Temmuz'da, ABD Manhattan Projesi de, atom bombasının New Mexico'da Alamogonda'da başarıyla denenmesiyle, meyvelerini vermeye başla mıştı. Başkan Truman, Japonya teslim olmazsa, savaşı



bir an önce bitirmek için atom bombası kullanılmasına karar verdi. 26 Temmuz'da, Truman, Churchill ve Çan kayşek, Potdsdam Konferansı sırasında, Japonya'ya ko



şulsuz teslim olmasına ilişkin bir ültimatom verdiler. Ül



timatomda bombadan söz edilmiyordu: Japonya da



savaşı sürdürmekte kararlıydı.



6 Ağustos 1945'te, 20 000 ton TNT gücünde bir atom bombası, Japonya'nın yaklaşık 300 000 nüfuslu



Hiroşima kentine atıldı. En az 78 000 kişi yaşamını yitir



di; 10 000 kişi hiçbir zaman bulunamadi, 70 000'den



çoğu Doğu Avrupalı yaklaşık 6 milyon Yahudi, Naziler Savaş araç-gereci ve silah harcamaları, en az 1,154



trilyon ABD doları düzeyindeydi. Yalnızca ABD savaşta 300 milyar dolar, Almanya da 231 milyar dolar harcadı lar.



Savaş suçlularının yargılanması. ABD,İngiltere, Fransave SSCB'nin Nürnberg'de oluşturduklan Uluslararası As keri Mahkeme'de, Naziler ve Alman askeri önderleri, İkinci Dünya Savaşı sırasında "insanlığa ve dünya bari şi"na karşı işledikleri suçlardan ötürü yargılandılar. Ka sım 1945'ten Ekim 1946'ya kadar süren duruşmalarda



12 kişinin idamına karar verildi (aralarında Hermann Goering de vardı); üç suçlu ömür boyu hapis cezasına çarptırılırken, dördü, çeşitli hapis cezaları aldılar; üç kişi de aklandı. Bunun yanı sıra dörtişgal devleti, kendi işgal



bölgelerinde, ikinci derecedeki suçlular da mahkeme



çok kişi ağır yaralandı; kentin yaklaşık üçte ikisi yıkıldı. SSCB'nin Japonya'ya savaş açmasından bir gün sonra,



önüne çıkardılar. ABD de, Haziran 1946- Kasım 1948 arasında, Japon



9 Ağustos'ta, 250 000 nüfuslu Nagasaki kentine ikinci



savaş dönemi önderlerini benzer mahkemelerde yargı



bir atom bombası atıldı. Yaklaşık 40 000 kişi öldü; bir o



ladı. Aralarında eski başbakan Toco Hideki'nin de bu



kadar da yaralı vardı.



lunduğu yedi askeri öndere idam cezası verildi. On altı kişi ömür boyu hapis, iki kişi de daha hafif hapis cezala rina çarptırıldı. ABD, öbür Japon önderlerini de bölge



Japonya'nın teslim olması. 10 Ağustos'ta Japonya, im



paratorun ülkenin tek hâkimi olarak Japonya'yı yönet mesi koşuluyla barış istedi. Bir gün sonra Müttefikler,



imparatorun gelecekteki konumunun kendileri tarafın



sel mahkemelerde yargıladı. Birleşmiş Milletler. Savaş sırasında, Çin'le birlikte beş büyük Müttefik devlet, artık etkisini yitirmiş Milletler



le, 14 Ağustos'ta toplanan bir imparatorluk kurulu,



Cemiyeti yerine, yeni biruluslararasıbarış koruyucu ör



dan belirleneceği yanıtını verdiler. Imparatorun isteğiy



Müttefiklerin koşullarını kabul etti. Ertesi gün ABD kuv



güt kurmayı kararlaştırdılar. 1944 Dumbarton Oaks



ponya'yı temsil eden bir heyet, Tokyo körfezine demir



varıldı; ancak örgütün Güvenlik Konseyi'nde beş ülke



vetlerine ateşkes buyruğu verildi. 2 Eylül 1945'te Ja



Konferansı'nda, bu konuda bir çerçeve anlaşmasına



atan ABD savaş gemisi Missourinin güvertesinde, Ja



den her birinin veto hakkı olmasına ilişkin SSCB isteği



IKINCI DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI



gelerin bir araya geldikleri Nisan - Haziran 1945'teki



yaralar almış olan eski Avrupa devletler sistemine bū



alanı konusunda da uzlaşmaya varıldı: Birleşmiş Millet



ponya'nın resmî teslimbelgesini imzaladı.



Ikinci Dünya Savaşı, daha Birinci Dünya Savaşı'nda ağır



konusunda ortak karara varılamadı. 50 devletten dele



San Francisco Konferansı'nda, veto hakkının kapsam



206 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Duwwadah



ISVEC



ALMANYA'NIN



İŞGALI



55C 1249



DOGU PRUSYA Oxu



POLOTOV 143



HOLLANDA



Halen



SSCB (Basi



AC



ima



MAN B



194 POLONYA



BELCHA



MUTTEFINISCAL BOLGELERI an



Orent FUS



FRANSA



CEKOSLOVAKYA



Dotnullus



bolding krsinilcolan



SVICRE



SAVUSTURYA MACARISTAN



ROMANYA



ITALYA YUGOSLAVYA



ler kurulmuştu.



Savaş sonrası Almanya'sı. Müttefiklerin savaş suçları mahkemelerinin kurulmasında ve Birleşmiş Milletler'in



temellerinin aulması konulanndaki işbirliğine karşın, sa



işgalcinin ABD olması nedeniyle kolaylaştı. General Douglas MacArthur'un başkanlığındaki bir kurul, 1946 Anayasası temelinde bir demokratik hükümet oluştur



vaş sonrası yıllarında, SSCB ile öbür büyük Müttefikler arasında, gerek Doğu Avrupa'daki kukla rejimler konu



du. Bu Anayasa, imparatorun eski tanrısal konumunu



sunda, gerek öbür konularda geniş bir çatlak oluştu.



leşimlerinin dağıtılması aracılığıyla, ekonomik güçte



Müttefikler arasında, Almanya'yla barış antlaşması ve



Almanya ile başkenti Berlin'in dört işgal bölgesine ayrıl ması için etkili bir merkez kurulması konularında da uz



laşmazlıklar, bölünmeler oldu. 1949'da, Batı devletleri, işgal bölgelerinde Federal Almanya Cumhuriyeti'ni (Batı Almanya), Sovyetler de kendi bölgeleri içinde ko mūnistler tarafından yönetilen Demokratik Alman Cumhuriyeti'ni (Doğu Almanya) kurdular.



kaldırarak meşruti bir hükümdara dönüştürüyordu. Bir toprak reformu yapılıp, geniş çaplı sanayi ve banka bi merkezden yönetime son verildi.



Bir barış antlaşması, SSCB'nin istekleri nedeniyle er



telendi; oysa SSCB'nin Japonya'ya son dakikada savaş ilan etmesinin sonuç üstünde hiçbir etkisi olmamıştı.



1951'de Japonya, başta ABD 50 ülkeyle (Sovyet bloku ülkeleri dışında) bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya



Avusturya. Almanya gibi Avusturya ve başkenti Viya na'da, dört işgal bölgesine aynldı. Almanya'yla olduğu gibi Avusturya'yla da bir barış antlaşması hazırlanması



ni, Soğuk Savaş güçleştirdi. Sonunda, 1955'te bir ant laşma yapıldı; antlaşma ön metninde her ne kadar Avusturya'nın yenik değil de, kurtarılmış bir ulus sayıl



masına karşın, SSCB'ye ağır bir tazminat ödemesi kararı verildi. Avusturya bağımsız bir cumhuriyet oldu ve dört



işgal bölgesi uygulamasına son verildi. Italya ve Avrupa'daki öbür küçük Eksen Devletleri.



1946'da dört Müttefik devlet İtalya, Romanya, Bulga ristan, Macaristan ve Finlandiya'yla barış antlaşmaları



yaptı. Bütün antlaşmalar taraflar arasında imza edile rek, 1947'de yürürlüğe girdi. İtalya, Afrika'daki bütün sömürg rini ve Çin'deki ayrıcalıklı bölgelerini yitirdi; ayrıca Avrupa'daki bazı topraklarını Fransa, Yunanistan ve Arnavutluk'a bıraktı. Bulgaristan dışındaki öbür Ek sen devletleri toprak yitirdiler. Ayrıca beş ülkenin de sa vaş tazminatı ödemeleri kararlaştırıldı.



Savaş sonrası Japonya'sı. Japonya'nın işgali konusu, tek



Ikinci Dünya



Savaşı sırasında Türkiye Cumhurbaşkanı Ismet Inönü.



DÜRRENMATT, FRIEDRICH 207 göre Japonya, Çin üstündeki hak iddialarından ve ulus



lararası çatışmaların çözümü konusunda güç kullani mindan vazgeçecekti. Japonya savaş tazminatı ödeme



yecek, Kuriladaları ile Güney Sahalin'deki Sovyet işga lini tanımayacaktı. Antlaşma ertesi yıl yürürlüğe girince, Japonya tam egemen bir devlet oldu.



Ikinci Dünya Savaşı ve Türkiye. Devletin yeni kurulmuş sayılabileceği, ordunun modern savaş araç-gereçlerin den yoksun olduğu bir sırada patlak veren İkinci Dünya Savaşı'nın dışında kalmaya büyük özen gösteren Türki ye Cumhuriyeti hükümeti, Fransa ve Ingiltere'yle birer dostluk anlaşması imzalamış olmasına karşın, yansızlık tutumunda israr etmeyi başardı. Alman ordusunun Bal



kanlar'a girmesi ve Hitler'in vermiş olduğu güvence



mektuplarına karşın Meriç ırmağı üstündeki bir köprü



nūn uçurulması, ülkeyi savaşın eşiğine kadar getirdiyse de, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve devletileri



gelenlerinin kararlılığıyla sonuna kadar savaşın dışında kalan Türkiye, ancak 13 Ocak 1945'te Müttefik devlet



lere İstanbul ve Çanakkale bogazlarını açarak, Japonya ve Almanya'ya simgesel olmaktan öteye geçmeyen bir



savaş ilanında bulundu.



Dürder, Baha Türk yazarı ve eğitimcisi (İstanbul 1912-Tekirdağ 1983). Oğretmen Okulu'nu (1931), Gazi Eğitim Ens titüsü'nü (1938) bitiren Baha Dürder, daha sonra



Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde öğrenimini ta mamladı (1950). İlkokul, ortaokul, lise ve yükseko kullarda yöneticilik, öğretmenlik yaptı. Halkevleri ve okullar için yazdığı oyunlarla tanınan Baha Dürder, sonradan araştırma ve inceleme alanına



yönelmiş, Haydar Ediskun'la birlikte okul piyesleri (24 oyun), okullar için Türkçe, dilbilgisi kitapları, edebiyat



Albrecht Dürer'in Kendi Portresi (1500), bütün yapıtlanna



egemen olan teknik dehasını ve duygusal yoğunlugu



yansıtmaktadır. Dürer, Italyan Rönesansı'nın yeniliklerini Kuzey Avrupa sanalına aktarmıştır. (Alte Pinakothek, Münih.)



ve meslek kitapları (26 tane) hazırlamıştır.



Başlıca yapıtları: Bir Cesaret Rekoru (okul güldürüsü,



Küçük Acı ve Büyük Acı'nın bakır basmalarını yaptı. O



1932), Kürsüden Uzakta (mesleki oyun, 1933), Kör Ku



tarihten sonra gerçek ustalığına ulaşıp, Nietzsche'nin



yu (toplumsal oyun, 1935), Namık Kemal'in Romanları (inceleme, 1940), Şairler ve Edipler(10. bas.,1973), Ti yatro Ansiklopedisi (Mustafa Nihat Özön'le, 1967).



Dürer, Albrecht Alman ressamı ve gravürcüsü (Nürnberg 1471-ay.y. 1528). Kuyumcu olan babasının yanında çalışan (bu et



hayran kaldığı Şövalye, Ölüm ve Şeytan, Melankoli ve



Aziz Hieronymus Hücresinde gravürleriyle sanatının doruğuna erişti. 1511-1520 arasında imparator Maxi



milian için çalışıp (Kralın Dua Kitabı'nın resimlenmesi), 1520'de Hollanda'ya giderek, güçlü ve içe dönük sana



tıyla çok beğenildi. Kendi de Van Eyck'tan etkilendi (Dört Havan).



Dürer herşeyden önce olağanüstü bir süslemecidir



verme kaygısında görüldü) Albrecht Dürer, 1485'e doğru Nürnberg'de ressam Wohlgemuth'un atölyesine



(suluboyalar). Bakır gravürcülüğünü, o güne kadar bi linmeyen gümüş rengi tonlar vererek dev adımlarla iler letmiştir. Yapıtlarında, esinden çok sağduyunun payı



girdi. Dört yıl sonra Colmar'a giderek Schongauer kar



ağır basar, Italyan sanatının dev biçimlerini Alman sana



deşlerle tanıştı. Sonra, Basel ve Venedik'e gidip, Nürn



tinin derinliğiyle birleştirmeyi başarmış , ama Eskiçag sa



berg'e dönerek, evlendi. Babasının dev bir portresini



(1490), Wohlgemuth'un portresini (1490) ve kendinin



natını taklide kalkıştığında (Lucretia), başarısızlığa düş müştür.



pitlarından biri olan Oswald Kell'in portresinigerçek



Dürrenmatt, Friedrich



ki sonradan, tablolarında aynıntıları kılıkırk yararcasına



nişanlılık portresini (1493) yapıp, 1497'de, en güzel ya



leştirdi. Bu arada İtalya'ya bir yolculuk yaparak Italyan gravür sanatının (özellikle Mantegna'nın bakır üstüne



Almanca yazan İsviçreli yazar (Bern 1921-Neuchâtel



kalips dizisiyle, o güne kadar tahta üstüne oyulmuş en



Dürrenmatt önce kötümser tiyatro oyunları, sonra va



nedik'te kalarak beş çiltlik insan Bedeni Orantıları ki



olan aşırı düşkünlükleriyle "meşruti" cinayetlere sürük



gravürlerinin) etkisinde kaldı ve 1498'de yaptığı Apo



1990). Radyo oyunlarıyla yazarlığa başlayan Friedrich



güzel yapıtları ortaya koydu. 1505-1507arasında Ve



roluşçu felsefe esinli dedektif romanlan yazdı. Adalete



tapları (1528'de yayınlandı) adlıyapıtının öğelerini der



lenen iki insanla ilgili Die Ehe Des Herrn Mississippi (Bay Mississippi'nin Evlenmesi, 1952) adlı yapıtında ve Yaşlı Kadının Ziyareti (Der Besuch den Alten Dame, 1955) adlı yapıtında, insanların garip davranışlarının



ledi. 1508'de Büyücü Kralların Tapınması tablosunu,



1510'da tahta üstüne Meryem'in Yaşamını yaptı.



1510'da ağaç üstüne Büyük Aci gravürünü gerçekleşti



rip, 1511'de yaptığı Adem ile Havva tablosuyla,bir kompozisyon başyapıtı verdi. Aynı yıl, bakır üstüne



Meryem'in Yaşamı, ağaç üstüne Küçük Acigravürlerini,



adil olmayan bir dünyada adalet peşinden koşmalanin



dan ve fesatlığa olan yatkınlıklarından kaynaklandığını dile getirdi. Acımasız ve umutsuz bu dünyanın siyasal



208 DÜRRİ AHMET EFENDİ İsviçreli yazar



Düsseldorf



Dürrenmatt,



Almanya'da kent. Ren irmağının doğu kıyısında, Köln'ün 34 km batısında yeralan Düsseldorf'un nüfusu 574 000'dir. İşlek bir ırmak limanı ve bir demiryolları



Friedrich



kötümser tiyatro oyunlarıyla uluslararası ün



kazanmıştır. Yapıtlan genel



kavşağı olan kentte, sanayi önemli ölçüde gelişmiştir: Demir-çelik sanayisi, duyarlı aletler yapımı, hazırgiyim



olarak, ahlak



sanayisi, kimya sanayisi, kozmetik sanayisi, vb. Aynı za



ölçütlerinden yoksun bir



manda da önemli bir öğretim (Tıp ve Güzel Sanatlar akademileri, üniversite, vb.), bankerlik ve ticaret mer



dünyada kişinin



kezidir.



ahláksal



yargılannda bulunamayacağı



inancını yansıtır.



1288'e doğru kurulan, Otuzyıl Savaşları'ndan büyük zarar gören Düsseldorf, 1810-1813 arasında, Napol



yon'un kurduğu Berg düklüğünün merkezi oldu. 1815'te Prusya'ya geçip, XIX. yy'da yakınındaki Ruhr (kömür) ve Lorraine (demir) yatakları sayesinde hızla



boyutlarını, yanlış ellere düşen bilimin tehlikeleriyle il



gelişti. İkinci Dünya Savaşı'nda büyük ölçüde yıkılıp, savaştan sonra aşağı yukarı bütünüyle yeniden yapıldı.



gili Fizikçiler (Die Physiker, 1962) adlı oyununda dile getirdi. Geleneksel dedektif tipini değiştirdiği dedektif romanlar, öykü kitapları ve eleştiriler yayınladı.



düş: Bk. DÜŞ VE DÜŞ GÖRME.



Dürri Ahmet Efendi



düşkünlük: Bk. ALKOLİKLİK; UYUŞTURUCU DÜŞKÜNLÜĞÜ.



Türk şairi (Van ?-Istanbul 1722). Divanı Hümayun ho calığı, Anadolu muhasebeciliği, sipahi katipliği, süvari muhasebeciliği, Cizye muhasebeciliği gibi görevlerde



bulunan Dürri Ahmet Efendi, Iran'a, Şah Hüseyin'e orta



düşlem: Bk. FANTEZİ.



elçi gönderildi (1721). Dönüşünde başmuhasebeciliğe atandı.



Dūrri Ahmet Efendi, divan geleneğine bağlı şiirlerin den çok İran yolculuğunu ve Iran'ı konu alan sefaretna mesiyle tanınır. Dönemin anlatım özelliklerini taşıyan



yapıtı, verilen bilgiler açısından ilgi çekici olduğugibi, metni elde bulunan ilk Iran sefaretnamesi olması bakı



düşük Dölūtün anne bedeninin dışında yaşayacak olgunluğa erişmeden bedenden atılması. Gebeliğin ilk aylarında sık rastlanan apansız düşüklerin nedeni, çoğunlukla dö lütteki ciddi sakatlıklar ve kromozom bozukluklarıdır.



mindan da önem taşır. Raşit Tarihinde yayınlanan (1865) İran Sefaretnamesi, ayrıca Fransızca'ya çevril



Yinelenen düşükler, yani bir kadının üst üste düşük yap



miştir (Relation de Dourri Efendi, 1810).



uyumsuzluğun ya da annenin üreme organlarındaki bir



Dürrizade Abdullah Efendi:



Bk.



ABDULLAH EFENDİ, DÜRRİZADE.



masıysa, genellikle ya ölüme yol açan kalıtımsal bir bozukluğun belirtisidir. Bunların dışında, istenmeyen



bir gebelikten kurtulmak için herhangi bir araçla dölu tün canlılığına son vermeye ya da dölütün atılmasını



sağlayan zehirleyici ilaçlarla gebeliğe son vermeye "zorla düşük” adı verilir; kadının sağlığı açısından ciddi



Dürziler Fatimi vezirlerinden Hamza Bin Ali'nin kurduğu dinsel



dūrzilik akımına bağlı topluluk. İsmaililiğin kollarından biri olan dūrzilik, Fatimi halifesi el-Hakim döneminde



(996-1021) ortaya çıkmış (1017),adı yayıcılarından Ab dullah Muhammet Bin Ismail el-Derezi'nin adından



kaynaklanmıştır.



Dürziliğe göre el-Hakim, birçok kez insan biçiminde



kendini göstermiş olan Allah'ın en son kendisini gösteri şidir. Dolayısıyla el-Hakim hem Allah, hem insandır.



ihtilatlara, hatta ölüme yol açabilir. Gene aynı neden ve amaçlarla dölütün hastanede cerrahi girişimle alınma siysa kürtaj diye adlandırılır. Dölüt, gebeliğin ilk ayların da kolayca ve tehlikesizce alınabilir. Ama 13. haftadan sonra, işlem güçleşir ve tehlikesi artar.



Ineklerde görülen bulaşıcı düşük gibi düşük olayları,



çiftçilerin büyük zarara girmesine yol açabilir. Bazı hay vanlar, sözgelimi tavşanlar, yaşayabilecek nitelikte ol mayan dölütleri düşük yaparak bedenden atacakları yerde, yeniden özümleyebilir, özellikle besin eksikliği vb. durumlarda, bu doğal doğum kontrol yöntemine



Hamza Bin Ali, onun elçisidir.



başvururlar.



Hamza tarafından yazılmış olan 111 mektuptan oluşan



düş ve düş görme



Dürzi dininin en yetkili kitabı, bazıları el-Hâkim ve



Kitab el-Hikmet'dir (Hikmet Kitabı).



Günümüzde 300 000 - 450 000 kişi kadar olan Dür



zilerin büyük bölümü Suriye ve Lübnan'da yaşamakta



dır; İsrail ve Ürdün'de de küçük Dürzi toplulukları var



dır. Mezhep dışı evlilik yasak olduğu için, yaşadıkları ül



kelerin toplumlarıyla karışmayan Dürziler, Lübnan'da,



nüfusun en çok % 6'sini oluşturmalarına karşın, baş kanlığını Velit Canbulat'ın yaptığı llerici Sosyalist Parti aracılığıyla yönetimde son derece önemli rol oynamak tadırlar.



Düş görme genel olarak, "uyku sırasında gerçekleşen,



genellikle irade dışı ruhsal olaylar dizisi" diye tanımla nır. Bununla birlikte, uyku da, düş görme de tam olarak açıklanamamıştır. Düş görmenin tanımı, düşün nasıl öl



çüldüğüne ve uykunun dört temel aşamasından hangi sinde ortaya çıktığına göre, farklılık gösterir. Aslında, düş görme, uykunun her aşamasında çeşitli ölçülerde



gerçekleşir. Düşlerin, görsel görüntüler olmaları gerek



mez; doğuştan kör insanlar da, işitsel ya da duyusal



DÜŞ VE DÜŞ GÖRME 209 haarkapy



naarmunstharsh uyanıklık



Me 1 ee gasamalan



wwwtuwa hawa wamepata 3



woverin. an



dus



(Solda) Bu deneğin uyku tepkileri kaydedilmektedir. Uyuyan kişinin kafa derisine iliştirilen elektrotlar, beyin-dalgalan etkinliğini bedenin öbür bölgelerine yerleştirilen elektrotlar da fizyolojik değişiklikleri izlemektedir. (Sagda) Bir elektroansefalografta (EEG)



kaydedilmiş beyin dalgaları, her uyku aşamasının, 1. aşama sırasında düş görmenin olduğu gibi, farklı dalga düzeni olduğunu ortaya koymaktadır.



motor biçimlerde düş görürler. TARİH



Düş görme, her zaman için bir tartışma konusu olmuş.



bir işareti olduğunu destekliyordu. Oysa laboratuvarda



REM araştırmalan sayesinde, insanların ve aşağı yukan



bütün memelilerin her gece düş gördükleri anlaşılmış



tur. 1.0. 2000'den kalmaMisir papirüslerinde, düşlerle



tır. Yetişkin insanlarda bu düşler, uykunun başlamasın



lan, düş gören bir insanın tanrılarla temasa geçtiğine



la, 90 dakika aralıkla yinelenir. Her gece toplam olarak



ve düş yorumlarıyla ilgili bilgiler vardır. Eskiçağ Yunanlı



dan yaklaşık 90 dakika sonra başlar ve artan uzunluklar



inanmışlardır; sözgelimi Homeros'un İlyada'sında (1.6.



yaklaşık 2 saatlik REM düşü görülür. Bir gecede yaklaşık



alınmıştır.



düş görür ve altı yıla eşit bir süreyi REM düşü görme du



si olan fizyolojik bilgiler içerdiklerini öne sürmüşlerdir.



rinda, soluk alıp vermelerinde, kan basıncında, (tansi



"oneiros", "düş" ve kritikos, "eleştiri" sözcüklerinin bir



gılarında ve kamış (penis) sertleşmesinde artış görülür.



yaklaşık 800) düşler, tanrılardan mesajlar olarak ele



5 düşle insanlar, yaşamları boyunca 136 000'e yakın



Sonraki yüzyıllarda, Hippokrates, Aristoteles ve Ga lenus, düşlerin bazen gelecekteki hastalıkların haberci



rumunda geçirirler.



Artemidoros (1.S. yaklaşık 150) Oneirokritika (Yunanca leşimi) adlı yapıtında, binlerce düşü belgelendirip, yo



rumlamış, kendisinden önceki yazarların görüşlerinden farklı olarak, düşlerdeki simgelerin evrensel bir anlam içermediklerini ileri sürmüştür. Daha sonraysa, 1800



yıllarının sonlarına kadar, düş çalışmalarında hiçbir iler leme olmamıştır. 1900'de Sigmund Freud, anıtsal yapıtı Rüyalar ve Yorumlarında (Die Traumdentung), düş araştırmalari



nin modern çağını başlatmıştır. Freud'a göre düşler, bi



linçaltı aklın saklı düşünceleridir. Freud,düş görmeyle



ilgili ve uyku sırasında aklın nasıl çalıştığıkonusunda ay rintili bir kuram geliştirmiştir. Freud'un ilk öğrencilerin den Carl Jung'sa, düşlerin yüzeysel kaplamının anlamlı



REM düşü görme sırasında düşgörenlerin kalp atışla



yon) kas seğirmesinde oksijen kullanımında, mide sal REM uykusuna aykırı (ya da paradoksal) uyku da den mesinin nedeni, hem derin, hem de hafif uyku olarak



tanımlamasıdır; EEG ölçümleri kullanıldığında hafif uy ku (aşama I), EMG ölçümleri kullanıldığında derin uyku



(aşama IV) özelliği gözlenir. Bunun nedeni çoğunlukla,



geniş istemli kasların, düş görenin düş görme sırasında fiziksel etkinlikte bulunmasını önlemek için işlemez du ruma gelmeleridir. Yeni doğmuş bebeklerde uykusunun % 50'sini REM



uykusu oluşturur. Bu oran, yavaş yavaş azalarak genç likte % 20-25 gibi değişmez bir değere ulaşır. Yaşlılık



süresinceyse % 18 gibi düşük bir orandır. Ciddi biçim de zeka geriliği gösteren ve zekâ kat sayılan (IQ) çok



olduğunu, derin simgesel yorumun daha az önemliol



düşük kişiler, normal kişilerden daha az süreyi REM uy kusunda geçirirler. Ayrıca, bazı akıl hastalıkları durum



PSÍKANALİZ.)



larında da, REM uykusunda değişiklikler gözlenir. Nedeni açıkça bilinmemekle birlikte, REM uykusu nun biyolojik ve ruhsal bir gereksinme olduğu anlaşıl



duğunu ileri sürerek öğretmeninden ayrılmıştır. (Bk. REM UYKUSU



1953'te, Nathaniel Kleitman tarafından yürütülen uyku



araştırmaları, uykunun hızlı, derin, gözlerin hareket et tiği, aykırı uyku, paradoksal uyku ya da REM (Ingilizce Rapid Eye Movement'in "hızlı göz hareketi”nin kısalt



ması) uykusu adı verilen bir bölümü bulunduğunu orta



ya koydu. Uyuyaninsan ve hayvan denekler üstünde



çalışan araştırmacılar, göz hücrelerinin uyku sırasında periyodik olarak hareket ettiğini görünce, denekleri be



yin dalgalarını ölçen (elektroansefalograf ya da EEG),



kas gerginliğini ölçen(elektromiyograf ya daEMG),göz



hareketlerini ölçen (elektrokülograf ya da EOG) adlı aletlere bağladılar. REM uykusu sırasında uyandırılan deneklerin yaklaşık % 90'ı, bir düş anlattılar (buna kar şılık REM uykusu dönemi dışında uyandırılanların %



60'ı da, düşe benzer bir etkinlikten söz ettiler.)



Laboratuvarda yapılan REM araştırmalarından önce,



insanların hangi sıklıkla düş gördükleri bilinmiyordu.



Hatta bazı kuramlar, düş görmenin ruhsal bozukluğun



maktadır. Sözgelimi bir gece boyunca her REM devre sine girişlerinde uyandırılan, böylece REM uykusundan yoksun bırakılan denekler, ertesi gün REM uykularının süresini artırmışlardır. Buna "REM geri tepme etkisi" adı verilmektedir. REM geri tepmesi, yalnızca uyanık kal



ma, uykudan yoksun kalma yüzünden oluşmaz. Çö küntü önleyici bir ilaç olan Nardil verilmesiyle, tamama yakın REM yoksunluğu ortaya çıkarılabilir. Bununla bir likte, REM uykusuna açıkça belli olan gereksinmeye karşın (ve daha önceki bulguların tersine), en az altı ay lik bir zaman aralığında REM yoksunluğunun hiçbir ruh



sal sonuca yol açmadığı da anlaşılmıştır. Aslında bazı



ruhsal çöküntü içindeki kişiler, REM düşü görmelerin den yoksun bırakıldıklarında, çöküntüleri hafiflemiştir. Pek çok uyuşturucu madde, sözgelimi alkol ve histamin karşıtı ilaçlar, REM uykusunu (ve aynı zamanda IV. aşa ma uykusunu) azaltmaktadır.



210



DÜYUNU UMUMİYE



BİYOLOJİK VE RUHBİLİMSEL KURAMLAR REM uykusunun kaynağınıve işlevlerini açıklamaya ça



mamızdır (bilinçsiz olarak). Sözgelimi sık sık görülen iki düş türünden güçlükle söz ederiz: Çıplaklık düşleri



için gerekli uyarıcılar sağlar; (2) REM düşü görme süre



since, beyindeki azalmış kimyasal maddelerin yenilen



(röntgencilik ya da teşhircilik eğilimlerinin anlatımıdır); yakın kişilerin ölümlerini gördüğümüz düşler (sevilen kişiye karşı hem iyi, hem kötü duyuların anlatımıdır).



mesiyle birlikte sinirsel protein bireşimi olur (böylece



SON ARAŞTIRMALAR



REM uykusu, kimyasal yenileme işlevi yapmış olur); (3)



Günümüzde antropologlar, düşlerdeki kültürler arası



lışan kuramlara göre (1) REM uykusu, beynin gelişmesi



REM uykusu göz hareketlerinin eşgüdümünü sağlar (çünkü REM dışı uykuda, gözler birbirinden bağımsız olarak hareket ederler); (4)uyanıklık işlevi görür (çünkü REM uykusu ya da aşama I, uyanıklıktaki bilinçliliğe ya



kın bir düzeyle tanımlanır);(5)daha yenive tartışmalı bir



kurama göre, REM düşü görme, bellekteki ikincil bilgi leri ortadan kaldırarak sinirsel bir silme işlevi sağlar; (6)



daha ruhbilimsel bir açıklamaya göre, REM düşü gör



me, bellek kapasitesini ve yeniden düzenlemesini artı rir.



Genel inancın tersine, düş görmenin nedeni yatma



dan önce yenen belirli yiyecekler de, uyku sırasındaki



çevresel uyarımlar da değildir. Düş görmeye, içsel bi yolojik süreçler yol açar. Bazı araştırmacılar etkinleş. me-bireşim varsayımını ortaya atmışlardır. Yaptıkları si



nirlerle ilgili araştırmalar, ilkel beyin sapındaki büyük



beyin hücrelerinin her 90 dakikada bir kendiliklerinden harekete geçerek beyin kabuğu bölgelerine rastgele uyarılar yolladıklarını ortaya koymuştur. Bunun sonu cunda beynin bellek, duyu, kas-denetim ve kavrama bölgeleri rastgele uyarılmış olur ve beyin kabuğu rast



gele bilgilerden bir anlam çıkarmak için bireşime girişir. Araştırmalara göre bu olay, bir düş görüimesine yol açar.



Geçmişte olduğu gibi günümüzde de en belirgin tar



tışma noktalarından biri, düşlerin anlamları olup olma



benzerlikleri ve farklılıkları incelemekte, ayrıca karaba



sanlarla ilgili araştırmalar sürdürülmektedir. Geleneksel olarak inanıldığı kadar yaygın olmayan garip düşler, de



rinlemesine incelenmekte, düş görmede "altıncı duyu" etkileri konusunda tartışmalar yapılmaktadır. Bazı bul gular, sarayla ilgili nöbetlerin, REM uykusu sırasında



bastırıldığını göstermiştir. Düşleri anımsama farklılıkla rıyla ilgili araştırmalar da sürdürülmektedir. Sözgelimi sanatçıların, bilim adamlarından daha çok düş anımsa



yabildikleri, birçok insanın düşlerinin ancak çok az bir bölümünü anımsayabildiği anlaşılmaktadır.



Düyunu Umumiye Osmanlı devletinin son döneminde dış borçları düzen lemek için kurulan örgüte verilen ad. Osmanlı İmpara



torluğu'nun Kırım Savaşı'nın hemen ardından başlayan dış borçlanma süreci, Kırım Savaşı'nı izleyen yıllarda



hızla artmış, sonunda devlet dış borçların kendisini de ğil, faizini bile ödeyemez duruma gelmişti. Bunun üstü ne, alacaklarını güvence altına almak isteyen büyük



devletler, bu güvenceyi kendi temsilcilerinin yönetim kurulunu oluşturacağı bir örgütün kurulmasınıOsmanlı devletine kabul ettirmekle sağladılar. 20 Aralık 1881'de yayınlanan Muharrem Kararnamesi'yle kurulan Düyu nu Umumiye ("Genel Borçlar") örgütü, Cağaloğlu'nda



dığıdır. Freud'un isterikler üstünde uyguladığı "özgün



yapılan büyük bir binada (günümüzde İstanbul Erkek



değiştirmiş, gizlenmiş" bir biçim altında gizli, itiraf edi



dan devletten daha güçlü, siyasal açıdan da son derece



ründüğünü kanıtlamıştır.



satışından, Doğu Rumeli'den ve Bulgaristan'dan alınan vergilerin yanısıra, ticaret anlaşmalarının yenilenmesi



Bilinçaltının bütün açığa vuruluşlarında olduğu gibi, düş iki düzeyli bir gerçekliktir: Açık, görünen düzey (bir bulmacanın ögelerine benzeyen, çözülebilecek işaret



bilecek fazla gelirin de bu yeni örgüte bırakılması karar laştırıldı. İkinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra da,



çağrışımlar yöntemi", düşün kılık değiştirmiş, biçim



lemeyen, hastanın bilinçaltına bastırılmış eğilimlerini dile getirdiği ölçüde karmaşık, tuhaf bir görünüşe bü



Lisesi) çalışmaya başlayarak, çok geçmeden mali açı etkili bir kuruma dönüştü. Kıbris adasından, tömbeki



sonucu gümrük tarifelerindeki artışlardan ortaya çıka



ler bütünü); gizli düzey (bilinçsiz "dürtümler bütünü).



üstelik gücünü artırarak varlığını sürdüren Duyunu



havası (karabasanlar), üstbenin düşüncesizce dile geti



pılan bir anlaşmayla yeni kurulan devletin Osmanlı devletinin borçlarının 87 316 000 liralık bölümünü ka



Freud, düşün görünen, açık kapsamını, gizli isteklerin gerçekleştirilmesi sayar. Bazı düşlerin yürek sıkıştırıcı



rilen her türlü istege, uykuda bile uyguladığı sansürün sonucudur.



Her zaman yakın (uykudan önceki gün olmuş) olay lara az ya da çok bağlı olan düş, eski, çoğunlukla ilk ya şa kadar uzanan izlenimleri canlandırır. "Çözümleme de ne kadar derine gidilirse, gizli düzeyde düşlerin kay



nağı rolünü oynayan çocukluk olaylarının izlerine o ka



Umumiye, cumhuriyetin ilanından sonra, 1928'de ya



bul etmesinin ardından kapatıldı ve yönetim kurulu üyeleri yurt dışına çıkarıldı.



Düzce ayaklanması Kurtuluş Savaşı'nda, ulusal cepheleri arkadan vurmak



için Istanbul hükümetinin kışkırtmasıyla patlak veren



dar çok raslanır". Eski durumlar yeni olaylara “düşünce



ayaklanmalardan biri. 1920 Nisanı'nda Düzce'de baş



leri kılık değiştirmiş biçimde canlandırmak için, bir sim



ayaklanmanın bastırılması için, Heyeti Temsiliye bula



zincirleriyle" bağlanır. Öte yandan, düş, gizlidüşünce



geler bütünü kullanır. Bu simgeler bütünü özellikle cin seldir. Uzun nesneler, şapkalar, şemsiyeler, kamışı (er



layarak, Hendek, Adapazarı ve Bolu'ya kadar yayılan



bildiği bütün kuvvetleri söz konusu bölgeye yöneltti. 24. Tümen'in, 11. Tümen'in, Albay Osman Bey komu



kek cinsel organi) simgeler; çekmeceler, dolaplar, va zolar ve sandıklar, dõlyolunun (kadın cinsel organi) simgesidir; diş yitirme ya da saç dökülmesi, kısırlaştırıl ma anlamına gelir; düşte, uçma ve düşmenin de cinsel



tasındaki birliklerin, Arif Bey komutasındaki 127. Alay'ın, Çerkez Ethem kuvvetlerinin, Çolak İbrahim



eylemlerle ilişkisi vardır. Görüldüğü gibi, nevrozların



boşaltılmasına karşın, ayaklanma 25 Mayıs'a kadar sür



tedavisinde düşlerin çözümlenmesi önemli rol oynar.



dū. 8 Ağustos'ta yeniden canlandıysa da, 14 Ağustos



Uyandığımızda çoğunlukla gördüğümüz düşü anla tamamamızın ya da değiştirerek anlatmamazın (ikinci hazırlama) nedeni, düşün dile getirdiği saçma, çelişkili,



yersizsaydığımız düşüncelerekarşı kendimizi savun



Bey'in, Demirci Mehmet Efe'nin ve Sarı Efe'nin kuvvet



lerinin harekâta katılmalarıyla cephenin aşağı yukan 1920'de Mustafa Kemal Paşa'nın, 5 Eylül 1920'de de



Dahiliye Vekili Refet (Bele) Bey'in mecliste yaptıkları konuşmalarla, Düzce ayaklanmasının bastırıldığı mil



letvekillerine açıklandı.



DYCK, SİR ANTONIE VAN



211



düzensizkuyruklugiller



Dvina, Kuzey



Sincabımsılar alttakımından kemirici hayvan ailesi (Bil.



Rusya'da ırmak. Suhona ve Yug irmaklarının birleşme



a. Anomaluridae). Orta Afrika ve Batı Afrika ormanla



siyle oluşan Kuzey Dvina, kuzeye doğru akıp, Arhan



karşın uçan sincaplarla da, gerçek sincaplarla da ilgisi



na dökülür; uzunluğu 750 km'dir. Yaz mevsimi boyun ca bütün çığırı ulaşıma elverişlidir.



rinda yaşayan, sincaplarla aynı alttakımdan olmalarına bulunmayan düzensizkuyruklugiller ailesi üyelerinde,



gelsk'in aşağısında, Kuzey Denizi'nin kolu Dvina koyu



biri dışındaki bütün türlerin (toplam 7 tür)parmak arala



ri perdelidir; bu perdelerden yararlanarak ağaçtan ağa ca atlarken havada süzülürler. Kuyrukların alt yanındaki



D vitamini



pullar, ağaç gövdelerine tutunmalarını sağlar.



Süt ürünleri, karaciğer, vb. besinlerde bol miktarda bu



düzkanatlılar



lunan, yağda çözünen vitamin. Güneş ışığının etkisiyle deride de yapılan D vitamini (ya da kalsifero), kemikle



Böcekler sınıfından hayvan takımı (Bil. a Orthoptera). Çok küçük başlı, çift duyargalı, ikişer bileşik gözlü 2-3



noktagözlü, isırıcı ağızlı, bazıları kanatlı, bazıları kanat siz olan düzkanatlılar takımı üyeleri karada yaşar, yarı



başkalaşma geçirir, sıcağı severler. Etçil ya da otçuldur



rin normal gelişmesi için gereklidir; ayrıca, incebağır



saktan kalsiyum ve fosfat emilimini artırır. Çocuklarda



D vitamini yetersizliği bacaklarda eğilme ve kemiklerde gelişme bozukluklarıyla yansıyan raşitizm hastalığına, erişkinlerdeyse yaygin kireç yitimi ve kemik yumuşa



masına yol açar. A vitamini gibi D vitamini fazlası da be



lar. Başlıca üyeleri arasında çekirgeler, ağustosböcek leri, circırböcekleri, vb. sayılabilir.



denden atılmayıp depolandığı için, aşırı alındığında ze hirleyici etki gösterir.



Düzmece Dimitriy: Bk. DİMİTRİY,



Dvorak, Antonin



DÜZMECE.



Çek bestecisi (Nelahozev, Prag yakını



1841-Prag



1904). Bir hancının oğlu olan Antonin Dvorak (ya da



Düzmece Mustafa



Dvorjak) keman çalmayı öğrenip, 16 yaşında sağlam



bir müzik kültürü edinmek için Prag'a gitti. Oldukça si



Türk şehzadesi (? 1383-Edirne 1422 ?). Yıldırım Baye



kıntılı günlerden sonra bir ilahi besteleyip çalarak, dev



lan Düzmece Mustafa'nın Ankara Savaşı'ndan sonraki



rafından korunmaya başlandı. Sonradan Prag Konserva tuvarı'nda ders verip, 1892-1895 arasında New York



zit'in oğlu olan, babasının mirası üstünde hak iddia etti ği için Düzme, Düzmece, Nabedidtakma adlanyla ani



yaşamı konusunda kesin bilgi yoktur; bu nedenle tarih



let bursu kazandı (1873) ve Hans Bülow ile Brahms ta



Konservatuvarı'nı yönetti.



çiler, Düzmece Mustafa'nın varlığını bile tartışma konu



Çek bestecisi



su yapmışlardır. Gerçekte Mustafa, Yıldırım'ın öz oğlu



Antonin Dvorak,



dur ve takma adları, karşı propaganda amacıyla çıkarıl



yurdu



mıştır.



Bohemya'nın Avusturya



Ankara Savaşı'nda merkezde yeralıp, savaştan sonra ortadan kaybolan (bazı kaynaklar tutsak düştüğünü ve



Macaristan



Timur'un ölümünden sonra 1405'te serbest bırakıldığı



Imparatorluğu'ndan



ni, bazı kaynaklarsa Bizans'a sığındığını yazar) Düzme ce Mustafa, serbest kalınca, Osmanlılara düşman olan



ayrılması



yönünde ulusçu



akımın geliştiği



Isfendiyar Bey'le ilişki kurdu. Macaristan, Sırbistan, Ve



dönemde, bu



nedik, Bizans'tan ve Nigbolu muhafızı Cüneyt Bey'den



ulusçu düşünceyi,



yardım istedi. Bizans imparatoru Manuel Il'nin yardımı



yapıtlarının birçoğunda Bohemya folklorundan esinlenerek



sayesinde Selanik'e giderek, Edirne'de padişahlığını ilan etti; sikke bastırdı (1419). Ama Tesalya ve Sela



nik'te yenilip, veziri Cüneyt Bey'le Selanik'e sığındı. Mehmet I ile Manuel arasındaki görüşmeler sonucun



da, 900 000 akçe ödenek karşılığında yaşamı boyunca serbest bırakılmamak koşuluyla Limni adasında (Cü



yansıtmıştır.



neyt Bey de Istanbul'da) tutuldu. Murat II tahta çıkınca



Osmanlı-Bizans ilişkilerinin bozulması üstüne serbest



bırakılıp, çevresine topladığı birliklerle VardarYeni



Özgün ve ulusal bir besteci olan Dvorak'ın pek çok yapıtı arasında İslav dansları, keman, piyano ve viyo



Cenevizlilerle anlaşması üstüne Anadolu'ya geçtiyse



lensel için koncertolar, beş senfoni (mi minor Beşinci



ce'sinden Sezer'e geçerek, Edirne'ye girdi. Murat II'nin de, yenildi ve ordusunu bırakarak önce Edirne'ye kaçtı,



Senfonisi bu türün başyapıtlarından sayılır), senfonik



sonra da hazinesini alarak, Eflak'a kaçmak için yola çık



şiirler (Altın Çıkrık), operalar Jacobin, Rusalka, Armi



ti; ama yakalanarak Edirne'ye götürüldü ve kale bur



bir beşli, bir üçlü, yaylı çalgılar için sekiz dörtlü (özellik le çigan esiniyle zenci ritimlerini birleştirdiği Amerikan



cuna asılarak idam edildi.



da), çeşitli dinsel besteler, oda müziği yapıtları (bir altılı,



Dörtlüsü]) sayılabilir. Bütün yapıtlarında islav mizacının



Dvina, Bati Rusya ve Letonya'da irmak. Rusya'da Valday dağların da doğan Bati Dvina, batıya doğru akıp, Letonya'ya gi rerek Riga körfezine dökülür. Uzunluğu 1 015 km,



akaçlama alanı yaklaşık 85 500 km’'dir.



canlılığını ve hüznünü dile getirmeyi başa gilerinden büyük ölçüde yararlanmıştır.



halk ez



Dyck, Sir Antonie van: Bk. VAN DYCK, SİR ANTONIE.



212 DYFED Dyfed



leriyle uluslararası ün kazandı. 1971'de düzyazılarını



Ingiltere'de yönetim bölümü. Wales bölgesinin güney batı kesiminde, Cardigan koyu ve Bristol kanalı yakının



ve şiirlerini topladığı Tarantula adlı kitabını yayınlayıp, bir yandan filmlerde oynarken, turnelerini ve plak dol durmayı sürdürdü.



da yeralan Dyfed'in yüzölçümü 5 765 km², nüfusu 343 000'dir. Eski Cardiganshire, Carmarthenshire ve Pem



DYP: BK. DOĞRU YOL PARTİSİ.



m olan bir yaylada yeralır; kuzeybatı kesimindeki Cam bria dağlarında yükselti, Plynlimon Fawr'da 753 m'yi



Dzerjinskiy, Feliks Edmundoviç



ve koyun yetiştiriciliği yapılır; güneydoğu kesimde antr



Polonya asıllı Sovyet siyasetçisi (Minsk 1877-Moskova 1926). Litvanya Demokrat Partisi'ne giren (1895) Feliks Edmundoviç Dzerjinskiy, birçok keztutuklandı ve kaç



broke yönetim bölümlerinin 1974'te birleştirilmesiyle oluşan Dyfed'in büyük bölümü, ortalama yükseltisi 500 bulur. Kıyıya sarp yarlarla inen yönetim bölümünde, verimli ırmak vadilerinde tarım, yüksek kesimlerde sığır asit çıkarılır. Büyük birpetrol rafinerisi bulunan Milford



Haven ve Llanelly gibi kentlerde sanayi gelişmiştir. Aberystwyth ve öbür kıyı kentlerinde turizm de geliş mektedir.



Ekim Devrimi'nin hazırlayıcıları arasında yeraldı. Lenin



tarafından çeka'yı örgütlemekle görevlendirilip, çok



sert önlemler aldı. Ulaştırma komiserliği (1921), Yüksek



İktisadi Konsey başkanlığı (1924) yaptı.



Dylan, Bob ABD'li şarkıcı, söz yazarı, gitarcı, armonikacı ve besteci (Dulufh, Minnesota 1941). Bir dükkancinin oğlu olan Bob Dylan , kendi kendine piyano gitar ve armonika çalmayı öğrenip, Woody Guthrie'den ve blues tarzın dan etkilendi. Folk şarkıcısı olarak çeşitli kentleri dola



şip, 1961'de New York'a giderek Greenwich Village kahvelerinde çalışıp doldurduğu ilk plağından (1961) başlayarak, protest şarkıcıların başlıcası haline, "Blo win' in the Wind" adlı şarkısı da, insan hakları hareketi nin marşı haline geldi. 1961'den 1964'e kadar yazdığı



protest parçalarında genç kuşağın umutlarını ve öfkele rini dile getirip, 1965'ten başlayarak rock müziğine yö neldi ve kurduğu rock topluluğuyla çıktığı konserturne



FENIKE DILI



Ę



tı. 1917 Devrimi sayesinde kürek cezasından kurtulup,



IBRANICE



a ARAMCA –



THERA YUNANCASI



E



KLASIK YUNANCA



Dzierzon, Johann Polonya asıllı Alman doğabilimci ve arıcı (Lowkowitz 1811-ay.y. 1906). Din öğrenimi görüp papaz olan Jo



hann Dzierzon, arıcılıkla ilgilenerek, bir arı topluluğun da, ana arının döllenmemiş yumurtalar yumurtladığını



ve bunlardan da erkek arılar çıktığını (döllenmemiş üre



me) buldu (1845); "Dzierzon kuramı" adı verilen bu



kuram, arıcılıkta ve biyolojide bir devrim yapıp, mo dern arıcılığın gelişmesinde temel rol oynadı.



Başlıca yapıtları: Theorie und Praxis des Neuen Bie



nenfreundes (Yeni Başlayanlar İçin Kuramsal ve Uygu lamalı Arıcılık), Rationelle Bienenzucht (Akılcı Arıcılık, 1861).



Ee MODERN LATINCE



ETRÜSKÇE



ARKAIK LATİNCE E KLASIK LATİNCE



E



RUS-KIRIL



E



ALMAN-GOTİK



E



E



belirtilmesi. Bu sayı doğal logaritmalar sisteminin ve y



Türk abecesinin altıncı harfi. E harfinin biçimi (E/e), La tin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu harfi, Et



hareket, vb. birçok doğa olayının incelenmesinde, ali şılmış logaritmalardan (taban olarak 10'u kullanırlar)



rüskler aracılığıyla Batı Yunan abecesinden aldıkları dü



çok daha kullanışlıdır; çünkü e değeri, doğal dünyada



er üstlü fonksiyonunun temelidir. Doğal logaritmalar,



şünülmektedir. Yunanlılar epsilon adını verdikleri E harfinin biçimini



gözlenen büyüme ve değişme oranlarıyla ilintilidir.



ve abecedeki yerini abecelerinin geri kalan harflerinin



Ea: Bk. ENKİ.



çoğuyla birlikte, eski bir Sami yazı sisteminden almışlar dır. Uzmanların çoğu, söz konusu abecenin Fenike abecesi olduğunda birleşmektedir. Türkçe'deüç tür e sesi vardır: Normal e, uzun e, ka pali e. Bunların yazılışları genellikle aynıdır; ama ülke



anlamına gelen el sözcüğünün il olarak yazılması gibi



Eads, James Buchanan ABD'li hidrolik mühendisi (Lawrenceburg 1820-Nas



e



dayken okuldan aynlıp, birçok işte çalışan James Buchanan Eads, Missis sippi irmağında gemi muhasebecisi olarak çalışırken, birçok geminin battığını gözlemleyince, bir sualtı kur



Matematikte orandışı 2,7182818284590... sayısının



tarma çanı bularak batan gemilerden mal kurtarmayı iş edindi ve zengin oldu. St. Louis'de ilk cam fabrikasini



bazı durumlarda, kapali e sesi i harfiyle yazılmaktadır.



sau, Bahama adaları 1887). 13



EANES, ANTONIO DOS SANTOS RAMALHO 213 ABD'li gerçekçi ressam Thomas Eakins, Max Schmitt Tek Çifte



Kayıkta (1871) adlı bu tablosunda da,



pek çok resminde olduğu gibi, ışık ve perspektifi büyük bir sakınımla



kullanmış ve anatominin



çözümleme tekniğini,



hareketin resimde



canlandırılmasına



uygulamıştır.



kurup, bir yandan da eski işini sürdürerek, Ayrılık Sava



şı'nda (1861) devlet başkanı Lincoln'a buharlı zırhlı



gambotlardan oluşan bir filo yapmayı önerdi. 65 günde silahsız olarak 600 tonluk gambotlar yapmak için anlaş



tı. Bir bölümünü 45 günde, geri kalanlarıysa gene kısa



galine karşı kurulan direniş örgütü. 1941'de kurulan



EAM (Ulusal Kurtuluş Örgütü), ertesi yıl ELAS (Ulusal Kurtuluş Ordusu) oluşturdu.Aris Velukhiotis'in yönetti



ği bu iki örgüt Ekim 1944'te Almanlar geri çekildiğinde Yunanistan'ın üçte ikisini kurtarmıştı. Aralıkta bir hükū



süre içinde teslim etti (toplam 25 gemi). St. Louis'de



met darbesigirişiminde bulunup, başarısızlığa uğrayın



kıran sistemi kurarak akıntıları düzene koydu.



teklediği ikinci bir ayaklanma başlattıysa da, 1949'da



Eadwig: Bk. EDWY, GÜZEL.



masıyla, iç savaş sona erdi.



Mississippi üstüne bir çelik köprü kurdu (1867-1874). Mississippi'nin ağzına bir gemi kanalı açtırıp, bir dalga



ca silahları Ingilizlere teslim etmek zorunda kaldı. 1946'da Yunanistan'ın komunist komşularının da des



Papaghos'un sağcı ordusuna teslim olmak zorunda kal



Eames, Charles Eakins, Thomas



ABD'li mimar ve tasarımcı (Saint-Louis



1907-ay.y.



ABD'li ressam (Philadelphia 1844-ay.y. 1916). Jeffers son College'da tıp ve anatomi öğrenimi gören Thomas Eakins, Philadelphia'ya yerleşerek kendini sanata ve



1978). St. Louis'de mimarlık yapmaya başlayan Charles



nin pek azını ABD müzelerine satabildi.



rimıyla ün saldı. Birlikte çalıştığı eşi Ray Eames'le (kızlık



Eames, 1941'de New York Modern Sanat müzesinin



mobilya tasarımı yarışmasını kazanıp, özellikle Billy



öğretime adadı. Çağında pek anlaşılamadı ve tabloları



Wilder'in gerçekleştirdiği birçok koltuk ve iskemle tasa



Birçokaçıdan biröncüsayılanEakins, sanatını anato



soyadı Kayser) birlikte, birçok film (Bread (Ekmek,



minin çözümleme tekniğini, hareketin resimde canlan dırılmasına uygulamıştır. Ayrıca, fotoğrafçı Edward Muybridge'e hareketin fotoğrafla çözümlenmesi çalış



çekip, üç yılda bir verilen Milano ödülünü kazandıTa sanmini eşiyle birlikte gerçekleştirdiği (1949) Los Ange les yakınındaki evleri ve stüdyoları, Japon ev mimarlığı



muş ve bu yönüyle sinema sanatının tartışmasız öncü



larında kentçilik incelemelerine yöneldi,üniversite



miye dayalı bir gerçekliğe oturtmakla kalmamış, anato



malarında yardım ederek, bir tür görüntü dinamiği bul lerinden biri olmuştur. Daha genel anlamdaysa, ger



çekçiliğin yenilenmesine katkıda bulunmuştur: Başya piti olan Dr. Gross'un Kliniği (1875) tablosu, figürlerin



gerçekçiliğiniaydınlatmanın fantastiğiyle bağdaştırarak olağanüstü güçlükte bir dramatik etkiye ulaşır.Eakins, yaşamının son yıllarında da portre sanatını yenilemeye



girişmiş ve portreye bütün canlılığını katan ruhsal sim en güzel örneklerin geleri bulmayı başarmıştır. Bunun



den biri, manevi acinin resimde canlandırılmasının ger



çek bir trajedi düzeyine ulaştığı Ediht Mabon tablosu dur.



EAM



Yunanistan'da İkinci Dünya Savaşı'nda Italya-Alman is



1953), Powers of Ten (On'un Güçleri, 1969), vb.) de



ni çağrıştıran küçüklüğü ve yalınlığıyla savaş sonrası mi marlığının dönüm noktalarından biri sayıldı. Son yıl lerde konferanslar verdi.



Eanes, Antonio dos Santos Ramalho Portekizli subay ve devlet adamı (Castelo Branco 1935). Afrika'da sömürgelerde savaşan Antonio dos Santos Ramalho Eanes, kısa sürede generalliğe yüksel di. 25 Nisan 1974'teki demokratik darbenin hazırlayıcı



ları arasında yer alıp, önce Portekiz Televizyonu baş.



kanlığına, Aralık 1975'te de Genelkurmay başkanlığına atandı. Haziran 1976 seçimlerine bağımsız aday olarak katilip cumhurbaşkanlığına seçildi. 1980'de yeniden seçilip, 1986'da görev süresi dolunca cumhurbaşkanlı



ğından ayrıldı ve yerine Mario Soares seçildi.



214



EARHART, AMELIA



Earhart, Amelia



tav Fechner'in, deneysel yöntemi duyumlar ve algılarla



ABD'li kadın pilot (Atchison, Kansas 1898-Büyük Ok



nip, aynı yöntemi bellek araştırmalarına uygulayarak,



ilgili çalışmalara uyarladığı öncü yapıtlarından etkile



yanus'ta 1937). Atlas okyanusunu tek başına geçen ilk



yüksek zihinsel süreçlerin deneysel çalışmalara konu



kadın pilot olan Amelia Earhart, bu uçuşu 1932'de Newfoundland'dan İrlanda'ya uçarak gerçekleştirdi. 2



bellek üstündeki etkisinin önemsizliğini göstermek için



Temmuz 1937'de, ekvator yoluyla ilk dünya turunu



gerçekleştirmek amacıyla, kılavuzu Frederick J. Noo nan'la Yeni Gine'den havalandı ve bir daha ikisinden de haber alınamadı.



olabileceğini gösteren ilk bilim adamı oldu. Anlamın



telaffuz edilebilen, ama gerçek birsözcük olmayan un



süz-ünlü-ünsüz üçlüsünden oluşan anlamsız heceler (zat, wob, fij) buldu. Kendisini denek olarak kullandığı dikkatli ve eksiksiz deneylerinin sonuçlarını Über das



Gedächtnis (Bellek Üstüne, 1885) adlı kitabında açıkla



Eastlake, Sir Charles Lock



dı. Unutma eğrisini bulup, öğrenilenlerin toplamının,



İngiliz ressamı (Plymouth 1793-Pisa, Italya 1865). B.R.



1897'de ışığın ve renklerin algılanışıyla ilgili kuramını açıkladı ve zekâ ölçümüyle ilgili yeni bir yöntemi tanıttı.



öğrenme zamanıyla doğru orantılı olduğunu gösterdi.



Haydon'dan ders alan Sir Charles Lock Eastlake, tarih sel resim alanında ustalaştı. 1815'te Napolyon Belle rophon Gemisinde adlı tablosunu gerçekleştirip, Fran



sa ve İtalya'ya birçok yolculuk yaptı. Victoria dönemi



nin en beğenilen ressamları arasında yeralıp, konularını tarih, din, günlük yaşamdan alan tabloları ve portrele



riyle büyük ün kazandı.



ebe Gebelik döneminde gebeliğin teşhisi ve gözetimi ile



normal doğum yaptırmakla görevli kişi. Ebeler genellik le kadın olmakla birlikte, bazı Batı ülkelerinde erkekle.



re de ebelik hakkı tanınmıştır. Ebelik uygulamaları, dün ya ebeleri arasında belirgin farklılıklar gösterirse de, ge



Eastman, George ABD'li sanayici (Waterville 1854-Rochester 1932). Fo



toğrafçılık alanında çalışmalar yapan George Eastman, ilk jelatinli ve bromürlü plakaları hazırladı (1878) ve ya



pimına başladı(1880). Kodak şirketini kurup (1880), ka



ģit filmi (1884) ve nitroselülozlu saydam filmi (1889) gerçekleştirdi.



Eban, Abba



nellikle gebeliğin doğal, normal yanları üstünde yoğun laşır; ebeler doğum öncesi bakımı sağlar, doğumun gi dişini yönlendirir ve normal doğumları yaptırırlar. Ebelik, tarihin çok eski dönemlerinden bu yana uy



gulanan bir tibbi meslektir. Günümüzde de dünyanın



her yerinde, yalnızca tibbi bakımın çok kısıtlı olduğu uzak kırsal bölgelerde değil, bebek ölüm oranının çok düşük olduğu Japonya ve Hollanda gibi birçok gelişmiş ülkede de, bebeklerin çoğu ebeler tarafından doğurtul maktadır.



İsrailli siyasetçi (Kap 1915). Ortadoğu Arap işleri mer



kezi müdürlüğü (1944), Birleşmiş Milletler'de İsrail sü rekli temsilciliği, ABD'de elçilik (1950) yapan Abba



Eban, Mapai partisinden milletvekili seçildi (1959).



Devlet bakanlığı (1959), Eğitim ve Kültür bakanlığı



(Temmuz 1960), başbakan yardımcılığı (Haziran 1963) yapıp, Dışişleri Bakanlığına getirildi (1966). Ertesi yıl Bir leşmiş Milletler genel kurulunda, İsrail-Arap Savaşı'nda



Genellikle, ebeler doğum sancıları ve doğum sırası



da, yüksek teknoloji donanımlarından çok az yararla nırlar. Batı ülkelerinde birçoğu, epiziyotomi (dölyolu girişinin cerrahi yöntemle genişletilmesi) gibi girişimleri



güvenli biçimde yapmak için gerekli ek eğitimi görmüş. lerdir.



Ebelik eğitimiülkeden ülkeye, basit çıraklık eğitimin den ebelik konusunda ek eğitim gören diplomaliebele



İsrail'in tutumunu haklı göstermeye çalıştı. 1974'te Di



re, hemşire-ebelik diploması veren öğretime kadar de ğişir. Türkiye'de ebelik yapabilmek için Türk olmak ve



nizm ve Arap Dünyası (1947), Ulusçuluk Coşkusu (1959), Halkım, Yahudi Halkının Tarihi (1974).



ebe okullarından diploma almış olmak gerekir. Diplo



Ebbinghaus, Hermann



ya izin verir. Diplomasız ve belgesiz ebelik yapanlar,



Alman ruhbilimcisi (Barmen 1850-Halle 1909). Tarih



Ebelerin reçete yazmaları yasaktır.



feye ilgi duyup, bilinçdışı üstüne bir tez hazırladı. Gus



ebegümeci



şişleri bakanlığından ayrıldı. Birçok kitap yazdı: Siyo



mali ebe bulunmayan yerlerde, bir hastanede üç ay ça lışma sonunda alınan ebelik belgesi de, ebelik yapma



hafif hapis ya da hafif para cezalarıyla cezalandırılırlar.



ve filoloji öğrenimi gören Hermann Ebbinghaus, felse Alman ruhbilimcisi Hermann



Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da yetişen, ebegümeci



yapıtları, yüksek



giller ailesinden bitki cinsi (Bil. a. Malva). Biryıllık ya da çokyıllık bitkiler olan ebegümeci cinsi üyelerinin (top



zihinsel süreçlere



lam 30 tür) yaprakları el biçiminde, çiçekleri mor, pem



Ebbinghaus'un



bilimsel yaklaşım olanağ bulunduğunu göstermiştir.



Ebbinghaus, sayısal bellek



be, bazı türlerde de beyazdır. Sebze olarak yenmeleri nin yanı sıra, eski çağlardan bu yana hekimlikte de kul lanılırlar. Türkiye'deki en yaygın türleri arasında büyük



ebegümeci (Malva sylvestis) ve küçük ebegümeci (Mal va neglecta) sayılabilir.



sınıflama tekniklerini



geliştirmiş ve



günümüzde



Ebelmen, Jacques Joseph



kullanılan



Fransız



tamamlama testini



1852). Madencilik okulunda profesörlüğe atanan



bulmuştur.



kimyacısı



(Beaume-les-Dumas



1814-Paris



(1845) Jacques Joseph Ebelmen, 1847'de Sèvres ya



EBRO



pimevinin yöneticiliğine getirildi. Sanayi fırınlarında yanmayı, demir metalürjisini, minerallerin özelliklerini ve ayrışmalarını, kuru yolla minerallerin bireşimini in celedi. Sèvres yapımevinde yakıt olarak odunun yerine



taşkömürü kullandırıp, büyük boyutlu parçalar elde et mek için kalıplama yöntemlerine ve porselen üretimine yenilik getirdi.



215



yince işini bıraktı. Alman Sosyal Demokrat Partisi'ne üye olup (1889), parti içinde hızla yükseldi. 1912'de



milletvekilliğine seçilip, Bebel ölünce partinin başkanlı ğına getirildi (1913). Imparatorluk rejiminin çökmesin



den (1918) sonra, Kurucu Meclis tarafından Almanya cumhurbaşkanlığına getirilip (1919), ılımlı ve muhafa zakar bürokratlar ile ordunun desteğiyle ülkeyi yönetti. Görevi süresi dolmadan öldü.



ebemkuşağı: Bk. GÖKKUŞAĞI. Eber gölü



Eberth, Karl Joseph Alman hekimi ve bakteribilimcisi (Würzburg 1835-Ber lin-Halensee 1926). Zürich ve Halle üniversitelerinde



İç Anadolu Bölgesi'nin batı kesiminde tatlısu gölū. Sul



ders veren Karl Joseph Eberth, tifo basilini (Eberth basili



seltide yeralan Eber gölü (104 km²), doğal bir çukur



ladı. Tifo basilini ayırma ve üretme yöntemlerini belirle



tan dağları ile Emir dağı arasındaki alanda, 967 m yük



lukta oluşmuş tektonik bir göldür. Afyon yöresin



den gelen Akarçay'la ve Sultan dağlarından inen küçük derelerle beslenir. Sularının fazlasını, bir ayakla 7 km



uzaklıktaki Akşehir gölüne boşaltır. Derinliği çok az olan, yaz sonunda yüzölçümü büyük ölçüde azalan,



çevresi bataklık ve sazlıklarla kaplı Eber gölü, balık ve kuş bakımından zengindir. Güneybatı kıyısından Af yon'-Konya karayolu ve demiryolu geçer.



Eberhard, Wolfram



:



Alman Çin tarihi ve Çince uzmanı (Potsdam 1909). An kara (1937) ve Berkeley (1949) üniversitelerinde çalı



şan Wolfram Eberhard, Göktürk-Çin ilişkilerini, Türk halk masallarını incelemiştir.



adı verildi) tanımladı ve hastalık nedeni olduğunu kanıt di.



Ebheri, el İslâm yazarı ve filozofu (öl. 1264). Yaşamı konusunda bilgi bulunmayan el-Ebheri (tam adı Esirettin Mufaddal



Bin Ömer el-Ebheri'dir, Poryhyrios'un Eisogose adlı



yapıtını Hidayet ül-Hikmet (Hikmet Kılavuzu) ve Kitab ül-İsagariadlı iki kitapta Islam düşüncesine uyarlamıştır.



Öbür yapıtları: Zübdetül-Keşf(Buluşların Özü), Keşf ül-Hakayık (Gerçekleri Bulma), Külliyat-ı Hams (Beşli Külliyat).



Ebla



Başlıca yapıtları: Çin'in Şimal Komşuları (Kultur und



Suriye'de arkeoloji alanı. Halep'in 55 km güneybatısın



birlikte yazdığı Typen Türkischer Volksmarchen (Türk



ve Akkad yazıtlarında Mısır ve Mezopotamya arasında



salları, 1955).



keologların 1964'te başlattığıkazılar sonucunda ortaya çıkarılmış, 1974'te 42 kil tablet bulunmuş, daha sonra



Siedlung der Randvölker Chinas, 1942), P.N.Boratav'la



da yeralan Ebla'dan (günümüzde Tel Mardih), Sümer



Halk Masalları Tipleri, 1953), Minstrel Tales from Sout haestern Turkey (Güneydoğu Anadolu Halk Şairi Ma



önemli bir ticaret merkezi olarak sözedilir. Italyan ar



saray arşivinin bulunmasıyla 19 000 tablet daha ortaya



Ebert, Friedrich (



Alman devlet adamı Heidelberg 1871-Berlin 1925). Bir terzinin oğlu olan Friedrich Ebert, bir eyercinin ya



ninda çalışmaya başlayıp, sosyalist görüşleri benimse



çıkarılmıştır.



Tabletlerde İ.Ö. 2500'e doğru kurulan ve altı kral ta rafından 60 yıl süreyle yönetilen bir krallıktan söz edilir. Krallığın çöküş nedeni bilinmemekle birlikte, Akkad ya zıtlarında, Ebla'nın İ.Ö. 2200'e doğru Akkad hükümda ri Naram Sin tarafından alınarak yıkıldığı belirtilmiştir.



Sümer abecesinin kullanıldığı yazıtlar, günümüzde



Eblaca diye adlandırılan bir Sami diliyle (Uygurca, İbra nice ve Fenikece'yle arasın büyük benzerlikler var



dir) yazılmışlardır. Ticaret antlaşmaları, kuş, balık ve taş adları, töresel ve mitolojik olaylar, diplomatik mektup lar, askeri olaylar, kişi ve yer adları içerirler.



Éboué, Félix Fransız sömürge yöneticisi (Cayenne 1884-Kahire 1944). Fransız sömürgelerinde valilige getirilen (1930) ilk siyah olan Félix Eboué, Çad valiliği yaptığı sırada



İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ve Almanların



Fransa'yı işgali (Ağustos 1940) üstüne, General Charles de Gaulle'ün Özgür Fransa hareketini desteklediğini



açıkladı. Aynı yıl Fransız Ekvator Afrikası genel valiliğine



(



atanip, Brazzaville Konferansı'nda Ocak 1944) etkili rol oynadı.



Ebro



Ebegumeci cinsi üyelerinden Japon ebegümecisi (solda) ve bataklık hamisi (sağda).



Ispanya'da ırmak. Cantabria dağlarında dogan, güney



doğuya doğru akarak Tortosa'nın aşağı kesiminde Ak



216



EBRU



deniz'e dökülen Ebro, İspanya'nın en uzun irmağıdır (910 km); 85 470 km2'lik bir alanı akaçlar. Çığırında ku



rulmuş 35 baraj, İspanya'nın hidroelektrik üretiminin %



17'sini karşılar. Aragon bölgesinin sulanmasında da ya



rarlanılan ırmak, ulaşıma elverişsizdir. ebru



Düz kâğıdı özel bir yöntemle renkli ve dalgalı çizgilerle



süsleme sanatınınve bu yöntemle süslenmiş kâğıdın or tak adı.



Ebru sanatının kaynağı Türkistan'dır. Oradan İran'a



ve Türkiye'ye geçmiş, ülkemizde gerçek sanat değeri



olan çok başarılı örnekleri yapılmıştır. Bu örneklerin en! seçkinleri, Topkapı Sarayı Müzesi'ndedir. Ebru sözcüğü, farsça "bulut" anlamına gelen Ebr



sözcüğünden tūremedir. Ebru yöntemiyle düz beyaz



kağıtlar, bulutlar ya da damarli mermerler gibi renkli, dalgalı, hareli biçimler alır. Bu ebrulanmış kâğıtlar, kitap



ciltlerinin iç kapaklarında ya da hat sanatında, el yaz



ması levhalara fon olarak kullanılır. Türk ebrularının



özelliği, ebru ustalannın yalnızca kağıdı dalgalandıra



boyutlarda katılır), tabak, bir küçük havan, suluboya fır çası, kahve kaşığı, tahta kaşık, çanak, vb'dir.



Önce, derince bir kaba uygun ölçüde su konulur ve



bu suya kitreden bir bölüm atılır. Kaşıkla iyice eze eze karıştırılarak kitre eritilip, su boza kıvamına gelinceye



kadar kitre eklenir. Boyalar ayrı ayrı, iyice dövülerek in ce un haline getirildikten sonra, ayrı çanaklardaki bu



boyalara kitreli sudan konarak bal kıvamında bulamaç. lar oluşturulur ve bu bulamaçlar iyice karıştırılır. Bula



maçların içine, boya miktarına göre bir ya da iki kahve kaşığı öd katılıp, iyice karıştırılarak bulamaca yedirilir.



Ebrunun yapılacağı kaba, bir karış yüksekliği buluncaya



kadar, kitreli sudan konur. Sonra, hazırlanmış boyalar dan, bir suluboya fırçasıyla bir tutam alınarak kitreli su yun yüzüne salınır (boya salmaya koyu renklerden baş



lamak gerekir). Kitreli su, hem yoğun ve kalın, hem de



yapışkan olduğu için boyalar suyun yüzünde kalır (bo



yaların içindeki öd de dibe çökmelerini önler). Sanatçı, istediği boyaları suyun yüzüne yerleştirdikten sonra, bir iğne ucuyla boyalara dokunarak bunlara istediği biçimi, hareyi, dalgayi verir.



Kâğıdın ebrulanması için, boyayı kolay emen, biraz



rak süslemekle yetinmeyip, ebru üstüne motifler, çi çekler de yaparak zenginleştirmiş olmalarıdır. Ünlü us



kabaca bir yapıda olması gerekir. Ebrulanacak kâğıt ya



bi, ebruya bakanlar onun, kimin yapıtıolduğunu anla



ve kâğıdın bütün boyayı çekmesi önlenmelidir). Sudan



taların özgün üsluplarıböyle oluşmuş, tıpkı bir imza gi yabilir duruma gelmiş, böylece belli bir üsluba uyan eb



rular, o modeli ilk uygulayan ustanın adıyla anılmıştır.



Ebru yapmak için gerekli araç-gereç kitre (çalılardan çıkan bir tür zamk), toz boyalar (madensel ya da kimya sal olabilir. Eski boyaların en ünlüleri lahor, bedahşi, bengal, çivit, vb. boyalardı), taze sığır ödü (mezbaha



dan sağlanır; kâğıtlara, boyalara, gerekli suya uygun Mustafa Düzgünman'ın iki ebrusu.



vaşça suyun yüzüne bırakılıp, beş-on saniye sonra, yine aynı özenle su yüzünden kaldırılır (bu süre uzamamalı



çıkarılan kâğıt, suyu ve kitresi iyice süzülünceye kadar



bir köşesinden asılır. Sonra düz bir yüzeyde kurutulur



(kurutma işlemi, güneşte ya da sıcakta yapılmamalıdır). Boyalar bozulmamışsa, aynı suya ikinci bir kâğıt kona bilir.



Ebru desenleri günümüzde, basılı kâğıtlarda, duvar kâğıtlarında ve kumaş üstünde denenmekte ve bu çalış



EBU HAYYAN ET-TEVHİDİ 217 malardan çok olumlu sonuçlar alınmaktadır. Ebu Abdullah



kez koyun bağırsağıyla dikiş yaptı. Felsefe yapıtlarında Islam inancına ters düşen bazı görüşler savundu. Ebu Cehil



Girnata Emîrliği'nin son hükümdarı ve İspanya'daki Son Mağribli hükümdar (öl. 1527). Babasını devirerek



Hz.Muhammed'in düşmanlarından ve İslâm'ın yayıl



(Batı dillerinde Boabdil, iç savaşın patlak vermesi üstü



(Mekke 570-Bedir 624). Kureyşli ünlü Mahzun ailesin den olan Ebu Cehil (asıl adı Ebülhakem Amr Bin Hişam



(1482) Muhammet XI adıyla tahta çıkan Ebu Abdullah ne emîrlikten düşürüldü (1483). Yeniden tahta çıkmayı başardıysa (1486) da, iç savaştan yararlanarak saldırıya



geçen Katolik Krallar'a yenildi ve Gırnata'nın (günü müzde Granada) düşmesi (1492) üstüne, Fas'a kaçtı.



masını engellemeye çalışanlardan Mekkeli müşrik



Bin el-Mugire'dir),Hz. Muhammed aleyhine hazırlanan bütün hareketlere katıldı. Müslümanlara eziyet etti.



Peygamberi öldürmek için bir komplo düzenlediyse de, başaramadı (Ebu Cehiltakma adı peygamber tara



Ebubekir



fından takılmıştır). Bedir Savaşı'nda öldürüldü.



ilk İslâm halifesi (Mekke 572-Medine 634). Kureyş ka



Ebu Hanife



bilesinin Teym boyundan Ebu Kuhafe Osman ile Um



mülhayr BintSahr'in oğlu olan Ebubekir(asıl adı Abdul



Hanefi mezhebinin kurucusu ve kelam bilgini (Küfe



lah'tır), müslüman olmadan önce ticaretle uğraşıp, Hz. Muhammed'le dostluk kurdu.İslâm'ı ilk benimseyenler (bazı yazarlara göre ilk) arasında yer alıp, dini ve kural



699-Bağdat 767). Kûfe'de yetişen Ebu Hanife (asıl adı Numan Bin Sabittir; Imamiazam da denir), hafız ola rak, Arap edebiyatını ve dinbilgisini öğrendi; ünlü bil



yoğunu müslümanlık uğruna harcadı; müslüman köle



Mekke ve Medine'ye giderek bilgilerini genişletip,



larını kelimesi kelimesine uygulamaya çalışarak, varını



ginlerin (Hammat, vb.) derslerini izledi. Hac için sık sık



leri fidye ödeyerek serbest bıraktırdı. Hicret sırasında peygamberin yanında bulunup, onunla birlikte Sevr mağarasında üç güngeçirdi. Kızı Ayşe'yi peygamberle evlendirip, savaşlarda Hz. Muhammed'in yanından hiç ayrılmadı (Tebuk seferinde sancağı taşıdı). Hz. Muham med,cemaate namaz kıldıramayacak ölçüde hastala ninca, onun yerine imamlık yaptı. Hz. Muhammed ölünce (632), soğukkanlılığını yitirmeyerek müslüman



Hammat õlünce onun yerini alarak ders vermeye baş ladı (738). Emeviler ile Ali yandaşları arasındaki sava



şımda Ali yandaşlarını tutup, Emeviler sonunda üstün



lüğü sağlayınca, ününden ve halk içindeki saygınlığın dan yararlanmak için yapılan haznedarlığa ve kadılığa getirilme önerisini kabul etmemesi üstüne tutuklandıve işkence gördü. Kaçmayı başarıp, Mekke'ye giderek Abbasiler iktidarı ele geçirinceye kadar orada kaldı.



ların şaşkınlığına son verip, peygamberi öldüğü yere gömdürdü ve halife seçildi. Peygamberin vasiyetine uyarak Üsame komutasındaki orduyu Suriye sınırına



Ebu Cafer Mansur halife olunca Kufe'ye dönüp, yeni



kullanarak zekât toplayıp, kararlı bir siyaset güdeceğini



re de zehirlenerek öldürüldü.



gönderdi. Zekât vermek istemeyen kabilelerden zor



kanıtladı. Ordu dönünce, Halit Bin Velit'i başkomutan



den ders vermeye giriştiyse de, Abbasiler ehlibeyte eziyete başlayınca onlarla da çatıştı ve zindana atıldı.



Bir söylentiye göre işkenceyle, bir başka söylentiye go Ebu Hanife'nin fikiha yaptığı hizmetler büyüktūr: Fr



lığa getirip, yalancıpeygamberleri ve dinden dönenleri



kıhı soyutluktan kurtararak somut, sistemli bir bilim dalı



mimileri yendi. Hafızların büyük bölümü şehit düşün ce, Kur'an'ın gerçek biçiminden saptırılmaması için bir kurul oluşturup, başına Zeyd Bin Sabit'i getirdi: Böylece Kur'an gerçek biçimiyle korunmuş oldu (Kur'an'ın bu kurul tarafından toplanan metnine "mushaf" denir). Bahreyn ve Umman'daki ayaklanmaların bastırılmasın



Ebu Hanzele: Bk. EBU SÜFYAN BİN HARB BİN



ortadan kaldırmakla ya da yola getirmekle görevlendir di: Ordu, Fezarileri, Esedileri, Beni Halife kabilesini, Te



dan, Yemen ile Hadramut'un yeniden devlete bağlan



masından sonra, müslümanlığı yaymak için Bizans ve



Iran'a seferler düzenledi: Hire (Irak)alındı(633); Bizans



lular Ecnadeyn'de bozguna uğratıldı (634). Ecnadeyn zaferinden kisa süre sonra hastalanınca Ömer'i vekil se



çip, kendisinden sonra onun halife seçilmesini arkadaş



larına öğütledi.Vasiyetine uyularak Hz.Muhammed'in



haline getirmiş.yüz bini aşkın soruna çözüm bulmuştur. ÜMEYYE.



Ebu Hayyan Arap dilcisi (Girnata 1256-Metahsarre 1344). Gırna ta'da ve çeşitli İspanya kentlerinde hadis ve Arapça dil



bilgisi öğrenimi gören Ebu Hayyan (asıl adı Esirettin Mu hammet Bin el-Garnati dir) Mansuriye medresesinde



(Mısır) hadis dersi verdi. İbni Nahhas'ın dilbilgisi dersle rini izleyip, Ibni Nahhas ölünce onun yerine geçti



yanına gömüldü.



(1398). Oncelerizahiri mezhebindeyken, sonra safiiliği kabul etti. Çeşitli konularda yapıtların yanı sıra, Mısır'da



Ebubekir Razi



Araplara Türkçe öğretmekiçin birçok kitap yazdı: Ki



Türk filozofu, hekimi ve kimyacısı (Rey 854-ay.y. 925).



Felsefe, matematik, doğa bilimleri, astronomi, tip öğre nimi gören Ebubekir Razi (asıl adı EbubekirMuhammet Bin Zekeriya'dır), Rey ve Bağdat hastanelerinde çalıştı. Hekimlik alanındaki yapıtlarının birçoğu Latince'ye



devlet ve ordu yönetimi Türklerin elinde olduğundan, tab-ülİdraki Lisan ul-Etrak (Türklerin Dilini Öğreten Ki tap), El-Ef'al fi-Lisan it-Türk (Türkçe Dilbilgisinde Dil Hazinesi), Dürret ul-Muziye fi Lügat it-Türkiye (Türkçe



Sözlüğe Işık Tutan Inci).



çevrildi ve Avrupa üniversitelerinde XVII. yy'a kadar



Ebu Hayyan et-Tevhidi



na ilişkin risaleleri büyük ün kazandı. Uzun bir çalışma ürünü olan el-Havi adlı tip ansiklopedisini hazırlarken



Arap filozofu (? 922/923-Şiraz 1023). Ebu Süleymanel



landı. Sülfürik asit ve formik asidi tanımlayıp, tipta ilk



adı Ali Bin el-Abbas Ebu Hayyan et-Tevhididir), din



ders kitabı olarak okutuldu. Çiçek ve kızamıkhastalığı



eski Yunan ve Arap hekimlerinin yapıtlarından yarar



Mantiki'den ve Ebu Sait es-Sirafi'den dilbilgisi,Ebubekir



üş-Şafi'den fikih dersi alan Ebu Hayyan et-Tevhidi (tam



218



EBUİSHAKZADE ESAT EFENDİ



adamları ve ileri gelenleri tarafından beğenilmeyen dü



be Bin Hubab'ın öğrencisi olan Ebu Nuvas (asıl adı Ha



şüncelerinden ötürü Bağdat'tan kovulmuştur. Başlıca yapıtları:el-Ahbar is-Sufiye(Filozoflara İlişkin



san Bin el-Hani el-Hakemi'dir), geleneksel biçimlerde



lentiler), Kitabu Mesaib ül-Vezireyn (İki Vezirin Kusur



un saldı. Şiirlerinin büyük bölümü Divan'ında toplandı.



Risale), Kitabu Ahbar-il-Kudema (Eskilere İlişkin Söy ları), Zemm ūl-Vezireyn (Vezirlerin Yergisi).



Ebuishakzade Esat Efendi: BK. ESAT EFENDİ, EBUİSHAKZADE MEHMET. Ebu Kâmil Arap matematikçisi (??- Misir 951). Özellikle ikinci de



receye kadar denklemleri inceleyen Ebu Kamil, eski



Babil uygulamaları ile eski Yunan kuramını birleştirdi.



Başlıca yapıtlan: eş-Şamil fil-Cebr vel-Mukabele



(Genel Cebir ve Mukabele), Kitab ül-Asır (Zorluklar Ki



tabı), Kitab ül- Felah (Çözüm Kitabı), el-Mesahua vel



Hendese ve Kitab ul-Kifaye (Alan Geometri ve Derece Kitabı), Mifah ul-Felah (Çözüm Anahtarı).



Ebu Lehep Hz. Muhammed'in amcası(öl. 624).“ Alev babası", "ce



hennemlik" anlamlanna gelen takma adı peygambere



ve müslumanlığa ölünceye kadar karşı çıkmasından kaynaklanan Ebu Lehep (asıl adı Abdüluzza'dır), müs lümanlığın amansız düşmanı Ebu Süfyan'ın kızı Cumeyl



medhiyeler, hicivler, av şiirleri, mersiyeler, hattâ dinsel



şiirler yazdı; amaözellikle şavan üstüne yazdığı şiirlerle Ebu Sait Bahadır Han



İlhanlı hükümdarı(? 1305-? 1335).Atabek Sevinç'in gö zetiminde Horasan valiliği yapan (1313) Ebu Sait Baha



dır Han, babası Olcaytu ölünce tahta çıktı(1316) ve yaşı



küçük olduğundan yönetimi Çoban Noyan'a bıraktı.



İran'daki karışıklıklardan yararlanmak isteyen Çağatay



şehzadesi Yasavur, Horasan'ı ele geçirmek amacıyla Mazenderan'a yürüdü (1318), Tunus'u aldı; ama'emîr Hüseyin Celayir komutasındaki büyük ordu karşısında tutanamayıp, Maveraünnehir'e döndü. O sırada Misir



sultanı Meliken-Nasır Muhammet, Diyarbakır çevresini



ele geçirdi; Çoban Noyan, Altınordu hükümdarı Öz



bek Han'ın saldırısını Kür ırmağı yakınında durdurdu;



bu savaş sırasında gerekli özeni göstermeyen emirler



cezalandırılınca, Kurmuş Noyan ile eski Diyarbakır vali



si İrencin Noyan önderliğindeki bazı Moğol beylerinin



ayaklanıp, Çoban Noyan'ın öldürülmesini istemesi ūs tüne, Ebu SaitBahadır Han, Kurmuş Noyan ile irencin Noyan'ın ordusunu yenip, her ikisini de öldürttü



(1819). Mısır'la barış yaptıktan (1323) sonra, Asya'dan gelen akınları durdurup, iç düzeni sağladı. Çoban No yan'ın ayaklanan oğlu Timurtaş'ı yenilgiye uğratıp, tut



Binti Harb Bin Ümeyye'yle evlendi.Bedir Savaşı'ndan



sak aldıysa da, babasının hatırı için bağışlayarak, Ana



birkaç gün önce öldü



dolu valiliğine atadı. Bundan sonra maliyeyle ilgili so



Ebu Maşer Cafer Bin Muhammetel-Belhi



Anadolu'daki ayaklanmaları bastırdı



Horasanlı astronom (Belh 785'e doğr.-Vasit 886). Ha



Ebu Sait Fazlullah Bin Ebülhayr



lığı üstüne çalışmalar yapan Ebu Maser Cafer Bin Mu



İranlı filozof ve şair (Mayhana, Horasan 967-ay.y.



hammet el-Belhi, astrolojiye yönelip, Halife el-Muvaf



1049). Şafii bilginlerinden Ebu Abdullah el-Husri'den



kitap yazmıştır. Başlıca yapıtları. Kitab ul-Kıranat (gezegenlerin bir



Ebülhayr, Sufi Ebül Fazl Bin Hasan'la tanışmasından



runların çözümünü Gıyasettin Muhammet'e bırakıp,



dis, İran tarihi, Horasan'da konuşulan diller, Hint uygar fak Billah'ın müneccimliğine getirilmiş, birçok önemli



burçta birleşmesi üstüne), Kitab ül-Ekalim (İklimler Kita bi), Kitab ülEdvar (Devirler Kitabı), Kitabù İsbat-il-İlm



in-Nücum (Astrolojinin Kanıtlama Kitabı), astrolojinin



bütün konularını kapsayan Ziyc-i Kebir.



ve Ebu Bekir Kaffal'dan ders alan Ebu Sait Fazlullah Bin



sonra tasavvufa yönelerek, Nişapur'da Ebu Abdurrah man es-Sülemi'den hırka giydi. Büyük bir yol gösterici



olarak ün saldı ve çevresinde toplananların sayışı hızla arttı. Bir ara yedi yıl süreyle çöllerde, ot ve yaprak yiye rek yaşadı. Nişapur'da ders verip, Kur'an, tefsir ve hadis



Ebu Müslim el-Horasani



temellerine ters düşen davranışlarda bulunmakla,dans live müzikli toplantılara katılmakla suçlanarak Gazneli



Horasanlı komutan ve devlet adami(??-Medayin, Ru miye 755). Kökeni üstüne kesin bilgi bulunmayan, Isfa han'a yerleşmiş İranlı bir ailenin çocuğu olduğu sanılan



lukla simgeseldir ve anlam bakımından yoğundur.



Mahmut'a şikâyet'edildiyse de, şikâyet sonuçsuz kaldı. Şiirleriyle Mevlana Celalettin Rumi'yi ve Feridettin Attar'ı etkileyen Ebu Sait Fazlullah'ın rubaileri çoğun



Ebu Muslim el-Horasani, Ebu Davut Halit Bin Ibrahim'in



hizmetinde çalışıp, Horasan'daki halkı ayaklandırmak la görevlendirildi, Emevileri devirip, yönetimin Abbasi



lerin eline geçmesini sağlayarak (750), 754'e kadar Ho rasan valiliği yaptı. Halife Abdülabbas õlünce Ebu Cafer



halife olduysa da, yeni halifenin amcasının oğlu Şam valisi Abdullah Bin Ali'nin de halifeliğini ilan etmesi üs



tüne, Ebu Cafer'in ordusunun komutanlığına getirildi. Abdullah Bin Ali'yi tutsak alıp, hazinesini ele geçirdi (754); ama hazineyi halifeye göndermeyip, Şam valili



gini de kabul etmeyerek Horasan'a gitti. Bunun üstüne, Irak'a çağrılıp, halifenin buyruğuyla öldürüldü.



Ebu Nuvas Arap şairi (Ahvaz 762'ye d.-Bağdat 815'e d.). Şair Vali



Ebu Sait Mirza Bin Muhammet Bin Miran Şah Timurlular devletinin son hükümdarı (? 1427-Karabağ



1469). Timur'un torunu, Muhammet Mirza'nın oğlu olan Ebu Sait Mirza Bin Muhammet Bin Miran Şah, Ulug Bey'in yanında yetişip, iktidar savaşımına girişenlere katılarak, Uluğ Bey ile oğlu Abdullatif arasındaki anlaş mazlıktan yararlanmak istedi ve Semerkand'a yürüdü



(1449). Uluğ Bey ile oğlu öldürülünce Buhara'da hü



kümdarlığını ilan edip, Ozbek hanı Ebülhayr'la anlaşa



rak, Maveraūnnehir'i (1457), Horasan'ı (1459) aldı; Herat'ı başkent yaptı. Moğolları egemenliği altına alıp, Kabil ve Kandehar'ı topraklarına katarak, ülkesinin si



nırlarını Hindistan'dan Irak'a kadar genişletti. Hüseyin



EBU UBEYD 219 Ebu Sait Mirza Bin Muhammet



Bin Miran Şah.



medreselerinde, Bursa Sultaniyesi'nde (1526-1528),



Sahn-i Seman'da (1528) müderrislik, Bursa ve İstanbul



kadılığı (1533), Rumeli kazaskerliği (1537) yaptı. Şey



hülislâmlığa atanarak(1545),ölünceye kadar bu görev de kaldı.



Selim I, Kanuni Sultan Süleyman ve Selim II dönem lerinde gözden düşmeden görev yapmayı başaran Ebussuut Efendi, birçok önemli bilim adamı ve şair (şair



Baki, Aşık Çelebi, Hoca Saadettin, Bostanzade Meh met, Kınalızade Hasan, Hace-i Sultani Ataullah) yetiştir



miş, devlet yönetiminde aşırı akımlardan uzak durup, gelenek ve görenekleri dinin kurallarıyla bağdaştırmayı başarmış, Osmanlı öğretim sistemini düzenlemiş, şiirle



riniArapça, halka yönelik mektup ve cevapnamelerini Türkçe yazmıştır.



Başlıca yapıtları: Kanuni Süleyman'a sunduğu tefsiri



Irşad ül-Akl is-Selim (Sağduyunun Rehberliği), yalın



Türkçe ile yazdığı en önemli yapıtı Duaname, Hida ye'ye iki ek, Telvih ve Menar'a açıklamalar.



Ebu Süfyan Bin Harb Bin Ümeyye Mirza Baykara'nın saldırılarını durdurup, Irak ve Azer



Mekke ileri gelenlerinden Arap tüccarı (Mekke 597



gâr Muhammet'e teslim edildi ve öldürtüldü.



Harb Bin Ümeyye (Ebu Hanzele de denir), Hz. Mu hammed'e karşı çıkıp, Bedir Savaşı'ndan önce ölen Ebu



baycan'ı ele geçirmeyi tasarladı. Uzun Hasan'ın barış isteğini geri çevirdiyse de, yenilip, tutsak düşerek, Yadi Ebu Simbel: Bk. ABU SİMBEL.



Medine 653). Muaviye'nin babası olan Ebu Süfyan Bin



Cehil'in yerine Mekkelilerin başına geçti.Uhud savaşın da kazandığı başarı nedeniyle nüfuzu arttı. Hudeybiye barışının bozulmasını Mekkeliler açısından zararlı göre rek Hz. Muhammed'le görüşmek için Medine'ye gitti;



ama Hz. Muhammed'den yüz bulamadı. Kızı Ümmü



Ebussuut Efendi



Habibe'nin Hz. Muhammed'le evlenmesinden sonra,



Türk din bilgini ve şairi (İskilip 1490-İstanbul 1573). Tür



Medineli müslümanlar Mekke'yi almak için harekete



kistan'dan İskilip'e göçmüş bir ailenin oğlu olan Ebus suut Efendi, babasından, Müeyyetzade Abdurrah



geçince yenileceğini anlayıp, Mekkelileri ve kendisini bağışlatmak için yeniden Hz.Muhammed'in yanına gitti



II'nin dikkatini çekip, ulufe bağlanarak, İnegöl İshakpa şa medresesi müdderrisliğine getirildi. Sonra İstan bul'da Davutpaşa (1520-1522), Mahmutpaşa (1522



nin yararsızlığını söyleyerek Mekkelilerin teslim olması ni sağladı; müslümanlığı kabul etti. Hz.Muhammed'in



man'dan ve Mevlana Karamani'den ders aldı. Bayezit



1525), Gebze'de Çoban Mustafapaşa (1525-1526)



ve islam ordusu Mekke'ye girince, karşı koyma



Havazin, Huneyn ve Tạif (bir gözü kör oldu) seferlerine



katılıp, Necran valiliği yaptı. Yermük savaşında ikinci gözünü de yitirdi.



Ebu Talip Bin Abdimenaf Hz. Muhammed'in amcası, Halife Ali'nin babası (öl.



619). Müslümanlığı kabul edip etmediği kesin olmayan



(Ali yandaşları, ölürken müslümanlığı kabul ettiğini ileri



sürerler) Ebu Talip Bin Abdimenaf, yeğeni Hz. Muham



med'i korumuş ve büyütmüş, Hz.Muhammed'in yanın da Mekkelilerle savaşmıştır.



Ebu Ubeyd Bizans kökenli Arap hadis, fikih ve dil bilgini (Herat 770 Mekke ya da Medine 838). Bizanslı bir tutsağın oğlu olan Ebu Ubeyd (asıl adı Kasım Bin Sellam el-Bagda



didir), dil ve din bilimleri üstüne çalışmalar yapıp, As ma Ebu Zeyd el-Ensari, Ebu Ubeyde, Kisai velbnul Ara bi'den ders aldı. Horasan valisi Abdullah Bin Tahir'den



destek gördü ve ünlü yapıtı el-Musanner'i(Sınıflandınl



mış) valiye sundu. Tarsus'ta onsekiz yıl kadılık yapıp, hac yolculuğunda öldü. Başlıca yapıtları: Garib ül-Kur'an (Kur'an'dan Seç meler), Meani'l-Kur'an (Kur'an'ın Anlamları), el-Mü Ebussuut



Efendi'yi



zekker vel-Müennes (Eril ve Dişil), Kitab ul-Emsal (Ata sözleri Kitabı), Kitab ül-Eymal ven-Nüzür (Yeminler ve



canlandıran bir



Adaklar Kitabı), Garih ül-Hadis (Seçme Hadisler), Fezail



minyatür.



ül-Kur'an (Kur'an'ın Erdemleri).



220



EBU UBEYDE BİN EL-CERRAH



Ebu Ubeyde Bin el-Cerrah



Kudumiye (Süleyman l'e kadar olayları anlatan tarih ki tabı).



Sahabeden (Kudüs 571'e d.-Amvas 639). Bütün savaş lara katılan (bazı savaşlarda müslümanların komutanıy di), Ebi Ubeyde Bin el-Cerrah'a gösterdiği yararlıklar dan ötürü peygamber tarafından Emin lakabı takıldı.



Ebubekir'in halife olmasına katkıda bulunup, Ömer ha life olunca ordu başkomutanlığına getirildi; daha sonra



Halit Bin Velit'in komutasında görev alıp Halep, Antal ya, Şam ve Humus'un ele geçirilmesinde büyük yarar lik gösterdi.



Ebül Ferec Bin et-Tayyip Arap hekimi (??-Bağdat 1043). Bağdatlı hıristiyan bir ai lenin oğlu olan Ebül Ferec Bin et-Tayyip (asıl adı Abdul



lah Bin et-Tayyip el-Bağdadidir) katolik kilisesinde



kâtiplik yapıp, tip öğrenimi gördü. Adudüddevle'nin yaptırdığı hastanede birçok öğrenci yetiştirdi. Galenus, Porphyrios, Hippokrates ve Aristoteles'in yapıtlarını



Arapça'ya çevirdi.



Ebu Zeyyan Merini hükümdarı(öl. 1366). Amcası Ebu Salim'den ka



çarak önce Girnata'ya giden (1349) Ebu Zeyyan (tam adı Muhamet Bin Ebu Abdurrahman Ebu Zeyyan'dır),



sonra işbiliye'ye (Sevilla)geçerek Castilla kralinin koru



Başlıca yapıtları: Makale fi'l-Kuvvet üt-Tabia (Doğa Güçleri Üstüne Makale), Kitab ün-Nükhet ve's Simar



üt-Tibbiye (Tıbbın incelikleri ve Sonuçları).



Ebülfida, Imadettin Ismail Bin Ali Bin



yuculuğuna sığındı. Babası ölünce önce Ebu Ömer Taş



Mehmet



fin emir ilan edildiyse de, devlet ileri gelenlerinin isteği üstüne Fas tahtına çıkmaya çağrıldı. Amcasının çocuk larıyla savaşıp, Fas'ta hükümdar ilan edildi (1361). Ama



Eyyubi emîri, coğrafyacısı ve tarihçisi (Şam 1273-Ha



veziri Omer Bin Abdullah el-Yabani'yle anlaşmazlığa



düşünce, öldürüldü.



mat 1333). Moğol istilası nedeniyle ailesiyle Şam'a ka çan Imadettin Ismail Bin Ali Bin Mehmet Ebülfida, Misir



hükümdarlarının hizmetine girerek, Moğollara, Haçlı



Ebu Zeyyan IV



lara karşı yapılan savaşlarda görev aldı; Merkeb, Akka, vb. kalelerin ele geçirilmesinde rol oynadı. Hama valili yapıp, el-Melikülmüeyyet unvanıverildi.



Abdülvad emîri(öl. 1550). Babası ölünce Garp ocakları leventlerinin yardımıyla Tlemsen'de tahta çıkan (1540)



dar olayları ele alan el-Muhtasar fi Tarih-i Beşer(Insan lık Tarihinin özeti), Takvim ül-Büldan (Kentler Dizisi,



Ebu Zeyyan IV (asıl adı Ahmet Bin Ebu Muhammet Ab



dullah'tır), kardeşini destekleyen İspanyolları Vah ran'da yendi (1542). Öç almak için yeniden saldıran İs



Başlıca yapıtları: Dünyanın yaratılışından 1329'a ka 1321), et-Tarik ür-Reşat ila Tarifil-Melalik ve'l-Bilad(ÜI keleri ve Kentleri Tanıma kılavuzu).



panyollann Tlemsen'i yağmalayarak (1543) Ebu Mu hammet'i tahta çıkarmalarına karşın, İspanyolların geri



Ebülgazi Bahadır Han



dönerken Türklerin yönetimindeki Araplara ve Berbe



Özbek hükümdarı ve tarihçisi (Ürgenç 1603-Hive



rilere yenilmeleri üstüne, halk tarafından yeniden tahta çıkarıldı. Osmanlılara bağlanıp, Kanuni Sultan Süley man adına hutbe okuttu.



Ebülabbas Ilk Abbasi halifesi (724-Anbar 754). Şam'daki Emevi halifelerine karşı önce Horasan'ı, sonra Irak'ı ayaklan dıran Ebūlabbas, 750'de Kûfe'de halife ilan edilip,Eme vi halifesi Mervan'la savaşarak, yendi ve bütün Emevi



ailesini kılıçtan geçirtti (bu yüzden kan dökücü" anla minda es-Saffah lakabı takıldı). Başkent’i Şam'dan



Kûfe'ye taşıtıp, peygamberin geleneğine dönerek, hali



feliği siyasaldan çok dinsel bir önderlik haline ge tirdi.



1663). Cengiz Han soyundan Muhammet Han'ın oğlu



olan Ebülgazi Bahadır Han, babası Hive'yi başkent ya pinca, Kat'a vali atandı (1619). Babasına karşı ayakla



nan kardeşleriyle savaşıp, babasının öldürülmesi üstü ne Buhara hanına sığındı. Kardeşi Isfendiyar tahta çıkın



ca (1623) Ürgenç ona verildiyse de, Isfendiyar'ın aci masız eylemlerine karşı ayaklandı. Yenilip, Kazakis tan'a kaçtıktan sonra, Buhara ve Taşkent'e geçerek, as ker topladı ve Hive kalesini ele geçirdi; ama, Isfendiyar



Han'ın yaklaşmasıüstüne yakalanarak, Ebiverd'e sürül dü (1629). Isfahan'a gönderilip, kaçarak, Isfendiyar ölünce tahta çıktı (1645). Türkmenler ve Kalmuklarla savaştı.



Başlıca yapıtları: Şecere-i Terakime (Türkmenlerin



Şeceresi, 1659), oğlu Enuşe'nin tamamladığı, yarı des



tansı nitelikte bir şeyban Özbek hanları tarihi olan Şe



Ebülfazl Mehmet Efendi



cere-i Türk (Türk Şeceresi).



Türk devlet adamı ve tarihçisi (? ?-Şam 1574 ya da



Ebülhasan, Ali Bin Ebu Sait Osman



di, maliye tezkireciliği yapıp, Misir defterdarlığında ba



Merini hükümdarı (öl. 1351). Babası ölünce tahta çıkan



şarılı olunca başdefterdarlığa yükseltildi (1566). Kanuni Sultan Süleyman'ın bir buyruğunu yasalara aykırı bula rak istifa etti. Ikinci kez defterdarlığa getirilip (1562



(1331) Ali Bin Ebu Sait Osman Ebülhasan, bütün Kuzey



1573), Hacca giderken öldü.



komşusu Mısır'la ve güney komşusu Sudan'la dostluk



1575). Idrisi Bitlisi'nin oğlu olan Ebulfazl Mehmet Efen



Ebülfazl Mehmet Efendi, edebiyat, tarih, tip, tasav vuf alanlarında birçok kitap yazmış, çeviriler, özetler, yorumlar yapmıştır.



Başlıca yapıtları:Hz. Muhammed'in özgeçmişini an



latan Ceride-i Asar ve Haride'i Ahbar (Yapıtlar ve Ha



berler Dergisi), Moğol tarihine ilişkin yapıtı Tercüme-i Hulasa-i Tarih-i Vassal(Vassaf Tarihi Ozetinin Çevirisi),



Afrika'ya egemen oldu; Ispanya'ya el atıp, Tlemsen, Castilla ve Portekiz'e karşı güçlü olabilmek için, doğu



kurduktan sonra, Tlemsen'i aldı (1337). Oğlu Abdül



melik'i Ispanya'ya gönderip (1339), Abdülmelik'in Ce



belitarık kalesini aldıktan sonra ölmesi üstüne, büyük



bir donanma oluşturarak Tarifa'ya çıkarma yaptı; ama Portekiz-Castilla ordusuna yenildi (1340); böylece Is panya'daki müslüman Arapları kurtarmak için gerçek leştirilen son girişim de başarıya ulaşamamış oldu. Kay



EBÜZZİYA TEVFİK



revan yakınında da ağır bir yenilgiye uğrayınca, oğlu Ebülinan tarafından tahttan indirildi (1349).



221



met Bey, kayınbabasına karşı ayaklanan Keşkes Hüse yin Bey'i yenip, Şam'da halka zulüm yapan Şam valisi ne karşı harekete geçerek Şam'a girdi(1771). Kayınba



basıyla arası açılınca onu da yenip, şeyhülbeletliğini



Ebülhayr



Osmanlılara da onaylattı. Osmanlıların izniyle Yafa'yı



Özbek hani (? 1412-? 1468). Tura'da (Sibirya) han ilan



edilen (1429) Ebülhayr, Kipçak ülkesini ele geçirdi; Harzem'i yağmaladı (1430). Şahruh'un ölümünden



ele geçirip, düşmanları tarafından zehirlenerek öldu rüldü.



(1447) sonra sınırlarını iyice genişletip, güçlü bir devlet



Ebüzziya, Alev



lar tarafından yağmalanmasını engelleyemedi.



Türk seramikçisi (İstanbul 1938). Ortaöğrenimini Ingil



Ebülhayr Rumi



lışmalarına Füreya Koral atölyesinde başladı. Çalışma lanını Almanya'da sürdürüp (1958-1968), İstanbul Sera



kurdu ve Sığnak'ı başkent yaptı; ama ülkesinin Kalmuk



Türk yazarı(XV. yy.). Yaşamı konusunda bilgi bulunma



yan Ebülhayr Rumi, Rumeli'deyken Sari Saltuk'la ilgili söylentileri duyup, Cem Sultan'ın isteğiyle Saltukna me'yi yazmıştır (1474-1489). Çağın niteliklerine uygun



kahramanlık öykülerinden oluşan ve ilk yazarı belirsiz Osmanlı vakayinamelerine benzeyen yapıt, Türk dili ve edebiyatı açısından büyük önem taşır.



Ebülkasım Zehravi



tere'de tamamlayan (1954) Alev Ebuzziya, seramik ça



mik Sergisi'nde ikincilik ödülü aldı (1964). 1968'de Da nimarka'ya yerleşip, özel atölye açtı. Çalışmalarını Da nimarka'daki atölyesinde ve Paris'te açtığı (1970) atöl



yede sürdürüp, 1986'da Paris'te düzenlenen Uluslara rası Çağdaş Sanat Fuarı'nda Danimarka'yı temsil etti (bu fuara katılan ilk seramik sanatçısıdır).



Ebüzziya Tevfik Türk yazarı,yayıncısı ve gazetecisi (İstanbul 1849-ay.y.



Arap hekimi (öl. 1013). Abdurrahman III'ün özel he



kimliğini, Hakem Il'nin saray hekimliğini yapan Ebülka



sim Zehravi'nin (asıl adı el-Zehravi Halaf Bin Abbas'tır)



30 kitaplık ansiklopedisi et-TasrifLimen Acize an it-Telif (Tipta Telif Yapamayanlar İçin Kılavuz), yüzyıllar bo yunca, ilaç bileşimleri ve yapımı alanında temel yapit olarak kalmıştır. Her bölümü başka bir konuya ayrılan



yapıtta, maden ve bitkilerden yapılan ilaçlar, besinlerin sağlık açısından önemi, cerrahlık teknikleri,vb. anlatılır.



1913). Konya Koçhisar'dan Kâmil Efendi'nin oğlu olan



Ebüzziya Tevfik (tam adı Mehmet Ebüzziya Tevfik tir),



düzenli bir öğrenim görmedi. Maliye Nezareti mektu



bu kaleminde memurken tanıştığı Namık Kemal ve şi



nasi'nin çevresinde yetişti. Şinasi'nin ölümü üstüne



Mustafa Fazıl Paşa tarafından satın alınan basımevinin, Namık Kemal'le kendisine armağan edilmesi ve N. Ke mal'in hakkından vazgeçmesiyle, yayıncılık ve gazete



çalışmalarını etkilemiştir.



cilik yaşamına atıldı. Namık Kemal'le birlikte İbretgaze tesini çıkarıp (1872),daha sonra Hadika(Kasım 1872) ve Sirac (15 Mart 1873) gazetelerini çıkararak, Namık Ke



Ebülleys es-Semerkandi



sında çıkan olaylar yüzünden sürgüne gönderilenler arasında yeraldi (1873). Murat V tahta çıkınca, Ahmet



Birçok Batı diline çevrilmiş, Doğu ve Batı'daki hekimlik



mal'in Vatan yahut Silistre oyununun oynanması sıra



Hanefi fıkıhçısı (öl. 984 ya da 1002). Yaşamı konusun



daki bilgi bulunmayan Ebülleys es-Semerkandi'nin



(tam adı Nasr Bin Muhammet Ebülleys es-Semerkan didir) yapıtları bütün İslâm ülkelerine yayılmıştır: Kur'an Tefsiri, Büstan ül-Arifin (Arifler Bahçesi), Tenbih



Mithat'la birlikte sürülmüş olduğu Rodos'tan dönüp



(1876), Mecmua-i Ebuzziya ve Kütüphane-i Ebuzzi ya'yı kurarak yayıncılığı sürdürdü. Devlet memurluğu ile yayıncılığın bağdaşmadığı gerekçesiyle Konya'ya



sürülüp (1900), Meşrutiyet'ten sonra İstanbul'a döne



ül-Gafilin (Gafilleri Uyarma), Hasr ül-Mesail fi'l Füru üş



rek Antalya milletvekili seçildi. Yeni Tasvir-i Efkarı çı kardi (31 Mayıs 1909); Mecmua-i Ebuzziya'yı yeniden



Inceliklerine Ilişkin Sorunların Özeti), Muhtelef ür-Riva



yayınladı.



Şerhü Cami üs-Sagir (Cami üs-Sagir'in Açıklamasının ye fi Mesail il-Hilaf (Halifelik Sorunlarında Çeşitli Söy



lentiler); Mukaddime fi'l-Fikh (Fikiha Giriş), en-Nevadir ül-Fikh (Fikihta Az Görünen Durumlar), vb.



Ebülvefa el-Buzacani



(



Islâm matematikçisi ve astronomu Zacan, İran 940



Bağdat 998). Amcası Ebu Amr el-Muzgazili'den mate



matik, dayısı Ebu Abdullah Muhammet Bin Anbe se'den geometri dersi alan Ebülvefa el-Buzacani, özel likle trigonometri alanında çalışıp, tanjantı ilk olarak or taya koymuştur.



Başlıca yapıtları: Tefsir-i Kitabu Diofantos fi'l-Cebr (Diophantos'un Cebir Kitabı'nın Yorumu), Tefsir-i Kita



bu Hipparkos fi'l-Cebr (Hipparkhos'un Cebir Kitabının Yorumu).



Ebüzzehep Mehmet Bey Kölemen beyi (öl 1775). Kölesi olarak yanında yetiştiği



şeyhülbelet Ali Bey'in kızıyla evlenen Ebüzzehep Meh



Ebuzziya Tevfik.



222 ECCLES, SİR JOHN CAREW Tiyatro, edebiyat tarihi, ani türlerinde ürün veren



Ebüzziya Tevfik, tanzimatçıların kitaplarını basarak



edebi yeniliğin yayılmasına yardım ettiği gibi, Kütüpha ne-i Ebüzziya dizisinde edebiyat tarihimizle ilgili kitap



lar yayınlayarak kültür yaşamına da katkıda bulunmuş



tur. Çok azı kitap haline gelebilen yapıtları ve yazıları,



tanzimatçıların yaşamı üstüne ilk elden bilgi verdikleri



için, edebiyat tarihi açısından önem taşırlar.



Başlıca yapıtları: Numune-i Edebiyat-1 Osmaniye



(antoloji, 1876), Ecel-i Kaza(oyun, 1872),Lügat-i Ebüz



ziya (ancak birinci cildini yayımlayabildiği bu sözlüğü



25 000 sözcük olarak planlamıştı), Kemal Bey'in Tercü me-i Hali (1908), Yeni Osmanlılar Tarihi (Yeni Tasvir-i



Efkar'da tefrika edilmeye başlamış, ama tamamlanma mıştır).



Eccles, Sir John Carew Avustralyalı fizyoloji bilgini (Melbourne 1903). Tip Öğ.



renimini tamamlayan (1925) Sir John Carew Eccles, Sid



Ece Ayhan.



Melahat'e Iki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi (1991), Aşk Düşü (1992), Şiirin Altın Çağı (konuşma ve yazılar, 1993).



Ecevit, Bülent Türk siyasetçisi (İstanbul 1925). Robert Kolej'i bitirip (1944), Londra basın ataşeliğinde kâtiplik yapan Bülent Sir John Carew Eccles.



ney'de tip araştırma laboratuvarı yöneticiliği (1937), Yeni Zelanda'da Otago Üniversitesi'nde (1944-1951),



Australian National University'de (1951), Canberra



Üniversitesi'nde fizyoloji profesörlüğü (1952), Avust ralya Bilim Akademisi yöneticiliği (19571961) yaptı.



Alan Lloyd Hodgkin ve Huxley Family'yle birlikte sinir



hücrelerine tuz çözeltisiyle dolu, çok ince cam tüpler bırakarak, sinaps hareketini (sinir uyarılarının iletiminde sinir hücrelerinin bulunduğu bölgedeki hareket) açıkla



dı. 1963'te ilk Nobel Tıp veFizyoloji ödülünü aldı.



Başlıca yapıtları: Reflex Activity of the Spinal Cord



(Omuriliğin Refleks Tepkisi, 1932), Neurophsiological Basis of Mind (Zihnin Nörofizyolojik Temeli, 1953), Physiology of Sinapses (Sinaps Fizyolojisi , 1963).



Ece Ayhan Türk şairi (Datça 1931).'Siyasal|Bilgiler Fakültesi'nibiti ren (1959) Ece Ayhan (tam adı Ece Ayhan Çağlar'dır),



Gürün, Alaca ve Çardak'ta kaymakamlık yaptı (1962 1966). Türk Sinematek derneğinde, bazı yayınevlerin de çalıştı. Yeni bir imge anlayışı, kapalı çağrışımlar ve



kendine özgü söyleyişiyle İkinci Yeni Akımı'nın başlıca şairleri arasında yeraldi. Başlıca yapıtları: Kınar Hanımın Denizleri (1959),



Ecevit, çeşitli gazetelerde çalıştı. Burslu olarak ABD'de



Harvard Üniversitesi'nde bir yıl incelemelerde bulu



nup (1957), aynı yıl CHP'den milletvekili seçildi. Kuru



cu Meclis'te üyelik (1961), CHP'nin koalisyon hüküme



tinde Çalışma bakanlığı yapıp (1961-1965), CHP genel



sekreterliğine getirildi (1966). "Ortanın solu" görüşü ağırlık kazanınca parti içindeki etkisi artıp, 12 Mart



Muhtırası'na karşı tavır aldı ve İnönü muhtırayı destek



ler bir tutumu benimseyince (1971), genel sekre. terlikten istifa etti. Kurultay tarafından yeniden genel



sekreter seçilmesi üstüne İnönü'nün, önce genel baş kanlıktan, sonra partiden istifa etmesinden sonra topla



nan olağanüstü kurultayda, genel başkanlığa getirildi (1971). 1973 seçimlerinde, CHP en çok milletvekili çı



karan parti olunca, uzun koalisyon pazarlıklarından ve partilerüstü bir hükümet döneminden sonra, CHP-MSP



koalisyon hükümetini kurup (Şubat 1974), başbakanlığı üstlendi. ABD'nin baskısı yüzünden yasaklanan haşhaş ekimine yeniden izin verip, Ege denizinde petrol araş



tırmalarını başlattı;|Cumhuriyet'in150.yılı nedeniyle bir genel af çıkardı. Kıbrıs'ta giderek artan bunalıma son



vermek, Kıbrıs Türklerini yokolmaktan kurtarmak için, bütün barışçı yolları denedikten sonra, “Kıbrıs Barış Ha rekâtı"nın başlatılması kararını aldı (Temmuz 1974). Er bakan ile arasında başgösteren ve gün geçtikçe artan anlaşmazlık nedeniyle başbakanlıktan istifa edip (Eylül



1974), Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar bakımın



dan hemen seçime gidilmesini önerdi (ama öbür parti ler bu görüşü benimsemediler ve AP, CGP, MSP, MHP



Bakışsız Bir Kedi Kara (1965), Ortodoksluklar (1968), Devlet ve Tabiat (1973), Defterler (günlük, 1981), Kol



birleşerek “Milliyetçi Cephe" hükümetini kurdular).



suz Bir Hattat (konuşma ve yazılar,1987), Çanakkaleli



desteğini ve CHP üstü bir kişilik kazanıp, MC hüküme



Muhalefette kaldığı sürece barışçı tutumuyla halkın



ECEVİT, NAZLI 223



koalisyon hükümeti kurdu ve güvenoyu aldı (17 Ocak 1978). Ama 1979 Ekimi'nde yapılan ara seçimlerde CHP'nin büyük oy yitirmesi üstüne istifa etti. 12 Ey



lül'de Süleyman Demirel'le birlikte Hamzakoy'da gö



zaluna alınıp, 1982'de dışbasına demeçlerinden ötürü



iki kez tutuklandı. Öbür siyasal önderler gibi on yıl sü



reyle siyasetle uğraşması yasaklanınca, kurulan DSP'nin başkanlığını eşi Rahşan Ecevit üstlendi. Yasak



ların 1987'de yapılan referandumla kalkmasından son ra, Kasım 1987'deki seçimlerde adaylığını koydu; ama



seçilemedi. Bunun üstüne siyasetten çekildiğini açıkla dıysa da, Ocak 1989'da yeniden DSP genel başkanlığı ni üstlendi. Ekim 1991'deki seçimlerde milletvekili se



çilip, CHP'nin yeniden kuruluş çalışmaları sırasında (1992), görüşleri kabul edilmezse görev almayacağını



açıkladı ve yapılan kurultaya katılmadı.



Edebiyatla da uğraşan Bülent Ecevit, şiirler (Şiirler,



1976; Umut Yılı, 1977) yazmış, Tagor ve Eliot'tan çevi



Bülent Ecevit'in Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığı döneminde çekilmiş bir fotografi.



riler yapmış, kuramsal kitaplar yazmış (Ortanın Solu,



1966; Bu Düzen Değişmelidir, 1968; Atatürk ve Dev rimcilik, 1970), Milliyet gazetesi adına Bağdat'ta Sad



tindeki anlaşmazlıkların iyice belirginleşmesi nedeniyle



dam Hüseyin'le yaptığı röportajla, İstanbulGazeteciler Cemiyeti Röportaj Başarı Ödülü'nü (1990) almıştır.



ran 1977'de yapılan seçimlerde, CHP meclisteki millet vekili sayısını 189'dan 213'e çıkarınca, meclisteki en güçlü partinin başkanı olarak hükümeti kurmakla gö



Ecevit, Nazlı



AP'nin de erken seçime razı olması sayesinde 5 Hazi



revlendirildi. AP, MHP ve MSP'nin muhalefetine karşın, bir azınlık hükümeti kurmaya çalıştıysa da, güven oyu



Türk ressamı (İstanbul 1900-Ankara 1985). Bülent Ec evit'in annesi olan Darülmuallimat'ı (1915) ve Sanayi-i



alamayarak istifa etti (3 Temmuz). Süleyman Demirel



Nefise Mektebi Resim bölümünü bitiren (1922) Nazlı



başkanlığında kurulan ikinci MC hükümetine karşı du



yulan hoşnutsuzluk AP'den 10 milletvekilinin istifasına yolaçınca, azınlıkta kalan ikinci MC hükümetinin yapı



süre öğretmenlik yaptı. Devlet Resim ve Heykel sergile



lan güven oylaması sonucunda düşürülmesinin ardin dan (31 Aralık 1977), hükümeti kurmakla görevlendiril di: CGP, DP ve AP'den ayrılan 9 bağımsızın katıldığı bir Nazlı Ecevit'in Salacak'ta Kayıklar adlı tablosu.



Ecevit, İstanbul ve Ankara konservatuvarlarında uzun rine katılıp, tablolan Resim ve Heykel müzesine alındı. Istanbul Festivali Açıkhava Resim, Heykel ve Seramik



Sergisi'nde İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü tara findan başarı madalyası verildi (1975).



224 ECHEVERRIA, ESTEBAN



Echeverria, Esteban



liştı (mekanik panoların yerine elektronik alanları koya



Arjantinli şair (Buenos Aires 1805-Montevideo, Urugu



başarılı sonuç verince birlikte bilgisayar üretimine giri



ay 1851). 1826-1830 yılları arasında Paris'te yaşayan



şip, ticari yönden başarılı ilk elektronik dijital bilgisayarı



Esteban Echeverria, romantizm akımını benimsedi. Ar



rak, hesaplama hızını önemli ölçüde artırdılar). ENIAC ürettiler.



jantin'e dönünce, romantizmin düşüncelerini siyasal özgürlük ve ulusal konularda edebiyat eserleri yazarak yaymaya çalışan Mayıs Derneği'nin sözcülüğünü yapti.



Eckhel, Joseph Hilarius



1832'de İspanyolca ilk romantik şiirlerden Elvira'yı ya zip, Manuel de Rosas rejimine karşı çıktığı için Urugu



Avusturyalı eski paralar uzmanı (Enzersfeld 1737-Viya



ay'a sürüldü (1839). Pampaları anlattığı La Cautiva adlı



şiir kitabını yayınlayıp (1827), Rosas yönetimine karşı öykülerini El Matederol(1838) adlı kitabında top ladı.



Echeverria Alvarez, Luis Meksikalı devlet adamı (Mexico 1922). Avukatlık ya parken, siyasete atılan Luis Echeverria Alvarez, Dev



rimci Parti yürütme komitesi genel sekreterliğine getiril



di (1957). Lopez Mateos hükümetinde İçişleri bakanlığı yapıp (1964-1969), Diaz Ordaz'ın yerine cumhurbaş kanı seçildi (5 Temmuz 1970; göreve 1 Aralık 1970'te başladı). Yoksul halkın yaşama düzeyini yükseltmeye, kırsal bölgeleri kalkındırmaya, ulusal sermayeyi koru maya, uluslararası siyasette etkin olmaya, ABD'nin



ekonomik etkisini azaltmaya çalıştı. Nükleer deneme



lerin Latin Amerika'da yapılmamasını savunup, nükleer gücü bulunan devletlere (SSCB dışında), Tlatulelco Ant laşması'nı onaylatmayı başardı. Meksika'nın önerdiği



"devletlerin ekonomik hak ve görevleri yasası"nı bir çok devlete kabul ettirdi. Küba'yı da içine alan bir eko



nomik Latin Amerika blokunun kurulması için çaba har cadı. Görev süresi dolunca (1976) cumhurbaşkanlığın dan ayrıldı. Echo ABD yapımı iki haberleşme uydusunun ortak adı. 1959 ve 1960 yıllarında gerçekleştirilen dört başarılı yörünge



uçuşunun olumlu sonuç vermesi üstüne, 12 Ağustos 1960'ta Cape Canaveral'dan fırlatılan Echo 1, yerden 1 700 km yüksekte yörüngesine oturdu. 29 Mayıs 1968'de Yer'e düştü. Çapı 30 m büyüklüğünde plastik bir kūre biçimindeydi. 0,0127 mm kalınlığında alümin



yum kaplı yüzeyi radyo sinyalleri yansıtıcı görev yapı yordu. Daha kalın bir alüminyum karışımıyla kaplı Echo 2, 25 Ocak 1964'te fırlatıldı ve ABD ile Rusya arasında



ilk uydu bağlantılarını gerçekleştirdi. 7 Haziran 1969'da düştü.



Eckener, Hugo Alman bilgini (Flensburg 1868-Friedrichschafen 1954).



Graf Zeppel'in havacılık şirketi müdürlüğüne getirilen (1918) Hugo Eckener, havacılık sanayisinin gelişmesi için büyük çaba harcadı. Güdümlü balonların yapımın



daki gelişmelere önemli katkılarda bulundu. Graf Zep pelin (LZ 127) adlı hava gemisini yapıp, Güney (1928) ve Kuzey (1929) Atlas okyanusunu aştı.



Eckert, John Presper ABD'li bilim adamı (Philadelphia 1919). Pennsylvania



Üniversitesi'ni bitiren (1943) John Presper Eckert, Elek



tronik Sayısal Entegratör ve Hesap Makinesi'nin (ENİ AC) tasarım ve üretiminde ). W. Mauchly'le birlikte ça



na 1798). Viyana İmparatorluk Madalya koleksiyonu müdürlüğü(1774)yapan Joseph Hilarius Eckhel, Doctri na Numorum Veterium (Eski Paralar İlkesi, 8 cilt, 1792



1798) adlı, günümüzde bile birçok bakımdan geçerlili ğini koruyan ve eski para lişkin temel kuralları orta



ya koyan bir kitap yazmıştır.



Eckmann, Janos Macar türkologu (Keszthely, Macaristan 1905-Kalifor niya 1971). Türkiye'ye gelip (1936), Orta ve Güney



Anadolu ağızlarına ilişkin çalışmalar yapan Janos (ya da Yanoş) Eckmann, Bulgaristan'da Varna ağzını inceledi



(1938-1939). Türkiye'ye ikincikez gelip (1944), Ankara Dil ve Tarih-CoğrafyaFakültesi'nde Macarca okutmanli



ği yaptı; İstanbul Üniversitesi'nde uzman olarak çalıştı



(1953-1961). ABD'ye yerleşip (1961), Kaliforniya Üni versitesi'nde Doğu Türkçesi dersleri verdi. Başlıca yapıtları: Macar Edebiyatı Tarihi(1946), Cha



gatay Manual (Çağatayca Elkitabı, 1966), The Divan of Gadai (Gedai Divanı, 1970)



Ecstein, Albert Alman hekimi (Ulm 1891-Hamburg 1950). Ankara Nu mune Hastanesi Çocuk Hastalıkları servisini yöneten



(1935-1945) Albert Ecstein, Ankara Üniversitesi Tıp Fa



kültesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı kliniğinde çalıştı. Almanya'ya dönünce Hamburg Üniversitesi Pediyatri kliniğinde profesörlüğe atanip (1950), çok geçmeden öldü.



Türkiye'de çalışırken noma hastalığının Türkiye'de



öbür ülkelere oranla daha yaygın olduğunu gözlemle



yen ve bu hastalığın sıtmayla ilişkisini belirleyen Ecstein, noma hastalığına yeni bir tedavi yöntemi uygulayarak, ölüm oranının düşmesini sağlamıştır. Başlıca yapıtları: Noma (1939), Türkiye'de Çocuk Hastalıkları ve Çocukların Korunması Problemleri (1947).



Eczacıbaşı, Nejat Türk kimyacısı ve işadamı (Izmir 1913-Philadelphia 1993). Süleyman Ferit Eczacıbaşı'nın oğlu, Şakir Ecza



cıbaşı'nın ağabeyi olan Nejat Eczacıbaşı, Chicago Üni



versitesi Yüksek Kimya bölümünü bitirip (1935), Berlin Üniversitesi'nde doktorasını verdikten (1938) sonra, bir süre Max Planck Enstitüsü'nde asistanlık yaptı. Yurda



dönünce İstanbul'da kurduğu (1939) küçük ilaçlabora



tuvarını hızla büyütüp, 1952'de Eczacıbaşı İlaç Fabri



ka'sını kurdu.Daha sonra çeşitli alanlarda(seramik, sağ lık gereçleri, vb.) fabrikalar kurup, 1969'da Eczacıbaşı Holding AŞ'yi oluşturdu. Birçok bilimsel araştırma ve



ödül fonu, bir vakıf, vb. kurarak toplumsal alana önemli



katkılarda bulundu. 1982'de anılarını (Kuşaktan Kuşa ga) yayınladı. 1987'de İtalyan hükümeti tarafından Cavaliere Ufficiale nişanı, 1991'de Türkiye Dışişlerilla kanlığı tarafından Üstün Hizmet Ödülü verildi.



EDAPHOSAURUS Nejat Eczacıbaşı.



225



eczacılık İlaçların hazırlanması, yapımı ve dağıtımıyla ilgili uygu lamalı bilim. En eski uygulamalar



Hindistan



ve



Çin'de yapılmış, bu uygarlıklarda hastalıkların iyileştiril



mesi, hastalığa bedendeki ruhların varlığının neden ol duğu inancına dayanmıştır. Babil, Asur, Mısır ve eski



Yunanistan'da günahlardan müshil alınarak arındırıla cağı inancı yayılmıştır. İ.S. II. yy'da Galenus, ilaçları, dörtbeden sivisi(kan, irinli iltihap sarı öd ve kara öd) us



tünde oluşturdukları varsayımsal etkiye göre sınıflandır mış, böylece, ilaçların seçilmesi bakımından sistemli, ama bilimsel açıdan yanlış bir kılavuz oluşturmuştur.



VII.lyy'dan Ortaçağ'a kadarkullanılabilecek ilaçlar ko nusundaki büyük bilgi birikimine, özellikle Arap bilgin leri katkıda bulunmuşlardır.



Yaklaşık 1240'ta imparator Friedrich II, tibbi eczacı liktan ayıran üç yönetmelik hazırlatarak, eczacılığa devlet denetimini ve eczacılara ilaçları güvenilir bir bi çimde hazırlamak için and içmek zorunluluğunu getir



miştir. O tarihten sonra eczacılık gün geçtikçe bir bilim



dalina dönüşmüş, 1910'da, merkezi Hollanda'da bulu nun Uluslararası Eczacılık Federasyonu kurulmuştur.



Türkiye'de eczacılık öğretimi 1839'da Tip Mekte



Eczacıbaşı, Süleyman Ferit Türk eczacısı (İzmir 1888-ay.y. 1973). İzmir Gureba



bi'nde ilk "ecza sınıfları"nın açılmasıyla bilimsel kimlik



hastanesinde çalıştıktan sonra, serbest eczacılığa başla



kazanmış, daha sonra çeşitli üniversitelere bağlı eczacı lik fakülteleri açılmıştır. Günümüzde eczacılık, Türki



hamamlarını kurdu. Kurduğu laboratuvarda bazı müs



tir.



yan (1910) Süleyman Ferit Eczacıbaşı, tifuse karşı halk



tahzarlar yaptı; Fransa'da parfüm üstüne incelemeler de bulunduktan sonra kolonya, losyon ve krem yapımı



na girişti. İzmir İl Genel Meclisi tarafından ömürboyu "Eczacıbaşılık” unvanı verildi (1909). Birçok hayır kuru luşu yaptırdı.



ye'de 11 yasa ve çeşitli yönetmeliklerle düzenlenmiş



Eça de Queiroz, Jose Maria Portekizli yazar (Povoa de Varzim 1845-Paris 1900).



Diplomatlik yapan Jose Maria Eça de Querioz, 1875'te Portekiz edebiyatının ilk gerçekçi romanını yayınladı:



Eczacıbaşı, Şakir Türk fotoğraf sanatçısı (İstanbul 1929). Londra Üniver sitesi'nde bir süre eczacılık öğrenimi gören (1949



1952) Şakir Eczacıbaşı, yurda dönünce Eczacıbaşı AŞ'de yöneticilik yaptı. Kurucu üyeleri arasında yeral dığı Türk Sinematek Derneği'nin başkanlığında bulu



nup (1965-1975), 1968'den başlayarak Eczacıbaşı Fo



toğraf Ajanda Yıllıkları'nı yayınladı. Yurtiçi ve yurt dışın da birçok fotograf sergisi açıp, fotoğraflarını içeren bir albüm (Anılar, 1983) yayınladı. 1985'te Fotoğraf Sanatı Uluslararası Federasyonu (FIAP) tarafından, "FIAP sa natçısı" unvanı verildi.



O Crime de Padre Amaro (Rahip Amaro'nun Günahı).



Döneminin toplumsal düzenine ve edebiyat



geleneklerine karşı çıkarak, Portekiz toplumu ve sana



tinda bir reform yapılması gereğini savundu. Portekiz



toplumunun üst-orta sınıfını yerdiği romanlar (Os Maias (Maialar, 1888), vb.) yayınladı.



Edaphosaurus Karbon döneminin sonunda ve Permiyen'de yaşamış



ilkel memeli sürüngen. Orta boylu, alçak, hantal göv



deli, kısa ayaklı ve uzun, ağır kuyruklu bir hayvan olan Edaphosaurus'un ağırlığı 180 kg dolayındaydı. En



Otçul bir sürüngen olan Edaphosaurus, etçil Dimetrodon'a oldukça benzerdi.



Şakir Eczacıbaşı.



226



EDB



önemli özelliği, ensesinden kuyruk başına kadar uza nan ibiksi çıkıntıydı. Omurgalardan çıkan kıkırdaklarla desteklenen bu ibiksi çıkıntı, beden sıcaklığını denetler di.



EDB



edebiyat İnsan ve toplum yaşamıyla ilgili duygu, düşünce ve ol guların, sözle ve yazıyla etkili biçimde anlatılmasını amaç alan sanat dali. (Bk. çeşitli ülkelerin edebiyatları



(TÜRK EDEBİYATI; FRANSIZ EDEBİYATI; İNGİLİZ EDEBİYATI, vb.) ve ÇOCUK EDEBİYATI.)



Bitkilerdeki asalakları öldürmek için geliştirilmiş kimya



sal bileşim (etilen dibromur). 1948'den başlanarak top rağı tahil tarımına elverişli duruma getirmek, turunçgil



edebiyat eleştirisi: Bk. ELEŞTİRİ.



ler ve öbür meyvelerdeki sinekleri öldürmek amacıyla kullanılan EDB'nin kansere yol açıcı bir madde olduğu anlaşıldı (1975). Bunun üstüne çevreci örgütlerin giriş



Edebiyatı Cedide: Bk. TÜRK EDEBİYATI.



ABD'de EDB kullanımı yasaklandı.



Edelman, Gerald Maurice



tikleri protestolar sonucunda 1980 yıllarının başında



EDB günümüzde kurşunlu benzinlerde katkı mad desi olarak kullanılmakta, kurşunsuz benzin tüketimi



nin artmasıyla da kullanımında gün geçtikçe azalma olmaktadır.



ABD'li hekim ve biyokimyacı (New York 1929). Rocke



feller Üniversitesi'nde ders veren Gerald Maurice Edel man, bazı antikor moleküllerinin yapısına ilişkin incele



meleri nedeniyle, 1972'de Nobel Fizyoloji ve Tıp ödü ed-Davha



lünü R. Porter'la paylaşmıştır.



Katar'da kent. Katar yarımadasının doğu kenarında,



Eden, Sir Anthony



Basra körfezi kıyısında yeralan, Katar'ın başkenti olan ed-Davha'nın (Duha da denir) nüfusu 217 294'tür. Bir



İngiliz siyasetçisi (Windlestone Hall, Durham 1897-Al



balıkçı köyüyken, 1939'da ülkede petrol bulunmasın



vediston 1977). Muhafazakar Parti'den milletvekili se



dan sonra hızla gelişen ed-Davha,Katar'ın başlıca liman



çilen (1923), Sir Anthony Eden, Dışişleri bakanlığına ge



kentidir.



tirildi (1935). Sert bir siyasetten yana olduğundan,



Eddington, Sir Arthur Stanley



İngiliz siyasetçisi Sir Anthony Eden, üç kez Dışişleri bakanlığı (1935-1938,



Ingiliz astronomu ve fizikçisi (Kendal 1882-Cambrid ge 1944). Greenwich gözlemevinde baş asistanlık (1906) yapan Sir Arthur Stanley Eddington, gök cisimle ri ile yıldızların fotoğraflarını çekmekle uğraştı. Yıldız



1940-1945,



hareketlerinin frekans analizini yapıp, harekete bağlı bir diyagram dizini oluşturdu. Profesörlüğe yükselip (1913), Cambridge gözlemevi yöneticiliğine getirildi (1914). Bir Alman astronomunun kuramını gelis



1951-1955) yapıp, 1955'te Sir Winston



Churchill'in yerine başbakanliga



tirerek, enerjinin iletimi konusunda ayrıntılı çalışmalar



yaptı (1916); yıldızların işık ve ısı biçiminde verdikleri



getirilmiştir.



nin gaz halinde olduğu sonucunu çıkarıp, bundan yola çıkarak, yıldızların kütle ve parlaklıkları arasındaki te



gösteremeyince,



Süveyş bunalımı sırasında başarı



enerjinin, isıyla iletildiğini algıladı; yıldızların iç kesimi



sağlık durumunu öne sürerek istifa



mel ilişkiyi ortaya koydu.



Başlıca yapıtları: Space, Time and Gravitation (Uzay, Zaman ve Yerçekimi, 1920), The Mathematical Theory of Relativity (Göreliliğin Matematiksel Kuramı, 1923), The Internal Constitution of the Stars (Yıldızların İç Ya



pisi, 1926), The Nature of the Physical World (Fizik



Dünyanın Özü, 1929), New Pathways in Science (Bi limde Yeni Yollar, 1935), The Philosophy of Physical Science (Fizik Biliminin Felsefesi, 1939).



elmiştir.



Chamberlain'in İtalya ve Almanya'yla anlaşma siyaseti ni desteklemeyip, görevden çekildi (Şubat 1938). Sö mürgeler bakanlığı (1939), yeniden Dışişleri bakanlığı



(1940-1945), Avam Kamarası başkanlığı (1942) yapıp,



Churchill kabinesinde üçüncü kez Dışişleri bakanlığına



ve Başbakan Yardımcılığına atandı (1951). Londra ve Cenevre konferanslarında arabulucu olarak etkili oldu.



ed-Diyarbekri: Bk. DİYARBEKRİ, ED.



Muhafazakar Parti başkanlığına ve başbakanlığa getiri



lip (1955), Süveyş bunalımı(1956) sırasında, Mısır'a as



kerî müdahalede bulunarak İngiltere'nin durumunu



Edebali, Şeyh



güçlendirmeye çalıştı. Başaramayınca, sağlık durumu



Osman Gazi'nin kayınbabası (öl. 1325). İslâm bilimle rindeki bilgisi ve düş yorumlarıyla ün salan Şeyh Edeba



Edessa: Bk. ŞANLIURFA.



li, düşünde, Osman Gazi'nin evinde konuk kaldığını, kendi göğsünden çıkıp onun göğsüne bir ay girdiğini, sonra da Osman Gazi'nin göğsünden bir ağaç çıkarak



dünyayı sardığını gördü. Bu düşü, Osman Gazi'nin bü



yük bir devlet kuracağı yolunda yorumlayıp, kızı Bala Hatun'u onunla evlendirdi.



nu öne sürerek görevden ayrıldı.



Edfu



Mısır'da kent. Asuan ilinde, Nil'in sol kıyısında yeralan Edfu'nun nüfusu 28 000'dir.



EDİNİLMİŞ BAĞIŞIKLIK SENDROMU 227 Eski Mısırlıların Cebu, eski Yunanlıların Apollinopolis



Magna adını vermiş oldukları Edfu'da, kral mezarların



dan özel konut niteliğinde Bizans evlerine kadar, pek



den Örnekler (antoloji, 1944), Ünlü Türk Bestekârları



(1962), Bizim Kuşak ve Ötekiler (anılar, 1968).



çok tarihsel kalıntı vardır. Görkemli Horus tapınağı,



Edinburgh



Misir tapınak mimarisinin en iyi korunmuş örneklerin



İskoçya'da kent. Forth halici kıyısında yeralan, İskoç ya'nin merkezi ve en büyük kenti olan Edinburgh'un



Ptolemaios döneminden (1.0. IV. - I. yy) kalmadır ve dendir. Bir ön avluya açılan çift pilonlu bir kapıdan giri



len tapınak, sütunlar üstünde yükselen bir diş, bir de iç hipostylos salon, bir sunak odası, bir merkez oda ve on



nüfusu 433 000'dir. Leith limanıyla denize açılan kentin



dua odasının açıldıkları bir koridorla çevrili asıl tapınak



bölümünden oluşur.



Edgü, Ferit Türk yazarı (İstanbul 1936). Devlet Güzel Sanatlar Aka demisi Resim bölümünü bitiren Ferit Edgü, bir süre Pa ris'te yaşadı (1958-1964). Yurda dönünce reklamcılıkla uğraştı.



Edebiyata şiirle giren (1952) Ferit Edgü, öykü ve ro manlarında daha çok aydın kişinin bunalımlarını, top lumla, çevresiyle çatışmasını işlemiş, çağrışımlarla yük lü kapalı bir anlatım geliştirmiştir.



Edinburgh Şatosu (arka planda), Princes caddesi bahçelerinin yanı başında yükselen tepede kurulmuştur. Princes caddesi, Edinburgh'un başlıca alışveriş merkezidir.



eski kesimi, XII. yy'dan kalma Edinburgh şatosunun bu



lunduğu tepenin yamaçlarında, yeni kesimi, tepenin kuzeyindeki Princes caddesinin ötesinde yeralir. Sa nayi kuruluşları (besin sanayisi, elektrikli ve elektronik gereçler yapımı, vb.) kuzeyde, Leith limanı çevresinde



toplanmıştır. Her şeyden önce bir öğretim merkezi (is koçya'daki üniversitelerin en büyüğü olan üniversitesi 1583'te kurulmuş ve çok erken bir tarihte, tip araştırma ları alanında önemli bir merkez haline gelmiştir) olan



kent, Edinburgh şatosu, gotik üslubunda St. Giles kilise Ferit Edgü.



si, Holywood Sarayı ve XVIII. yy'dan kalma evleriyle çok sayıda turist de çekmektedir.



Başlıca yapıtları: Kaçkınlar (öykü, 1959), Bozkurt



Adi Keltçe “Eidin'in Kalesi” anlamına gelen Dune-ei



(roman, 1977), Ah Min'el Aşk (şiir, 1978), Bir Gemide



deann'dan kaynaklanan Edinburgh, XII. yy'da Malcolm III (1093) tarafından yaptırılan şatonun çevresinde ge lişmeye başladı. Ingilizlerle yapılan savaşlardan önemli



(öykü, 1962), Av(öykü, 1969), Kimse (roman, 1976), O



(öykü, 1978; 1979 Sait Faik Hikâye Armağanı), Ders Notları (deneme, 1978, TDK Deneme ödülü), Çığlık



ölçüde zarar görüp, XV. yy'da İskoçya'nın başkenti



(öykü, 1982), Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı (roman,



olunca gelişti. 1603'te İskoçya'nın Büyük Britanya'ya



1988 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat ödülü), Binbir Hece (deneme, 1991).



katılmasıyla eski önemini yitirip, XVIII. yy'dan başlaya rak yeniden hızla gelişti.



Ediboğlu, Baki Süha



Edinburgh, Philip Mountbatten Dükü



Türk şairi ve yazarı (Antalya 1915-Istanbul 1972). Evkaf



Büyük Britanya kraliçesi Elizabeth Il'nin eşi (Korfu



müdürlerinden Edip Ahmet Bey'in oğlu olan Baki Süha Ediboğlu, İstanbul Hayriye Lisesi'ni bitirip (1936), Tan,



1921). Yunanistan prensi Andreas ile Alice von Batten



berg'in oğlu, Yunanistan kralı Georgios l'in torunu, In



Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinde çalıştı (1934 1940). Ankara Radyosu'nda ve Basın Yayın Genel Mü dürlüğü'nde görev alıp, İstanbul Radyosu'na geçerek



giltere kraliçesi Victoria'nın torununun torununun oğlu



Heceden geçerek yeni şiirin olanaklarını da denediği



Elizabeth'le evlendi ve Edinburgh Dükü unvanı verildi.



olan Philip Mountbatten, dayısı amiral Mountbatten ta



rafından yetiştirildi. Ikinci Dünya Savaşı sırasında Krallık



(1952), çeşitli görevlerde bulundu.



Donanması'nda görev alıp, 20 Kasım 1947'de prenses



şiirlerinde ses ve biçim kaygısının ağır bastığı Baki Süha Ediboğlu, iç uyuma önem vermiş, geçmişe dönük bir



Elizabeth'e' Şubat 1952'de tahta çıkmasından sonra pek çok gezisinde eşlik edip, 1957'de Birleşik Krallık



duyarlığı, aşk ve doğa temalarını dile getirmiştir. Şiir



kitapları: Cenup (1942), Gece Yağmuru



(1947),



Işaret (1953), Karanlıkta Geçen Gemiler (1958). Öbür yapıtları: Sel Geliyor (Öykü, 1944), Türk Şiirin



prensi unvanı verildi.



edinilmiş bağışıklık sendromu: Bk. AIDS.



228 EDİP AHMET YÜKNEKI



Edip Ahmet Yükneki Türk şairi (XII. yy.). Yaşamı konusunda bilgi bulunma yan Edip Ahmet Yükneki'nin Atabet ül-Hakayık adlı ya



pıtının sonunabaşkaları tarafından eklenen parçalarda Yüknekli olduğu, Mahmut Yükneki adlı birinin oğlu ol duğu belirtilmektedir (Yüknek kentinin bulunduğu yer



de kesin olarak belirlenememiştir). Günümüze kalan tek yapıtı Atabet ül-Hakayık (Hakikatlerin Eşiği), 256



beyitlik bir ahlâk kitabıdır. Kaşgar diliyle yazılan, özel



likle Türk dili tarihi açısından büyük önem taşıyan yapi tin bilimsel basımı, Prof. Reşit Rahmeti Arat tarafından



yapılmıştır (1951).



ninda, Tunca'nın Meriç'e ulaşmadan önce çizdiği bir büklümün içinde kurulmuştur. Ortasında bulunan Seli miye camisinin yeraldığı kesimde 75 m dolayında olan yükselti, kentin doğusunda 100 m'yi aşar. TARIH



Edirne'nin bulunduğu yerdeki ilk



kent



yerleşme



si, Trak kabilelerinden Odrisler tarafından kuruldu; da ha sonra Orestlere geçti. Bu nedenle de kent Odrisa ve Orestia diye anıldı. Roma döneminde önemli yollar üs



tünde bir konaklama yeri işlevi görüp, Roma imparato



ru Hadrianus'un buyruğuyla onarılarak aşağı yukarı ye



niden kurulunca, bu imparatorun adından Hadriana polis diye adlandırıldı (günümüzdeki Edirne adı, bu adın değişikliğe uğramış biçimidir).



Edip Harabi



Önemini Bizans döneminde de sürdüren Edirne, sık



Türk bektaşi şairi (Istanbul 1853-öl. 1915-1916). Yaşa



sık Hunların, Gotlarin, Bulgarların, Avarların, Peçenek lerin akınlarına uğrayıp, dönem dönem bu halkların eli



mi konusunda ayrıntılı bilgi bulunmayan Edip Hara



ne geçti. 1361'de Osmanlılar tarafından fethedilip, Os



bi'nin (asıl adı Ahmet Edip'tir) şiirlerinden, Mehmet Ali



Hilmi Dede Baba'ya genç yaşında bağlandığı, Bahriye



kâtipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Kendi el yazısıyla altıyüz sayfalık bir Divan (basılma mıştır) düzenleyen Edip Harabi, yalnız nefesler, kalen deriler yazmakla kalmamış, divan şiirinin bütün biçim lerini de denemiştir. Bununla birlikte, şiirlerinin belli bir



düzeyin üstünde olduğu söylenemez.



kenti oldu. Bizans döneminde surlarının içine sıkışıp kalmış bir kentken, Osmanlı döneminde surların dışına



taşarak genişledi. Tunca irmağının batısındaki Yıldırım ve Eski Imaret semtleri XIV. yy. sonlarında, Gazi Mihal ve Orta imaret kesimleri XV. yy'ın ilk yarısında kuruldu.



İstanbul'un fethinden sonra, başkent işlevini yitirme sine karşın genişlemesi süren kentte, XV.yy.sonlarında



Bayezit II'nin yaptırdığı külliye çevresinde Yeni İmaret



Edirne (kent) Edirne ilinin merkezi. Edirne kenti Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki topraklarını oluşturan Trakya'da, Tunca ve



Arda ırmaklarının Meriç ırmağına karıştıkları yer yakı Edirne'den görünüş.



‫تلا‬ an)



பயப்பு nnnnnnn



ERS JUD



SU125



manli Imparatorluğu'nun Bursa'dan sonraki ikinci baş



mahallesi gelişti.XVI.yy'da pek önem verilmeyen kent, XVII. yy'da yeniden önem kazandı ve İstanbul'un yanı sira imparatorluğun ikinci başkenti işlevi gördü: Bu yüz yılın padişahlarından Ahmet I, Osman II, Murat IV, av



eğlenceleri nedeniyle uzun süreler kentte oturdular;



EDİRNE



229



tarihsel çarşılar, vb.) bulunduğu kent, Türkiye'ye kara



yoluyla giren yabancıların ilk duraklama yeri olarak, tu rizm açısından gün geçtikçe önem kazanmaktadır. mu



Edirne (il)



Marmara bölgesinde il. Yüzölçümü 6 276 km², nüfusu 1990 sayımında 404 599, merkezi Edirne kenti olan Edirne ili 9 ilçeye aynılmıştır: Merkez, Enez, Havsa, ip sala, Keşan, Lalapaşa, Meriç, Süleoğlu, Uzunköprü. Doğuda Kırklareli ve Tekirdağ, güneydoğuda da



Çanakkale illeriyle sınırlı olan Edirne ili, batida Yunanis tan, kuzeyde de Bulgaristan'la komşudur. Güneyden Ege deniziyle sınırlıdır. Edirne ilinde yüzey şekilleri ol



dukça siliktir.Trakya'nın kuzeydoğusunda uzanan Ist



ranca dağları, Edirne ili sınırları içinde yüksekliklerini



yayla görünüşü alırlar (bu kesime “Lalapaşa yitirerek bir yaylası" adi verilir).Istranca dağlarının güneyinde,



17.0 Edirne'de Yıldırım Bayezit Külliyesi.



Edirne ilinin en tekdüze görünüşlü kesimini oluşturan



Ergene havzası yeralır. Havzanın Ergene vadisi ile Ist ranca dağları arasında kalan kesiminde, kuzey-güney doğrultusunda uzanan geniş vadiler ile bunları birbirin



den ayıran, aynı doğrultuda sırtlar görülür. Aşağı Ergene



vadisi ile Meriç ırmağı arasında kalan ve güneybatıya



Mehmet IV (Avcı Mehmet), Venedik ve Lehistan sefer leri nedeniyle uzun süre ülkeyi Edirne'den yönetip, bir



doğru bir yarımada biçiminde uzanan kesimde de, al



ti; şehzadelerinin sünnet düğünü ile kızının günlerce



yükseltisi 150-200 m arasında değişen hafif dalgalı bir



tahttan indirilip, bazılarının tahta çıkarılışı da Edirne'de ki sarayda gerçekleşti.



Koru dağı ile Meriç deltası arasında kalan alanda en dik kati çeken olgu, çevrelerine göre yükseltileri oldukça fazla, tek tek tepeler bulunmasıdır.



yangında altmış kadar mahalle yandı; 1751'deki dep



Edirne, sert kara iklimi etkisindedir. Il merkezinde en soğuk ay ortalaması 1,9°C, en sıcak ay ortalaması 24,6



XIX. yy'daiyice küçülüp, imparatorluğun bir sınır kenti haline geldi.1828-1829Osmanlı-Rus Savaşı'nda Ruslar



°C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık



bir bölümünün bu işgalden kaçmasıyla nüfusu önemli



llin bitki örtüsünde, geniş alanlarda bozkır (step) go rünüşü egemendir. Ağaçlıklara daha çok vadi tabanla rinda ve sulak yerlerde raslanır. Kuzeydeki Istrancaların uzantısı olan kesimde, kayın ağaçları ve meşe çalılıkları



çok yabancı elçiyi İstanbul'da değil, Edirne'de kabul et



çak yaylalar ve basık tepelerden oluşan bir yüzeyşekli gözlenir. Ergene havzasının güneyinde uzanan alan,



süren düğününü de Edirne'de yaptı. Bazı padişahların



yayla halindedir. Bu yükselti, Koru dağına doğru artar.



XVIII. yy. ortalarındaki iki büyük yıkımdan (1745'teki



remde de pek çok bina yıkıldı) büyük zarar gören kent, tarafından işgal edilip (20 Ağustos 1829), halkın önemli



ölçüde azaldı. XIX. yy'ın ikinci yarısında, 1878-1879 Osmanlı-Rus Savaşı'nda("Doksanüç Harbi"), ikinci kez



Rus işgalinde kalıp, (20 Ocak 1878-13 Mart 1879) ma



hallelerinden çoğu yakılıp yıkıldı ve nüfusu daha da azaldı.



Balkan Savaşı sırasında Bulgarlar tarafından işgal edi



len (26 Mart 1913) Edirne, aynı yılın 21 Temmuzu'nda



geri alındı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu kez Yu nanlılar tarafından işgal edilip (Temmuz 1920), 1922'de kurtarıldı.



GÜNÜMÜZDE EDİRNE XIX. ve XX. yy'lardaki 4 işgalden sonra iyice küçülen ve nüfusu azalan (1927 sayımında nüfus 34 500'dü) Edir



-22,2 °C (25.1.1942), en yüksek sıcaklık 41,5 °C'tır (23,7. 1934); yıllık ortalama yağış 599 mm'dir.



görülür.



Edirne ilinin en önemli akarsuyu, büyük bir kesimin



de Yunanistan'la sınırı çizen Meriç ırmağıdır. Kaynakla ri Bulgaristan'da olan Meriç, Edirne yakınlarında, gene Bulgaristan'dan gelen Tunca çayını ve Yur istan'dan gelen Arda'yı alır. Daha güneyde de, Trakya topraklari



mızın eksenini oluşturan Ergene çayı, Meriç'e kavuşur. Edirne ilinin güneyinde, Meriç deltası yakınında ye



ralan irili ufakli göllerden en önemlisi Gala gölüdür. Öbür göller arasında Dalyan, Tuzla ve Bücūrmene göl



ne, İkinci Dünya Savaşı sırasında önce Almanların, da ha sonra da Sovyetlerin Bulgaristan'a girmeleri nede



leri sayılabilir. EKONOMI



ler yığılması nedeniyle nüfusu 1940 sayımında 45 000'i aştıysa da , savaş bittikten sonra askeri birliklerin çekil mesiyle 1945'te 30 000'in altına düştü. 1950 yılların



rılmıştır. Ekili alanların üçte ikisinde tahil ekilir. En çok



niyle sıkıntılı günler geçirdi. Bu dönemde askerî kuvvet dan sonra yeniden gelişmeye başlayıp, 1960'ta 40 000'e yaklaşan nüfusu, 1980'de 72 000'e, 1985'te 87 000'e ulaştı; 1990'da 100 000'i aştı (102 345). Yakın dönemde sanayi etkinliklerinin gelişmeye baş ladığı Edirne'de eski tarım ürünlerinin işlemesine (pey



nircilik, vb.), dokumacılık sanayisi eklenmiştir. 1982'de Trakya Üniversitesi'nin kurulması da eski kültür ve eği tim merkezi olma özelliğini Edirne'ye yeniden kazan dırmıştır.



Türk sanatının en seçkin yapıtlarından birkaçının



(ünlü Selimiye camisi, Eski cami, Üçşerefeli cami, çeşitli



Edirne ilinde toprakların yarıdan çoğu, tarla tarımına ay



yetiştirilen tahıl türleri, buğday (özellikle Ergene çevre sinde) ve pirinçtir. Sanayi bitkileri arasında başlıca yeri ayçiçeği ve şekerpancarı alır. Ayrıca susam ve halkın rapitsa" dediği kolza da yetiştirilir. Geniş alanlarda da kavun ve karpuz ekilir.



Ilin hayvan varlığında koyun ve kilkeçileri önde gelir.



Koyun cinsi, et niteliği yüksek olan kıvırcıktır. İlin Ege



denizi kıyılarında balıkçılık yapılır; Meriç deltasındaki kiyi gölleri dalyan olarak kullanılır; bu göllerden elde



edilen çeşitli balıklar arasında özellikle yılanbalığı (en çok Gala gölünde tutulur), Avrupa ülkelerine (başta Hollanda) satılmaktadır.



Edirne ilinde önemli yeraltı gelir kaynağı yoktur. Sa



230 EDİRNE ANTLAŞMASI



Edirne ilinde Meriç köprüsü.



nayi kuruluşları arasında yağ ve peynir yapımevleri ve dokuma fabrikaları başlıca yeri tutar. ULAŞIM



Edirne'nin yeri, ulaşım bakımından çok önemlidir. İlin merkezi, Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan yol üstünde bulunur. Buradan geçen demiryolundan başka, kara



yolu da büyük önem taşır. Keşan ve Ipsala'dan geçerek Yunanistan'a ulaşan karayolu da, son yıllarda önem ka zanmıştır.



le boğazlarından geçebilme, Karadeniz'de serbestçe çalışabilme haklari tanınacak, ayrıca, Osmanlı devleti



Yunanistan'ın bağımsızlığını onaylayacak ve Rusya' ya 11,5 milyon duka altını savaş tazminatı ödeye cekti.



Edirneli Emrullah Emri: Bk. EMRI, EDİRNELİ EMRULLAH.



Edirne antlaşması



Edirneli Nazmi



Osmanlı devleti ile Rusya arasında 14 Eylül 1829'da



Türk şairi (Edirne ? - 1555). Yaşamı konusunda ayrıntılı



Edirne'de imzalanan barış antlaşması. 1828-1829 Os manlı-Rus Savaşı'nda, şiddetli bir çarpışmadan sonra Rus ordularının Osmanlıların Batı cephesini yararak 20



Ağustos 1829'da Edirne'ye girmesi, Doğu cephesinde de Erzurum'un düşmesiüstüne, Mahmut II, Prusya elçi sinin arabuluculukönerisini kabul etmek zorunda kaldı ve Edirne'de 16 maddeden oluşan bir barış antlaşması



imzalandı. Osmanlıların Avrupa topraklarındaki gücü



bilgi bulunmayan Edirneli Nazmi'nin, "silahtarlar züm



resinden" olduğu, ahkam katipliği yaptığı Latifi tarafın dan belirtmiştir. Şiirlerinden Yavuz Sultan Selim'in Iran ve Misir seferlerine katıldığı, Kanuni Sultan Süleyman'ın ordusunda bulunduğu, Baba Efendi adıyla tanınan Nakşibendi Şeyhi Filibeli Mahmut Efendi'ye bağlandığı



ve şeyhin müridi Rüstem Paşa tarafından korunduğu



nü büyük ölçüde sarsan bu antlaşmanın başlıca madde.



anlaşılmaktadır. Yaşadığı çağın sanat anlayışı açısından, Edirneli Naz



Rumeli'de ele geçirdiği bütün toprakları geri verecek,



Mahremi'yi izleyen ve Türki-i Basit (Basit Türkçe) adlı



lerine göre, Rusya Tuna ağzındaki Yılan adaları dışında



Prut ırmağı iki devlet arasında sınır olacak, doğuda Ana



pa, Poti, Ahilkelek, Ahıska kaleleri Rusya'ya bırakıla



cak, Efiák ve Boğdan'a Osmanlı devleti, voyvodaları



ömür boyu koşuluyla atayacak ve bu topraklardan, iki yıl vergi almayacak, Sırp topraklarından ayrılacak altı



bucak Sırbistan'a katılacak, Rus tüccarlarına Türki ye'nin her yanında ticaret yapma, Istanbul ve Çanakka



mi'nin önemli bir şair olduğu söylenemez. Tatavlalı



akimin savunucularından olan şair, gerek çağında, ge rek daha sonraları, bir çeşit tezkire sayılabilecek Mec ma ün-Nezair adli derlemesiyle tanınmıştır. Yapıt, ge



rek kendisinden önceki, gerek elimizde çoğunun diva ni bulunmayan dönemindeki şairlerin ürünlerini kapsa



ması açısından önemlidir. Ayrıca, Divan'ı Fuat Köprülü



tarafından bulunmuş ve Milli Edebiyat Cereyanının Ilk



EDWARDI



Mübeşşirleri ve Divan-ı Türki-i Basit adlı kitabında ya yınlanmıştır.



231



na karşılık, bu etkiyi inceleyen ve diyot lambasını bulan J.F. Fleming oldu. Ayrıca çeşitli şirketler kurdu ve bu şir



ketlerin birleşerek rakip şirketleri de satın almasıyla Ge



Edirne'nin fethi



neral Electric Company ortaya çıktı.



Balkanlar'daki başlıca kentlerden Edirne'deki Bizans



garnizonu XIV. yy. başlarında iyice zayıflamış ve kent



halkıyla ilişkileri bozulmuş, 1345'te kentte patlak veren ayaklanma, savunma gücünü önemli ölçüde zayıflat mıştı. Murat l'in Edirne yolu üstündeki Çorlu ve Lüle burgaz'ı Evrenos Bey'in Malkara, Keşan ve İpsala'yı,



Hacı İlbey'in de Dedeağaç limanını ve Dimetoka'yı ele geçirmelerinden sonra Edirne'yle arasında engel kal



Ediz, Hasan Ali Türk yazarı ve çevirmeni (Priboy, Sırbistan-Avusturya sınırı 1905-Istanbul 1972). Tıp fakültesi sınavlarını kaza narak Askeri Tıbbiye'ye giren (1920) Hasan Ali Ediz,



Aydınlık dergisi sorumlularıyla birlikte tutuklanınca



mayan Osmanlı ordusu, Babaeski-Pınarhisar arasındaki



(1923), fakülteden çıkanldı. Takrir-i Sükun Kanunu is tanbul'da yürürlüğe girmediği için dava düşünce,Mos kova'ya giderek iktisat ve toplumbilim öğrenimi gördü



Sazlıdere'de karşılaştığı Bizans ordusunu yenerek,



(1924-1929). Yurda dönüşünden sonra, Son Posta



Temmuz 1362'de Edirne'ye girdi. Bir süre Edirne'de



(1937), Tan, Haber gazetelerine yazılar yazarak, çeviri ler yaparak yazı yaşamına auldı.



kalan Murat I, Lala Şahin Paşa'yı Rumeli beylerbeyliği



ne atayıp Edirne'de bırakarak, Dimetoka'ya gitti. Ota



rihten sonra gün geçtikçe büyüyen Edirne, İstanbul'un



fethine kadar, Osmanlıların Rumeli'deki başkenti oldu.



Edebiyat konularında, özellikle de Rus edebiyatı ko nusunda incelemeler yayınlamış, sürekli tiyatro eleştiri leri yazmış olan Hasan Ali Ediz, özellikle çevirileriyle ünlüdür. Puşkin, Gogol, Dostoyevskiy, Turgenyev,



Edison, Thomas Alva



Tolstoy, Çehov,Gorkigibi klasikleşmiş, ilya Ehrenburg,



Cengiz Aytmatov gibi çağdaş Rus yazarlannin yapıtları



ABD'li mucit (Milan, Ohio 1847-West Orange 1931).



ni Türkçe'ye kazandırmış, adına 1961-1970 arasında



Hollanda göçmeni bir ailenin oğlu olan Thomas Alva Edison, 12 yaşında ekmek parasını kazanmak zorunda kalarak, Port-Huron-Detroit demir yolu hattında çalı



Hasan Ali Ediz çeviri ödülü verilmiştir.



larından birine kolla çalışan bir baskı makinesi yerleşti



Kanada'da kent. Kuzey Seskatchewan irmağının her iki kıyısında yeralan, Alberta eyaletinin merkezi ve en bu yük kenti, Kanada'nın da beşinci büyük kenti olan Ed



şan trenlerde gazete sattı. Çok geçmeden, yük vagon rerek, kendi yazdığı gazeteleri basmaya başladı. Ayrıca



çok okuyor, vagonunda kimya deneyleri yapıyordu;



ama deneylerinden biri sırasında yangın çıkmasına yo



laçınca (1861), kulakları sağır oluncaya kadar dövül dükten sonra işinden kovuldu. Bir süre sonra aynı de



miryolu şirketinde telgrafçılık yapıp, 1864'te ilk büyük



buluşunu gerçekleştirdi: Aynı hatta karşıt yönlü iki tel



grafgöndermeyi sağlayan sistem. 1868'de Boston'a gi derek ilk laboratuvarını kurdu. Borsa kurlarını otomatik



olarak kaydeden bir makine bularak sattı ve yılda 600



Edmonton



monton'un nüfusu 616 741'dir. Kuzeydeki önemli ke



restecilik, çiftçilik ve madencilik bölgelerine bir geçiş yolu olan kentte, sanayi önemli ölçüde gelişmiştir. Pet rol rafinerileri, petrokimya sanayisi; besin sanayisi, vb.



Aynı zamanda da önemli bir öğretim (Alberta Üniversi tesi, vb.) merkezidir.



dolarlık bir gelir sağladı. Fonograftan (1877) elektrik



Edridge, Henry



dar çok çeşitli alanlarda 1500'e yakın berat aldı. 1883'te Edison etkisini (molekül boşluğunda ısıtılmış bir



İngiliz ressamı (Londra 1769-ay.y. 1821). Bir gravürcü nün yanında çalıştıktan sonra, Krallık Akademisi oku lunda öğrenim gören Henry Edridge, yeteneğiyle Rey



ampulüne, elektrik dinamolarina (1879) mikrofona ka telin elektron yayması olayı) buldu; ama adını taşıması



nolds'un ilgisini çekti. Karakalem, pastel, suluboya



gece çalıştıktan (1877) sonra bitkin halde görülmektedir.



portreleriyle ün kazanıp, saray tarafından korundu ve kral ailesinin portrelerini yaptı. 1817 ve 1819'da Avru pa'ya yaptığı yolculuktan sonra manzara ressamlığına



Edison'un 1500'ü aşkın buluşundan biri olan fonografta, ses izleri bakır bir levha üstüne kaydediliyordu (sonraki



kurucuları arasında yeraldı.



Edison bu resimde, fonografini geliştirmek için beş gün beş



modellerde balmumu diskleri kullanılmıştır). Fonograf, Edison'un buluşları arasında en önemlisi sayılmaktadır.



yönelerek, İngiliz romantik manzara resmi okulunun



Edward I İngiltere kralı (Westminster 1239-Burgh by Sands 1307). Babası Henry III'ten sonra tahta çıkan (1272) Ed ward I, Henry III döneminde parlamentonun ve baron ların sarsmış oldukları krallık gücünü yeniden kurmaya,



bütün Britanya adaları ile denizaşırı topraklara yayma ya uğraştı.On yıl süren bir savaşımdan sonra, Galler ul kesine (Wales bölgesi) kesinlikle boyun eğdirdi (1282) ve oğlu Edward'a Galler prensi unvanını verdi. İskoçya tahtının varisi Marguerite'in, oğlu Edward'la evlenmesi



dt



ni sağladıysa (1290) da, Marguerite'in ölümünden son ra büyük güçlüklerle karşılaştı: İskoçlar, onun atadığı kral John Baliol'a karşı sürekli ayaklandılar. Falkirk za feri (1298) ve İskoçya'nın 1307'de yeniden fethi de, et



kisini kalıcı biçimde yerleştirmeyi başaramadı. Avrupa kıtasında, Akitanya'yı Fransa kralinin müdahalelerin



232



EDWARD II Edward I.



tahta çıktıysa (1327) da, yaşı küçük olduğundan ülkeyi annesi yönetmeye başladı. Ergenlik çağına gelince an



nesini yönetimden uzaklaştırıp, annesinin aşığı Morti mer'ı öldürttü (1330). Yetenekleri sayesinde çok geç



meden soyluların bir bölümünü kazandı. Ama gençliği nedeniyle, 6 milyon nüfuslu bir krallığın yetersiz ordu



sunu, parlamentonun isteksizliğini ve ancak İtalyan



bankerlerinden alınan borçlarla dolan hazineyi düşün meden, iki büyük soruna aynı anda elattı ve bu girişimi,



ikili bir başarısızlıkla sonuçlandı: İskoçya'da, Iskoçlar Bruce'u geri çağırdılar (1341); Avrupa kıtasındaysa, de



niz zaferinin kazanılmasına karşılık (1341), Edward'a borç veren bankerler iflasa sürüklendiler. Bunun üstü



ne Ingiltere ağır bir iç bunalımla sarsıldı ve parlamento, siyaseti



denetleme hakkını krala yeniden kabul et



tirdi.



Bu deneyler, İngiltere kralının aynı anda iki düşman



la başa çıkamayacağını gösterdiğinden, Edward III, par



lamentodan yeniden para yardımı almayı başarınca,



tek bir alanda, Fransa'ya karşı savaşmayı seçti. Büyük den kurtarmak için açmak zorunda kaldığı savaş (1294 1298), bu eyaletin yitirilmesinden sonra, ancak statü



bir özenle hazırladığı ve oğlu Galler prensi Edward of



Woodstock'la (çok geçmeden “Kara Prens" lakabı ta kıldı) birlikte komuta ettiği seferde, Fransa kralına karşı



korunması antlaşmasıyla sonuçlandı. Savaşlar yüzün den para sıkıntısına düşen Edward I, sonunda parla



büyük bir zafer kazanıldı (Crécy, 1346) ve Calais ele ge çirildi (1347). Bu başarı, ülke nüfusunun üçte birinin öl



mentodan yardım istemek zorunda kaldı. Parlamen



mesine yolaçan veba salgınına (1348-1350) karşılık,



toysa bu yardımı ancak siyaseti denetlemek koşuluyla vereceğini bildirdi: Bu mali muhalefete, Lordlar Kama rası ile Avam Kamarası da katıldı (1301). Ama Edward I,



sonunda parlamentodan, başlıca seferlerine gerekli pa raları almayı başardı. Öldüğünde, güçlü, merkezles



miş, ama hazinesi bomboş bir krallık bıraktı. Edward II İngiltere kralı (Caernarvon



1284-Gloucestershire



1327). Babası Edward l'in yerine tahta çıkan (1307) Ed



ward II onun siyasetinin miras bıraktığı sıkıntılarla uğraş mak zorunda kaldı: Yeni kurulmuş Ingiliz etkisinden



kurtulmak isteyen İskoçya'nın çalkantısı; Fransa'yla sü regen anlaşmazlık; parlamentoyla gergin ilişkiler; bom



kralın İngiltere'de yetkisini sağlamlaştırdı. Kara Prens'in



Poitiers zaferini (1356) kazanması ve İyi Jean'ı tutsak



alarak İngiltere'ye göndermesi üstüne imzalanan Bré tigny antlaşmasıyla (1360), Fransa'nın bütün güneybatı si Ingiltere kralının egemenliği altına verildi. Bu arada, İskoçya'da tutsak düşen David Bruce da, lyi Jean gibi çok büyük bir fidye ödemeyi kabul etti. Edward III, Is koçya ve Fransa kralı olmayıbaşaramamıştı ama, zafer



lerinden sonra batının en güçlü hükümdarı haline gel



miş, krallığı, soyluları ve askerler zenginleşmişti. Ne var ki, Fransa'da tahta Charles V'in çıkması, durumu yavaş



yavaş değiştirdi. Charles V'in 1369'da yeniden başlatti



ğı savaşta, Ingilizler peşpeşe yenilgiye uğrayarak, Fran



sa'da ele geçirdikleri yerleri yavaş yavaş yitirdiler. Bu



arada parlamentodan daha çok para yardımı istemek



boş bir hazine. Kendisi gibi, yönetimin başına getirdiği gözde adamı Pierre de Gaveston'un da siyasetten anla



zorunda kalan Edward III'ün gücü sarsıldı: 1376 yılının



maması, bu sıkıntıları ortadan kaldırmak bir yana, soy



tim hakkını yeniden kabul ettirdi. Aynı yıl Kara Prens'in



luların başkaldırmasına yolaçtı. İskoçya'daki çalkanti nin önünü almak için parlamentodan para istemesin



oğlu), yalnız yönetime değil, tahta da göz dikti ve so



den yararlanan parlamento, bir denetim komisyonu



“İyi Parlamento"su, yönetimde parlamentonun dene



ölmesiyle meydanı boş bulan John of Gaunt (kralın 3.



kurulmasını (1311) ve Gaveston'un sürgün edilmesini kabul ettirdi. Bir süre sonra geri çağırdığı Gaveston'un



baronlar tarafından Scarborough'a kapatılıp, öldürül mesinden (1312) sonra, gelir kaynağı bulunmadığın



dan, Akitanya'nın gelirini rehin göstererek, papadan yardım istemek zorunda kaldı (iskoçyalıları yenerse,



yetkisini yeniden kurmayı başaracağını umuyordu).



Ama 25 Nisan 1314'te, Robert Bruce'a, Bannock



burn'de yenilmesinden sonra, bütün saygınlığınıyitirdi. 1324-1327 arasında Fransa'yla yaptığı savaş da başarı



sızlıkla sonuçlanınca, kraliçe Isabelle de France, onu sık sık aldatması bir yana, oğlu Edward III'ü babasına



karşı kışkırtarak, soyluları destekledi. Soyluların bir bö lümü açıkça genç prens Edward'ı tutmaya başlayınca,



İsabelle oğluyla Ingiltere'ye çıku (1326) ve Edward Il'yi



tutuklatarak, Kenilworth satosunda öldürttü. Edward III



Ingiltere kralı (Windsor 1312-Sheen, Richmond 1377). Edward Il'nin oğlu olan Edward III, babası öldürülünce



Edward III.



EDWARD OF WOODSTOCK 233 nunda, yönetimi babasından devralmayı başardı.



Edward of Woodstock



Edward IV



Galler prensi (Woodstock 1330-Westminster 1376). Edward III'ün oğlu olan Edward of Woodstock, Crécy



Ingiltere kralı (Rouen 1422-Westminster 1483). Henry VI'ya karşı ayaklanmış olan York Dükü Richard'ın oğlu



savaşında büyük yararlık gösterip, zırhının renginden



ötürü Kara Prens diye anılmaya başlandı. Akitanya'da Fransa kralına karşı savaşmakla görevlendirilip, Gas



cogneluların da katıldığı ordusuyla Poitiers zaferini ka



zanarak (1356), İyi Jean'ı tutsak aldı. Brétigny anlaşma sıyla (1360) sınırları çizilen Akitanya büyük prensliginin



(Loire'dan Pirenelere kadar) başına getirilip, zengin bir



başkent haline gelen Bordeaux'da oturmaya başladı. İspanya'da (1367)parlak zaferler kazandı.Akitanya'ya



ağır bir vergi koyması, Armagnac kontunun Fransa kra



lindan yardım istemesine ve Yüzyıl Savaşları'nın yeni



İngiltere kralı



Edward IV.



Edward III'ün



olan Edward IV, Fransa'nın fetihleri, Kral Henry Vi'nin



büyük oğlu



riksizce yönetimi yüzünden, krallığın güçlü bir toplulu



Fransa'da



akıl hastası olması ve Fransız kökenli kraliçenin bece



Edward of



Woodstock,



ğu York sülalesini başa geçirmeye karar verince, War



savaşırken zırhının



wick'in yönettiği bu topluluğun Towton zaferini kazan masından sonra, parlamento tarafından kral ilan edildi



renginden ötürü "Kara Prens' diye anılmaya başlanmış, 1362-1371



(4 Kasım 1461). Ama Anthony Grey'in dul karısıyla ev



lenerek (1464) eşinin kalabalık ailesini önemli mevkile



re getirmesi, Warwick'le arasının açılmasına neden ol



arasında Akitanya



du.



büyük prensligini yönetmiştir.



Louis Xl'in yardımıyla bir sefer hazırlayan Warwick,



Edward IV'ü Middelburg'a kaçmak zorunda bıraktı ve



Henry Vl'yı yeniden tahta çıkardı. Ne var ki, Kayınbira



deri Atak Charles'ın yardımıyla bir ordu toplayan Ed



ward IV, İngiltere'ye çıkıp, Barnet ve Tewkesbury (1471) zaferleriyle tahtını yeniden ele geçirdi. Pecqu



igny antlaşmasıyla (1475), Louis XI'le arasını düzelttik ten sonra, içte, parlamentoya gücünü kabul ettirdi. Edward VII



Büyük Britanya ve İrlanda kralı (Londra 1841-ay.y. 1910). Kraliçe Victoria ile Sachsen Coburg prensi Alb



recht'in oğlu olan Edward VII, Oxford ve Cambrid ge'de öğrenim görüp, çeşitli ülkelere yolculuklar yaptı. 1863'te Danimarka prensesi Alexandra'yla evlenip,



1901'de tahta çıkınca, meşruti kral rolünün dışına çık madı; ama ülkeleri ve insanları yakından tanıyarak



edindiği bilgiler sayesinde, yararlı öğütler vermekten



de geri kalmadı. Özellikle, İngiliz siyasetini “Dostluk



antlaşması"na yöneltti. Ayrıca, Almanya'yla bir deniz antlaşması, Rusya'yla da bir sömürge antlaşması imza lanması için çalıştı.



Edward VIII



Büyük Britanya kralı (Richmond Park 1894-Paris 1972).



George V'in oğlu olan Edward VIII, tahta çıktığında (1936) halk tarafından çok seviliyordu. Ama 1936'da



başlayan anayasa bunalımı ve dul bir ABD'li kadınla ev lenmek istemesi durumunu sarsınca, tahttan çekilerek,



yerini kardeşi George Vl'ya bıraktı. Windsor dükü un vanını alarak Ingiltere'den ayrılıp, ABD'li sevgilisi Mrs. Simpson'la Fransa'da evlendi (1937). Sonra, Bahama adaları genel valiliği yaptı (1940-1945).



den başlamasına yolaçınca, hastalandığı için savaşa ka tılamayarak, İngiltere'ye döndü.



1901'de annesi kraliçe Victoria l'in yerine tahta çıkan



Edward VII, eşi Danimarka prensesi Alexandra'yla birlikte.



234



EDWY, GÜZEL



Edwy, Güzel Anglosakson kralı (öl. 959). Edmund l'in büyük oğlu



olan Güzel Edwy (ya da Eadwig), amcasının yerine tah ta çıktı(955). Kuzey bölgesi halkının kardeşi Edgar'ı kral



seçerek ayaklanması üstüne (957), ülkenin iki kardeş arasında paylaştırılmasına karar verildi ve payına Tha mes irmağının güneyi düştü.



EEG: Bk. ELEKTROANSEFALOGRAF.



efedrin İlaç olarak kullanılan alkaloyit. Başlangıçta çeşitli deni zūzümü (Ephedra) türlerinden elde edilen, 1929'dan



bu yanaysa laboratuvarda hazırlanan efedrin, kimyasal



yönden epinefrine (Bk. ADRENALİN) yakındır. Bronş çukları genişletici etkisinden dolayı astım ve bronşitle



rin tedavisinde, gözbebeğini büyütücü etkisindenötü



Efes'te Celsus kitaplığının yıkıntıları.



rü göz damlası olarak, damar daraltıcı etkisinden ötürü



salip (BK. DÜNYANIN YEDİ HARİKASI), İ.Ö. 546'da



burun damlası olarak, merkez sinir sistemini uyarıcı et



Persler tarafından alındı. Daha sonra Delos Birliği'ne



kisinden ötürü kan basıncı (tansiyon) düşüklüğünde ve



katılıp, I.Ö. 334'te Büyük İskender'in imparatorluğuna katıldı. Lysimakhos tarafından I.S. 286'da büyük ölçü



kalp yetmezliğinde kullanılır. Bazı hastalarda kalp çar pintisina, iç sıkıntısına ve uykusuzluğa yol açma gibi yan etkileri görülmüştür.



de yeniden yapurilip, İ.Ö. 281'de Selefkilere geçti. Bir



süre de Bergama Krallığı'nın yönetiminde kalıp, i.Ö.



133'te Romalılar tarafından alındı. Aziz Paulus ve Aziz



Efes



Yuhanna'nın bir süre yaşadıkları, Meryem'in de öldüğü



Anadolu'da Eskiçağ kenti. Batı Anadolu'da lonia bölge



sonra Bizanslılar ve Türkler arasında el değiştirip,



körfez kıyısında yer alan Efes (kalıntıları günümüzde, Iz



İmparatorluğu topraklarına katıldı.



ruldu; hızla gelişip, I.S. VII. yy'dan başlayarak Batı Ana



müzde de sürdürülmekte olan arkeoloji çalışmaların



yanın yedi harikasından biri olan Artemis tapınağıyla ün



kitaplığı, Arkadiana caddesi, Kuretler caddesi, Domitia



sinde, Küçük Menderes irmağının denize döküldüğü



mir iline bağlı Selçuk ilçesindedir), İ.Ö. III. binyılda ku



dolu kıyı bölgesinin başlıca ticaret merkezi oldu. Dün Efes'ten görünüş.



12



kent, I.S. 262'de Gotlar tarafından yakılıp yıkıldı. Daha



1304'te kesin olarak Türklere geçti; 1426'da Osmanlı 1868'den başlayarak dönem dönem yapılan, günü



da, Efes'te Artemis tapınağının kalıntıları, agora, Celsus



EFLATUN



235



nustapınağı, Bizans konutları, büyük tiyatro, Hadrianus



me 1862'de Romanya'nın kurulmasıyla sonuçlandı.



mesi, Artemis heykeli, Meryemana evi, Meryemana ki lisesi, Yediuyurlar mağarası mezarlığı, vb. pek çok hey kel anit ve kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bulunan yapıt



Eflatun



tapınağı, Pers döneminden kalma surlar, Traianus çeş



Eski Yunan filozofu (Atina I.O. 428-ay.y. I.O. 348/347). bir öğrenim görerek, sanatın her dalında kendini gös



lar Ingiltere'de British Museum'da, Viyana müzesinde,



Soylu bir ailenin oğlu olan Eflatun (ya da Platon), parlak



sinde ve Efes Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.



terdi (çok genç yaşta şiirler, trajediler yazdı); Krati los'tan bilim dersleri aldı. Sokrates'le tanışınca (\.O. 407) felsefeye yönelip, gerek beden, gerek kafa yapısı



Istanbul Arkeoloji müzelerinde, Izmir Arkeoloji müze Eflak: Bk. EFLAK VE BOGDAN.



Eflak, Michel Suriyeli siyasetçi (şam 1909-Paris 1989). Ulusçu sos



yalist akımın öncülüğünü yapan Michel Eflak, Arap Kal kınma Partisi'ni kurarak (1940), parti genel sekre



terliğine (1942) ve başkanlığına (1947) getirildi. Bütün Arap devletlerini tek devlet halinde birleştirmeye çaba



harcayıp,Baas Partisi'nin kuruluşundagörev aldı. Birle şik Arap Cumhuriyeti kurulunca partilerin kapatılması



üstüne siyasetten çekilip, Suriye birlikten ayrılınca



(1961) yeniden siyasete atıldı. Suriye'nin bağımsızlığını



bir ölçüde koruyacak ve Irak, Mısır ve Suriye'den oluşa



cak bir federal devlet kurma düşüncesini ortaya attı. Ne



var ki bu tasarısı gerçekleşmedi ve Baas Partisi'nin Irak'ta iktidardanuzaklaştırılmasına (Kasım 1963) engel



olamadığı gibi, bir ayaklanma sonucu yurt dışına kaç



mak zorunda kaldı (1966). Bağdat, Latin Amerika ve



Beyrut'ta yaşayıp, 1970'te Baas'ın Bağdat kolu genel sekreterliğine seçildi. 1970'te Irak'tan ayrılıp, 1974'te yeniden Bağdat'a yerleşerek, Baas genel sekreterliğine yeniden seçildi.



bakımından siyasete yatkın olmadığından, o karışık yıl



larda siyasetten uzak kaldı. Demokrasiyi küçümserken, Otuzlar Meclisi'yle iktidara gelen dostlarının yönetimi



ni daha da beter buldu. Sokrates'in ölümünden sonra



Megara'da Eukleides'in yanına çekildi; sonra yolculuk lar yaparak Kyrene'de matematikçi Theodoros'la tanış ti. Mısır'a biryolculuk yapıp, Italya'ya giderek Tarento ve Lokroi'deki pythagorasçı çevrelerle ilişki kurdu. İ.Ö. 388'e doğru Dionysos'un kaynı Dion tarafından, Syra kusai tiranına erdem dersleri vermesi için Syrakusai'ye



çağrıldı; ama Dionysos'u pek etkileyemedi. Atina'ya dönerek, Akademi Gymnasionu'nda Yunanistan'ın dört bir yanından gelen öğrencilere ders verdi. İ.Ö. 367 ve İ.Ö. 361'de iki kez daha Sicilya'ya gittiyse de, Genç



Dionysos'u da etkilemeyi başaramadı ve felsefe ile ti ranlığı bağdaştırmaktan vazgeçti. Atinaya dönüp, Aka demi'de ders vermeyi sürdürerek, söylentiye göre, bir



şölen sırasında öldürüldü. YAPITLARI



Eflatun'un bütün yapıtları günümüze kalmıştır: Felsefe ve felsefeyle bağlantılı konularda yazılmış 26 diyalog. Karşılıklı konuşmalar biçiminde yazıldıkları için bunlara



“diyalog” denirse de, tümünü diyalog diye adlandır mak belki doğru olmaz; çünkü, sözgelimi Sokrates'in



mahkemede yaptığı konuşmayı içeren Savunma ve da Eflaki



ha birkaç yapıtı, temelde monologdur. Gene de, tarih



Türk şairi ve yazarı(??- Konya 1360). Yaşamı üstüne ye



kişilerin ağzından yapılan konuşmalar biçiminde yazdı



terli bilgi bulunmayan Eflaki'nin (asıl adı Şemsettin Ah met Dede'dir), astronomi ve matematikle uğraştığı, Ulu



Arif Çelebi'ye derviş olduğu, ondan kırk yıl sonra öldü ğü bilinir.



Farsça ve Türkçe şiirler yazarak mevlevi inancını



yansıtan Eflaki'nin en önemli yapıtı, Menakıb ül



Arifin'dir. Ulu Arif Çelebi'nin isteğiyle yazdığı bu kitap



sel kişilere dayansın ya da dayanmasın, bütün yapıtlarını ğı için, tümü bu anlamda tiyatrovaridir. Birkaçı dışında,



diyalogların tümünde, Sokrates odak kişidir.



Ilk diyaloglar. Diyalogların kesin tarih sırası belirsizdir;



ama üslup ve konu dikkate alınarak kabaca üç dönem



belirlenebilir. İlk diyaloglar (1.7. 399'dan sonra yazıl



mışlardır) Sokrates'in yaşamı ve öğretisiyle ilgilidirler.



Üçünde (Euthyphron, Savunma ve Kriton), Sokrates'in



ta, mevleviliğin yayılışı ve ilk mevleviler üstüne geniş bilgiler vermiştir. Anlattığıolayların çoğu kendi gözlem



daki ve mahkeme sonrasındaki tutumu anlatılır. Ilk ya



mıştır (1959-1961),



rilmemiş bir dizi kısa diyalogdan oluşur. Diyalog turu



Eflak ve Boğdan



nün özelliğine uygun olarak, Eflatun, Sokrates'e "X ne dir?" biçiminde sorular sordurur; Sokrates tartışılan ko nuya (X'e) ilişkin örnekler değil, X'in ne olduğunu, te



lerine dayanır. Yapıt Türkçe'ye çevirilerek, yayınlan



mahkemenin hemen öncesindeki, mahkeme sırasın



zılar, ortaya konan sorunlara açık ve belirli çözüm geti



Romanya'nın Osmanlı Imparatorluğu yönetiminde ol duğu dönemde, Romanya topraklarındakiiki prensliğin



mel doğasını yani biçimini bilmek istediğini israrla belir



vodalığı), 1417'den başlayarak Osmanlı topraklarına



nulan tartışılır. Bazı uzmanlar, Devletin ilk kitabının,



bul'dan gönderilen Fenerli Rum voyvodolar tarafından yönetildi. 1359'da kurulan Bogdan (Moldavya) Prensli ſi (ya da voyvodalığı), Kanuni Sultan Süleyman'ın Mo



diyalog olduğunu ileri sürmektedirler.



adi. XIV. yy. başında kurulan Eflak prensliği(ya da voy



katıldıysa da, sık sık ayaklanıp, 1716'dan sonra İstan



haçzaferinden (1526) sonra Osmanlı Imparatorluğu'na



bağlanıp, XVIII. yy'da, Eflak gibi Fenerli Rum voyvoda



tir. Kharmides'te "Olçülü olmak nedir?", Lakhes'te



"Cesaret nedir?", Euthyphron'da "Dindarlık nedir?" ko başlangıçta “Adalet nedir?" sorusuna ayrılmış bu tür bir



Diyaloglarda Sokrates, en önemli şeyin, her konuda



temelde yatan özü kavramak olduğuna inanır; ama kendisinin böyle bir anlayışa sahip olduğunu iddia et mez, "Bilmediğimi biliyorum" der. Sorular sorar; soru



lar tarafından yönetildi. Paris Antlaşması'ndan (1856) sonra Osmanli Imparatorluğu egemenliğinde kalan,



ları yanıtlar ve yeniden sorular sorar. Bu sorgulama



Bogdan, 1857'de Bogdan meclisinin voyvodalığa geç. tiği Alexandru Cuza'nın 1859'da Eflak meclisi tarafın



ortaya koyar. Genellikle karşısındaki tartışmacılar “ke



ama büyük Batı devletlerininkorumasına giren Eflak ve



dan yoyvoda seçilmesiyle, fiilen birleştiler ve bu birleş.



yöntemiyle, hem karşısındaki tartışmacının başlangıç taki sözlerinin çelişkilerini gösterir, hem de bilgisizliğini rametleri kendinden menkul uzmanlardır (sözgelimi Gorgias ile Protagoras'ın baş kişileri önde gelen sofist



236



EFLATUN



sonuçlanır. Bundan dolayı, akıl yönetimi bir tiranlık de



ğil, mutlulukla birleşmiş birey ile toplumun uyumlu yö netimidir.



Eflatun olgunluk dönemindeki yapıtlarında, varlığın ve anlamanın (anlık) özünü veren açıklamalar olarak,



ilk yazılarında gölgede kalan biçimler kuramını geliştir



miştir. Biçim, X varlığının bireysel örneğini açıklayan bir ilke olarak sunulur; kendinde şey olan bu X varlığı, X



adıyla anlam kazanır; bu da X olma anlayışının aşkın nesnesidir. Biçimler, bireysel değişen nesneler dünya



sini ve bağımlıolduğu değişmeyen varlık alanını oluştu rurlar. İyi'nin biçimi eşsiz bir konumdadır ve bir bütün olarak varlıktan ve düşünülür dünyadan sorumlu dur.



Theaitetos'ta anlamanın doğası açıklanır. Sözü edi len tanımların eleştirisi, anlamanın (ya da bilginin), şey



leri yalnızca algılama yada basit zihinsel fark edişle tani mayı değil, varlığıyla ilgili değerlendirmeleri de içerdiği ni gösterir. Phaidon ve Şölen, sırasıyla, ölüm ve sevgi



(aşk) konularını ele alan, dramatik bakımdan özenli



parçalardır. Sokrates'in son saatlerini anlatan Phaidon, ruhun doğası üstüne düşünceler ortaya koyar ve ruhun



bedenden ayrılarak ölümü hazırladığı sırada filozofun



portresini çizer. Dramatik bakımdan güçlü olan şö len'de, Sokrates sevgiyi, güzele ve iyiye yönelmiş yara tici çekim olarak tanımlar.



Son diyaloglar. Eflatun'un Syrakusai'den döndükten



sonra yazmaya başladığı diyaloglarda Sokrates geri plandadır. Sofistte ve Devlet Adamında baş kişi,



Elea'dan gelen adı belirtilmeyen biridir. Sofist, anlama



nin belirli bir görünümünün, varlık ve yokluk açıklama



larına nasıl dayandığını ve tikeller ile biçimlerin arasın Eski Yunan filozofu Eflatun'un, l.O. IV. yy'da yapılmış bir büstten kopya edilmiş (I.5. III. yy.) bustu. Eflatun, Bati



daki ilişkiyi gösterir. Parmenides'te, biçimler kuramı



düşünce tarihinde, birer kilometre taşı oluştururlar.



teren tartışmalar ortaya konur. Timaios, evrenin köke ninin ve doğasının yarı mitolojik bir betimlemesini verir,



tiz bir incelemeden geçirilir ve biçimlerin varlıklarını



uygarlığını en çok etkilemiş filozoflardan biridir. Diyaloglar'ı



açıkladıkları şeylerle aynı türden olamayacaklarını gös



Sokrates'in öğrencisi olan Eflatun, I.O. 387'de Atina'da Akademi'yi kurmuş ve ders vermiştir. (Louvre, Paris.)



Philebos, iyi yaşamdaki hazzın yeri üstüne düşünceler



içerir. Eflatun'un en uzun ve son yapıtı olan Yasalar'da lerdir), bu yüzden de sözcüklerin doğru tanımını ver



medeki yetersizlikleri özellikle dikkat çekicidir. Savun ma'da Sokrates kendi görevinibu bilgisizliği sergilemek



biçiminde tanımlar ve gerçek bilgeliğe ulaşmak için bu sergilemeyi zorunlu bir başlangıç olarak görür. Diya loglar bilgisizlikle, yani tartışmalar bir sonuca ulaşma dan bitiyor gibi görünse de, her yapıtın tartışarak karşıt



düşüncelerden doğruya varma yöntemi olan diyalektik



(Nomoi), ülküsel bir kent-devlet için örnek bir anaya



sayla ilgili düşünceler ortaya konur. DÜŞÜNCELERI Eflatun'un düşüncelerinin merkezi akıldır; ona göre



akıl, hem değişen görünür dünyanın algılanısını ve bu



dünyaya egemen olan düzeni açıklar; hem de siyasal



ve bireysel düzeyde uyumlu ve mutlu bir yaşam yaratır. Sokrates'in, "erdemin anlamının (anlık'ın) bir biçimi ol



yapısı, tartışılan kavramlara ilişkin çok yönlü ve ince bir



duğu ve iyi yaşamanın da bilgide temellenmesi gerekti



Olgunluk dönemi diyalogları. Akademi'nin kuruluşun dan sonra yazılmış olan bu diyaloglarda, Sokrates'in



sında bir uyum sağladığı, aklın arzulara yabancı bir şey



anlayışın varlığını ortaya koyar.



konuşmalarında kesin ve net öğretiler daha açık biçim de belirmeye başlar. Eflatun'un en büyük yapıtı sayılan



Devlet de bu dönemdeki diyalogların içindedir. Adale



tin özü üstüne bir tartışmayla başlayan bu diyalog, ülkü selleştirilmiş bir siyasal topluluk tasarısı ile böyle bir top luluğun hükümdarlarına uygun eğitimden söz eder.



Adalet, her şeyin doğasına en uygun işlevi yerine getir



ği yolundaki görüşü, felsefe eğitiminin akıl ile tutku ara



olarak değil, onun doğalrehberi ve kaynağı olduğu de netimli bir yaşam görüşü olarak özetlenebilir. Anımsa



ma öğretisine göre, öğrenme, ruhun yaratılıştan önce sahip olduğu bilgeliğin anımsanmasıdır. Bu, Eflatun'da kapalı kalmış bir görüştür; çünkü akıl da, onun açıkladı



ği görünür düzende, insan ruhuna yabancı değildir. Bu düzen (Eflatun bu düzeni hem varlığın, hem de



olarak açıklanır. Siyasal açıdan bu ilke, yurttaşların ken



görünür dünyanın algılanmasının açıklaması olarak gö rüyordu), biçimler kuramında açık olarak anlatılmıştır. Biçimler hem dünyadaki varlıkların ve dünyanın kendi



lumda somutlaşır; bireysel insan ruhu açısından bu ilke,



hem de varlığın bu örneklerinin insan tarafından anlaşıl



mesinin bir ilkesi, eylemin ve varlığın özel yargı ilkesi



dilerine en uygun görevleri yerine getirdikleri bir top ruhun her bölümü özel bir uygun işlevini yerine getirdi



ğinde ortaya çıkacaktır. Her ikidurumda da akıl, yöneti



ci olmalıdır; ama hem siyasal toplulukta, hem de birey sel ruhta, adalet ile ölçülülük, uyum ve kendini denetle



me, ülküsel biçimde bir arada bulunurlar; bu da bütün öğelerin yapılması gerekenler üstünde anlaşmalarıyla



ni şu ya da bu varlığın örneği olarak sunmasının ilkeleri,



masının ilkeleridir. Eflatun'a göre, görünür dünyanın



doğası ve algılanabilirliği, ancak biçimler dünyası olan



varlığın kendisinin gerckten algılanabilir yapısının bir



imgesi olarak kavranmasıyla açıklanabilir. Eflatun bi çimler ile tikeller ya da varlik dünyası ile görünür dünya



arasındaki ilişkiyi, anlaşılması güç bir sorun sayar. An



EGE BÖLGESİ



cak, Herakleitos'un göreceliğine ya da Parmenides'in monizmine av olmadan hiçbir kuramın dünyanın bu iki özelliğini kavrayamayacağı konusundaki görüşü kesin dir.



İyi'nin biçiminin yönettiği varlıklar dünyasını Eflatun, değerin kaynağı ve kişisel arzunun nesnesi olarak gö rür. Böylece filozof, biçimlere, yani gerçek haliyle dün



237



zevi yaşamları üstüne yazılmış öykülerdir.Bunların en bilineni Altın Efsane'dir (XIII. yy.).



Kral Arthur ya da Roland destan çevrimindeki Char



lemagne gibi birçok efsanevi kişi, ulusal kahramanlar



olduklarından, bu kişilerin yaşamlarındaki gerçek ile fantezinin birbirine karıştığı olağanüstü serüvenler,



kendilerini adadıkları erdemler için verdikleri savaşım



lar, birer efsane çevrimine dönüşmüştür. Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri efsanevi kibarlıkları ve yiğit



yaya âşık biçimde resmedilir. İçindeki varlıkların gerçek ilkesini akış dünyası aracılığıyla görme isteği, temelde bir sevgi (aşk) eylemidir. Bu sevgi iyiye doğru basit bir



likleriyle, Robin Hood ve adamlarıysa bağlılıkları ve



rine dönük yönüyle bu, eğitimin gücüdür ve Sokrates'in



cer'ın İyi Kadınların Efsanesi (1380-86) adlı yapıtı, ya



çekim değil, iyiyi yaratmanın yaratıcı gücüdür. Öbürle



ezilen insanları savunmalarıyla ünlüdürler. G. Chau



çevresindeki gençlerle ilişkilerinde resmedildiği gibi,



şamları ya da ölümleri, aşka tutkulu bağlılıklarının tanığı



ğumunu sağlamaktır. Yunan geleneğinde genellikle olduğu gibi, Efla



sık rastlanır. Türklerin Oğuz kağan, Ergenekon, Türeyiş



diyalektik süreç aracılığıyla anlamanın ve erdemin do tun'da da akıl kendini en açık biçimde Logos'ta (“bilgi")



olmuş tarihteki tanınmış kadınların öykülerini anlatır.



Türk edebiyatında efsanelere, özellikle destanlarda



gibi destanlarında çeşitli efsaneler aktarılır. Dede Kor



gösterir; bu sözcük ve "dil” sözcüğü, akılile varlığı bir



kut Kitabinda Oğuz Türklerinin efsanelerine yer veril



numdadır. Eflatun, dilin hem dünyanın algılanması, hem de dünyanın gerçek varlığını gizlemesi gücüne sa



lerde din adamları birer ermiş olarak sunulur. Evliya Çe



leştiren araçlar olarak, diyaloglarda hep merkezi ko



miştir. Bazı halk masallarındaki haksızlıklara başkaldır miş kişilerin öyküleri de efsane havası taşır, bazı öykü



hip olması olgusundan etkilenmiştir. Sürekli olarak, dili



lebi'nin ünlü Seyahatnamesi, birçok yerel efsane akta



bağlılığını nasıl sağlamalı, sorularını ortaya atar. Ona



ve malzeme sağlayan bir kaynak olmuşlardır.



birbirinden kaçınılmaz biçimde ayrıldığı hastalıklı bi



Eftim I: Bk. ERENEROL, PAVLİ EFTİM.



aldatıcılığından nasıl arındırmalı, sözcüklerin dünyaya



rir. Çağdaş edebiyatta efsaneler pek çok sanatçıya esin



göre, kötü şiir de, kötü söylev de, sözcük ile dünyanın çimlerdir. Eflatun bu ayrılığın nasıl giderileceği sorusuy



la ilgilenir ve bu amaç için düşündüğü temel araç, diya



lektiktir; diyalektik, konuşmanın ve anlamanın gerçek biçimini ve eğilimini arındınp geliştiren ve açıklığa ka



vuşturan diyalogdur. Diyalektik, diyalogların içinde su nulmuştur; dolayısıyla diyaloglar, filozofun görüşlerinin basit bir biçimde sunulması değil, işbaşındaki filozof ile belirgin biçimde insani ve çok uygar akılcı konuşma ey



lemiyle uğraşan insanların betimlenmesidir. EFLATUN GELENEGI Eflatun'un düşüncelerinin etkisi, Eflatuncu geleneğin sonraki yüzyıllarda da süren canlılığında görülür. Hele nizmin daha sonraki başlıca filozofları, özellikle Ploti nos ve Proklos, eflatuncudurlar. Akademi'nin kapan masından sonra, Bizans'ta ve İslâm dünyasında yeni ef



latunculuk gelişmiş, Ortaçağ boyunca da Italya'da önemli rol oynamıştır. Rönesans döneminde Batı'da, eflatuncu düşünce yeniden canlanmış, Bizanslı filozof Plethon'un (1355-1452), Eflatun'un yapıtlarını Floran



sa'ya sokması ve Ficino, vb'nin daha sonraki çeviri ve



yorumları, Floransa Akademisi'nde eflatuncu düşünce



okulunun gelişmesine elverişli ortamı sağlamıştır. XVII.



yy'da Ingiltere'de “Cambridge eflatuncuları" adı veri



Eftim II: Bk. ERENEROL, TURGUT.



Egas Moniz, A.C.A. Freire Portekizli sinir hastalıkları uzmanı (Avanca 1874-Liz



bon 1955). Tip öğrenimi gören Antonio Caetano de Abreu Freire Egas Moniz, Bordeaux ve Paris'te sinir hastalıkları dalında uzmanlaştı. Lizbon'da yeni açılan



nöroloji kürsüsünün başına getirilip (1911), birkaç kez



milletvekili seçildi; Paris Barış Konferansı'nda (1918 1919) Portekiz'i temsil etti. Beyin damarları üstüne ça



lışmalar yapıp (1927-1937), damar iç hastalıklarının saptanmasına ilişkin etkili bir yöntem buldu. Alin lobla rinda akmaddenin zarar görmesiyle ortaya çıkan bazı



akil bozukluklarını ameliyatla iyileştirmeye çalışıp, bu ameliyatlarla o güne kadar iyileştirilmesi olanaksız sayı lan hastalıkların bile iyileştirilmesini sağladı. 1949'da



Nobel Tıp ödülünü W.R. Hess'le paylaştı.



len akılcı ilahiyatçılar, düşüncelerinin çoğunu Eflatun'a



Ege Bölgesi



leri, romantizm akımı üstündeki etkisinin yanı sıra, güç. lü bir eflatuncu bilim geleneğinin doğmasına yol açmış



Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinden biri. Anadolu Yar



dayandırmışlardı. XIX. ve XX. yy'larda Eflatun'un görüş tir.



madası'nın batısında yer alan, adı batıda açıldığı Ege denizinden kaynaklanan, kuzeyden Marmara Bölgesi, doğudan İç Anadolu Bölgesi, güneyden Akdeniz Böl



Eflatun Nuri: Bk. ERKOÇ, EFLATUN NURİ.



gesi'yle çevrili olan Ege Bölgesi İzmir, Manisa, Aydın, Uşak, Kütahya illerini ve Muğla, Denizli, Afyon illerinin



büyük bölümü ile komşu bölgelerden bazı ilçeleri içine efsane



alir (illerinin bazı ilçeleri de komşu bölgelere taşar). Yu



Bazı tarihsel gerçekleri yansıttığına inanılan kişiler ya da



yerlerle ilgili uzun soluklu öyküya da birbirinebağlı öy külerbütünü. Mitolojiyse, tanrısalya da doğaüstü olan



(Aydın dağları, Bozdağlar, Horoz dağı, Baba dağı) ile dağlar arasında uzanan vadi oluklarından oluşur; kıyıda Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes



efsaneler sık sık birbirine karışır (efsanevi kişilerin Yu



uzanır. Kiyi ovalarıyla aynı adı taşıyan akarsular tarafın



lailgili öykü ya daöyküleri konu alır.Genede mitler ile



nan mitolojisindeki tanrılarla çatıştığı Odysseia öyküle rinde olduğu gibi). Ortaçağ'da Avrupa'daki efsaneler, azizlerin muci



zeyşekilleri doğu-batı doğrultusunda uzanan dağlar



ovaları, iç kesimlerde Kütahya ovası ve Afyon ovası



dan sulanan bölgede, iki önemli göl yer alır: Bafa gölü; Marmara gölü. Yazları sıcak ve çok kurak, kışları ilık ve yağışlı Akdeniz iklimi etkisindeki Ege Bölgesi'nde bitki



238



EGE DENİZİ



Ege Bölgesi'nin başlıca kenti Izmir'den görünüş.



örtüsünde, dağların alt yamaçlarında maki türleri (def ne, delice, mersin, kocayemişi, zakkum, vb.), yüksek lere doğru kızılçam, karaçam ve fıstıkçamı ormanları



edildiği Ege Bölgesi'nde, yeraltı gelir kaynaklarının baş



sanayi bitkilerinden tütün, pamuk,keten,şekerpancari,



reye bağlanan bölgede, İzmir başlıca deniz ve hava li



ağır basar. Tarımda tahıllardan buğday, arpa ve mısır,



yağ çıkarılan bitkilerden susam ve ayçiçeği ekilir. Dikili



alanlarda başlıca yeri zeytinlikler ve üzümbağları tutar.



Hayvancılık (koyun, kilkeçisi) pek önemli değildir. Sa nayinin özellikle Izmir yöresinde toplanmış dokuma sa nayisi, makine yapımı ve besin sanayisi kollarıyla temsil Ege denizi kıyılarından görünüş.



licaları arasındalinyit, zımparataşı, mermer, borasit ve manganez yatakları sayılabilir.



Karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayoluyla çev manıdır.



Ege denizi



Akdeniz'in Anadolu ve Balkan yarımadaları arasına



EGE UYGARLIĞI 239 uzanmış kolu, Çanakkale boğazıyla Marmara denizine



(ve Karadeniz'e) bağlanan, yakın geçmişte büyük bir



kara parçasının sular altında kalmasıyla oluşan Ege de nizinde (214 000 km²), ortalama derinlikler 350 m'yi



Lemon



lara rastlanır. Ortalama %o 38 olan tuzluluk oranı, gü



EGE DEN



aşmazsa da, yer yer derinliği 2 000 m'yi aşan çukurluk



ANADOLU



neyden kuzeye doğru azalır: Karadeniz'in 40 cm kadar yüksek olan az tuzlu ve hafif yüzey suları Marmara de



Onthon



nizi üstünden Ege denizine boşalırken, Akdeniz'den



Worces SOSYUNANISTAA



gelen daha tuzlu ve yoğun sular da, dip akıntısı halinde



Marmara denizine geçer. Yüzey sularının sıcaklığı kış



Lema



Kread of us



mevsiminde kuzeyden (8 °C) güneye (15 °C) doğru ar



Boo



Pyik.co



tan Ege denizinde, yaz mevsiminde sıcaklık her yerde 23 °C'tır; derinlerdeyse hiçbir mevsimde değişmez: 13



LOS



AKDENIZ



dan esen, "Eteziyen rüzgârları" adı verilen rüzgârların



Hagha Trace



zengin değilse de, büyük akarsuların ağızlarında bol



Uzunada ve Hekimada İzmir iline, Salih adası ve Karaa da Muğla iline bağlıdır.



Ege denizi kıyılarında çok sayıda önemli liman yera



lır. Bunların başlıcaları Türkiye'de İzmir, Yunanistan'da Pire ve Selanik limanlarıdır.



Ege denizinin önemli özelliklerinden biri, gemilerin



PATHOS



stoszakos



EGE UYGARLIĞI Minos denetimindeli yerler



LO. 1700ed-10 1450 ved.



nırları içinde kalanların başlıcalarından Gökçeada ve



Bozcaada Çanakkale iline, Alibey adası Balıkesir iline,



GIRIT M



egemen olduğu deniz, genel olarak balik bakımından



Toplam yüzölçümü 23 000 km?'yi bulan çok sayıda adanın yeraldığı Ege denizindeki adalardan ülkemiz si



ONIKIO



finom



Akrotiri



THOMA Kastri



°C. Genellikle yaz mevsiminde kuzey ve kuzeydoğu



miktarda göçmen balık avlanır.



ON



Delphia



Myleri dencamindelu yerler



10. 1450 yed0.1250 ye d.



1.0. XX. yy. ile 1.0. XII. yy. arasında gelişen Ege Tunç Devri'nde önce Girit adasındaki Minoslular, sonra da



Yunanistan yanmadasındaki Mykenaililer ağır basmıştır.



Minoslulann ve Mykenaililerin etkisi, kolonileştirme ve ticaret yoluyla yayılmıştır.



karayı uzun süre gözden kaybetmemeleridir. Bu özel lik, Eskiçağ'da denizciliğin gelişmesine olumlu etki ya parak Ege denizi kıyıları arasında gidiş-gelişi kolaylaştır



adadaki başlıca Tunç Devri merkezi olan Knossos'un



LIĞI) gelişmesine katkıda bulunmuştur.



ne hastanesinde asistanlığa başladı (1923). Ordu Sağlık



Yunanistan'ın eski adı Hellas'a dayanılarak Hellas uy garlığı diye adlandırılır. Bu uygarlıkların gelişme aşama larıysa, özellikle çömlekçilik üsluplannda açıkça görü len değişikliklere göre, ilk, orta ve son diye evrelere ay rilir. Yunanistan yarımadasındaki Mykneai'den kaynak lanan uygarlığın adıysa,Tunç Devriuygarlığının Yunanis tan yarımadasındaki, bazen de bütün Ege bölgesindeki



danışmanlığına (1927), Ankara Merkez hastanesi iç



son aşaması için kullanılır.



hastalıkları şefliğine getirilip (1927),İstanbulTıp Fakül



tesi'nde doçentlige (1933), profesörlüge (1940), ordi



Krallık, Orta Krallık ve Yeni Krallık dönemleriyle kabaca



kanlık yaptı; 1965'te rektör seçildi. Kalp ve karaciğer



ler de Mısır'la olan ilişkilere dayanılarak, ayrıca zaman



uluslararası kongreye katıldı, uluslararası tıp dernekleri



nilarak belirlenmiştir.



miş ve kıyılarında ortak bir uygarlığın (Bk. EGE UYGAR Egeli, Ekrem Şerif



Türk hekimi (Bandırma 1901-İstanbul 1980). İstanbul



Tıp Fakültesi'nibitiren (1922) Ekrem Şerif Egeli, Gülha



efsanevi kralı Minos'un adından Minos uygarlığı adını



vermiştir. Kyklades adalarındaki Tunç Devri uygarlığı Kykladlar uygarlığı, Yunanistan yarımadasındaki de



Ege uygarlığının üç ana evresi eski Mısır'daki Eski



naryüs profesörlüğe (1952), yükseldi; birçok kez de



aynı tarihlere rastlar. Ege uygarlığıyla ilgili yaklaşık tarih



hastalıklarına ilişkin incelemeleriyle ün salıp, birçok



belirlemede kullanılan bilimsel yöntemlerden yararla



ne üye oldu. 1973'te Tip Fakültesi'ndeki görevinden



BİLGİ KAYNAKLARI



emekliye ayrıldı.



Sonraki Yunanlılar, kendilerinden önceki, demirin bi



Klinikten Notlar (1957).



tunçtan yapıldığı daha önceki çağdan



Başlıca yapıtları: Kalp ve Damar Hastalıkları (1948),



Ege uygarlığı



1.7. 3000-1000 yılları arasında, Ege denizinin Anadolu



kıyılan ile Yunanistan yarımadasında ve Ege denizinde ki adalarda gelişmiş Tunç Devri uygarlığına verilen ad.



Ege uygarlığının temel coğrafi bölgeleri günümüzdeki



Girit adası, Kyklades adaları(ya da "Kykladlar")ve Yuna nistan'dır.



linmediği ve Homeros'un anlattığına göre silahlann



haber



dardılar. Efsanelerinde bu çağdan kalma bazı adlar ve bazı gelenekler korunmuştur. Mykenai ve Tiryns'teki gibi, Tunç Devri'nden kalma dev boyutlu surlarla ilgili



gerçek bilgilerse, ancak XX. yy'da yapılan kazılar sonu



cunda elde edilmiştir. 1876'da Heinrich Schliemann, Mykenai'de, içlerin de görkemli altın hazineleri de bulunan, sütunlu kral mezarları ortaya çıkarmış, buradaki, Tiryns'teki ve Yu nanistan yarımadasının en güneydeki bölgesi olan Pe



Konumu ve verimli niteliği nedeniyle Girit başlangıç



loponnesos'un başka yerlerinde ortaya çıkarılan yapit



raklarındaki ilk gelişmiş uygarlık, Girit'te 1.0. III. binyil da doğmuştur. Bu uygarlığın doğuşunu sağlayan etme nin, Anadolu ya da Suriye'den gelen göçmenlerin bakı



garlığı konusunda pek çok şey öğrenilmiştir. Söz konu



ta bu uygarlığın en önemli bölgesi olmuş, Avrupa top rin ve tuncun işlenmesini de birlikte getirmeleri olduğu sanılmaktadır. Sir Arthur Evans, Girit'teki Tunç Devri uygarlığına,



lardan, Tunç Devri'nin son dönemindeki Mykenai uy su kalıntıların bazıları arasında saraylar, konsollu ve to



nozlu,



kovan



biçiminde etkileyici' mezarlar



("tholps"lar) sayılabilir. 1890 yıllarında Kyklades adala rinda da kazılar yapılmış ve Melos adasındaki Phylako pi'de Tunç Devri'nden kalma eksiksiz bir kent ortaya çı



240 EGE UYGARLIĞI



(Üstte) Knossos'taki Minos sarayında yapılan kazıda, geniş setleri, törenler için



yapılmış merdivenaralıkları ve iç tesisatı bulunan şaşırtıcı birçok katlı yapı ortaya çıkartılmıştır. (Sağda) Yılan tanrıçayı canlandırdığı sanılan bu pişmiş topraktan heykelcik (yaklaşık olarak 1.O. 1600'den kalma), Knossos'taki tapınakta



bulunmuştur. Tanrıça, minos kadınlarnin giysisiyle canlandırılmıştır. kartılmıştır. 1900'den başlayarak dikkatler Girit'e yönelmiş, Sir



Arthur Evans'ın Knossos kralı Minos'un büyük sarayını



ortaya çıkarmasından sonra, adalarda Mykenai uygarlığından daha eski ve ona kaynaklık etmiş bir Minos uy-



garlığı gelişmiş olduğu anlaşılmıştır. İki dünya savaşı arasındaki dönemde Yunanistan yarımadasında da çalışmalara başlanmış ve Carl Blegen 1939'da Pylos'ta



(Navarin), Nestor'un iyi korunmuş sarayını bulmuştur.



Son yıllarda da Nikolaos Platon, Girit'in doğusundaki



vardır. Nitekim Girit'in bazı yerlerinde, bütün bir klanın birkaç kuşak boyunca ölülerini gömmeleri için daire bi çiminde kirişli ve tonozlu mezarlar yapılmış, buna kar şılık Yunanistan yarımadasında, daha küçük bir ailenin ölülerine yetecek büyüklükte mezarlar yapılmıştır. Kyklades adalarındaysa, bireysel mezarlar ağır basmış tir.



MINOS UYGARLIĞI



İ.Ö. yaklaşık 2500'den başlayarak Girit'te, yazının ge



yerleşme merkezi bulmuştur.



liştirilmesiyle ve yazılı taşların yaygın kullanımıyla dik kati çeken bir uygarlık ortaya çıkarak gelişmeye başladı. Kyklades adalarında ve Yunanistan yarımadasında (özellikle de Lerna) da, büyük bir olasılıkla yazı kullanıl maya başlanmıştı. Ama doğudan ve kuzeyden gelen



İLK EGE HALKLARI



halkların akınları bu bölgelerde uygarlığın gelişmesini



Cilalıtaş Devri'nde Yunanistan yarımadasında ilkel avcı topluluklar yaşıyorlardı. İ.Ö. VI. binyılda (ya da daha



geciktirdi. Anadolu'dan gelen halklar İ.Ö. 2200'e doğru Kykla des adalarının çoğunu ele geçirip, Yunanistan yarıma



Zakros'ta bir Minos sarayı ortaya çıkarmış, Spyridon Marinatos, yanardag kökenli Thera (Santorini) adasındaki Akrotiri'de, küller altında kalmış zengin bir Minos



öncesinde) Anadolu'dan ve daha doğudan (Mezopo-



tamya'dan) gelen halk toplulukları Ege denizine ulaşıp, Girit'e ve Yunanistan yarımadasının bazı yerlerine yer-



leştiler. Bu topluluklar, taştan yapılmış aletler kullanmayı sürdürüyor, ama tarım yapmayı da biliyorlardı. Tunç Devri'nin başlarında, İ.Ö. 3000'e doğru doğudan yeni göçmenlerin Ege bölgesine geldikleri sanılmaktadır. Ege bölgesinde Tunç Devri'ndeki ilk yerleş-



me merkezleri genellikle küçük, ama iyi savunulabilecek konumlarda yapılmış yerlerdi; çevreleri de sağlam



duvarlarla çevrilmişti. Bu yerleşme merkezi biçimi, o dönemde küçük saraylarda oturan reisler tarafından



yönetilen çok sayıda bağımsız küçük devlet bulundu ğunu düşündürmektedir. Tunç Devri'nin sona erdiği ve Ege bölgesinin birbirleriyle sürekli savaşan küçük toplu-



dasında da Lerna'ya ve Peloponnesos'un doğu kesi



mindeki başka yerleşme merkezlerine yerleştiler. Bir



kaç yüzyıl sonra Balkanlar'dan gelen halkların da Pelo ponnesos'a girdikleri ve Lerna'da izler bıraktıkları sanıl maktadır. Bu kuzeyden gelen halkların, bir Hint-Avru pa dili konuşmuş olabilecekleri, bunun da Yunanca'nın ilk biçimi olabileceği düşünülmektedir. Bu akınların Girit'e ulaşmadığı sanılmaktadır. Bu sa yede de Minos uygarlığının gelişmesi sürmüş, Phaistos,



Knossos, Mallia ve Zakros'ta büyük saraylar kurulmuş tur. Knossos ve Phaistos'da kurulan ilk saraylar, İ.Ö. 1700'e doğru, belki de Girit devletleri arasındaki savaş lar sırasında yakılıp yıkılmıştır. 1.0. 2000'den daha ön ce, Girit ile Peloponnesos arasındaki Cerigo (Kythera)



luklara bölündüğü 1.6. yaklaşık 1000 yıllarında da, du-



adasındaki Kastri'de bir Girit kolonisi kurulmuş, I.O.



rum aşağı yukarı aynıdır.



1700'den sonraysa, Kyklades adalarının çoğunda, bu arada Thera'daki Akrotiri'de, Milos'taki Phylakopi ve Kea'daki Haghia Irini'de çok sayıda Giritli yerleşmeci görülmeye başlanmıştır. Kyklades adaları ile Yunanistan yarımadasının bazı



Knossos ve Tiryns gibi merkezlerin adlarının, Hint-



Avrupa kökenli olduğu sanılmakta ve Tunç Devri'nin



başlangıç döneminden ya da daha öncesinden kaldıkları düşünülmektedir. İlk Ege halklarının ortak bir dili ya da birbirleriyle akraba dilleri (bunların daha önce Ana-



dolu'da konuşulmuş dillerle de bağları vardır) konuşu-



yor olmaları, yüksek bir olasılıktır. Ayrıca, Ege bölgesin



de tunçtan yapılma aynı tip aletler ve silahlar kullanıl mış, altın ve gümüş kuyumculuğunda da aynı üsluplar



egemen olmuştur. Buna karşılık, özellikle çömlekçilikte ve gomme geleneklerinde, önemli yerel farkliliklar



kesiminin de bu dönemde Girit'e haraç ödemiş olduk



ları sanılmaktadır. Nitekim, Kyklades alarini yönet miş olan kral Minos'un oğullarıyla ilgili efsanelerde ve Atina'ya kabul ettirilmiş gençlerle ilgili haraç konusun daki efsanede, bundan söz edilmektedir. Mykenai'deki



1.Ö. XVI. yy'dan kalma sütunlu mezarlar ve içlerinde bulunan bol miktarda eşya, söz konusu dönemden kal



EGE UYGARLIĞI



241



WA TUTTE



(Üstte) Knossos



sarayında ortaya



çıkanlmış bu freskte (1.0.



yaklaşık 1500), bir



gencin Minoslular için dinsel önemi



olduğusanılan



tehlikeli bir sporu



yaparak boğanın üstünden atlayışı canlandırılmıştır.



(Solda) Kyklades adalanndan Thera'da ortaya



çıkarılmış, balıkçı bir genci canlandıran fresk. 1.0. 1628'deki



büyük yanardag



püskürmesiyle



adanın kentleri lavlar ve küller



altında kalmıştır.



madır. Mezarlarda bulunan görkemli kılıçlar, kakmalı hançerler, üstlerine savaş ve av sahneleri kazılmış altın



da yapılan uzun ev modeline uygun, büyük bir merkezi ocağı ve sütunlu bir girişi bulunan geniş bir galeri yera



lir. Homeros'un Odysseia'sında bu tür saraylar betim



lenmiş ve söz konusu galeri tipine "megaron" adı veril miştir. Megaronun sütunlu girişinin önünde, çeşitli oda ların ve büroların açıldığı bir avlu bulunur. Minosluların saraylarıysa dikdörtgen biçiminde geniş bir avlunun



çevresinde kurulmuşlardır; bu avlu, belki de dinsel ne denlerle, kuzey-güney yönündedir. Girit'i ele geçiren Mykenaililer Phaistos, Mallia ve Zakros saraylarını yık



mışlar, buna karşılık Knossos'taki sarayı yıkmayıp, ken dilerine uyarlamışlardır. Phaistos yakınındaki Haghia Triada'daysa, küçük bir Minos sarayının kalıntıları üstü



ne, yarımada tipi bir saray kurduklan sanılmaktadır. Yeni gömme gelenekleri ve çömlekçilikteki değişik likler de, 1.6. yaklaşık 1450'den sonra Knossos gibi yer leşme merkezlerinin Yunanistan yarımadasından gel me toplulukların eline geçmiş olduklarınıgöstermekte dir. Üstünde yazılar bulunan çok sayıda levhanın orta



ya çıkarıldığı Knossos'ta, Girit'in Mykenaililer tarafın



dan ele geçirilmesinden önce kullanılan çizgisel A'dan



ayırt etmek için çizgisel B diye adlandırılan bir yazı kul



lanılmıştır. 1952'de, bu levhalardaki yazılar Mikhail



Ventris tarafından çözülmüş ve Yunanca oldukları anla



şılmıştır. Bu sonuç kabul edilirse, Girit'i ele geçiren



Mykenaililerin Yunanca konuştukları ve Dor olmayan Yunanlılardan oldukları sonucuna varmak gerekir.



1.6. 1450 yılından başlayarak ve sonraki yıllarda



yüzükler, vb. çok değerli buluntuların pek çoğunun, Giritli sanatçılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır.



Mykenai egemenliğinde olan Ege bölgesinde, tekbi çimli bir uygarlık oluşmuşsa da, yerel farklılıklar (özel



Yakın dönemekadar arkeologlar, Thera'daki yerleşme



gibi yerleşme merkezlerindeki ve Girit'teki Knossos'ta



MYKENAI UYGARLIĞI



merkezlerinin İ.Ö. yaklaşık 1500 yıllarındaki bir yanar



likle çömlek süslemeüsluplarında) sürmüştür. Yunanis



tan yarımadasında, Mykenai, Tirgos, Pylos ve Thebai



dag püskürmesi sonucunda lavlar altında kaldıklarını düşünüyorlardı. Ama gelişmiş tarih belirleme teknikleri sayesinde, söz konusu püskürmenin İ.Ö. 1628'e doğru



ki saraylar, çok sayıda bağımsız devletin birarada yaşa



yerleşme merkezlerinde yaşamın sonaermesinin ne denleri karanlıkta kalmayı sürdürmektedir. Daha sonra, 1.O. 1450'ye doğruysa Girit'i Yunanistan yarımadasın dan gelen istilacılar ele geçirmiş, Kyklades adalarını da işgal ederek, Melos adasındaki Phylakopi'de eski bir sa rayın yerinde yeni bir saray yapmışlar ve kentin çevresi ni savunma duvarlarıyla çevirmişlerdir. Phylakopi'deki gibi, Yunanistan yarımadasında ya pılmış saraylar da, Minosluların saraylarından farklıdır. Bu sarayların ortasında, orta Tunç Devri'nde yarımada



Knossos'taki sarayın, son olarak 1. O. XIV. yy'da yıkılmış olduğu düşünülmektedir.



gerçekleştiği anlaşılmıştır. Bu durumda, söz konusu



mış olduklarını ortaya koymaktadır. Büyük bir olasılıkla,



bu devletlerin bir bölümü, Tunç Devri'nin sona erme



sinden önce ötekiler tarafından yutulmuştur. Özellikle



Kral cenazelerinin gömüldüğü daire biçiminde ve tonozlu "tholos"ların en büyüklerinin (bunların arasın da Atreus hazinesi de vardır) bulunduğu Mykenai'nin,



1.0. XVIII. yy'da Ege bölgesinin büyük bölümünü de netimi altında tutan minyatür bir imparatorluğun baş kenti olduğu sanılmaktadır. Günümüzde Anadolu'da



bulunmuş Hitit metinlerinde geçen “Ahhiyava" ile Ho meros'un Truva'yı kuşatan Yunanlılara verdiği ad olan



242



EGGLESTON, EDWARD (Sağda) Bir Mykenai askerini



canlandıran bu resim, İ.Ö. 1400 1200 yıllarından



kalma bir Mykenai mezannda



bulunmuş



yabandomuzu dişinden miğfere ve zırha



dayanılarak



yapılmıştır. Kalkan, öküz derisinden ve



8 biçimindedir.



(Üstte) Mykenai'deki kral mezarlanndaki mumyalanmış bir kralın yüzünde bulunan bu dövme altından ölü maskesi,



1.O. XVI. yy'dan kalmadır. Maskede, Mykenaililerde yaygın bir moda olduğu anlaşılan, tam sakallı ve bıyıklı bir adamın



yüzü canlandırılmıştır. (Ulusal Múze, Atina.)



zisinin Yunanca olduğu görüşüyle bağdaşmamaktadır.



“Akhaioi"nin aynı sözcük olduğu sanılmaktadır; bu



cek başka bir öğe de, Peloponnesos'a giren en son Yu nan dalgasını oluşturan Dorlardır; ama Dorların da böl



doğruysa, söz konusu Mykenai Imparatorluğu'nun ya



geye, daha sonra gelmiş oldukları düşünülmektedir.



da daha küçük bir devletin varlığı da doğrudur. O tarih



Misir'a da saldırmış olan Deniz Halklarının akınlarının



lerde



Mykenai uygarlığının yok olmasına yol açmış olabile



Mykenaililer, Anadolu'nun batıkıyısındaki, Mi



ve bunların yanı sıra uzun süreli kuraklık ve kıtlığın bir



nosluların kendilerinden önce kolonileştirdikleri Mile tos gibi merkezleri de egemenlikleri altına almışlardır.



boşluk yarattığı, bu boşluğu daha sonra Dorların dol durduğu da ileri sürülmektedir. Bir başka kurama görey se, çökmenin nedeni, Mykenai devletleri arasındaki sa vaşlardır.



EGEUYGARLIĞININ ÇÖKÜŞÜ



1.Ö. 1200'e doğru Yunanistan yarımadasındaki saraylar yıkılmış ve bir daha da yapılmamıştır. Ama Mykenai,



Tiryns ve Girit'teki Knossos gibi kentlerde, daha küçük boyutlarda da olsa, yerleşme sürmüştür. Uzmanlar sarayların yıkılmasıyla ve Mykenai uygarlı ğının ortadan kalkmasıyla ilgili çeşitli kuramlar öne sür müşlerdir. Bir görüşe göre, Mykenaililer, kuzeyden ge len Yunanlı işgalcilerin topraklarna yerleşmeleri sonu cu ortadan kalkmışlardır; ama bu durum, çizgisel B ya



Yıkımlardan hemen sonra, Peloponnesos'tan gelen Mykenaili sığınmacılar Kyklades adalarına ve Girit'e göçmüşler, hattâ Kıbrıs'a ulaşmışlardır. Bununla eşza manlı olarak, Mykenai dünyasının kuzey sınırlarının



ötesinden gelen halkların, İ.Ö. 1200 yıllarından sonra Yunanistan yarımadasının güney kesimlerine yerleş meye başladıkları, yeni gömme geleneklerini ve giyim



biçimlerini de birlikte getirdikleri açıkça bilinmektedir. Doğal olarak bu yeni gelen halklar, yerli nüfustan arta



kalanlarla karışmışlar ve Mykenai uygarlığının bazı yan larını benimsemişlerdir. Mykenai uygarlığının bu taklit biçimleri, yerel farklılıklar göstererek, Tunç Devri'nin



sonuna kadar sürmüştür. O tarihten sonraysa, 1.0. XI.



yy'a doğru söz konusu karma uygarlık, bazı bölgelerde, özellikle Attike'de gelişerek, klasik Yunan uygarlığının temelini oluşturmuştur.



Mykenai dünyasının çökmesine neyin yol açtığı, Ege uygarlığıyla uğraşan uzmanların önünde duran en bilin



meyen ve çözülmesi en güç sorundur. Tunç Devri'nin Girit'teki ve Ege bölgesinin öbür merkezlerindeki baş langıcından öğrenilecek çok şey vardır. Ayrıca Thera



adasındaki Akrotiri'de ve Mykenai, Tiryns ve Knossos gibi yerleşme merkezlerinde sürdürülmekte olan kazi



lardan görkemli sonuçlar alınmaktadır.



Eggleston, Edward Mykenai uygarlığının önde gelen merkezlerinden Mykenai kalesini çevreleyen ve 1.0. yaklaşık 1250 yıllarında yapılmış duvarın batı girişini oluşturan "Aslanlı



ABD'li yazar ve dinbilimci (Indiana 1837-New York



başları kopmuş olan iki aslanın yükseklikleri 3'er m'dir.



samların gerçekçiliğini aktarmayı düşündü ve bu yönte mi uygulayarak çağının toplumunu betimlemeye girişti.



Kapi". Gerek kapı, gerek duvar, harç kullanılmadan biraraya getirilmiş büyük taşlardan oluşur. Günümüzde



1902). Din öğrenimigörerek rahip olan Edward Eggles ton, Taine'in etkisinde kalarak, romana Hollandalı res



EGZERSİZ



243



1871'de yayınladığı, The Hoosier Schoolmaster (indi



analı Öğretmen) romani, edebiyatta devrimci bir olay



sayıldı. Sonra, romanı bir tür örf ve adetler tarihi olarak görme anlayışını vurgulamak için, ABD'de Yaşamın Ta rihi adlı bir yapita başladı; ama iki cildini tamamladıktan



sonra öldü. Ayrıca, The Begginners ofa Nation (Bir Ulu su Kuranlar, 1896) adlı bir tarih kitabı vardır.



Egk, Werner Alman bestecisi (Aachsesheim 1901-Bavyera 1983). Frankfurt ve Münih'te müzik öğrenimi gören, Werner



Egk, genç yaşta operaya yönelip, 1935'te ilk operasi Büyülü Keman'ı (Die Zaubergeige) sahneletti. Konula



rini Ibsen'den (Peer Gynt, 1938), W. B. Yeats'den (Co



lumbus, 1941; Irlanda Efsanesi (Irische Legende, 1955]), Gogol'dan (Müfettiş (Der Revisor, 1956]), vb. aldığı operalarıyla ün saldı. egzama Örtü



ya da plaklar biçiminde gelişen kaşıntılı, kızartılı,



içi sivi dolu kesecikli deri hastalığı. Nedeni tam olarak açıklığakavuşturulamamış olan, yalın biçimleri organik



eksiklikler sırasında ortaya çıkan egzamanın, "yapısal



Yerleşik yaşam süren kişilerin uygulayabilecekleri en elverişli egzersiz çeşitlerinden biri yüzmedir.



ve bedeni daha sağlıklı kılmak için yapılan çalışmalara



verilen genel ad. Egzersiz terimi maraton koşularından, zorlu yürüyüşlere kadar her şeyi, profesyonel atletlik



yapılı birinden, bedenini geliştirmek isteyen oturarak Bacaklarda yaygın bir egzamanın görünüşü.



çalışan bir kişiye kadar herkesiiçine alabilir. Bir boş za



egzama" ya da "nedeni bilinmeyen egzama" dive nite



taya çıkmış bir gelişmedir. Geçmişte, evin içindeki ve



nümlü süt bebeklerinde ortaya çıkar. Bunun dışındaki egzama çeşitleri, saç boyalari, anestezi maddeleri, gü neş ışınları, vb. pek çok sayıda dış etmenle temas sonu



rektirirken, günümüzde oldukça az sayıdamesleğin bu tür bir çaba gerektirmesi, genellikle oturarak çalışan ki şilerin, boş vakitlerinde bedenlerini çalıştırmak için çe



davide,asitborikli su gibi kaşıntı önleyici sıvılarla pansu mana, çinko oksit, vb. maddeler içeren merhemlere,



Egzersizde başlıca fizyolojik olgu, iskelet kaslarının ya



man etkinliği olarak egzersiz, oldukça yakın tarihte or



lenen biçimleri, kalıtımsaldır. Genellikle saglıklı görü



dışındaki yaşamın birçok yanı bedensel çalışmayı ge



cu ortaya çıkar ve "alerji kökenli” diye nitelenirler. Te



şitli çalışmalar yapmalan gereğini doğurmuştur. TEMEL EGZERSİZ FİZYOLOJİSİ



alerji yapıcı maddenin belirlenebildiği durumlarda da genel duyarlık azaltıcı maddelere başvurulur. egzersiz



Güç ve dayanıklılık kazanmak ya da bunları sürdürmek



da istemli kaslar diye adlandırılan kasların kasılmasıdır.



Kaslar bir dizi esmerkezli kasılma ya da dişmerkezli



uzama aracılığıyla hareket ederler. Esmerkezli kasılma



lar, kas telciklerini kısaltarak kasların iki ucunu birbirine



çekerken, dişmerkezli kasılmalar, kas telciklerini uzata



rak, etkin kasların uçlarını birbirinden uzaklaştırır. Eş.



244



EGZERSİZ



merkezli kasılmalar bir nesneyi yukarı kaldırır; dişmer kezli kasılmalarsa o nesneyi aşağı indirir. Eşmerkezlikas



performansını ölçmek için kalp veriminden yararlanır



kasılmaları, dişmerkezli egzersize oranla daha çok



Kasılan kas hücreleri, toplam isi üretimini normal be



enerji kullanır. Bir kas kasıldığı zaman, içindeki kan da



den sıcaklığının 10-20 katına çıkarabilir; dolayısıyla da,



da, egzersiz yapan kastaki kan akışı otuz kat kadar artar. Bu fazla oksijenin çok hızlı bir biçimde etkin hücrelere taşınması ve karbon dioksidin de aynı biçimde çok hızlı



caklığı yükselerek, beyindeki ısıya duyarlı hücrelerin et kinleşmesine yol açar; bunun sonucunda, deri damar



marlarına baskı yapar; buna karşılık, iki kasılma arasın



olarak uzaklaştırılması gerekir. Dolayısıyla dolaşım ve



solunum hızlarında artış ortaya çıkar.



Egzersiz için gerekli enerji, farklı tipte etkinlik göste



ren iki sistemden gelir. Oksijene gereksinme duymayan anaerobik sistem, orta yoğunluktaki etkinlik için gerekli enerjiyi sağlar; yakıt kaynağı olarak besinlerdeki gliko jeni (glikoz) kullanır. Egzersizin ilk bir buçuk dakikası için gerekli enerjinin başlıca kaynağını anaerobik sistem



oluşturur. Egzersizin ikinci dakikasından sonra, etkinli ğin sürmesi için, oksijen kullanan aerobik sistem devre ye girer.



Aerobik sistem, yakıt kaynağı olarak glikojeni,



yağları ve proteinlerikullanır. Güç ve dayanıklılığa bağlı egzersizlerde aerobik sistem kullanılır ve bunun kalp damar sağlığına büyük ölçüde katkıda bulunduğu sap tanmıştır. Az güç gerektirdikleri ve uzun sürelerle orta



ya çıktıklan için, gündelik etkinliklerin çoğu aerobiktir;



buna karşılık ağır emek harcama gerektiren işler, genel likle hem aerobik, hem de anaerobiktir. Kas etkinliğinin başlangıç enerjisi, adenozin trifosfa tin (ATP) üretilmesiyle sağlanır. ATP'nin yıkılmasıyla açığa çıkan enerjiyle, kas hücreleri kasılır. Bu sistem, ki sa, patlamalar biçiminde oluşan hızlı etkinlik patlamala rinin enerjisini sağlar ve yoğun egzersizin ilk 20-30 sani



yesinin başlıca güç kaynağını oluşturur. Bunun ardın dan aerobik ve anaerobik sistemler devreye girer. Kalp atış hızı arttıkça, kalp verimi artar ve dolaşım sistemi içindeki atardamar basıncında (tansiyon) yük selme olur. Egzersiz, kan akışının artmasına yol açar; bu da kasların çalışması için gerekli oksijen sağlanımını ar tirir. Egzersiz programında bedenin bir alanı kullanılmi



yorsa, çevre direnci, kullanılmayan bu bölümlerdeki kan basıncını eşitler. Egzersiz sırasında beden, oksijeni iki farklı yoldan tü ketir; bunların biri bedenin toplam gereksinmesi için, öbürü kalp kası içindir. Bedenin iş görürken tükettiği



oksijen miktarı VO? diye adlandırılır. Toplam solu



num oksijentüketimi(VO?), azami kalp veriminin, atar damarlar ile toplardamarlardaki oksijen arasındaki aza



mi farkın çarpımıyla gösterilir. Kalp verimi, kalbin atım hacminin (yani kalbin her atiminda ya da kasılışında ka



rinciktan fışkırtılan kan miktarı) ve kalp atış hızının ürü nüdür; egzersize katlanma oranını belirlemek ve kalp Halter gibi ağır egzersizler yapmak isteyen kişilerin, mutlaka hekim denetiminden geçmeleri gerekir.



15KG



lar.



beden isısını düzenleyen düzeneklere önemli görevler yükler. Bir süre egzersiz yapıldıktan sonra, beden si larına giden sempatik uyarı akışının sinire yüklenmesi ketlenir. Bu da, ter bezlerindeki sinir telciklerini uyarıp, söz konusu bezleri genişleterek terin salgılanmasını ve beden sıcaklığının düşmesini sağlar. EGZERSIZIN YARARLARI Egzersizin hem bedensel, hem de ruhsal yararları var dır. Düzenli egzersizin bedensel yararları arasında kas



gücünün ve gerginliğinin gelişmesine ve beden ağırlığı



nin denetim altında olmasına yardım etmesi sayılabilir.



Düzenli egzersizin, kalp dahil, bütün kasları güçlendir mesinin yanı sıra, kemiklerin kalsiyum tutumunu artıra



rak güçlenmelerini sağladığı düşünülmektedir; atarda



mar basıncı yüksekliği (yüksek tansiyon) ile kolesterol düzeylerini azalttığıda kanıtlanmıştır. Düzenliegzersizin ruhsal yönden de kişinin kendini iyi hissetmesine, ayrı ca stres azalmasına yardımcı olduğu düşünülmektedir . Düzenli egzersiz, kilonun korunması, kalp hızı, akci



ger kapasitesi ve kolesterol ile atardamar basıncı dü zeyleri bakımından sağlıklı kalmaya yardımcı olur. Dü zenli olarak egersiz yapan kişiler bu etkinliklerini ömür boyu sürdürebilirler; üstelik kişiler yaşlandıkça, düzenli egzersizin yararları daha da artar. Yaşlanma sonucu or



taya çıkan olumsuz durumlarda genetiğin rolü olmakla birlikte, egzersiz, yaşlanan beden üstünde yararlı etki ler yapar; bedenin uygun yapısının korunmasına yar dımcı olur ve yaşlanmanın fiziksel etkilerini geciktirir. Yaşla birlikte bedenin koşullarında bozulma oluşur ve



gerekli egzersizler yapılmazsa, kaslarda, kemiklerde, kalp-damar sisteminde önemli sorunlar ortaya çıkar.



Kaslar erir ve gerginliklerini yitirir; kas kirişlerinin kılıfla rinda yırtılmalar olması kolaylaşır ve sıklaşır; kemikler



zayıflar ve gevrekleşir, dolayısıyla da kolayca ve sık sık kırılırlar. Kalp-damar sistemi açısından da yaşlılık, her hangi küçük bir çabada nabız ve atardamar basıncının yükselmesine, dolayısıyla da damar sertliğinin daha er



ken gelişmesine yol açar.



Kalp-damar hastalıklarının gelişmesinde atardamar yüksek basıncı, kalp hastalığı ve kolesterol yüksekliği



ortak etki gösterirler. Düzenli egzersiz yapmanın kalp damar hastalıklarından, özellikle de miyokart enfarktü sünden (kalp krizi) koruduğuna inanılmaktadır. Egzersi zin, kolesterol düzeylerinidüşürürken, “iyi" kolesterol



ler diye adlandırılan yüksekyoğunluklu lipoproteinle rin (HDL) düzeyini artırdığı da kanıtlanmıştır.



Eski koşuculara, tenisçilere ve yüzücülere ilişkin fiz



yolojik bulgular, bu etkin grup arasında, aynı yaş gru: bundaki başka kişilere oranla daha yüksek bir dinçliği ortaya koymaktadır. Incelemeler, iyice etkin bireylerin



kalp-damar sağlığında ortalama % 4 oranında kayıp



olurken, etken olmayan kişilerin % 8 bir kaybı olduğu



nu göstermektedir. Düzenli egzersiz, yaşa bağlı beden sel kapasite azalmasını, yaklaşık % 50 oranında gecik tirmekte ya da ertelemektedir.



EGZERSİZ VE KİLO YITIMI



Şişmanlığın başlıca nedenlerinden biri, bedensel hare



ketsizliktir. Günümüzdeki en geçerli kilo verme prog



ramlarında, fazla kiloloları yavaşça ortadan kaldırmak için, perhiz ile egzersizin birleştirilmesi önerilmektedir.



Bu ideal kilo verme, kadınlarda haftada 0,45-0,9 kg, er



keklerde 0,9-1,35 kg'dır. 0,45 kg'lık saf yağ yitimi için,



EGZİSTANSİYALİZM 245 fazladan 350 karbonhidrat kalorisi harcanması gerekir.



Kalori eksikliğinin, günde 2 000-2 500 karbonhidrat ka



lorisini ya da haftada 1,8 kg yağı aşmaması gerekir ve



hem artmış kalori harcanmasını (egzersiz aracılığıyla),



hem de azalmış kalori alımını temsil etmelidir. İstenen



kiloya erişilince,bunu sürdürebilmek için haftada üç kez, günde 20 dakikalık bir egzersiz uygulanmalıdır. EGZERSİZ PROGRAMLARI



Bir egzersiz programını uygulamaya başlamadan önce,



kişinin hekim incelemesinden geçmesi ve bu tür bir el



kinliğin olumsuz etkilere yol açmayacağından emin olunması gerekir. Program, kişinin çalışma kapasitesi



çevresinde tasarlanmalı, bu kişiyi iyi durumda tutmak için gerekli egzersizin yoğunluğu tahmin edilmelidir. Çalışma kapasitesi birkaç yolla belirlenebilir. En doğru



yöntem, azami oksijen alımının, yani çalışma sırasında kullanılan en yüksek oksijen oranının belirlenmesidir. Bu test, özel ve pahalı donanımı gerektirdiğinden, çalış



ma kapasitesi genellikle, daha basit tekniklerle ölçü lür. En yaygın yöntemler, ayak tekerleği ya da bisiklet ergometresi kullanılmasıdır.



Bedensel çalışma kapasitesi belirlenince, kişinin sag lığı bakımından gerekli egzersiz miktarı hesaplanabilir.



Genellikle, bir egzersiz programı azami oksijen alımı nin % 70-75'i dolayında olmalıdır. Bedensel etkinlik,



etkinlik sırasındaki kalp hızıyla da belirlenebilir. Bu kalp



hızı, çalışma (işgörme) yoğunluğuna bağlıdır. Kalp hi zindan egzersiz yoğunluğunu hesaplama formülü şöy ledir: Düşük koşul KH (Kalp Hızı) - (maksimum KH dinleme KH'si) X % 60 + dinlenme KH'si; üst koşul KH-(maksimum KH - dinlenme KH'si) x % 80 + din lenme KH'si.



İyi bir egzersiz programının üç ana bileşeni, isinma



dönemi, aerobik egzersiz dönemi ve soğuma dönemi



dir. Isınma, sakatlanmaları önlemek bakımından çok önemlidir, çünkü kaslara kan getirir ve onları egzersize



(ister yürünecek, koşulacak, bisiklete binilecek ya da yüzülecek, ister bir spor karşılaşması yapılacak olsun) hazırlar. Isinmanin, kaslardaki ve kas kirişlerindeki yır



tılmaları önlemek için, gerilme ve esneklik hareketleri içermesi gerekir.



Bir egzersiz programı,kişiyi yavaşça istenilen biçime sokmalıdır. Sağlığı geliştirmek vekorumak için ne kadar



Özellikle orta yaşlarda uygulanabilecek en güzel



egzersizlerden biri golf oynamaktır.



egzersizin yeterli, hangi tip egzersizin en uygun olduğu



dönemi içinde düzenlenmiş bir hız içinde yapılmalan



le,egzersiz iki günde bir yapılmalıdır vehedefi kalp atı



sında hızlı yürüme, koşma (jogging), yüzme, aerobik,



rak gereken yoğunlukta olacak biçimde 15-60 dakika



de anormal sonuçlar elde edilmiş 60 yaşın altındaki kişi



yapılmalıdır.



Beden çalıştırması sırasında kullanılan egzersizin bi



programının başlangıç aylarında gözetim altında tutul



de kaslarını içine almalıdır. Böyle bir egzersiz sürekli,



şıldıktan sonra, gözetim olmadan da egzersizler sürdü



da, en başından, kişinin durumuna bağlıdır. Genellik



daha doğru olur. Bu tür kişilere uygun egzersizler ara



mini, azami kalp atım rezervinin % 60-90'ına çıkarmak olmalıdır. Etkinlik, her egzersiz dönemi için sürekli ola



bisiklet, tenis ve golf sayılabilir.



çimi ya da türü, büyük kas gruplarını, bacak ve üst göv



ritmik ve aerobik nitelikte olmalıdır. Bu tür egzersizler



arasında koşmak (Jogging), yürümek (uzun yürüyüş), yüzmek, hızlı yürümek, bisiklete binmek, aerobik dans, vb. sayılabilir.



40 yaşın altındaki sağlıklı kişiler ve kalp-damar hasta



Kalp-damar hastalığı riski yüksek ya da eforlu testler



lerde ve 60 yaşın üstündeki bütün kişilerde, egzersiz



ması gerekir. Belirli bir beden uygunluğu düzeyine ula



rülebilir. Belirlenmiş kalp-damar hastalıklar bulunan hastaların ve miyokart enfarktüsü ya da kalp damarları ameliyatı geçirmiş hastaların, gözetim altında bir "eriş kin beden sağlığıkalp rehabilitasyon programı" izleme leri gerekir.



lığı riski düşük, bir egzersiz testinden normal çıkmış 60



SONUÇ



rini taşıyan kendi düzenledikleri bir programı izleyebi



sağlam, gerek bedensel durumu pek iyi olmayan kişi



yaşın altındaki kimseler, genel beden çalıştırma çizgile



Bir egzersiz programı dikkatle planlanmalı ve gerek



lirler. Egzersizin yoğunluğu, işgöremeyecek duruma getiren bitkinliği önleyecekbiçimde sınırlanmalıdır ve her kişi kendi sınırlarınıbelirleyebilir. Egzersiz sırasında ya da egzersizin hemen ardından baygınlık ya da baş dönmesi, etkinliğin aşırı nitelikte olduğunu gösterir. Yerleşik yaşamsüren kişilerin çoğuna hemen her eg zersiz yararlı olmakla birlikte, hareketlerin bir zaman



lerde, yüksek düzeyde uyumlu bir beden gelişmesiyle sonuçlanmalıdır. Yaşlı kişilerin işlevsel kapasitesindeki azalmayı yavaşlatmalı ve durumları bozulmuş kişileri yeniden sağlıklı duruma kavuşturmalıdır.



egzistansiyalizm: Bk. VAROLUŞÇULUK.



246 EGZOSFER



egzosfer Dünya atmosferinin 450-600 km yüksekliğin ötesinde



bulunan en dış bölümü. Bu bölgedeki atmosfer gazları nin atomları, birbirleriyle çarpıştıktan sonra kolayca



uzaya dağılırlar. 1 000 km yükseklikte 1 milimetre küp havadaki 540 atom, çarpışmalar arasındaki 22 dakikalık



sürede ortalama olarak saniyede 2,3 km hızla hareket eder. Egzosferde en bol bulunan gaz helyumdur. 850 km'nin üstünde, atom halindeki hidrojen, atom halin



deki oksijenden daha sık bulunur; daha yükseklerdey



se moleküler azot (N2), moleküler oksijen (O2) ve argon oldukça seyrekleşir. Egzosferde sıcaklık yaklaşık 700



°C'tır; ama güneş lekelerinin etkisinin en az ve en çok



olduğu dönemlere göre bu sıcaklık 300 °C-1 700 °C



arasında değişebilir.



egzos sistemi Bir taşıtın egzos sistemi, yanma ürünlerini yolcu bölü



kanslarından ve çeşitli parçaların yankılaşımının neden olduğu geniş kapsamlı "beyaz gürültü"den oluşan kar



maşık bir sestir. Susturucu, gürültüyü üç yolla azaltır: "Helmholtz akort hücreleri" denilen iç bölümler, belirli frekansların. yankılaşımını yok edecek biçimde ayarlanır; "geniş bant dağıtıcısı" denilen öbür susturucular, ses atimlari nin enerjisini azaltarak geniş bir alanı kapsayan frekans ları zayıflatacak biçimde tasarlanır; susturucunun ses emen yüzeyleri, gürültüyü emerek, tıpkı ses geçirmez



duvar ve tavan panoları gibiişlev görür. Tipik bir "üç ge



çişli” tasarımla, egzos akımı, belirli frekansları zayıflata cak biçimde ayarlanmış ayrı ayrı bölümlerden geçer



ken, iki kez doğrultu Egzos gazları en sonun da, sıcaklığı, basıncı ve gürültüsü büyük ölçüde azaltıl mış olarak kuyruk borusundan atılır.



egzotermik tepkime: Bk. ISIALAN VE ISTVEREN TEPKİMELER.



münden uzağa yöneltir, yanma gürültüsünü azaltır ve



egzos dumanındaki zararlı kirleticileri genellikle azaltır.



Motorun egzos manifoldu, egzos susturucusu, bunları



birbirine bağlayan boru ve atıkları artan katalitik dö nüştürücü (konvertör), sistemin başlıca parçalarıdır.



eğimölçer Dikey duran, bölümlenmiş bir daireden ve yatay bir ek



tüsünü azaltır ve sistemin sonraki bölümlerine isi akta



sene serbestçe asılmış manyetik bir ibreden oluşan me kanik aygıt. Eſimölçerle dünyanın manyetik alanının yerel ufka göre derinliği ya da eğimi ölçülür. Ayrıca, bir



rarak, yanmamış hidrokarbonların ve karbon monoksi tin süregiden yükseltgenmesine destek olur. Bu neden le manifold, egzos gazlarının sistemin daha gerisine



uçağın ufka göre durumu da belirlenebilir.



Eğirdir gölü



önce, bir ölçüde atık gaz denetimi sağlar. Susturucunun temel işlevi, motorun sesini kabul edi



Akdeniz Bölgesi'nde göl.Göller yöresinde, Isparta ili si



Egzos manifoldu, motorun atık gaz çıkışlarını siste



me bağlamanın ötesinde bir işlev görür. Yanma gürül



yerleştirilmiş katalitik dönüştürücüye ulaşmalarından



lebilir bir düzeye indirmektir. Motor gürültüsü, yaklaşık 100-400 hertz (1 hertz-1 devir/saniye) arasında deği şen temel ateşleme frekanslarından, bunların ara fre



nırı içinde yeralan, doğal bir çukurlukta suların birikme siyle oluşmuş tektonik bir göl olan Eğirdir (ya da Eğridir)



gölünün(488 km²), kuzey-güney doğrultusunda uzun Tuğu 50 km'yi, genişliğiyse kuzey kesiminde 10 km'yi, güney kesiminde 16 km'yi bulur; buna karşılık orta ke



siminde genişliği en çok 2 km'dir. Kuzey kesimine Hoy Bir boru (1), egzos gazlarını motor manifoldundan katalitik dönüştürücüye (2) iletir; burada kirleticiler giderilir. Sonra, susturucu (3), atık gazların, kuyruk borusu (egzos borusu)



aracılığıyla egzos sisteminden çıkmadan önce üstündeki



delikliborularda genleşmesine olanak sağlayarak, gürültü düzeyini düşürür.



ran gölü adı verilen, büyükbir bölümünde derinliği 6-7



m olan, en derin yeriyse 13 m'yi bulan Eğirdir gölunun suları, buharlaşmanın şiddetlenmesi ve kollarında sula



rin azalmasıyla haziran ayı başında alçalmaya başlaya rak, eylülayında en düşük düzeye iner; çok geçmeden yeniden yükselmeye başlayarak ilkbaharda en yüksek düzeye ulaşır. Güney kesiminde iyice darlaşarak 16 km uzunluğunda, 2,5 km genişliğinde bir olukla (Boğazo



va) Kovada gölüne bağlanan gölde, balıkçılık (tatlisu Eğirdir gölünden görünüş.



EĞİTİM 247



levreği) oldukça gelişmiştir. Güneybatı kıyısı önündeki 2 küçük adadan Yeşilada'nın (öbürü Canada) üstünde



Hindistan'daki eski toplumlar 1.O. 2000 - 1.0. 1500



arasında büyük ölçüde Ari toplulukların egemenliğine



Eğirdir kentinin mahallelerinden biri yeralır.



girmişler, Ariler, toplumu kastlara ayıran kutsal yazılar



eğitim Bir çocuk ya da bir erişkinin herhangi bir alanda yetişti rilmesi. Tarih boyunca toplumlar, mal ve hizmet üretil mesi için, dünyalarına etkin ve yaratıcı bir tepki göstere



babadan oğula geçmekteydi; kişi yalnızcabiçimsel öğ



bilmek için, meraklarını ve estetik itkilerini tatmin et



mek için, üyelerini eğitmeye çalışmışlardır. Bu amaçlar dan herhangi birine ulaşabilmek için, insanlara bilgi ve sistemli düşünme yeteneği gereklidir. EĞITIMIN TARİHÇESİ



İnsanlık tarihi boyunca eğitim, iki biçimde görülmüştür.



Düzenli eğitim; düzenli olmayan eğitim. Önde gelen fi



lozoflar, zihinsel çalışmanın ve somut deneyim kazan



manın da eğitimsel değerini kabul etmişlerdir. Toplum



ların çoğu, üyelerinin davranışlarını standartlaştırmak istemiş, başvurdukları eğitim biçimlerinden biri gençle rin yetişkinliğe hazırlanması olmuştur. Bu yüzden de çoğunda çıraklık sistemleri oluşmuş, gençler çıraklıkta belirli bir grubun görüş ve davranışlarını taklit etmeyi



öğrenmişlerdir. Düşünce okullarında, dinsel kuruluş larda, manastırlarda, vb. örgütlenmelerde de, öğret



menler istenilen kanıları, bilgiyi ve davranışı oluşturmak



için çalışmışlardır. Buddha, Konfüçyus, Pythagoras, Ísa,



Musa, Hazreti Muhammed ve Karl Marx gibifelsefi ve dinsel önderler, zorunlu olmayan örgütlenmeler yoluy la yandaşlarını eğitmişlerdir.



binyıldan başla



Eskiçağ'da eğitim. Yakındoğu. İ.Ö. III. yarak Mısır'da ve Sümerlerde eğitimin nasıl olduğu, ar keoloji buluntuları sayesinde bilinmektedir: Gençler din adamı, memur, eğitimci ve siyasal yönetici olmaları



için seçilip, yazı yazma, matematik, astronomi, mimar



lik ve devlet yönetimiyle ilgili bilgileri tapınaklardaki okullarda, din adamlarından öğreniyorlardı; bu din adamları aynı zamanda eğitimi denetliyorlardı. İbranilerde eğitim, Tevrat'ın incelenmesi, içerdiği öğ reti ve ilkelerin benimsenmesi konusunda yoğunlaş mıştı. Tevrat, Lut gölü elyazmaları gibi belgeler sayesin de, eski Filistin'deki eğitim konusunda çok daha fazla



bilgi edinilmiştir. Bir Yahudi kastı olan Leviler, başlangıç döneminde tapınaklarda hizmet vermiş ve yasaları öğ retmişlerdir. Daha sonra, önceleri hattat, bir süre sonra



da haham diye adlandırılan bilginler, sinagoglarda ders vermişlerdir. Ama Ibrani toplumunda, çocukların eğiti minden büyük ölçüde sorumlu olanlar aslında ana babalardı.



Çin ve Hindistan. Çin'de Eskiçağ'da kültürü yönlen



direnler, çeşitli kralliklardaki sarayların çevresinde top



lanmışlardı. Çinli tarihçiler, İ.Ö. 1000 dolaylarındabu saraylarda “yüz düşünce okulu"nun ortaya çıktığını yazmışlardır. 1.Ö. yaklaşık600yılına kadar, düzenlieği



tim yalnızca hükümdarlara ve soylulara verilmiş, daha



sonraysa devlet görevlileri ve varlıklı sınıflar arasında yaygınlaşmıştır. 1.O. 400 dolaylarında büyük ölçüde evlerde yürütülen eğitimi, dört düşünce okulu biçim



lendirmiştir: Konfüçyüsçülük, taoculuk, moculuk ve yasacılık (“yasalar okulu").



Han sülalesi döneminde (İ.Ö. 202 - I.S. 220) konfüç



yüsçülüğün ağır basmasıyla, eğitime ve zihinsel etkin liklere olan ilgi de hızla artmış, I. S. 124'te devlet hiz metine girmek isteyenleri eğitmek amacıyla bir yüksek okul kurulmuştur: Adaylar, Çin'de XX. yy'a kadar ge çerli olacak sıkı bir seçme sisteminden geçiriliyorlardı. Buddhacılık ve taoculuk da, Çin'de önemli eğitim güç



leri olmuşlardır.



olan Veda'ları geliştirmişlerdir. Hinduluğun ayrılmaz birparçası olan kast sisteminde, kişinin toplumsal işlevi retim ve çıraklıkla bazı şeyleri öğrenmek değil, aynı za



manda ahlak kuralları yoluyla başka şeyleri de öğren



memek zorundaydı. Savaşçılar kastının üyesi olan prens Siddhartha Gautama (1.0. yaklaşık 566-480) ya da Buddha, manevi bir yaşam aramış ve buddhacılık



adıyla tanınan temel kuralları geliştirmiştir. İ.Ö. III. yy'da öğrencileri, Hindistan'ın her yanını büyük ölçüde etkilemişler, İ.S.l. yy. ile VII. yy. arasında da buddhaci



lik Tibet, Çin, Japonya ve Güneydoğu Asya'da önde ge len din ve eğitim güçlerinden biriolmuştur. Eski Yunanistan ve Roma. Eski Yunanistan'da top



lumsal değerleri aktarmanın çeşitli yolları vardı. İlyada ve Odysseia adlı epik şiirlerde, fetihte bulunmaya, hu kümdarlık etmeye hazırlanan kişilerin ideal davranış bi



çimleri betimlenmiştir. Miletoslu Thales, dinsel yöne



limli bir inanç sistemi kuran Sisamlı Pythagoras ve siya set ile ekonominin alını çizen devlet adamı Solon gibi



öğretmenlerin çevresinde, düşünce okulları oluşmuş. tur.



Isparta'da erkek çocuklar, özellikle savaş sanatına



yönelik olarak eğitilmişler, özelvasiler de akademik bil giler Öğretmişlerdir. ObūrYunan site-devletlerindeyse,



erkek çocuklar askeri eğitime başlamadan önce genel



bir eğitim görmüşler, özellikle Atinalılar eksiksiz birey yetiştirmeye önem vermişler, ana-babalar çocuklanna geniş bir konular yelpazesini öğretmeleri için öğret menlere başvurmuşlardı.



V. yy. Atinası'nda ücret karşılığı ders veren öğret menler olan sofistler, egitimin bir açığını kapamışlardır. Matematik, siyaset, ahlak ve metafizik dersleri veren fi



lozof ve belagatçi Protagoras ile öbür sofistler, özellikle devlet adamları için önemli bir konu olan belagat ders leri vermişlerdir. Atinalı büyük filozof Sokrates, sofist



lerden biradım ileri giderek, öğrencileriyle ahlâk ve si



yaset konularında söyleşiler (diyaloglar) yapmış ve bu nun karşılığında ücret istememiştir.



Sokrates'in öğrencisi Eflatun'un İ.O 387'ye doğru



kurduğu Akademi, tanınmış bilginlerin öğrenci leriyle birlikte ciddi araştırmalar yaptıklar yer ola rak kabul edilirse, ilk üniversitelerden biri sayılabilir. Bu



tip bir başka üniversite de 1.Ö. 335'te Aristoteles'in kur



duğu Lykeion'dur ("lise"). Eflatun ve Aristoteles'in fel sefeleri pek çok yüzyıl boyunca eğitici düşünceye ege



men olmuşlardır ve günümüzün eğitimini de belirli bir



ölçüde etkilemişlerdir.



Birçok Romalı onder de eğitim görmek için Yunanis



tan'a gitmişler, ayrıca İ.O. III. yy'ın ortasından sonra, Roma'da Yunan okulları örnek alınarak okullar kurul



muştur. Roma'da mühendislik, mimarlık ve hukuk



dersleri veren öğretmenler de yetişmiştir. Romalılarda erkek çocuklar edebiyatın, dilbilimin, astronominin,



geometrinin, müziğin, mantığın, tarihin ve felsefenin



öğrenilmesini de içeren genel bir eğitimden geçirilmiş lerdir (kızlarsa yalnızca bir ilk eğitim görmekteydiler). Eski Yunan ve Roma eğitimlerinin Batı kültürü üstün de güçlü ve uzun süreli bir etkisi olmuştur. Tıp alanında Sakız adasında Hippokrates'in öncülüğünde araştırma



ya yönelik bir okuloluşturulmuş, onu çok daha sonra Romalı hekim Galenus izlemiş ve uzun yüzyıllar bo



yunca Hippokrates ile Galenus'un tibbi, Bati'nin en ileri



tip bilimi olarak kalmıştır. Sokrates'in belagat okuluysa, Quintilianus gibi Romalılara örnek olmuş ve insan do



248



EĞİTİM



metinde çalışıyor, ancak ondan sonra şövalye olabili



yordu.Böyle bir gencin ahlâk kurallarını,“ saray adabı"nı



öğrenmek için de Roland Çevrimi ya da Kral Arthur



Çevrimi gibi destan çevrimlerini öğrenmesi gerekiyor du.



Gene bu dönemde Batı Avrupa'da en düzenli eği tim, kilise tarafından veriliyordu. İlk olarak İ.S. Vill. yy'da ortaya çıkan din dersi okullarında, hıristiyanlığın



temel ilkeleri öğretilmekteydi. Daha sonraki eğitimse



manastırlarda veriliyor, bu manastırların çoğunda Aziz Benedictus'un VII. yy'da Monte Cassino manastırında



yürürlüğe koyduğu kurallara uyuluyordu. Katedraller de de, papazların ve siyaseti, ekonomiyi yönetenlerin



eğitilmesi için okullar vardı. Bu okullarda ders programı



"trivium" ve "quadrivium'u temel alıyordu. Ayrıca, hıristiyanlık döneminin başlangıcından son ra, pek çok kişi çıraklık yoluyla tıp öğrenmekteydi. Is tanbul'da da, önemli bir akademik tip okulu vardı. İtal ya'da Salerno'da da XI. yy'dan başlayarak bir tıp okulu nun geliştiği sanılmaktadır. Montpellier, Paris ve Pado



va da Ortaçağ'da önemli tip merkezleri olmuşlardır.



Bologna'daki üniversiteyse, italya'daki ve Güney Avrupa'daki üniversitelerin ders programlarını ve yö Chardin'in Genç Öğretmen adlı bu tablosunun da yansıttığı gibi, eğitimde öğretmen ile öğrencileri arasında yakın, sıcak



bir ilişki kurulması önemlidir.



netimini etkilemiştir. İtalya'da eğitim kilisenin deneti minde değildi (bununla birlikte kilise okulları ve din



adamı Öğretmenler de vardı) ve klasik edebiyatın, kla sik metinlerin öğrenilmesi, dinsel öğrenime oranla ön celik taşıyordu. Bu durum XI. yy'da Bologna ve Par



ğasının incelenmesini uzun süre etkilemiştir.



ilk hıristiyanlar arasında hem dinsel hem de dünyasal



bir eğitim uygulanmıştır. Hıristiyanlar da, birlikte yaşa,



ma'daki hukuk ve tip okullarının gelişmesini kolaylaştır dı. Dönemin önemli bilginleri, büyük bir medeni hukuk bilgini olan İrnerius (yaklaşık 1055-yaklaşık 1130) ile ki



öğretimi görmüşlerdir. Ilk hıristiyanlıkta geliştirilen tan-



lise hukukunu öğreten Gratianus'tur. İtalyan öğrencileri de iyi örgütlenmişlerdi ve üniversitelerin yönetimine



ribilimlerile klasik felsefeler ve tektanrılı olmayan dinler



katılıyorlardı.



dıkları Yunanlılar ve Romalılarla aynı klasik dünyasal



arasında sıkı bağlar vardır.



Ortaçağ'da, 600 - 1400 arasında eğitim. İ.S. 476'da Batı Roma Imparatorluğu'nun çökmesinden sonra, Doğu



Fransa'da ve Kuzey Avrupa'da üniversitelerin geliş



mesi üstünde belirleyici etkiyi, Paris yaptı. Paris'teki ka



tedral ve manastırlarda büyük bilgin toplulukları gelişti.



Roma imparatorluğu bir zihinsel etkinlik ve eğitim mer-



Bu toplulukların en önde gelen üyelerinden biri, Notre



kezi olmayı sürdürmüştür. Klasik Yunan ve Latin edebi-



Dame katedral okulunda ders veren Pierre Abélard'dı.



yat, felsefe ve bilim metinleri ve gelenekleri Bizans'ta



Paris üniversitesiyse XII. yy'da bu okulun dışında geliş



korunmuş, bu konuların öğretilmesi eğitimin temelini oluşturmuştur. İlk Bizans eğitimcilerinin önde gelenle-



ti. Ünlü Sorbonne da yüz yıl sonra Paris'te kuruldu ve



rinden Martianus Capella, De Nuptiis Philologiae et



Mercurii (V. yy. ortaları) adlı kitabında, bilgiyi iki alana



ayırmıştır: “Trivium" (dilbilgisi, mantık ve retorik); "qu-



adrivium” (ariter etik, astronomi, geometri ve müzik);



bunlar günümüzde de "yedi liberal sanat" sayılmaktadırlar. Ayrıca günümüzün hukuk bilginleri de, imparator lustinianus'un Roma hukuku derlemesi olan Corpus



büyük bir eğitim, özellikle de tanrıbilim merkezi haline



geldi. Sorbonne'de ders veren Aziz Aquinolu Tomma so, Aristoteles felsefesinin hıristiyanlığa uygun bir bire şimini gerçekleştirdi ve bu bireşim, o tarihten başlaya



rak katolik felsefesine egemen oldu; ayrıca, Avrupa'da daha sonra ortaya çıkacak önemli eğitim felsefelerini



büyük ölçüde etkiledi.



Ingiltere'de Oxford ve Cambridge üniversiteleri de



Juris Civilisi (Medeni Hukuk, 529-35) okumaktadırlar.



Paris'tekine benzer bir gelişme gösterdiler. Nitekim,



paratorluğu'nun gelişmesine (yaklaşık 770) kadar uza-



bazıları Sorbonne'dan, Cambridge'inkiler de Ox



Batı Avrupa. Batı Roma'nın yıkılışından Karolenj Im-



nan “Karanlık Çağlar"da, Batı Avrupa'da eğitim aşağı



yukarı durma noktasına gelmiştir: Bu dönemde düzenli eğitim, dinsel nitelikteydi ve manastırlarda, özellikle de Irlanda ve Kuzey Ingiltere'de yapılıyordu. Ama Charle-



magne, bütün Germen halklarını kapsayacak büyük bir



hıristiyan imparatorluğu kurmak amacıyla, eğitimi des-



teklemiş, York'taki (Ingiltere) büyük katedral okulunun



Oxford'un ilk öğrencilerinden ve fakülte üyelerinden ford'dan geldiler.



İslâm dünyası. İslâm dini yüzyıl içinde inanılmaz bir



hızla yayıldı: VIII. yy ortalarında Yakındoğu'dan Hindis tan ve İspanya'ya kadar uzanıyordu. Bazı İslâm okulla rinda okuma, yazma ve matematik öğretiliyor, bazıla



rinda ayrıca toplumun geliştirilmesi dersleri veriliyor,



başkanı Alcuin'i bir saray okulu kurması için Aachen'a çağırmış (yaklaşık 781), Alcuin'in kurduğu saray okulu,



bazılarındaysa yalnızca tartışma yapılıyordu. Bağdat, Kahire, Iskenderiye, Kurtuba (Cordoba),vb. kentlerde araştırma merkezleri ve üniversiteler kurulmuştu. İslâm



lerine bir model olmuştur.



dislik, tıp, astronomi, mimarlık, coğrafya gibi dallar da



Charlemagne imparatorluğundaki öbür eğitim merkez Ortaçağ'ın başlarındaki Avrupa'da, savaş konusun



da beceri kazanmış olan soylular, eğitimin bazı yanları ni denetimleri altında tutmuşlardır. Doruk noktasına



XIII. yy'da ulaşan şövalyelik sisteminde, genç bir er



kek önce nedimlik yapıyor, sonra bir şövalyenin hiz



eğitiminde Kur'an'ın incelenmesinin yanı sıra, mühen



yeralıyordu. Islâm bilginleriyabancıbilginlerin kendile rini ziyaret etmelerini teşvik ediyor, yabancı dillerdeki klasik yapıtları Arapça'ya çeviriyorlardı. Ayrıca, kendi bilimsel ders kitaplarını da Latince'ye çevirerek, bu bil gileri Batılı bilginler için ulaşılabilir kılıyorlardı.



EĞİTİM



249



Benozzo Gazzali'nin, çocuk yaştaki Aziz Augustinus'un öğretmenine verilişini canlandıran bir freskinden aynnti. Islâm dünyasının uçsuz bucaksızlığı da, çeşitli ülke



duğuna inanıyorlardı. Her ikisi de devletten bir eğitim



yük ölçüde gelişmesini sağladı. İslâm matematikçisi el



leri, herkesin okuma yazma öğrenebileceği ilkokullar



ler arasında düşünce alışverişleri yoluyla, eğitimin bū



sistemi kurması isteğinde bulundular. Calvin'in izleyici



Harizmi (öl. yaklaşık 835), ilk olarak Hindistan'da geliş tirilmiş olan, daha sonra "Arap sayı sistemi" diye adlan dırılacak sayı sistemini kullanıma sokarak, matematik biliminde büyük ilerleme sağladı. İslâm tip bilimcileri er



kurmaya çalıştılar. Luther'in arkadaşı Philipp Melancht



rini büyük ölçüde geliştirdiler. Meymuni ve İbni Rüşt.



reformun önderlerinden ignatius Loyola, 1534'te Isa



kileri incelediler. Pek çok kuşak boyunca musevi ve hi



pa'nın her yanında okullar ve din okullan kurdular.



riyle yan yana çalıştılar.



ristiyan Biraderler" tarikatı, yoksullar için geniş bir kato



hon, yeni ulusal ders verme biçimlerini savunmada et kili oldu.



Razi (I.S. 865-925) ile İbni Sina, Galenus'un düşüncele



O sıralarda katolik kilisesinin içinde de bir tür reform oldu (genellikle karşıreform" diye adlandırılır). Karşı



Aristoteles felsefesi, hıristiyanlık ve İslâm arasındaki iliş



Derneği'ni kurdu. Bu derneğe bağlı Cizvitler, Avru



ristiyan bilginleri, Bağdat ve İspanya'da Islâm bilginle



XVII. yy'da Jean Baptiste de la Salle'ın oluşturduğu “Hi



Yeniçağ. XV. yy'da değiştirilebilir harflerin geliştirilme siyle (yaklaşık 1436), daha çok sayıda kitap yayınlamak ve bilgiyi daha çabuk olarak daha geniş alanlara



lik okulları sistemi kurdu. Reims'te de, öğretmen yetişti



yaymak olanağı ortaya çıktı. Avrupa'da uygulamaya konan başka buluşların da, eğitim üstünde büyük etkisi oldu.



Avrupa'da Rönesans ve Reform. Hümanist edebi yatta Rönesans, XIV. ve XV. yy'larda en güçlü biçimde özellikle Italya'da ve Hollanda'da gelişti, Italya'da Pet rarca, Hollanda'da Erasmus, hümanizmin başlılca tem silcileri oldular. Nicolo Machiavelli'nin Hükümdar'ı,



Baldassare Castiglionne'nin || Cortegiano'su (Saray



Adamı), (1516) ve Erasmus'un Bir Hıristiyan Prensinin Eğitimi(1516) gibi denemeler, ayrıca François Rabelais ve Michelde Montaigne'in yazıları, eğitimde yeni yapı



ları zorunlu kıldı. O sıralarda İtalya, Fransa ve Ingilte



re'de soylu sınıfın çocukları için hümanist okullar, Al manya'da da Gymnasium kuruldu. Ayrıca aristokrat ol mayan ailelerin çocukları için de bazı okullar ortaya



çıkti.



XVI. yy'da Jean Calvin ve Martin Luther'in öncülü



ğünde protestan reformu gerçekleşti. Calvin de, Luther



de, Kutsal Kitap'ı okumanın hıristiyanlar için önemli ol



rilen bir okul açtı.



Onyedinci yüzyıl. XVII. yy'da ortaya çıkan çok sayı da kuramcı, eğitimi sürekli biçimde etkilediler. Söz ko nusu kuramcıların başlıcaları



Francis Bacon, John



Amos Comenius ve John Locke'tur. Bacon, dönemin



bilimsel devrimini yürekten destekleyip, bilginin ilerle



mesinin genel olarak insan toplumunun yararına oldu



ğunu çok sayıda eğitimcinin kavramasına katkıda bu lundu. Comenius, hangi tip bilginin daha önemli oldu ğu konusunda ansiklopedik bir görüş yarattı ve fizyolo jik duyular ile düşünce biçimleri arasındakiilişkiden söz etti. Locke, her insanın yalnızca olguları ve ilkeleri



anımsayarak değil, aynı zamanda deney, çağrışım ve duyumsal algılama yoluyla dünyayla ilgili bilgiedindiği ni savunuyordu.



Mikolaj Kopernik, Galilei, Willam Harvey, Johannes Kepler, Isaac Newton gibi bilim adamlarının buluşlar,



çeşitli bilimlerin öğretilmesini etkiledi. 1700'e kadar okullarda, hatta üniversitelerde verilen eğitimde bili min payı azdı. Ders programları genellikle yazma, oku ma, dilbilgisi, tarih, matematik, müzik ve dinden olu şuyordu. 1700'den sonraysa, pek çok okul ve üniversi



250



EĞİTİM



tede, ileri düzeyde bilimsel ve matematik bilgi öğretil meye başlandı.



Bati kültürünün Amerika kıtasına yayılması. Kuzey



Amerika'daki İngiliz kolonilerinde ilk kurulan okulların ders programları, din üstünde yoğunlaşmıştı. 1642'de Massachusetts kolonisinde, "Kutsal Kitap'ı anlamak için



gerekli bir beceri" olarak, çocuklara okuma öğretilme ye başlandı. 1647'de her küçük cemaatin bir ilkokul kurması, daha büyük cemaatlerinse bir ortaöğretim



okulu kurması zorunlu kılındı. İngiliz Kuzey Ameri kası'nda kurulan ilk yüksekokullar Harvard (1636), Wil liam and Mary (1693)ve Yale (1701) oldu. Amerika'da



ki ilk yüksekokul öğrencileri dilbilgisi, mantık, felsefe,



ahlâk, geometri, aritmetik, Eskiçağ tarihi, Yunanca, La



tince ve İbranice öğreniyorlardı. Latin Amerika'da İspanyol misyonerleri XVI. yy'da



Kızılderililer için ilkokullar kurdular. Kızılderili soyluları nin ve İspanyol kökenlilerin çocukları için de, az sayıda



ortaöğretim okulu kuruldu. İlk üniversiteler Meksika



(1551), Peru (1551), Kolombiya (1573), Arjantin



(1613), Bolivya (1624) ve Guatemala'da (1676) yerel



krallık yönetimleri tarafından, papalıktan gerekli izinler



alınarak kuruldu.



Onsekizinci yüzyıl.Ulusal eğitim sistemlerinin ilk belirti leri, XVIII. yy'da ortaya çıkmaya başladı. Fransa'da Jean



Jacques Rousseau çocukların doğal biçimde büyüyüp



rin ve gönüllülerin kurdukları okullar herkese açıktı;



ama bunlarda yalnızca temel eğitim veriliyordu. Eton, Harrow, Winchester gibi kamu (yani bağımsız) okulla rinda klasik bir eğitim veriliyordu ama, bu okullar yal



nizca ders ücretlerini ödeyebilenler içindi. İlköğretim



Kararnamesi'nin kabulüyle (1870) İngiltere'nin her ya



ninda gönüllü okullar güçlendi, eğitimin yönetimi yerel düzeye verildi ve çocukların ailelerinin isteğine aykırı



olarak dinsel eğitim görmemeleri güvence altına alındı. On yıl sonra da ilköğretim zorunlu kılındı. Üniversiteler açısındansa, İngiltere'de altıncı üniversite olan Edin



burgh Universitesi'nin kurulmasından (1583) sonra, bu



ülkede XIX. yy'ın ortalarına kadar yeni üniversite açıl



madı; o tarihten sonraysa, gelişmekte olan sanayi böl gelerinde devlet parasiyla kamu üniversiteleri kuruldu.



XIX. yy'ın sonlarında da çok sayıda öğretmen okulu ve teknik okul açıldı.



Fransa'da 1833'te mahalle ve köylere ilkokul kurma



hakkı tanıyan bir yasa kabul edildi. Ortaöğretimde dil



ler, edebiyat, tarih, coğrafya, sanat, müzik, bilim ve ma



tematik okutuluyor, kizlar da, onlar için açılan ortaöğ retim kurumlarında, erkeklerin gördüğü eğitimin biraz



farklı bir biçimini alıyorlardı. XIX. yy'ın ortalarında Fran



sa, eğitimde 16 yönetim bölgesi kurdu. Bunlardan her birinin başında bir üniversite vardı. Bu üniversiteler,



kendi bölgelerinde ortaöğretimi ve yükseköğretimi



gelişmeleri gereğini savundu; bu görüş, varolan eğitim yöntemleriyle taban tabana çelişmekteydi. Rous



sağlamakla görevliydiler.



sonra kiliseden bağımsız bir evrensel eğitim arayanlara



düldü ve bu amaca ulaşabilmek için ücretsiz ve zorunlu ilköğretim yürürlüğe kondu. Okullarda din de öğretili



seau'nun Emile'de (1762) açıkladığı düşünceleri, daha esin kaynağı oldu. Napolyon Savaşları sırasında Almanlar, Alman kültū



rūnūn ayırt edici öğelerini öne çıkaran öğeler aramaya başladılar. Bu ulusal hareket içinde yeralanlardan Jo hann Gottlieb Fichte, yalnızca ahlâksal eğitim ve ba



ğımsız düşüncenin desteklenmesi yoluyla, hem erkek,



hem de kız çocukları kapsayan, anlamatemelinde egi timi savundu. Wilhelm von Humboldt, üniversite öğ



rencilerinin ve öğretmenlerinin, herhangi bir misille meye uğrama korkusundan uzak olarak, bir dine uyup uymamakta ve yalnızca devlete hizmet için değil, kendi



kendilerini de geliştirmek için humanist bir eğitim uygu lamakta serbest olmaları gerektiğini vurguladı. Ingiltere'de Andrew Bell ve Joseph Lancaster, bir il kokul sisteminin kurulmasına katkıda bulundular. Bell,



sistemli eğitici sistemini geliştirdi, Lancaster bunda de ğişiklik yaptı: Buna göre çocuklar, sınıfta birbirlerine öğretiyorlardı. Ama bu sistem yaratıcı eğitimi destekle



miyordu; çünkü bu tür yığınsal eğitime katılan öğrenci lere, yalnızca kendilerine verilen bilgiyi belleklerinde



tutmaları öğretiliyordu. Ondokuzuncu yüzyılda eğitim. XIX. yy'da çeşitli ulusal



okul sistemleri modern anlamıyla ortaya çıkmaya baş ladı. Yeni eğitim kurumları geniş alanlarda etkili oldu.



Batı Avrupa.XIX. yy'ın en etkili eğitimcisinin İsviçreliJo



hann Pestalozzi olduğu söylenebilir; eğitimle ilgili ku ramları modern ilköğretimi derinlemesine etkilemiştir. Pestalozzi, eğitimin zihinsel ve fiziksel yetenekleri ge



liştirip, tam ve iyice bütünsel bir kişilik yaratması gerek



tiğini savunmuştur. Gene etkili bir eğitimci de, "kindergarten" (çocuk yuvası) hareketini başlatan Friedrick Frobel'dir. Bir bi lim olarak pedagojinin kurucusu olan Johann Friedrich Herbart, eğitimi ideal olarak, öğrencinin çıkarlarını ve toplumsal deneyimini, öğrenilecek konularla bütünleş



tiren bir süreç olarak görmüştür. XIX. yy'ın başında Ingiltere'de birbiriyle bağlantılı bir ilköğretim ve ortaöğretim sistemi yoktu. Hayırseverle



Almanya'da herkesin okur-yazar olması amacı gü



yordu.Almanya'da üç tip ortaöğretim vardı:Bir gyman sium'da verilen klasik ortaöğretim; eski bilgilere daha az ağırlık verilen yarı klasik ortaöğretim; ve bilimlere



ağırlık verilen ortaöğretim. Berlin (1809) ve Bonn üni



versiteleri, bilimdeki ilerlemelere ayak uydurabilmek için ders programlarının değiştirilip genişletilmesinde



öncülük ettiler. Araştırma ile eğitim, ustaca ve başarıyla bir araya getirildi ve bu üniversiteler eğitimde yeni bir dünya standardı oluşturdular.



ABD.ABD'de yerel düzeyde yönetilmesi sürdürülen il



köğretim ve ortaöğretim, bir eyaletten öbürüne büyük farklılıklar gösterdi. New England'da, kamu okullarının



ön habercisi olan ortaokullarda bütün çocuklara ücret siz ilköğretim sağlandı. Bir eyalet eğitim dairesi kurularak kamu eğitiminin iyice yaygınlaştırılması, 1837'de Massachusetts'de, bü



yük ölçüde Horace Mann'ın çabalarıyla başladı. Henry Bernard da, Rhode Island ve Connecticut'da kamu



okullarının öncülüğünü yaptı. Kısa süre sonra öbür eya



letler de bu örnekleri izlediler. Kamu liseleri düşüncesi



1870 yıllarına kadar ele alınmadıysa da, 1821'de Bos



ton'da bu nitelikte bir okul açıldı. 1870'ten sonra birçok



başka kamu lisesi kurulduysa da, XIX. yy. boyunca ABD'de ortaöğretim, genellikle paralı özel okullarda si nırlı kaldı.



Yüzyılın sonlarında, gerek Avrupa'daki, gerek



ABD'deki okul ve yüksekokullarda, André Ampère,



Charles Darwin, Michael Faraday ve Louis Pasteur gibi bilim adamlarının yeni buluşları öğretilmeye başlandı. Kurumsal ve deneyselaraştırmalarıyürütmek için daha



ileri yöntemler geliştirildi. Thomas Malthus, Karl Marx,



David Ricardo ve Adam Smith gibi toplumbilimcilerin



ve iktisatçıların yapıtları ders programlarına alındı.



Dünyanın başka yerleri . Afrika'da sömürgeleriolan Bü



yük Britanya,Fransa, Belçika, Almanya, Italya gibi dev letlerin yöneticileri, sömürgelerinde, ülkelerindeki eği tim sistemlerini temel alanilkokullar, ortaokullar, daha sonra da yüksekokullar kurdular. Temel amaçları sö



EĞİTİM



251



Öğrencilerin, öğrendiklerini deneylerle sınadıkları çağdaş ortaöğretim kurumlarından birinde deney yapan öğrenciler. mürgelere din adamı, öğretmen, hekim, hemşire, vb. yerli kadroları sağlamaktı. Bu arada sömürge halkların



dan bazı bireyler, Avrupa'da ortaöğrenim ve üniversite öğrenimi gördüler. 1857-58'de Hindistan'ın bütünüyle Bůyük Britanya yönetimine girmesiyle, ilköğretim ve



ortaöğretim yaygınlaştı, Bombay, Kalküta ve Madras'ta üniversitelerkuruldu (1857). Hintli önderlerin çoğunun



Ingiltere'de eğitim görmüş olmalarına karşın, bazıları nin Hint kültürünü koruyacak bir eğitim sistemini sa



vunmaları, XIX. yy'ın son çeyreğinde Hindistan'da bu amaca yönelik çok sayıda yüksekokul kurulmasını sag



ladı.



Yirminci yüzyılda eğitim. XX. yy'da dünyanın her yanında eğitimde önemli ilerlemeler



gerçekleştiril



di. Okullardaki ders programları, öğrencilerin bi



lim ve teknolojideki gelişmelere ayak uydurmasını sağ



ladı. Eğitimdeki yeni ülküler Eflatun, Aristoteles, Kon füçyüs, Rousseau, vb'nin düşüncelerinin değişiklik ge



çirmiş biçimlerinin yanı sıra, Marx, Mao ve Gandhi'nin



öğretileri gibiyeni felsefelerin, Ivan Pavlov, G. Stanley Hall, Sigmund Freud, Carl Jung, Edward Thorndike, B.F. Skinner ve Jean Piaget gibi bilim adamlarını geliştir



dikleri yeni ruhbilim sistemlerinin etkisinde kaldı. John Deweyve William James'in sistemleri gibi, bütün ulus



ları etkileyen yeni sistemler geliştirildi. "Herkese eği



tim" düşüncesi, pek çoktoplumsal ve siyasal önderin



birleştikleri nokta oldu: Özellikle, okur-yazarlık orani



nin çok düşük olduğu yeni devletlerin (eski sömürgeler)



önderleri bu düşünceyi benimsediler. XX. yy'ın ikinci yarısında dünyadaki devletlerin çoğu, kendilerini bütün çocuklara eğitim sağlamakla yükümlü kıldılar.



Batı Avrupa ülkelerinde, XX. yy'ın başında çeşitli il köğretim ve ortaöğretim sistemlerinin denenmesi so



nucunda, bütün çocuklara bu düzeylerde eğitim sağla ma konusunda gerçek ilerlemeler gerçekleştirildi. Ikin ci Dünya Savaşı'ndan sonra siyasetçiler ve eğitimciler,



herkese yüksek nitelikli ortaöğretim sağlama konusun



daki çabalarını yenilediler. Büyük Britanya, Fransa, Al



manya, Türkiye, vb. ülkelerde ilköğretim bütün çocuk lara zorunlu kılındı. Yüksekokul, universite ve özelens.



titülerin yaygınlaşmasıyla, eğitimin en yüksek düzeyleri



daha çok kişiye açıldı.



Rusya'da XIX. yy'ın ortalarında gerçekleştirilen top



lumsal reformlar sayesinde, her sınıftan çocuk okula gitmeye başladı. Yüzyılın sonlarına doğruysa, yaygın eğitime karşı bir tepki oluştu; bunun sonucunda, 1917



Devrimi patlak verdiğinde, Rus halkının yarısından ço



ğu okuma-yazma bilmiyordu. Devrimden sonra komü nist eğitimciler ücretsiz ve zorunlu eğitimin kurulması



ni, ayrıca yükseköğretim ve meslek eğitiminin yaygın



252



EĞİTİM



laştırılmasını planladılar. Bunu yaşama düzeyinin yük



ilgilenirler. Tutucu eğitim felsefecilerinin eğitimi bir



lerine ulaşması için gerekli işçileri yetiştirmenin tek yolu sayıyorlardı. Yüzyılın başında Çin'de geleneksel sınav sistemi kal



olarak görme eğiliminde oldukları söylenebilir. Bazı



seltilmesi ve SSCB'nin bilim, tarım ve sanayideki hedef



dırılarak, yerine okul sistemi kondu. Son yıllardaysa da



ha çok insanın eğitimden yararlanması sağlandı ve oku ma-yazma oranı yükseltildi. Eğitimin ana amacı, ülke nin ekonomik hedeflerine ve Çin komünizminin idea



list amaçlarına ulaşması için gerekli becerileri edinmiş insanlar yetiştirmek oldu.



ürün, ilerici eğitim feslefecilerininse özellikle bir süreç eğitim felsefecileriyse, ürün ile sürecin birbirinden ayrı



lamayacağını savunmaktadırlar.



Eğitim felsefecileri insanın doğasıyla ilgili farklı ku ramlar öne sürmüşlerdir. Bunlardan eğitimle, siyasetle ve uygulamayla ilgili sonuçlar çıkarılabilir. Aşağıda yay



gin etkili dört kuram özetlenmiştir. Eflatuncu idealizm. Eflatun'a göre gerçek, geçici, bir çok kişinin gerçekle özdeşleştirdiği fiziksel nesnelerin



XX. yy'ın başında Japonya'daki 4 yıllık zorunlu eği



asıl doğasını oluşturan ideal biçimlerde bulunuyordu.



tim, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra zorunlu 9 yıla çıka Çeşitli mezheplerin yanı sıra, devlet tara dan



Böyle bir şeyi çok az kişi anlayabilecek yetenekte olsa da, Eflatun'a göre eğitimin amacı, bu ideal biçimleri al gılamaya ve anlamaya çalışmak olmalıydı. Eflatun, in



Günümüzde bütün ülkelerde, eğitim sistemleri o



sanların eğitimde başarılı olup olamamalarına göre ka tegorilere ayrılabilecekleri kanısındaydı. Devleľte ve Yasalar'da çizdiği aşamasırası modeline göre, en yete nekliler en çok eğitimi alacak ve toplumun egemenleri



üniversiteler kuruldu.



toplumun ekonomik, siyasal ve toplumsal gereksinme ve hedeflerine uygun biçimde değiştirilmektedir. Geliş



mekte olan ülkelerde eğitim çoğunlukla, okur-yazarlık



oranlarının yükseltilmesi ve gereksinme duyulan alan



ya da koruyucuları olacaklardı. Daha az zihinsel yene



larda ekonomik ve teknolojik eğitimin sağlanması üs tünde yoğunlaşmıştır.



teği olanlar, savaşçı olacaklardı. En az yeteneklilerse,



EĞITIM FELSEFESİ



Eğitim felsefesi, yöntemi felsefi, konularıysa eğitsel olan uygulamalı bir bilgi edinme alanıdır. Anlaşılırve eksik siz biçimde düşünmeye, konuşmaya ve yazmaya çalış mak, felsefe yönteminin özünde vardır. Eğitim felsefesi, insanları eğitimdeki önemli konular konusunda daha



bilinçli kılmaya yardımcı olmaya çalışır. Bazı eğitim felsefecileri, alanlarının yukarda tanımla nanın dışında başka bir uygulaması ya da konusu olma



en az miktarda eğitim görecekler ve işçi olacaklardı.



Batı'daki eğitim sistemlerinin çoğu, Eflatun'un mo delini örnek almış, eğitim büyük ölçüde soyut ve ente



lektüel olmuştur. Birçok öğrenci bu tür konuları kendi



gerçek dünya anlayışlarıylabağdaştırmakta zorluk çek tiğinden, bu sürece en az yatkın olanlar eğitimi bırak maktadır. Bu bırakmalar da çoğunlukla ekonomik aşa



masırasında en alt basamaklarda kalmaya yol açmakta dır. Aşamasırasına dayalı elemeci ve ayırımcı eğitim sis



temleri, önemli bir parçasını oluşturdukları toplumların



ması gerektiğini ileri sürmektedirler. Sözgelimi analitik



bir yansıması olmakta ve bu toplum biçimlerini kalıcı



filozoflar, eğitim felsefesinin görevinin yalnızca eğitime



laştırmaya yaramaktadır. Marksçılık. Karl Marx, insan doğasını ideal olarak ya



ve eğitsel sorunlara yaklaşımları incelemeye ve açıkla



maya çalışmak olduğunda ayak diremektedirler; ama



bu alan, önemli filozofların eğitim konusunda geçmişte yazdıklarını incelemek gibi daha geniş alanları da kap



sar. Eğitim felsefesi ile eğitimin tarihi, kesin bir çizgiyle



birbirinden ayrılamaz.



Birçok eğitim felsefecisi de, eğitim felsefesinin yal nizca zihinsel bir alıştırma olmakla kalmayıp, eğitimle



ilgili kararların, değerlerin ve yöntemlerin geliştirilmesi



bancılaşmadan yaşamaya ve işbirliği halinde çalışmaya



göre yaratılmış saymış, ne var ki insanların, kapitalizm



tarafından sömürüldüklerini, baskıya uğratıldıklarını ve



insanlıktan çıkarıldıklarını savunmuştur. Marx, arı bir



toplum, yabancılaşmamış bir çalışma ve eğitim tasarla



mış, bunun da ancak komünizme ulaşmayı sağlayacak



bir proleter devrimiyle gerçekleşebileceğini ileri sür



müştür. Ona göre, komünizm aşamasında bireyin öz



ne öncülük etmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Eğitim



gürlüğü ile toplumun otoritesi arasındaki anlaşmazlık



ilişkiyle, yani kuramın nasıl uygulanıp sinandığıyla ve



özdeşleşecektir: Marx'ın ideali, toplumsal ilişkilerden kaçmak yerine, özgürlüğe bu ilişkilerle ulaşan, sorum



felsefesi, eğitsel kuram ile eğitsel uygulama arasındaki



uygulamanın kuramı nasıl geliştirdiğiyle yakından ilgili dir. Gene birçok eğitim felsefecisi, eğitim sorunlarının daha açık biçimde ele alınabilmesi için, felsefe ile başka inceleme alanlarını bağdaştırabildikleri doğrultulara ilgi göstermişlerdir.



"Eğitim" teriminin çok çeşitli tanımları vardır. Okul larda ve üniversitelerde yürütülen düzenli eğitim etkin



likleri, eğitim konusundaki geleneksel görüşün bir anla timidir. Daha iyi bir tanıma göreyse, eğitim, düzenli öğ



retimin yanı sıra televizyon seyretme, başkalarıyla ilişki



ler, aile yaşamı gibi çoğu zaman okullardaki biçimsel



öğretimden daha çok zaman alan ve daha güçlü etkileri



olan başka deneyimleri de kapsayan ve yaşam boyu sü ren bir süreçtir.



Eğitim bir ürün olarak da, bir süreç olarak da, her ikisi birden olarak da görülebilir. Bir ürün (öğretimin ve öğ



ortadan kalkacak, bireyin çıkarları ile grubun çıkarları luluk taşıyan kamusal kişidir.



Davranışçılık. Insan davranışını bilimsel biçimde ince



leyen bilim adamları, bundan insanın doğasıyla ilgili



önemlisonuçlarelde etmişlerdir; bu sonuçların da eği tim uygulamaları üstünde önemli etkileri olmuştur.



Ruhbilimciler, deney koşullarında insanın bazı davra nışlarını önemli biçimde denetim altına almayı başar mışlardır ve belirli bir uyarı karşısında kişinin nasıl yanıt



vereceğini doğru olarak tahmin edebilmektedirler. Davranışçılığın(ya da behaviorculuk) başlıca temsilcisi



B.F. Skinner, insanların özgür kişiler olduklarına karşıçı kip, herkesin denetim altında olduğunu, sorunun yal nizca bu denetimin kimin tarafından yapılacağıolduğu nu ilerisürmüş,bu denetimi daha iyibiçimde yerine ge:



renme etkinliklerinin ürünü) olarak eğitimin üstünde



tirmenin iş, siyaset ve din etmenlerinden daha önemli olabileceğini savunmuştur. Davranışçı görüş açısından,



defler, uzmanlık, etkili öğretim ve standartlar gibi et



insanların davranışlarını bilim ve eğitim yoluyla dene tim altına almaya çalışmamak, sorumsuzluktur.



, özellikle naçlar, he yoğunlaşan eğitim felsefecileri



menlere önem verirler. Eğitimi bir süreç olarak gören lerse, öncelikle öğrenenin deneyiminin niteliğiyle, eği tim yöntemlerinin yapısıyla, öğretmenler ile öğrenciler arasındaki ve öğrencilerin kendi aralarındaki ilişkilerle



Varoluşçu hümanizm. XX. yy'da insanın doğasıyla ilgili bilimsel görüşe karşı, insanları gözlemlenen, sınıflandı rilan, haklarında öngörülerde bulunulan ve denetle nen, nesneler olarak gören bilimsel görüşe karşı bir tep



EĞİTİM ki oluşmuş, bu tepkiye en önemli katkıları varoluşçu hü manistler yapmışlardır. Martin Buber, Martin Heideg ger, Gabriel Marcel, Jean-Paul Sartre, vb. filozoflar, ba şına buyruk bir "ben" anlayışını desteklemişler ve öz



gürlük, sorumluluk, aslına uygunluk, yeğleme gibi kav



253



oluşturan bireylerin yaşam niteliğinde bulan bir yapı olarak görür. Bu görüş açısından eğitimin öncelikli ama



Ci, bireyin gereksinmelerine hizmet etmektir. Bu görüş yelpazesi, John Holt ve Edgar Friedenberg gibi aşın bi



reycilerin ve Ivan Ilyiç gibi okul karşıtları"nın yeniro



ramları eğitim tartışmasının merkezine oturtmuşlardır.



mantizminden, ilerici okulların daha ılımlı bireyciligine



Buber her kişinin biricikliği ve eğitimin büyük bölümü



kadar uzanır.



nün diyalogla olduğu düşüncesini vurgulamıştır.



Eğitim ve bilginin doğası. Bilginin doğası konusunda



Humanist eğitimciler toplumu, üyelerinin yaptığı katkılarla değişen bir şey olarak görürler. Hümanist eği



eğitim felsefecileri arasında genellikle görüş ayrılıkları vardır. Bilgi özümlemenin eğitimin ana işlevlerinden bi ri olduğunu tümü kabul etmektedir; bununla birlikte,



tim programlarında yaratıcılığın geliştirilmesi, farklı dü



şeyin nasıl olduğunu bilmek" arasında ayırım yapmak



me eğilimi gösterirler ve dünyadaki kaynakları koruma



"bilgi"nin neden oluştuğu konusunda anlaşamamakta dırlar.Bazı eğitim felsefecileri,"bir şeyi bilmek"ile "bir



şünme, eleştirici değerlendirme ve değişikliğe yol aça cak becerilere ağırlık verilir. Hümanist eğitimciler öğ.



renciyi, ulusal bir grubun üyesi olmaktan çok bir birey olarak gördükleri için, toplumu dünyayla özdeşleştir



tadırlar. “Bir şeyi bilmek” ürünü, eğitim programı sona



da, özen göstermede, hümanist-çevreci bir tutum alır



edinilmiş bilgiyi vurgulamaktadır. "Bir şeyin nasıl oldu



YETİŞKİN EĞITIMI Standart eğitimini tamamlamış insanların beceri, bilgi



erdiği zaman öğrenenin yeniden üretmesi beklenen ğunu bilmek"se süreci, öğrenenin gelecekteki öğren



me durumlarında uygulayabileceği edinilmiş teknikleri vurgulamaktadır.



Tutucu eğitimciler, bilgiyi hareketsiz ve değişmez bir



lar.



ve niteliklerini artırmayı hedef alan eğitim etkinliği, ye tişkin eğitimi diye adlandırılır; çeşitli eğitim programları ni kapsar. İlk, orta ve yükseköğretim programlarını



şey saymaktadırlar. Öğretmen bilen, öğrenciyse bilme



içermesinin yanı sıra, bunların dışında, sürekliliği olan



rencileri az ilgi duydukları ya da hiç ilgi duymadıkları konuları öğrenmeye isteklendirmek için öğretmenin bu



minde verilen yetişkin eğitimi, birçok insan için elveriş lidir. Yetişkin eğitimi ayrıca kütüphaneler ve müzeler



si gereken, ama bilmeyen kişi olarak kabul edilir. Öğ.



eğitimi de kapsar. Akşam ve hafta sonu dersleri biçi



konuda teknikler edinmeye gereksinmesi vardır.



gibi kurumlar, toplumsal örgütler ve televizyon, radyo



İlerici eğitimcilerse bilgiyi değişen ve yaratılabilir bir



şey saymaktadırlar. İlerici eğitim temel olarak öncelik le, Charles Sanders Pierce tarafından kurulan ve Willi am James ile John Dewey tarafından geliştirilen prag



gibi araçlarla da sağlanabilir. HEDEFLER



Toplumsal bakımdan istenen bir amaca hizmet olarak



yetişkin eğitiminin kökü, XIX. yy'a dayanır. Yetişkin



matizme dayanır. Dewey'in geliştirdiği bilgiyleilgili go rüş, ilerici eğitim hareketinin odak noktası olmuştur.



okulları üstüne yazıldığı bilinen ilk yapıt, Thomas Po



giç noktası olarak kabul etmiştir. Konular öğretmen ta



mek amacıyla,yetişkinlegitim programları çoğunlukla



Dewey öğrencinin çıkarlarını eğitim sürecinin başlan



le'un 1814'te yayınlanan bir kitabıdır.



Toplumu ilgilendiren bazı temel sorunları hafiflet



rafından geleneksel akademik bilim dallarından alın



yerel olanaklarla yürütülür. Özellikle Batı ülkelerinde yetişkin eğitiminin gelişmesine, sankieğitim suçun azal masını güvenceyealıyormuş gibi, “Bir okul açan, bir ha pishane kapatır” türünden sloganlar kullanılarak destek



ları ve deneyimleri konusunda kendisi üstündeki en



sözde bir çözüm olarak yatırım yapılmıştır (verilen eğiti



mamalı, öğrencilerin kendi deneyimleri konusunda dü şünmelerini sağlayacak etkinliklerden oluşmalıdır. Hümanist eğitimci, bireyi en önemli bilgi kaynağı sa yar. Her bir kişi, özellikle kendialgıları,tepkileri, duygu önemli otoriteyi oluşturur. Ama bu kişisel bilginin baş



verilmiş, işsizliğin arttığı zamanlarda yetişkin eğitimine min düzeyindeki bazı eksikliklerin işsizliği üreten koşul



kalarının algıları ve geçmişin mirası gibi başka ölçütlerle



ları yarattığına inanılıyordu).



rekir. Tipik bir bilgi yaratma, oluşturma ve iletme yönte



re uygun görülen işlere kadınları hazırlamak, olanakları



öğrenci, üst-ast rollerinin tersine, katılanlar arasında



re işçi yetiştirmek için de yetişkin eğitiminden yararla



sinanması, doğruluğunun denetimden geçirilmesi ge mi, söyleşidir (diyalog); söyleşi, geleneksel öğretmen eşitlik sağlamaya açıktır.



Batı ülkelerinde, geleneksel olarak yalnızca erkekle



kıt bu toplumsalkesime yardım etmek ve yenisanayile nılmaktadır. Üçüncü Dünya ülkelerindeyse, yetişkin



eğitimi, çağdaşlaşmanın ve sanayileşmenin önemli bir



Eğitim ve toplumun doğası. Eğitim felsefesi, toplumun doğasıyla ilgili düşüncelerle ve bu düşüncelerin eğitim



parçasıdır; çünkü okur-yazar oranı artırılmadıkça bu



reysel yaşama destek oluşturan, geleneksel bilgi ve de



Yetişkin eğitiminden ayrıca, bir fırsat eşitliği sağla mak için yararlanılmaktadır. Bu eğitimin akademik ol



olarak görür. Bu görüşe göre eğitimin öncelikle amacı,



maktan çok, pratik, kuramsal olmaktan çok, uygulama



kip, onları taklit ederek öğrenirler, Bu öğrenme genel



ya yönelik olması gerektiği başlangıçtan bu yana vurgu lanmışsa da, birçok yetişkin, kurslara, yalnızca bilgisini artırmak amacıyla katılmaktadır.



üstündeki etkileriyle ilgilenir. Tutucu görüş, toplumu bi



ğerleri temsil eden ve bunları gençlere aktaran bir yapı



hedeflere ulaşılamayacaktır.



toplumun gereksinmelerine hizmet etmektir. Tarım ve zanaat toplumlarında ağırlık, taklide ve çıraklığa verilir. Çocuklar ve gençler, kendilerinden yaşlı olanlara ba



li, olguların bilgisini edinmekten çok, beceri kazanma



likle bilgi ya da iş bağlamında olur; çocuklar ve gençler



YETİŞKİN EĞITIMINDEKİ ENGELLER Engellerden biri, yetişkinlerin gençler kadar iyi öğrene medikleri yolundaki yanlış anlayıştır. E. L. Thorndike'ın Adult Learning (Yetişkin Oğrenimi, 1928) adlı önemli çalışması, yetişkinlerin en 70 yaşına kadar iyi öğrenebil



genellikle deneme-yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bu, bir toplumdaki beceri ve bilgi birikimini aktarmanın iyi ce etkili bir yoludur. Sanayi toplumlarındaysa, eğitim



daha düzenlidir ve okullarda gerçekleştirilir. Tutucu gö



rüşaçısından, okulun işlevi okuma-yazma bilen,uysal,



diklerini ortaya koymuştur. Daha sonra, araştırmacıla rin birçok ülkede yaptıkları çalışmalar da, 90 yaşındaki



tim idealleri, yaratıcılığın artırılmasında ya datoplumsal yenilenmelere gidilmesinde genellikle etkili olmaz. ve anlamını kendisini



ve daha yaşlı insanların, yabancı dil, vb. güç konuları bi



etkili ve “azla yetinen" işçiler yetiştirmektir. Bu tür eği. llerici görüş, toplumu, amacını



le öğrenebildiklerini ortaya koymuştur. Son yıllarda Ba ti ülkelerinde, birçok lise ve üniversite, yaşlılar için özel



254



EĞİTİM RUHBİLİMİ



programlar hazırlamaktadır. Birçok araştırma, tam zamanlı yetişkin eğitimindeki



başlıca engelin, harcamalar olduğunu göstermektedir. İlgi duymasına karşın sistemli öğrenime katılamadığını söyleyen yetişkinlerin yaklaşık yarısı, parasal olanaksız liktan söz etmektedir. En önemli ikinci engelse, zaman



tesi'nde yürüttüğü yoğun araştırmalarıyla, eğitim ruhbi liminin kurucusu sayılmaktadır. Thorndike, öğrenmede



ödüllendirmenin etkilerini, yararlarını vurgulamış, ye tişkin eğitimi konusundaki araştırmalara öncülük etmiş ve ders öğretim yöntemleri, araçları geliştirmiş, eğitime ve ruhbilime istatistik yöntemlerini sokmuştur.



Batı ülkelerinde yetişkin eğitiminin karşı karşıya bu



Eğitim ruhbiliminin eğitimdeki önemi, XX. yy'da gün geçtikçe artmıştır. Yaklaşık 1960'tan bu yana, bilgi ve



lunduğu en inatçı sorun, toplumdaki en az eğitimli



beceri, çağdaş toplumlarda gerek bireysel eğitimde,



grupların katılımının olmamasıdır. Okur-yazar olmayan



gerek toplu eğitimde gün geçtikçe daha çok başarının anahtarları sayılmaktadırlar. Öğrenme olayı, kreşler ve anaokullarıyla okulöncesine kadar uzanarak, eğitimin



sızlıktır.



yetişkinler, eğitimi yaşama koşullarını geliştiren bir araç olarak görmemekte, bu yüzden de genellikle söz konu su programlarla ilgilenmemektedirler.



eğitim ruhbilimi



çok daha erken başlamasına yol açmıştır. Öte yandan,



eğitim, öğretim temelli birçok yeni ve yoğun uğraşın



yardımıyla, yaşam boyu sürer duruma geldiğinden, so nuçta, orta ya da yükseköğretimden de çok ötelere



Ruhbilimin ilke ve yöntemlerini eğitim sorunlarının ço



uzanmıştır. Eğitim ruhbilimcileri, öğrenciler için çocuk



zümü amacıyla kullanarak eğitim uygulamalarını geliş tirmeyi amaç alan bilim dalı. Eğitim ruhbiliminin başlıca



luktan yaşlılığa kadar yeni eğitim programları oluştur



araştırma ve uygulama alanları genel ruhbilimin konu



makta, varolan programları da yeniden değerlendir mektedirler.



landır: (1) Davranış, öğrenme ve güdüler; (2) bireysel



Kuram ve uygulama. Eski Yunanlılardan bu yana, “öğre



farklılıklar, gelişme ve öğrenme; (3) kalium ve çevre; (4) insanın özellik ve davranışlarının ölçümü ve çözümlen



nen"in ruhsal yapısı, eğitim kuramını ve uygulamasını etkilemektedir. Eğitim ruhbilimi araştırmalarında, öğ.



mesi.



renmeyi geliştirmenin yollarını arayan eğitimciler için



Eğitim ruhbilimcileri, çoğunlukla yükseköğretim ku



bazı yararlı sonuçlara ulaşılmıştır. Son yıllarda, geniş



rumlarının pedagoji ya da ruhbilim bölümlerinde öğre



çaplı eğitim incelemeleriyle ve öğrenmede etkili öğeler



tim üyesidirler; dolayısıyla araştırmaları yönetir ve eği



timci de yetiştirirler. Eğitim ruhbilimcilerinin bir bölümü de, kurumlarda, sanayide, orduda, devlet kesiminde



üstüne binlerce çalışmanın bireşiminin yapılmasıyla pek çok atılım gerçekleşmiştir. Bütün bu çalışmalar, öğ renme yeteneğini artıran dokuz temel etmenin varlığını



ve özelkesimde çalışarak eğitim programları hazırlar ya da bunların değerlendirmesini yaparlar. Eğitim ruhbili



ortaya çıkarmıştır. Güçlü, kapsamlı ve büyük ölçüde



mine yakından bağlı alanlar, eğitim testleri, eğitim reh



toplanabilir: Öğrencinin yeteneği; öğretim; ruhsal çev



berliği ve okul ruhbilimidir. Bu dallar, sözgelimiöğren



me güçlüklerinin teşhisi ve tedavisi gibi eğitsel hizmet ler verirler.



Eğitim ruhbiliminin gelişmesi. Yeryüzündeki başlıca uy



garlıklar, bilgi birikimlerinin, becerilerinin, deneyimle rinin ve kültür mirasının, kuşaktan kuşağa geçmesine



çalışmışlardır. Eskiçağ'dan bu yana aile bu amaca hiz



met etmişse de, öbür eğitim kurumları, özellikle okullar ve üniversiteler, yüzyıllar boyunca eğitimde gün geçtik



çe daha çok ve daha özgül sorumluluklar üstlenmişler dir.



Eski Yunan filozofları Eflatun ve Aristoteles, eğitim ruhbilimindeki çağdaş görüşleri etkileyen düşünce ve



genelleştirilebilir nitelikteki bu dokuz etmen üç öbekte re. Oğrencinin yeteneğil(1) notlar ya da eğitim testle riyle ölçülen yetenek düzeyini ve belirlenen başarıyı, (2) kronolojik yaş ya da ergenleşme evreleriyle belirle



nen gelişme düzeyini, (3) kişilik testlerinde ve öğrenile



cek konularda öğrencilerin başarma isteğinde yansı yan, güdülenme ya da öz-beğeni olgusunu içerir. Öğrenim, (4) öğrencinin, öğrenme süreciiçinde har cadığı toplam zaman ve (5) öğretim deneyiminin niteli ği olarak düşünülebilir; konunun yöntem (ruhbilimsel), içerik (ders programi) gibi yanlarını kapsar. Ruhsal çev



reyse%6) "ev eğitim programı", (7) sınıfın moral duru



mu, (8) okul dışındaki benzer eğitici gruplar ve (9) tele



vizyon izlemeye ayrılan boş zaman miktarı gibi konula



sorunların çoğunuilk ortaya atankişilerdir.Eflatun, öğ



ri kapsar.



mi olduğunu ilk kez görmüş, öğretmeni, öğrencilere



okula ilişkin, içsel, duygusal ve davranışsal öğrenmeyi



renmenin bir anımsama, yeniden belleğe getirme edi



yönelttiği ustalıklı sorularla onlara öğrenmiş olduklarını anımsatan, belleklerini tazeleyen bir düşünce ebesi"



diye nitelendirmiştir. Aristoteles'se, öğrenmeyi, dene



yimler ve eğitim yoluyla bazı bilgileri edinme, düşünce ye, bir dünya görüşüne ulaşma saymıştır. Gene Aristo



teles'e göre, düşünceler, bilgiler, bellekteki başka dü



Bu etmenler okulda başarıyı, daha geniş biçimde de,



etkileyen temel etmenlerdir. Etmenlerin birçok yönü ne, özellikle de, öğrenimin niceliği ve niteliğine eğitim ciler tarafından değişiklikler getirilebilir. Eğitimciler dik katlerini özellikle,zayıf öğrencilerin eğitimdeki başarı larını artırmaya yöneltmişlerdir.



şüncelerle, bilgilerle çağrışım yaptıklarında daha iyi



Ilk beş etmen-başarı, gelişme,güdülenme,öğretimin niceliği ve niteliği- her tür okul öğrenimi için kaçınıl



Modern eğitim ruhbilimiyse, XIX. yy. sonu ile XX. yy.



öğrenmesine yol açar. Sözgelimi, öğretimin niceliği ne



anımsanırlar.



başında özellikle ABD'de gelişmiştir. William James, ruhbilimi, felsefeden bağımsız, bir bilim dalına dönüş



türmüş, her ne kadar zihne, etkin, kendiliğinden ve se



çici birrol vermişse de, alışkanlığı temel öğe sayılmıştır.



Ünlü Talks to Teachers on Pyschology an to Students on Some of Life's Idealste (Öğretmenlerle Ruhbilim,



Öğrencilerle de Bazı Yaşamsal Ülküler Üstüne Konus malar, 1899), ruhbilimin eğitim sorunlarına uygulanma sina öncülük etmiştir.



James'in Harvard Universitesi'nden öğrencisi Ed ward L. Thorndike, Columbia Universitesi Eğitim Fakül



mazdır. İçlerinden birinin yokluğu bile, öğrencinin az



kadar fazla olursa olsun, öğrencilerin güdüleri zayıfsa



ya da hiç yoksa, hemen hiç sonuç vermez. Son dört



ruhsal çevre etmeni de, gene aynı biçimde öğrencinin öğrendiklerinin niceliğini de büyük ölçüde artırır. Sini fin moralinin yüksek olması, siniftaki öğrenci grubunun zihinsel algılama yeteneğini artırır. Okul dışı benzer ni



telikteki gruplar ve uyarıcı, yüreklendirici ev ortamı, öğ



renme süresini artırıp, etkililiğini yükselterek öğrenme ye yardımcı olur. Televizyon, ev ödevinin, okumaya



ayrılacak sürenin ve öbür uyarıcı etkinliklerin yerini ala bilir.



EĞİTİM TESTLERİ 255 Eğitim ruhbilimi araştırmaları, öğrenmenin nasıl iyi leştirileceğini göstermiştir. |Araştırmalar, ana-babaları,



eğitimcileri ve öğrencileri, var olan uygulamaları değiş



ği gibi, hiç geçmez" de vermeyebilir; bir başkasıysa “10” vermezken, birçok da "geçmez" verebilir. Bu tür değerlendirmeler, öğrencilerin başarıları kadar, belki



tirmeye çağırmaktadır.



ondan da çok, öğretmenin kişiliğini yansıtır. Bu sorun,



eğitim testleri



lay diploma alınır" diye, bazı öğretmenlerin "notu bol" bazılarının da “notu kit" diye nitelendirilmeleriyle, sū



Eğitimde ölçüm, testler ya da başka yöntemler kullani larak öğrencilerin yeteneklerinin belirlenmesine, nasıl,



rüp gitmiştir.



bazı ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarının “ko En yaygın testler, sınıf öğretmeni, vb. tek bir öğret



rin, orta ve yükseköğretime girişteki seçiminde, bazı ül



menin uyguladığı testlerdir: Bunlar genellikle kısa ve ya kın dönemde öğrenilen konulara ilişkin, bir çırpıda ha zırlanmış testlerdir. Öğrenciye sorularda boş bırakılmış



uzmanlık öğrenimine başlama aşamasında, öğretmen



rilen yanıtlar arasından doğru olanı seçtirerek, yani



ya da görev yerlerinin ve görevlerinin belirlenmesinde



meline dayanır.



ne kadar öğrendiklerinin ölçülmesine, eğitim program



larının etkililiğinin belirlenmesine dayanır. Öğrencile kelerde, avukatların baroya alınmasında, hekimlerin



lerin yeterlik sınavlarında, memurların işe alınmasında



de eğitim testleri uygulanır. Ortaöğretim düzeyinde, özel öğretim veren okullara ya da askeri okullara giriş



te, ayrıca özel beceri ve yetenekler gerektiren meslek



lere aday seçiminde de gene eğitim testleri uygulanır. Eğitim testleri sonuçlarından ayrıca, okullardaki eğitim



uygulamalarının ya da toplumsal siyasetlerin belirlen



mesinde büyük ölçüde yararlanılır; böylece çoğu kez



bölümleri doldurtarak öğretileni anımsatmak ya da ve



"çoktan seçmeli" yöntemle doğru yanıtı buldurmak te STANDART TESTLER



Öğretim kuruluşlarıverdikleri eğitimin niteliği açısından aralarında büyük farklılıklar gösterirler. Bu soruna bir çözüm getirmek için standart testlere gereksinme var dır.



Standart testler, sinif testlerinden daha tekbiçimli,



tekdüze koşullarda uygulanır. Bu testlerin, öğrenciler



kaynak tasarrufu sağlanmış olur. Yalnızca ABD'de her



tarafından da, öğretmenler tarafından da önceden bi



STANDARTLAŞMAMIŞ TESTLER



açıklamalar, hazırlayıcı sorular ve test süresi tekbiçimli



yıl yaklaşık 300 milyon standart test, sayısı milyarlara varan sinif ara testleri uygulanmaktadır.



linmemeleri gerekir (ancak uygulama, her zaman idea le uygun olmaz). Test öncesinde öğrencilere yapılacak



Eğitimde test denebilecek belki de en eski ölçüm, ateş



olmalı, öğrencilerin test sırasında konuşmasına izin ve



pilot eğitiminde, daktilo ya da bilgisayar yazımında,



Standart testler de bir ön denemeden geçirilir; soru lar, zorluk ya da kolaylık açısından eşitlenir. Sorular öğ



da uygulanan testler de aslında birer beceri, başarı testi



başarılı ve başarısız öğrencileri belirlemelidir.



testleri, bedensel başarı yerine sözel başarıyı temel al mış, sözlü sınav uygulaması dünyanın çoğu yerinde



genellikle bakışımlı değildir (buna "ham not" denir);



yakmak ya da mizrak atmak gibi insan becerilerini ölç meye yöneliktir. Müzikte, sanatta, beden minde,



rilmemelidir.



muhasebede, ev ekonomisinde ve birçok sanayi dalin



renciler arasındaki bilgi düzeyi farkını ortaya çıkarmalı,



dir. ilk yazılı belgelerle birlikte, resmi eğitim ve eğitim



Notlar ve ölçütler. Standart testler belirli ölçütlere göre değerlendirilir. Verilen notlar doğru yanıtların sayısıyla



önem kazanmış ve günümüze kadar gelmiştir. Birçok eğitimci ve öğretmen, öğrencilerin verilen bilgiyi kavra masını değerlendirmek için sözlü sınav uygularlar. Bir



notlar genellikle, yanıtların ait olduğu soru obeğine go



ğunlukla, kişinin zihinsel yeteneğini, bilgisini ve kişiliğini değerlendirmeye yarar; yükseköğretim sonrası lisans üstü, doktora, doçentlik sınavlarında, yazılı tezin sözlü olarak da savunulması gerekir. Ne var ki öncü eğitimci



tirmeye yarar.



kuyla bakar olmuşlardır. ABD'li eğitimci Horace Mann,



okul ya da ülke çapında bir değerlendirmeye gidilebilir.



biçimde göstermiştir; Mann değerlendirmesini ruhbi



dürlerine ve öğrenci seçme merkezlerine iletilebilir. Bazı ülkelerde hızlı test değerlendirme merkezleri, bu işlemleri çok düşük bir maliyetle gerçekleştirir. Kullanışlı olabilmesi ve akılcı karşılaştırmalara gidile bilmesi için, değerlendirme, ölçüt gruplarına göre de yapılır. Değişik bölgelerde, aynıdüzeydeki öğrencilere



işe alınırken yapılan “mülakat" ya da sözlü sınav, ço



re ağırlıklı olarak hesaplanır (bunada "ağırlıklınot de nir). Ağırlıklı notlar öğrencilerin büyük çoğunluğunu or



ta sıralara, çok azını da en üst ya da en alt sıralara yerles Günümüzde standart testler, değişmez bir biçimde,



seçmeli olarak yapılır. Bu yöntem, not vermeyi otoma tikleştirir; bilgisayarla değerlendirme olanağı sağlar;



ler, 1850 yıllarının başlarında, sözlü sınav olgusuna kuş



notların, ölçüt gruplarda yorumlanması sağlanarak,



yazılı testin sözlü teste oranla üstünlüğünü başarılı bir



Sonuçlar, öğrencilere, eğitim danışmanlanna, okul mü



limsel ölçümün geçerlilik, güvenilirlik gibi temel kav



ramları açısından yapmıştır. İngiltere'de de, G. Fisher,



daha 1864'te, eğitimdeki başarının, nesnel sayısal bir



biçimde değerlendirilmesini savunmuştur. Zekâ testle



rinin ve farklılıklar ruhbiliminin kurucusu sayılan Sir



Francis Galton, bedensel ölçümler ile duyu ve zekâ õl çümlerinde öncülük yapmıştır. İstatistiksel eğitimin ve ruhbilimsel ölçümün öbür öncüleri arasında, Ingilte re'de Cyril Burt, Charles Spearman (1863-1945), Karl



Pearson (1857-1936) ve 'Godfrey Thomson (1881 1955), ABD'de, James Mckeen 'Cattell, Edward L. Thorndike ve L.L. Thurstone sayılabilir.



uygulanan testlerin sonuçları, sözgelimi ulusal ölçekte



birbiriyle karşılaştırılabilir. Böylece sözgelimi ulusal çapta bir test kuruluşu, aynı düzeylerdeki öğrencileri değerlendirmek için bir test uygulayabilir; sonuçları ulusal ölçekte temsili nitelikte olabilir. Bunun tersine,



farklı eyalet, bölge ve kentler için, yalnızca kız ya da er kek öğrenciler arasında, farklı ırksal ve etnik gruplara



Ruhbilimsel ölçüm kuramı geliştikçe, dikkatler bu tırmacılar, gerek ortaöğretim,gerek yükseköğretim dü



göre farklı ölçütler getirilebilir. Dil Öğretiminde, "yazılı



menler arasında büyük farklılık gösterdiğini belirlemis lerdir. Belirli bir sınıfta bir öğretmen, öğrencilerin yarısı nin sınavdaki düzeyini “10”'la değerlendirir ve hiçbiri



belirlenen 92 gibi bir sonuç, öğrencinin bulunduğu grup içinde öğrencilerin yüzde 91'inden üstün oldugu



kez değerlendirmeye, not vermeye çevrilmiştir. Araş



zeylerinde derecelendirmenin, not vermenin öğret



ne "geçmez" vermezken, bir başkası hiç "10"vermedi



kavrama" testi uygulanan bir öğrenci, sözgelimi4,5 gibi bir sonuç aldığında, bu onun her sınıf içindeki yerini hem de en yüksek nota yakınlığını belirtir. Yüzde olarak



nu gösterir.



Oğretim kurumlarına giriş testleri. Lise ve kolejlere giriş



256 EĞRELTİLER testleri başvuruda bulunan öğrenci gruplarına ve bun



ların düzeylerine göre standartlaştırılır. Her gruba ya da



öğrenciye göre hem farklı değerlendirme, hem de top lu değerlendirmeler yapılır. Çeşitli meslek okullarına gi rişte de benzer test uygulamaları vardır.



eğreltiler Tohumlarla değil,sporlarla çoğalan çiçeksizbitkiler şu besi (Pteridophyta). Damarları bulunan (çiçeksizbitki lerde başka örneğine rastlanmayan özellik), bazı uz



manlar tarafından borulu çiçeksizbitkiler diye de adlan dırılan eğreltiler şubesi üyeleri, tıpkı karayosunları, su yosunları, atkuyruk gibi, yaşam çevrimleri sırasında birbirini izleyen iki ayrı biçime girerler. Çevrimin ana



w



bölümünde eğrelti, toprakaltındaki kısa bir saptan (kök sap) oluşur ve saptan çıkan kökler toprak içinde aşağı,



"yaprakları"ysa yukarı doğru büyür. Bu evreye, "yap rak lanın içyüzündeki spor keselerinde spor üretildiği için "sporlubitki kuşağı" adıverilir. Sporlar havaya saçılır ve nemli bir toprağa düşerlerse çimlenip, "õnçim" adı verilen, 2-3 m eninde kalp biçimli bitkiler üretirler. Ön çimler, ancak mikroskop altında görülebilecek kadar



küçük yumurta hücrelerive spermalar taşıyan cinsel or ganlar içerirler. Önçim nemli olduğu zaman spermalar yüzerek yumurtayı döllemeye çalıştıkları için, eğreltiler yalnızca nemli bölgelerde eşeyli üreme gerçekleştire



Eğreltilerin Marattia cinsi, tropikal bölgelerde ve Yeni



Zelanda'da yetişen 60 tür içerir. İlkel Marattiales takımına bağlı olan bu cinsin bütün üyelerinde, spor keseleri yaprakların iç yüzlerinde, çift çift yeralırlar.



eğreltilerin bazıları fosil örneklere yakından benze



bilen bitkilerdir. Döllenmeden sonra yumurta hücresi



mekle birlikte, türlerin çoğu, oldukça büyük bir evrim



gelişir ve yeni bir sporlubitki ortaya çıkar. Bazı eğrelti türleri, eşeysiz üremeyle yaprak sürgün



geçirmiştir. Tropikal bölgelerdeki ağaçsı eğreltilerin bo yu 25 m'yi aşmaktadır.



pek çok eğrelti fosilinde, günümüzdeki eğreltilerin ter sine, tohumlar bulunduğu görülmüştür. Günümüzdeki



eğri



leri ve köksaplan aracılığıyla çoğalabilirler. Elde edilen



Uzayda hareket eden bir noktanın geometrik yeri. Düzlemde bir eğri, kalemi käğıttan kaldırmadan çizilen



Kral eğreltisi (Osmunda regalis), Kuzeybatı Avrupa'nın ve Kuzey Amerika'nın nemli, bataklık bölgelerinde yetişir. Elverişli koşullar altinda boyu 1,8 m'yi aşabilir. Tüysü, açık



kahverenkli spor taşıyıcı yaprakçıklar (1), verimli yaprakların ucunda yeralırlar. Kısır yaprakçıklar (2), ince uzundurlar ve aralıklı olarak dizilmişlerdir.



bir şekildir. Eğri bir düzlemin alt kümesidir; yani eğrinin bütün noktaları düzlem içinde bulunur.Bir düzlem için de bulunmayan eğriye çarpık eğri,bükülmüş eğri ya da uzay eğrisi denir. Düzlemde bir eğri, f(x,y)-0 denkle



mini ya da x-f(t) ve y-g(1) parametrik denklemini sağ layan x,y noktalari kümesidir. Uzayda bir eğri, f(x,y,z)-Odenklemini ya da x-f(t), y-g(t)ve z=h(t)pa



rametrik denklemini sağlar; f(x,y) ya da f(x,y,z) bir poli nomsa, eğriye cebirsel eğri denir; tersi durumda tran sandantaldir.



Eğri, hiçbir nokta bir defadan fazla çizilmeyecek bi



çimde çiziliyorsa, başlama ve bitirme noktaları dışında,



basit bir eğridir. Ayrı noktalardan fazlasının üstünden geçmeden,aynı noktada başlayıp bitecek biçimde çizi



liyorsa kapalı bir eğridir. Bütün poligon ve daireler, ba



sit kapalı eğrilerdir. Jordan eğri kuramı (Fransız mate matikçisi Camille Jordan'ın adından), düzlemde her hangi bir basit kapalı eğrinin, düzlemi üç ayrı kümeye ayırdığını belirtir: Eğrinin kendisi, iç bölge, dış bölge.



Eğriboz Ege denizinde Yunanistan'a bağlı ada. Yunanistan'ın



ikinci büyük adası olan Eğriboz (Yunanca Evvoia, Orta çağ'da Negroponte), Yunanistan'ın doğu kıyısına 38



m'ye kadar yaklaşır. Yakınındaki adalarla birlikte bir yö netim bölgesi oluşturur; yüzölçümü 3 654 km2, nüfusu



188 410'dur. Dağlık olan adada, yükselti Dhirfis tepe



sinde 1 742 m'yi bulur. Demir, bakir, manyezit, linyit ve



mermer yatakları işletilmektedir. 1.0. 506'da Atinalılar tarafından alınan, I.O. 194'te Romalıların eline geçen Eğriboz, 1470'te Türkler tara



fından fethedilmiş, 1830'da Yunanistan'a katılmıştır.



EHRAMLAR 257



Eğridir gölü: Bk. EĞİRDİR GÖLÜ.



Eğrikapılı Mehmet Rasim Türk hattat ve şairi (İstanbul 1687-ay.y. 1755). Babası Imam Yusuf Efendi'den sülüs ve nesih yazıyı, Saray-1



Amire yazı hocası Yedikuleli Emir Efendi'yle, Imrahor



camisi Imami Seyyid Abdullah Efendi'den alti çeşit yazı öğrenen Eğrikapılı Mehmet Rasim, 18 yaşında icazet



name alıp, Galatasaray-ı Hümayun'a yazı hocası atandı



(1714). Ahmet II, Mahmut , Damat Ibrahim Paşa ve



da bir bölgede (deltanın güneyinde, Havara ile Ebu Ru veyş arasında) bulunurlar. Ehramlar, mezar üstüne ya



pilan alçak, dikdörtgen biçiminde bir taşyapı olan Mas taba'dan geliştirilmişlerdir. Bilinen en eski ehram (1.0. yaklaşık 2650), Kral Coser'in Sakkara'daki Basamak), Ehram'ıdır; göbeğinde geniş bir mastaba vardır ve üst üste konmuş, gittikçe küçülen altı sekiden oluşmuştur.



Özenle yapılmış bir yapılar bütünüyle çevrili olan bu ehram, günümüzde kısmen onanlmışur.



Bundan sonraki gelişme aşaması, Meydun'da bulu



nan 93 m yükseklikteki ehramla temsiledilir; bu ehram, IV. sülalenin (1.0. yaklaşık 2613-2493) kurucusu Snef



ru'nun buyruğuyla yapılmış, önce basamaklı bir piramit



lendi. Kendiside tezhip sanatıyla ilgilenerek Sultanse



tırılmıştır. Tabanı ile tepesi arasında yarı yolda eğimi de



Regvanı), Bursalı hattat ve müzehhip Mehmet Efen



Misir ehramlarının ayırt edici özelliklerinden biri (buna Snefru'nun yaptırdıkları da dahildir), bir tapınak yapılan



I



Musahip Mehmet Paşa tarafından korunup, sarayda ya zı hocalığına getirildi (1737). Tanınmış bir hattat olduğu



için yapıtları, döneminin müzehhipleri tarafından süs



limli Mustafa Reşit'ten, Üsküdarlı Rugani'den (ya da di'den ders aldı. Müzelerde ve özel koleksiyonlarda



olarak tasarlanıp, sonra basamakları kireçtaşıyla kap lanmıştır. Dehşur'daki ehram da Snefru tarafından yap



ğişir; böylece kıvrılıyormuş gibi görünür. Bütün klasik



çok sayıda el yazmaları bulunmaktadır. Nuriye camisi kapı yazmaları ile Mahmut l'in annesi tarafından yaptırı



bütünü oluşturmuşlardır; söz konusu yapılar bütünü, ehramdan biraz uzakta bulunan alçak bir tapınak ile eh



bendi tarikatına bağlanarak Rasim mahlasıyla tasavvuf



oluşur. Tapınak yapı topluluklannin örneği, günümüz



lan çeşme, sebil, mektep kitabeleri de onundur. Nakşi şiirleri yazmış, bir Divan düzenlemiştir (basılmamıştır). ehramlar



Piramit biçiminde yapılmış anıtsal yapılar. Ehramların



en ünlüleri Mısır'dadır. Orta Amerika'da ve Meksika'da da kolomb-öncesi dönemden kalma ehramlar vardır.



Misir ehramlan. Misır'daki ehramlar, firavunlar ve yakın akrabaları için yapılmış anıtkabirlerdir. Çoğu Eski Impa



ratorluk döneminden (1.0. yaklaşık 2686-2181) kalma



dir ve Nil'in batı kıyısında, yaklaşık 100 km uzunluğun



ramın yanında, bir geçidin birleştirdiği lahit tapınaktan



deki Kahire yakınındaki Cize'de (ya da Gize) bulun



muştur. Burada IV. sülaleden Keops, Kefren ve Mikeri nos adlı firavunların birbirine yakın ehramlar bulunur.



Keops ehramil.6. yaklaşık 2500'de yapılmıştır; dünya nin en büyük ehramıdır: Kenarlarının uzunluğu 230 m,



yüksekliği 147 m. Bütün Cize külliyesi, I.S. X. yy'dan başlayarak Kahire'nin yapımında inşaat malzemesi ola rak kullanılmış, bu yüzden ehramların üçünün de öz gün dış kaplamaları sökülmüştür. Tek istisna, oldukça iyi korunmuş granitten yapılan Kefren tapınağıdır. Eski imparatorluğun en büyük ehrami, VI. sülale do



Cize'deki I. sülale döneminden kalma ehramlar, Misir mimarlann ulaştıgı teknik kusursuzluğu yansıtmaktadır. Yapıldıklan dönemde beyaz kireçtaşıyla kaplanmışlar, sonradan bu kaplamalar sökülmüştür.



258



EHRENBURG, İLYA GRIGORİYEVİÇ da Roma'daki Cestius ehramıdır (İ.Ö. 12); tribunus Gai



us Cestius'un anıtkabri olan bu ehram, yüzyıllar



içinde Avrupa'da Mısır üslubunda yapılmış tek örnektir. XVIII. yy. sanatının yeni klasik dönemi sırasında, Fran Gur :



siz mimarı Étienne Louis Boullée ve İtalyan heykelcisi



Antonio Canova, ehram (piramit) biçimli birçok anıtka bir tasarımı yapmışlardır. Kolomb-öncesi Amerika. Kolomb-öncesi dönemdeki



bütün ehramlar kesik piramit biçimindedirler; merdi venlidirler (basamaklıdırlar) ve tapınaklara temel işlevi görürler. En büyükleri genellikle Misir ehramlarından



daha az diktir; ama küçük olanları çoğunlukla daha dik



tir. Basamaklar ehramin yanlarına doğru kıvrılarak tapi naklara gider.



Maya, Toltek ve Aztekler tarafından yapılmış bu tapi



naklar Meksika, Honduras, Guatemala ve Salvador'da



ki birçok bölgede ortaya çıkarılmışlardır. Çoğu, klasik



dönem (İ.S. 300-900) ile bu dönemi izleyen klasik son 인



a



100 m 400 11



Büyük Keops ehrami, Cize'deki üç ehramin en büyüğüdür.



İçinde bağımsız üç oda yeralır. Yeraltındaki oda (1) ile



"kraliçe odası' (2) adı verilen odanın yapımı, "kral odası"nın (3) yapımına başlanmasıyla yarıda bırakılmıştır. Giriş (4), yanda bırakılmış bu yeraltı odasına açılan bir



koridora (5) ulaştırır. Yukarı çıkan bir koridor (6) büyük galeriye |(7) kadar uzanır; bu galeri de "kral odası'na açılır.



Kral odasına, üstündeki ehramin ağırlığını taşıması için beş sıra taş sütun (8) yerleştirilmiştir. Kral odasından dışarı açılan iki havalandırma bacası (9) vardır.



neminde (İ.Ö. yaklaşık 2345-2181) yapılan Pepi II'nin



rası dönemde (900-1542) yapılmıştır. Veracruz'un (Meksika) kuzeyinde IV.-IX. yy'lar arasında yapılmış El Tajin ehrami görkemli bir yapıdır. Sekilerinin her birinin



üstünde, kurbanların sunulduğu sanılan gömme bö



lümleri vardır. Palenque'deki (Meksika) gene klasik dö



nemden kalma Yazıtlar Tapınağı'nda, tapınağın zemini



altında bir geçit bulunmuştur; buradan ehramın derin



liklerindeki zengin döşenmiş bir yeraltı mezarına gidil



mektedir. Orta Amerika'daki en büyük ehramlardan bi



ri, Teotihuacan'daki (Meksika) 66 m yükseklikte Güneş Ehrami'dir (İ.S. II. yy.). Sonraki sivil-resmî merkezlerde yapılan klasik dönem sonrası Maya-Toltek dönemin



den kalma Chichen Itza ve Uxmal gibi tapınak-ehram yapı toplulukları, genellikle fazla yüksek olmayan ve te pesi kesik piramitlerdir; bu nedenle genellikle gerçek ehramlar sayılmışlardır.



ehramıdır. Bu sülaleyi izleyen çalkantılı dönemde (Bi



rinci Ara Dönem, I.Ö. yaklaşık 2181-2040) hemen hiç ehram yapılmamış, ama XI. sülale firavunlarından Men tuhotep li iktidarı ele geçirince (İ.Ö. yaklaşık 2060), eh ram yapımına yeniden başlanmıştır. XI. ve XIII. sülaleler



döneminde, 1.7. 1786'ya kadar ehram yapımı sürmüş (Dehşur ve el-Fayyum'da), ama daha sonra kesme taş tan yapılmış mezarlar yeğlenmeye başlanmıştır. Eski Misir ehramları taklit edilerek yapılan ilk yapılar,



1.0. yaklaşık 700-İ.S. 350 arasında Nubye ve Meroe krallıklarında gerçekleştirilmiştir. Meroe ve Napata (Su dan) kentlerinin yakınında küçük, dik ehramlarbiçimin



de bir dizi krallık mezarı bulunur. İlgi çekici eh



Tapınaklara temel oluşturmak amacıyla yapılan Kolomb-öncesi dönemdeki ehramlar, basamakli



biçimleriyle ayırt edilirler. Orta Meksika'daki büyük din ve



ticaret merkezi Teotihuacan'daki Günes ehrami,



Kolomb-öncesi mimarlığın en başarılı örneklerindendir.



1



Ehrenburg, Ilya Grigoriyeviç Sovyet yazarı (Kiev 1891-Moskova 1967). Toplumcu



görüşü benimseyen İlya Ehrenburg, 1911-1941 arasın da dönem dönem Batı Avrupa ülkelerinde yaşayıp, Sovyet gazetelerine yazılar yolladı; ayrıca, Sovyet top



lumunun kurulması için girişilen bayındırlık çalışmala



rinda görev alan işçileri ve İspanya İç Savaşı'nda çarpı şanları yücelttiği romanlar yazdı: Den Vioroy (ikinci



Gün, 1934); Ne Perevodya Dihaniye (Nefes Nefese,



1935); vb. Daha sonra yurtseverlik konularını işleyip (Padenia Pariza (Paris Düşerken, 1941); Dipten Gelen



EIFFEL KULESİ



259



Stalin dönemini ilk eleştiren yazarlar arasında yer aldı:



nitelenen yapılarıyla, büyük ün kazandı: Frankfurt'ta Neckermann binası (1960), Washington D. C'de Batı



Buzların Çözülüşü (Ottopel, 1954).



Almanya elçiliği binası (1964), vb.



Ehrlich, Paul



Eiffel, Alexandre Gustave



Alman hekimi ve bilgini (Strehlen, Silezya 1854-Bad



Fransız mühendisi (Dijon 1830-Paris 1923). Mühendis lik öğrenimi gören Alexandre Gustave Eiffel, Bati de



Dalga (Deviatiy val, 1952]), Stalin'in ölümünden sonra,



Homburg 1915). Strasbourg'da tıp öğrenimigören Paul



Ehrlich, 1896'da Berlin yakınındaki Streglitz Enstitüsü



yöneticiliğine getirilerek tarım araştırmaları yaptı. Hüc re ve dokuların anilin boyayıcılarıyla boyanmasıyla ilgi lenip, özel boyayıcılar yardımıyla akyuvarların çeşitli



tiplerini buldu; kandaki normal ve hastalıklı hücreleri inceledi. 1872'de eritrofagositoz olayını gözlemleye



rek, betimledi. Arsenobenzenlerin frengi üstündeki et



kisini buldu. Antijen ve antikorları inceleyip, 1908'de



Nobel Fizyoloji ve Tıp ödülünü Meçnikov'la paylaştı.



von Eichendorff, Joseph, Freiherr Alman şairi ve yazarı (Lubowitz, Silezya 1788-Neisse



miryollarında çalışmaya başladı. Sonra Nepweu ve Or



takları şirketine geçerek, metal Bordeaux köprüsünü



yaptı. Birkaç yıl sonra kendi şirketini kurarak metal ya pimlardauzmanlaştı.1867'den sonra, gerek Fransa'da, gerek yabancı ülkelerde (Romanya, İsviçre, İspanya,



Avusturya, Portekiz, Misir, Peru, vb.), metal iskeletli köprü ve yapılar gerçekleştirdi. New York körfezindeki Özgürlük Anıtı'nı taşıyan metaliskeleti yaptı. 1889 Paris



Evrensel Sergisi için başyapıtını ortaya koydu: Eiffel ku



lesi. Panamakanalının yapımında çalıştı ve patlak veren



rezalette şirket yöneticileriyle birlikte suçlandıysa da,



dava temyizden döndü. Ömrünün son yıllarını aerodi namik, fizik ve uçak yapımı araştırmalarıyla geçirdi.



1857)Breslau Lisesi'nde öğrenim gören Joseph Freiherr von Eichendorff, 1805'te kardeşiyle, Halle Üniversite si'nde hukuk öğrenimine başladı. Ağustos 1806'da kar



deşiyle tatillerini geçirmek için Lubowitz'e gidip, Na



polyon'un istilasıyle bu tatilin beklenmedik ölçüde uza ması üstüne, 1807'de Heidelberg'e giderek Kont Lö



ben, Arnim, Brentano, Novalis gibi şairlerle tanıştı ve



Alman halk efsanelerine eğildi. 1808'de Paris'e gönde rilerek, Alman efsanelerini elyazmalarından kopya etti. Sonra Lubowitz'e dönerek, Ekim 1809'a kadar baba



ocağında kaldı ve özyaşamöyküsü sayılabilecek bir ro man yazdı; ama bu romani hiçbir ilgi uyandırmadı.



Sonra içten, halk tarzında lirik şiirler yazmaya başlayıp, Kasım 1809'da Berlin'e, Ekim 1810'da Viyana'ya gitti



ve Schlegel kardeşlerle, Theodor Korner'le tanıştı.En başarılı şiirlerini 1810-1813 arasında yazıp, 1813'te



Prusya ordusuna gönüllü girdi. Sonra Breslau hüküme



tinde naiplik danışmanlığı (1816-1819), Berlin Milli Eği tim Bakanlığıdanışmanlığı (1831-1849) yaptı. Başlıca yapıtları: Das Marmorbid (öyküler, Mermer



Heykel, 1815), Bir Haylazın Hayatı (öyküler, Aus dem



SERIES



Leben Eines Taugenichts, 1826), Schloss Durande (Öy. küler Durande Şatosu, 1837), Wanderlieder(şiirler, Yol Şarkıları, 1837), Sängerleben (şiirler, Şair ve Yaşamı, 1837), Zeitlieder (şiirler, Günün Şarkıları, 1837). Eichmann, Adolf



Alman nazi görevlisi (Solingen 1906-Ramla, İsrail 1962). Himmler yönetimindeki Güvenlik servisine gi rich'in yardımcısı olarak Polonya'ya gönderildi. Heyd rich ölünce (1942), onüç ülkede Yahudilerisürgün et ren Adolf Eichmann, Yahudileri yoketmek için Heyd



GOOG0220



me ya da ortadan kaldırma işiniyürüttü. Savaştan sonra



Arjantin'e sığındıysa da, 1960'ta İsrailliler tarafından ka çırıldı ve İsrail yüksek mahkemesinde ölüm cezasına çarptırılıp, idam edildi. Eiermann, Egon



Alman mimarı (Neuendorf 1904-Baden Baden 1970).



Hans Poelzig'inöğrencilerinden olan EgonEiermann, mimarlığa 1930'da Berlin'de başladı; amalkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar, büyük bir başarı gösteremedi. O tarihten sonraysa, Bauhaus geleneğini izleyen, çoğu çelik vecamdan yapılmış, işlevsel bir estetik kaygısıyla



Alexandre Gustave Eiffel'in 1889 Paris Sergisi için yaptığı Eiffel kulesi.



Eiffel kulesi Alexandre Gustave Eiffel'in 1889 Paris Sergisi için yapti



260 EIGEN, MANFRED ği kule. Eiffel'e plan çalışmalarında Maurice Koechlin ve Emile Nouguier adlı mühendisler ile mimar Stéphen Sauvestre yardımcı oldukları, dönemin bilim ve teknik



teki başarılarını dile getirmek için yapılan 300 m yük sekliğindeki Eiffel (okunuşu Eyfel Kulesi açıkta duran kafes biçiminde demir payandalarla yapılmıştır. Birbi



Eindhoven



Hollanda'da kent. Kuzey Brabant ilinde, Rotterdam'ın 85 km kadar güneydoğusunda yeralan Eindhoven'in nüfusu 192 900'dür. Onemli bir sanayi merkezi (elek trik ve elektronik gereçler yapımı) olan kent, Ikinci



Dünya Savaşı'nda büyük zarar görmüş, savaştan sonra



rinden gözle görülür biçimde ayrılan iki bölümden olu şur: Birbirinden ayrı dört ayak (pilon) üstünde duran bir



aşağı yukarı bütünüyle yeniden yapılmıştır.



ikinci bir platformun üstünde tek bir sütun gibi yükselen kıvrımlarin yukarı doğru incelmeleriyle oluşturulmuş



Einem, Gottfried von



platformdan oluşan taban; bunun üstünde yer alan,



ince kule. 40 yıl sonra Empire State Building yapılıncaya kadar, Eiffel kulesi dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmıştır.



Avusturyalı besteci (Bern 1918). XIX. yy. sonu romantik müziğinin öğeleri ile caz ve uyumsuz müzik gibi mo dern öğeleri birleştirerek özgün bir üslup geliştiren



O dönemde yüksek yapı aerodinamiğinin Avru



Gottfried von Einem, iki operasıyla ünlüdür: Georg



Eiffel, kulesinin yapımında, rüzgârın eğici ve kesici güç lerinin giderek baskı yapici güçlere dönüşeceğini, böy



yanarak bestelediği Dava (1953). Öbür yapıtları arasın



pa'daki başlıca otoritelerinden olan Alexander Gustave lece kıvrımların daha iyi direnmesini sağlayacağını he



saplamıştır. 1960'tan sonra dünyanın her yanında yük selen büyük gökdelenleri çoğu, büyük ölçüde aynı ilke



lere göre yapılmıştır.



Eigen, Manfred Alman kimyacısı (Bochum, Ruhr 1927).Göttingen Üni versitesi'nde öğrenim gören Manfred Eigen,Max Planck Enstitüsü'nde çalıştı; New York'ta Cornell Universite si'nde konferanslar verdi; Bunsen Fiziksel Kimya ve Fa



raday Kurumları ile ABD Ulusal Bilimler Akademisi'ne üye seçildi. Çalışmalarını etkin kimyasal değişiklikler üs tünde yoğunlaştırıp (inorganik maddenin organik hale



dönüşmesi), kimyaya katkılarından ötürü Harvard, Chi cago, Washington ve Saint-Louis üniversitelerinden takdirnameler aldı. Enerjinin dengeyi bozması sonucu



oluşan çok hızlı tepkimeler üstüne çalışmalarıyla, 1976'da Nobel Kimya Ödülü'nü Ronald G.W. Norrish ve George Porter'la paylaştı.



Büchner'in bir oyununa dayanarak bestelediği Dan ton'un ölümü,(1947) ve Franz Kafka'nın romanina da da orkestra için besteler (özellikle Philadelphia Senfo



nisi, 1960, Viyana Senfonisi,1977, vb.), bale müzikleri, şarkılar, koro için yapıtlar, vb. sayılabilir.



Einstein, Albert Alman asıllı ABD'li fizikçi (Ulm 1879-Princeton 1955).



Yahudi bir ailenin çocuğu olan Albert Einstein'ın çocuk luğu, babasının küçük bir elektrik fabrikasını yönettiği Münih'te geçti. Bir süre Milano'da okuyup, sonra Zü



rich mühendislik okulunu bitirerek, 1901'de İsviçre uy ruğuna geçti. Bir süre sıkıntı çektikten sonra, Bern Be ratlar Bürosu'nda küçük bir iş bulup, boş vakitlerinde fi zik sorunlarının çözümüyle uğraşarak 26 yaşında, fizik bilimlerinin birçok kesimindedevrim yapan üç muhtıra



yayınladı (1905): Bunların birincisinde görelilik kurami



ni kuruyor, ikincisinde işık kuantaları ya da fotonlor hi



poteziyle fotoelektriği açıklıyor, üçüncüsündeyse Brown hareketinin yasalarını



ortaya



koyuyordu.



1907'de Zürich Üniversitesi'nde ders vermeye başla



yıp, sonra Prag Üniversitesi'nde, yeniden Zürich Üni



Eijkman, Christiaan Hollandalı fizyoloji bilgini (Nijkerk 1858-Utrecht 1930). Amsterdam Üniversitesi'ni bitiren Christiaan



Eijkman, Berlin'de Robert Koch'un yanında bakteribi lim çalıştı Batavia Patoloji Enstitüsü yöneticiliği (1888 1896), Utrecht Universitesi'nde beden sağlığıve adlitip



profesörlüğü (1898-1928) yapıp, Hollanda'da Krallık



Bilim Akademisi'ne üye seçildi (1907). Beslenme eksik liğinin yolaçtığı beriberi hastalığı üstüne yaptığı çalışma larla vitaminlerin bulunmasına yolaçıp, 1929 da Nobel



Fizyoloji ve Tip Ödülü'nü Ingiliz biyokimyacısı Sir Fre derick Gowland Hopkins'le paylaştı.



Einaudi, Luigi



Italyan devlet adamı ve iktisatçısı (Cavru, Piemonte



1874-Roma 1961). 1900'den başlayarak Torino Üni



versitesi'nde maliye dersi veren Luigi Einaudi, 1919'da senatörlüğe seçildi. Görüşlerinden ötürü faşist yönetim tarafından tutuklanacağını anlayınca 1943'te kaçıp, ül kesinin Müttefikler tarafından kurtarılmasından sonra



Italya'ya dönerek, Italyan Merkez Bankası başkanlığı (1945-48), Maliye bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı



(1947) yaptı. 1948'de Italya Cumhuriyeti'nin ilk seçim le gelen cumhurbaşkanı olarak göreve başlayıp, görev süresi dolunca (1955) yerini Giovanni Gronchi'ye bi raktı.



Albert Einstein, 1905'te görelilik kuramını yayınlayarak



fizikte bir devrim gerçekleştirmiş, o tarihten sonra kendini bilimin ve barışın geliştirilmesine adamıştır.



EKBER ŞAHI 261 Dwight David



versitesi'nde ve Berlin Üniversitesi'nde profesörlük



Eisenhower,



yaptı. Yirmi yıla yakın süre oturduğu Berlin'de oldukça içine kapanık bir ömür sürüp, Birinci Dünya Savaşı sıra sında her çeşit siyasal etkinlikten uzak durarak,



1905'ten beri uğraştığı sorunları derinleştirdi. 1916'da kuantalar kuramına önemli katkılarda bulunup, genel



görelilik kuramını kurarak, çekim güçlerini aşağı yukarı



geometrik bir biçimde açıkladı ve 1921'de Nobel Fizik



Ödülü'nü aldı. Siyonist hareketi savunarak, nasyonal



sosyalizmin gelişmesi karşısında günden güne artan baskılara göğüs gerdi. ABD'ye bir yolculuk yaptığı sıra da Hitler'in iktidarı ele geçirmesi üstüne Almanya'ya



dönmeyip, Fransa'da Collège de France'ta kısa bir süre



ders verdi. Sonra yeniden ABD'ye gidererek, Prince



ton'da profesörlüğe ve İleri incelemeler Enstitüsü yö neticiliğine getirildi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sağlığı bozulunca enstitü yöneticiliğinden çekildi; ama



Princeton'daki çalışmalarını aynı alanda birleştiren bir



kurami a priori olarak hazırladı. Ayrıca atom bombası



nin ne büyük bir tehlike olduğunu bildiğinden, bütün



gücüyle atom enerjisinin uluslararası denetim altına ve rilmesi için çalıştı.



einsteinyum



Uranyum ötesi kimyasal element. Aktinitler dizisinden radyoaktif bir metal olan, adı A. Einstein'ın adından kaynaklanan einsteinyumun (okunuşu aynştenyum) simgesi Es, atom sayısı 99, en kararlı izotopunun atom



ağırlığı 254'tür. Doğada bulunmaz. İlk olarak, Büyük Okyanus'un güney kesiminde 1952'de gerçekleştirilen “Mike” termonükleer patlamasının artıkları içinde bu lunmuştur. Bilinen bütün izotopları radyoaktiftir; yarı



lanma süreleri (ortalama ömürleri) birkaç saniye ile yak laşık 1 yıl arasında değişir.



Einthoven, Willem Hollandalı fizyoloji uzmanı (Samurang, Cava 1860-Lei



den 1927). Kalbin elektrik etkinliğini kaydeden elektro



kardiyografı bulan Willem Einthoven, 1924'te Nobel



(1941). Kuzey Afrika Müttefik Orduları komutanlığına getirilip (11 Şubat 1943), Tunus savaşını, İtalya'ya yapı lan çıkarmaları yönetti. Londra'daki Batı Avrupa'yı kur tarmakla görevli birliklerin başkomutanlığına, Almanla



rin teslim olmasından (7 Mayıs 1945) sonra da, ABD



Genelkurmay başkanlığına atandı Askerlikten ayrılıp,



Columbia Universitesi rektörlüğü yaptıktan (1948) son



ra, yeniden orduya döndü ve ABD Kurmay Başkanları Kurulu başkanlığı, Truman'ın askerî danışmanlığı, NA TO Yüksek Karargâhı komutanlığı, Avrupa Müttefik Kuvvetleri Genel Karargâhı (SHAPE) komutanlığı



(1950-1952) gibi görevlerde bulundu. Cumhuriyetçi Parti adayı olarak cumhurbaşkanlığına seçilip (1953),



nükleer çalışmaları denetlemekle görevli bir örgüt ku



rulmasını önerdi (Aralık 1953). Avrupa devletleriyle iyi



ilişkiler kurmaya çalıştı; Batı Avrupa Savunma Birliği'ni



(CED), ABD'nin güvencesi altına aldı (Nisan 1954).



SSCB'ye karşı sert, ama saldırgan olmayan bir siyaset



güdüp, irk ayrımısorununa çözüm aradı ve işçi-patron



Eire: Bk. IRLANDA, TARİH.



anlaşmazlıklarında devletin aracılık yapmasını sağladı. Zaman zaman dış müdahalelere girişti: Lübnan'a deniz birliklerinin çıkarılması (Nisan 1958); Formoza savun ması. Dış gezilere çıktı (1959'da Türkiye'ye de geldi).



Eirene



ABD'yi askeri ve iktisadi müdahaleyle yükümlü kılan



Fizyoloji ve Tip Ödülü'nü almıştır.



Bizans imparatoriçesi (Atina 752'ye d.-Midilli 803). Le



on IV'ün eşi (768),KonstantinosVi’nın annesi olan Eire



ne, eşi ölünce (780) oğluna naiplik yapıp, din sorunla



riyla uğraştı.Oğlunun ergenlik çağına girmesi üstüne, Taştırıldı (790). Sonra yeniden işbaşına çağrılıp (792),



görevini bırakmak istemediği içinordu tarafından uzak oğlunun gözlerine mil çektirdi (797) ve imparatorların



kullandığı basileios unvanıyla tahta çıktı. Charlemag ne'la evlenerek ikiimparatorluğu birleştirmeyi tasarla



dığı sırada, Nikephoros i tarafından devrildi (802).



Eisenhower, Dwight David ABD'li general ve devlet adamı (Denison, Texas 1890 Washington 1969). West Point askeri okulunu bitiren (1915) Dwight David Eisenhower, Birinci Dünya Sava



şı'nda Fransız cephesine gönderilenbirliklerin örgüt



lenmesinde önemli görevler başardı. Filipinlere görevli



gidip (1935), pilot olarak, tuğgeneralliğe yükseltildi



Komünist ülkelerden birinin tehdit ya da saldırısına uğ rayan bir Ortadoğu ülkesi ABD'den yardım istediğinde, öğretiyi (Eisenhower öğretisi adı verildi) ortaya attı. Gö rev süresi dolunca (1961), Pennsylvania'da çiftliğine çekildi.



Eisenstein, F.G. Max Alman matematikçisi (Berlin 1823-ay.y. 1852), Mate



matikle 19 yaşında ilgilenmeye başlayan Ferdinand



Gotthold Max, 29 yaşında öldü. Ama bu kısa sürede ma tematiğe büyük katkılarda bulunmayı başardı. Başlıca çalışmaları 3. ve 4. sıradan ikili biçimler kuramıyla, sayr lar ve fonksiyonlar kuramıyla ilgilidir.



Eisenstein Sergei Mikhailovich:



Bk.



AYZENŞTAYN, SERGEY MIHAYLOVİÇ. Ekber Şah 1 Türk-Hint Imparatorluğu'nun üçüncü hükümdari



262



EKİM DEVRİMİ Ekinbitlerinden



Bu minyatürde



soğan ekinbiti



yabani bir fili



(Thrips tabaci),



evcilleştirmeye



dünyanın her



çalışırken



canlandınlmış



RES



olan Ekber Şah 1



SW



(at üstünde),



yerinde yaşar. Erişkinleri yumurtalarini



Türk-Hint



soğan, lahana,



Imparatorluğu'nun



tütün, vb. tarım



bitkilerinin üstüne



üçüncü hükümdandır.



bırakırlar.



Büyük bir fatih olmasının yanı sıra, felsefeyle



larvalar (resimde



Yumurtadan çıkan gösterilmemiştir)



yakından



bitkinin özsuyunu



ilgilenmiş, kendi dinini kurmuştur.



emerek beslenirler.



(Ömerkut 1542-Fethpur Sirki 1605). Hümayun'un oğ



MOT



lu, Babur'un torunu olan Ekber Şah I (tam adı Ebülfeth



Celalettin Muhammet Ekber Şah I'dir.) İskender Şah'ı



yenip (1555), Pencap valiliğine atandı. Babası ölünce



tahta çıkıp (1556), ilk yıllarda, yaşının küçüklüğünden yararlanmak isteyen iç ve dış düşmanlarla savaştı. Çitor



ortak ad. Uzun tüylerle çevrili ince kanatları bulunan,



emici ağızlarıyla bitkilerin özsuyunu emerek beslenen



ekinbitlerinin dişilerinde ya çok ince bir yumurta hortu



mu ya da bu hortumun yerine, karınlarının alt bölümün



ile Ecmir kalelerini (1567), Udh ile Kvalior'u(1570), Ka



de uzun, silindir biçiminde bir uzantı vardır. Kanatsız



bil (1581), Keşmir (1587), Sind (1592) ve Kandehar'ı



ekinbitleri toprak üstünde, kanatlılar çiçekler üstünde yaşar, türlerin çoğu bitkilere büyük zarar verir, ayrıca



(1594) aldı. Dekkan ve Bengal'e egemenliğini kabul et tirdi. 1573'te geniş bir islahat hareketini başlatıp (zea metleri hükümdara bağlı devlet toprağı statūsūnū kur



hastalıklara yola açan virüsler taşırlar.



du; memurların derecelerini ve gelirlerini düzenledi),



ekin kargasi



yerine Todar Mal'ı getirdi. Devlet yönetimini özel gö revleri olan kuruluşlara bıraktı (1583). Halk arasındaki



Avrupa ve Asya'da yaşayan kargatürü (Bil a. Corvus fe



din ayrılıkları sorununa çözüm getirmeye, din kavgala rina son vermeye çalışıp, bütün inanışları bir hoşgörü çizgisinde toplamak ve bağdaştırmak amacıyla yeni bir din kurmaya karar verdi. Şeyh Selim Çisti'nin ve Ebül



tüysüz, beyaza çalan bir boşluk bulunur. Ağaçların te



islahata karşı tavır alan başveziri Muzaffer Türbeti'nin



rugilegus). Yaklaşık 50 cm büyüklüğünde olan ekin kar



gasının tüyleri parlak siyahtır; yetişkinlerinin yüzünde



pelerinde toplu halde yuvalanır, tarlalara zarar verirler.



Fazl'ın etkisiyle müslümanlığa duyduğu kuşkular gide rek arttı ve başkent yaptığı Fethpur Sirki'deki sarayında,



eklem



dinsel konuların tartışıldığı bir divanhane kurup (1575),



Birbirine komşu kemikler arasındaki birleşme yeri. Bir eklemdeki kemikler birbiri üstünde hareket edebilir ya



zerdüşt dinbilimcisi Mahyarci Rana'ya büyük saygı gös terdi. Güneşe saygı gösterilmesini, kandille ayinler ya



pılmasını buyurunca, zerdüşt dinine girdiği konusunda söylentiler yayıldı ve halk arasında hoşnutsuzluk başla di.Bunun üstüne, halkı yatıştırmak için Ecmir'e gidip, Is lam dininin gereklerini yerine getirdiğini göstermeye



çalıştı. Fethpur Sikri'ye gelen cizvitlere ilgi gösterip (1580), kilise kurmalarına izin vererek, çocuklarına hi



ristiyanlığı tanımalarını buyurdu; ama kendisi hıristiyan lığı benimsemedi. Bütün dinlere hoşgörülü olmasına



karşılık müslümanlara karşı katı davranması,



Bihar ve



Bengal'de ayaklanmalar çıkmasına yolaçınca, ayaklan



maları bastırıp, Şeyh Mübarek'in etkisinde kalarak ken



di dinini (Din-i ilahi) ilan etti (1582) ve müslümanlara



büyük baskı yaptı (1582-1585). Yeni din taraftar bula



mayıp, Ebül Fazl ile Ekber ölünce unutulduysa da, Hin distan yaşamına iki önemli katkısı oldu: Kocaları ölen Hindu kadınların diri diri gömülmesi ve çocukların ev



lendirilmesi geleneklerinin ortadan kalkması. Ekim Devrimi: Bk. RUS DEVRİMİ. ekinbiti



Kirpikkanatlılar sınıfından çok küçük böceklere verilen



da etmeyebilir. Insan bedenindeki birçok eklem, biçim ve yapı bakımından farklıdır ve eklemler yapı bakımın dan üç öbekte toplanırlar: Lifsi, kıkırdaksi, sinovyal. Ek lemleri inceleyen bilim dalına eklembilim (artroloji) adı verilir.



Eklemlerin yukardaki sınıflandırması, komşu kemik



lerin birbirine bağlanma biçimine dayanır. Lifsi eklem



lerde kemikleri yalnızca bir tip lifsi bağdokusundan olu



şan bağlar birbirine tutturur. Kıkırdaksi eklemlerde, ke



mikler birbirine, farklı bir bağdokusu tipi olan kıkırdakla bağlanır. Sinovyal eklemlerse serbestçe hareket eder ve "oynar eklem" diye de adlandırılırlar. Bu eklemler de, kemik uçları kıkırdakla örtülüdür, ama kıkırdakların



arasında eklem boşluğu adı verilen bir aralık vardır ve



bu yapının tümü bir eklem kılıfıyla kuşatılmıştır. Bu kılıf



çok dayanıklı, lifsi bir dış tabaka ile, sinovya zari adı ve.



rilen daha ince bir iç tabakadan oluşur. Boşluğun içi, "sinovya sıvısı" adı verilen ve bir bakıma yumurta akına benzeyen hafif ağdalı bir sıvıyla doludur. Lifsi eklemler. Lifsi eklemlerin iki alt tipi vardır: Sindez mozlar ve suturalar. Sindezmozlarda kemikler, kemik lerarası bir zar ya da bağla birbirine bağlıdır ve biraz ha



reket edebilirler. Omurgadaki omurların dikensi çıkın tıları arasındaki birleşme, bu tür eklemlere örnek göste rilebilir. Suturalar (“dikiş" anlamında latince sözcük),



EKLEM



263



lerden bazılarında (diz eklemi dahil), eklem boşluğunu



kısmen ya da bütünüyle iki boşluğa ayıran lifsikikırdaksi



bir disk (ya da menisküs) vardır. Bu eklemlerdeki hare sutura (ya da dikis)



sindezmoz



ketler bir ya da iki eksen çevresinde ya da herhangi bir eksene bağlı olmadan ortaya çıkabilir.



Hareket, tek bir eksen çevresinde ya da enine ya da



boyuna tek bir düzlemle sınırlı olarak ortaya çıktığı za



man, bu tek eksenli bir eklemdir. Tek eksenli eklemle



rin bir tipi, menteşemsi eklemlerdir (ginglysmus). Dir sekteki üstkol-dirsek kemiği eklemi, her iki yana doğru biraz harekete olanak vermekle birlikte, tek bir enine



eklem çevresinde oluşan harekete örnek gösterilebilir. Makara eklemler adı verilen döner eklemlere (troko



geçici sürekli (simfiz)



yit), dirsekte, önkol dönerkemiği ile dirsek kemiği ara



sında yeralan eklem örnek gösterilebilir. Burada önkol



dönerkemiğinin başı, dirsek kemiği içindekihalkamsı bir bağ ile yuvanın oluşturduğu halka biçiminde bir yapı içindedöner.



Birbirine dik açılı enine iki eksen çevresinde hareke



te olanak veren eklemlere "iki eksenli eklemler" denir.



Bueklemlerde uzunlamasına eksen çevresinde dönüş yoktur. Altçene kemiği ile kafatasının şakak kemiği ara sinovyal



Yapıları bakımından eklemler üç tiptir: Lifsi (en üstte), kıkırdaksi (ortada) ve sinovyal (altta) eklemler. Lifsi eklemler önkoldaki dönerkemik ve dirsek kemiğinin sınırları arasındaki eklem gibi sindezmozlani, kafatası



kemiğinde bulunan suturaları (hareketsiz, oynamayan) içerir. Kikırdaksı eklemler (ortada), büyüyen kemiğin ucu ile gövdesi arasındaki geçici (solda) ve eklem ile omurlararası disklerdeki gibi sürekli (ya da simfizler) / (sağda) eklemleri içerir. Bedendeki eklemlerin çoğu sinovyaldır (altta) Sinovyal eklemlerin temel özellikleri, bir eklem boşluğu ya da eklem boşluğunu bölen menisküsle



daha çok eklem boşluğu bulunmasıdır. Bu boşluklarda eklemi koruyan ve yaglayan bir sivi vardır.



3



kafatası kemikleri arasındaki eklemlerde görülür; ke



miklerin eklemleşen uçlarında, farklı tip eklemlerde birbirlerine farklı derecelerde bağlanan kemiksi çıkıntı



lar bulunur; kemiksi çıkıntılar arasında da dikişsel bir



bag ya da zar yeralır. Suturalar arasında hareket ya çok



azdır ya da bütünüyle hareketsizdirler (bu yüzden "oy namaz eklemler" diye de adlandırılırlar). Çene kemi



ğindeki diş yuvalarına uyan dişlerin kökleri de suturalar



dır: Diş kökü ile bu kökün kemik çeperi arasındaki diş



çevresi zarı, diş hekimine bir süre uygulayacağı hafif baskılamayla, dişi yeniden yerine yerleştirme olanağını sağlar.



Kıkırdaksı eklemler. Kıkırdaksı eklemler de iki alt tipe



ayrılırlar: Birincilleklemlerfikincil eklemler. Birincil (ya



da geçici) eklem, üstkol kemiği gibi büyüyen uzun bir



kemiğin ucu (epifiz) ile gövdesi(diyafiz) arasında bulu nur. Normal olarak bu epifiz kıkırdağı zamanla, kemik



tam büyüklüğüne ulaşınca sertleşerek kemikleşir. Bazı



kemiklerde bu değişme, o kişi ilk gençlik döneminin sonlarına varıncaya kadar görülmez. İkincil (ya da sü rekli) kikırdaksı eklemlerin en iyi örneklerinden biri,



Eklemlerin sınıflandırılması, olanak verdikleri hareket türüne dayanır. Dirsek (1) temelde mesteşemsi bir



omurgadaki omur gövdeleri arasındaki eklemlerdir.



eklemdir; tek bir yanlamasına eksen üstünde harekete olanak verir. Dönerkemiğin (2) ūst ucu ile dirsek kemiği



dakla kaplıdır ve birbirine daha yumuşak, daha esneye.



arasında bulunan döner eklem (ya da trokoyit), uzunlamasına eksen çevresinde harekete olanak verir. Resimde iki aynı konumu gösterilmiştir. Altçene ile kafatası arasındaki gibi lokmamsı bir eklem (3) ve



Bunlarda eklemleşen kemiklerin uçları, hiyalin kıkır bilen lifsi kıkırdakla bir arada tutturulmuş ve bağlarla güçlendirilmiştir.



Sinovyal eklemler. Sinovyal eklemler daha serbest ha reket edebilen eklemlerdir ve yapıları bakımından öbür eklemlerden değişiktirler. Bu eklemlerin sınıflandırma si, eklemleşen yüzeylerin biçimlerinin yanı sıra, olanak verdikleri hareketlerin türlerine de dayanır. Bu eklem



başparmaktaki gibi egersi bir eklem (4), iki eksenli eklemlerdir. Yumrulu-yuvalı tipten olan kalça eklemi (5)



sonsuz sayıda eksen içinde hareket edebilir. Omurların eklemleşen yüzleri (6) ya da omurga, kayar (ya da eksensiz) eklemlere örnek gösterilebilir.



264



EKLEMBACAKLILAR



nılarak, çok küçük kesilerle mikrocerrahi işlemleri yapı



9



labilmektedir. Bu daha az kesili cerrahi işlemler, hasta



13



ların hastanede yatmasını gerektirmez ve geleneksel cerrahiye oranla çoğunlukla daha hızlı bir iyileşmeye olanak sağlarlar. Eklemler çok fazla hastalandıklarında ve cerrahi tedaviyi gerekli kılan bir yaralanma geçirdik lerinde, protez eklemler kullanılabilir. Yaşlılarda ve at



6



letlerde,eklem ağrılarını gidermek ve hareket kolaylığı ni sağlamak için, kalça, diz ve parmak eklemlerinin pro



11



tezleri kullanılmaktadır.



14 7 3



10



12



8



5



eklembacaklılar Eklemli bedenleri genellikle kitinli bir örtüyle korunan, yavruları deri değiştirerek ve başkalaşma geçirerek bū-. yüyen hayvanları içeren şube (Bil. a. Artropoda). Ek



lembacaklılar şubesi Chilopoda, kırkayaklar (Diplopo da), kabuklular (Crustacea), böcekler (Insecta), akarlar (Acarina), akrepler (Scorpionidea), örümcekler (Arane



ida), vb öbekleri kapsar. Bilinen hayvan türlerinin yak laşık % 75'ini içerir (içerdiği türlerden 930 000 kadarı Diz eklemi, insan bedenindeki en büyük ve en karmaşık



tanımlanmıştır; ama, şubenin toplam olarak 6 milyon



eklemdir. Uyluk kemiği (1) ve kavalkemiği (2), kemik dışzannın (4) uzantısı olan kılıfbağlanıylal(3) arkadan ve yanlardan birleştirilir. Onde, dizkapağı baği(5) ve uyluk donbaşlı kasının kirişi (6) dizkapağına (7)|bağlanır. Sinovya



kadar tür kapsadığı sanılmaktadır). Eklembacaklıların bedeni "kutikula" adı verilen ve bir dışiskelet oluşturan dayanıklı bir örtenekle kaplıdır; bedenleri bölütlüdür ve birbirine eklemlenmiş eklenti



sıvısıyla dolu keseler (8,9), ve eklem boşluğu (10), tıpkı



leri (adları da buradan kaynaklanır) vardır. Öbeğin öbūr



kemiklerin eklemleşen yüzeylerini örten kıkırdakk 11) gibi, eklemin hareketliliğini artinr. Menisküsler (12) ve bağlar, dizin kararlı duruşunu sağlarlar. Uyluk ikibaşlı kası (13)



dizin bükülmesini ve dışa doğru dönüş hareketini denetler; gastroknemius kasd (14), topuğun bükülmesini sağlar.



sindaki eklem, iki eksenli bir eklemdir. Başparmağın el



tarağı kemiği ile el bileğindeki bilekkemiği arasındaki eklemlerse,"eğersi eklem" tipindedir. Eğersi eklemler de eklem yüzeyleri bir eğerin yüzeylerine oldukça ben zer biçimdedirler ve birbirlerine karşılıklı olarak uyar



özellikleri arasında, ikiyanlı bakışımlılık göstermeleri,



deri (ya da kabuk) değiştirerek büyümeleri, kutikulala rinda özel duyu organlarının bulunması, bedenlerinin içinde kan dolu boşluklar (kan boşluğu) ve küçük genel boşluklar (sölom) olması sayılabilir. Karada yaşayan bi



çimlerin çoğunda solunum trakeleri ya da serbest akci ğerler vardır. Gözleri yalın ya da bileşik olabilir; ayrıca



aynı hayvanda her iki tip göz bulunabilir.



Yeryüzünde hayvan yaşamının başlamasından bir kaç milyon yıl önce, o dönemin okyanuslarında eklem bacaklıların ilk örnekleri yaşıyorlardı. Eklembacaklılar,



Yumrulu yuvalı (enartroidal) eklemler, çok eksenli



büyük bir olasılıkla, daha ilkel, bölütlü, günümüzdeki çokkıllı halkalısolucanlara benzeyen bazı biçimlerden



eklemlerdir. Bu eklem tipinde hareket. sonsuz sayıda eksen çevresinde oluşur. Kalça eklemi ve omuz ekle



türemişlerdir; ne var ki, atalarından hiçbir fosil örneği günümüze kalmamıştır. Bu yüzden genel olarak, ek



lar.



mi, yumrulu yuvalı eklemlere örnek gösterilebilir. Bir



kemiğin yarıküresel ya da küresel çıkıntısı, bir başka ke



lembacaklıların kökenini birçok soya bağlayan bir var sayım kabul edilmektedir; bu varsayıma göre, ayırıcı



miğin fincan biçimindeki yuvasına uyar. Böyle bir ek lemde, yalnızca eklem bağları ve kaslar gibi yumuşak



özelliklerin bazıları (dişiskelet, trakeli solunum, boşaltı



mı sağlayan Malpighi borulari, bileşik gözler, vb.), ek



dokularla ve kemik boşluğunun kenarlarıyla sınırlanan



her türlü hareket oluşabilir. Eksensiz (ya da düz) eklemlerde bir kemik üstünde düz ya da hafifçe bombeli bir yüzey, öbür kemiğin us



lembacaklıların en azından üç ayrı soydan geldiği izle nimi yaratmaktadır.



Soyların evrim çizgileri. Bedenleri kurtçuğa benzeyen atalardan yola çıkan evrim çizgisi, soyu tükenmiş trilo



da hafifçe içbükey yüzeye değer. Bura



bitlere ve zehirçengellilere ulaştı. Trilobitler. Kambri



recesi yalnızca eklem bağlarıyla ya da hem eklem bağ. larıyla, hem de eklem yüzeylerini çevreleyen kemiksi çıkıntılarla sınırlanır. Omurların eklemleşen yüzeyleri, elbileğindeki kemiklerin arasındaki eklemler, ayaktaki ayakbileği kemikleri arasındaki eklemler, bu tür eklem lere örnek gösterilebilir.



yaygın deniz hayvanlarıydı. Yassı bedenleri, boylama sına üç loba ayrılıyor, bölütlerin her biri bir çift eklenti



daki hareket kayma ya da hafif kaymadır. Hareketin de



Eklem yaralanmaları ve hastalıkları. Bedendeki bú



tün eklemlerde yaralanmalar ve eklem iltihabı, kemik



erimesi, vb. hastalıklar görülebilir. Diz eklemlerindeki



ve öbür eklemlerdeki yaralanmaların teşhisi, 1970'te



Japonya'da artroskop adı verilen aygıtın geliştirilmesiy le büyük ölçüde kolaylaşmıştır. Artroskop, daha kesin bir teşhis sağlamak için, eklemin içine sokulabilen ve orada bir teleskopunkineoldukça benzer bir biçimde iş



gören fiber optik bir alettir. Günümüzde, daha dageliş tirilmiş ve bazı değişiklikler yapılmış artroskoplar kulla



yen'de günümüzden 570-500 milyon yıl önce) çok (



tündeki düz ya



taşıyordu. Zehirçengelliler (Chelicerata), örümceğimsi



ler (Arachnoidea) sınıfını (yalancıakrepler, Opilionidea,



akarlar, akrepler, böğler ve örümcekler) ve Xiphosura,



Pycnogonida Eurypterida (günümüzde soyları tüken



miş olan, akreplere benzeyen iri deniz hayvanları) õbeklerini kapsar. Bir zehirçengellinin bedeni iki bölge



ye (ya da tagmata) ayrılır: Ön kesimde bulunan başlıgö güs (ya da prosoma); arkada bulunan karın (ya da opis



tosoma). Kafa bedenden ayrıdeğildir. Başlıgöğüste du



yarga bulunmaz, keliser adı verilen çengeller ve duyu



ayakları (pedipalpus) vardır. Bunlar, tipki akreplerde ve



yalancıakreplerde olduğu gibi kıskaç biçiminde olabi



lir; dokunma duyu organı gibi ya da yiyecekleri ağıza taşımak için (böğler, akarlar) ya da çiftleşme organı ola



EKLEMBACAKLILAR



265



Eklembacaklılar



hemen her çevrede



yaşamaya büyük bir



başarıyla



Orümcek çekirge



uyarlanmışlardır. Resimde eklembacakllar



şubesinin bazı örnek tipleri yer almaktadır: Böcekler sınıfından



bir çekirge türü (Omocestus viridulus);



o'rūmceğimsiler sınıfından Sitticus



palustris;



kabuklulardan bir



yengeç türü (Portunus



pelagicus); Chilopoda sinifindan bir çiyan türü (Scolopendra heros).



yenges



yan



rak (erkek örümcekler) kullanılırlar.



tuslarda bulunur ve böceklerde, çokayaklılarda ve ba



İkinci evrim çizgisikabuklulara (Ostracoda, supirele



zi örümceklerde başlıca solunum organını oluştururlar.



pavuryalar. vb.) ulaşmıştır. Karada yaşayan eşayaklılar, bazı yengeçler ve az sayıda başka biçim dışında, ka



benin evrim süreci içinde, trakelerin bir değil, birçok



ri, kürekayaklılar, sülūkayaklılar, istakozlar, böcekler,



buklular suda yaşarlar ve solungaçlarla solurlar. İkil çift ; gözleri (bulunduğunda) saplı ya da duyargaları vardır



Eklembacaklıların geçirdiği evrimle ilgili çalışmalar, şu kez körelip yok olduğunu göstermiştir.



Beslenme açısından eklembacaklılardaki farklılık, solunum açısından olandan çok daha fazladır. Bazıları



sapsız olabilir; eklentileri özel görevler üstlenir. Kabuk



bitkicil, öbürleri etçildir; birçok kabuklu suyu sūzerek beslenirken, bazıları bitkilerde ya da hayvanlarda asa



pısında birçok değişiklik gerçekleşmiştir.



lak yaşar; ayrıca başka bazı öbeklerde, sindirim organi



hayvanlardan türemiştir; bunlar halkalısolucanların bir



tak) değişiklik geçirerek, bir pompa gibi çalışmaya baş



luların çoğu asalaklaşmıştır ve bedenlerinin iç ve dış ya Eklembacaklıların son öbeği, Peripatus'a benzeyen



nin bir bölúmü (böceklerde ve örümceğimsilerde yu



çok özelliğini taşırlar ve kırkayakların, Symphyla takımı nin, bazı böceklerin, vb atasıdırlar. Bu öbeğin bütün üyelerinde bir çiftduyarga ve hem yalın, hem de bileşik



lamıştır.



mıyla beslenirlerse de, aralarında belirgin bir fark var



hayvanın bedeninin arka tarafına doğru ilerler. Her bö



uğramış bir eklentinin dip kesiminden yararlanırken,



ler bu düğümlerden çıkar. Gözler dışında, bütün ek lembacaklılarda duyu organı olarak derinin bütün bi çimlerine rastlanır: Deri hem dokunma, hem kimyasal algılama, hem işitme hem de iç dürtüleri algılama orga nidir. Renk değiştirme, büyüme, deri değiştirme, baş kalaşma ve cinsel olgunluğa erişme, vb. olguların tümū,



Sinir sisteminin ana şemasıysa şöyledir: On kesimde



ve sırtta bulunan bir beyinden bir çift sinir çıkararak ka



gözler bulunur; tıpkı kabuklular gibi iki altçene yardı



rin kesiminde barsağa girer ve hep karın kesiminde



: dır



lūt için bir çift dügüm bulunur ve eklentilere giden sinir



Kabuklular yiyecekleri çiğnemek için değişikliğe



bazı öbekler ucu isırmak için kullanılabilen bir eklenti



nin bütününden yararlanırlar. Kabuklular, boşaltma or



ganları bakımından örümceğimsilere benzerler: Koksa bezleri sölom borularından, buna karşılık, böceklerin



ve yukarıda sözünü ettiğimiz başka öbeklerin Malpighi



boruları, dışarı doğru bükülen beslenme borusundan



hormonların denetimindedir.



çıkar.



Eklembacaklılarda eklentiler kaslarla hareket ettirilir; sõlom boşluğu çok küçüktür; buna karşılık kanı kapsa



beden çeperleriyle solurlar. Kabuklularda gaz alış verişi



yan kan boşluğu gelişmiştir. Deri ya dakabuk değiştir



Anatomi. Küçük bedenli ilkel eklembacaklıların çoğu



farklı yerlerde gerçekleşir; birçok örümceğimsi, doğru dan kitapsolungaçlarından türemiş, birçokyapraksi tel cikten oluşan kitapakciğerleriyle solurlar. Birçok başka



eklembacaklıdaysa, oksijenin bedene girdiği başlıca yollar trakeler ve trakeollerdir (doğrudan dokulara açı lan ince trake borucukları). İlkel trakeoller, Peripa



me zamanı gelince. eklembacaklılar hava ya da su bi



riktirirler; biriken su ya da havanın yarattığı basıncı kan bütün bedene yayar; böylece yeni kutikulanın sertleş. mesinden önce bütün beden genişler. Üreme ve yaşamaçevrimi. Birkaç ender tür dışında ek



lembacaklılarda eşey ayrılığı vardır. Peripatus'larda, çi



266



EKLEM İLTİHABI



yanlarda ve böceklerde eşey açıklıkları bedenin arka



hafifleten bir su ortamı içinde bulunmadıkları için, bu



örümceğimsilerde bedenin ortasına açılır. Pycnogoni



de zorunlu duruma gelmiş, ama bu sorunun çözümü hiç de kolay olmamıştır: Birçok omurgasız öbeğinin



bölümlerine, kabuklularda göğsün sonuna, kırkayak larda, Pauropoda'larda, Symphyla'larda başın yanına,



görevi yapabilecek koruyucu bir sistem geliştirmeleri



da’larda karın çok küçük olduğundan beslenme kanali nin ancak uç bölümünü kapsayabilir ve eşeysel bezler ayakların yakınındaki bölütlerde bulunur. Spermalar genellikle sperma keseleri (spermatofor)



yalnızca suda, öbürlerininse yalnızca karada yaşıyor ol



lar çevredeki suya karışmamış olur; karada yaşayan tür



şiklik başka bazı sorunlar çıkarmıştır. Sözgelimi, su yiti mini önlemek için bir örteneğin oluşması solunum so



bazen, bir kur yapma töreninden sonra gerçekleşirse



runları yaratmış ve bu sorunu çözmek için de trakeler ve kitapciğerler gelişmiştir. Sert örteneğin yarattığı be



içinde durur. Böylece, suda yaşayan türlerde, sperma



lerdeyse apansız su yitimlerinden kurtulur. Çiftleşme,



de, bazı sıçrarkuyruklularda erkekler spermatoforu rastgele bırakır ve daha sonra bu spermatoforu herhan. gi bir dişi bularak değerlendirir.



ması bunun kanıtıdır.



Eklembacaklılar, karaların çeşitli çevrelerinde yaşa maya uyarlanma konusunda da başarılar elde etmişler



dir. Kara yaşamına uyarlanırken geçirdikleri her deği



densel büyüme sınırlaması, deri ya da kabuk değiştir



melerle aşılmıştır; ama bu kez örtenek, bedenin belli



Eklembacaklıların çoğu yumurtlayarak ürerse de,



bir boyutun üstüne çıkmasını engellemiştir. Birçok ilkel



bazıları küçük canlı yavrular doğururlar. Yavrular ya.



eklembacaklıda, örteneğin dışında su yitimini önleyen



şamlarının ilk evrelerinde, genellikle hem dış görünüş. leri hem de davranışları bakımından erişkinlerden çok farklıdır. Kabukluların çoğu larva gelişmeleri sırasında



mumsu tabaka yoktur (böcekler ve örümceğimsiler di



şında). Dolayısıyla bu türler, nemli yerlerde yaşamak ya da gün boyu saklandıktan sonra, nem oranının nisbeten



plankton yaşamı sürerler; daha sonra türün yayılmasını sağlayan asalak biçimler evrelerinden geçerler. Bazı



daha yüksek ve sıcaklığın daha düşük olduğu geceleri



nüşlüdür ve başkalaşmaların gerçekleştiği bir pupa ya



den içi koşullarını belli bir düzeyde tutmak zorundadır. Suda yaşayan eklembacaklılar, amonyak gibi zehirli



böceklerin larvalarıerişkinlerden bütünüyle farklı görü



da kundaklanma evresinden geçerler. Buna karşılık,



bazı böceklerin yavruları, nem evresinde erişkinlere çok benzerler.



Büyüme sının. Sağlam, kalın, hattá zırh gibi sert bir dışis kelet, eklembacaklıların varlıklarını sürdürmelerini sağ. layan temel özelliklerden biridir. Suda yaşayan türler



de, dışiskelet geçişme olayının düzenlenmesine yar



dımcı olur; buna karşılık karada yaşayan türlerde, geçir



dışarı çıkmak zorunda kalmaktadırlar. Hem dışkılama işlevi, hem de geçişme düzeni, eklembacaklılarda be maddeleri serbestçe dışarı atabilirler; ama, yaşadıkları çevrenin gereği olarak elden geldiğince az su yitirmek zorunda olan karada yaşayan türler, bu maddeleri katı halde dışarı atmak zorundadırlar. Eklembacaklılarda



bu sorun, bazı erimeyen ve zehirli olmayan maddele rin oluşturulmasıyla çözümlenmiştir: Çokbacaklılarda ve böceklerde ürik asidin, örümceğimsilerde guaninin



gen olmayan bir mum tabakası sayesinde su yitimini



oluşması.



doğal olarak, ancak kabuk ya da deri değiştirerek be.



eklem iltihabi



olursa hayvan ölebilir ve bu dönemde eklembacaklıla



Yerel bir enfeksiyon ya da daha çok kıkırdakların bozul ması, bağışıklık bozuklukları sonucunda eklemlerde yerleşen iltihaplı hastalıklara verilen genel ad. Aslında eklem iltihabı adı altında toplanan yaklaşık 100 kadar



önler. Sert bir dışiskelet içine hapsolmuş bu hayvanlar,



densel hacimlerini büyütebilirler. Kabuk değiştirme tehlikeli bir süreçtir: Yolunda gitmeyen herhangi birşey rin yaşamlarını yitirme oranları çok yüksektir. Yalnızca suda yaşayan eklembacaklılar, çok iri be denli olabilirler ve ağırlıkları çok büyük boyutlara ulaşa



bilir: çünkü suyun kaldırma kuvvetinden yararlanarak



hastalıkta başka yapılar da hastalanır; bu yüzden söz konusu hastalıkları belirlemek için romatizma, romatiz



ağır bedenlerine karşın kolay hareket etme olanağı bu



ma hastalıkları gibi geneladlar da kullanılır. Bu hastalık



olur) çok ağırdır: Suyun dibinde yaşayan hayvanlar için



döküntülü lupus (lupus eritomatozus), kireçli omurlar arası bağ iltih (ankilozan spondilartrit), yozlaştırıcı



lurlar. Kabukluların orteneği, kapsadıkları bol miktarda kalsiyum nedeniyle (bu sayede örtenekleri çok sağlam



lar, yukardaki adlarla belirtilen hastalıkların yanı sıra,



ağır beden bir avantajdır. Karada yaşayan eklembacak



eklem hastalığı (osteoartrit) ve doğası ile nitelikleri yakın



dayanıklı ve sağlam hale gelir, üstelik bu arada ağırlıkla



dönemde ortaya konan Lyme hastalığı da dahil daha başka birçok hastalığı içerir. Bağışıklık sistemi tepkileri nin ve yaşlanmanın getirdiği yıpranma ve örselenmenin



ni da artmaz.



genellikle bu bozuklukların nedenleri arasında yer al



Oksijenin bedendeki dağılma sürecini çok yavaşlat



masına karşılık,araştırmalar çoğunlukla, sinir sisteminin



tığı için, trakelerle soluma özelliği de beden boyutları



de bunlar kadar sorumlu olabileceğini ortaya koymuş



lilarin (çıyanlar, böcekler ve örümceğimsilerde olduğu gibi) kutikulaları bir kabuklaşma sürecinden geçerek.



nin büyümesini engelleyen başka bir etkendir. En iri be



tur.



denli eklembacaklılarınya kızböcekleri ve peygamber develeri gibi ince uzun bedenli ya da bokböcekleri gibi kalın ve tıknaz bedenli olmalarının nedeni budur. Ki tapciğerleriyle soluyan en iri örümceğimsilerde, bu si nırlama yoktur: Çünkü kanlarında hem oksijen veren, hem de hızlı ve apansız hareketler yapabilme olanağı sağlayan bir solunum pigmenti bulunur.



İLTİHAPLI BAGDOKUSU HASTALIKLARI



caklılar, sudayaşan türlerin karşılaşmadığı birçok güç.



açık bir bağışıklıktepkisidir (bedenin, istilacı mikroor



Bu öbekte toplanan çeşitli hastalıklar bağdokularında, özellikle de eklemlerde iltihaba yol açarlar. İltihaplan ma belirtileri (yanma ve sıcaklık duygusu, kızarıklık, şiş.



me ve ağrı) belirgin olabilir. Doku bozukluklarına ilişkin



Kara yaşamına uyarlanma. Karada yaşayan eklemba



mikroskopik incelemelerde, genişlemiş kan damarları, anormal akyuvar birikimleri ve farklı derecelerde iyileş miş yaraların izleri görülür. Bazı hastalıklarda iltihap,



lüğe göğüs germek ve birçok sorunu çözümlemek zo



ganizmalara karşı savunması). Öbürleriyse başka ya da



runda kalmışlardır: Iri bedenli olanlar etkili bir yapısal desteğe gerek duymuşlardır; solunum organlarının de ğişiklik geçirmesi ve havayı soluyabilecek durumagel



mesi gerekmiştir. Ayrıca, artık dışkılarının zehirli etkisini



bilinmeyen nedenlerden ileri gelmektedir.



Enfeksiyon kökenli eklem iltihabı. Bu hastalık en çok ya



şi ilerlememiş erişkinlerde görülür. Bir eklemdeki ilti



haplanmaya, çoğunlukla, o ekleme kendi kan damarla



EKLEM İLTİHABI 267



kemik



zarı sinovya boşluğu sinovya



dir. Iltihaba daha çok, kan dolaşımında bulunan ürik kilif



kemik



asitin eklemde birikmesi yol açar. Ivegen damla (gut)



hastalığı nöbetine, çökelen ürik asitin igneye benzer billurcuklar oluşturması yol açar. Akyuvarlar bu billur



cukları yutunca, hücreler iltihaplan kışkırtan enzimler salgılar.



Urik asit, pürin metabolizmasının normal bir yıkım



eklem kıkırdagi



kemik kaynaşması



normal eklem kalınlaşmış eklem kilifi kemik



ürünüdür. Damla hastalığında eklem iltihabına neden olan kanda anormal olarak yükselmiş olan ürik asit dü zeyleri, ya ürik asit üretiminin aşın artmasının ya da úrik



asitin böbreklerden boşaluminin azalmasının sonucu



dur. Kanda ürik asit düzeyinin yükselmesine (hiperuri kemi) ve damla hastalığına bilinen bazı enzim yetersiz.



likleri neden olur. Birçok kişide de hastalık şişmanlıkta ortaya çıkan metabolizma değişiklikleriyle ilgilidir. kemik



kalınlaşmış eklem zarı



iltihaplı eklem



Damla hastalığına yol açan olaylar aşırı olduklan za



man, ürik asitin büyük çökeltiler (ya da tofuslar) halinde birikmesiyle sonuçlanır.



'Eklem iltihabı, ağrılı, yozlaştırıcı bir hastalıktır; eklemler



sertleştiği ve iltihaplandığı zaman ortaya çıkar. Normalde, iki kemik, eklem kıkırdağıyla tamponlanmış ve bir eklem



Ivegen nöbetler, hastaya iltihaplanmayı giderici ilaç. lar verilerek yatıştırılır. Ondan sonraki nöbetler, kolşi



sinle önlenir. Kolşisin, ürik asit billurcuklarının akyuvar



Sivisıyla yağlanarak kayganlaşır. Iltihaplı eklemde, kıkırdak



lar tarafından yutulmasını ketleyen bir ilaçtır. Serumda kiürik asit düzeyleri kilo vermeyle ve gerek pūrinin oluş



şişer ve kayganlaştırıcı sıvı yokluğu nedeniyle tahriş olur.



rin benzeri bir ilaç olan allopurinolla aşırı ürik asit üreti



kilifi ile sinovya zanı içine alınmıştır. Sinovya zan, sinovya



yıpranır ve kemikler birbiriyle kaynaşır. Kilif ile sinovya zanı



rindan gelerek yerleşen bakteriler ya da başka mikroor



ganizmalar neden olur. Birkaç saat ya da birkaç gün



masını, gerek ürik asit biçiminde yıkımını ketleyen pu



minin denetim altına alınmasıyla düşer ve tofuslar ço zünür. Bu hastalık genellikle 40 yaşın yukarısındaki er keklerde görülür.



Yalancı damla hastalığının belirtilerinin damla hasta



içinde eklem (genellikle diz ya da dirsek eklemi), ilti



lığınınkilerle aynı olmasına karşılık, bu hastalığı kasiyum



eklem sıvısı) bulanık olabilir ve çok sayıda akyuvar içe



ürik asit billurcuklarından polarizasyon mikroskopu



haplanır. Anormal ölçüde biriken sinovya sivisı (ya da



fosfat billúrcukları başlatır. Kalsiyum fosfat billurcuklan,



rir.



aracılığıyla ayırt edilir. Hastalık iltihap giderici ilaçlarla



Belsoğukluğunun bir ihtilatı olan belsoğukluğu ko



kenli eklem iltihabı, enfeksiyon kökenli eklem iltihapla



rinin en yagın biçimidir. Antibiyotiklerle tedavi ve si



novya sivisinin çekilmesi, genellikle çabuk etki eder ve eklemde çok küçük bir hasar kalır. Bazıdurumlardaysa,



tedavi edilir.



Romatizmamsı eklem iltihabı. Romatizmamsı eklem il



tihabının (romatoid artrit) belirtileri, bagdokusunun ilti haplanmasından kaynaklanır ve en azından bazı hasta



enfeksiyon uzar ve eklem yıkımına yol açarak, cerrahi



larda, bu tür eklem iltihabı ara nöbetlerinin başlaması, daha önceki enfeksiyonlara bağlıdır.



eklem



buğu, süregen biçimde iltihaplanır. Sinovya sivisi çoğa



iltihabı biçimi olan ateşli romatizmaya, bir bakteri olan



larak, sonunda eklemi ve komşu yapıları yıkıma uğratır.



kenli eklem iltihabinin tersine, 5-15 yaş arasındaki ço



lar, kalp, akciğerler gibi başka dokuların iltihaplanması



girişimi zorunlu kılabilir.



Ateşli romatizma. Bir başka enfeksiyon kökenli



alyuvar yıkıcı streptokok yol açar. Tipik enfeksiyon kö



cuklar arasında yaygın olan bu hastalık, streptokok en



feksiyonunun saldırısından haftalarca sonra ortaya çı



kar ve laboratuvar incelemelerinde sinovya sivisindan



streptokok ayırılamaz. Iltihap süreci kalpte ihtilat sonu cu, kalp hastalığına neden olabilir. Ateşli romatizmanın belirtileri, şiddetli bir streptokok kökenli bademcik iltihabından sonraki 2-3 haftada or



taya çıkar. Birkaç günlük bir dönem süresince eklem



Hastalıklı sinovya zarları yani eklem kılıflarının iç ka



Yaygın iltihap süreci, kan damarları, deri, sinirler, kas



na da yol açabilir. Bunun sonucunda, eklemlerde ağn, hareket yitimi, yaygın ağrılar ve ruhsal çöküntü ortaya çıkar.



Romatizmamsı eklem iltihabı, öncelikle 20-60 yaşlar



arasındaki kadınlarda görülen bir hastalıktır. Birçok kişi



de, tibbi bakıma gereksinme duymayacaklar kadar ha fif bir biçimde bulunabilir. Hastalık teşhisi koyulan tipik hastalar, aylardır sabah kalktıktan biraz sonra ortaya çı



den ekleme yayılanşiddetli bir ağrı ve şişme olur. 3 ay. dan daha az süren iltihap, genellikle aspirinle ve yatak



kan ve bir saat kadar süren yaygın ağrılardan ve kas sert



maya neden olmaz. Streptokok kökenli bademcik ilti habıbulunan çocukların % 1'denazında ateşliromatiz



geceleri uyumakta zorluk çekmekten yakınan 35 yaşın da kadınlardır. Etkilenen eklemleri duyarlıdır. Parmak



dinlenmesiyle denetim altına alınabilir ve kalıcı yozlaş



ma oluşur ve bunların çok küçük bir bölümünde kalp



hastalığı ihtilatı gelişir. Bademcik iltihabı erken davrani larak bir antibiyotikle tedavi edilirse, romatizma köken li kalp hastalığı çok ender görülür.



Ateşli romatizmada eklemlerin ve kalbin iltihaplan



masının, streptokokun zarar verdiği dokulara bedenin bağışıklık tepkisi göstermesi nedeniyle ortaya çıktığı sa yılmaktadır. Bu nedenle, ateşli romatizma, özbağışıklık hastalıkları arasında sınıflandırılmaktadır. Damla hastalığı ve yalana damla hastalığı. Bu hastalık larda görülen iltihap süreçleri, enfeksiyona bağlı değil



liğinden (özellikle parmak, el, bilek ve dirseklerinde sertlikten), ikindiye doğru sıkıntı verici yorgunluktan ve



ları, kemiklerinin uç eklemlerindeki şişkinlikler nede niyle sosise benzer bir görünüm almıştır. Bilekler de si novya sivisinin aşırı birikmesi sonucu şişmiştir. Kan in celemelerinde, bağışıklık sisteminin hastalığa yanıt ola rak ürettiği proteinler saptanabilir.



Romatizmamsı eklem iltihabı, enfeksiyon kökenli ol



duğu kanıtlanabilmekle birlikte,alışılmış türden bulaşı cı bir hastalık değildir. Bazı incelemeler, süregen roma tizmamsı eklem iltihabının gelişmesine, bazı genlerin varlığının neden olduğunu göstermiştir. Yersiz bağışık lık yanıtlarının önemli olduğu da açıkça görülmektedir:



268



EKLEM KESESİ İLTİHABI



Romatizmamsı etkenler (anti-antikorlar), iltihabı başla



alınmasıyla ve ağrı dindirici ilaçlarla ortadan kaldırılami



sinovya zarları dahil, dokuların şişmesine neden olur. Birsistem hastalığı olan döküntülü lupus (lupus erito



yorsa, diskin cerrahi girişimle alınması gerekebilir. Bu yozlaştırıcı süreçler, bir ölçüde yıpranmaların ve aşınmaların sonucudur. Öncelikle bedenin ağırlığı taşı yan eklemlerini ve travmaya uğramış ya da anatomik



tan bağışıklık ihtilatları oluşturur ve lenfosit birikmeleri, matozus) romatizmamsı eklem iltihabının onda biri



yaygınlıkta bir hastalıktır. Özellikle doğurganlık çağla rindaki kadınlarda raslanır. Kan damarlarının iltihaplan masına, ayrıca bazı doku ve organlarda (özellikle deri,



eklemler, böbrekler, akciğerler, kalp, sinir sistemi ve kan hücrelerinde) ihtilatlara yol açma olasılığı vardır.



Bazı hastalar böbrek hastalığı, sinir sistemi hastalığı ya



da eşlik eden enfeksiyonlar nedeniyle yaşamı tehdit edici nitelikte ateşli bir hastalıkla ağır biçimde hastala nırlar. Çoğunlukla hastalarda, biçim bozukluklarıyla so nuçlanmayan eklem iltihabı ile orta derecede hareket yitimine, deri döküntülerine ve halsizliğe neden olan



daha ilimli bir hastalık görülür.



Döküntülü lupusta da, romatizmamsı eklem iltiha



binda olduğu gibi, bedenin, istilacı mikroplara karşı ol



maktan çok, kendi kendine karşı tepki göstermekte ol



duğu sanılmaktadır. Anti-antikorlar sağlam kan hücre



leriyle, hücre bileşenleriyle ve kan damarlarının çeper leriyle tepkimeye girerler. Hastanın kanında oluşan



kompleksler, deri tabakalarının altında, böbreklerde ve sinir sisteminde çökelerek, iltihaba yol açar.



Romatizmamsı eklem iltihabının çocuklarda görülen



bir çeşidi, genellikle 5 yaşında ya da daha büyük yaşta



çocuklarda ortaya çıkar. Hastaların çoğunda, yapılan



test negatiftir ve hastalık 15 yaşlarına gelindiğinde, etkin olmaktan çıkar. Kireçli omurlararası bağ iltihabı kadın



konumları bozulmuş eklemleri etkiler. Ayrıca başka bir



eklem iltihabı biçiminden zarar görmüş eklemler, daha



sonra yozlaştırıcı eklem hastalığından etkilenmeye yat kındırlar. Heberden düğümleri, sağ elini kullanan in



sanlarda ve daktiloların parmaklarında daha belirgin



dir. Travmalar eklem yüzeylerini örten kıkırdakta küçük kırılmalara neden olur, bunun sonucu alttaki ham ke



mik açıkta kalır. Bunun üstüne, kemik hücreleri kemiğin



protein ve polisakarit bileşenlerini yıkan enzimler salgı



lar. Tarazlanmış kıkırdak parçaları akyuvarlar tarafın dan yutulabilir, bunun sonucunda da iltihaba yol açan ek bir öğeye dönüşebilirler. EKLEM ILTIHABININTEDAVISI



Hastanın yakınmaları dinlendikten sonra beden mua



yenesinin ve laboratuvar testlerinin incelenmesinden



elde edilen sonuçlarla teşhis koyulup, uygun tedavi be lirlenir. Enfeksiyon kökenli eklem iltihabı, uygun antibi yotiklerle kolayca iyileştirilebilir. Enfeksiyon kökenli ol mayan iltihaplarsa iltihap giderici ilaçlarla tedavi edilir.



Bu ilaçlardan çoğunun (sözgelimi aspirin, indometasin ve ibuprofeninin), iltihaplanmaya aracılık eden pros taglandinlerin bireşimini engelleyerek etki gösterdikleri



sanılmaktadır. Bazı kortizon türevleri de güçlü iltihap engelleyicilerdir; ama, yan etkileri, yararlarını sınırla



maktadır. Bu arada istenmeyen iltihabı engelleyen ilaç



lardan çok erkeklerde görülür. Özellikle omurgayı ve



ların, istenen iltihap yanıtlarını da engelleyebileceğini,



ma gelir.



masıyla karşılaşılabileceğini unutmamak gerekir. Dam la hastalığında olduğu gibi daha özgül tedavi, hastalık



sağrı-böğür eklemlerini etkiler. Hastalık sonucunda omurlar birbiriyle kaynaşır ve omurga hareketsiz duru ILTIHABA BAĞLI OLMAYAN BAĞDOKUSU HASTALIKLARI



Eklemlerde ve öbür bağdokularında, travma, içsalg bozuklukları, metabolizma bozuklukları, doğuştan bi çim bozuklukları, vb. hastalık süreçleri de hastalığa yo laçabilirler. Bunların en önemlilerinden biri yozlaştırıcı eklem hastalığıdır (osteoartrit). Yozlaştırıcı eklem hastalığı. En yaygın eklem iltihabı bi



çimi olan yozlaştırıcı eklem hastalığı, neredeyse bütün



yaşlı erişkinleri şu ya da bu derecede etkiler. Hastaların



çoğunda bu hastalıkla ilgili belirtiler ya hiç yoktur ya da azdır ve ancak X-ışınlarıyla omurlarda mahmuz biçi



minde niteleyici oluşumlar görüldüğü zaman ya da par



mak kemikleri arası uzak eklemlerde kemik çoğalmala riyla parmaklar düğüm düğüm bir biçim aldığı zaman



farkedilir. Bazı hastalarda, mahmuz biçimi çıkıntılar omurilik kanalından çıkarken sinirlere bası yaparak, si nir kökü sendromlarına yol açarlar. Bazılarındaysa kas bağlarındaki gerilmelereve anormal kas gerginliklerine neden olan, konumu bozulan eklemlerdir. Bunun so



bunun sonucunda da sık sık ikincil enfeksiyonlar oluş. yapıcı etkenlerin kesin biyokimyasal mekanizmlarına



ilişkin bilgiye dayanır. Yozlaştırıcı eklem hastalığı, yıpranma ve aşınma kö kenine karşın, iltihaba karşı ilaçlar başlığı altında topla nan ilaçlarla tedavi edilebilir. Bu ilaçların öncelikle ağrı



dindirici olarak ya da eklem travmasını izleyen ikincil il



tihabı azaltarak etki yaptıkları düşünülmektedir. eklem kesesi iltihabı



Eklemlerin birbirine sürtündükleri noktalarda bulunan



ve içinde sıvıbulunan kapalı keseler biçimindeki eklem



keselerinin (bursa) iltihaplanması. Eklem kesesi iltihabı birkaç eklemde görülebilirse de, en yaygın olarak gö rüldüğü yer omuz eklemidir. Eklemle ilgili bağların üs



tündekalsiyum (kireç) çökeltileri oluşması, genellikle il tihabın ortaya çıkmasını hızlandıranbir nedendir. Kalsi



yum çökeltilerinin yol açtığı iltihap, yöredeki keseye yayılır hattâ yırtılmasına neden olabilir. Eklem kesesi ilti



nucunda, gün geçtikçe kötüleşen ağrılar ortaya çıkar.



hablivegen ya da süregen olabilir. Ivegen eklem kesesi iltihabında, omuz bölgesinde, çoğunlukla boyuna ve



bilir. Yıkıma neden olan süreç, kalça ekleminin hareke



kolun üst tarafına yayılan apansız bir sancı ortaya çıkar;



Hastalığın şiddetli bir biçimi, kalça eklemlerini etkileye. tinin kısıtlanmasıyla ve çok acı verici ağrılarla sonuçla nip, önemli bir cerrahi girişimi gerektirebilir. Bu ameli yatta, zarar görmüş doku alınarak yerine plastikten ya



ağrı yüzünden omuz hareketi kısıtlanır. Tedavisinde



genellikle, ağızdan verilen iltihap giderici ilaçlar ve ağrı Kesiciler kullanılır. Hastaların çoğunda bu durum bir



pilmiş yeni bir eklem yerleştirilir.



kaç gün içinde hafifler; ama şiddetli durumda, kalsiyum



omurlar arası diskleri de etkiler. Disk dışarı kayarsa, disk



doğruya eklemin iltihaplı bölgesine iğneyle iltih gide



fıtığı (ya da disk kayması) adı verilen belirti ortaya çıkar. Ortayaşlı erkeklerde yaygın olan disk fıtığı genellikle bel omurlarında görülür;sinir kökütahrişine ve bağların ge rilmesine neden olur; sırt ve bel ağrılarına, ayrıca sinir sel aksaklıklara yol açar. Belirtiler hastanın dinlenmeye



Ekman, Vagn Walfrid



Hastalıkta yozlaştırıcı süreçler, omurga bağlarını ve



çökeltilerini cerrahi girişimle çıkarmak ya da doğrudan rici ilaçlar vermek gerekebilir.



Isveçli denizbilimcil(Stockholm|1874-Gostad 1954).



EKONOMİK BUNALIM, BÜYÜK 269 Okyanus dalgalarının dinamiğiyle ilgili çalışmalarıyla ta ninan ve modern okyanusbilimin kurucusu sayılan



Vagn Walfrid Ekman'ın başlıca çalışması, sürüklenen buzulların rüzgâr yönünden sapmasının, rüzgâr ile de niz yüzeyi arasında ve su tabakaları arasında oluşan sür tünmelerin dengesinden ve Yer'in kendi çevresinde



dönmesinden kaynaklanan Coriolis gücünden ileri gel



diğini ortaya koyduğu çalışmasıdır. "O!ü sular"la ilgili



çalışması da oldukça ilgi çekicidir: Eriyen buzun oluş turduğu ince tatlısu tabakası ile yoğunluğu farklı tuzlusu arasında oluşan dalgaların, yavaş hareket eden tekne lerin haraketine büyük bir direnç oluşturduğunu ortaya koy



ekmekağacı Dutgiller ailesinden tropikal ağacın (Artocarpus altilis)



ve meyvesinin ortak adı. Malaysia, Büyük Okyanus



küçük ölçekli ekonometri modeline örnek gösterilebi lir.



Petrol sanayisi gibi belirli sanayi dallanında istem,



üretim ve sunuyla ilgili istatistiksel çözümlemelerde de ekonometriden yaygın biçimde yararlanılmaktadır. ekonomi: Bk. İKTİSAT.



Ekonomik Bunalım, Büyük 1930 yıllarında ABD'de başlayıp, öbür ülkeleri de hızla



etkileyen ekonomik bunalımı belirten terim. Büyük Ekonomik Bunalım, boyutları ve sonuçları açısından,



günümüze kadar yaşanmış en büyük bunalımdır. Do ruğa ulaştığı 1933 yılında, ABD'de her 4 işçiden biri işsiz kalırken, öbür ülkelerde de işsizlik % 15-% 25 arasında



artmış, dolayısıyla Büyük Ekonomik Bunalım, Batı kapi talizmini ve toplumlarını kökünden sarsmıştır.



Ekonomik yönü. 1920'lerin bolluk döneminde Başkan



Calvin Coolidge, "Amerika'nın işi ticarettir" demişti.



Ama 1920 yıllarında ticaretin büyük ölçüde gelişmesi ne karşın, özellikle tarım kesiminde bazı duraklamalar vardı. Darboğaza giren öbür kesimler kömür çıkarma,



demiryolları ve dokuma sanayisiydi. 1920 yıllarında,



yılda ortalama 600 banka ve binlerce işyeri kapanmaya başlamıştı. 1928'de inşaat kesiminde çalışmalar tam



anlamıyla durmuştu. 1924-29 yılları arasında borsa en dekslerinin hızla tırmanmasının aslında gerçek anlam



da ekonomik durumla ilgisi yoktu. Üstelik borsa ve em lak piyasasındaki gelişmeler birçok sorunu da birlikte



getirmişti. 24 Ekim 1929'da New York borsasının çök Doğu Asya kökenli olan ekmekagacının (Artocarpus



dactilis), dayanıklı odunundan çeşitli işlerde yararlanılır.



Çiçegi nişastalı bir meyveye dönüşür. Pişirilerek yenilen ya



da öğütülerek un elde edilen meyvesi, tropikal bölgelerde önemli bir besin kaynağıdır.



adaları ve Güney Amerika'nın bazı bölgelerinde yetişti rilen ekmekağacının oval biçimli yeşil meyvelerinin ça



pi 20 cm'yi bulur; ekmeğe benzeyen etli bölümleri %



mesi, birçok uzman tarafından Büyük Ekonomik Buna lim'ın başlangıcı sayılmasına karşın, aslında bunalımın



başlangıcı değildi; yalnızca, varolan bunalımı gözler önüne sermişti.



1930'da bunalımın daha da şiddetlenmesine karşın, çok az insan durumun ciddiliğinin farkındaydı. Oysa ekonomik gelişme durmuş, iflaslar ve panikler başgös



termişti. Teknoloji, sağladığı iş olanağından çok, işsizlik yaratmıştı. Piyasada istenenin üstünde sunu durumu



yaşanıyordu. Dış ticaret durmuştu. Işyerlerinin birbiri



30-40 oranında karbonhidrat içerir ve yetiştiği bölgeler



ardına kapanması ve işsizliğin artması sürdükçe, ABD'deki ekonomik çöküntü, ulusun büyük bir bölü



de önemli bir besin oluşturur.



mü tarafından hissedilmeye başlandı. Bu arada Birinci



Dünya Savaşı'nın yaralarını henüz saramayan birçok ekonometri



Avrupa devleti, bunalımdan daha da ciddi boyutlarda



Iktisadın, ekonomik değişkenler arasındaki ilişkileri ölç



Bunalım, Herbert Hoover'ın başkanlık döneminin (1929-33) sonuna doğru daha da hızlandı. Milyonlarca



tiksel olarak dile getirilen iktisat kuramı ile istatistik yon temlerini birleştiren ekonometri, incelenen iktisadi ve



kişi evlerini, işlerini, paralarını yitirdiler. 1930-1933 ara



dan yararlanır.



toplam kaybı iki milyar dolar dolayındaydı. Yıllık ortala ma büyüme hızı % 3,5 düzeyinde olan GSMH, 1929



ekonometri çözümlemesinin en iyi bilinen örnekleri



32 yılları arasında % 10'luk düşüş gösterdi. Tanımdaysa durum tam anlamıyla bir yıkımdı: Çiftlik fiyatlar aynı



meyi ve bağıntıları belirleyici amaç alan dalı. Matema



rileri sistemli biçimde çözümlemek için bilgisayarlar Batı ülkelerinde geliştirilen ulusal iktisat modelleri,



dir. İktisadi dalgalanmaları çözümlemek, ulusal gelir deki ve istihdamdaki değişiklikleri kestirmek için yarar



lanılan bu modeller, iktisadın çeşitli kesimlerindeki fi



yatlar, ücretler, verim, istihdam ve sermaye yatırımı arasındaki ilişkileri tanımlayan denklemlerden oluşur.



Elde edilen yanıtlar, doğal olarak denklemlerin dayan dığı varsayımlara bağlıdır. Ekonometri modelleri geç



etkilendi.



sinda borsada % 8O'lik bir düşüş yaşandı. 1929-32 yıl ları arasında 11 000 ABD bankası iflas etti. Bankaların



dönemde % 53 düştü, Başkan Hoover, ekonomik bunalım için hükümetin yardım fonu düşüncesine karşıydı. En önemli girişimi, kurduğu Mali Yapılanma Birliği (1932) aracılığıyla,bat maya yüz tutan şirketlere kredi vermek oldu. Ama bu



birlikte, içerdikleri öngörülerin, özellikle de iktisadin



önlem yeterli olmadı ve 1932 seçimlerini Franklin D. Roosevelt'e karşı yitirdi. Yeni Düzen. Bunalım yalnızca gelirleri değil umutlar da



doğru çıkacağı konusunda kesinlik yoktur. Konut üreti



(Mart 1933) Roosevelt, "korkmamız gereken tek şey



mişte kazanılan deneyimlerin sınavından geçirilmekle



bütününe ilişkin öngörülerin, gelecekte her zaman miile faiz oranları arasındaki ilişkiyi gösteren bir model,



azaltmıştı. Başkan olarak yaptığı ilk konuşmasında



korkunun kendisidir" demekle işe başladı. Ama uygula



270 EKOSFER Ben Shahn



Öbür ülkeler. Öbür ülkelerde bunalımın etkileri çok da



tarafından



ha derin oldu. Uluslararası ticaret azaldıkça, ülkeler



hazırlanan bu



poster, ABD hükümetinin bunalımdan



etkilenen çiftçilere yardım amacini



güden Yeniden Yerleşme Programı'nın reklamını yapmak için kullanılmıştır.



ekonomilerini güçlendirmek amacıyla kapalı ekonomi izleme yoluna yöneldiler. Siyaset alanındaysa aşırı sağ ve sol uçlara doğru bir kayma yaşandı. Almanya'da Adolf Hitler sahneye çıkarken, öbür Avrupa ülkelerin



desolkanat güçlendi. Büyük Ekonomik Bunalım ayrıca, kişiler ve hükümetler arasında güvensizliklere yol açtı



ve ikinci Dünya Savaşı öncesi gerginliği artırdı. Bunun la birlikte, savaş sırasında yapılan büyük askerî harca malar, dünya ekonomisinin canlanmasını ve bunalımın sona ermesini sağladı.



ekosfer: Bk. BİYOSFER.



eksantriklik Matematikte, konik kesit eğrisinin bir özelliği. Eksantrik



lik (e), koniğin noktalarından herhangi birinin (PL



"odak" denilen değişmez bir noktaya olan uzaklığı ile maya koyduğu Yeni Düzen (New Deal) sorunları azalt



doğrultman" denilen değişmez bir çizgiye olan uzaklı



Roosevelt önce, Ulusal Güçlenme Vakfı yoluyla, as gari ücret ve adil rekabetkonularını ele aldı. Üretime is tikrar kazandırmak ve 1929'dan sonra dalgalanmaya başlayan fiyatları dondurmak amacı güden tasarısı, kü çük sanayi kuruluşlarının birleştirilmesini öngörüyordu.



koniğin biçimini belirler. Bu e değeri O'a eşit olduğun



makla birlikte, köklü bir çözüm getiremeyecekti.



Ne var ki, Yüksek Mahkeme bu uygulamayı Anayasa'ya aykırı buldu (1935) ve tasarı yürürlüğe koyulamadı. Roosevelt'in ikinci tasarısı, toplumsal hizmetler ve



öbür hükümet harcamalarıyla ilgiliydi. Bu tasan da



ği arasındaki değişmez orandır. Eksantrikliğin değeri,



da, konik, bir daire (ya da bir nokta) olur; e, 0 ile 1 ara sinda (O