Parti Değerlendirmeleri [4] [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Parti Değerlendirmeleri-4



EKSEN YAYINCILIK EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. Mollaşeref Malı., Turgut Özal Cad. Fatih/İstanbul Tel: O 212 621 74 52 Fax: O 212 534 95 90



http://www.kizilbayrak.net



Baskı tarihi: Şubat 2009 Baskı ISBN



Step Ajans



Parti Değerlendirmeleri-4



iÇiNDEKiLER I. Bölüm



Kenya Komplosu 'ndan İmralı'ya Şubat-Haziran 1999



1- Emperyalist komplolar Kürt halkının özgürlük istemini boğamaz! 2- Trajik gelişmeler ve paha biçilmez dersler



3- Kürt hareketi cephesinde son gelişmeler



4- Yargılayanlar yargılanmalıdır! 5- Teslimiyet ve yeni dönem 6- Ayrışma ve yeniden saflaşma dönemi 7- İ dam kararının ötesi 8- Ayrışma ve yeniden saflaşma zorunluluğu



9- Verilen sınavlar ve bekleyen görevler II. Bölüm



İmralı Savun maları'n ın eleştirisi Haziran-Temmuz 1999



1- İlk tepkiler üzerinden ön değinmeler 2- Emperyalist sisteme ve kapitalist düzene onay



3- PKK'nin "devrimcilikten demokratlığa" dönüşüm ihtiyacı



4- Birliğin ya da "Türkiyelileşme"nin iki yolu 5- Bütünsel bir tasfiyeci platform



III. Bölüm



Ulu sal sorun ve İmralı çizgisi Kasım 1999-0cak 2000



1- Barış adı altında teslimiyet 2- Devrim kampından düzen kaınpına



3- "Düşük yoğunluklu demokrasi" 4- Aldatmaca ve gerçek 5- Savaş, barış ve devrim ... 6- Çözümsüzlük "barış"ı ya da teslimiyet 7- Barış sorunu üzerine ek değinıneler 8- Kürt sorununun niteliği, kapsamı ve devriınci çözüm



9- Kürt sorununun niteliği, kapsaını ve devriınci çözüm (Devam)



IV. Bölüm



Teslimiyetçi çizginin iflası 1- Tesliıniyetçi çizginin iflası 2- Son gelişıneler ve İımalı çizgisi



3- KADEK'in feshi ve KONGRA-GEL oluşumu... 4- Zindan direnişi ve PKK ile ilişkiler



I. Bölüm .



TKlP ll. Kongresi (Kas1m 2007)



TKİP IL Kongresi toplandı...



Parti'yi güçlendirmek ve mücadeleyi büyütmek için!



Geride bıraktığımız günler içinde toplanan TKİP ll. Kongresi, kapsamlı ve çok yönlü bir gündem üzerinden süren çalışmalanın başanyla tamamlamış bulwımaktadır. Son birkaç yıldır gündemde olan, fakat gerçekleşmesi örgütsel güvenliğe ilişkin nedenlerden dolayı geciken ll. Parti Kongresi'nin nihayet güvenlik içinde top­ lanması ve çalışmalamu başarıyla tamamlaması, partimiz için bir­ çok açıdan önemli bir adımın ifadesi olmuştur. Partimiz, devıimci sınıf mücadelesi görevlerine daha güçlü bir biçimde sarılmak için artık çok daha elverişli bir zemine kavuşmuş durwndadır. ll. Parti Kongresi'nin kapsamlı değerlendirmeleri ve bir dizi konuya iliş­ kin kararları bunwı güvencesidir. TKİP l l . Kongresi, iki kongre arası dönemi sınıf ve kitle hare­ keti, genel sol hareket ve partimiz yönünden değerlendinnek ve bwıdan gerekli sonuçlan çıkarmak başta olmak üzere, dünya ve Or­ tadoğu'daki gelişmeler, yakın geçmişten geleceğe Türkiye'de olay­ Iann seyri, sınıf ve kitle hareketi, Kürt sorunu ve hareketi, partinin genel politik ve örgütsel durumu, tüm boyutlanyla partinin örgüt­ sel ve kadrosal sorunlan, çeşitli yönleri ve boyutlanyla partinin sı-



9



mf çalışması, gençlik çalışması, kadın çalışması, toplam yayın faaliyeti, örgütsel güvenlik sorunlan vb. bir dizi konuyu içeren ala­ bildiğine kapsamlı bir günden üzerinden çalışmış, tüm bu sorun­ larda günler boyunca yer yer özel ayrıntılara inen verimli tartış­ malar yapmış, partinin önünü açacak ve önümüzdeki dönem için yönünü çizecek sonuçlara varınıştır. Partimizin ll. Kongresinin dünyada ve Türkiye'de ginniş bu­ lunduğumuz çok daha zorlu ve karınaşık bir dönemin ardmdan top­ lanmış olması onun gündeminin ağırlık alanını da etkilemiştir. ll Eylül saldınlanyla birlikte girilen bu yeni dönem, dünya ölçüsünde emperyalist gericiliğin ve her bir kapitalist ülkenin kendi bünye­ sinde bmjuva gericiliğinin dizginlerinden boşaldığı bir evre oldu. Dışarda emperyalist tehdit, saldırı ve savaş, içerde ise ırkçılık, şo­ venizın ve polis devletine geçiş, bu dönemin siyasal çehresine damgasını vunnaktadır. Çözümsüz yapısal sorunlarla boğuşup du­ ran ve gelinen yerde özellikle Kürt sorunu üzerinden iyiden iyiye sıkışmış bulunan Türk bmjuva gericiliği de kendi yönünden bu ge­ nel atmosferden en iyi biçimde yararlanma yoluna gitmektedir. içerde baskıyı, şovenizınİ ve faşist-ınilitarist terörü azdınnakta, dı­ şarda ise bölge halklarına karşı emperyalist-siyonİst cephede yeni roller üstlenınektedir. Böylesine karınaşık ve zorlu bir dönemin ardından toplanan TKİP IL Kongresi, doğru bir ideolojik-politik çizginin yanısıra, ih­ tilalci temellere otman sağlam bir parti örgütünü, çok yönlü ola­ rak eğitilmiş ve donatılmış militan savaşçı kadrolan, doğru bir ça­ lışma tarzı ve etkin bir çalışma kapasitesini, devriınci bir partinin bu dönemin gelişmelerine yanıt verebilmesinin olmazsa olmaz koşullan olarak ele almaktadır; ve tüm bunların gerçekten bir an­ lam taşıyabilmesi ve gerçek maddi bir kuvvet haline getirilebilmesi için de, sınıf eksenli bir devrimci çalışmayı tayin edici önemde gör­ mektedir. Bu nedenledir ki, çok kapsamlı bir gündem üzerinden çalışan, dünyada, bölgede ve Türkiye'deki siyasal gelişmeler ve bunun or-



lO



taya çıkardığı sorunlar üzerinde gereğince duran ll. Parti Kongresi, yine de çalışınasında esas ağırlığını partinin örgütsel gelişme ve kadrolaşma alanındaki sorunlan ve ihtiyaçlan üzerinde yoğunlaş­ tınnış, bunu genel politik çalışmasının, özellikle de smıf çalışma­ smm çok yönlü sorunlannın irdelenınesi ve deneyimlerinin özet­ lenınesi



ile



birleştinniştir.



Bu



ağırlıklı



çerçeve,



ginniş



bulunduğumuz zorlu döneme partinin hazırlanınası bakımından te­ mel önemde bir ihtiyaç olarak ele alııırnıştır. Değerlendinne ve kararlan daha sonra toplu olarak açıklanacak olan TKİP ll. Kongresi şimdilik aşağıdaki hususlara ilişkin görüş­ lerini en özet biçimiyle kamuoyunını bilgisine sunar:



I Si stemin bunalımı ve empe ryalizmin saldırganlığı Bugün emperyalist gericilik, bağımlı ülkelerin burjuva gerici­ liğini de kendi plan ve yönelimlerine uydurarak, halen dünya emekçilerine ve halklara üç koldan, üç temel alan üzerinden sal­ dırmaktadır. Bunlardan ilki, sosyal hak ve kazanımlara yönelen ve kuralsız bir sömürü ve yağınayı kölelik koşullannda küreselleştir­ ıneyi hedefleyen neoliberal sosyal yıkım saldırısıdtr. İkincisi, "te­ röre karşı mücadele" adı altında demokratik hak ve özgürlüklerin sistemli biçimde budanınası ve polis devleti uygulamalannın ge­ nelleştirilınesi biçiminde kendini gösteren gerici politik saldırıdır. Mazlum halklara yönelen ve halen özellikle Ortadoğu üzerinden kendini gösteren eınpeıyalist saldırganlık, savaş ve işgal ise, sal­ dırının bugünkü koşullarda giderek çok daha fazla öne çıkan üçüncü temel alanıdır. İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen uzun süreli büyüme ve geniş­ leme süreci '70'li yıllarda başgösteren ekonomik kriz ile birlikte sona eren dünya kapitalizmi, o günden bugüne işçi sınıfına ve eınekçilere karşı kesintisiz bir iktisadi-sosyal saldm içindedir.



11



'80'li ilk yıllarda neoliberal politikalar üzerinden kendini gösteren bu saldırı, '89 çöküşünün ardından yeni boyutlar kazandı ve kü­ reselleşme politikaları biçimi içinde tüm yeryüzünü kapladı. Em­ peryalist merkezlerden örgütlenen ve yönetilen bu saldırının ürünü olarak dünya ölçüsünde işçi sınıfı ve emekçiler, yüzyılı aşan mü­ cadeleler içinde biriktirdikleri kazanımlannın önemli bir bölü­ münü yitirmiş durumdalar. İktisadi ve sosyal hakların sistemli bi­ çimde budanmasına ve çalışan sınıfların kapitalist sömürü mekanizmaları karşısında silahsızlandırılmasına dayalı bu sosyal yıknn saldırısı halen de sürmektedir. Emperyalist tekeller arasında gitgide daha çok şiddetlenen rekabet ile emperyalist militarizmin ve nüfuz mücadelelerinin ihtiyaçları, bunu özellikle azdırınaktadır. Bu saldırıyı hemen her ülkede demokratik hak ve özgürlükle­ rin sistemli biçimde gaspı, polis devleti uygulamalannın yaygın­ laştırılması tamamlamaktadır. Bu bütünlük rastlantı da değildir. Kendi emekçilerini günden güne daha çok yoksulluğa, daha geniş çaplı bir işsizliğe, sosyal haklardan yoksunluğa mahkum eden emperayalist ülkelerin buıjuvazileri, bunmı kaçınılmaz olarak ma­ yalamakta olduğu sosyal hoşnutsuzluğa ve sınıf mücadelesi eği­ limlerine karşı şimdiden siyasal önlemler almak ihtiyacı duymak­ tadırlar. Emperyalist ülkeler diyoruz, zira bağımlı ülke halklan temel demokratik hak ve özgürlüklerden genellikle zaten yoksun­ durlar. Onlar her zaman burjuva gericiliğinin baskı ve terörüne he­ def durumda idiler. Şimdi bu politika ve uygulama, emperyalist metropollere de sinsi bir biçimde taşınmakta, "terörizme karşı mücadele" ya da yabancı duşmanlığı bunun için kirli bir bahane olarak kullanılmaktadır. Özellikle l l Eylül'den sonra emperyalist metropollerde buna yönelik çabalar genelleşmiş ve yoğunlaşmış bulunmaktadır. Sovyetler Birliği ve DoğuAvrupa'daki yıkılışının ardından ve '90'lı ilk yıllardan başlayarak, emperyalizm dünya halklarına karşı bu kez siyasal-askeri alanda yeni bir saldırı cephesi açtı. '90 yıl­ ların başındaki Körfez Savaşını '90'lı yılların sonundaki Yugos-



12



lavya Savaşı izledi. Bunlar güç dengelerindeki köklü değişimin ar­ dından emperyalist ınilitarizınin ve saldırganlığın ilk çıkışlan ol­ dular ve "yeni dünya düzeni"nin ilk önemli ipuçlarını verdiler. İlki, birinci Körfez Savaşı, kendini artık dünyanın tek ve karşt konula­ maz süper devleti olarak gören A merikan emperyalizminin bu ko­ numunu, bir ınilitarist güç gösterisi eşliğinde dünyanın bu en kri­ tik bölgesi üzerinden güçlendinnesine yönelikti. İkincisi, Yugoslavya Savaşı, yineAmerikan emperyalizminin, ama bu kez NATO'nun patronu olarak, bu emperyalist saldın ve savaş örgütünü "dünya polisi" haline getirme niyet ve hesaplarının bir ilk uygu­ lanınast ömeği oldu. Doğu Bloku'nun yıkılışını izleyen bu ilk iki emperyalist savaş, görünen gerekçeler üzerinden bakıldığmda, sistem için şu veya bu ölçüde sorun oluşturan devletlerin dize getirilmesine, ilgili bölge­ lerde emperyalist egemenliğin oluşturutınasma ya da pekiştiril­ ınesine yöndikti ve bu çerçevede batılı emperyalistlerin ortak ey­ lemine



dayanmaktaydılar.



Bununla



birlikte,



Amerikan



emperyalizmi yönünden, sistem içindeki hegemonyasını pekiştir­ mek ve rakip olarak sivrilme potansiyeli taşıyan öteki emperyalist odaklan denetim altında tutmak gibi temel önemde stratejik bir amaca da hizmet ediyorlardı. ABD için bu amaç ve hedef, '89 yı­ kıhşmın hemen ardmdan kendini göstenniş, lrak'a ilk müdahale­ nin hemen somasmda ise buna yönelik yeni bir gizli strateji şekil­ lendirilınişti. Emperyalist savaş mekanizmasının dizginlerinden boşalınasına vesile edilen ll Eylül sonrası süreç, ABD'nin bu yeni stratejisi çerçevesinde gerçek anlaınınt bulmakta, yerli yerine otunnaktadtr. Gerçek ve potansiyel emperyalist rakipiere nefes aldırmaınaya, onlan kendine tabi ve mecbur kılınaya dayalı bu stratejide, Avrasya egemenliği özel bir yer tutmaktadır. Avrasya egemenliği ise önce­ likle stratejik önemdeki petrol ve doğal gaz kaynakları ve ulaşım yollan üzerinde denetim demektir. Stratejik önemdeki petrol ve do­ ğal gaz kaynaklan ve ulaşım yollan ise geniş anlamı ile Ortadoğu



13



anlamına gelmektedir. Afganistan'dan başlayan, Irak'la süren ve halen İran'a yönelik olarak da hazırlıklan yapılan emperyalist sa­ vaş ve işgal hareketi, işte bu yeni saldırgan stratejik çizginin ürünü oldu. Siyonİst devletin konumunu rahatlatmak ve güçlendirmek özel hedefi de bu aynı strateji içinde yerini bulmaktadır. Daha so­ mut olarak bakıldığında, AB üzerinden ayrı bir odak olarak güç­ lenıneye çalışan başlıcaAvrupalı emperyalist güçleri kendine tabi konuında tutmayı sürdürmek, bu arada Rusya ve Çin'i kendi coğ­ rafyalarından kuşatarak bölgesel güç sınırlarına hapsetınek, bu stratejinin öteki temel öğeleri idi. Amerikan emperyalizminin tek ve rakipsiz bir süper devlet olarak dünya imparatorluğu hesabı tüm bunlar üzerine oturınaktaydı. Bu hesaplan gerçek kılmak için o, üs­ telik Doğu Bloku'nun ortadan kalktığı bir evrede, savaş bütçesini görülmemiş boyutlarda büyütme yoluna gitmiştir. Bugün yarım tril­ yon doları çoktan aşmış bu bütçe, dünyanın tüm öteki ülkelerinin savaş bütçelerinin toplaınından daha büyüktür. Bu olgu,ABD şah­ sında emperyalist ınilitarizınin aldığı boyutları göstermekte ve ha­ liyle ön plandaki tüm öteki emperyalist devletlerin de bu doğrul­ tudaki çabalarını azdırınaktadır. Fakat bilindiği gibi ABD emperyalizminin tüm bu hesapları, daha şimdiden, baştan gereğince hesaba katılınayan bir temel et­ kenin, halkların direnişinin güçlü duvarına çarpmış bulumnaktadır. ABD emperyalizmi, 11 Eylül'den sonra "uzun süreli savaş", "yüz­ yıllık savaşlar" serisi olarak ilan ettiği bu yeni saldırgan stratejisi­ nin daha ikinci adımında, Irak işgali sonrasında, ummadığı bir ba­ tağa hattı. Rakipsiz dünya imparatorluğu düşleri kısa zaman içinde yerini bugüııkü konumunu korumak kaygısına, bunmı için de bir ara kibirlice bir yana ittiği batılı emperyalist müttefıkleıi ile daha yakın işbirliği içinde hareket etınek çizgisine bıraktı. Irak savaşı ve­ silesiyle kendi aralarında ikinci emperyalist savaş sonrasının en bü­ yük çatiağını yaşayan emperyalist batı dünyası, Irak'ın bir batağa dönüşmesinin ve bunun sistemin genel çıkarları için yarattığı kay­ gıların ardından yeniden birlikte hareket etınek yolunu tuttu.



14



II Emekçilerin ve halkların direnişi Doğu Avrupa' daki yıkılışın ardından dünyanın emperyalist efendileri ıneydanın artık kendilerine kaldığını, tek tek ülkelerde işçi ve emekçilerin, dünyanın genelinde ise mazlum halkların esasa ilişkin bir rol oynama olanaklannı ve yeteneklerini artık yi­ tirdiklerini sanıyorlardı. O ünlü "tarihin bitişi" iddiası temelde bu anlama geliyordu. Oysa hiç de böyle olmadığını ve olamayacağını, bunu böyle düşünenler bile artık yaşayarak, dahası etinde kemi­ ğinde duyaı·ak görüp anlaınış bulunuyorlar. işçilere, emekçitere ve ezilen halklara yaşattıktan çok yönlü acı­ lar halen ve üstelik katlanarak sürüyor olsa bile, dünyanın emper­ yalist efendileri ve her yerde onların hizmetindeki buıjuva gerici­ liği için kolay dönem gitgide geride kalmaktadır. Dünyanın emekçileri ve ezilen halkları sömürüye ve talana, baskıya ve teröre, emperyalist saldınlara ve savaşlara karşı günden güne daha geniş kesimler halinde hareket geçiyorlar. Henüz devrimci bir önderlik altında ohnasa da, dolayısıyla henüz devrimci bir program ve he­ defler bütününden yoksun bulunsa da, sonuçta emekçiler ve halk­ lar direniyorlar. Ve bu direniş, bu dar, sınırlı ve kusurlu sınırlar içinde bile, dünyanın zalim ve küstah efendileıini zora sokmaya, onlan hesaplarını daha dikkatli yapmak zorunda bırakınaya yete­ biliyor. İşçi sınıfının, emekçilerin ve halklann du·enişi hemen her ül­ kede, özgün koşullara bağlı olarak en değişik biçimlerde kendini göstennektedir. Grevler, direnişler, işgaller, genel grevler, kitle gösterileri, yer yer yerel isyanlar, silahlı direnişler, gerilla müca­ deleleri, bu biçimlerin yaygın olarak gerçekleşen örneklerini oluş­ tunnaktadır. Öte yandan bugünün dünyasında direnişin üç temel kategorisi ya da alanı özellikle öne çıkınaktadır. Kendi sınırlanndan öteye be-



15



lirgin bir uluslararası etkiye de sahip bulunan bu direnişler bu ne­ denle günümüz dünyası koşullannda ayn bir anlam ve önem taşı­ ınaktadırlar. Bunlardan ilki ve bugünkü koşullarda kendine özgü nedenlerle politik bakımdan en önemlisi, savaşa ve işgale hedef olan ülke­ lerdeki silahlı halk direnişleridir. Irak, Filistin, Lübnan ve Afga­ nistan'daki direnişler bu kapsamdadır. Bu direnişierin bugünkü ko­ şullarda özel politik önemi, dünya halklarını dilediklerince köleleştirebileceklerini sanan küstah ve kibirli emperyalist-siyonİst güçlerin ölçüsüz hesaptanna vurdukları darbelerden gelmektedir. Dinci akımların önderliği bu direnişlerin kuşkusuz belirgin bi­ çimde zayıf ve sorunlu yanını oluşturmakta, zamamnda Vietnam direnişinin dünya ölçüsünde yarattığı türden bir devriınci etki ve yankının oluşmasını engellemektedir. Dahası Müslaman ülkelerin genelinde gerici akımların güçlenınesini kolaylaştırarak aynca olumsuz bir etkide de bulumnaktadır. Fakat yazık ki bugünün Or­ tadoğu 'sunda halklann emperyalist köleleştirıne girişimlerine karşı direnme istek ve iradesine bugün için ancak böyle bir önderlik ya­ nıt verebihnektedir. Ve bunun böyle olması, bu direnişierin em­ peryalist politika ve planlara vurduğu darbenin politik önemini ve dünya olaylannın seyri üzerindeki objektif olumlu etkisini ortadan kaldırmaınaktadır. Bu nedenle, bu direniş hareketleri bugünkü koşullarda ve yal­ nızca bu sınırlar içinde elbette desteklenmeli, fakat öte yandan on­ ların temsil ettiği toplum projesinin gerici niteliği konusunda her­ hangi bir yanılsamaya da mahal verilmemelidir. Sınıfıara dayalı sömürü ve mülkiyet ilişkilerinin dışına herhangi bir biçimde çık­ mayan, bu nedenle bugünkü sisteme bir alternatif oluştunnak bir yana onun kendine özgü gerici bir versiyonu olan bu projenin halklara sunacağı herhangi bir olumlu gelecek yoktur. İran'daki molla rejimi veAfganistan' daki Talihan rejimi, bu projenin sömürü ilişkileri temelinde ve baskı rejimi koşullarında halklar için ne tür­ den bir ortaçağ karanlığı demek olduğunu somut olarak göstenniş



16



bulunınaktadırlar. Öte yandan dinci akımlar, gerici doğaları gereği, direniş içinde toplumun farklı ınilliyetten, dinden ve mezhepten tüm kesimlerini birleştirebilıne olanaklarmdan da büyük ölçüde yoksundurlar. Dev­ riınci anti-emperyalist, demokratik ve laik bir program ve stı·ate­ jik çizgi, farklı köken ve kültürlerden halk kitlelerinin birleşik devrimci direnişi için olmazsa olmaz asgari temeldir. Bundan yok­ sunluk ise halihazırdaki işgale karşı direniş hareketlerinin ortak özelliğidir ve bu yapısal zaaf direnişleri belirgin biçimde sınırla­ makta, başarı şanslanıu zora sokmaktadır. İkinci kategoriyi oluşturan direnişler, Latin Amerika halkları­ nın neoliberal saldınlara karşı giderek kıtasal bir etki ve boyut ka­ zanan ve dünyanın öteki kıtalanndan da ilgiyle izlenen yaygın ve soluklu mücadeleleridie Bu direniş halk hareketinin çok çeşitli tür­ den militan ve kitlesel biçimlerini içennekle kalmamakta, yarattığı toplumsal etki dalgası sayesinde bir dizi ülkede ilerici-halkçı çiz­ gide hükümetlerin işbaşma gelmesine de yolaçmaktadır. Venezu­ ella, Bolivya ve Ekvador bunun öne çıkan ömekleıidir. llımlı re­ fonncu çizgidekinden radikal devrimcisine ve komünistine kadar çok değişik siyasal güçlerin birleşik etki ve katılımıyla gerçekle­ şen bu direnişierin aşağıdan gelen bir kitle dinamizmine dayanıyor olmaları onların en önemli üstünlüğüdür. Tabandan gelen bu büyük kitlesel kabarış, gözü dönmüş bir sö­ mürü ve yağına bırsına yanıt veren ve emperyalist merkezlerce do­ laysız olarak yönetilen neoliberal saldırı karşısında bugünün dün­ yasında bile halkların hiç de çaresiz olmadığını göstermek bakımından özel bir uluslararası politik anlam ve önem taşımak­ tadır. Öte yandan ufku kurulu düzenin temel kurum ve ilişkilerini aşmayan ilerici-buıjuva çizgideki akımların denetiminde olmak ve tam da bu nedenle parlamenter hayallere güç kazandırınak, halen bu direnişierin zayıf yönünü oluştunnakta ve geleceklerini belir­ sizlik içinde bırakınaktadır. Bugünün dünyasında uluslararası etkisi ve yankısı ile öne çıkan



17



direnişlerin son kategorisine geçiyoruz. Bu kategoriyi oluşturanlar, daha çok emperyalist merkezlerde kendini gösteren ve zaman za­ man geniş kitlelerin katılımıyla gerçekleşen küreselleşme ve savaş karşıtı hareketlerdir. Daha çok batılı emperyalist metropollerde ge­ lişen bu türden kitle hareketleri halihazırda sınıf mücadelesi yö­ nünden bu en durgun toplumlarda bile kitlelerin dünya olaylannın gidişine yönelik politik duyarlılığını ortaya koymaktadır. Emper­ yalist küreselleşme karşıtı kitle hareketi, işçi sınıfının, emekçile­ rin ve gençliğin en duyarlı kesimlerinin dünyanın ve insanlığın ge­ leceğine ilişkin olarak artık eyleme dökülen ilgi ve duyarlılığının bir ifadesi ve göstergesidir. Bu kategorideki hareketler de halen devrimci bir önderlikten ve yönelimden yoksundurlar. Dahası ilk ikisinden farklı olarak istik­ rarlı bir eksenden ve örgütsel biçimlenıneden de yoksundurlar. Bu anlamda kendiliğindenlik, şekilsizlik ve stratejik bulanıklık on­ ların baskın karakteridir. Tüm bu belirgin kusurlarına rağmen yine de başlangıçta emperyalist zirvelere karşı gerçekleşen, ardından emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı eylemler biçimini de alan bu büyük protesto gösterilerinin politik anlamı, önemi ve dünya ölçüsündeki sınıf mücadelelerine olumlu katkısı tartışma­ sızdır. Emperyalist metropollerde gerçekleşen bu türden kitle ha­ reketleri '89 yıkılışmı izleyen dönemde oluşan gerici atmosfere bü­ yük bir darbe olmuş, emperyalist küreselleşmenin ve onunla bağlantılı olarak kapitalizmin dünya ölçüsünde yaygın bir biçimde sorgulanmasını kolaylaştırmış ve hızlandırmıştır. Bu eylemler sa­ yesinde G8 zirveleri dünya ölçüsünde emperyalizme ve kapitalizme karşı güçlü ve yaygın bir teşhir ve ajitasyon vesilesi ve olanağı ha­ line gelebilıniştir. Bu eylemlerin ve onların uluslararası çapta ya­ rattığı etkinin basıncı altında gerici empeıyalist cephe büyük bir po­ litik ve moral darbe almıştır. Halkların ve emekçilerin öne çıkan başlıca biçimler üzerinden özetiediğimiz bu direnişleri, geride kalan yüzyılın son çeyreğinde hız kaybetıniş gibi görünen sosyal-siyasal mücadelelerinin bu yeni



18



dalgası, yineliyoruz, daha şimdiden sistemin efendilerini zorluyor, yer yer hesap ve planlarını bozuyor, Ortadoğu örneğinde olduğu gibi onları kara kara düşünmeye itiyor.



III Bölge halklarına karşı emperyalizmin ve siyonizmin safında Bulunduğu bölgede Türkiye'yi emperyalizmin bir tehdit, sal­ dm ve savaş üssü haline getirmek, ikinci emperyalist savaş son­ rasından beri Türk burjuvazisinin temel bir dış politika çizgisidir. Bu çizgi halen de sürdürülınekte, dahası bölgede olaylar sıcak sa­ vaşa evrildiğinden beri bunun anlamı ve sonuçları daha açık ve so­ mut biçimde görülebilmektedir. Bugün Amerikan emperyalizminin bölgeye yönelik savaş ve işgal hareketinde üs olarak kullandığı baş­ lıca ülkelerden biri, belki de birincisi Türkiye' dir. Son günlerin si­ yasal harareti içinde bizzat işbirlikçi burjuvazinin sözcüleri tara­ fından açığa vurolduğu gibi, Irak'taki emperyalist işgalin lojistik ihtiyaçları %70 oranında halen Türkiye üzerinden karşılanmakta­ dır. Yıllarca lrak'a yönelik sistemli bombalamaların temel üssü olan İncirlik bu faaliyetin de ana üssüdür. Türkiye'nin dört bir yanına örülınüş öteki Amerikan ve NATO üslerinin temel işlevi budur. İki kutuplu dünyanın sona ermesinden beri Ortadoğu, Balkan­ lar, Kafkasya ve iç Asya birleşik bir kıiz coğrafYası oluştunnakta­ dır. Dünya siyasetinin en sıcak alanlan o zamandan beıi ve halen de bu bölgeler, özellikle de Ortadoğu'dur. '89 yıkılışı sonrasının dört emperyalist saldm savaşının dördü de bu coğrafYada gerçek­ leşmiştir. Halihazırda bunların tümünde emperyalist işgaller sür­ mekte, bunlardan üçünü (Bosna, Kosova ve Afganistan) NATO kuvvetleri yürütmektedir. Türkiye bu kritik kriz coğrafyasının tam merkezinde bir ülke­ dir ve kendisini kuşatan bu kriz coğrafyasında Amerikan emper­ yalizmine tam hizmet, tüm kanadarıyla işbirlikçi Türk buıjuvazi-



19



sinin "Milli Siyaset Belgesi"ince saptaıunış tartışına dışı ortak "milli politika" çizgisidir. Türk burjuvazisi bu politika çerçevesinde şaşmaz bir tutumla bölge halklarına karşı emperyalizmin ve siyo­ nizınin saflannda yer almaktadrr. NATO'nun hizmetinde Bosna ve Kosova'da işgalci güç bulundunnakta, Amerikan emperyalizmi he­ sabına Afganistan'da savaşmak ta, ABD-İsrail hesabına Lübnan'a asker göndennektedir. İkinci emperyalist savaş sonrasından beri Ortadoğu'da halkla­ rın göğsüne saplanmış bir hançer gibi duran ve yerinden yurdun­ dan ettiği Filistin halkına o zamandan beri en derin acıları yaşatan siyonİst İsrail'in bölgedeki en yakın müttefiki ve destekçisi de biz­ zat Türk devleti, tüm kanatlanyla Türk bınjuvazisidir. Türk devleti halen ABD ve İsrail ile birlikte bölge halklarına karşı üçlü bir siyasal-askeri millverin içindedir. Bu üçlü her yıl Tür­ kiye topraklarmda savaş tatbikatlan yapmakta, siyonİst İsrail Tür­ kiye topraklanın ve hava sahasını kendi kirli ve saldırgan amaçlan doğrultusunda kullanabilınektedir. Bölge halklarına karşı emperyalizmin ve siyonizmin saflannda bu yer alış, Türk burjuvazisi için bölgedeki tüm amerikancı re­ jimlerle kurulan açık-gizli yakın ilişkilerin de temelidir. Mısır, SuudİArabistan ve Ürdün, bunun Ortadoğu'daki örnekleridir. Bu dış politikanın kaynağı, Türkiye'nin iç toplumsal-siyasal dü­ zenidir. Emperyalizme göbekten bağlı kapitalist düzen, emperya­ lizmin hizmetindeki dış politika çizgisinin de temelidir. Tüm ke­ simleriyle Türk buıjuvazisini bu çizgide bu denli kolay birleştiren maddi-iktisadi zemin budur. Buıjuva gericiliğinin tüm kanatlan bu ayı1ı zemin üzeıinde dunnakta, ondan beslenmektedirler. Bu ne­ denle de onun iliünü dış politika çizgisini de birlikte savunınakta­ drrlar. Bu nedenle hükfunet değişiklikleıi üslup farkı dışında esası yönünden bu politikayı hiçbir biçimde etkilememektedir. Bugün iç iktidar mücadelesinde ve rant kavgasında yer yer birbirinin boğa­ zına sarılan tüm kesimlerin emperyalizmin ve siyonizmin hİzıne­ tindeki dış politikayı tartışma dışı tutınası, bunu bir "milli muta-



20



bakat'' alanı sayması, buna ilişkin kararlarda blok halinde davran­ ınası da bundandır. Türk buıjuvazisinin emperyalizme ve siyonizıne bu tarihsel ve güncel hizmeti, Türkiye işçi sınıfının, emekçilerinin ve devrimci­ lerinin omuzlanna dün olduğu gibi bugün de ağır bir sorumluluk yüklemektedir. Emperyalizmin ve siyonizmin hizmetindeki bu politikanın karşısına kararlılıkla dikilınek aynı zamanda bölge halklarına karşı yerine getirilmesi gereken temel önemde bir dev­ rimci görevdir.



IV



Güney Kürdistan'a yönelik gerici ve kirli hesaplar Irak'a yönelik emperyalist savaş esnasında Türk buıjuvazisi saf­ lannda yaşanan ve ABD ile ilişkilerde de sorunlara yolaçan görüş aynlıklan, ABD'ye endeksli dış politika çizgisinde bir çatlamadan değil, fakat tümüyle Kürt sorunundan doğmuştur. Güney Kürdis­ tan liderliğinin Irak'a yönelik emperyalist müdahalede Amerikan emperyalizminin yanında saf tutınası, Türkiye'nin 60 yıllık ame­ rikancı rejimini açınaza düşünnüş ve kendi içinde bölınüştür. Bö­ lünıne hiçbir biçimde Irak'a emperyalist müdahalenin kendisi ko­ nusunda değil, fakat bunun Güney Kürtleri için yaratacağı fırsatların nasıl hertaraf edilebileceği, hangi davranışın bunu ko­ laylaştırabileceği üzerinden yaşanmıştır Bugün Güney Kürdistan' da henüz hukuksal olarak değil, fakat fiilen artık ayn bir Kürt Devleti vardır. ABD ve İsrail'in, yani Türk burjuvazisinin bölgedeki iki kadim müttefikinin tam desteğine sa­ hip bu fiili devlet, halen Türk buıjuvazisi için en önemli sorunlar­ dan biri durumundadır. Zira bu gelişme, bir yandan Türkiye'deki Kürt sorununu daha da azdırırken, öte yandan Türk burjuvazisinin hiç de terketmediğini şimdilerde artık gitgide yüksek sesle dile ge­ tirdiği yayılınacı emellerini boşa çıkannaktadır.



21



Türk buıjuvazisini ciddi biçimde zorlayan bu sorun şu günlerde onun elinde Türkiye'nin iç siyasal yaşamını zehirlemenin, kitleleri kudurgan bir şovenizmle sersemletmenin ve denetim altında tut­ ınanın da bir olanağı haline gelmiştir. PKK'nin Güney Kürdistan'daki varlığını bahane ederek askeri bir harekata hazırlanan Türk devletinin gerçek hedefinin Güney Kürdistan'daki devletsel oluşum olduğu yeterince açıktır. Ameri­ kan emperyalizmi, ikisi de birbirinden bağımsız olarak bölgede kendisine sadakatle hizmette kusur etmeyen taraflan aynı cep­ hede buluştunnaya yönelik çabalarında başarı sağlayamazsa eğer, bu türden bir müdahalenin gerçekleşme ihtimali yüksektir. Türki­ ye'deki Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir perspektifi ve yönelimi olmayan Türk buıjuvazisi için halihazırdaki sözde çare, Güney'deki etki kaynağını ezerek Kuzey'deki umutlan hiç değilse bir dönem daha darbelemektir. ABD'nin yıllardır kendi çıkarları çerçevesinde telkin edip dur­ duğu Kürt politikası etrafında bir türlü bir mutabakat sağlayama­ yan Türk buıjuva gericiliği, onun Irak'taki açmazlanndan ve İran'a yönelik saldırı çerçevesindeki ihtiyaçlanndan yararlanarak, Gü­ ney'deki Kürt devletinin gelişimini bloke etmek konusunda şu son zamanlarda ortak bir çizgide buluşmuş görünmektedir. Bu, AKP hükümetini köşeye sıkıştınnak ve içerde kendine daha geniş bir politik inisiyatif alanı açmak isteyen ordu payına başarılı bir hamlenin ifadesidir. Fakat Güney' e bu tür bir müdahalenin Kür­ distan'ın iki parçasını birleşik bir tek mücadele alanı haline geti­ receği ve Türk gericiliği için içinden çıkılınası zor bir batağa dö­ nüşeceği de hemen hemen kesindir. Partimiz, Türk burjuva gericiliğinin Güney Kürdistan'a yöne­ lik her türden müdahalesine kesin olarak karşıdır. Bunu her açıdan gaynmeşru, haksız, gerici ve Kürt halkına karşı düşmanca bir gi­ rişim olarak değerlendirınekte ve şiddetle mahkum etmektedir. Türk işçi ve emekçilerini, bu kirli ve tümüyle haksız müdahaleye hiçbir biçimde alet olmamaya, bunun karşısına kararlılıkla dikil-



22



meye, Kürt halkının tümüyle haklı ve meşru ulusal istemlerine saygı göstenneye çağırmaktadır. Başta Türk ve Kürt halklan olmak üzere tüm Türkiye halklannın devriınci birliği ve kardeşliği bunu gerektinnekte, buradan geçmektedir. Kürt halkının Güney Kürdistan'daki siyasal kazamınlan ger­ çekte onun yüzyıllı bulan, büyük acılara ve bedellere ınalolan ulu­ sal özgürlük ve eşitlik mücadelesinin ürünüdür. Bunlara dokun­ ınaya, bunları ortadan kaldırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bölgedeki ezen uluslara mensup halklar, mazlum Kürt halkının en doğal hakianna ve meşru kazanımıanna saygı duyabildikleri öl­ çüde, kendi gerici burjuvazilerinin bunları boğınaya yönelik kirli planlarının karşısına dikilebildikleri ölçüde, Kürt halkıyla özgür­ lüğe ve eşitliğe dayalı bir gönüllü birliğin koşullarını hazırlamış olurlar. Aksi durumda, kendi gerici burjuvazilerinin iradesiz alet­ leri olmakla kalmazlar, Kürt emekçilerinin Barzaniler ve Talaba­ niler türünden işbirlikçi liderlerin peşinden gitmelerini de kolay­ laştmnış olurlar. Güney Kürdistan'nın bugünkü liderliği, Kürt egemen sınıfla­ rının has temsilcileri olan Barzaniler ve Talabaniler, bölgenin tüm öteki işbirlikçi iktidarlan gibi Amerikan emperyalizminin safın­ dadırlar. Onlann lrak'a emperyalist müdahale dönemindeki tu­ tuınlan bölge halklannın genel çıkarianna açık bir ihanet ömeği ol­ muştur. Ve bu çizgi bölge halkları ile mazlum Kürt halkının ilişkilerine tamiri kolay olmayan zararlar venniştir. Fakat bütün bunlar yine de, bu aynı bölgede 60 yılı aşkın bir sü­ redir halklara karşı emperyalizmin ve siyonizınin safında yer alınış bir rejimin tarihsel ve güncel suçları yanında son derece önemsiz ve masum kalmaktadır. Barzaniler ve Talabaniler'in sırtlanm Ame­ rikan emperyalizmine dayaınış olmasından yakınanlar, kendileri­ nin 60 yıldır aynı Amerikan emperyalizminin kucağında ve hiz­ metinde olduklarını utanmazca görmezlikten gelmektedirler. Partimiz, T ürk buıjuvazisinin Güney Kürdistan'a yönelik kirli ve karanlık hesaplan ve girişimleri karşısında alınacak tutumu, tüm



23



kesimleriyle Türkiye solu için temel önemde bir sınav olarak gör­ mektedir. Sola halen Güney Kürdistan'a yönelik bir müdahaleye karşı bir tutuın egemendir ve bu meımmniyet vericidir. Fakat bunu ABD'nin oyununa gelmemek ya da Türkiye'yi bölümneye götü­ recek maceralardan kaçınmak türünden gerekçeler üzerine oturt­ mak açık ya da örtülü oportünist bir tutumını yansıınasıdır. Böyle bir tavnn gerisinde dizginlerinden boşalmış bulunan şovenizm karşısında belirgin bir zayıflık vardır. Güney Kürdistan'a yönelik müdahaleye karşı çıkmak ve şove­ nizmin karşısına dikilmek, açık, net ve tok bir tutumla Kürt halkı­ nın meşru ulusal haklarını savunmakla birleştirilmek zoıundadır. Bunun gerisindeki her tutum, şovenist kudurganlık karşısında ge­ rilemek, ya da daha da kötüsü, Amerikan karşıtlığı ile masketen­ miş sosyal-şoven bir çizgide davranmak demektir. Devrimci tutum, soıunu Kürt soıunu ekseninde ortaya koymak ve kendi tutumunu da buradan tanımlamak zoıundadır. Zira tüm olup bitenlerin temelinde Kürt soıunu vardır, bütün kıyamet bura­ dan kopmaktadır. Türk burjuvazisinin bugünkü kudurganhğa ve kendisine hiçbir şey kazandınnayacağı daha baştan belli savaş macerasına yönelten, Kürt halkının özgürlük ve eşitlik istem ve öz­ lemlerini kan ve ateşin içinde boğınak niyet ve hesabıdır. Bu ye­ terince açık olduğuna göre, bunun karşısında devrimci tutum da ye­ terince açık ve net olmalıdır.



V Kriz içindeki düzenin yönetebilme başarısı Türkiye'nin kapitalist düzeni yapısal bir kriz içindedir. Bu eko­ nomik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşam alanlarını kapsayan çok yönlü ve çok boyutlu bir krizdir. Uzun yıliann ürünü ve uzantısı olan bu kriz güncel görünümler içinde halen de sünnektedir ve or­ tada aşılabileceğine ilişkin herhangi bir beliıii de görünınemekte-



24



dir. Tersine, özellikle dış gelişmelerin de bunaltıcı etkisi altında, du­ rum gitgide daha karmaşık, içinden daha zor çıkılır bir hal almak­ tadır. fakat burjuvazi bu krizle birlikte yaşama ve onu yönetme ba­ şarısına da halen sahiptir. Bu başarının en önemli yönü, gerçekte kriz kaynağı olan her siyasal sorunun bir biçimde buıjuvazinin elinde kitleleri denetim altında tutmanın bir olanağına dönüşebil­ mesidir. Kürt sorunu bunun en dikkate değer ömeğidir. Bu sorun son 20 yılı aşkın bir süreden beridir burjuvaziyi özellikle zorla­ makta, düzenin krizini çok yönlü olarak şiddetlendirınektedir. fa­ kat bu aynı Küıt sorunu aynı zamanda kudurgan bir şovenizınle toplumu sersemletınenin, emekçi kitleleri bölmenin ve denetiın al­ tında tutmanın, özgürlükleri kolayca gaspedebilmenin, devlet ay­ gıtını tahkim etmenin, sol potansiyelin bir kesimini yedeklemenin ve kendi hizmetine koşmanın, ve elbette bu arada İ MF reçetelerini ve sosyal yıkım saldınlarını şaşırtıcı bir kolaylıkla hayata geçiTe­ bilmenin de önemli bir olanağıdır, bu aynı buıjuvazinin elinde. Aynı şekilde, dinsel gericiliğin cumhuriyet rejiminin yerleşik yapısım ve iç dengelerini zorlayabilecek denli güçlenmiş olması, buıjuvazi için bir sorun kaynağı ve halen buıjuvazi içinde bir bö­ lünme nedenidir. Fakat tam da bu aynı olgu, işçilerin ve emekçi­ lerin geniş kesimlerinin kolayca denetim altına almabilmesinin ve dinci gericiliğin binbir aldatmacasıyla düzen bağlanabilmesinin de halen bulunmaz bir olanağıdır. Tersiı1den de, toplumun herşeye rağ­ men ilerici ve aydınlanmış kesimlerini "cumhuriyete bağlılık" adı altında düzene ve devlete bağlamanm, Amerikancı genera llerden yana safa sokmanın bir olanağıdır. Buna buıjuvaziyi içinden bölen bir kriz etkeni olarakAB süreci, ya da "çuval olayı" sonrası ABD ile ilişkiler ya da Güney Kürdis­ tan'daki devletleşme de birer ömek olarak pekala verilebilir. (Bu son ömeğiı1, bir kriz etkeni haline gelen Güı1ey Kürdistan'daki dev­ letleşme olgusunun, buıjuvazinin elinde nasıl bir olanak olarak kul­ lanılabildiğini son günlerin olaylan tüm sıcaklığı ile göstennekte-



25



dir.) Yapısal ekonomik sorunlar sürdüğü ve sosyal sorunlar yakın geçmişle kıyaslanamaz ölçüde ağırlaştığı halde, burjuvazinin ha­ len toplumu rahatça yönetebilmesinin gerisinde bu ve benzeri araç ve olanakları kirli biçiınde fakat belli bir ustalıkla kullanabilme ger­ çeği var. Şovenizm, dinsel gericilik ve buıjuva kozmopolitizmi, her biri biı· koldan toplumu, özellikle de emekçi kitleleri kuşatınakta, bilinçlerini kötürümleştinnekte, sosyal mücadeleye ve ilerici dü­ şünceye yönelmelerine karşı güçlü birer barikat oluşturmaktadır. Eksik kalanı ise baskı, terör ve yasak düzeni, yine nispeten kolay bir biçimde kendi yönünden tamamlamaktadır. Fakat kendiııe özgü bu başarmın, biriktirdiği bir dizi yan fatura ile birlikte, gelecekte bir biçimde burjuvazinin ayağına dolanacağı da açıktır. Unutmamak gerekir ki halihazırdaki yönetme başarısı so­ runları çözmemekte, tam tersine, üstelik görülmemiş bir kolaylık ve rehavet içinde, sürekli olarak büyümesine ya da ağırlaşmasına yolaçmaktadır. Buna, Kürt sorunu türünden siyasal sorunlar, ağır iç ve dış borç yükü gibi ekonomik-mali sorunlar, ya da büyüyen iş­ sizlik ve artan yoksulluk türünden sosyal sorunlar, ömek olarak ve­ rilebilir. Bunların tümü de bir biçimde ve elbette her biri kendine özgü bir biçimde, günü gelecek burjuva düzeninin ayağına dola­ nacaktır. Krizi bir dönem için başarıyla yönetmek elbette müm­ kündür, bunu son yılların T ürkiye'si üzerinden somut olarak gö­ rebiliyomz. Fakat krizin kaynağı çözümsüz sorunların üzerinden atlamak ve onların ergeç yaratacağı yıkıcı sonuçlardan kurtulmak olanağı yoktur.



VI Toplumsal muhalefet ve sol hareket T ürkiye' nin toplumsal muhalefeti ve sol hareketi özellikle son on yıldan beridir sürekli bir gerileme içindedir ve halen en zayıf dö­ nemlerinden birini yaşamaktadır. 28 Şubat müdahalesi burada bir



26



dönüm noktasıdır. Ordunun 28 Şubat çıkışı refonnist solun bir ke­ simi de içinde olmak üzere toplumsal muhalefetin bir bölümünü sendikalar ve kitle örgütleri üzerinden yedekleıneyi başardı. Bu aynı dönemde devlet devriınci parti ve örgü tlere yönelik sis­ temli saldınlarla devriınci harekete önemli darbeler vurdu ve böy­ lece reformİst sola daha geniş bir etki alanı açılmış oldu. Önce İm­ ralı tesliıniyeti ve ardından hücre saldırısının toplam seyri, benzer bir sonuç yarattı. Uınutsuzluğu besleyerek ve tasfıyeciliği güçlen­ direrek devriınci hareketi daha da zayıflattı. Bunlan 3 Kasım 2002 seçimleriyle birlikte solun refonnist ke­ simlerinin ham hayaller eşliğinde parlaınentarizıne geçişi ve dev­ riınci hareketin bir kesimini de ardından sürükleınesi izledi. Solun bu tablosu, fabrikalarda, işletmelerde ve işçi-emekçi semtlerinde etkili bir devriınci kitle çalışınası yürütinenin ve ta­ bandan bir kitle hareketi geliştirmenin olanaklamu iyice zayıflattı. Kolay başan peşinde koşmak ve bunu da ilkesel esaslan ve stra­ tejik bakışı bir y ana bırakarak yapmak, halen devriınci ve reformİst kanatlanyla geleneksel solun ortak davranış çizgisidir. Özellikle re­ formist sol açısından parlaınentarizıne hızlı geçişin ve halen de bu alandan yapılacak çıkışlada mucizeler gerçekleştinne beklentisi­ nin gerisinde de bu vardır. Fakat yazık ki Türkiye'nin bugünkü si­ yasal gericilik ve toplumsal durgunluk ortaınının güçlükleıinden bu türden sihirli fonnüllerle kurtulabilınenin bir olanağı yoktur. Devrimci bir çizgide sabırlı ve soluklu bir kitle çalışması, olay­ ların gidişatını etkilemenin ve giderek değiştirebilmenin biricik ger­ çek yolu ve olanağıdır. Bunu fazlasıyla zalunetli ve hayli zaman ge­ rektiren bir iş olarak görüp etkili genel çıkışlarta sözümona hızlı ve sıçramalı mesafe almak yolunu seçenler, bunu da büyük ölçüde par­ l aınentarizıne endeksleyenler, yazık ki ellerindekini de y itinnek akibeti ile yüzyüze kalmaktadırlar. Refonnist solun genel tablosu, hele de şu günlerde dışa vuran bunalımı ve bölünmesi, bunun te­ yidinden başka bir şey değildir. İlerici-devriınci güçler elbette olanaklı olduğunca birleşik bir



27



kuvvet halinde olaylann gidişine genelden müdahale edebilmenin yol ve yöntemlerine gerekli önemi vermek durumundadırlar. Fa­ kat bunun başarı sağlayabilmesi, işçiler ve emekçiler arasında sür­ dürülen yoğun ve kesintisiz bir gündelik siyasal çalışma ve örgüt­ lenme çabasının üzerinde yükseliyor olmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Bunu ihmal ederek, bunmı zorluklanndan kaçarak, genelden mü­ dahale kolaycılığına sığınmak, yalnızca kolayından kendini aldat­ maktır. Devrimci parti ve örgütler sabırlı ve soluklu bir kitle ç alışma­ sının kalırını çekme niyet ve yeteneğini çoktan yitinni ş durumdaki refonnist soldan körüklenen bu türden bir kolaycılığa prim ver­ memelidirler. Bugünkü çok yönlü gerici kuşatma ortamında kitle­ leri kolayından kazanmanın ve hareketi geçirebilmenin bu türden sihirli fonnülleri yazık ki yoktur. Yapılması gereken büyük bir sa­ bırla ve inatla emekçiler arasında, özellikle işçiler arasında, özel­ likle de fabrika eksenli olarak, sistemli bir faaliyet yürütmek, güç­ leri ve olanakları olanaklı olduğunca buna yöneltmektir. Yineliyoruz; tabandan devriınci bir kitle hareketini adım adım geliştirmek, gerici kuşatınayı kırmanın biricik olanaklı yoludur ve bunun da yoğun ve sistemli bir taban çalışınası dışında bir yolu yoktur.



VII Paıii: Yetersizliklere yükleome ihtiyacı Partimizin kuruluşunu gerçekleştiren 1 . Kongre çahşınalannı Kasım 1 998 'de tamamladı. Bu toplumsal muhalefette ve solda ge­ nel gerilemenin başladığı tarihin hemen somasıdır. P artimizin ku­ ruluşunun hemen sonrasında ise İımalı tesliıniyeti ve U lucanlar kat­ haını ile startı verilen hücre saldırısı var. Bütün bunlar birarada partimizin çok yönlü zorluklarla dolu bir döneme çıkış yaptığı an­ lamına gelmekted ir. Kuruluşunun hemen soruasında polisin etkili saldırılan ile yüzyüze kaldığı, önemli örgütsel kayıplara uğradığı



28



ise bilinmektedir. Oysa bu zorlu dönemin bugünkü aşamasında T Kİ P, kendi henüz nispeten kısa sayılabilecek tarihinin en iyi dö­ nemindedir. Partinin daha önceki değerlendirmelerinde de yer alan bu saptama TKİ P ll. Kongresi tarafından da paylaşılmaktadır. Parti bunu elbette herşeyden önce doğru çizgisine borçludur. Bu çizgide kararlı, ama sabırlı, ısrarlı ve inatçı bir çalışma yürütme­ sine borçludur. İ şin kolayına kaçmamasına, kolayından güç olma heveslerine kapıimamasma borçludur. İlkelere sıkı sıkıya sarı lma­ sına, stratejik öncelikiere dayalı bir politika anlayışına ve çalışma tarzına borçludur. Bu onun, T K İ P'nin kendi öz deneyimidir ve bu deneyim ona bundan sonraki siyasal çalışma ve mücadele yaşa­ mında da yol gösterecektir. Bu çerçevede üstünlüklerini bir yana bırakarak yetersizlikleri üzerinden baktığımızda halihazırda TK İ P'nin önündeki en acil görevler şunlardır: 1- Partinin tümünde ideolojik düzeyi yükseltınek temel önemde



ve giderek yakıcı biçimde kendini duyuran bir ihtiyaçtır. Bunun bir yönü, partide bir dönemdir fazlasıyla ihmal edilen teorik çalışmaya ve ideolojik mücadeleye gerekli dikkati vermektir. Fakat bundan da önemli ve öncelikli olan, mevcut ideolojik birikimini partinin tümüne maletmek için gerekli çabanın harcanmasıdır. Bu, ilk gör­ evin de belli bir başarıyla yerine getirilebilmesinin zorunlu koşul­ larından biridir. 2- Partinin yeraltı örgütünü güçlendirmek ve geliştirmek par­



tinin önündeki bir başka öncelikli görevdir. Parti, sürekliliğini sağlayacak örgütsel omurgası yönünden yeraltında sağlam bir bi­ çimde konuınlanmalı, bu çerçevede iliegalite alanındaki zaaf ve ye­ tersizliklerin i hızla gidermeli, bu arada teknik altyapısını profes­ yonel bir biçimde geliştİrıneli ve yayınalı, işte bu sağlam ve güvenli zemin üzerinde, ama yalnızca bu zemin üzerinde olmak üzere, le­ galiteyi en etkin ve yaratıcı bir biçimde kullanmaya devam etme­ lidir.



3- Örgüt sorununun da bir parçası olarak parti kadrolaşma so-



29



rununa daha özel bir dikkat göstennek zorundadır. Parti halen kadro yönünden zayıftır, bu zayıflık hem nicelik ve hem de nite­ lik yönünden geçerlidir. Parti kadrosal gücünü sistemli çabalarla çoğaltınalı ve kadrolannın çok yönlü gelişimi için gerekli tüm önlemleri almalıdır.



4- Parti sınıf çalışınasında yeni bir düzeye geç işi zorlaınalıdır. İki kongre arası dönemde partinin ilerleme sağladığı en önemli alanlardan biri, etkin bir politik faaliyet kapasitesine ulaşmak ve bunu da önemli ölçüde sınıf çalışınası eksenine oturtmak olmuş­ tur. Bugün partiyi politik bir güç haline getinnekten öteye, onun sı­ nıf eksenli çalışan bir parti olarak algılanmasını da sağlayan bu ge­ lişme kuşkusuz büyük önem taşımaktadır. Partinin dünya görüşü ve ideoloj ik çizgisi ile sınıfsal yönelimi arasında böylece sağlam bir birlik kurulmuş, ilkesel önemi büyük bir tutarlılığa ulaşılmış­ tır. Fakat bu temel önemde başanya rağmen partinin sınıf çalışması halen yeterli verimden, dolayısıyla kalıcı mevziler elde etme ba­ şansından önemli ölçüde yoksundur. Bu nedenle ısrarlı çalışmasını sonuç alıcı bir çalışma başansı düzeyine yükseltmek, halen parti­ nin sınıf çalışması alanındaki en önemli ihtiyacı ve dolayısıyla en acil görevidir. Sınıf çalışmasında kalıcı mevziler yaratınaya kilit­ lenmek, mevcut kadrosal birikimini sınıf çalışınası ekseninde dön­ üştürmek, bununla da kalmayıp bundan böyle ağırlıklı olarak sınıf içinden kadrolaşmak ve böylece parti örgütünü gerek bileşim ve ge­ rekse örgütsel temel olarak proleter sınıf zeminine oturtmak, par­ tinin önündeki bu acil görevin öteki boyutlandır.



VII



Partili komünistlere çağrı Partimizin kuruluşunu Türkiye devrimi tarihinde bir kilometre taşı ilan etıniştik. Aradan geçen zaman, sol hareketin genel tablosu içinde bugün partimizin tuttuğu yer, bunun anlamını gitgide daha



30



anlaşılrr hale getinnektedir. Uınuyor ve inanıyoruz ki, Partimizin ll. Kongresi de partimizin yaşamında önemli bir kilometre taşı ola­



caktır. Parti, Kuruluş Kongresini izleyen dönemin ağır darbelerine ve iki kongre arası dönemin sarsıcı ve savumcu olayiarına rağmen çizgisinde sağlam durmuş, dahası kendi tarihinin en önemli gelişme düzeyine ulaşmayı başarınıştır. Oysa şimdi her açıdan daha da iyi bir başlangıç noktasındayız.



İki kongre arası dönemin halen de aşılaınaınış bulunan sıknıtılarını, yetersizliklerini ve zaaflarını ele alan bir parti kongresinin hemen somasındayız. Bu, sıçramalı bir gelişme çizgisine geçmek, "par­ tiyi her alanda ve her açıdan güçlendinne" şiarını soınutlaınak, ona hayatın içinde gerçek bir anlam kazandınnak için en uygun bir za­ man ve fırsat demektir. Bunu devriınci sınıfın öncü partisi olmak sorumluluğu ile en iyi biçimde değerlendirebilmek hepimizi omuz­ lannda ağrr ama aynı ölçüde onurlandıncı bir sorumluluk olarak durmaktadır. Şu günlerde, komünist hareketimizin kendi sınrrları içinde he­ men hiçbir şey ifade etmeyen bir avuç insanla siyaset sahnesine çı­ kışının 20. Yıl'ındayız. Bir kısmı daha işin başında yollarda kalan bir avuç insan kendi başına bir şey ifade etmiyordu ama onların halkçılıkla hesaplaşma iradelerinin sonucu olarak ulaştıkları dü­ şünsel sonuçlar, bunlann somutlandığı çizgi, bugünkü TKİP'nin gelişip serpilebilınesinin ve bugünlere gelebilmesinin temeli oldu. Ve bu, geçmişin anlı şanh koca koca örgütlerinin eriyip gittikleri, tasfiye olup düzenin icazetine sığındıkları ya da herşeye rağmen devriınci çizgide kalsalar bile kronik bir bunalım ve tıkanıklık içinde kısırlaşıp sıradanlaştıklan, son derece elverişsiz bir tarihi ke­ sit içinde gerçekleşti. Hareketimizin bu özgün ve dikkate değer deneyimi, siyasal mü­ cadelede doğru devriınci çizginin tayin edici öneminin yeni bir ka­ nıtlanınasından başka bir şey değildir gerçekte. Ve biz de 2 0 . Yıl'ı vesile ederek üzerine yeniden ve derinlemesine düşünmemiz ge­ reken bu deneyiıne burada, tam da doğru devriınci çizginin, bu çiz-



31



gide ısrar ve kararlılığın tayin edici önemine bir kez daha dikkat çekerek işaret ediyoruz. Ve yine deneyimlerden olduğu kadar bü­ yük devrimcilerin söylemlerinden de biliyoruz ki, doğru devrimci çizgi bir kez saptandı ını, devrimci hedefler ve buna ilişkin görevler isabetle saptanıp somutlandı ını, bu durumda sonuca ulaşılma­ sında tayin edici olan kadrolardır, onların örgütlü birliği, yani bir bütün olarak parti örgütüdür. Tüm parti örgütümüzün ve yoldaşlarıınızın I l . Parti Kongre­ si'nin değerlendinne ve kararlarına bu gözle, bu paha biçilmez de­ neyimlerin ışığında yaklaşınası gerekir. II. Parti Kongresi parti­ ınizin birikmiş ve çözüm bekleyen sorunlarını tartışmış, ortaya bir irade koymuş, bunun değerlendirme ve kararlarında somutlamış­ tır. Fakat bunların gerçek politik ve örgütsel yaşamda ete kemiğe bürünıneleri, partimizin gelişip güçlenınesine yeni bir ivme ka­ zandırınaları, tayin edici ölçüde, tüm parti örgütümüzün, kadro ve ınilitanlarımızın onları özümsemesine ve kararlılıkla uygulamasına sıkı sıkıya bağlıdır. Parti örgütleriınizi, tüm üye ve aday üyeleriınizi, partinin çe­ perindeki tüm militanları, II. Parti Kongresi 'nin sonuçlarını haklı bir merakla bekledikleri çalışmasına, bunun ifadesi olacak olan de­ ğerlendirıne ve kararlarına bu gözle bakmaya, bunun gerektirdiği bir bilinç ve sorumlulukla hareket etmeye, dolayısıyla önümüzdeki döneme daha büyük bir inanç, enerji ve kararlılıkla yüklenmeye ça­ ğırıyoruz.



Partiyi her açıdan ve her alanda güçlendirmek için ileri! TKİP ll. Kongresi 1 Kasım 2007



32



TKİP II. Kongresi kapamş konuşması...



Devrimci çizgi , devrimci örgüt, devrimci s1n1f • • •



(TKiP 11. Kongresi 'nin kapanış konuşmasının kayıtları konuş­ mayı yapan Cihan yoldaş tarafindan elden geçirilmiş, partiyi ya da örgüt güvenliğini ilgilendiren özel bölümlerden arındırılmış ve ara başlzklarla düzenlenmiştir. . . ) İki haftayı aşan yoğun bir çalışmanın sonuna gelmiş bulunu­ yoruz. Çalışmaımzın toplamı üzerinden topadayıcı bir konuşma yapmak iyi olurd u, fakat bunun için hem yeterli zaman ve hem de benim yeterli hazırlığım yok. Bu nedenle zamammızın sınırlarını da gözeterek önemli gördüğüm bazı sorunlar üzerinde duracağım, bu arada muhtemelen bazı şeyleri de yinelemek zorunda kalacağım.



Parti, parti örgütü ve kongreler Dün de üzerinde durduğum bir noktadan başlamak istiyorum. Kongre ya da konferansiara gereğinden fazla bir anlam ve misyon yüklemekten kaçınmak, bunları herşeyi adeta sihirli bir değnek gibi çözebilen platformlar olarak gönnemek gerekir. P arti kongreleri­ nin düzeyini ve çözüm gücünü sözkonusu partinin kendi olağan dü­ zeyinden ve sorunlan çözme yeteneğinden ayrı düşünebilmek ola­ nağı yoktur. Eğer parti örgütü az çok sağlam bir yapıya otunnuşsa,



33



eğer devrimci, canlı, iyi işleyen bir parti içi yaşam varsa, tam da bu sayede kongrelere hazırlıklı ve örgütlü tartışma süreçleri üze­ rinden gidilebiliyorsa, bu durumda kongrelerden, bu hazırlık ve tar­ tışma süreçlerinin de olguulaştırdığı daha ileri ve çözücü sonuçlarla çıkmak kuşkusuz mümkündür. Bu durumda kongreler kendilerin­ den beklenini asgari ölçüde gerçekleştirebilirler. Fakat eğer parti yaşamı zaafiyet içindeyse, sorunlan her bir aşamada çözmek ve böylece ilerlemek başansı gösterilemiyorsa, sorunlar sürekli bir bi­ çimde biriktirilip ertel eniyorsa, bu durumda kongre ya da konfe­ ranslar kendi başlarına hiç de tüm düğümleri çözen, birikmiş so­ runları halleden ve partinin önünü pürüzsüzce açan platformlar olamazlar. Bu tür bir platformalar parti yaşamı ve işleyişinin bir p arçası ve organik bir uzantısıdırlar, başarı ve verimlilikleri tem­ sil ettikleri örgütürı genel durumundan ayrı düşünülemez, bunu hep akılda tutmak gerekir. Parti ll. Kongresi ' nin toplanma tarihinde bizi aşan nedenlerle yaşanan kaymalar ve bunun yolaçtığı belirsizlikler, kongreye iyi bir hazırlık sürecini belli bakımlardan zaafa uğrattı. Bunun üzerinde gereğince duruldu tartışmalar boyunca. Konunun başlangıçta kon­ gre gündemine ilişkin kapsamlı bir gerekçelendirme ile ortaya ko­ nulması, parti tüzüğüne de uygun güçlü ve isabetli bir adımdı. Bu adım daha o ilk aşamada kongrenin ana gündemlerine ilişkin bir dizi özel görevlendiriDe ile de birleştirilmişti. Bütün bunlar ön ha­ zırlık sürecinin yoğunlaştırılmış bir çalışma olarak gerçekleşmesini hedefliyordu. Ama toplanma tarihine ilişkin olarak birbirini izle­ yen ertelemeler ve bunun yarattığı belirsizlikler, arzulanan yo­ ğunlaşmayı zaman içinde yazık ki zora soktu. Parti örgütünden gelen ve durumu iyi bilen delege yoldaşlar ola­ rak bunun nedenlerini, buradaki güçlükleri aniayacak durumdası­ nız hepiniz. Bu nedenle bu konuda sözü uzatınıyorum. Bundan ge­ lecek için çıkaracağımız bazı önemli dersler var. Bunlan bundan böyle belli bir düzenlilik içinde gerçekeleşeceğini umduğumuz yeni parti kongreleri çerçevesinde önemle değerlendirebilmek duru-



34



mundayız. ll. Kongre'nin biraz sancılı yaşanan (bununla ertele­ meleri ve toplamda önemli bir süreyi bulan gecikmeyi kastediyo­ rum) sürecinin bize çok şey öğrettiğine, epey bir deneyimle birlikte belli önemli olanaklar ve yetenekler kazandırdığına da kuşku yok. Bu geçmişe dönük kayıplarımızın geleceğe yönelik en önemli ka­ zammı olmuştur bir bakıma.



II. Parti Kongresi bir ön biriitim üzerinde yükseliyor Öte yandan ll. Parti Kongresi'ne önemli bir ön birikimle gel­ diğimizi, sorunlarıınızı da bu biıikim üzerinden tartıştığımızı, bazı şeyleri çok fazla tartışma ihtiyacı duyrnamamızın gerisinde de tam da bu konularda belli bir açıklığa sahip olmamızın önemli bir payı olduğunu unutmamak gerekir. Zamanında kongre gündemi üzerinden ortaya konulan bir dizi önemli sorun, kuşkusuz kongre­ nin toplanması geeikti diye rafa kaldırılacak değildi. Tersine, bun­ lara ilişkin olarak gecikme süreci içinde önemli bazı değerlendir­ ıneler ve açılımlar yapıldı, bunlar partinin siyasal ve örgütsel yaşamına uygulanmaya çalışıldı. Devriınci bir partinin yaşamı canlı, dinamik bir süreçtir, oluşan sorunlara zamanında ve çözücü müdahaleler gerektirir. Bunun için özellikle kongre ya da konfe­ ransların toplanmasını beklemek akla uyguıı biı· davranış değildir. Ve kuşkusuz, her konuda olmasa da biı· dizi konuda bu bizde de böyle yaşanmıştır; saptanan sorunlara çözümler aranrnış, tıkanık­ lıklara müdahalelerde bulunulmuştur, yaşanan gecikme süreci içinde. l l . Kongre'ınizin çalışınası da işte bu birikimin üzeıine gel­ miştir, ondan beslenmiştir ve onu daha ileri bir düzeye taşımayı he­ defleıniştir. Sonucun asgari sınırlar içinde bir başarıyı ifade ettiğine kuşku yok. Çalışma gündemini oluşturan çeşitli sorunlar belli sı­ nu·lar içeıisinde irdelenmiştir, bir dizi konuda önemli belirlemeler yapılmış, yeni açıklıklar sağlanmıştu·. Bunlardan yararlanılarak sorunlarımızın özü, esası ve çözümleri daha açık ve kuvvetli bir bi-



35



çimde kongre belgelerinde ortaya konulacaktır. Bu çerçevede kon­ gremiz işlevini esası yönünden yerine getinniştir. Yetersizlikleri kongre sonrası süreçte, bir sonraki kongreye uzanan dönem içeri­ sinde kuşkusuz giderilecektir. Sonuçta bizim kesintisiz bir politik­ örgütsel yaşamımız var. Sorunlanınızla sürekli uğraşmamız bu yaşamın bir parçasıdır. Kongremizin saptadığı sorunlara ilişkin kapsamlı tartışınaları var, bu tartışmalarda ortaya çıkmış belli yak­ laşımlar ve sonuçlar var. Bunları partiye taşımak, bunların ışı­ ğında politik ve örgütsel sorunlanımza planlı müdahalelerde bu­ lumnak, bu çerçevede paıiiyi her alaııda güçlendirmek sorumluluğu ile yüzyüzeyiz şimdi. Kuşkusuz bunun gerekleri yerine getirile­ cektir. Bu böyleyse eğer, kongremizin asgari sınırlar içerisinde kendi işlevini yerine getirdiğini de söyleyebiliriz. Kongreden yansıyan tartışma ve çözüm üretıne düzeyi önem­ lidir. Bunu hiç de kongremizi onore etmek için söylemiyorum. So­ nuçta ben başından itibaren partinin içindeyim, her aşamadaki dü­ zeyin ve birikimin dolaysız tanığıyım. Kıyaslamak kuşkusuz gerekli değil, zira her dönem kendi rolünü oynamıştır, her üst platform kendi açısından ortaya bir düzey koymuştur. Her birinin işlevi ve dolayısıyla başansı kendine göredir. Burada önemli olan,



ll. Parti Kongresi'nin de kendi rolünü asgari bir başarı ile yerine getirdiğini açıklıkla saptamaktır.



l . Parti Kongresi bir kuruluş kongresi idi ve bu onun esas mis­ yonunu belirlemişti. Bu kongrede parti programı, tüzüğü, ilkesel yaklaşımlan ve temel politikaları ortaya konulmuş, parti ilan edil­ miş, böylece dostun düşmanın gözleri önünde yükseklere bir bay­ rak çekilmişti. Bunlar taı·ihsel önemde adım ve başarılardır kuş­ kusuz, ama sözkonusu olan bir kuruluş kongresi olduğu için bu böyledir. Ama biz bir kuruluş kongresinde değil, onu izleyen daha olağan bir kongredeyiz. ll. Kongre'nin gündemi farklıdır, zira onun toplandığı evrede partinin sorunu ve ihtiyacı farklıdır. Dola­ yısıyla ortaya koyacağı perfonnansın anlamı ve kapsaını da farklı olacaktır. Buna, daha en baştan, kongre gündemine ilişkin MK ge-



36



rekçelendinnesinde de bütün açıklığı ile işaret edilmiştir. ll. Kon­ gre bir program ve tüzük kongresi idi, oysa ll. Kongre partinin po­ litik ve örgütsel çalışınasının çeşitli sorunları üzerinde yüksele­ cektir, bu anlamda o ifade uygunsa bir taktik ve örgüt kongresi olacaktır, denilmiştir. Politika ve örgüt alanında ciddi yetersizlik­ terimizin ve bazı zaafiyetleriınizin olduğuna işaret edilmiş, ll. Parti Kongresi'nin buna yönelik soıunlar üzerinde yoğuntaşacak ve bu konularda partinin önünü açacak bir kongre olacağına işaret



(Bkz. Partimizin ll. Kongre 'sinin toplanması üze­ rine , Ekim, Sayı: 249, Aralık 2007 -Red.)



edilmiştir. ...



Kongremiz bunu esası yönünden başarmış bulunmaktadır. ll. Kongre iki haftayı aşan (ön çalışınası ile üç haftayı bulan) yoğun bir çalışına ile bir dizi konuda değerlendinnelerini yapmış, her bir konuda sözünü söylemiştir. Bundan ötesi bundan sonrasınm, asıl olarak pratiğin soıunudur. Demek istiyoıuın ki bundan böyle so­ mn, kongre değerlendinnelerini hayata geçinnektir. Sonucu tayin edecek, kongre çalışınasının sonuçlamu ete kemiğe büründürecek olan da budur.



Kongre sonuçları üzerinden partiyi ileriye taşımak sorumluluğu hepimizindir Kongre gündemini gerekçelendiren temel belgedeki "Taktik kongresi" tan um bazı bakımlardan yanıltıcı olabilir. Bunun tabii ki temelde bir politika boyutu vardır ve bu temel öneındedir. İlgili me­ tinde de buna işaret edilmektedir. Türkiye'nin zor bir dönemeçten geçmekte olduğu, dünyada l l Eylül ile başlayan yeni sürecin işi­ ınizi her bakımdan daha da zorlaştırdığı, değil Türkiye gibi ülke­ ler buıjuva demokrasisine dayalı batılı ülkelerde bile polis rejimine geçilınekte olduğu, dünyada yeni bir buhranlar ve savaşlar döne­ ınine girildiği vurgulanınakta, tüm bunların, özellikle de Türkiye' yi kuşatan kriz bölgesinin Türkiye'nin iç ve dış politikasına muhte­ mel etkilerinin önemine işaret edilmektedir. Elbette ki bu açıdan



37



politik değerlendirmeler önemlidir. Olayiann gidişatını doğru de­ ğerlendirebilmek ve yakın geleceği kestirebilmek, böylece önünü iyi kötü görebilmek sürece doğru hazrrlanabilmek bakımından ha­ yati öneındedir. Ve tüm bunlar da "taktik" kavramı kapsamındadır. Ama partinin taktiği yalnızca politik süreçlerin doğru anlaşıl­ ınası ve bu çerçevede politik tutum ve görevletin isabetle saptan­ masına indirgenıneınelidir. Programımızı açımz,



tik ilkeler "



bölümüne



bakınız;



"Stratejik ve Tak­



sendikalara



karşı



tutum,



parlaınentoya karşı tutum, devriınci şiddetin ele alımşı, muhalif si­ yasal akımlara karşı tutum, vb., bunlar hep ilkesel ve pratik yön­ leriyle taktiğin konusudur. Kongremiz bu açıdan çok geniş bir so­ runlar demetini ele almıştır. Sınıf içinde, gençlik içinde, emekçi kadınlar çalışınasında izlenecek yol ve yöntemler, kullamlacak araçlar, alınacak tutumlar vb., vb., üzerine tüm tartışınalanmız partinin taktik hattı kapsamındadır. Bu kapsaında da epeyce konu ele alıp tartıştık, çözümler ve tutumlar saptadık. Ö nemli olan, bunlan süzülınüş sonuçlar olarak kuvvetli bir biçimde sistematize edebilmektir. N itekim kongre kararlan, belki politik değerlendir­ ıneler bölümü hariç, esası yönünden bu forında hazrrlanacaktır.



(...) Biz bir partiyiz, bir tüzüğü müz, görev ve yetkileri tanımlanmış örgütsel kuruınlanınız, buna dayalı bir işleyişimiz var. Bu açıdan kongrede açığa çıkmış iradeyi hayata geçirme görev ve sorumlu­ luğu tabii ki en başta yeni seçilmiş bulunan Merkez Komite­ si'nindir. Bunu gözden kaçırmamak kaydıyla, yine de, tüm kongre delegeleri kongre iradesini kongre sonrasında uygulamak konu­ sunda Merkez Komitesi kadar bir sorumlulukla ele almakla yü­ kümlüdürler. Bu açıdan kongreınİzin bu bileşimini Merkez Ko­ mitesinin fiilen genişletilmiş biçimi olarak da düşünmekte bir sakınca yoktur. Bununla sorumluluk hepiınizindir, demek istiyo­ rum. Partiyi ortak emeğimizle, inadımızla ve direncimizle buraya kadar getirdik. Şimdi sorunlarıyla uğraşarak daha ileriye götürmek hedefimiz var ve bunu başarmak da hepimizin ortak soruınlulu-



38



ğudur. Yetkiden, konumdan, statüden bağımsız olarak bu böyledir. Bu asla partinin işleyişini ya da kurumlaşmasını boşa çıkaran bir şey değildir, ama işin özüne ilişkindir. Kurumsal işleyişin sağlıklı ve başarılı seyri de işin özünde buna bağlıdır. Partinin hepimizin ortak emeğinin ürünü olduğu duygu ve bilincini partide kökleştir­ rnek gereklidir ve bu sanıldığından da önemlidir. Bu, gerçekten devrimci sınıfın partisi haline gelmekte olduğumuz anlamına ge­ lecektir.



(...)



Sınıfla devrimci birleşme ve mezhepçi sol gelenek Sınıf çalışınaınızın çok yönlü sorunlarını değerlendirirken sı­ nıfla devrimci birleşmenin ilkesel ve stratejik önemi üzerinde ye­ terince durduk. Kişi olarak bu sorunu çok önemsiyorum; bu Mark­ sizmin alfebesidir, fakat y azık ki Türkiye solunun özellikle de devriınci kanadında başından beri ve hala da hiçbir biçimde anla­ şılaınamıştır. Sayısız grubun ortak kimliğini oluşturan ve hala da ısrarla korunan o halkçı demokratizmin gerisinde tam da bu var­ dır. Sol h areketimiz halihazırda sınıf dışıdır ve yaşadığı tüm so­ runların temelinde ideolojik zaafiyetle birlikte bu vardır. Kaldı ki bunları birbirinden ayırmanın olanağı da yoktur zaten; zira bmılar, aynı gerçeğin teorik ve pratik yönleridir. Halkçı anlayışın pratik so­ nucu, ya küçük-buıjuva katınanlara dayanmaktır, ya da ifadenin ge­ niş anlamında sınıf dışılıktır. Artık Türkiye 'de dayanılabilecek di­ namik bir küçük-buıjuva katınan da kalmadığı için bugünkü sonuç basitçe sınıf dışılıktır. Solda gitgide güçlenen ilkel ınezhepçi eği­ limlerin temeli de gelinen yerde budur. Devriınci bir çizgide sınıf zeminine oturınanın, devrimci sınıfı temsil edebilir bir parti haline gelebilmenin o büyük tarihsel ve siyasal anlamına ve önemine de ben bunun için döne döne işaret ediyorum. Bu oldu oldu, aksi du­ rumda siyasal mücadele adı altına yapılanlar, mezhepleşmiş küçük grupların sonuçsuz didinmelerinden ve en iyi durumda devletle kı­ sır ve sonuçsuz kalınaya mahkum didişmelerinden öteye geçeıne-



39



yecektir. Başlangıçta marksist bir hareketin sınıf hareketiyle birleşeme­ mesinin bir mantığı vardır kuşkusuz. Sonuçta bu bir tarihi süreç ge­ rektirir ve bu sürecin ne kadar zaman alacağı içinden geçilmekte olan tarihsel-toplumsal koşullar tarafından belirlenir. Ülke olur, 20. yüzyıla ginnekte olan Çarlık Rusyası gibi, 8- 1 0 yıl gibi nispeten kısa sürebilir bu; ülke olur ' 60 ' lar soması Türkiye gibi, aradan 40 kusür yıl geçer, bu sorun hala da çözülmemiş olarak kalır. Ama so­ nuçta bu gerçekleşmediği sürece de sınıflar mücadelesinde etkili bir rol oynama şansı olmaz, olamaz. Eğer marksistseniz, bu kesin olarak böyledir ve sizin için bunun anlaşılmasında bir güçlük yok­ tıır. Zira bu bil imin (daha somut olarak Marksizmin) ve tarihin en temel gerçeğidir. Lenin'in önemle işaret ettiği gibi burada sorun gerçekte iki yön­ lüdür; sınıf hareketinden kopuk bir sosyalist hareketin durumu ve akibeti ile sosyalist hareketten kopuk bir sınıf hareketinin durumu ve akibeti ile ilgilidir. Son 40 yıhn Türkiye'si bize bu iki yönlü ko­ pukluğun sonuçlarını tüm açıklığı ile sunmaktadır. Bunun için bir yandan sınıfhareketinin durumuna, öte yandan 40 yıldır sosyalizm ve sınıfhareketi adına ortaya çıkmış bulunan geleneksel sol akım­ ların akibetine bakınak yeterlidir. H erşeyin başı soruna ilişkin doğru teorik perspektiftir ve halkçılığın kör ettiği gözleıin onyıl­ lardır işin lafzında değil ama özünde göreınediği de budur. Lafız­ dan öteye bir kavrayış, siyaset sahnesine çıkıldığı andan itibaren sınıf hareketiyle devriınci birleşıneye yönelik bir pratik kararlılık olarak koyar kendini ortaya. Oysa geleneksel hareketiınizde olmayan tam da budur. Bu ha­ reketten devrimci bir kopma olarak ortaya çıkışın ürünü olan TKİP'yi tüm ötekilerden ayıran en temel davranış çizgilerinden biri de budur. Bolşevizm tarihte, sosyalizm ve sınıf hareketinin dev­ riınci birliği sorununu başarıyla çözen ve bunu da başarılı bir dev­ rimle taçlandıran ömek bir harekettir. Fakat bunun hiç de bir rast­ lantı olmadığını bize, öteki birçok şeyin yanısıra, daha en baştan



40



partiyi sosyalizm ile sınıfhareketinin birliği olarak ele alan sağlam marksist perspektif ve buna eşlik eden kararlı sınıf yönelimi gös­ tennektedir. Iskra ' nı n ilk sayısının başyazısı tam da bu konu ek­ senine oturmaktadır. Lenin, net sözlerle, partiyi sosyalizm ve sınıf hareketinin birliği olarak tanımlamış ve bu birleşmeyi sağlayama­ mış bir sosyalist hareket ile sınıf hareketini bekleyen akibetlere işa­ ret etmiştir. Bu birleşmenin sağlanamadığı Türkiye'de bunun sos­ yalizm adına hareket eden ve hala da bir biçimde yaşamayı başaran küçük-buıjuva akımlara hazırladığı akibet, bozulma, ciddiyetini ve inandıncılığını yitirme ve dahası tam bir mezhepleşme olmuştur. Bugün devrimci ya da refonnist geleneksel küçük-burjuva sol akımiann en göze batan özelliği budur, bozulmayla iç içe bir mez­ hepleşmed ir.



Mezhepler döneminin son u için devrimci sınıf hareketi! Bu temel önemde sorun partimizde sağlam biçimde kavran­ mıştır ve onun smıfla devrimci birleşmeye kilidenmiş kararlı yö­ netiminin gerisinde bu kavrayış vardır. Bu kavrayış ve yönelim TKİP'yi mezhepleşmeden koruyan ve tüm öteki sol akımlardan ayıran temel önemde bir üstünlüktür. Biz bu gerçeğin bilincinde­ yiz ve bu bilincin belirlediği bir çaba ve davranış içerisindeyiz. Mo­ dem burjuva toplumundaki yeri ve bundan kaynaklanan misyo­ nuyla devrimci olan bir smıfı temsil etmenin bilinci ve sorumluluğu ile davranıyoruz. Sınıf hareketiyle devrimci birleşmeyi sağlaya­ madığımız sürece hep eksikli, kusurlu ve sorunlu kalacağımız, bu durumda akibetimizin bile bir biçimde belirsiz olacağı bilinciyle hareket ediyoruz. Sorunu böyle ele alabilme bilinci ve yeteneği, bizi Türkiye so­ lunun mezhep geleneğinden kesin bir biçimde ayırıyor. Biz işçi sı­ nıfının o devrimci kimliğini temsil etınek bilinciyle, iradi çabasıyla hareket ediyoruz. Bu aşamada dengeyi sınıf hareketiyle birleşme iradesi ve kararlılığı, bu kararlığa eşlik eden pratik çaba ve bu ça-



41



banın sağladığı ilk kazanımlar ile kuruyoruz. Yarın smıf hareketiyle asgari bir birleşme başansı gösterebildiğiıniz andan itibaren artık bunu aynı zamanda maddi-toplumsal zemin besleyecek, güvenceye alacak ve böylece işimiz alabildiğine kolaylaşacaktır. Bugün bü­ yük ölçüde iradi bir güçle ve ona eşlik eden pratik yönelimle bu ko­ nuda dayanmaya, sınıfın o en iyi devriınci eğilimlerine ve özel­ liklerine uygun bir siyasal çizgide hareket etmeye, buna uygun bir politik-örgütsel anlayışla, buna dayalı siyasal-moral değerlerle, buna uygun bir siyasal mücadele anlayışı ve ahlakı ile hareket et­ meye büyük bir dikkat gösteriyoruz. Bu açıdan mümkün ınertebe titiz olmaya çalışıyoruz. Bu sayede mezhep değil parti olabiliyo­ ruz . Sınıf partisi ruhu ve bilinciyle davranabiliyoruz. TKİP, kurulu düzene karşı mücadele eden her devrimci akımı destekler, der örneğin prograınıınız. Bu hükınün



Komünist Mani­



festo'dan beri marksist parti programının değişmez maddesi olması kuşkusuz nedensiz değildir. Bu, işçi sınıfının tam da o öncü sınıf konumundan gelen kucaklayıcı devriınciliğinin bir ifadesi ve yan­ snnasıdır. Proletaryanın öncü devriınci bir sınıf olarak kendi dı­ şındaki ilerici-devriınci güçleri toparlaınak, birleştirmek ve sefer­ ber etmek gibi bir sorumluluğu vardır. Bu çerçevede onları kucaklamak, onlara kendi demokrasisi içinde gereğince yer açmak sorumluluğu vardır. Yayınlarımızın davranış çizgisi de doğal ola­ rak bu doğrultudadır, kucaklayıcı yayın politikamızın gerisinde, be­ lirgiıl bir sınıf mantığı ve tutumu vardır. Bu bir sınıfın kültürüdür ve böyle olabilmek durumundadır. Bu kültüre aykırı esaslı davra­ nışlar gördüğünüz her durumda işte ınezhepçilik diyebilınelisiniz. Küçük-buıjuva ınezhepler, sosyalizmin tarihinde işçi sınıfı ha­ reketi ile sosyalizmin henüz birleşemediği dönemlerin ürünüdür­ ler. Marks ve Engels'in I. Enternasyonal'in tarihi üzerine değer­ lendinnelerini okuyunuz; burada sosyalizm adına ortaya çıkan küçük-buıjuva mezhepler ile sınıf hareketinin gelişınemişliği, do­ layısıyla devrimci sosyalist hareketle birleşeıneınişliği, arasında kopmaz bir bağ kurulur. Bu gelişmemişlik sürdüğü sürece, sosya-



42



lizm iddialı küçük-burjuva sol mezheplere geniş bir yaşam alanı açılır. Gelişmemişlik sınıf hareketi ile devrimci sosyalizmin bulu­ şamaınasının öteki yüzünden başka bir şey değildir. Ne zamanki bu birleşme sağlanır, işte o zaman mezhepler döneminin de ölüm çanı çalar. Küçük-buıjuva mezhepler dönemi tarihsel olarak sosyalist eği­ limlerin henüz sınıf dışı kaldığı bir evreyi işaretler. Sosyalizm ile sınıf hareketinin tarihi devriınci birleşmesinin henüz gerçekleş­ ınediği bir dönemin ürünüdürler, bu türden oluşumlar. Kuşkusuz bu birleşmenin başarılamadığı bir durum kendi başına bir partiyi mezhep yapmaz, ama bu yönelimin gereklerini unutursa, sonuçta kaçınılmaz olarak bir mezhep haline gelir ve yozlaşır. Biz işte, sı­ nıfla birleşme tarihi sürecine, devrimci sınıfyönelimi soruna esaslı bir biç imde yüklenme meselesine de mutlak bir biçimde buradan bakabilmeliyiz. Bunun bir sınıfsal kimlik, bir sınıfsal kültür me­ selesi olduğunu unutmamalıyız, partimizin farklılığını buradan da görebilıneliyiz. Sosyalist devrim stratejisi ya da şu veya bu başka siyasal değerlendirmeden değil, işte tam da teorik ve ilkesel te­ mellere dayalı bu sınıfsal kimlik sorunundan giderek anlayabilmeli ve yerli yerine oturtabilmeliyiz.



Mezhep değil sınıfın devrimci partisi! Hareketimizin 20. Y ılındayız ve ardından partimizin 1 O. Y ılı ge­ lecek. Bu iki anlamlı vesileyi, özellikle de partinin 1 0. Y ı l ' ını, TKİP 'nin Türkiye sol hareketi içindeki çok özel yerini parti mili­ taniarına ve sempatizan çeperi ne derinlikli bir biçimde kavrata­ bilmenin bir önemli olanağı olarak değerlendirebi lıneliyiz. B iz tümüyle başka bir yerde dunnaktayız; zira biz, gelenekselleşmiş olandan devrimci bir kopuş hareketiyiz. Büyük bir yenilginin, Türkiye'nin ' 60'lı ve ' 70 'li yıllarına damgasını vuran küçük-bur­ juva siyasal hareketin kolay yeni lgisinin dersleri üzerinde şekille­ nen, onunla hesaplaşmanın ürünü olan bir hareketiz. Farkım ız bu-



43



radan gelmektedir, sırrımız buradadır, bugün buraya ulaşınaınızın anlamı ve açıklaması da buradadır. Herkes elindekini tüketirken, biz eğer elde olmayanı var edebilmiş, bir siyasal-örgütsel varlık ka­ zanabilmişsek, hayli güçten düşmüş durumdaki devrimci hareket içinde belirgin bir yere oturabilmişsek, bunu tam da bu köklü ideolojik-politik hesaplaşmaya borçluyuz. Ve bu öyle bir hesap­ laşma olmuştur ki, sonuçta bizi bugün bir mezhep gibi değil de dev­ rimci bir sınıf partisi gibi davranabilıne bilincine ve kültürüne de ulaştırabilmiştir. Bu en büyük kazanıındır. Şu veya bu konudaki gö­ rüş lerden, devrim stratejisine ilişkin, demokrasi ya da bağımsızlık sorununa ilişkin şu veya bu değerlendirmeden tümüyle ayrı olarak, devrimci sınıf sorumluluğu, o sorumluluğa, o kültüre, o anlayışa, o bakışa dayalı bir parti olınaya çalışmak, bu yönelimdeki karar­ lılıktan şaşmamak bizim en büyük kazanıınıınız olmuştur. Ü mit yoldaşın bizdeki ilk yazısı "Parti mi, sekt mi? " başlığı ta­ şıınaktadır. Başlık bile kendisini yeterince anlatıyor, hiç de içeri­ ğini sonnak gerekmiyor. İçeriği zayıftır, eksiktir, bu önemli değil! Zira sorunun özü daha başlıkta özetlenıniş, vurucu biçimde ortaya konulmuştur. Parti mi, sekt mi? Yani parti olarak gelişip serpilınek mi, yoksa geleneksel akımlarda yaşanageldiği gibi yeni bir mez­ hep olarak kısırlaşıp yozlaşmak mı? Sorunun özü, esası ve dola­ yısıyla tayin edici yanı budur. Parti mi olunacaktır, yoksa yeni bir mezhep olarak mı kalınacaktır? Genç bir yoldaş erken bir taıihte sorunun kritik bir noktasına, ifade uygunsa bam teline, anlamlı bir biçimde işaret etmektedir. Bu gerçekten harika bir şeydir. Devrimci sını f partisi olarak gelişmek, sınıf bakışaçısı ve o sı­ nıf eksenine otunna gayretinden ayıı asla gerçekleşemez. Marksist ve dolayısıyla mateıyalist iseniz, bunm1 başka bir yolu yoktur. Mez­ hepçilik en belirgin özelliği ile sınıf dışılıktır, mezhepçi kimliği üre­ ten ve geliştiren maddi gerçeklik tam da budur. Paıiileşmek sını­ fın devrimci dünya görüşüyle, ideolojisiyle donanmak ve pratikte sınıfla devrimci birleşmeyi hedefleyen bir siyasal çalışınanlll içinde olmak demektir. Bu hiçbir biçimde sizi genel siyasal yaşamdan ko44



pannaz, ona bir sınıfsal konum ve güç üzerinden katılına irade ve yöneliminizi gösterir yalnızca. Bizi zamanında, daha o ilk kopuş aşamasında, işçicilikle suç­ layanlara verdiğimiz yanıt hatırlardadır. Onlara deınagoj ik değilse eğer cahilce bir tartışına yapmakta olduklannı hatıriatmış ve şun­ lan söylemiştik: Biz işçi sınıfına, işçi sınıfının ufkunu kendisiyle ve kendi dar sınıf çıkarlan ile sıımlamak için gitmiyoıuz; tam ter­ sine, biz işçi sınıfına bu sınıfın ufkunu genel toplumsal-siyasal so­ ıunlar doğrultusunda genişletmek için, işçi sınıfını genel toplum­ sal çatışmada etkin bir taraf, giderek devrimci öncü bir taraf haline getirebilmek, böylece devriınci siyasal mücadeleyi sınıflar düzle­ mine çekmek için gidiyoruz. Siyasal mücadele sınıflar düzlemi üzerinden ele alınınadığı ve bunun gereklerine uygun bir yönelim içinde olunmadığı sürece, siyasal mücadele adı altında ancak "öncü savaş" verilebilinir. Kelimenin genel politik anlamında söy­ lüyorum, hiç da dar anlamda askeri bir savaşı kasdetıniyoruın bu­ nunla. N itekim sol mezheplerin devletle o kronikleşmiş kısır atış­ ması bunun ifadesidir. Yazık ki gelinen yerde devletin buna artık öyle fazlaca aldırdığı da yoktur.



Temel ilkeler ve stratejik çizgi günlük çabayı beli rlemelidir Genel doğrulan, ama gündelik gidişatın genel rotasını oluştu­ ran genel doğrulan vurgulamayı çok önemsiyorum, parti olarak da bunu sürdürmek duıumunadayız. Zira bugünün Türkiye'sinde bu bakışaçısını yakalamış tek devrimci partiyiz. Böyle bir bakışaçısına sahip hiçbir ilerici-devriınci parti, hiçbir örgüt yok bugünün Tür­ kiye'sinde. Biz en başından itibaren samimi bir inanç ve kararlı bir yönelim olarak bu yolda yürümeye çalışıyoruz. Hala da o yolda yü­ rüyoruz. Bunu temsil eden tek partiyiz. Bu nedenle bu üstünlüğü­ ınüzü titizlikle korumalıyız . Bu, oınuzlanmızda anlamı ve önemi bizi aşan bir sorumluluk olarak dunnaktadır. Kadrolanmızın bunu daha derinlemesine bir biçimde bilince çıkannası gerekiyor, oysa



45



halihazırda bu hiç de istenen düzeyde değildir. Partinin mevcut durumuna, önündeki acil ve çözüm bekleyen sorunlara bakarken bile bunu temel stratejik hedefleri ve öncelik­ leri üzerinden yapabilmeliyiz (Partinin 7. Yılı üzerine değerlen­ dinne, yakın dönemden buna olumlu bir ömektir.). Partinin ifade uygunsa stratejik yol haritasını hep göz önünde tutınalı ve gelişme sürecimizin tüm sorunlanna buradan bakınalı, ideolojik cephede, sınıf cephesinde ve ihtilalci örgüt cephesinde durum nedir diye so­ rarken yanıtları bu genel yol haritası ışığında ela almalı ve irdele­ meliyiz. İşte geleceği gözeterek, onu bir an bile gözden kaçırma­ yarak, güne yüklenmek dediğimiz şey budur. Güne yüklenerek geleceğe hazırlanmak diyoruz buna. Burada vurgu gelecek üzeri­ dedir; güne yüklenmek, tam da geleceğe başarılı bir hazırlık için­ dir. Bolşevizınin deneyimlerinin en öğretici yanlanndan birisi de budur. Yani nihai hedefi hiçbir biçimde, bir an olsun gözden ka­ çırmadan, tam tersine, öteki herşeyi buna tabi kılarak, güne etkin bir biçimde yüklenmek, güncel olanaklardan ve fırsatlanndan en iyi bir biçimde yararlanmak, güncel görevlerin çözümüne en bü­ yük bir irade gücüyle yüklenebilmektir, bu deneyimin özü. Bizim yapınaya çalıştığımız da budur. Biz genel doğrularunızı hiç de gün­ lük sorunlanınızı örtınek ya da hafıfsemek için yineliyor değiliz. Partimizin halihazırda böyle bir zaafı yoktur. Bu açıdan kendimizi, partimizi elbette sürekli denetleyelim, günün görevlerini öneın­ sizleştirebilen eğilimlerle ınücade edelim. Fakat bunu yaparken, partinin sorunu bütünsel bir bakışaçısıyla, yani gelecek ve gün, te­ mel stratejik doğrultu ve bu çerçevede günün acil görevleri bakı­ şaçısıyla ele almak titizliğini de sürdüreliın. Aslolan budur, bu doğru devriınci bütünselliktir. Bu, aslında devriınci teoride strateji-taktik bütünlüğü denilen te­ mel ilkesel sorunun ta kendisidir. Strateji bir doğrultu ortaya ko­ yar, bir yol haritası verir, bir gelecek ufku sunar. Ama sizin buna hizınet eden taktiğiniz yoksa, sonuçta o boş bir laf olarak kalır. Be-



46



lirsiz bir geleceğin ardında soyut hedefler olarak kalınaktan öteye gideınez. Saptadığınız devriınci stratejiye başanlı devriınci tak­ tiklerle ulaşabilirsiniz ancak. Ama devriınci stratejiye tabi olan, ona hizmet eden taktiklerle, yoksa saptanmış devriınci stratej iden ko­ puk taktiklerle değil. Türkiye sol hareketinin en temel zaaflanndan biri de işte budur. Ama oportünizın de taını taınına budur. ilkesel çerçeveyi, stratejik amacı kaybederek, güç kazanmak adı altında güne yüklenınektir, ne pahasına olursa olsun güç edinmek pe­ şinde koşınaktır. Ama parlaınentarizın, ama "ortak aday", ama her türden türden iç bulanadıncı ilkesizlik ve fırsatçılık vb ... Oysa eğer gündelik politika ve taktiğiniz stratejik hedefleriniz ışığında belir­ lenıniyor ve ona hizmet etıniyorsa, bu durumda sözde taktiğiniz dört dörtlük bir oportünizın ömeğidir. Devriınci taktik, devriınci stratej iye hizmet eden, onun ışı­ ğında belirlenmiş, onunla bağı kurularak, onun gerekleri bir nebze olsun unututmayarak saptanmış taktik demektir. Bu açıdan politi­ kada yetersizlikleriıniz, pratik çalışınada kusurlanınız kuşkusuz tar­ tışılabilir. Ama güne temel perspektifler, taktiğe stratej inin ışı­ ğında bakınadığımız hiçbir biçimde söylenemez. Bu da partimizin temel önemde bir başka üstünlüğüdür. Biz bu bakışı, bu bilinci 1 O. Yılı vesile ederek parti içerisinde yerleştirmeyi başarabilirsek, böylece partinin ideolojik kimliğini kadrolar şahsında daha sağlam bir teınele kavuştunnuş oluruz. Parti kadrolanınızın bilinci ve kavrayışı işte o zaman partimizin en büyük kazanıını ve geleceğe sağiamca yürüyebilmesinin güvencesi haline gelir. Bugün parti kadrolanınızda bu bilincin yeterli düzeyde oldu­ ğunu söylemek çok zor, zira insanlanınızın birçoğu ciddi, sistemli ve derinlemesine bir eğitimden halen yoksundur. Bu partiye gü­ venmekte, ona içtenlikle inanmakta ve güvenle bağlaıunaktadırlar. Bu partinin doğru bir çizgide durduğunu bilmekte, sağlam bir ko­ ımında bulunduğunu bir çok belirtiden hareketle görmekte, en azından hissetınektedirler. Ama onun ideolojik mantığını yeterli bir açıklık ve derinlikte henüz kavramamaktadırlar. Bu çerçevede sis-



47



temli ve sürekli bir ideolojik eğitim meselesini mutlak biçimde önemsemeli, bunu partide planlı yürütülen bir iş haline getirmeli­ yız.



Devrimci örgüt yaşamsaldırı Devrimci örgüt, düzenin icazet sınırlan dışında, illegal temel­ lere dayalı ihtilalci bir sınıf örgütü sorunu üzerinde de kısaca dur­ mak istiyorum. Bu bir bakıma bu kongrenin en önemli ve öncelikli gündemi idi. N itekim en geniş zamanı, iki tam günü bu konuya ayırdık. Bununla da kalınayıp öteki gündemleıi ele alırken de döne döne örgüt sorunuyla bağlantılan üzerinde durduk. Bu kuşkusuz boşuna değil. ihtilalci temellere dayalı devrimci örgüt sorunu bu­ günün Türkiye'sinin en önemli devrimci ihtiyacıdır ve partimizin de halen en öncelikli sorun alanıdır. Gerek 1 990' Iann ortasından son 1 0- 1 2 yılı, gerekse iki kongre arası dönemi değerlendirirken yaptığımız en önemli saptama, dev­ rimci hareketin toplammda devrimci örgüt sorununda belirgin bir zaafiyetİn doğduğu idi. Son onyıllık dönemin toplammda devlet çe­ şitli biçimler içinde bu sorunun üzerine gitti. İlk yılları kapsayan yoğun örgüt operasyonları ile ardından onları tamamlayan hücre saidmsı bunun ifadesiydi. Amaç yeraltına dayalı devriınci örgüt­ sel yapıların, giderek buna dayalı ruh ve geleneklerin tasfiyesi idi. Bunda önemli bir başarı elde edildiğini yüreklilikle kabul etıneli­ yiz. Bu yüreklilik gösterilmeden sorunun üzerine ciddiyede gidi­ lemez, öncelikle bunun altını çizınek gerekir. Oysa geleneksel kü­ çük-buıjuva akımlar halen bu netameli gerçeğe pek dokunınaksızın işleri götünneye çalışıyorlar, bu alanda doğmuş bulunan belirgin zaafiyet açıkça tanımianınadan ve özel bir iradi çabayla üstüne gi­ dilmeden devrimcilik adına hiçbir yere gidilemeyeceğini de bil­ mezlikten gelerek. Bu nesnel bir sonuç olarak doğmuş bulunan tas­ fiye durumunun giderek bilinçlerde ve ruhhalinde de kendini üretınesinden, fiili tasfiye durumuna teslimiyetten, giderek bunun



48



kendini tasfiyecilik olarak gösterınesinden başka bir şey değildir. Parti olarak kesin ve etkin bir tutumla bunun karşısına dikil­ meliyiz ve bunu da öncelikle kendi pratiğimiz üzerinden göster­ meliyiz. İllegal örgütümüzü güçlendinneli, pekiştirmeli, özellikle profesyonelleştirmeli ve elbette amaca ve ihtiyaca uygun biçimde yaymalıyız. Buna ilişkin hemen tüm sorunlar kongrede tartışılmış bulunuyor, şimdi sorını kongrenin sözünü, kongrenin bu konuda or­ taya koyduğu iradeyi pratiğe taşımaktır ve bunun hakkını verınek tüm partinin, evet tüm alanları ve kesimleriyle bütün bir partinin görevidir. Kongre sonrasında bu sorun üzerinde sistemli bir bi­ çimde durulmalı, tüm parti buna ilişkin sorunlarla ilgilenmeli, parti basını bu konuya ilişkin sorunların çeşitli yönleri ve boyut­ lan üzerinde aralıksız olarak dunnalıdır. Bu arada partinin ihtilalci bir yeraltı örgütü sorununa ilişkin bugüne kadarki birikimi ve de­ neyimi üzerinde durulmalı, buna ilişkin başlıca metinler de yeni­ den incelenebilmelidir. İllegal temellere dayalı sağlam bir örgütsel yapılanma ve ça­ lışma, legalitenin etkin ve amaca uygun bir kullanırnından ayrı dü­ şünülemez. Bu ikisi birbirine kopmaz bir biçimde bağlıdır, her biri ötekinin varlık nedeni, güvencesi, olınazsa olmaz koşuludur. Fa­ kat konuya ilişkin temel metinlerimizde üzerinde önemle durol­ duğu gibi, bu bize bu ilişkide illegalitenin temel ve stratejik, oysa legalitenin istismarının tabi ve taktik bir sorun olduğunu da hiçbir biçimde unutturmamalıdır. ilkesel ve ideolojik açıdan sorunun en can alıcı noktası burada gizlidir. Bu, devrimci örgüt sorununda tas­ fiyec ilik ile devrimciliği ayıran temel önemde bir ayrım noktası­ dır. Bunun üzerinde geçmiş belgelerimizde yeterince durulmuştur, bu nedenle burada buna yalnızca atıfta bulunmak yeterlidir. (Bu ko­ nuda öncelikle, EKİM 1 . Genel Konferansı'nın Parti: Proletar­



yanın Devrimci Ö ncüsü başlıldı temel metni, EKiM 3. Genel Konferansı 'nın konuya ilişkin İllegaZ Örgüt Legal Çalışma başlıldı metni ve elbetteki Parti Kuruluş Kongresi 'nin konuya ilişkin de­ ğerlendü·meleri anılabilir. . . ) .



49



Konunun bir başka yönü örgüt sorununun sınıfsal boyutudur. Devriınci örgütü proleter sınıf zeminine oturtmak, bu zeminde geliştinnek ve güçlendinnek, proleter kitle bağları ile çevreiemek ve elbette tüm bunların bir parçası olarak partinin kadro bileşimini proleterleştinnektir. Bu kadarını hatırlatmak yeterlidir. Zira gerisi hem kongrede aynntılı olarak tartışılmıştır, hem de devıimci sınıf ekseni üzerinden parti mi mezhep mi üzerine söylenen herşey so­ nuçta bu alandaki sorunlara ve görevlere çıkmaktadır. 7. Y ıl De­ ğerlendinnesi, tüm büyük kentlerde ve partinin tüm temel çalışma alanlannda sınıf çalışınasına kilitlenınek sorunu üzerinde dunnuş ve ardından bunu örgüt sorununa bağlamıştır. Kongre buna ilişkin değerlendinneleıi ve uyanlan onaylamış durumdadır. Bir kez daha sorun aıiık bir uygulama ve elbetteki uygulamaya dair sorunlan parti basınında sistemli bir biçimde irdeleme, tartışma, eleştinne, geliştinne, deneyimleri özetleıne vb. sorunudur.



Devrimci kimlik, devrimci militan kadrolar... Teori, program ve taktik anlamında devriınci ideolojik çizgi, devriınci örgüt ve nihayet devrimci sınıf ekseni, bu üçünün orga­ nik birliği ve bütünlüğü, bize adına gerçekten yaraşır devriınci bir sınıf partisini tüm temel boyutlanyla verir. Bunlar başından itiba­ ren parti sorununa yaklaşnnımızın da temel unsurlan olarak ortaya konulınuşlardır. Her biıiyle bağlantılı daha alt öğeler de vardır kuş­ kusuz, ama belirleyici olan bu temel esaslardır ve tüm ötekiler bun­ lann doğal uzantılarıdır. Bmılar varsa partinin devıiınci kimliği gü­ vence altındadır. Bunlardan biıinden biri zayıfsa ya da aksıyorsa, partinin devriınci sınıfsal kimliğinde ya yetersizlik ya da daha da kötüsü zaaf var deınektiı·. Bu genel vurguları yine de sözü bu dönem için daha özel olan bir noktaya bağlamak için yapıyorum. Bu, devriınci kimlik soru­ nudur ve daha özel anlamda kadroları ilgilendinnektedir. Çok yönlü devıiınci kadrolann yetiştirilmesi, partimizin özellikle bu dö-



50



nem çubuk bükmesi gereken temel önemde bir sorun ve ihtiyaçtır. Partinin çizgisi, örgütü, değerleri ve smıfla devrimci temellerde bir­ leşmeye dayalı çalışma pratiği, devrimci kadronun içinde gelişip serpileceği genel zemindir. Ama bu bunun kendiliğinden olacağı, bunların sağlam ve çok yönlü ihtilalci kadroların yetişmesi için ge­ rekli tüm koşullan kendiliğinden sağladığı anlamına gelmez. Evet, bunlar temel, olmazsa olmaz koşullardır. Fakat bu zemin üzerinde çok yönlü ihtilalci kimliğe sahip örgüt kadrolan yetiştirmek yine de özel bir iştir ve parti bunmı üzerinde daha bir titizlikle dunna­ lıdır. Bugünün tarihi ortamında ve günümüz Türkiye'sinde bu özellikle önemli bir konudur. Kadrosal durumumuza daha yakın­ dan bakıldığında, bu alandaki çok ciddi sorunları gönnemek ger­ çeğe gözlerini kapamak demektir. Ne iyi ki kongremiz bu konuda da gerekli yürekliliği göstermiş, bu alanda sorunlarunızı çok yönlü olarak saptamıştır. Partide ihtilalci kimliği tüm kadro ve militanlar şahsında ge­ liştirip güçlendirmek meselesine şu dönem çok özel bir biçimde vurgu yapılmalıdır. Sınıf mücadelesinin geri düzeyi, bu geıi düzeye uygun politik ve örgütsel tarz, bilinçlerde değilse bile gerçek kim­ liklerde ve elbette pratiklerde bu yanın zayıflaması sonucunu ken­ diliğinden yaratıyor, bunu unutmamalıyız. Somut deneyimleri­ mizin de gösterdiği gibi bazı insanlar ideolojik platfonnunuzu ve genel yöneliminizi içtenlikle onaylıyorlar ve belli bir heyecanla saf­ lanmza katılıyorlar. Belli görevler üstleııip zamanla bir yerlere de geliyorlar. Ama bir bakıyorsunuz, içlerinden bazılan adeta çürük bir elmanın daldan düşmesi misal i mücadelenin dışına ya da geri­ sine düşüyorlar. Yaşanan örneklere daha yakından ve somut olarak bakarsanız, bunda şaşırtıcı bir yan olmadığ ını görürsünüz. Zira bu insanlar devrimci pratiğin ve ihtilalci örgüt yaşamının çok yönlü ve zorlu sınavlanndan geçip bunun içinde yoğrulmuş olmuyorlar. Dönem bu türden bir çok yönlü eğitim ve yoğrulma için yazık ki yeterince zengin ve yoğun imkanlar sunmuyor. Böyle olsa, kadrolar böyle bir pratiğin içinde kendilerini bulurlar, serpilip gelişirler, güç51



lenip çelikleşirler, ya da bunu başaraınadıklan ölçüde aynı zor ko­ şul laı· tarafından hızla elenirler. Ama halen bu açıdan genel koşul­ lar yeterince elverişli değil ve parti kadro politikasında bu gerçeği hesaba katınalı, bunun gerektirdiği bir dikkat ve titizlik içinde ol­ mal ıdır. Gerçek manada ihtilalci, kendini tümüyle davaya ada­ yan, dövüşınesini ve direnmesini bilen kadro sorununu çok daha fazla öneınsemelidir.



Devrimci misyon bilinci Son bir noktayı ekleyerek bitirmek istiyorum. 20. Yılı ve ar­ dından 1 0. Yılı aynı zamanda geçmiş kuşaklara karşı politik ve manevi borcumuzun bilince çıkarıldığı, bu açıdan parti misyonu­ nun daha derinden kavrandığı bir vesile olarak da ele alalım. Bu ül­ kede devı;ın ve sosyalizm davası uğruna gerçekten çok büyük emekler verildi, çok ağır bedeller ödendi. Özellikle de son 40 yıl­ dan beri ve halen. İşte son büyük zindan direnişini tartıştık, 1 20'yi aşkın devrimeiyi yitirdik bu mücadelede, sayısız insan sakat kaldı. Çok sayıda samimi ve heyecanlı genç insan herşeyi bir yana bıra­ karak devriınci siyasal yaşama katılıyor. Bu devrim için, sosyalizm davası için yapılıyor. Birbirini izleyen kuşaklan bulan bu kadar bü­ yük bir fedakarlığın karşılığı devrim adına mücadelenin sürekli­ leşmesi ve ilerletihnesi olmalıdır. Geleneksel sol hareketin tablosu ve gidişatı ortadadır, pers­ pektifleri, çizgileri, kültürleri, değerleri ortadadır. Gelinen yerde de­ ğil geçmiş ve gelecek kuşaklar için, kendi adiarına ve kendi sınır­ lan içinde bile yapabilecekleri çok az şey vardır. Bunlar artık kendi içinde aınaçlaşınış, bu açıdan devrim amacından sapmış ha­ reketlerdir de. Ne yapıp edip kendini kendi dar dünyası içinde ya­ şatınak kaygısı giderek bunların siyasal yaşamını belirler hale ge­ liyor. O coşkulu devrim yapma iradesi çoktan kmlmıştır. Devrimin teorik, stratejik ve taktik sorunlannı coşkuyla ve tutkuyla ele almak dönemi geride kalmıştır. Eski programlar ya da devrim anlayışlan 52



çöktüğü halde ve sürüp giden tüm belirsizliğe rağmen devrim teo­ risi ve stratejisi üzerine dişe dokunur herhangi bir inceleme ya da tartışmaya rastlanınaınaktadır artık. Taktik ya da politika adı al­ tında, gündelik görevlere temel ilkeler ışığında yaklaşmak hassa­ siyeti çoktan bir yana bırakıhnıştır. ihtilalci örgüt iradesi zaafa uğ­ ratılınıştır. Bunları da kongre gündeminde tartıştık, bu açıdan sol hareket büyük bir kırılına yaşamı ştır. Bu konuda çok gerçekçi ol­ mak ve partimizin omuzlanndaki soruınluluğa buradan da bakın ak gerekir. Herşeye rağmen belli gruplar bir biçimde direnınekte, ayakta kalınaya çalışınaktadırlar. Ama bunların sayısı alabildiğine azal­ mıştır, bunlarm iradesi önemli ölçüde zaafa uğramıştır. Giderek bu zaafiyet başka bünyelere, başka çevrelere de sirayet etmektedir. Gö­ nül ister ki Türkiye'deki sosyal-siyasal ortaını devriınci doğrultuda değiştiren gelişıneler olabilsin, bu bu hareketlere yeni bir moral güç kazandırsın, ayakta kalınalarını ve yeniden toparlanmalarını ko­ laylaştırsın. Fakat durum halen iç açıcı değildir, ne yazık ki. Bugünkü tablo büyük ölçüde budur. Sorumluluklarımızı bu bilinçle kavramak durumundayız. Partimize özel misyonlar ya­ kıştırına heveslisi değilim, ama Türkiye sol hareketinin 40 yıllık sü­ reçlerini ve bugünkü gerçeğini az çok bilen bir devrimci olarak, bu işin partimizin omuzlarına bir biçimde kaldığını açıklıkla görebi­ liyorum, bu düşünceyi içtenlikle taşıyorum. Eğer bunun bilincine varır, bunun gerektirdiği iradeyi gösterir, yolunu yürür, önünü açarsa, bu gerçekten geçmiş kuşaklann o maddi ve ınanevi fecia­ karlığının güvenceye alınınası olacaktır. Bmm böyle görüyor, buna böyle inanıyorum. Parti olarak soruınluluklarınııza buradan bakalım. Şu aııki güç­ süzlüğümüz cesaret kırıcı olmamalıdır. Önemli olan bayrağı yük­ seklerde tutabihnektir. Bayrak yükseklerde tutulursa, eğer bu top­ lumun



derinliklerinde



de



çözümsüz



sorunların,



uzlaşmaz



çelişkilerin yarattığı kökleri derinlerde bir sosyal gerilim varsa, bu temelde kendini dayatan bir devrimci toplumsal değişim ihtiyacı



53



varsa, bugünkü gericilik atmosferi gün gelecek geride kalacaktır. Yeter ki biz bu arada soluğumuzu tutahilelim ve onu uzun dönemli ol arak kullanmasını bilebilelim, devrim mücadelesini bir mara­ toncunun dayanaklılığı ile sürdürebilelim. Biz devriınci bir partiyiz. Bir ciddiyetimiz ve samimiyetimiz var. C iddiyetimizi ve samimiyetimizi korduğumuz sürece, mark­ sist bakışaçımızı koruyup yöntemimize bağlı kaldığımız sürece, teorik cephede, siyasal cephede, ihtilalci kimlik cephesinde, sınıf cephesinde, örgüt cephesinde sağlam durduğumuz sürece ayakta kalırız ve gün gelir rolümüzü oynar, devrimci misyonumuzun hak­ kını veririz. Sorunu buradan kavrarsak, gündelik bir sürü ufak tefek şey an­ lamını yitirir; gündelik güçlükler, gündelik sorunlar ve yetersiz­ likler abartılı anlamını yitirir. Bu tür sorunlar bizim için yıldıncı, umut ve cesaret kıncı şeyler olmaktan çıkar, pekala çözülüp geride bırakılacak sıradan sorunlar ol arak bir başka anlam kazanırlar. Sonuçta bir bakışaçısı sorunundan sözediyorum, sorunları doğru bir bakışaçısıyla kavrayabilmekten sözed iyorum. Hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. . . Ben süreçten güçlü çıkacağıımza v e geleceği başarıyla kucaklayacağımıza büyük bir içtenlikle inanıyorum . . .



(Ekim, Sayı: 251, Mart 2008)



54



Partimizin IL Kongre 'sinin toplanması üzerine...



Partiyi her alanda ve her aç1dan güçlendirmek için ileri! . .



Toplanması çeşitli nedenlerle geciken TKİP II. Kongresi ger­ çekte partinin gündemine daha 2002 yılının ikinci yarısında alın­ mıştı. Burada yayınladığımız Temmuz 2002 tarihli kapsamlı belge, Merkez Komitesi tarafindan o evrede toplanması umulan ll. Kon­ gre 'nin gerekçefendirilmiş gündemi olarak partiye sunulmuş tu. Bazı sınırlı ara bölümleri anlatım yönünden kanıujle edilerek daha önce yayınlanan bu belgenin tanı metni, gizlifiği ve güvenliği ilgi­ lendiren bölümleri çıkarılarak (bunlar metinde üç nokta içeren pa­ rantez/er/e gösterilmiştir), burada ilk kez olarak yayınianmaktadır Metin incelendiğinde açıklıkla görülebileceği gibi, yapılan de­ ğerlendirmeler bugün için de anlamını ve önemini büyük ölçüde ko­ rumaktaduc Çalışmasına bu belgeyi yeniden inceleyerek başlayan TKİP II. Kongresi 'nin yargısı da bu doğrultudadır. Fakat doğal­ dır ki aradan geçen yıllar ve bu arada yaşanan gelişmeler nede­ niyle bazı değerlendirmeler belli yönleriyle esldmiştir. Öte yandan ortaya konulan sorunların ve görevlerin bir kısmı, geciken kongreyi öncesi süreçte parti tarafindan ele alınmış, açıklığa kavuşturulmuş ve pratikte de belli ölçülerde bir çözüme bağlanmaştu: 55



Okur partimiz için büyük önem taşıyan bu belgeyi incelerken tüm bunları gözönünde bulundurma!ıdu: . . (Ekim, Sayı: 249,/ Aralık 2007) -



1



-



1 ) Partimizin II. Kongresi'nin toplanmasına ilişkin karar: Merkez Komitesi IL Parti Kongresi'ni önümüzdeki dönem içinde toplama karaı1 almıştır. Bu metnin partiye sunulınasmdan iti­ baren IL Kongreye hazırlık süreci resmen ve fiilen başlamış ola­ caktır. IL Parti Kongresi'ni toplama sorunu son bir yıldır Merkez Ko­ ınitesi'nin gündeınindeydi. Bunun siyasal, örgütsel ve teknik so­ runları üzerine döne döne tartışınalar ve değerlendirmeler yapıl­ maktaydı. Bu yılın başlannda konu yaklaşık bir zamanlama üzerinden somut bir karar haline getirildi, fakat partiye açıklaıunası



1 Mayıs dönemi sonrasına bırakıldı. Karann partiye açıklanması kongre sürecini resmen ve pratik olarak başlatmak anlamına gele­ ceği ve bu da ancak bahar kampanyası yoğunluğu geride bırakıl­ dıktan sonra olanaklı olabileceği için, böylesi bir tutum tercih edildi.



2) II. Parti Kongresi'nin tOJ)Ianmasında yaşanan gecikme: Parti tüzüğüınüzün parti kongresine ayrılmış 6. maddesi, "Ola­ ğan kongreler iki yılda bir toplanır: Zorunlu durumlarda kongre­ ler Merkez Komitesi (MK) tarafindan bir yıla kadar ertelenebilir " hükmünü içennektedir. Bu hükınün ışığında bakıldığında, parti kongresinin toplan­ ınası için parti tüzüğünün taıudığı azami süre geçen Kasım'dan beıi aşılmış bulunmaktadır. Bu durum elbette parti tüzüğünün çiğnen­ ınesi ya da parti işleyişine ve demokrasisine ilişkin temel önemde bir hükınün hafifsenmesinden değil, fakat tümüyle partimizin ku­ ruluş kongresi sonrasında yediği ağır darbelerle bağlantılı olarak karşı karşıya kaldığı ciddi sorunlardan doğınuştur. Bu sorunların



56



aşılması ve asgari bir örgütsel yeniden inşanın zaman alması ya­ şadığımız gecikmeye yolaçmıştır. Sorun parti tüzüğünün gerekleri konusunda salt biçimsel bir hassasiyet olarak ele alınsaydı, muhakkak ki Merkez Komitesi ikinci parti kongresini tüzükte tanımlanan azami süreyi aşmadan topl ayabilmek için gerekli azami çabayı harcama yoluna giderdi. Fakat aslolan, partinin yeniden inşa sürecinin sağlıklı bir biçimde ilerletilınesi ve bunda az-çok bir başarının sağlandığı bir aşamada yeni parti kongresinin toplanması olmalıydı. Soruna böyle yakla­ şan Merkez Komitesi, biçimsel kaygıları bir yana bırakarak ve el­ bette bunun tüm sorumluluğunu da üstlenerek, kongrenin toplan­ masını bir süre daha erteleme yoluna gitti. Bu konuda partide bir iç sıkıntı, tercih edilen ertelemeye karşı bir eleştirel tutum olsaydı, bu durumda, erteleme yoluna başvu­ rulmaz ya da başvurulacaksa bu konuda parti çoğunluğunun des­ teği ve onayı aranırdı. Fakat parti içinde, kongrenin neden zama­ nında toplanmadığı konusunda herhangi bir sorun ya da sıkıntı olmak bir yana, belirgin bir rahatlık sözkonusuydu. Süreci bizzat yaşayan parti örgütleri ve üyeleri, partinin özellikle son bir yıldır yeni bir güç ve ivme kazanan örgütsel ve siyasal gelişmesinin bi­ lincindeydiler. Bunun parti kongresinin sağlıklı ve amaca uygun koşullarda toplanmasını olanaklı kılacağı konusunda partinin top­ lamında yeterli bir açıklık ve rahatlık bulunduğunun farkında olan MK, kongreyi bir süre daha geciktirınenin partinin genel çıkarla­ rına daha uygun bir tercih olacağı sonucuna vardı. Hedeflenen koşullara bugün gelinen yerde asgari ölçüde ula­ şılmıştır. Dolayısıyla, partinin mevcut gelişmesini yeni bir düzeye çıkarmanm önkoşullarını yaratarak, böylece onu her alanda daha da güçlendirecek bir süreci başiatacak olan ikinci parti kongremizi toplamanın zamanı artık gelmiştir. ll.



Kongre'yi toplama kararı buna dayalı bir değerlendirınenin



ürünüdür.



57



-



11



-



3) Devirmeyen darbe güçlendirdi: Kuruluş kongresini izleyen haftalar ve aylar içerisinde peşpeşe karşı karşıya kaldığı saldınlan ele aldığı değerlendinnesinde Parti,



"Devirmeyen darbe güçlendirir " demişti. Bugün aradan geçen üç yılı aşkın sürenin toplam bilançosu ve ulaşılan gelişme düzeyi üzerinden tüm açıklığıyla görüyoruz ki, devirmeyen darbe ger­ çekten güçlendirdi. Sıkıntılı dönem sabırlı, soluklu ve inatçı bir çaba ile geride bırakıldı. Parti belirgin bir toparlanma yaşad ı, bir dizi alanda hızla yeniden güç topladı ve gelinen yerde, kendini sı­ nıf mücadelesi görevlerine daha geniş ölçekte ve daha etkin bi­ çimde uyariayabildiği bir döneme girmeyi başardı. Hala sünnekte olan belli yetersizliklere, güçlüklere ve sorunlara rağmen net bir bi­ çimde ifade etmeliyiz ki, partimiz siyasal açıdan (kuruluş ön süreci de dahil olmak üzere) kendi tarihinin bugün en güçlü dönemini ya­ şamaktadır. Bu sonuç şaşırtıcı da değildir. Zira "Devirmeyen darbe güçlen­



dirir " başlıklı değerlendinne (Ekim, sayı: 202, Mart '99, başyazı), bugünkü bu sonucu daha baştan tam bir kesinlikle öngörürken, so­ yut ya da duygusal bir inançtan değil; fakat partimizi ortaya çıka­ ran bütün bir birikimden ve bu birikim temelinde yaratılmış bulu­ nan ideolojik, politik ve örgütsel kimlik ile bunlara sıkı sıkıya bağlı moral güç ve değerlerden hareket etmiş, sözkonusu değerlendir­ mede bunlan net tanımlamalarla ortaya koymuştu. Partimizde her zaman vurgulandığı gibi, üstünlüklerinin bilin­ cinde olmak ve bundan güç almak, varolan güçlükleri ve yeter­ sizlikleri aşmanın temel önemde bir önkoşuludur. Parti bir kez daha bu bilinçle hareket etmiş, bu yöntemsel yaklaşımın gereklerine uy­ gun davranmış ve bu sayede, yenilen darbelerin tahribatını belir­ gin biçimde gidennenin ötesine geçerek bugünkü başarılı gelişme çizgisine otunnuştur. Dahası var; yaratılmış bulunan çok yönlü önkoşullar sayesinde



58



parti gerçek bir sıçrama anlamına gelecek asıl gelişmesini bundan sonra yaşama olanağıyla yüzyüzedir bugün. Bu olanağın başarıyla kullanılabilmesini güvenceleyecek yolaçıcı bir önderlik düzeyi ortaya koymak, ikinci parti kongresinin temel kaygısı ve başarı öl­ çüsü olmak durumundadır. ***



Partinin üç yıllık zorlu toparlanma ve yeniden inşa süre­ cince çeşitli alanlarda elde ettiği başarı ana başlıklar altında şöyle özetlenebilir: - Ö rgütsel alanda yeniden inşa: Kuruluş Kongresi'ni izleyen darbeler partinin örgütsel yapısını büyük ölçüde tahrip etmişti. Geride kalan süre içinde illegal örgütsel yapı adeta tümden yeni­ den inşa edildi. Sabırlı bir çalışınayla bunu olanaklı kılacak bir kad­ rosal birikime zamanla ulaşıldı. Partinin yeraltı örgütü, sınıfa ve kit­ lelere dönük etkin bir politik çalışmayı yürütecek önkoşullara ve kapasiteye gelinen yerde yeniden ulaşmış durumdadır. Bu noktaya ulaşmakta belli bir gecikme yaşandığı, sürecin arzu edilen temponun altında nispeten yavaş ileriediği bir gerçek­ tir. Yakından bakıldığında bunun anlaşılrr nedenleri vardır. Yeraltı çalışınasına uygun düşen bir kadrolaşma alanında yaşanan güç­ lükler, bu nedenlerin denebilir ki en önemlisidir.



- Sınıf çalışmasında yeniden yal